Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 13. Büyükelçiler Konferansı’nda, “Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin -ki sizlerin en çok övünerek anlattığı maddenin- son fırkasına koyduğumuz cümle ile usulüne göre yürürlüğe konmuş, insan haklarına ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu sözleşme hükümleri ile iç hukukun çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerine üstünlük tanıyan bir büyük reformu Anayasa’mıza koyduk. Bugüne kadar yaptığımız reformlar içinde bir numara hangisi derseniz, bunu bir numaraya koymak gerekir. Çünkü Türkiye, hukuka ve hukuk devletine, insan haklarına öyle inanmış bir ülke ki altına imza attığı her sözleşmeyi iç hukukunun bir parçası haline getirmekten, iç hukukuyla çatıştığında uygulamada ona öncelik vermeyi anayasa hükmü olarak düzenlemekten çekinmemiş bir ülkedir” dedi.
Bekir Bozdağ, Ankara’da düzenlenen 13. Büyükelçiler Konferansı’nın bugünkü oturumunda konuştu. Bozdağ, büyükelçilere hitaben şunları söyledi:
“HAK ARAMANIN ÖNÜNDEKİ ANAYASAL ENGELLERİ BİR BİR ORTADAN KALDIRDIK”
“Hak aramanın, yargılamanın önünde pek çok anayasal engel vardı. Bunları bir bir ortadan kaldırdık. Bildiğiniz gibi Türkiye, darbeler geçmişi çok olan bir ülke. Anayasa’nın geçici 15. maddesine göre; darbenin yapıldığı tarihten, seçimden sonra oluşan ilk Meclis Başkanlık Divanı’na kadar geçen süre içerisinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa’ya aykırılığını iddia etmeyi yasaklıyor.
Bu, 2010 yılına kadar böyle geldi. Darbe dönemi yasa çıkarmış, Anayasa’ya aykırı. Ama hak arayacak vatandaş ve hak ihlali var. Ama sen, Anayasa Mahkemesi’ne bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia edemezsin. Bunu kaldırdık. Darbe döneminde çıkarılan kanunlar, KHK’lar eğer vatandaşımızın hakkını ihlal ediyorsa Anayasa Mahkemesi’ne taşıma imkânı var. Darbe yapanların yargılanması da yasaktı. Biz ne yaptık? Yargılamanın önündeki engeli kaldırdık. Hukuk devletinde, demokratik bir devlette ‘şunlar yargılanamaz’ diye bir hüküm anayasalarda olmaz, olmaması da lazımdır. Hem 12 Eylül darbesini yapanlar hem 28 Şubat darbesini yapanlar, ülkemizde yargının önüne çıktılar, millet adına hesap verdiler.
“KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HAKKINI İLK DEFA ANAYASAL BİR HAK OLARAK DÜZENLEDİK”
Kişisel verilerin korunması hakkını ilk defa anayasal bir hak olarak düzenledik. Her Türk vatandaşı bu hakka sahip olduğu gibi, kişisel verilerine erişme, bunların düzeltilmesini isteme, bunların ne olduğunu öğrenebilme, yanlışsa silinmesini sağlama, bu verilerin amacının doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkını milletimizin her bir ferdine, karşılıklılık vasıtasıyla yabancılara da verdik. Bu, büyük bir reform.
“KADINLAR VE ERKEKLER ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİ KALDIRMAK İÇİN TEDBİRLER ALINMADIKÇA BU EŞİTLİĞİ HAYATA GEÇİRME İMKÂNI YOK”
İnsan hakları konusunda büyük reformlar ortaya attık. Bir yandan Anayasa’nın 10’uncu maddesinde ‘Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliği hayata geçirmekle yükümlüdür’ derken gördük ki kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliği kaldırmak için devlet eşitlik ilkesine aykırı kanuni düzenlemeler, idari düzenlemeler yapmadıkça, tedbirler almadıkça bu eşitliği hayata geçirmek imkânı yok. Eşitlik ilkesine istisna koymadığımızda da bu adımlar Anayasa’ya aykırılık ile karşı karşıya kalacak. O yüzden pozitif ayrımcılığı Anayasa’mıza koyduk.
“TÜRKİYE, HUKUK DEVLETİNE ÖYLESİNE İNANMIŞ BİR ÜLKE Kİ İMZA ATTIĞI HER SÖZLEŞMEYİ İÇ HUKUKUNUN BİR PARÇASI HALİNE GETİRMEKTEN ÇEKİNMEMİŞTİR”
Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin -ki sizlerin en çok övünerek anlattığı maddenin- son fırkasına koyduğumuz cümle ile usulüne göre yürürlüğe konmuş, insan haklarına ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu sözleşme hükümleri ile iç hukukun çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerine üstünlük tanıyan bir büyük reformu Anayasa’mıza koyduk. Bugüne kadar yaptığımız reformlar içinde bir numara hangisi derseniz, bunu bir numaraya koymak gerekir. Çünkü Türkiye, hukuka ve hukuk devletine, insan haklarına öyle inanmış bir ülke ki altına imza attığı her sözleşmeyi iç hukukunun bir parçası haline getirmekten, iç hukukuyla çatıştığında uygulamada ona öncelik vermeyi anayasa hükmü olarak düzenlemekten çekinmemiş bir ülkedir.
“ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKINI GETİRDİK”
Anayasa’da yaptığımız bir düzenleme ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını getirdik. ‘Türkiye’nin taraf olduğu insan haklarına ilişkin sözleşmelerdeki vatandaşlarımızın sahip olduğu haklardan biri, kamu gücü tarafından ihlal edildiği takdirde Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yolu ile bunları inceleyecek’ dedik. Yargıda verilen, verilmiş kararların hak ihlali oluşturup oluşturmadığı konusunda, insan hakları ile ilgili kısımlarını Anayasa Mahkemesi’nin denetimine açtık. Anayasa Mahkememizi adeta bir insan hakları mahkemesine dönüştürdük.
