İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul'da her vatandaşımızın eşit ve adil hizmet alması için gayret ediyoruz. Yarattıkları ekonomik krize meydan okuyoruz. Söz verdiğimiz işlerde en az yüzde 65-70 başarıya ulaştık, bütün engellemelere rağmen” dedi. İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili "Ekrem İmamoğlu'ndan Genel Başkanımıza daha yakın bir nefer olamaz. Orada bizim irademizi Sayın Genel Başkan temsil ediyor. Altılı masanın kararına bizim nefer olmamız düşer" diye konuştu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Habertürk'te Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı. İmamoğlu, doğal afetlerde görevinin başında olmayıp tatile gittiği yönündeki eleştirilere ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuları ile ilgili soruları cevapladı.
İmamoğlu'nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:
“ELEŞTİRİYİ DİNLEMEYİ SEVİYORUM: Eleştiriyi dinlemeyi seviyorum. Otoriter rejimin Türkiye'ye ödettiği bedeli bir daha yaşatmaması adına, onun bir nimet olduğunu, tabii linçi bunun içine katmıyorum. Bu ülkenin eleştiriye ihtiyacı var. Yöneticilerin var. Yöneticilerin esprisi yapılamıyor yıllardır. Geçenlerde Güldür Güldür'de bir skeç yapıldı onun bir parçası olduğum için çok mutlu oldum.
TATİL MERAKLISI İNSAN DEĞİLİM: Ben tatil meraklısı bir insan değilim. Belki eşimle de yıllardır en çok münakaşa ettiğimiz alan bu alan. Evliliğe karar verdiğimde, babamın ilk lafı 'Sen çalışma delisisin' oldu. İş yaşamımda hep çalıştım. Burada ben tatilci bir belediye başkanıyım yoksa her anı mercek altında insanların gözünün içine sokularak manipüle edilecek konumda mıyım? Üç yılda toplam 20 gün tatil yaptım. Bana en yakını benim üç katım tatil yapmış. Yedi buçuk ay bir kampanya maratonu üstüne Bodrum'a gittim. Geldiğimde de o malum ki o dönemde 8-10 yerde su baskını oldu. O durumu gördüm, utanç duydum. İyi ki o süreci yaşadık. Tam 107 noktada sel baskını yapılan yerlerin tespitini yaptık. 10,2 milyar lira yerin altına yatırım yaptık. Şu anda İstanbul bu görüntüleri yaşamıyor. Üsküdar'da deniz kara ile birleşmiyor. Hiçbir yerde yok.
ÇİZMELERİ DAHA ÖNCE GİYDİM: Esenyurt'ta dere yatağını imara açmışsınız. Dolayısıyla her yağmurda o sokağı sel basıyor. Ben Fethiye'de iken denk geldi. Koca İstanbul'da sadece bir sokakta ve işin devam ettiği bir yerde sel oldu. Sel olduğunda ben çizmeleri giyip oraya gidecek belediye başkanı değilim. Çizmeleri daha önce giydim.
İŞİN ŞOV KISMINDA OLMAM: Benim o saatte İstanbul'a yetişmem mümkün değil. Gece 3.30. İstanbul'un başka yerinde baskın yok. Tek noktada sorun var. 3600 personel çalışıyor. İSKİ Genel Müdürü orada. Ben telefon başındayım. İş çözülmüş. Bakan orada. Bu iş bitmiş, gelip orada çizme giyip şov mu yapmalıyım? Ben hanedan babası değilim ben aile babasıyım. İktidar nimetleri arasında dönen çocuğum yok. Ben aileme vakit ayırdım. İşin şov tarafında olmam.
AKP VEKİL KALDIĞIM OTELİ NEREDEN BİLİYOR: AKP’nin bir önceki grup başkanvekili, Çanakkale Milletvekili, Twitter’dan bildirim düştü, “Sayın Başkan havalimanına 74 kilometre mesafedesiniz. Uçağa binip derhal İstanbul’a gelemiyor musunuz” minvalinde bir eleştiri. Bakın yemek sonrası bir masada oturuyoruz, yan tarafta da otelin sahibi. Döndüm, “Beyefendi bu otel havalimanına kaç kilometre?”. “74” dedi. Benim hangi otelde kaldığımı nereden biliyor? 74 kilometre olduğumu bilecek kadar detaya nasıl hâkim?
