Yazar: odakhaber

  • Akran zorbalığı önlenebilir mi?

    Amerika’da yaygın olarak tartışılan “çocuklar arasında akran zorbalığı” kavramıyla tanıştığımda, ilk tepkim, “bu bizde yaygın değil” demek olmuştu. Zamanla ne kadar yanıldığımı anladım.

    Hep masumiyetle özdeşleştirdiğimiz çocuklarımızın her kültürde birbirlerine son derece acımasız davranabildiklerini, bu davranışların özellikle 7 yaş civarında ve daha sonra ortaokul yıllarında yükselişe geçtiğini ve yetişkinlerin de bunu görmezden geldiğini öğrendim.

    Türkiye’ye döndüğümde, bir tanıdığım bana kreşteki çocuğunun her gün hırpalandığını, öğretmeninin ise, “çocuklar kendilerini savunmayı öğrenmeli, meseleleri kendileri halletmeli” diyerek şikayetlerini dikkate almadığını anlattığında ise, bu kadar eğitimli bir ailenin dahi zorbalık karşısında sessiz kalmasına şaşırmıştım.

    Konuyu araştırdıkça gördüm ki, evde çocuğuna asla şiddet uygulamayan aileler dahi, öğretmen, doktor ya da benzeri bir yetkili “bu normaldir” dediğinde, çocuklarının şiddet görmesine ses çıkaramayabiliyor, durumu “hayatın bir gerçeği” olarak kabulleniyor. Oysa çocukların ne büyüklerden ne de başka çocuklardan şiddet görmesine izin verilmeli.

    Şiddetinse farklı türleri var. Zorbalık denince akla ilk gelen fiziksel saldırı olsa da, sözel zorbalık da bu davranış türünün geniş bir kısmını oluşturuyor. Fiziksel şiddetin sözlerden daha çok can acıttığına inanılabilir. Örneğin Amerikalıların sık tekrar ettiği bir tekerleme der ki, “sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir, ama sözcükler beni acıtamaz”. Oysa zorbalığa dair yapılan çalışmalar, sözlerin sopalar ve taşlar kadar can acıtabildiğini, çocuklarda yetişkinliğe uzanan derin yaralar ve travmalar yaratabildiğini gösteriyor.

    Erkeklerin maruz kaldığı zorbalık daha az görünür

    Sözlü zorbalıkla ilgili büyük yanılgılardan biri de bunun daha çok kızlar arasında yaygın olduğu, erkek çocukların sadece fiziksel şiddete maruz kaldığı, ama dedikodu mağduru olmadıkları yönünde. Oysa çalışmalar bu tezi doğrulamıyor; erkek çocuklar da kızlar kadar dedikodu mağduru oluyor, yalnızca dedikodunun türü değişebiliyor. Örneğin kızlar erkeklere fazla yakınlık gösterdikleri yönünde dedikoduların kurbanı olurken, erkek çocuklar da tam tersine yeterince erkekçe hareket etmedikleri şeklinde dedikoduların mağduru olabiliyorlar.

    Ancak erkek çocuklar mağdur olmayı kendilerine yediremedikleri için, bunu yetişkinlere daha az yansıtıyor, bu da erkeklerin maruz kaldığı zorbalığın daha az görünür olmasına neden oluyor.

    En çok gözden kaçan zorbalık türünün duygusal zorbalık olduğu söylenebilir. Zira bir çocuğa hiç şiddet uygulamadan, ona büyük zarar vermek mümkün. Korkutma, şantaj, ad çıkarma, aşağılama, ırk, din, dil, etnisite ve algılanan cinsel yönelim gibi kişisel özelliklerini hor görme, yalnızlaştırma, dışlama ve arkadaş baskısı gibi hareketler, kimliğini oturtmak için çabalayan, kendine dünyada bir yer ve çevre edinmeye çalışan, gelişmekte olan bir çocuk için olabilecek en zor şeylerden biridir.

    Cinsel taciz ise konunun farklı bir boyutu. Çocuklar da akranlarını taciz edebilir. Cinsel zorbalık, sözel olarak yapılabileceği gibi, teşhircilik, röntgencilik, cinsel teklifte bulunma, cinsel taciz, fiziki kontak ve cinsel saldırıyı da içerebilir.

