Yazar: odakhaber

  • Donald Trump güvenli bölge için ‘taahhüt istiyor’

    Donald Trump güvenli bölge için ‘taahhüt istiyor’

    BD Başkanı Trump’ın Suriye’de güvenli bölgeler konusundaki çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, “Şu anda güvenli bölgenin coğrafi lokasyonu konusunda betimleyici bir noktada değiliz. Şu anda Başkan hem finansman hem de nasıl yapılacağı hususunda dünya liderlerinden taahhütler almak amacında. Genel anlamda bölge ülkelerinden kapsamlı bir taahhüde ihtiyacımız var” diye konuştu.

    Spicer, Beyaz Saray’daki günlük basın toplantısında Suriye’de güvenli bölge oluşturulması konusundaki soruları yanıtladı.

    Güvenli bölge veya bölgeler konusundaki çalışmaların devam ettiğini, şu anda bir zaman çizelgesi öngörmediğini kaydeden Spicer, yakın zamanda ilgili kurumların hazırlıklarını tamamlamasıyla bu konuda gerekli açıklamayı yapacaklarını belirtti.

    Sözcü Spicer, Suriye’nin El-Bab kentinin terör örgütü DEAŞ’ın elinden kurtarıldığını hatırlatan bir basın mensubunun, “Başkan’ın görmek istediği bu türden bir güvenli bölge midir?” sorusunu şöyle yanıtladı:

    “Şu anda güvenli bölgenin coğrafi lokasyonu konusunda betimleyici bir noktada değiliz. Şu anda Başkan hem finansman hem de nasıl yapılacağı hususunda dünya liderlerinden taahhütler almak amacında. Genel anlamda bölge ülkelerinden kapsamlı bir taahhüde ihtiyacımız var.”

    Suriye’de güvenli bölgelerin amacına ilişkin yorumunda ise Spicer, hem çatışma ortamı ve terör örgütü DEAŞ’la mücadelenin nasıl ele alınacağı hem de insani yardım boyutunun nasıl işletileceği konularının belirleyici unsurlar olduğunu söyledi.

    Cenevre’de düzenlenen Suriye görüşmeleri hakkındaki soruları yanıtsız bırakan Spicer, konuyla ilgili Dışişleri Bakanlığını işaret etti ancak bakanlıktan Cenevre görüşmelerine ilişkin henüz kapsamlı bir açıklama yapılmadığı bildirildi.

  • Müslüman yönetmenin protestosu oscar’a damga vurdu

    Müslüman yönetmenin protestosu oscar’a damga vurdu

    89. Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Yabancı Film’ ödülünü, İranlı yönetmen Asghar Farhadi‘nin ‘The Salesman’ (Satıcı) filmi aldı. Ancak İranlı yönetmen, Donald Trump‘ın getirdiği yasağı protesto amacıyla törene katılmadı. Ödülü Farhadi’yi temsilen İranlı astronot Anousheh Ansari aldı.

    Trump’ın yasağına insanlık dışı ve aşağılıyacı dedi

    Farhadi’nin konuşma metni ise törende okundu. “Aranızda olamadığım için çok üzgünüm” diyen Farhadi, “Bugün burada olmamamın sebebi ülkemdeki insanlara ve insanlık dışı yasalarla aşağılanarak ABD‘ye girişleri yasaklanan diğer 6 ülkeye duyduğum saygıdandır.” ifadelerini kullandı. Konuşma metnini ilk müslüman kadın astronot olan İranlı Anousheh Ansari okudu. Hemen yanında ise NASA‘nın eski yöneticisi İranlı Firouz Naderi duruyordu.

    2012’de ayakta alkışlanmıştı

    Satıcı filmiyle ‘En İyi Yabancı Film’ ödülüne layık görülen Asghar Farhadi, 2012’de aynı kategoride ‘Bir Ayrılık’ filmiyle ödül kazanmıştı. Bu törene katılan Farhadi’nin konuşması ayakta alkışlanmıştı.

