HEDEP Muş Milletvekili Sezai Temelli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Milli Savunma Bakanlığı 2024 bütçe görüşmelerinde; "Nasıl ki Yunanistan ile görüşmelerin ne kadar olumlu olduğuna vurgu yapıyorsunuz, o zaman dönüp Suriye'ye baktığımızda da Irak'a baktığımızda da aynı jeopolitik aklı, aynı jeopolitik stratejiyi uygulamak zorundayız. Yunanistan'daki bu olumlu gelişmelerin ne tür önemli katkılar yaratacağına vurgu yaparken dönüp Suriye'de başka bir strateji izlemeniz aslında çok da akılcı bir yöntem üzerinde olduğumuzu göstermez" dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bugün, MSB ve Akaryakıt İkmal ve NATO Pol Tesisleri İşletme Başkanlığı’nın 2024 yılı bütçeleri görüşülüyor. Görüşmelerde HEDEP Grubu adına konuşan Muş Milletvekili Sezai Temelli, şunları kaydetti:
"HRANT DİNK İLE BAŞLAMAK İSTİYORUM. DÜN KATİLİ TAHLİYE EDİLDİ"
"Hrant Dink ile başlamak istiyorum, dün katili tahliye edildi; bu vesileyle tabii, kamuoyunda Hrant’ı bir kez daha andık. 2007 yılında katledildi bildiğiniz gibi. 2007 yılının öncesi ve sonrası Türkiye çok ilginç bir süreçten geçiyordu. Hatırlayacaksınız, Ergenekon, Kumpas, Balyoz gibi daha sonra dava konusu olan süreçler yaşanıyordu. 28 Şubat artıklarının Türkiye'yi nereye sürükleyeceklerine dair aslında hafızamızı canlandırmak bu açıdan önemli. O dönemde yitirdiğimiz Hrant'ın çok güzel bir sözü var: 'Barış siyaset değildir, barış hakikat arayışıdır, barış iyileşmektir, iyileşmeye ihtiyacımız var, savaş hakikatten kaçmaktır; oysa b izim barışa ihtiyacımız var.' O yüzden barışa olan çağrımızı bu vesileyle, Hrant’ın anısı vesilesiyle bir kez daha yinelemek istiyorum.
"İSRAİL İLE İLİŞKİLERİMİZ AYNEN DEVAM EDİYOR, KOLAYI, KAHVEYİ YASAKLAMAKLA OLMAYACAĞINI ANLAMAMIZ GEREKİYOR"
Bugüne kadar yaklaşık 2,5 ton bomba atmış İsrail Gazze'ye, 4 binden fazla çocuk gitti, 10 binden fazla insan gitti ama maalesef hâlâ bu barbarca saldırıyı, bu vahşi saldırıyı durdurmak mümkün olamadı. Savaş bütün şiddetiyle Gazze'de devam ediyor. Bizim bunu durdurma çabamız yeterli mi? Hamaset sözleri, büyük sözler söylüyoruz ama bu konuda ciddi bir atılamadığını da çok net görmekteyiz. İsrail ile ilişkilerimiz aynen devam ediyor, kolayı, kahveyi yasaklamakla olmayacağını artık anlamamız gerekiyor. Yaklaşık 9 milyar dolarlık ticaret anlaşması, bunun içinde çelik ve bunun içinde kimyasal maddeler ilk sırayı alıyor. Ki bunların zaten silah üretiminde kullanıldığını çok iyi biliyoruz.
Filistin sorunu Kürt sorunuyla beraber Orta Doğu'nun en ciddi sorunudur, en önemli sorunudur. Bugün Orta Doğu'ya barışın gelmesi aslında dünyaya barışın gelmesi anlamını taşımaktadır. Üçüncü dünya savaşının riskleri etrafımızı kuşatmışken bizim Orta Doğu'da barışı inşa etmekten başka çaremiz yoktur.
Bundan 40-45 yıl önceye kadar aslında unutulmaya bırakılan, bir tarafıyla yine çözümsüz kılınan ama son 40 yılda bu sorunun çözümünü silahta arayan, savaşta arayan bir anlayışın bizi nerelere sürüklediğini görüyoruz. Oysa bunun silahla çözülemeyeceğini herkes biliyor, her taraf biliyor.
"SİLAHLA ÇÖZÜM OLMAZ, ÇÖZÜM DEMOKRATİKTİR"
Silahla çözüm olmaz, çözüm demokratiktir, demokratik çözüm olur çünkü bu ülkenin kimyası, mayası, tarihi, kültürü budur 1071 yılından beri. Her sene 26 Ağustos'ta Malazgirt'e gittiğimizde orada yapılan törenin aslında tarihsel hafızasını yok sayarak yapılmış bir törenden öteye geçememesinin nedeni, bizim demokratik çözümden kaçmamızdan başka bir şey değildir. Oysa tarih burada yaşıyor, tarih burada her gün, her dakika karşımıza çıkartıyor. İki kadim halk, Kürt ve Türk halkları birlikte yaşamak zorunda ve bu yaşamaya zaten itirazları yok. O zaman bu birlikteliğin üzerinden demokratik çözümü üretmek zorundayız. Silahlı çözüm olmayacağını artık öğrenmiş olmak durumundayız ama biz sorunu görmezden gelerek bunu silahla çözme peşinde hareket ettiğimiz sürece, belki de bütün bir ülkenin geleceğini içinden çıkılmaz bir yere doğru sürüklemeye devam ediyoruz.
