CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali için açılan davanın Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedilmesine tepki gösterdi. Mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Özel, “Erkek 2 hakim kabul, erkek 2 hakim ret oyu verdi. Bir kadın hakimin oyu sonucu belirleyecekken, üzülerek ifade ediyorum ki o oy İstanbul Sözleşmesi'nin iptaline onay verme yönünde çıktı. Bu büyük hayal kırıklığını, talihsizliği İzmir'de üzüntüyle kayda geçirmek isteriz. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmadan önce 453 kadın ölmüşken, çıkıldıktan sonraki yılda 548 kadın ölmüş. Dünkü kararın kadın cinayetleri üzerinde olumsuz etkisi olacağı kesin" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP İzmir İl Başkanlığı’nda, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel ile birlikte basın toplantısı düzenledi. Danıştay 10. Dairesi'nin İstanbul Sözleşmesi kararı, İzmir Aliağa'ya söküm için getirilmesi gündemde olan savaş gemisi ve pandemi sürecine değinen Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'u eleştirdi. Özgür Özel'in açıklamaları şöyle:
“DANIŞTAY İDARİ DAVALAR GENEL KURULU SON KARARI VERECEK”
“İzmir gibi bir kentte basın açıklaması yaparken iyi şeylerden bahsetmek ister insan. Ama basın toplantımıza can sıkıcı konular hakim. Bunlardan en sıcak olanı Danıştay 10. Dairesi'nin Recep Tayyip Erdoğan'ın tek başına tek imzayla çıktığı İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma işleminin iptali için açtığımız davanın kararı açıklandı. Bu davayı partimiz adına ben açmıştım. Bizimle birlikte çok sayıda kadın örgütü, barolar ve sivil toplum kuruluşları da açmıştı. Davalar hep birlikte 3 blok halinde görüldü. 2'ye karşı 3 oyla yani 2 itiraz eden hakime karşı 3 hakimin oyuyla; bunun hukuka uygun olduğu yönünde karar verdi Danıştay 10. Dairesi. 'İstanbul Sözleşmesi'ne niye ihtiyaç var' diye konuşurken demiştik ki, 'Toplumun yarısı kadın ama heyette 1 kadın var' demiştik. 'Kadınlar için bu kadar önemli olan sözleşmede 4 erkek karar verecek' demiştik. Burada erkeklerin oyları 2'ye 2 olarak şekillendi. Erkek 2 hakim kabul, erkek 2 hakim ret. Bir kadın hakimin oyu sonucu belirleyecekken üzülerek ifade ediyorum ki o oy İstanbul Sözleşmesi'nin iptaline onay verme yönünde çıktı. Bu büyük hayal kırıklığını, talihsizliği İzmir'de üzüntüyle kayda geçirmek isteriz. Bu mücadele devam edecek. Avukatımız hızla temyiz dilekçesini hazırlıyor. Önümüzdeki günlerde Danıştay'a başvuracağız. Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu'nda son karar verilecek. Orada tüm dairelerden gelen temsilcilerle oluşacak heyet bu konuyu bir daha görüşecek. Biz yine kadın, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla dayanışma haliyle orada olacağız. Mücadelemizi sürdüreceğiz.