  • İdamı, sadece ‘ oy için’ kullanmak mı istiyorlar?

    İdamı, sadece ‘ oy için’ kullanmak mı istiyorlar?

    Milliyet yazarı Mehmet Tezkan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın “Gerekirse idam için bir referandum daha yaparız” açıklamasıyla ilgili olarak “MHP zaten dünden razı. İktidar da madem bu kadar çok istiyor 18 maddelik paketin içine koysalardı. O da aradan çıksaydı. Bir daha referandum yapıp masrafa gerek kalmasaydı. Ama pakete koymadılar. Gerek görmediler. İnsan sormadan edemiyor. Yoksa, İktidar idamı getirmek istemiyor da sadece ‘ oy için’ kullanmak mı istiyor?” dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gerekirse idam için de bir referandum yaparız!

    Mehmet Tezkan’ın “Meclisin gücü artıyor mu, azalıyor mu” başlığıyla yayımlanan (27 Şubat 2017) yazısı şöyle:

    Referandum sürecinin önemli tartışmalarından biri de Meclis’in durumu..

    TBMM’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 87. maddeden ‘bakanlar kurulunu ve bakanları denetlemek, bakanlar kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname yetkisi vermek’ cümlesi çıkarıldı..

    Tartışma da başladı..

    Muhalefet diyor ki; yasamanın yetkileri budandı.. Yasamanın yürütmeyi denetleme yetkisi elinden alındı.. Yasama işlevsiz hale getirildi..

    İktidar itiraz ediyor; tam tersi Meclis daha da güçlendi.. Meclis yürütmeyi denetliyor.. Kuvvetler ayrılığı sağlandı..

    Kafalar karıştı..

    Çünkü iki taraf da aynı maddeyi, aynı cümleleri okuyor ama farklı yorumluyor..

    Peki işin doğrusu ne?

    Doğrusunu anlamak için Meclis’te kabul edilenAnayasadeğişikliğinin gerekçesine bakmak lazım.. O cümlenin 87. maddeden çıkarılmasının gerekçesi ne?

    Yasa koyucu ne yapmak istemiş?

    Yasa koyucunun amacı neymiş?

    Her madde için niçin değiştirildiğine dair, amacın ne olduğuna dair gerekçe yazılır..

    Doğru yorumlansın diye..

    İlerideki yıllarda yorumlamak zorunda olanlara yardımcı olsun diye..

    AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen 87. maddedeki değişikliğin gerekçesi şöyle..

    ‘Kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak yasamanın yürütmeyi denetlemesi ile bakanlar kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesi yasamanın görev ve yetkileri arasından çıkarılmaktadır’

    Gayet açık..

    Anayasa değişirse bundan böyle yasama yürütmeye karışamayacak..

    Denetleyemeyecek..

    Ben söylemiyorum..

    Anayasa değişikliğini hazırlayıp Meclis’in onayına sunanlar söylüyor..

    Peki kim denetleyecek?

    Gerekçede o da yazılmış..

    Deniliyor ki..

    ‘Yürütme de yasama da halka karşı sorumlu olmaktadır. Kuvvetler birbirinden ayrı, ancak her iki kuvvetin de birleştiği konu halkın denetiminde halka hizmet etmeleridir’

    Gerekçe açık net..

    Sandıktan çıkan başkan ve onun oluşturacağı bakanlar beş yıl boyunca denetlenemez..

    Halk yaptıklarını beğenmemişse beş yıl sonra sandıkta hesap sorar..

    Yani oy vermez!.

    Getirilmek istenen sistem bu..

    Meselenin aslı astarı budur..

    İdamı neden pakete koymadınız?

    İdam, Anayasa değişikliği paketinin içinde yok ama referandum kampanyasında var..

    Havuç konu yapıldı..

    Diri tutuluyor, canlı tutuluyor..

    Şu söyleniyor; referandumla anayasa değişikliği gerçekleşirse bir sonraki adım idam olacak..