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesine, CMK’nın 2. maddesine göre kurulmuş özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve savcılıklar vardı. Bunları da kaldırdık. Bugün Türkiye’de her suç, doğru mahkemesi ne ise orada yargılanmaktadır.
“‘ADALET YOK’ DİYE BAĞIRANLARIN, ‘DAVALARI SAY’ DEDİĞİNİZDE BEŞTEN FAZLASINI SAYAN ÇIKMIYOR”
Türkiye’yi eleştirenlere soruyorum: 7 milyon 621 bin 783 davadan kaç tane davayı gündeme getiriyorlar? ‘Adalet yok’ diye bağıranların gündeme getirdikleri dava sayısı bir, iki, üç, dört, beş. ‘Say’ dediğinizde beşten fazlasını sayan çıkmıyor. O beş tanesini de biliyorlar mı? Bilmiyorlar. Dosyayı bilmiyorlar, delilleri bilmiyorlar. Sadece taraftarlıklarına göre, dosyayı görmeden taraftarlarının yazdıklarına inanarak o dosyada görev yapan hakim ve savcıları mahkûm eden yaklaşımlar ortaya koyuyorlar.
Tartışılan dava sayısı bir, iki, üç. Bunlara baktığınızda, bunlar terörle ilgili, irtibatlı olan davalarla alakalı. Hüküm verirken 8 milyon dosyadan iki tane dosya tartışılıyor, eleştiriliyor diye, 8 milyon dosyada verilmiş hakkaniyete, adalete uygun bu kararları veren hakimleri göz ardı mı edeceğiz? Bu ülkenin yargısını iki tane dosya üzerinden yargılayıp, bu ülkenin adalet anlayışını iki siyasal taraftarlığa göre yargılama yapan sosyal medya veya siyasetçilere göre değerlendirip, dosyayı delili bilmeden Türkiye’nin adalet sistemini, yargısını mahkûm etmek adil midir? Adil değildir.
“MAHKEMELERİMİZDE BU KADAR OLAY VAR AMA İKİ TANE GÜNDEM VAR”
Dışarıda da bunu açıkça söyleyelim. Mahkemelerimizde bu kadar olay var ama iki tane gündem var. Türkiye’nin yurt dışından da takip edilen davaları var. Sayın Dışişleri Bakanı’mız en çok ona muhatap oluyor. Büyükelçilerimiz zannedersem en çok ona muhatap oluyor. Bana da geliyorlar zaman zaman. Geçen geldi birisi, iki kişiyi soruyor benden. İsimleri vermeyeceğim, siz zaten ezberlemiş durumdasınız. Türkiye’de 8 milyona yakın dosya var, cezaevlerimizde 315 bin civarında tutuklu ve hükümlü var. Ama Avrupa’dan gelen herkes ya bir kişiyi ya da iki kişiyi soruyor. ‘Madem hak ihlalleriyle ilgileniyorsunuz, cezaevimizde bu kadar insan var, onlarla ilgili bana soracağınız sorular yok mu’ dediğimde, ‘Bunları sormamızı söylediler’ diyorlar. Bu, adil bir durum değil. Onlar önce kendi vicdanlarındaki adalete baksınlar.
“2012’DEN 2022’YE KADAR BİN 988 TANE ADLİ YARDIMLAŞMA TALEBİNDE BULUNDUK”
Bizim yurt dışından iade taleplerimiz var. Bugüne kadar, 2012’den 2022’ye kadar yabancı ülkelerden terör suçları çerçevesinde Türkiye, bin 998 tane adli yardımlaşma talebinde bulunmuş. Şu ana kadar 735’i reddedilmiş, 18’i kabul edilmiş. Diğerlerinin cevabı daha yok. AB üyesi ülkelere baktığımızda, terör suçlarından 893 talebimiz olmuş. Bunlardan sadece 4’ünü kabul etmişler, 500’ünü reddetmişler. ABD’den ise bugüne kadar 236 tane terör suçlarından iade talebinde bulunduk. Şu ana kadar 20 tanesine ret vermişler, hiçbir tanesini kabul etmemişler.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile ilgili ABD’ye sunduğumuz dosya, dünyanın yeterli delil bakımından en donanımlı dosyasıdır. ABD yetkililerine Sayın Bakan’ımız defalarca söylemiştir. Ben de gittiğimde muhataplarıma söyledim. Bu dosyadan iade yapılmazsa başka hiçbir dosyadan iade yapılmaz.
“TÜRKİYE, AİHM KARARLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDEN ÜLKELER İÇERİSİNDE ORAN İTİBARİYLA EN YÜKSEK ORANDA UYAN ÜLKEDİR”
Türkiye, AİHM kararlarına uymayı taahhüt eden ülkeler içerisinde oran itibarıyla en yüksek oranda uyan ülkedir. AİHM kararlarını uymayı ve uygulamayı taahhüt eden ülkelerin toplamının uyma oranı yüzde 80,14’tür. Türkiye’nin uyma oranı yüzde 87,90’dır.
“KAVALA HAKKINDA AİHM’İN VERDİĞİ HAK İHLALİ KARARINI TÜRK MAHKEMESİ UYGULAMIŞ VE UYMUŞTUR”
Osman Kavala hakkında AİHM’in verdiği hak ihlali kararını Türk mahkemesi uygulamış ve uymuştur. Başka bir suç nedeniyle tutuklamış ve yargılaması devam etmiştir. Şimdi hüküm özlüdür.”