Polisin açtığı ateş sonucu üniversite öğrencisi oğlu Baran Tursun’u yedi yıl önce kaybeden Mehmet Tursun’un beş yıl önce tek başına başlattığı mücadele, benzer mağduriyetleri yaşayan ailelere umut oldu.
Tursun’un kurduğu vakfın çatısı altında birleşen polis kurşunu mağduru yüzü aşkın aile birlikte adalet arıyor. Ailelerin talebi, Polis Vazife ve Selahiyeti Kanunu’nda (PVSK) değişiklik yapılması ve benzer mağduriyetlerin önüne geçilmesi.
Vakıf, çocukları kışlada ölen aileler ile de önümüzdeki günlerde ortak mücadele yoluna girecek.
Vakıf başkanı Mehmet Tursun, Antalya merkezli kurulan Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileleri Derneği’nin üyeleriyle geçtiğimiz günlerde bir araya geldi. Tursun, 1990 yılından bu yana kışlalarda 3 bin 200 askerin şüpheli şekilde öldüğünü savunan dernek başkanı Oktay Can’la ortak mücadele kararı aldı.
Tursun, “Yaşadıklarımız aynı, mücadelemiz ortak. Daha güçlü olmak için vakıf ve derneği aynı çatı altında birleştirebiliriz” diyor.Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileleri Derneği’nin Başkanı Oktay Can ise, Meclis'te komisyon kurulmasını istiyor.
"Şu an 60'a yakın üyemiz var. Yetkililere sorunlarımızı anlatmak, kapalı kapıları açmak için derneğimizi kurduk. Aynı acıları yaşayan Mehmet Tursun ve vakfıyla beraber yürüme ve dayanışma kararı aldık. Askerlerin görev yaptıkları kışlalardaki ölümleri şüpheli. Aileleri maddi manevi yıkan bu ölümlerin ardında birçok soru işareti var. TBMM'de komisyon kurulup bu ölümlerin araştırılmasını istiyoruz."
Can, 20 Nisan'daki kongrelerine Tursun ve üyelerinin de destek vereceğini, ortak mücadelelerine yönelik çalışmalar yapacaklarını söyledi.
Öldüğünde 20 yaşındaydı
Mehmet Tursun, 53 yaşında. 1994 yılında memleketi Diyarbakır’dan, çocuklarına daha iyi bir yaşam sağlayabilmek için İzmir’e gelip yerleşti. Müteahhitlik yapan Tursun’un hayatı, 25 Kasım 2007’de değişti. Tursun’un üç çocuğundan biri olan, Anadolu Üniversitesi öğrencisi 20 yaşındaki Baran Tursun Bornova ilçesinde cipiyle giderken polisin “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle açılan ateş sonucu başından vuruldu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Tursun, beş günlük yaşam mücadelesinin ardından öldü. Önce tutuklanan, ardından ilk duruşmada tahliye edilen polis memuru O. E. A. (Oral Emre Atar), Karşıyaka Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “olası kasıtla öldürmek” suçundan yargılandığı davada, 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı davada, delilleri gizlemek ve evrakta sahtecilikten yargılanan 10 polis memurunun ise beraatine karar verildi. Yargıtay, mahkemenin bu kararlarını onadı.
Vakıf kurarak mücadele
Oğlunun ateş açılmasını gerektirmeyen bir durum sonucu öldürüldüğüne inanan, Yargıtay’ın onama kararını da kabullenemeyen Mehmet Tursun mücadele başlattı. Önce işlerini aile bireylerine devreden Tursun, sonra da tüm mal varlığını bağışlayarak 2010 yılında Baran Tursun İnsani Yardım Vakfı’nı kurdu. Tursun, iç hukuk yollarını tüketince adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle davasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. AİHM’nin vereceği kararı merakla bekleyen, dava sürecinde, 2009 yılında dünyaya gelen oğluna, ölen Baran’ın da ismini vererek yaşatan Mehmet Tursun vakfı kurmasındaki amacını şöyle anlattı:
“Oğlumu kaybettikten sonra ne yapabileceğimi düşünüp araştırdım. Araştırmalarım sonucunda, bizler gibi onlarca ailenin olduğunu, seslerini çıkaramadıklarını farkettim. Bireysel olarak birşey yapılamayacağı, kurumsal olarak dayanışma içerisinde hareket edilmesi gerektiğini belirleyince vakfı kurup yaşamımı bu yola adadım. Bizim ulaştığımız bilgilere göre, 2007 ile 2013 yılları arasında 28’i karakolda olmak üzere 154 kişinin ölümünde polis direkt sorumlu. Bu davalar ya sembolik cezalarla kapatılmış ya da istenilen sonuç elde edilememiş. Bu mağduriyetleri yaşayan aileler vakfa ulaştıkça mücadele gücümüz arttı.”