    İdamın referanduma sunulmasının yolu açılacak..

    MHP zaten dünden razı.. İktidar da madem bu kadar çok istiyor 18 maddelik paketin içine koysalardı..

    O da aradan çıksaydı..

    Bir daha referandum yapıp masrafa gerek kalmasaydı..

    Ama pakete koymadılar!

    Gerek görmediler..

    İnsan sormadan edemiyor..

    Yoksa.. İktidar idamı getirmek istemiyor da sadece ‘ oy için’ kullanmak mı istiyor?

    Türk’ün çarpıcıaçıklaması

    Ahmet TürkMardinBüyükşehir Belediye Başkanı’ydı..

    17 Kasım’da görevden alındı..

    21 Kasım’da gözaltına alındı..

    24 Kasım’da tutuklandı..

    3 Şubat’ta tahliye edildi..

    Ahmet Türk,HaberTürk’e verdiği demeçte tutuklandığı günü şöyle anlattı:

    ‘Tutuklandıktan sonra MardinCezaevi’ne götürmelerini bekliyordum ama mahkeme salonundan direkt alıp havalimanına götürdüler;Silivri’ye geçtik. Yani mahkeme kararı daha açıklanmadan benim ve benimle birlikte gelecek polislerin bileti ayrılmış, cezaevi belirlenmiş. Bu da bu tutuklamanın siyasi bir karar olduğunu ortaya koyuyor. Ama “Şaşırdım” desem doğru olmaz çünkü alışığız. Bunları 1980’lerde yaşadık, 1994’te yaşadık.’

    Merakım şu.. Mahkeme kararı çıkmadan eşlik edecek polislerin uçak biletini kim ayarladı?

  • Kosgep’in kredi başvuruları  esnafın yüzünü güldürdü

    Kosgep’in kredi başvuruları esnafın yüzünü güldürdü

    KOSGEB’in 50 bin TL sıfır faizli kredi başvuru sonuçları bugün açıklanıyor. Başvuran adaylarda meraklı bekleyiş başladı. Peki KOSGEB kredi sonuçları ne zaman açıklanacak? İşte KOSGEB kredi sonuçları hakkında detaylı bilgi ve kredi sonuç ekranı

    KOSGEB sıfır faizli kredi sonuçları için büyük bekleyiş başladı. İşletme sahiplerine can suyu olması amacıyla verilecek olan KOSGEB sıfır faizli 50 bin TL kredi, 27 Şubat Pazartesi günü sonuçlanacak. Peki, 230 bin işletme sahibi arasından kaç kişi bu parayı almaya hak kazanacak? İşte, KOSGEB 50 bin TL sıfır faizli kredi sonuçları hakkında detaylı bilgiler

    Konuyla ilgili açıklama yapan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü,”Destekten yararlanamayan çok sayıda işletme olmasına gönlümüz razı olmadı. Bu nedenle sayın Başbakan’ımızın da talimatıyla 2017 yılında bu desteği devam ettirmeye karar verdik. Bu yıl, 2,5 milyar lira bütçeyle kredi faiz desteği uygulamasını yeniden başlatıyoruz. Mikro işletmelere öncelik vererek KOBİ’lere üst sınırı 50 bin lira olacak şekilde faizsiz kredi vereceğiz. Daha doğrusu, kredinin faizini işletmelerimiz yerine KOSGEB karşılayacak. Bunun neticesinde, KOBİ’lerimize 10 milyar liranın üzerinde faizsiz kredi hacmi oluşturmuş olacağız. Bu da Türkiye ekonomisine çok ciddi bir ivme ve canlılık kazandıracaktır.” dedi.

