Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla yaptığı kitlesel basın açıklamasında barış talebi dile getirildi. Açıklamada, “Emekçilerin, halkların, inanç topluluklarının, gençlerin, kadınların, LGBTİ’lerin öznesini oluşturacağı milyonlarca insanın katılacağı geniş bir Barış Hareketi’nin yaratılması; demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist tüm güçlerin acil ve yaşamsal görevidir” denildi.
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bugün “Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak” başlıklı kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Aralarında HDP, TİP, İnsan Hakları Derneği (İHD), Ankara Tabip Odası (ATO), KESK, 10 Ekim Derneği, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Emek Partisi (SEP), Emek Partisi (EMEP), Emek Gençliği, Devrimci Parti, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Yeşil Sol Parti, Kaldıraç, SYKP, DİSK, Halkevleri, Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) gibi siyasi parti ve demokratik kitle örgütlerinin üyeleri, Anıt Park’ta bir araya geldi. “Halklarla barış, patronlarla savaş” ve “Savaşa değil emekçiye bütçe” sloganlarının atıldığı açıklamada, “Savaş kaybettirir, barış kazandırır”, “Emperyalizme, gericiliğe, savaş politikalarına karşı eşitlik, özgürlük, laiklik, emek ve barış mücadelesini yükselteceğiz”, “Savaşı durdur, özgür yaşamı kur” yazılı pankartlar taşındı. Emek ve demokrasi güçleri adına ortak açıklamayı, İHD ve 10 Ekim Derneği yöneticisi İhsan Seylan okudu. Açıklamada şunlar kaydedildi:
“2021’DE DEVLETLERİN SİLAHLANMA HARCAMALARI YÜZDE 2,6 ARTTI”
“Dünya ekonomisi 2021’de yüzde 4,4 küçülürken devletlerin silahlanma harcamaları yüzde 2,6 arttı. Askeri harcamaların toplam tutarı 2,1 trilyon doları buldu. Öte yandan şu anda dünyada 811 milyon kişi açlık çekiyor ve günde 25 bin insan açlığa bağlı nedenlerle yaşamını yitiriyor. 2008’den bu yana inişli çıkışlı olarak devam eden ekonomik kriz, emekçileri, ezilenleri ve yoksul halkları derin bir yoksulluk ve sefalete itiyor. Savaşlar ve ekonomik nedenlerle yüz milyonlarca insan, hayatta kalabilmek için ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor. Kapitalizm, insanları yaşatmayı ve refaha kavuşturmayı değil öldürmeyi, sakatlamayı, evini barkını terk ettirmeyi yararlı ve kârlı buluyor. Kapitalizm, savaşların ve militarizmin kaynağıdır.
“NATO, FAALİYET ALANINI AVRUPA SINIRLARININ ÖTESİNE, TÜM DÜNYAYA DOĞRU GENİŞLETİYOR”
Günümüzde dünyadaki savaşların en önemli kaynaklarından biri, emperyalistler arasındaki hegemonya mücadelesidir. ABD, tek hegemonik ülke olma konumunu sürdürse de sürekli kan kaybediyor. Küresel egemenlik yarışına giren kimi ülkeler ABD’nin liderliğini reddediyor, hızla silahlanıyor, ekonomik ve siyasal etki alanını genişletiyor, ABD’nin hegemonik konumunu tehdit ediyor. Öte yandan kapitalist sistemin küresel dengelerindeki oynamalar, Türkiye, İran gibi bölgesel güçlerin hareket alanını genişleterek yayılmacı ve saldırgan politikalara yönelmelerinin zeminini oluşturuyor. Bu küresel ve bölgesel güçler arasındaki gerilimler, dünyanın dört bir yanındaki savaşlar ve silahlı çatışmalara yansıyor. 200 yıldır tüm dünyanın kanını emen ve dünya halklarına sömürü, sömürgecilik, açlık ve sefaletten başka bir şey vermeyen Batı merkezli emperyalist-kapitalist sistemin savaş örgütü NATO, faaliyet alanını Avrupa sınırlarının ötesine, tüm dünyaya doğru genişletiyor.