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINI KABUL ETMİYORUM: Benim MOBESE'den takip edilme sürecimin üstünü kapatmaya çalışanlar. Bunu unutturmayacağım. Ben tehdit ediliyorum, başvuruda bulunuyorum. Bu tabii duyuluyor, basına düşüyor. İçişleri Bakanı açıklama yapıyor, "Bizde böyle bir bilgi yok" diyor. Vatandaş tutuklanıyor, "Basına düşmeseydi vazgeçmeyecektik" diye ifadesi var. Bunu da unutturmayacağım. Yine bir tehdit alıyoruz, ihbarda bulunuyoruz. İlgilenilmiyor. Bir tanesi eğitimci Nazmi Arıkan'ı öldüren kişi. Bu hangi akıl biliyor musunuz? Seçim iptal oldu bir sürü gerekçe aradılar. Şimdi İçişleri Bakanı televizyonda çok ciddi bir şey söylermişçesine. Cumhurbaşkanı cuma çıkışında "Çaldılar" diyor, yanında Diyanet İşleri Başkanı, ki benim Diyanet İşleri Başkanım değil. İçişleri Bakanı ne yapsın. "Sandık başında terörle iltisaklı kişiler tespit ettik" dedi. Bir kişi sorgulandı mı, cezaevine girdi mi? Demokrasinin yüz karası günlerdi. Şimdi iftiranın, manipülasyonun peşindeler. Ben bunlara karşı duyarsız kalmam. Ben bu insanlara karşı büyük mücadele veriyorum.”
Eski Sözcüsü Murat Ongun'a ait olduğu ileri sürülen "İt ürür kervan yürür" sözlerine yanıtı ise şöyle oldu:
“O CÜMLE MURAT’IN CÜMLELERİ DEĞİL BEN MURAT’A GÜVENİYORUM: O cümleyi duyar duymaz kendisi ile konuştum. Ama Murat'ın cümleleri değil. Ben Murat'a güveniyorum. Doğruları yapmaya gayret eden biri. O da hatalar yaptı ama benim yol arkadaşım. O zaman baktım ki bizim bu sözcü meselesi yanlış anlaşılabiliyor. Sözcülük meselesini kaldırdık. "Vız gelir tırıs gider" sözlerim de eleştirildi. Ertesi gün özür diledim. Hata yapabilirim. Üç yıllık siyaset yaşamında birkaç söz üzerinden bir psikoloji tarifi yapmayı uygun bulmuyorum.
UÇUK KAÇIK İSRAF PROJELERİNİN ARTIK BİTTİĞİDİR: Temel atmama töreninde vermek istediğimiz mesaj, uçuk kaçık israf projelerinin artık bittiğidir. İptal ettiğimiz Silahtarağa'daki atık su arıtma tesisinin olduğu bölgeye hizmet edecek 2 yeni tesis zaten yapılıyor. Temel atmama ile ilgili, vermek istediğimiz mesaj, tasarruf kültürünün bu kuruma hâkim olduğu idi. O zamanın parası 1 milyar liranın üzerinde bir rakam. 270 bin metre ormanın olduğu yer. Haliç'in kıyısında. Bu alanla ilgili zaten ihtiyacı karşılayan iki tesis yapılmış durumda. Haliç'in kendi özel koşullarından ötürü böyle bir arıtma tesisinden su verme riskini kimse alamaz. Neresinden tutsan elinizde kalıyordu. Müsilaja nasıl sebep olur Allah aşkına? Tam 23 tesis, bedeli 980 milyon lira. Tamam yapalım, suya zam yok. İller Bankası tek kuruş vermiyor. Herkes yukarısını gösteriyor. Bu devletin kurumlarının tek bir lirasını almadık üç senedir. Kredi almadık, olan kredilerimiz iptal edildi. Biz dersimize çalıştık. İlgililere de yazı yolladık. Hiçbir görüşümüz dikkate alınmadı. Müsilaj meselesi samimiyetle çözülür.
KAMU BU RANTTAN FAYDALANMADI: Melen projesi durmuş. İstanbul'la dertlenmek Kanal İstanbul'u yapmak mı? Bizden önceki 10-15 yılın çılgın projesi. 227 proje alanına baktık. 130 alanda inceleme yapıldı. Plan süreçlerine baktık. Aynı zamanda burada işleyen hukuki süreçleri de araştırdık. İstanbul'un özerk alanlarında ne kadar kazanç sağlandı? Donatı alanı iken imara açılan alandan elde edilen kazanç 890 milyar 743 milyon lira. İmar artışından 519 milyar 6 milyon. İmara açılan orman alanından 29 milyar liraya yakın. Toplam 1,5 trilyon lira. Bu rant. Ama kamu bu ranttan faydalanmadı.