    SONUÇLAR27 ŞUBAT’TA DUYURULACAK

    Katıldığı bir toplantıda KOSGEB üzerinden verilecek 50 bin TL’lik faizsiz kredi konusunda önemli detaylar veren Maliye Bakanı Naci Bakan Ağbal ise şöyle konuştu:

    “Önceden müracaat yapan vatandaşlarımız değerlendirilecek. Yeni bir başvuru süreci başlattık. 20 Şubat’a kadar başvuruları alacağız. Burada esnaf bakımından sevindirici olan bu defa değerlendirmeyi yaparken çalışan sayısı ve net satış hasılatı en az olandan başlayacağız. Yani en az çalıştırana, en az geliri olana öncelik vereceğiz. Geçen defa istihdam bakımından, gelir bakımından daha fazla olana sağlamıştık bu imkanı. Bu defa 250 bine tamamlayacağız. Çok daha fazla sayıda işletmemiz bundan yararlanacak. Özellikle küçük işletmelerimiz yararlansın istiyoruz. Küçük esnafın daha fazla ihtiyacı var. 27 Şubat’ta inşallah sonuçları açıklayacağız. Bu önemli bir paket hayırlı olsun. Esnafımız bu imkanla mal alır, işini büyütür, iş yapar. Bundan herkes kazanır.”

    Sonuçlar henüz açıklanmadı. Açıklandığı an haberimizin içerisinden ulaşabilirsiniz.

    12 AY BOYUNCA GERİ ÖDEMESİ OLMAYACAK

    Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, 50 bin lira üst limitli bu kredinin faizsiz, ayrıca kredinin geri ödeme koşullarını da cazip tutarak ilk 12 ay ödemesiz, kalanı ise üçer aylık eşit taksitler halinde ödenebilecek toplam 36 ay vadeli bir kredi olacağını bildirdi. Özlü, “İlk bir yılı ödemesiz, 36 ay vadeli ve sıfır faizli kredi KOBİ’lerimize verilecek. İnanın, bu devirde en yakın akrabalarınızdan ve dostlarınızdan bile bu şartlarda borç alamazsınız” ifadelerini kullandı.

    KİMLER YARARLANDI?

    Kredinin kefaletiyle ilgili de KOBİ’lere destek vereceklerini kaydeden Özlü, “Bankalarla yapacağımız protokole Kredi Garanti Fonu AŞ ve Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği de taraf olacak. Protokol yapılan bankalar, teminat ve kefalet konusunda daha olumlu değerlendirme yapacaklar. Bir önceki programa başvuran ama destekten yararlanamayan yaklaşık 230 bin KOBİ’mizden gerekli şartları taşıyanlar bu destekten faydalanabilecek. Altını çizerek ifade ediyorum bu KOBİ’lerimizin tekrar başvuru yapmalarına gerek yok. Onların önceki başvuruları geçerli sayılacak. Ayrıca daha önce başvuru yapamayan özellikle mikro işletmelerimizin yeni başvuru yapmalarına da imkan sağlayacağız Başvuru yapan tüm işletmeler güvenlik soruşturmasından geçirilecek. Güvenlik soruşturmasında sorun çıkmayanları, çalışan sayısı ve Net Satış Hasılatı daha az olandan başlayarak sıralayacağız. Mikro işletmeler, yani yıllık net satış hasılatı 1 milyon liranın altında olan ve 10 kişiden az çalışan sayısı olan işletmeler destekten öncelikli olarak yararlanacaklar.” dedi.

    ESNAF VE SANATKARLAR KREDİSİ KULLANAN YARARLANAMADI

    Özlü, 14 Aralık 2015 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve sanatkarlara kullandırılan 30 bin liralık faizsiz krediden yararlanan esnaf ve sanatkarların bu programdan yararlanamayacağını da bildirdi.

    KREDİLER 9 BANKA ÜZERİNDEN KULLANILABİLECEK

    KOBİ’lerden başvuru öncesinde KOSGEB veri tabanına kayıtlı olma şartı aramadıklarına işaret eden Özlü, “Desteğe hak kazanan KOBİ’lerin, kredi kullanımından önce KOSGEB veri tabanına kayıt olmaları ve onaylı KOBİ Bilgi Beyannamelerini oluşturmaları gerekecektir. İnşallah 27 Şubat 2017 tarihinden itibaren kredi faiz desteğine hak kazanan işletmelerimiz belli olmaya başlayacak. Hak kazanan işletmelerimize SMS ve bilgilendirme e-postası göndereceğiz. Bu aşamadan sonra belirlenen işletmeler bankalara başvurarak kredi işlemlerini başlatabileceklerdir. Akbank, Denizbank, QNB Finansbank, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası ile Ziraat Bankası ile protokol yaptık” açıklamalarında bulundu.