"12 AYDA 548 KADIN HAYATINI KAYBETTİ"
Danıştay'ın aslında usulde paralelliğe vurgu yapan birçok kararı varken ve Danıştay Savcısı da bu konuda açık görüş bildirmiş ve bizim yanımızda yer almışken maalesef ülkedeki yargı üzerindeki baskılar, istemedikleri kararları verenleri ilk kararname ile sürmeler, hırsını alamadıklarını FETÖ'cülükle suçlamalar hakimlerin vicdanlarına göre karar vermesinin önünde en büyük engeldi. Dün de böyle bir nokta gerçekleşti. İzmir'de AK Parti'nin etkili isimleri 'Ya hiç mi iyi bir şey yapmıyoruz' diyor. Elimde bir nazar boncuğu olsa 'Bunu AK Parti'ye bir vesile ile takacaksın' deseler İstanbul Sözleşmesi için takardık. İstanbul Sözleşmesi, adını da İstanbul'dan alan hem coğrafi ev sahibi olduğumuz hem ilk imzacısı olduğumuz hem de Meclis’ten tam mutabakat ile tam oyla geçmiş bu gurur vesilesi İstanbul Sözleşmesi'nden bir tek adamın imzasıyla çıktılar. O nazar boncuğunu da hak etmediklerini gösterdiler. 'İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmayın' dedik. Onlar da 'Çıkacağız' dedi birtakım çevrelerin baskılarına dayanamayıp, kadına, kadının yerine, kadına karşı şiddete karşı akıllarının arkasındaki önlerine döktüler. Hep şöyle karşılaştırmalar yapıyor Süleyman Soylu. Bugünden geriye gidiyor. Örneğin trafik kazalarında ve ileriye gidiyor aynı kadar. Bir ara kadın cinayetlerinde de bunu yapıyordu. Rakamlar onu mahcup etti ama şimdi karşımızda şöyle rakamlar var. 1 Temmuz 2021'den bugüne kadar geçen 12 ayda 548 kadın cinayetlerle hayatına kaybetti. O karardan resmen çıkıldıktan 12 ay geriye gittiğinizde bakıyorsunuz rakam 453. Arada tam 95 kadın cinayeti var. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmadan önce 453 kadın ölmüşken, çıkıldıktan sonraki yılda 548 kadın ölmüş. Bu 95, fazladan cinayet. Rakamların düşmesi umulurken ve İstanbul Sözleşmesi sayesinde böyle olurken son bir yıldaki 100'e yakın artıştan elbette tek adam kararıyla sözleşmeyi yürürlükten kaldıran zihniyet ve buna sessiz kalanlar görevini yapmayan müştereken sorumludur.
"TEK KİŞİNİN İMZASINA BAKIYORSANIZ, O ÜLKEDEKİ YÖNETİME DEMOKRASİ DİYEMEZSİNİZ"
İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldıran anlayışın ikiyüzlülüğü sürdürdüğünü ifade etmeliyiz. Sözleşmeden çıkılmasını eleştiren kesimlere diyorlar ki 'Sözleşmeden çıktık ama 6284 duruyor.' Sözleşmeden çıkılmasını isteyen kesimlere 'Gördünüz mü bak çıktık sizin gönlünüze göre yaptık' diyorlar. 6284 dursa da ki temel niyetleri onun üzerinde de oynamaktır. Temel niyetleri nafaka hakkına da saldırmak, medeni kanunu aşındırmaktır. Direniş, mücadele ve toplumsal birliktelik çok önemli. Biz bir iklim yarattınız. Sizin yönetiminizde görev yapan herkes demek ki böyle isteniyor diye kanunları öyle uyguluyorlar. Maalesef faşizmin geldiği bir nokta artık kuralları kanunları uygulayıcıların talimat aldıkları değil, 'Eğer bana talimat verilseydi nasıl olurdu' diye düşünerek karar verdikleri noktaya geldiyseniz faşizmde o evreye geldiniz demektir. Bugün Türkiye'de bazı işler talimatla pek çok iş talimata bile gerek olmadan uygulamakla gerçekleşmektedir. Dünkü kararın kadın cinayetleri üzerinde olumsuz etkisi olacağı kesin. Her konuya beka sorunu diye yaklaşan birilerinin gerçek beka sorunun burada karşımıza çıktığını görmesi lazım. Danıştay 10. Dairesi diyor ki 'Tek imzayla istediğin uluslararası anlaşmadan çıkarsın.' Yani Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nden çıkmak tek adamın bir geceki imzasına kaldı. Lozan Anlaşması'ndan Montrö'den, Avrupa İhsan Hakları Sözleşmesi'nden, ILO Sözleşmesi'nden, NATO'dan çıkmak tek imzaya kaldı. Bu yetkilerin verildiği kişinin gözü döndüğünde neler yapabildiğine 20 yıldır 83 milyon şahit. Bu yetkilerin tek adamın tek adamın tek imzasına bırakılması bir hukuk skandalıdır. Buna karşı mücadelemizi her mecrada sürdürmeye devam edeceğiz. Usulde paralellikle ilgili karşımızda evrensel bir örnek var. İngiltere Avrupa Birliği'nden çıktı. Girerken parlamentonun kararıyla, sonra kraliyetin onaylamasıyla ama en son referandumla. Çıkarken kraliçenin imzasıyla çıkmadılar. Onlar biliyordu çıkamayacaklarını, referandumla çıktılar. Eğer siz çok daha güçlü bir onay merci varken bir kişinin imzasına bırakıyorsanız o ülkedeki yönetimin adına demokrasi diyemezsiniz.