İSTANBUL'A İHANET ETTİK DİYENLERLE SİYASET YARIŞI VERİYORUZ: Bu şehirde birkaç yarış birden veriyoruz. Bunlardan biri hizmet yarışı. Bitirilmeyen 10 metroda birden çalışıyoruz. Dev enerji tesisleri kuruyoruz. Katı atık yakma tesisi enerji de üretiyor. Çöp gazından da bir tesis kurduk. Elektrik üreten kurum haline geldik. Finansmanından imalatına, işletmesine varıncaya kadar ahlaklı bir süreç yürütüyoruz. Ücretsiz ulaşım kartları dağıttık. 200 bin çocuğa süt dağıttık, tek bir fotoğraf göstermedik. 32 tane kreşimiz var. 45 tane de inşaat. 10 bin çocuk olacak. Bizden önce sıfırdı. Kent lokantaları. Bizi kendilerinin 25 yıllık dönemi ile karşılaştırıyorlar. İstanbul'da tarımsal hizmet adına yapılmamışları yapıyoruz. "İstanbul'a ihanet ettik" diyenlerle siyaset yarışı veriyoruz. Onların anladığı dilde siyaset yarışından ben nefret ediyorum. Türkiye'nin güzide kentini bu akla çevirmek istiyoruz. Söz verdiğimiz işlerde en az yüzde 65-70 başarıya ulaştık, bütün engellemelere rağmen.
POLİS OKULUNU BİZ SATMADIK İŞ BİTMİŞ SATILMIŞ: Polis Okulu'nu biz satmadık. Satıldı zaten. İş bitmiş, satılmış. Sözleşme yapılmış. Süreci anlatayım. Etiler Polis Okulu'nun satışı bizden önce yapıldı. 2018'de İBB'nin kasasına 918 milyon lira yatırılmış. Para gitmiş. Yani İBB bu araziyle ilgili yaklaşık 600 milyon lira, Emniyet ile yaptığı anlaşma gereği Hakkâri’de lojman yapmış, Kahramanmaraş'ta Emniyet Müdürlüğü binası yapmış. Sözleşme almış yürümüş. Kaç senelik iş bu, 2013'ten beri. Süreci biz canlandırmadık. 2-3 yıldır duruyor. Ancak bir yere kadar, siz hukuka bağlısınız, kamu zararına yönelik bir risk var. Şu an bu yargı süreciyle ilgili benim yapacaklarım kısıtlı. 2018'de buranın yüzde 47'sini YapıYapı diye bir firma alıyor. Yüzde 53'ü Kiptaş'a veriliyor. İki seçim arası Kiptaş'a ruhsatı veriliyor. Ardından buraya Danıştay 6. Daire tarafından planın iptaliyle ilgili bir dava açılıyor. Mesele sonra önümüze geliyor. Ortada İBB'yi bağlayan bir sözleşme var. Ya ben inşaatı devam ettireceğim ya da paramı alacağım. Sözleşme yapıp paramızı aldık, 2 milyar 80 milyon lira ki bu payımızın parası. Hemen ardından Danıştay'dan plan iptali kararı çıktı. Dolayısıyla orada şu an plansız bir süreç var.
BİZ BURADAN BİR KAR ELDE EDEBİLİRSEK SATACAĞIZ: Swiss Otel 421 milyon liraya satılmış 12 yıl önce. Buraya CHP'li birkaç meclis üyesi dava açıyor. Sonra bu iş önümüze geldi. Davayı satın alan kaybetmiş. Biz de çağırdık, "Sana paranı veremeyiz" dedik. AK Parti döneminde harcanmış. "Bize zaman tanırsanız, size anlaşmaya varız" dedik. Ben tapumu alırım, daha iyi bir fiyata satarım. Sattığım fiyattan dolayı da çok daha büyük para kazanırım. Sadece sizinle dava uzamasın diye protokol yaptık. Sana paranı bir sene sonra ödeyebiliriz. Meclis'te karar çıkması lazım. Satış kararı da çıkarsa ben kabul ederim dedim. Süreç oybirliği ile Meclis'ten çıktı. İBB olarak mutabakat yapmaya yetki aldık. Satış yetkisinden itibaren "Bir yıl içinde paranı öderiz" dedik. 1 milyon 225 milyon lirasını verdiğimiz zaman burası bizim olacak. Şu anda devir söz konusu değil. En iyi fiyatı bulursak satarız. Piyasa araştırmaları yapıyoruz. İhale süreci başlayacak. Biz buradan bir kar elde edebilirsek satacağız.
SOSYAL YARDIM BÜTÇESİNİ 5 KAT ARTIRDIK: İstanbul'da her vatandaşımızın eşit ve adil hizmet alması için gayret ediyoruz. Yarattıkları ekonomik krize meydan okuyoruz. Sosyal yardımlar, burslar, ücretsiz ulaşımlar. Sosyal yardım bütçesini 5 kat artırdık. Yarattıkları o çevre krizine karşı meydan okuyoruz.