  • Hangi besini ne zaman yemeliyiz

    Hangi besini ne zaman yemeliyiz

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062378/”;s:4:”item”;a:14:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:5:”0.jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:9:”2-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:9:”3-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:9:”4-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:9:”5-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:9:”6-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:9:”7-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:9:”9-(2).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:10:”10-(3).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:10:”11-(3).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:10:”12-(3).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:10:”13-(3).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:10:”14-(1).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:13;a:4:{s:4:”file”;s:10:”15-(1).jpg”;s:4:”desc”;s:245:”

    Son derece faydalı olduğunu bildiğiniz yiyecekleri tüketiyor ama yine de kilo mu alıyorsunuz? Yoksa şişkinlikten şikayet edip, faydasını hiç görmedim mi diyorsunuz? Sebebi doğru gıdayı yanlış saatte yemeniz olabilir.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Afrika’da göçmenlere saldırı

    Afrika’da göçmenlere saldırı

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062418/”;s:4:”item”;a:13:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a1.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a2.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a3.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a4.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a5.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a6.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a7.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a8.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a9.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a10.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a11.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a12.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a13.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Irak Kuvvetleri Musul’a Girdi

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062193/”;s:4:”item”;a:22:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:11:”1_resim.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:5:”2.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:5:”3.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:5:”4.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:5:”5.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:5:”6.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:5:”7.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:5:”8.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:5:”9.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:6:”10.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:6:”11.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:6:”12.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:6:”13.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:13;a:4:{s:4:”file”;s:6:”14.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:14;a:4:{s:4:”file”;s:6:”15.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:15;a:4:{s:4:”file”;s:6:”16.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:16;a:4:{s:4:”file”;s:6:”17.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:17;a:4:{s:4:”file”;s:6:”18.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:18;a:4:{s:4:”file”;s:6:”19.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:19;a:4:{s:4:”file”;s:6:”20.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:20;a:4:{s:4:”file”;s:6:”21.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:21;a:4:{s:4:”file”;s:6:”22.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Sürekli yorgun yatıp yorgun kalkanlar dikkat!

    Sürekli yorgun yatıp yorgun kalkanlar dikkat!

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062558/”;s:4:”item”;a:13:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u2.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u1.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u3.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u4.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u5.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u6.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u7.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u8.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:6:”u9.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:7:”u10.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:7:”u11.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:7:”u12.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:7:”u13.jpg”;s:4:”desc”;s:304:”

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor. Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Ülkesi bile olmayan adanın Türk kadın lideri

    Ülkesi bile olmayan adanın Türk kadın lideri

    Antarktika’da yürüttükleri çalışmalarla ay yıldızlı bayrağı dalgalandıran ekibin başında, bir Türk bilim kadını bulunuyor. Dokuz kişilik ekip, zorlu iklim şartları altındaki çalışmalarıyla Türkiye’nin gururu oldu.

    Türk Antarktik Seferi Ekibi Lideri Doç. Dr. Burcu Özsoy, Dünya Kadınlar Günü öncesi, “Türkiye Bilimsel Araştırma Üssü” kurmak için yaptıkları çalışmaları ve zorlu kıta şartlarına nasıl uyum sağladıklarını AA muhabirine anlattı.

