Yazar: odakhaber

  • Bakan Bozdağ Abdest alıp yola çıktım

    Bakan Bozdağ Abdest alıp yola çıktım

    15Temmuz kalkışmasının ardından bir ay geçti. Milletin yazdığı destandan unutulmaz kareler zihinlerimize kazındı. Milletin vekillerinin de o gece benzer kahramanlıklarına tanık olduk. Ben de bu bağlamda mecliste bombalar altında “Bizim burada yapacağımız ölmektir” dediği konuşmayla tarihin şerefli sayfalarında yerini alan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ‘la konuştum.

    O gece siz bu kalkışmayı nasıl haber aldınız? O gece sizin için nasıl geçti?

    O gece uzun bir gece. Önce onu söylemeliyim. Evde olduğum sırada müsteşarım Kenan İpek aradı, “Bir hareketlilik var. Uçaklar çok alçak uçuyor, köprüde tanklar görülmüş” dedi. Hemen İçişleri Bakanı’mızı arkasından MİT Müsteşarımızı aradım, her ikisiyle de bir görüşme imkânımız olmadı. Bir iki aramadan sonra Sayın Başbakanımızla görüşme fırsatım oldu. Ne yapmamız gerektiği konusunda bir istişaremiz oldu. Görüşmede mücadele edilmesi, tavır konulması gerektiği, bunun da Türkiye kamuoyu ile paylaşılıp halk ile beraber bu mücadelenin yürütülmesinin önemi üzerinde durduk. Sayın Başbakanımız kısa bir süre sonra açıklama yaptı.Basın danışmanım Bilal Çetin Bey’i aradım. Televizyonlara beni bağlamasını söyledim. TRT’yi darbecilerin teslim aldığını öğrenince ilk Kanal 24 TV’ye saat 23.14’te yayına bağlandım. Araçta giderken de sürekli televizyonlara bağlanarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştık.

    ABDEST ALIP YOLA KOYULDUM

    İlk haber aldığınızda neredeydiniz?

    Ben o gece evde yalnızdım. Eşim ve çocuklar Yozgat’a bayram için gitmişlerdi, dönmemişlerdi. Bir tek büyük oğlum Ankara’daydı o da teyzesinin evinde kalıyordu. Kalkıp abdest aldım, üzerimi değiştirdim. İlk aklıma gelen Kızılay’da darbeye karşı çıkan halkın arasına katılarak onlarla birlikte meydanda mücadele etmekti. Balgat’ta eski milletvekili avukat bir arkadaşımın ofisine gittim. Bir milletvekili arkadaşımı daha çağırdık. Yaptığımız istişareler neticesinde Meclise geçtik. Biz ilk başta Müsteşar Bey ile Külliye’de bu meseleyi takip etme kararı almıştık. Fahri Kasırga Bey de bizimle orada olacaktı. Kenan Bey, Fahri Bey’i alıp gelecekti. Fahri Bey’i darbecilerin, Kenan Bey’in gözleri önünde derdest edip götürdüğünü öğrendim. Kenan Bey, araba ile yaklaşırken Fahri Bey’in alındığını görüyor.

    Bekir Bozdağ, Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm’ün sorularını cevaplandırdı.

    UÇAKLAR MECLİS’İ YALAYIP GEÇİYORDU

    Mecliste nasıl bir ortam vardı?

    Uçakların sesi Meclisi yalayıp geçiyordu, büyük bir gürültü vardı. O esnada düşen bir bomba sonrası tavanlardaki lambalar gitti geldi. Milletvekilleri sağa sola kaykıldı. Bazı arkadaşlar iyi niyetle “Devlet aklı lazım” diyerek insanların sığınağa girmesi önerisini getiriyordu. Sokağa çıkın çağrısını yaptığımız insanlar çağrı yapanların kaçışını gördüğü zaman çıkmaktan vazgeçebilir veya başka şeyler olabilirdi. Milletin psikolojisi bozulabilir. Başkanımıza “Sayın Başkanım, eğer biz bırakıp gidersek, bizim gidişimizi halk görür. Meclis kaçtı diyerek halk meydana gelmez. Bize düşen burada ölmektir. Bu duruşu biz ortaya koyarsak zaten halk bu meclise sahip çıkar. Bu meclisi ve bu iradeyi korur” dedim. Sağ olsun adı gibi Kahraman Başkanımız görüşümüze itibar etti ve çalışmaya devam ettik. Ben yine konuşmama devam ettim.