"İZMİR SAĞLIK KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA"
İzmir ve bütün ilçeleri Türkiye'den farksız olarak bir sağlık krizi ile karşı karşıya. Doktorların muayene süreleri 5 dakikaya indirildiği noktada, telefonla randevu almanın mümkün olmadığı, bulunduğunuz ilçeden çok uzak ilçelerde güçlükle randevu alabildiğiniz, tedaviye erişimde ciddi sıkıntılar yaşadığımız dönemdeyiz. Sağlık Bakanı da itiraf etti ki vakalar günlük 40 kat artmış durumda. Fahrettin Koca'nın Covid'in ortadan kalktığını ilan ettiği gün günlük vaka sayısının bin olduğunu düşündüğümüzde 40 kat artınca 40 bin vakadan bahsediyoruz. Test sayısına, temaslı takibinin bırakılmasına, şikayetlinin bile teste ulaşamadığına baktığımızda belki de Covid'de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek rakamlarını yaşıyor. Şanslı olduğumuz taraf virüsün lehimize bir mutasyona uğramış olup öldürücülüğünü azaltmış olması. Bu yüzden hastaneye yatış vakaları 40 kat değil, 3 kat boyutunda. Yoğun bakım vakaları da 40 değil, 2 kat. Bu tedbirsizlik sürerse, Eylül ayı geldiğinde rakamların artacağı, virüsün daha öldürücü mutasyonlara ulaşması düşünüldüğünde sağlık bakanının boş vermişliği büyük bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır. Kapanmadan bahsetmiyoruz. Biz aynı Almanya'daki gibi tedbirlerin sıkılaşacağı ve meselenin ciddiye alınacağı bir süreç talep ediyoruz.
"GEMİLERİN SÖKÜLDÜĞÜ İKİ ENAYİ ÜLKEDEN BİRİYİZ"
İzmir'e doğru yüzen bir tehdit ile karşı karşıyayız. Yanı başımızda Aliağa'yı aslında İzmir'i ve tüm Türkiye'yi bekleyen çevre krizi, halk sağlığı ve iş güvenliği sorunu ile karşı karşıyayız. Bünyesinde 900 tona yakın asbest barındırdığı belirtilen Sao Paulo gemisinin söküm için getirilişini dünya izliyor. Asbestli gemi sökerek para kazanan iki ülke var. Bizim bakanımız bununla övünüyor. Hindistan ve Türkiye diyor. Almanya gemi söküm işine girişemeyecek kadar aciz. İngiltere böyle bir işe cesaret edemeyecek kadar yeteneksiz. Amerika böyle bir imkanı geri tepiyor. Çin bile uğraşmıyor. Sayın bakan da bununla övünüyor. Sayın bakan kusura bakma ama senin sözlerinin tercümesi şudur. Bu gemilerin söktürüldüğü iki enayi ülkeden biriyiz. Sayenizde Aliağa dünyadaki asbestli gemilerin getirilip söktürüldüğü merkez haline geldi. Bu övünülecek bir şey değildir. Geminin bin benzerinden 740 ton asbest sökülmüşken, imalatı sırasında 900 ton asbest kullanıldığı bilinirken 'Bu gemide 9 ton asbest var' demek bilgisizliktir, meseleyi küçük göstererek adeta Çernobil krizinden sonra radyasyonlu çay içen devlet adamlarının sorumsuzluğunu AK Parti'nin atanmış bakanının tekrar etmesinden başka bir şey değildir. Bu bakanın bir çevre bakanı olması ayrıca bir utanç kaynağıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak her yolu deneyerek bu mesele ile mücadele edeceğiz.