ORTADA BİR ALTILI MASA VAR VE TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ TASARLIYOR: Ben siyasete başladığım günden bugüne siyasi kurguların ne bir parçası oldum ne de böyle bir süreç yönetimi içinde oldum. Hep proje ürettim. Bu süreç beni Beylikdüzü Belediye Başkanı yaptı. İlçe Başkanı iken Kanal İstanbul ile ilgili konuşmam var. Benim işim bu. Siyasetle ilgili kurumsallığa inanan biriyim. Sayın genel başkanımızla 2010 yılından beri yol arkadaşıyım. Beylikdüzü İlçe Başkanı iken de şimdi de. Bir insan hakkında 1,5 seneyi aşkın zaman dilimi içinde her gün 6-7 köşe yazısı yazılır mı? Her akşam Kılıçdaroğlu-İmamoğlu TV'de. İstanbul seçimleri insanların gündemine böyle bir tarif yapmış. Bunun sebebi ben değilim. En 7-8 kez "Benim böyle bir niyetim yok" dedim. Benim sorumluluklarım var, İstanbul'a layıkıyla hizmet etmek. "Evet, Millet İttifakı yapar" dedirtmek. İstanbul üzerinden Türkiye'ye mesaj vermek. Şimdi ortada bir altılı masa var ve Türkiye'nin geleceğini tasarlıyor.
GENEL BAŞKANIN İMZA ATACAĞI KARAR EKREM İMAMOĞLU’NUN NEFERLİK YAPACAĞI BİR KARAR: Benim baktığım mesele, genel başkanımızın bizi o sürece taşıması ve bizim seçimi kazanmamız. Şimdi Genel Başkanımız ne yapıyor? Bir, altılı masanın da aslında mimarı genel başkan. Yani bir süreç yürütüyor. Hepimizin, yani benim de Cumhuriyet Halk Partili olan herkesin olduğu gibi benim de iradem, genel başkanımızın elinde. İmza atacağı karar Ekrem İmamoğlu'nun neferlik yapacağı bir karar. Ekrem İmamoğlu'ndan genel başkanımıza daha yakın, daha çalışkan, daha nefer bir başka Cumhuriyet Halk Partili olamaz. Bu benim iddiam… Ben lider nefer ilişkisini severim. Biz eğer kurumsallığımıza hizmet etmezsek, ahlaklı bir şekilde süreci yönetmezsek bu millet bizi paçavra eder. Bu millet tarihi bir sorumluluk verdi. Hem de ne zaman? 100 yıl önce Atatürk'ün cumhuriyeti kurduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurduğu gibi, 100 yıl sonra cumhuriyetin evlatları olan bizlere ikinci yüzyıl için muazzam bir görev verdi. Ne demek ya? Ben şu mu olacağım, ben bu mu olacağım? Orada bizim irademizi Sayın Genel Başkanımız temsil ediyor. Orada attığı imzanın, attığı kararın altına, altılı masanın verdiği o kararın altına, bize nefer olmak düşer. Orada attığı imzanın, attığı kararın altına, altılı masanın verdiği o kararın altına, bize nefer olmak düşer.
ARAPÇA TABELALAŞMA İLE MÜCADELE EDECEĞİZ: İstanbul'da artan Arapça tabelalar ile ilgili de mücadele edeceğiz. Durumun kabul edilemez bir boyutta. Bu konuda ilçe belediyeleri ile temas halindeyiz. AKP'li Fatih Belediyesi ile de Arapça tabelalaşma konusunda ortak çalışmalar yürütüyoruz. Arapça olan tabelalara izin vermeyeceğiz.
GÖÇ MESELESİNDE BİZİ YANLARINA BİLE YAKLAŞTIRMIYORLAR: Ne acı ki, defalarca yazı yazmamıza, iş birliği önermemize rağmen, devletimizin birimleri bu göç meselesinde bizi yanına bile yaklaştırmak istemiyor. Halbuki can damarıyız. Yerel yönetimlerin bu denli sürecin dışında bırakıldığı hiçbir dünya devleti yok şu anda. Kişi başı su kullanım üzerinden baktığımızda 19,5 milyon insana hizmet ediyoruz. 2-2,5 milyon civarında İstanbul'da mülteci var. Ancak bu engellenemiyor. Tutarlı, sağlıklı bir göçmen politikası uygulamadık. Dış politikadan alın, sınır ve yurt içindeki dağılıma kadar. Partizanlık üzerinden yaptılar bunu."