    Siber zorbalıksa son yıllarda cep telefonları ve Instagram, Facebook, Twitter, Snapchat gibi sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan yeni bir zorbalık türü. Internet ortamında birini aşağılamak, ona iftira atmak ve rahatsızlık vermek, onu tüm dünyaya karşı “rezil etmek” son derece kolay olduğu için çok tehlikeli ve mağdurları intihara kadar sürükleyen vakalar görüldü. Suçluların bulunması ve cezalandırılmasının güçlüğü, hatta çoğu zaman bunları cezalandıracak bir yol olmaması durumun ciddiyetini daha da arttırıyor.

    Zorbalığın zararlarıysa geçici değil, kalıcı. Zorbalık mağdurları da, zorbalığı gerçekleştirenler de diğer akranlarına oranla bunalıma girme, okulda daha başarısız olma, okulu terk etme, yetişkinlikte duygusal ve davranışsal sorunlar yaşamaya daha yatkın olurlar. Zorbalar ise büyüdüklerinde suç işlemeye de daha eğilimli olurlar.

    Peki, akran zorbalığını önlemek için neler yapılabilir?

    Herkese düşen görevler var

    Zorbalığın engellenmesi ancak aileler, okul idarecileri, öğretmenler ve hatta devlet kurumları arasında sağlanacak uzun dönemli işbirliğiyle gerçekleştirilebilir.

    Zorbalık konusundaki yaygın tutumlara baktığımızda ailelerde ve eğitimcilerde “çocuklar kendini savunmayı öğrenmeli, biz her kavgaya karışmamalıyız, erkek çocuğu dövecek de, dövülecek de” benzeri yaklaşımlarla karşılaşıyoruz.

  • İnce yeni müfredata ateş püskürdü!

    İnce yeni müfredata ateş püskürdü!

    CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı yeni müfredata sert tepki gösterdi. Kendisi de öğretmen olan Muharrem İnce, şu ifadeleri kullandı:
    Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu yeni müfredat, AKP iktidarının kendisiyle gayet uyumludur. Atatürk’ü, İnönü’yü çıkarmak, din diye hurafe öğretmek tam anlamıyla kendilerine yakışan bir iştir. Hatta eksiklikler var diye düşünüyorum. Yakın tarihimizi 19 Mayıs 1919’dan başlatmak yerine 15 Temmuz 2016’dan başlatmalılar. Ülkenin kurucu kurumu olarak TBMM yerine sarayı koymalılar.

    Ne istediler de vermedik’ gibi bilgiler de yer almalı!

    15 Temmuz’a giden süreç anlatılırken 17-25 Aralık, ‘Ne istediler de vermedik’ gibi bilgiler de yer almalı. Türkçe olimpiyatlarında yapılan konuşmalar da kitaplara girmeli.
    Kendilerinden öncekilerin “Abdest suyu alyuvar sayısını artırıyor” mucizesi de mutlaka yeniden kitaplara girmelidir. Mesela satrancı okullarda yasaklamalılar. Yapılanların eğitimle ilgisi yoktur. Siyasal olanın eğitime yansımasıdır. Yapılanların sürdürülebilirliği yoktur! Türkiye Cumhuriyeti eninde sonunda bu bataklığı kurutarak yoluna kaldığı yerden devam edecektir.

  • Üniversite eğitimi neye dönüşecek?

    Üniversite eğitimi neye dönüşecek?

    Tüm kurumlar hızla evrilirken, en eski kurumlardan biri olan üniversitelerin de değişimin gücünden etkilenmemesi mümkün değil. Milyar dolarlık bütçeleri, binlerce çalışanı, on binlerce öğrencisi, içinde yurtlar, spor merkezleri, sosyalleşme alanları barındıran küçük şehirleri ve birbiriyle genellikle çelişen 3 farklı çalışma alanları (araştırma, eğitim, hizmet) olan günümüzün üniversite yapıları sürdürülebilir değil.

    Bu devasa operasyonları tehdit eden güçler var. Bunlar, gelişmiş ülkelerdeki genç nüfusun azalıyor olması, maliyetlerin aşırı yüksek olması (ABD’de öğrenci borçlanması 1 trilyon doları aştı) ve mezunların iş dünyasının beklediği formasyona ulaşamamaları olarak özetlenebilir.

    Yüksek maliyet ve düşük kalite, azalan talep ile birleşince değişim kaçınılmaz hale geliyor. Eğitime ciddi etkisi olan teknolojinin hızlı gelişimi, farklı eğitim modellerini mümkün kılıyor. Teknoloji, sürdürülebilir olmayan üniversite yapısını altüst etme potansiyeline sahip. Önümüzdeki 20 yılda yükseköğrenimde birçok değişim olacak hatta bunların bazılarını deneyimlemeye başladık bile.