"MENDERES'İN DE MENEMEN'İN DE URLA'NIN DA HESABINI SORACAĞIZ"
Büyük bir suçlu var. Suçu Menderes ilçesini AK Parti'den almak. Halka yakın kişiliği ile çalışkanlığı ile iyi iletişimi ile Menderes ilçesini AK Parti'den aldı. AK Parti'nin nefretini kinini karşısında buldu. Menderes Belediye Başkanımız Mustafa Kayalar kendisine yapılan iftiralar karşısında hakim karşısına çıktı. Hakim karşısında bir gün boyunca sorgulandı. Hakim kendisini tutuklamadı. Görevden alınmasını talep edebilirdi, yapmadı. Görevine devam etmesi için kendisini tekrar gözaltı halini ortadan kaldırdı, belediyedeki koltuğuna yolladı ama alamadıkları her belediyedeki hazımsızlıkları ile Süleyman Soylu devreye girdi ve kendisini görevden uzaklaştırdı. Bir an önce göreve iade edilmesi Menderes halkının verdiği kararın gereğidir. Bunun yapılmadığı her gün şudur: Oylar bize verilirse milli irade, verilmezse kirli irade. Ekrem İmamoğlu İstanbul'da kazandığında aynen böyle yaptılar. 'Seçim mundar oldu' dediler. Gittik hakeme… Hakem kararını verdiğinde 806 bin farkla 'Bunlara Osmanlı tokadı atacağız' diyen Cumhur İttifakı'na demokrasi tokadını attı. Menemen'de de Menderes'te de böyle olacak. Urla'da da olacak. Unutmadık unutturmayacağız. Menemen'de insanların yüzüne bakamayacak haldesiniz. Kura çekilmiş herkesin önünde. Mızıkçılar sonra mahkemeye gidiyorlar. Kirli ilişkilerle kendi istedikleri kişiyi seçtirdiler. Kura hilesi, oyun bazlıkla Menemen'i alıp AK Parti'ye verdiler. Menemen'in AK Partili belediye başkan adayı Durmaz Bayraktar'dı. Kaybedince Süleyman Soylu tarafından alınıp emrindeki göç iradesine hukuk müşaviri yapıldı. Sonra yaşananlardan sonra Menemen'e belediye başkan yardımcısı yapıldı. Menemenlilerin 'Bu yönetmesin' dediği adamı bunlar getirip 'Bu yönetecek' diyor. Bunların demokrasi anlayışı budur. Mustafa Kayalar'ın hakkını da Menderes'in hakkını da Menemen'in, Urla'nın hakkını da soracağız. Yerel seçimde fitil fitil burunlarından getireceğiz. Bu üç ilçeye özel önlem vererek bizzat çalışacağım. Haksızlığın hesabının sorulacağının sözünü veriyorum.
"İZMİR'DE OTEL OLMAYACAK YERDEN DUMAN ÇIKMIYOR"
Çeşme'de yüreklerimizi ağzımıza getiren yangın oldu. Yangın sırasında Çeşme Belediye Başkanımız, İzmir'in tüm belediye başkanları, ilçe başkanları, yöneticileri, İzmir Büyükşehir'in kahraman itfaiyecileri inanılmaz bir gayret gösterdi. İnsanüstü gayrete teşekkür ediyorum. İzmir'de otel olmayacak, villa olmayacak yerden duman çıkmıyor. Dikkatle izliyoruz. Yangınların çıktığı yerlerin üzerine kocaman büyüteçle bakacağız. O yangınların ardından kimler neler talep edecek? Bakanlık üzerinden hangi yetkileri almaya çalışacaklar bunları İzmirlilere anlatacağız. 'O dumanın çıkması bu karanlık ilişkilerden dolayı' diyeceğiz. Geçen seneye göre nispeten daha iyi tedbirler olmasına rağmen Türk Hava Kurumu'nun dışlandığı ve kişisel partinin şov alanına dönüştürülmeye çalışılırken kontrolün elden kaçtığı süreçleri izliyoruz."