    Tankların karşısına hukukla çıktılar

    Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK üyelerine ilişkin soruşturmalar başladı ve yargı içerisindeki FETÖ ile irtibatlı olduğu değerlendirilen kişilere karşı da soruşturmalar başladı ve açığa almalar oldu. Bu da gecenin ilk vakitlerinde darbenin sonucunun ne olacağı bilinmezken yapıldı. O gece Türk yargısının, hukuka, demokrasiye, milli iradeye, seçilmiş Cumhurbaşkanına, meclise ve hükümete sahip çıkma konusunda gösterdiği tavır bana göre büyük bir kahramanlıktır. Bu toprağın üstünde şerefsizce gezmektense bu toprağın altında şereflice yatmanın en büyük adamlık olduğunu görerek oradaydılar. Yargı mensupları, tankın karşısına hukukla, anayasal yetkilerini kullanarak çıktılar ve böyle mücadele ettiler. Onun için ben yargı mensuplarına buradan şükranlarımı sunuyorum. Türk yargısı ilk defa darbeye teslim olmadı, biat etmedi Türk Yargısı. İlk defa anayasayı askıya almaya çalışanlara karşı anayasasına ölümüne sahip çıktı.

    O ÇAĞRI ATOM BOMBASI ETKİSİ YAPTI

    Cumhurbaşkanımızın konuşmasını duyduktan sonra Allah’a şükrettim. Cumhurbaşkanımız konuşana kadar sokağa çıkan da oldu. Ama sayısı çok azdı. Ne zaman ki Cumhurbaşkanımızın halk sesini duydu, yüzünü gördü, çağrısını duydu o zaman herkes gözü hiçbir şey görmeden meydanlara çıktı. O çağrı atom bombası etkisi yapmıştır.

    Hakimevine herkes silahıyla gelmişti

    Bu esnada çalışmaları Meclisten takip etmeye başladık. Bir kriz merkezi bakanlık ve HSYK olarak oluşturduk. Bu ekip Hakimevinde çalışmaları sürdürdüler. Herkes silahını alarak gelmişti. HSYK üyelerimiz, Müsteşarımız, Müsteşar Yardımcımız, Başsavcımız, Başsavcıvekilimiz, bakanlığın üst düzey bürokratlarının tamamı masa etrafında çalışan herkes ölene dek mücadele düşüncesiyle gelmişti.

    LİSTELERİ ELE GEÇİRDİK

    Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ile görüştük. Bütün savcılıkların bu sürece ilişkin adli soruşturmaları başlatmaları ve darbe teşebbüsüne kalkışan herkesin yakalanması, gereken adli işlemlerin yapılması istedik. Savcılıklar harekete geçince Bursa Başsavcılığı’nın yakaladığı bir kişide bütün illerin sıkıyönetim komutanlarının listesi, üst düzey atamaları gösteren darbecilerin listesi ve sıkıyönetim mahkemelerinin listesi çıktı.

    YARGI VE POLİSİN BAŞARISI

    Biz bu listeleri hemen Emniyet ve bütün başsavcılara, ilgili kurumlara iletilince listede olan kişilerin üzerine hemen gidildi. Dolayısıyla darbeyi kanla gerçekleştirmeye çalışanlar Anadolu’nun diğer illerinde daha sevk ve idareyi ele geçirmeden gözaltı ve yakalamayla muhatap oldular. Dolayısıyla zincirin Anadolu halkasını koparmış olduk. Bu, yargının ve polisin birlikte çalışmasıyla elde edilen bir başarıdır.