    Peki bu konuda dünya nereye gidiyor? Üniversiteler nasıl değişmeli?

    İçerik yerine yetkinliklere daha fazla vurgu

    Artan yaşam süresi beklentisi ve çöken sosyal güvenlik sistemleri nedeniyle, üniversiteye bu yıl başlayacak bir gencin profesyonel yaşamının 50 yıl civarında olacağını öngörüyorum. Bu süre içinde 15-20 defa iş değiştirecek ve aldığı diplomanın raf ömrü sadece 5 yıl olacak. Dolayısıyla tüm eğitim sisteminin içerik vurgusunu hafifletip, yetkinliklere ağırlık vermesi ve öğrencilere hızlı değişime ayak uydurabilmelerini sağlayacak becerileri kazandırması önemli.

    Bir diğer konu ise, üniversitelerin gerçek hayat ile yeteri kadar iç içe olmaması. Oysa hem iş dünyası hem de öğrenciler gerçek yaşama daha yakın bir eğitim istiyor. Üniversitelerde staj ve projelere daha fazla vurgu yapılacak ve çalışma yaşamı ile eğitimi harmanlayan “co-op” programlarının sayıları artacaktır. İş dünyası ile üniversitelerin işbirliğiyle hazırlanan mesleki eğitim programları, iş dünyasının ihtiyaçlarına etkin çözümler getirebilir.

    Küreselleşen dünyada uluslararası deneyimin önem kazanması ile öğrenci mobilitesi artacak. Değişim programlarının yanında, iki veya üç ortaklı/ülkeli programlar popülerleşecek. Yaşlanan ülkeler eğitim kurumlarına yeni talep yaratabilmek için gelişmekte olan ülkelerde uydu kampüsler kurmaya ve yabancı öğrenci ithaline daha fazla önem vermeye başladı. Şu anda net öğrenci ihracatçısı durumda olan Çin ve Hindistan (hatta Türkiye) gibi gelişmekte olan ülkelerde hızla çok sayıda yeni üniversite açılıyor. Uzun vadede bu ülkeler de uluslararası öğrencilere yönelecek. Bu değişimlerin sonucu olarak tüm dünyada eğitim uluslararasılaşacak ve gitgide azalan talep üzerindeki rekabet hızlanacak.

    Girişimci yetiştirme ihtiyacı

    Dünya çapında işsizlik kritik boyutlarda. The Coming Jobs War kitabına göre, dünyada 3 milyar kişi çalışmak istiyor fakat sadece 1,2 milyar iş var. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin nüfus yapısı her yıl yüzbinlerce yeni istihdam yaratılmasını gerektiriyor. Bu rakam Türkiye için 750 bin.

    İstihdam sorununu çözebilmenin en belirgin yolu, yeni şirketlerin kurulması. Cari açığı kapatmanın yolu ise katma değeri yüksek üretim ve ihracat. Bunun yolu ise tekno-girişimler, tekno-girişimlerin doğal kaynağı da üniversiteler. Dolayısıyla tüm dünyada üniversitelerin üzerinde profesyonel ve araştırmacılar yanında girişimciler de yetiştirmeleri yönünde ciddi bir baskı oluşacak. Üniversiteler daha fazla girişimci yetiştirebilmek için yeni programlar, merkezler ve sistemler oluşturacak.

    Diplomalar değil, rozetler önem kazanacak

    Kurumlar gelecekte gözleri kapalı “üniversite mezunu” aramak yerine yetkinlik ve beceri bazlı işe alım yapacaklar. Örneğin bir iPhone uygulama geliştiricisi arıyorsanız, bilgisayar mühendisi ilanına çıkmanız anlamsız – hele bilgisayar mühendisleri uygulama geliştirmeyi bilmiyorsa. Bunun farkına varan özel sektör, her alanda dersler açarak öğrencilere diploma yerine “rozet” (sertifika) vermeye başladı. İşe alımlarda artık diploma yerine rozet listesi görmeyi bekliyorum. Rozet/sertifika veren kurumların sayısının artacağını ve eğitimin küçük paketlere bölüneceğini düşünüyorum. Üniversiteler bu değişimi göz ardı ederlerse, en azından bazı alanlarda çağın dışına düşerler.