"TEK BİR LİDERDEN BAHSEDERLERSE SENDEN BAHSETMEZLER KARDEŞ"
Rabia işaret Mısır'dan çalıntı söylem Hitler'den alıntı. Bunu tekrar etmeye utanır insan. En son İstanbul'da 15 Temmuz'da bir kez daha çıkardılar. 'Tek millet, tek devlet, tek lider Adolf Hitler' diyorlardı. Bunlar da aynısını almışlar Rabia ile birleştirmişler. O kendine yakıştırıyor da Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanına Hitler'den alıntı yakışıyor mu? İşin sonu Führer gibi tek lidere geliyor. Öyle bir tek liderden bahsederlerse senden bahsetmezler kardeş. Mesela muhalefetteyken asgari ücrete zam yapan bir lider var ondan bahsederler. Emekliye iki bayramda birer maaş ikramiyeyi muhalefetteyken veren bir lider bahsederler. İntibak yasasını muhalefetteyken çıkartan bir liderden bahsederler. Taşerona kadroyu muhalefetteyken verenden, elektrik faturalarından TRT payını muhalefetteyken kaldıran bir liderden bahsederler. 3600 ek göstergeyi 3600 kez söyleyip hak edenlere tek liderden bahsederler. Günü geldiğinde Emeklilikte Yaşa Takılanların da umudu olan tek bir lider var. O da sen değilsin. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinden bahsederler. Verdikleri asgari ücret açlık sınırının altındadır. CHP olsa açlık sınırının üstünde olur. Öğrenciye KYK bursunda da '40 liracıktı 850 liraya getirdim' diyor. 45 liracıkken 1 buçuk çeyrek altın alıyordu. Bugünkü parayla yarım çeyrek altın alınamıyor. Öğrencileri kimseye muhtaç etmeyecek hale getirmek borcumuzun borcu."
"DERHAL SEÇİM’ ÇAĞRISI YAPIYORUZ"
"Cumhurbaşkanı adayımız, adayı merak eden herkestir. Cumhuriyetten, demokrasiden yana cumhuriyetin kazanımlarının korunmasından yana tüm İzmirlilerdir. İzmirliler sabah yataktan cumhurbaşkanı adayı olarak kalkarlarsa başka aday aramalarına gerek yok. Nasılsa seçimi kazanacağız. İzmir çok güçlü olduğumuz, potansiyelimizin de çok yüksek olduğu bir yer. İzmir'de aday belli olduktan sonra onun erişemeyeceği, her haneye erişebilecek yaygın bir örgütümüz var. Görev cumhuriyete gönül vermiş herkesindir. Cumhuriyetin 100. yılında cumhuriyeti bir daha kurtarmak ve bundan sonra Atatürk'ün gösterdiği hedefleri bir an önce yakalayıp, Türkiye'yi barış ve huzur dolu bir ülke haline getirmek boynumuzun borcu. İktidar ve onun küçük ortağı iktidar etmiyorlar. Muhalefete muhalefet ediyorlar. Gittikleri her toplantıda CHP'yi eleştiriyorlar. Yapacaklarını söyleyen değil, CHP'nin dediklerini yapmakla övünen ve CHP'ye saldıran bir dil var. Bir ülkede iktidar muhalefete muhalefet etmeye başladıysa psikolojik iktidar el değiştirmiştir. Siyasi iktidarın el değiştirmesi için seçimi beklemekten başka çare yok. Bir an önce derhal seçim çağrısı yapıyoruz. Seçime dünden razı bugünden hazırız. "
"KARARLILIKLA ÇALIŞIYORUZ”
"CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel ise şunları söyledi:
“Ülkemiz hem ekonomik hem de yönetsel anlamda çok uzun süredir ve giderek de derinleşen ağır bir krizin içinde. Ülkenin başındaki saray iktidarı, kendi yarattığı ucube sistemin ve ‘Her şeyi ben bilirim’ diyerek, hiçbir şeyden anlamadığını gösteren söyleminin kurbanı olduğu halde, ülkeyi de kendisiyle birlikte dibe doğru çekmekten rahatsızlık duymaz durumda. Neyse ki; Vatandaşın sesini duyamayacak kadar sağırlaşan, memleketin içler acısı halini göremeyecek kadar körleşen bu iktidara karşı, halkımızın umudunu taze tutan ve yarınlara olan inancı güçlendiren bir Cumhuriyet Halk Partisi var. Dostlarımızla birlikte, eşitliğe, adalete, demokrasiye ve liyakate inanan tüm vatandaşlarımızın desteğiyle, Tek adam ve saray iktidarından kurtulacağımız günler için, İzmir’de büyük bir inanç ve kararlılıkla çalışıyoruz.”