    Batı’da olsa halka Nobel verilirdi

    Bu milletin bir özelliği var; eğer kendi önünden ölümüne koşan bir lider görürse onun peşinden ölümüne koşar. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk ile beraber yürüyüşü bunun en somut göstergesidir. O gece halk da lideri de ölüme koştu. Amerika’da, Avrupa’da başka yerde darbe yapanlara ölümüne karşı koyan, hukuka demokrasiye, milli iradeye ölümüne sahip çıkan böylesi bir halk olmuş olsa durum çok farklı olurdu. Nobel ödüllerini bunlara vermeyi teklif ederlerdi. Pek çok uluslararası örgüt bu mücadeleyi yapanları iltifata, ödüle boğardı. Bu Avrupa’nın ikiyüzlülüğünün somut göstergelerinden bir tanesi. AB üyesi ülkeleri, darbe kalkışmasında Mısır’daki gibi bir sonucun çıkması onları belki daha fazla memnun edebilirdi.

    DAKİKA DAKİKA BİLİYORLAR

    Bu darbe Amerika’nın kucağında oturan, Pensilvanya’daki malikanenin emir-komuta zincirinde yapıldı. Bunun böyle olduğuna dair delillerin Türkiye’den daha fazla Amerika’da, CIA’in elinde olduğundan benim hiçbir şüphem yok. ABD yönetiminin Fetullah Gülen ile ilgili duruşu Türk halkının ABD’ye bakışını çok olumsuz etkiliyor. Amerika yönetimi eğer Gülen Türkiye’ye iade etmezse, bu değerlendirmeleri güçlendiren, teyit eden bir adım atmış olur. Umarız ki bu süreç gecikmez ve Türkiye’ye iadesi gerçekleşir. Kuşkusuz kusursuz darbe teşebbüsü planı var. Tiyatro diyenler milletin aklıyla dalga geçiyor. Bu darbenin her saniyesinde ne olacağını CIA, Fetullah Gülen kucağında oturduğu için dakika dakika biliyorlardı, başka istihbarat örgütleri de biliyor

    Milletin aklıyla dalga geçiliyor

    Böyle bir darbe olur mu, tiyatro bu diyenler de var. Buna ne dersiniz?

    Bu darbe iyi planlanmış, netice almaya endekslenmiş bir tasarım. Kuşkusuz burada bir kusursuz darbe teşebbüsü planı var. Tiyatro diyenler milletin aklıyla dalga geçiyor. Ordunun içindeki ve sivildeki FETÖ’nün bütün köpekleri FETÖ’cüleri tasfiye için Tayyip Bey’in emrine mi girdiler? Buna dünya da güler. ABD buna inanır mı? İnanmaz. Çünkü bu darbenin her saniyesinde ne olacağını CIA, Fetullah Gülen kucağında oturduğu için dakika dakika biliyorlardı, başka istihbarat örgütleri de biliyor.

    Yıllar geçse de unutamayacağınız bir kare var mı o geceye dair?

    Tek bir kare seçersem diğerlerine haksızlık olarak düşünüyorum. O kadar çok destansı kare var ki tek bir tanesini seçemeyeceğim.

  • Ufuk Uras’tan Solculuk dersi

    Ufuk Uras’tan Solculuk dersi

    “Akıllı sosyalist İslam’ı karşısına alır mı?” sorusuna cevap veren Uras, “Zinhar almaz. Özgürlükçü laiklik bütün dinlerin özgürlüğünü savunur. İslam ve din karşı alınacak bir alan değildir, herkesin varoluşsal tercihte bulunma veya bulunmama hakkı olmalıdır” dedi.

    İşte o röportajdan önemli bir kesit;

    Bir solcunun ‘paralel yapılanma’ ile beraber hareket etmesi mi yoksa AK Parti’yi desteklemesi mi şaşırtıcı?

    – Bir solcunun hiçbir yere yedeklenmemesi gerekir. Gerçek solcular yolsuzluklara da devlet içi yapılanmalara da karşı tavırlarını koydular, basın açıklamasını da ben okudum. Yani herkesi aynı çuvala koymamalı. Burada mesele holiganlar gibi taraf olmamak, objektif duruş sergileyebilmekte.

    En kolay solcu olunan ülke Türkiye mi? Tayyip Erdoğan’dan nefret et, Deniz Gezmiş parkasıyla foto çektir, Nişantaşı’nda ortam yap. Bu mudur?

