Elma kanseri yener mi

Elma kanseri önler mi? Hatta mevcut bir kanserin tedavisine yardım bile edebilir mi? Bu sorunun cevabı 20 yıl önce ‘Hayır’ idi. Aynı soruyu şimdi mutlulukla ‘Neden olmasın!’ diye yanıtlayabiliriz.

Nedeni elmada, özellikle de elmanın kabuğunda bulunan mucize bir doğal madde. Bu mucize madde (ya da maddeler) kısa adı ‘MASPİN’ olan ve meme ya da yumurtalık kanseri hücrelerinin çoğalmasını engelleyen doğal bir antikanser savunma proteinini aktive eden, dolayısıyla bedenin kendi bağışıklık sistemi ile kanseri yenebilen bir yapıyı harekete geçiriyor. Bunlar elmada, en çok da elmanın kabuğunda var.

EN MÜHİM SAVUNMA

Şu kesin: Elmada antioksidan ve antikanser etkili pek çok doğal bileşen var. Kuersetin, kateşin, proantosiyanidin, gallik asid, klorojenik asid bunların en ünlüleri. ‘MASPİN’ ise tümör hücrelerinin çoğalmasını engelleyen en mühim savunma proteinlerinden biri.

KAÇ BEYNİMİZ VAR

Şu bilgi kesinleşti: Bir değil, iki beynimiz var. İkincisine “yavru” ya da “ek” beyin desek daha doğru. Ama onun da önemli marifetlerinin olduğu net ve açık. İkinci beyin karnımızın içinde, sindirim sistemi ve çevresinde yerleşen kompleks bir yapı. Merkez üssü ‘bağırsaklar’ ve onu sarıp sarmalayan ‘sinir sistemi’. Genel sağlığa destek olan muhteşem bir bağışıklık organizasyonu ile sayıları trilyonları, ağırlıkları kiloları, cinsleri yüzlü rakamları bulan ‘probiyotik bakteri’ ailesi ise yavru beynin en mühim oyuncuları.

SADECE HAZMETMİYOR

Geçtiğimiz hafta köşesinde Selçuk Şirin’in, 10 yılı aşkın bir süredir de bu sayfada benim gündeme getirdiğim ‘bağırsak sağlığı ve probiyotik güç dengesi’ meselesi çok mühim. Sindirim sistemini yalnızca gıdaları hazmetmekle görevli bir yapı olarak görmekse büyük bir hata. Bu muazzam yapılanmanın ikinci bir beyin gibi çalıştığı, akla hayale sığmaz işlere el attığı çok net ve açık. İkinci beynin “marifetlerini” yandaki kutularda özetlemeye çalıştım. Buyurun...

O SIRLAR ÇOK ÖNEMLİ

Harika bir yazarın mükemmel benzetmesiyle, “Bağırsağımızdaki bakterilerin sayısı galaksimizdeki yıldızların sayısından fazla.” Mikroplar -zannedilenin tam tersine- yaşamın Azrail’i değil, bekçisi. Organlarımızı şekillendiriyor, bizi hastalıklardan koruyor, davranışlarımıza yön veriyor. Aşılara nasıl tepki verdiğimizden çocukların aldıkları gıdalardan nasıl beslendiklerine kadar, yaşamaya derin ve kapsamlı katkıları var. Kesin olarak biliyoruz ki “Mikropları göz ardı etmek, hayata anahtar deliğinden bakmak demek”(Ed Yong, Mikrobiyota. Domingo Yayınevi). Kanaatim şu: İkinci beynin de en az birincisi kadar anlaşılmayı bekleyen sırları var. Ve o sırlar bulunduğunda hayatımız daha güzel olacak.

İKİNCİ BEYNİN 10 MARİFETİ

  • Bağırsaklardaki bu sistem bazı kararları beyin ve omuriliğe danışmadan bizzat kendi verebiliyor. 
  • Bu kararlar ile sadece kendi kendini yönetmekle kalmıyor, beyin ve omurilik dahil sinir sisteminin tamamına da ayar verebiliyor. 
    Mesela beyne onu “depresyona sokan” metabolitler yollayabiliyor. 
  • Parkinsonu davet edebilen bazı ara ürünler üreterek hastalığın seyrine müdahil olabiliyor. 
  • Beyni mutlu eden “serotonin” ve benzeri “keyif veren molekül”ün önemli bir bölümü de ikinci beyinde üretiliyor. 
  • Bu sistem bedene de talimatlar veriyor. 
  • Bağışıklık gücünün ana unsurlarından biri de yine aynı sistem. Bağışıklık gücünün en az yarısından da yine bağırsaklardaki ikinci beyin sorumlu. Özellikle içindeki probiyotik yapılanma bu işte çok aktif rol alıyor. 
  • Kan şekeri, kolesterol ve bazı yağlar, kilo kontrolü dahil pek çok metabolik faaliyette de karar verici organlardan biri yine bağırsaklar, yani ikinci beyin.
  • Bağırsaklardaki bazı probiyotik tiplerinin cilt güzelliğinden ömür süresine ve vitamin üretimine birçok olayda “müdahil” olarak görev yaptığı biliniyor. 
  • Probiyotik yapılanmanın oluşturduğu “ekosistem” bizi alerjik tepkilerden de koruyan bir yapı.

Haberleri