    Kutup bilimleri alanında araştırmalar yapan, Türkiye’nin ilk ve tek kurumu olan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Kutup Araştırmaları Uyg-Ar (Uygulama ve Araştırma) Merkezinin (PolReC) 9 kişilik Türk Antarktik Seferi Ekibine liderlik yapan Doç. Dr. Özsoy, kıtada üs kurmak için en doğru noktayı tespit etmek üzere, 24 Şubat’ta seferin başladığını belirtti. Aynı zamanda İTÜ PolReC Müdürü de olan Doç. Dr. Özsoy, Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı sorumluluğunda ve İTÜ’nün destekleriyle süren çalışmaların, Türkiye’nin gelecekte Antarktika üzerinde bilimsel, teknolojik, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla söz sahibi olması açısından büyük önem taşıdığına işaret etti. Hiçbir ülkeye ait olmayan Antarktika’da 53 ülke bayrağının dalgalandığını belirten Özsoy, tatlı su rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olan kıtanın, dünya nüfusunun kurtuluşu olarak görüldüğüne dikkati çekti.

    Türk bilim insanlarının 1960’lı yıllardan bu yana bilimsel çalışmalar yapmak üzere Antarktika’ya gittiğini anımsatan Özsoy, kıtada var olabilmenin temelinin “bilime” dayandığını ve Türkiye’nin de bu kapsamda faaliyetlerini sürdürebilmek için üs kurma çalışmalarını hızlandırdığını söyledi.

    Sefer sırasında yaşadıklarını anlatan Özsoy, ekibiyle birlikte, kiralanan bir gemide konakladıklarını kaydetti. Antarktika Yarımadası’ndaki seferin ilk günlerinde kuvvetli fırtına nedeniyle zorlandıklarını dile getiren Özsoy, fırtınanın dindiğini ancak kıtada yaz mevsimi olmasına rağmen hissedilen sıcaklığın eksi derecelerde seyrettiğini vurguladı. Seferin ilk gününden bu yana ölçülen en yüksek sıcaklığın 5 derece olduğunu belirten Özsoy, rüzgar nedeniyle sıcaklığın değişkenlik gösterdiğini ifade etti.

    Antarktika’daki hava durumu nedeniyle özel kıyafetler giyilmesi gerektiğini ifade eden Özsoy, bu nedenle Türkiye’den getirdikleri özel kıyafetlerle korunduklarını anlattı. Özel katmanları bulunan kıyafetlerin, vücudun neredeyse hiçbir noktasını soğuk havaya maruz bırakmadığını bildiren Özsoy, tercih edilen doğru kıyafetler sayesinde ekibin herhangi bir sağlık sorunu yaşamadığını aktardı.

    Özsoy, soğuk hava şartları nedeniyle beslenmelerine de önem verdiklerini söyledi. Sefer süresince gemide pişen yemekleri tükettiklerini belirten Özsoy, arazi çalışmaları sırasında da enerji kaybını engellemek için sandviç, kuru yemiş ve çikolata yediklerini kaydetti.

    Kutup bölgelerinde, dünyanın diğer bölgelerinde çalışan birçok iletişim aracının kapsama alanı dışında kaldığına dikkati çeken Özsoy, “Antarktika, sadece birkaç uydu sisteminin kapsamına giriyor ve iletişim aksaklıklarla sürdürülebiliyor. Acil durumlar haricinde belirli kotalarla, sınırlı e-posta dışında iletişim kanalımız bulunmuyor. Ailelerimiz ve iş arkadaşlarımızla, 4 saatte bir iletimi yapılan bu e-postalar aracılığıyla iletişimde kalıyoruz. E-posta kapasitesi de sadece yazıyı kapsıyor ve 25 kilobaytla sınırlı bulunuyor.” diye konuştu.

    Özsoy, Antarktika Yarımadası ve çevresinde yaptıkları teknik araştırmalar hakkında da bilgi verdi. Antarktika’nın, 14 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle Asya, Afrika, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’dan sonra beşinci büyük kıta olduğuna işaret eden Özsoy, kıtanın sadece yüzde 1’inin yaşam alanı olabileceğini söyledi. Bu sınırlı yaşam alanlarının, bölgede yaşayan canlıların yavrulama ve yerleşim yeri olarak tespit edildiğini ve korunduğunu aktaran Özsoy, “Kıtada araştırma yapabilmek için alanın hukuki olarak koruma alanı dışında kalması, lojistik için verimli bir noktada bulunması, doğal liman yapısına sahip olması ve yaşam alanı olabilmesi icin buzul alan üzerinde olmaması gerekiyor.” ifadesini kullandı.