    – Pop solculuk, solculuk değildir. Türkiye bir türlü solcu olunamayan ülke! Herkesin herkesten daha solcu olduğunu iddia edip, diğerinin bilmem ne olduğuna karar veren solcuların ülkesi. Bu ülkede solcu olmak hiç de kolay değil, ‘parka, nefret, ortam’ bunlar sağda da vardı, sorun gerçekten solculuğun ne olduğunu bilmeden solcu olduğunu iddia etmekte. Siz bu ülkede ‘Ben senden daha sağcıyım, sen sağcı değil HDP’lisin!’ diye tartışan birilerine rastladınız mı?

  • Olaylar şenzlogdan görüldüğü gibi değil

    Olaylar şenzlogdan görüldüğü gibi değil

    Feyzioğlu, “Bu Tayyip Bey’e veya hükümete karşı değil, vatana karşı bir hareketti. O yüzden şezlonglarında denizi seyrederken “Serinlemeden önce bir çakayım da ondan sonra denize gireyim” diyen iyi niyetli kardeşlerimize, vatandaşlarımıza, “Olaylar oradan görüldüğü gibi değil” diye seslenmek istiyorum. ” ifadelerini kullandı.

    15 Temmuz’da hedefin iç savaş çıkararakTürkiye’yi bölmek olduğunu belirten Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “İç savaşın hemen arkasından Serhildan ilan edip savunmasız bırakılmış vatan parçasınıTürkiye’den koparacak ve bağımsızlık ilan edecekti” dedi.

    40 yıllık bir takiye ile bir gün devleti ele geçirmek hazırlık yapan FETÖ‘nün terör örgütü olduğu 17/25 Aralık döneminde ortaya çıkmış olsa bile kan akıtmaları 15 Temmuz gecesi oldu. Toplumun her kesiminden insanın darbeyi püskürtmesiyle birlikte bu kalkışmanın sadece bir darbe girişimi olmadığı, bir işgal hazırlığı olduğu da açığa çıktı.TürkiyeBarolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 15 Temmuz’u, ve sonrasındeki gelişmeleri Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm’e anlattı.

    15 Temmuz gecesi neydi, ne yaşadı Türkiye?

    15 Temmuz’da TSK’nın içine 40 yıllık çabayla sızmış ve komuta kademelerine gelmiş olan ajanlar, amacı iç savaş çıkarmak olan bir darbe girişimini başlattılar. Bu amacın ne olduğunun görülmesi TC’nin sonrasında yaptıklarının meşru müdafaa refleksi içinde gerçekleştirildiğini anlamaya yarar.

    Ömer Halis Demir olmasaydı

    Amaçlanan, TSK’nın ve Emniyet Teşkilatı’nın kendi içinde paramparça olup birbiriyle kimin hangi safta olduğunun dahi birbirine girdiği kaotik bir iç savaş yaşamasıydı. Eğer şehit Ömer Halis Demir olmasaydı, Zekai Paşa o kritik emri o şerefli askere vermeseydi, Özel Kuvvetler ele geçirilecekti ve Doğu, Güneydoğudan binlerce özel kuvvet askeri ne olduğunu bilmeden ama bu terörist ajanların emrinde Ankara’ya intikal edecekti. Bunun iki sonucu olacaktı. Bir, Ankara’da korkunç bir iç savaş yürüyecek ve ikinci olarak Doğu’da ve Güneydoğu’da şehirlerimizi, sınırlarımızı müdafaa eden güçlerimiz çekilmiş olacaktı. Tüm plan ülkeyi paylaşmaya ve bölmeye hazır hale getirmekti. İşte PKK’nın çok iyi hazırlandığı, çok büyük miktarlarda bombalar kullanılan saldırıları görüyoruz. Bunlar planlanmıştı.