“TÜRKİYE SERMAYE SINIFI, AKP’NİN YÖNETİMİNDE KAN, GÖZYAŞI VE ÖLÜMDEN BESLENEREK SEMİRİYOR”
Bugün dünyanın dört bir yanında savaşlar ve silahlı çatışmalar sürüyor. Afrika’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir alanda savaşlar yaşanıyor. Özellikle Ukrayna’dan Yemen’e, Suriye’den Libya’ya kadar yakın bölgemizdeki savaşlar ülkemizin emekçilerinin ve halklarının yaşam koşullarını, ekonomik durumu ve genel siyasi ortamı olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin de kışkırttığı, taraf olduğu ve askeri güçleriyle müdahil ve işgalci olduğu Suriye’deki savaş, Suriye halkları için korkunç sonuçlar yarattı. Suriye’deki savaşa boylu boyunca dahil olma kararı, sadece AKP’nin tercihi değil, Türkiye tekelci burjuvazisinin bölgesel güç olma, ekonomik, politik ve askeri yayılmacılık hedef ve yöneliminin bir sonucudur. Rojava ve Başur Kürt bölgelerine, Kuzey Suriye’deki çeşitli alanlara yönelik sürekli saldırı ve işgaller, kurulan üs ve kontrol noktaları, Libya’daki savaşa dahil olma, Somali ve Katar’da kurulan askeri üsler, Kıbrıs’ta askeri güç bulundurma ve Ada siyasetine sistematik müdahale, onlarca ülkede uygulanan askeri eğitim programları da aynı yönelimin göstergeleridir. Türkiye sermaye sınıfı, AKP’nin yönetiminde kan, gözyaşı ve ölümden beslenerek semiriyor.
“TÜRKİYE HALKLARININ REFAHI İÇİN KULLANILABİLECEK KAYNAKLAR SAVAŞ UĞRUNA HEBA EDİLİYOR”
Türkiye’de siyasi iktidarların iç ve dış politikaları, zaman içinde ve maddi çıkarlara göre değişiklik gösterebilir. Ama değişmeyen başlıca politika, Kürtlerin gerek ülke sınırları içinde gerekse komşu ülkelerdeki varlığını, dilini, kültürünü önce mümkünse inkâr ve imha etmeye çalışmak; eğer bu yapılamıyorsa siyasi iradelerini kırmak ve siyasi yapılanmalarını ortadan kaldırmaktır. Türkiye egemenlerinin bu ısrarlı ve süreklilik arz eden politikalarının sonucu, onlarca yıldır süregelen çatışma ortamı, on binlerce insanın ölümü ve sakatlanması, milyonlarca Kürt’ün yerinden yurdundan edilmesi, Türkiye halklarının refahı için kullanılabilecek kaynakların savaş uğruna heba edilmesi, bundan dolayı emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi, yoksullaşma ve işsizlik, şovenizm zehrinin yayılması, hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmasıdır.
“TÜRKİYE’NİN VE DİĞER BÖLGESEL VE KÜRESEL GÜÇLERİN ÇIKAR HESAPLARI İNSANLIK SUÇLARINA YOL AÇMIŞTIR”
Türkiye devleti, aynı politikanın koşullara uyarlanmış biçimlerini Rojava ve Başur’da da aynı acımasızlıkla ve fütursuzlukla uyguluyor. Rojava’da kurulan, halkların eşitliğine dayalı, özyönetimci, kadın özgürlükçü, laik siyasal sistem, Türkiye tarafından mutlaka ezilmesi, parçalanması gereken bir hedef olarak görülüyor. Aynı politikanın bir başka versiyonu da Başur’da, Irak sınırları dahilinde uygulanıyor. Kürt özgürlük hareketinin kontrolündeki bölgelere sürekli askeri harekatlar düzenleniyor. Bu bölgede onlarca kontrol noktası ve üs kurulmuş durumda. Resmi Irak toprakları üzerinde fiili bir işgal alanı oluşturuluyor.
Öte yandan bölgedeki savaş ortamının sorumluları olan Türkiye’nin ve diğer bölgesel ve küresel güçlerin çıkar hesapları, Kürtlerin yanı sıra Ezidi, Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani halklarına yönelik katliam ve sürgün/soysürüm gibi insanlık suçlarına yol açmıştır.
“YOKSULLUK VE SEFALETE KARŞI MÜCADELE İÇİN BARIŞ”
Barış; iş, ekmek, insanca yaşam isteyen emekçilerin, eşitlik ve özgürlük isteyen halkların, Aleviler ve diğer inanç topluluklarının ortak talebidir. Savaşlar ise halklar için yıkım, ölüm, soykırım; emekçiler için yoksulluk, işsizlik, gençlerin yok edilen yaşamları ve karartılan gelecekleridir. Bu nedenle emekçilerin, halkların, inanç topluluklarının, gençlerin, kadınların, LGBTİ’lerin öznesini oluşturacağı milyonlarca insanın katılacağı geniş bir Barış Hareketi’nin yaratılması; demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist tüm güçlerin acil ve yaşamsal görevidir. Yoksulluk ve sefalete karşı mücadele için barış, halkların eşitlik ve özgürlüğü için barış, Kürt meselesinin demokratik ve siyasi çözümü için barış, gençlerin geleceğe umutla bakabilmesi için barış, erkek şiddeti de dahil şiddet kültürünün geriletilmesi için barış, kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi yükseltmek için barış, hak ve özgürlüklerimizi genişletmek için barış.”