Değişiklik istiyorlar
Antalya’da Çağdaş Gemik, Aydın’da Mahir Zorbey, İzmir’de Emrah Barlak, Muğla’da Şerzan Kurt başta olmak üzere birçok aileyle dayanışma içinde hareket ettiklerini söyleyen Tursun şöyle devam etti:
“Hepimizin hikayeleri farklı ama acıları ortak. Evlatlarımızı polis şiddeti sonucu kaybettik. Uydurma, sahte delillerle davalarımız sonlandırıldı. Bu olaylarda çift taraflı mağduriyetler yaşandı. Polisler, adam öldürmekten, çocuklarımız da toprağın altına girmekten kurtulamadı. Mevcut Polis Vazife ve Selahiyeti Kanunu ile polis, kendilerine tanınan yetkiyle yaşama hakkını sürekli ihlal etmiştir. Yürürlükteki kanunun 16. maddesinin uygulamalarına bakıldığında öldürme fiili, olağan görev arasına girmiştir. Vakıf olarak bu maddenin değişikliğine dair kanun tasarısı hazırladık. Bizim adımıza da tasarıyı, CHP ve BDP Meclis'e sundu. Değişiklikle varmak istediğimiz sonuç, polise karşı bir şiddet yoksa polis neden silah kullansın şeklindedir. Değişiklik kabul edilirse belki yine bu şekilde ölümler olur ancak sayı bu kadar olmaz. Ortada olan gerçek ailelerin yaşadığı trajedi. Bunun adı da biricik evlatlarını kaybetmeleri.”
Vakıf, Karşıyaka ilçesinde Tursun ailesine ait bir evde çalışmalarını yürütüyor. Vakıf tarafından ailelerin ilköğretim çağındaki çocuklarına burs imkanı da sağlanıyor. Rehabilitasyon desteği de vakfın ayrı bir hizmeti. Vakıf altında birleşen aileler sık sık bir araya geliyor, yaşadıklarını, süren davalarda izleyecekleri yol haritalarını belirliyor. Buluşan aileler arasında oğlu, polisin silahından çıkan kurşunla ölen de var, karakolda intihar ettiği söylenen de. Gezi protestolarının ardından gözaltına alınıp kötü muameleye maruz kaldığını iddia edenler de orada.
“Başka ciğerler yanmasın”
12 Ağustos 2012’de, Eskiizmir semtinde trafik kazasının ardından başlayan tartışmada polis memuru İ.K.’nin silahından çıkan kurşunla vurulup ölen 26 yaşındaki Emrah Barlak’ın babası Nusrettin Barlak da dertli.
Davalarının halen devam ettiğini vurgulayan Barlak, “Oğlumun ölümünün ardından ailemiz bitti, yaşlandık. Her zaman devletin arkasındaydık ama mükafat olarak oğlumuz öldürüldü. Olayda küçük oğlum da vuruldu ve aldığı yaralar nedeniyle askerliğe elverişli bulunmadı. Ben çocuğumun hakkını, adaleti arıyorum. Evlat acısı bu. 24 saat bunu yaşıyorum. Ne gündüzümüz ne gecemiz belli. Bu nasıl kanun ve yetkidir? Nasıl olsa ceza almıyorum diye hareket ediyorlar? Benim ciğerim yandı, başka ciğerler yanmasın” dedi.
“Adalet istiyorum”
Oğlu Abdurrahman Sözen’in fotoğrafını elinden bırakmayan Emine Sözen yaşadıklarını güçlükle anlatıyor. Sözen, “2009 yılında oğlum, bir kişiyi yaraladığı gerekçesiyle gözaltına alınmış, götürüldüğü karakolun nezarethanesinde polis memurunun tabancasını ele geçirip intihar etmiş. Bize söylenen bu. Olayın ardından dava açılmadı, kamera görüntüsü de yok. Biz de vakfın yardımıyla AİHM’e gittik. Ben bir anayım. Üzüntüden gözlerimi kaybettim. Benim oğlum 24 yaşında toprağa girdi. Daha baharındaydı. Ben oğlumun hakkını istiyorum. Adalet istiyorum” diye konuştu. 2003 yılında polisin silahından çıkan kurşunla belinden vurulup tekerlekli sandalyeye mahkum olan Selim Atalay ise, “Hayatım çalındı. Sakat kaldım. Psikolojim bozuldu. Ceza bile almadılar” diyor.