    Bağımsızlık ilan edeceklerdi

    15 Temmuz’un aslında devamı olarak mı nitelendiriyorsunuz terör saldırılarını?

    15 Temmuz iç savaş çıkarma noktasında başarılı olsaydı dün Elazığ’da, Van’da, evvelki gün Batman’da, Diyarbakır’da patlayan bombalar askersiz ve polissiz bırakılmış bir vatan parçasını koparmak amaçlı patlatılacaktı. Ve neticede sadece Güneydoğu değil, Doğu Anadolu’yu da kapsayacak şekilde bir bağımsız devletin ilanına kısa sürede sıra gelecekti. 24 saat içerisinde bu girişim bastırılmasaydı ordu birlikleri birbirleriyle çarpışmaya başlayacaktı. Köprüdeki 70 askerden falan söz etmiyoruz. 650 bin kişilik ordu, 2-3-4 parçaya bölünüp birbiriyle savaşacaktı ve hal böyleyken PKK, zaten üst kadrosunun yüzde yüz bilgi sahibi olduğu ve hazırlık yaptığı bu iç savaşın hemen arkasından Serhildan ilan edip savunmasız bırakılmış vatan parçasını Türkiye’den koparacak ve bağımsızlık ilan edecekti.

    Çok vahim bir tabloyla karşı karşıyaydık yani?

    Bu kadarla kalınmayacaktı. Eğer 15 Temmuz kalkışması bastırılmasaydı emin olunuz BM Güvenlik Konseyi Türkiye’ye müdahale kararı alacaktı. Şunu da ilave edeyim; Doğu ve Güneydoğu’da PKK, askersiz, polissiz bırakılmış vatan parçasında bağımsızlık ilan ettiğinde, orada bunu kabul etmeyen halkla karşı karşıya kalacak ve bir kıyım yaşanacaktı. Bu kıyım Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Muğla’da düşündüğümde tüylerimi diken diken eden bir Türk-Kürt iç savaşını başlatacaktı. Hemen akabinde Alevi-Sünni çatışması başlatılacaktı. Bunlar iç içe geçecekti. Bütün fay hatları o anda aktif hale gelecekti. O andan sonra senin kim olduğun değil, kimden olduğun önemli olacaktı.

    Olaylar şezlongdan göründüğü gibi değil

    Şu halde bu darbe girişiminin şahısların ötesinde bir hedefi vardı…

    Bu Tayyip Bey’e veya hükümete karşı değil, vatana karşı bir hareketti. O yüzden şezlonglarında denizi seyrederken “Serinlemeden önce bir çakayım da ondan sonra denize gireyim” diyen iyi niyetli kardeşlerimize, vatandaşlarımıza, “Olaylar oradan görüldüğü gibi değil” diye seslenmek istiyorum. 15 Temmuz’da yaşadığımız darbenin ötesinde bir şey. Bu Türkiye’yi parçalama hareketiydi. O sebeple neyin kenarından değil, dibinden geri çıktığımızı görmemiz lazım.

  • Evde online sağlık hizmeti deneniyor

    Evde online sağlık hizmeti deneniyor

    Sultangazi Kaymakamlığı ve Fatih Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği işbirliğiyle Lütfiye Nuri Burat Devlet Hastanesi’nde “Hastamı Görüyorum Mutluyum” projesi hayata geçirildi. Projeyle, evde sağlık hizmetleri biriminin takibinde olan hastalar, ihtiyaç halinde zaman kaybı yaşamadan hastanede görev yapan uzman hekimlere ulaşma fırsatı buluyor.

    Tabletle bağlantı kuruluyor

    Uygulamada, ziyaret esnasında konsültasyon ihtiyacı duyulan hastalar için branş hekimiyle tablet bilgisayarlar aracılığıyla bağlantı kuruluyor. Hastanın mobil ortamda uzman hekim tarafından konsültasyonunun yapılması ardından evde sağlık ekipleri, hastaya yönelik müdahaleleri gerçekleştiriyor. Hekimin görüşme sırasında ihtiyaç duyduğu laboratuvar tetkikleri, ekipteki sağlık personeli tarafından hastanın kan numunelerinin alınmasıyla anında karşılanıyor.

    Lütfiye Nuri Burat Devlet Hastanesi Yöneticisi Dr. Çetin Özen Koç, projenin ulaşılabilirliği hızlandırmak ve hastaların evde aldıkları sağlık hizmetini mümkün olduğunca artırmak amacıyla hayata geçirildiğini kaydetti.