"YUNANİSTAN İLE GÖRÜŞMELERİN NE KADAR OLUMLU OLDUĞUNA VURGU YAPIYORSUNUZ, SURİYE'YE, IRAK'A BAKTIĞIMIZDA DA AYNI JEOPOLİTİK AKLI, AYNI JEOPOLİTİK STRATEJİYİ UYGULAMAK ZORUNDAYIZ"
Kıbrıs ile ilgili vurgunuz burada bir şeyin altını çiziyor, oradaki özellikle KKTC'deki mağduriyetten bahsediyorsunuz. Evet, Kıbrıs'ta iki toplum vardır, oradaki çözümün nasıl olacağı konusunda da aslında belli gelişmelerin yaşanması en önemli beklentilerdir. Demek ki bu tür toplumsal yapılanmalarda farklı çözümleri üretebilme kabiliyetimiz olmalı, bu da demokratikleşmeden geçiyor. Nasıl ki Yunanistan ile görüşmelerin ne kadar olumlu olduğuna vurgu yapıyorsunuz, o zaman dönüp Suriye'ye baktığımızda da Irak'a baktığımızda da aynı jeopolitik aklı, aynı jeopolitik stratejiyi uygulamak zorundayız. Yunanistan'daki bu olumlu gelişmelerin ne tür önemli katkılar yaratacağına vurgu yaparken dönüp Suriye'de başka bir strateji izlemeniz aslında çok da akılcı bir yöntem üzerinde olduğumuzu göstermez.
Öyle şeylerle uğraşıyoruz ki şimdi, mesela, yine gündemde bugün de gelecek, kimyasal silah meselesi. Bu iddia ortaya çıktığında da bu iddiaların araştırılması istendiğinde de inanılmaz bir saldırı, inanılmaz bir nefret söylemi. Birçok insan tutuklandı, birçok insan hakkında soruşturma var. Sizden önceki Bakan Hulusi Akar çıktı, bu konuda şiddetli açıklamalar yaptı hatta nefret söylemine varan açıklamalar yaptı fakat daha sonra, 16 Şubat'ta yine sayın Akar Meclis'te şunu söylüyor, bu kimyasal silahlar sözleşmesiyle ilgili askeri ortamda bunların kullanılmasına dair olan yasaklanmış meseleye dair diyor ki, 'Ayrıca bu alanda mağara girişine el bombası ve havana tepki olarak sadece göz yaşartıcı gazı kullanıldı, bunun dışında herhangi bir silah ve mühimmat kullanılmamıştır.' E bu da kimyasal silaha giriyor. Şimdi, insanlar bunu dile getirdiğinde insanlara bu kadar hakaret, bu kadar suçlama, ondan sonra 16 Şubat'ta geleceksiniz, Meclis'te, bunun kullanıldığını söyleyeceksiniz.
"DEMOKRATİK BİR ZEMİNDE ANAYASA'YI BİLE TARTIŞAMIYORUZ"
Bu yeni sistemde, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde hükümet sisteminde biz demokratikleşme adına bir genişleme sağlamak yerine giderek demokratik kurumların tasfiyesiyle karşı karşıya kaldık. Neden? Sistem ancak otoriterleşirse ayakta durabiliyor, otoriterleşmenin dışına bir türlü çıkamıyor. Demokratik açılım yapmak, mesela bir Anayasa değişimi gündeme geldi, bugün mevcut 12 Eylül Anayasası'ndan kurtulma gündeme geldi, bu tartışılıyor, onda bile tartışmaların nereye sürüklendiğine baktığımızda hayretlere düşüyoruz. Hatta bir süre sonra belki 12 Eylül Anayasası'nı savunacak hâle gelebilir toplum, bundan kaygılanıyoruz. Biz demokratik bir zeminde Anayasa'yı bile tartışamıyoruz. Neden? Vesayet her yerden karşımıza çıkıyor.
Yunanistan ile ilişkilerinizi bir savunma konsepti çerçevesinde geliştirdiğinizde olumlu gelişmelerin yaşanacağını siz de söylüyorsunuz, aynı şeyi Suriye için de yapmak mümkün, Irak için de yapmak mümkün, Orta Doğu için yapmak mümkün. Aslında bu gücümüz var ama biz gücü kötüye kullanıyoruz ve bunun bedeline halk katlanıyor. Bunun bedeli yoksulluk demek, açlık demek, kaynakların israfı demek. 'Bir mermi kaç para?' 'Bir roket kaç para?' Biz bunları duyuyoruz sürekli, iktidar bize bunu söylüyor. Daha çok mermi üretmek şu anlama geliyor, sofranızdan ekmek azalacak. Daha çok roket üretmek şu anlama geliyor, daha fazla işsiz kalacaksınız.
"KÜRT SORUNUNU ÇÖZÜMSÜZ BIRAKMAK DİĞER BÜTÜN SORUNLARI BÜYÜTMEKTEN ÖTEYE GİDEMİYOR"
Bugün ırkçı duygularla Kürt sorununa yaklaşım, Kürt sorununu çözümsüz bırakmak aslında diğer bütün sorunları da tetiklemekten ve büyütmekten öteye gidemiyor. Bakın, son olarak bugün Suriye meselesi dediğimizde Rojava'nın statüsünü tanıyıp bu anlamda Suriye'nin demokratikleşmesini sağlayarak belki de mülteci meselesinin gerçek anlamda çözüme kavuşturulması mümkünken bugün mülteci meselesinde yine aslında bu ülkenin içinde nasıl bir kamplaşmanın, nasıl bir kaosun yaşandığını hep birlikte izliyoruz. Çözüm demokratiktir, çözüm siyasettedir, çözüm silahta değildir. Evet, şu anda silahların gürültüsü altında belki siyasetin sesi fazla duyulmuyor ama inanıyoruz ki silahların susmasıyla çözüm sürecinin, böyle bir sürecin başlamasıyla tüm toplum rahat bir nefes alacak ve arzuladığı demokratik cumhuriyeti el birliğiyle inşa edebilecek."