    Güney Yarımküre’nin en güneyinde bulunan ve içinde ülke bulunmayan tek kıta olan Antarktika’nın yüzde 98’inin buz tabakasıyla kaplı olduğunu kaydeden Özsoy, bu tabakanın ortalama kalınlığının 2 bin 133 metre olduğunu bildirdi. Sefer sırasında zaman zaman belirli yerlerde durakladıklarına değinen Özsoy, önceden harita üzerinde tespit edilmiş kara ve denizdeki noktalarda bazı ölçümler yaptıklarını ve numuneler aldıklarını anlattı.

    Özsoy, ekibiyle ülkesi adına dünyanın en zorlu bölgelerinden birinde araştırma yapmaktan duyduğunu memnuniyeti dile getirerek, “Ekip olarak, Türk bayrağını bu coğrafyalarda taşıma gururunu bize verdiği için Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Faruk Özlü’ye, İTÜ, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Hitit Üniversitesi rektörlerine teşekkür ederiz.” dedi.

  • Erkeklerin yeni fobisi: Venüstrafobi

    Erkeklerin yeni fobisi: Venüstrafobi

    Bu korkunun adı Venüstrafobi. Yani güzel kadından korkmak. Uzmanlar, erkeklerin çoğunda görülen Venüstrafobi’nin, güzel bir kadın görüldüğünde; terlemeye, kalp artış hızının artmasına ve nefesin kesilecekmiş gibi hissedilmesine yol açtığını söylüyor.

    Üsküdar Üniversitesi Uzman Klinik Psikolog Aziz Görkem Çetin’e göre erkekler, güzel kadınlarla birlikte olmayı hedefleyerek bir yandan rekabette kendisini yüceltmeye çalışırken bir yandan da o rekabete kendini kurban ederek güzel bir kadınla olmaktan kaçabiliyor. Bu kaçınmanın nedenlerinden biri de yetersizlik duygusudur. Bireyin güzel bir kadın gördüğünde bazı fizyolojik tepkileri yaşadığını aktaran Çetin, “Venüstrafobi’de terleme, kalp artış hızının artması ve nefesi kesilecekmiş gibi hissetme semptomlarıyla karşılaşabiliyoruz” diye konuştu.

    İddiasız kişilerle ilişki tercih ediliyor

    Karşı tarafı güvenilmez olarak düşünme, kişinin özgüveni ile ilgili sorunu tetikleyebiliyor. Özellikle kaygılı ve çekingen kişiler ya da ilişkilerde güvensizliğe maruz kalmış bir deneyim yaşayanlar, kendilerine kıyasla görünüş olarak daha iddiasız kişilerle ilişki tercih edebiliyorlar.

    “Kadın, toplumda sorumluluk ve tehdit unsuru olarak görüldüğü sürece erkekte güzel kadın fobisinin oluşması son derece doğal” diyen Çetin, erkeğin; yetersizlik, güvensizlik, tehdit ve baskı gibi unsurları kolaylıkla hissedebildiğini ve güzelliği tamamen farklı bir noktada arayabildiğini belirtiyor.
    Fobilerin genellikle çocukluk yıllarında yaşanmış olan olayların ya da travmatik durumların etkisi ile ortaya çıktığını da belirten Çetin, bu konuda da şunları söyledi: “İnsan hayatında geçmiş yaşantılar, tetikleyici durumlar, kişilik özellikleri, yetiştirilme tarzlar gibi birçok paydayı bir arada düşünmek daha gerçekçi olacaktır. Bunun dışında düşünce yapısının da önemi oldukça büyüktür.”