    İlçede bin 800 hasta hizmet alıyor

    İlçede, hizmetten faydalanan yaklaşık 1800 hasta olduğunu dile getiren Koç, proje kapsamında Gaziosmanpaşa’da da ihtiyaç duyan hastalara yönelik çalışma başlatıldığını belirtti. Koç şöyle konuştu:

    “Bu tür durumlarda ekiplerimizin hızlı bir şekilde bilgi almaları gerektiğinde, görüntülü olarak uzman hekim arkadaşlarımıza ulaşılmasını sağlıyoruz. Bu sayede hastanın gereksiz yere hastaneye gelmemiş oluyor. Hasta yakınları da hasta da bundan dolayı çok rahat ediyor. Evde çözülebilecek sorunları hemen çözüyoruz, çözülemeyecek gibiyse de hastamızı hastaneye alıyoruz. Böylece hem zaman kaybını ve hastanın hastaneye gel-gitlerini önlüyoruz hem de hasta yakınının yükünü azaltıyoruz. Hastalar bu konuda çok memnunlar. Bu projeyi bizim bölgemizde deneyeceğiz, başarılı olursa diğer ilçelerde de hayata geçirilecek.”

    Evde online sağlık hizmeti alan hastalar ne diyor?

    Evde bakım hizmeti alan akciğer, kalp ritim bozukluğu, şeker ve tansiyon gibi rahatsızlıkları olan Mustafa Uğurlu, hizmetten memnun olduklarıını söyledi. Uğurlu, “Ben yürüyemiyorum. Önceden arabayla gidip geliyordum hastanelere. Pek yakında hastaneye gitmedik. Bana evde kan tahlili yapılıyor. Allah razı olsun doktorlar buraya geliyor, biz bakıyorlar” dedi. Uğurlu’nun kızı Gülşen Uğurlu da daha önce evde bakım hizmetini bilmediklerini ifade ederek, babasını hastaneye götürürken ciddi sıkıntılar yaşadıklarını dile getirdi.

    “Bu hizmetten ve evde sağlık personelinden çok memnunuz. Zaten üç haftada bir geliyorlar. Babamın kanı alınıyor, iğneyle takibi yapılıyor. Sadece kan sonuçlarını almak için hastaneye gidiyorum. Saat 15.00’ten sonra da zaten sonuçlar veriliyor ve doktora gösteriyorum. Eskisi gibi zorlanmıyorum. Bu hizmet hayatımızı çok kolaylaştırdı. Ben tek başıma babamla ilgilendiğim için taksilerle hastaneye giderken gelirken çok zorluk yaşamıştık. Ancak şimdi çok rahatız. Görüntülü uygulama sayesinde de hastaneye boş yere gitmek zorunda kalmıyoruz. Doktorlarımız sorunlarımızı buradaki görüşmemizde çözemiyorsa bizi hastaneye çağırıyor.”

    Evde bakım hizmeti 1 yıl önce başladı

    Kalp, şeker, hipertansiyon, sedef gibi rahatsızlıkları olduğunu belirten Cevat Çağlayan, hastalıkları nedeniyle çeşitli ameliyatlar geçirdiğini söyledii ve ekledi:

    “Bu hizmetle 1 yıl önce tanıştım. Evde kanımın alınması gerekiyor, bunun için eve gelip bize hizmet veriyorlar. Kanımı alıyorlar, tahlillerimi yapıyorlar, ilaçları nasıl kullanmam gerektiğini anlatıyorlar. Hizmetten çok memnunuz. Allah bin kere razı olsun. Yoksa beni kim indirecek, kim çıkaracak buraya? Evde bakım çalışanlarına çok çok dua ediyoruz.”

  • Iraklı Kürt gençler Hipster değil beyefendiyiz

    Iraklı Kürt gençler Hipster değil beyefendiyiz

    Başlattıkları moda hareketiyle sosyal değişim yaratmayı amaçlayan Iraklı Kürt gençler, kendilerine ‘hipster’ denmesinden rahatsız.

    ‘Hipster’ Kürt gençleri Irak’ta toplumsal değişim peşinde

    Reuters’a konuşan ‘Bay Erbil’ adlı grubun üyeleri, hipsterların kendilerine hipster demeyeceğini belirtirken, grubun kurucularından Ahmed Nevzad, “Beyefendi demek yeterli. Hafif modern dokunuşları olan klasik beyefendi” dedi.

    Grubun üyesi Ömer Nihad ise, daha önce Irak yerel medyasına bile haber olmayı beklemediklerini ancak şimdi birçok ünlü haber kanalı ve dergiye konu olduklarını anlattı.

    Nihad, “Bu bizim için çok motive edici” dedi.

  • Kurgunun Politikası günümüze yansıyor

    Kurgunun Politikası günümüze yansıyor

    Hikayeleri dinlemek hayal gücünü genişletir; Onlara kültürel duvarların üzerinden sıçrama, farklı deneyimler benimseme, başkalarının neler hissettiğini hissetmeme imkânı tanıyor. Elif Şafak, kurgunun kimliğin siyasetini aşabileceğini iddia etmek için bu basit düşünce üzerine kurulu.

  • Zamanda yakalanmış gündelik kesitler

    Zamanda yakalanmış gündelik kesitler

    Kuru zekayı sanatsal derinlik ile birleştiren Billy Collins, şanslarının birçoğunun Sundance Channel ile işbirliği içinde keyifli animasyon filmlerine dönüştüğü bir projeyi paylaşıyor. Beş tanesi bu harika eğlenceli ve hareketli konuşmaya dahildir – komik son şiiri kaçırmayın!

  • Boş kontenjanlara Suriyeli mülteciler

    Boş kontenjanlara Suriyeli mülteciler

    İzmir’de özel bir üniversitenin düzenlediği ‘Yükseköğrenim ve Mülteciler’ panelinde konuşan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, Suriyeli mülteci öğrencilere yüksekokul müjdesi verdi. Prof. Dr. Şişman, “Meslek yüksekokullarında atıl kalan kontenjanlar mevcut. Bunları Suriyeli mülteciler için değerlendirme yoluna gireceğiz” dedi.

    Yaşar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde kurulan Birleşmiş Milletler Eğitim Kültür ve Bilim Örgütü (UNESCO) Göç Kürsüsü’nün ilk paneli düzenlendi. ‘Yükseköğrenim ve Mülteciler’ konulu panelde Türkiye’nin mültecilere yönelik eğitim politikaları ele alındı. Uluslararası göç konusu üzerine araştırma, eğitim ve yayın odaklı bir sistem oluşturmak, ulusal ve uluslararası kurumlar arasındaki işbirliğini geliştirmek amacıyla Türkiye’de ilk ve tek olarak kurulan UNESCO Kürsüsü ‘nün koordinatörlüğünü yürüten Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayselin Yıldız, “Bölgenin en temel sorunlarından biri göç. Bu sorun yalnızca siyasetçilerin ele alabileceği bir konu değil.

    İşin güvenlik, sivil otorite, eğitim boyutları var. Hayatının geri kalanını Türkiye’de yaşamak isteyen binlerce mülteci mevcut. Bu nedenle bu insanların temel eğitimini de yükseköğrenimini de erteleyemeyiz. Üniversiteler olarak bu konuda sorumlu davranmalıyız” dedi.

  • Dünyayla ilgili nasıl cahil kalmamalı

    Dünya hakkında ne biliyorsun? Hans Rosling, ünlü küresel nüfus, sağlık ve gelir verileri grafikleriyle (ve fazladan fazla işaretçi ile), bildiğinizi düşündüğünüz konusunda oldukça yanlış olma şansınızın yüksek olduğunu göstermektedir.

  • Virunga’dan çarpıcı hayat hikayeleri

    Virunga’dan çarpıcı hayat hikayeleri

    Demokratik Kongo Cumhuriyeti çok uzun yıllar boyunca iç savaşın getirdiği acıları yaşadı. Aynı zamanda ülkenin yaban hayatı da bu savaştan derinden etkilendi. Virunga Parkı’ndaki bekçiler canları pahasına bu yaban hayatını korumaya çalışıyorlar.