    Eğitimde bugüne dek süregelen düzenin de yavaş yavaş değişmesi muhtemel. Mesela tipik bir üniversite programı aynı üniversitede alınan 240 krediden oluşur. Gelecekte programların parçalanıp daha taşınabilir olabilir. Örneğin bir öğrenci, ilk yılı A üniversitesinde okuyup, B üniversitesine tüm derslerini saydırarak yatay geçiş yapabilir. Daha sonra da bir yılını Avrupa’daki, diğer yılını Çin’deki, son seneyi de Kanada’da okuyup yüksek lisansını Kanada’da yapabilir. Bir öğrenci toplam 5 üniversitenin 3 kıtadaki 7 farklı kampüsünde eğitim alabilir. Yani programlar bölünebilir, taşınabilir olacak. Gelecekte bu tür çok okullu programların popülaritesi artacakve tüm eğitimini tek üniversiteden alan mezun sayısı azalacaktır.

  • 1925 yılından absürt bir lise olayı

    1925 yılından absürt bir lise olayı

    1925 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nde yaşanan, İstanbul Erkek Lisesi’nin tarihinde önemli yeri olan ve yaşandığı dönemde basında da yankı uyandıran olay, onuncu sınıf öğretmeni Salih Hoca ve öğrencileri arasında geçmekte. Sınıfın öğretmen sandalyesine iğne yerleştiren öğrenciler, hocanın gelip iğneye oturmasını izlemeyi planlarken hiç beklemedikleri bir olay gerçekleşir. Sandalyeye oturacağı sırada cübbesini düzeltirken iğneyi fark eden Salih Hoca, şakayı anlar ve sandalyeye oturmaz.

    İSTİFAYA GİDEN ÜZÜNTÜ

    Kendine yapılanı kaldıramayan Salih Hoca, “Ben bu muameleye layık değildim, sizlere çok teessüf ederim” diyerek sınıftan çıkıp gider. İlgili olayı Müdür Besim Bey’e bildirdikten sonra ise üzgün bir şekilde istifasını istifa eder. Salih Hoca’nın istifasının ardından disiplin kurulu olayı gerçekleştiren öğrenciyi bulmaya çalışır, sınıfın dersleri iptal edilir araştırmalar o şekilde devam eder ancak hiçbir öğrenci itirafta bulunmaz.

    SINIFIN TAMAMI SÜRGÜN EDİLİYOR

    Öğretmenler toplantısı gerçekleştiği sırada müdür ile lisenin güvenliği içeri girer ve “Muhterem hocamız Salih efendiye iğneyi koyan iğneci sınıfın tamamen ihracına karar verdik. Çünkü failini ele vermiyorlar…” der. Ardından gelen kararla sınıftaki 41 öğrenci İstanbul Erkek Lisesi’nden Bursa Lisesi’ne sürgüne gönderilir.

    HERKES MEZUN OLDUKTAN SONRA GERÇEK ORTAYA ÇIKTI

    Olayın üzerinden yıllar geçip, Bursa’ya sürülen öğrenciler mezun olduktan sonra olayı başka sınıftan bir öğrencinin yaptığı anlaşılır. O günlerde iğneci sınıf adıyla tanınan sınıf çok ünlenir. Hatta sınıftan olmayanlar bile o sınıftan olduğunu iddia eder. Hikmet Feridun ES’in şu sözü çok meşhurdur. “Biz 43 iğneci idik. Fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu iftiharla iddia etti ki, hayret etmemek mümkün değil …”

    İĞNECİ SINIFTA ÜNLÜ İSİM ÇOK

    1925 yılının 10.sınıfı, yani “iğneciler” arasından birçok başarılı isim çıktı;
    Sait Efendi : Arkadaşları arasındaki lakabıyla H2O, yani sulu Sait. Ünlü hikayeci Sait Faik Abasıyanık
    Rahmi Efendi : Ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı Dr.Rahmi Duman
    Saffet Efendi : Ünlü hukukçu Saffet Nezihi Bölükbaşı
    Feridun Efendi : Ünlü gazeteci ve yazar Hikmet Feridun Es
    Sabri Efendi : Türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil
    Sıtkı Efendi : Demokrat parti döneminin ünlü bakanlarından Sıtkı Yırcalı

  • The Witcher Serisi Devam Ediyor

    Witcher üçlemesi bitmiş olabilir ancak geliştirici CD Projekt Red, serinin henüz bitmediğini açıkça belirtti. Serideki bir başka ana proje gibi, ilk oyunun yeniden yapımı da şu anda geliştirilme aşamasındadır. Geliştiricinin açıkça belirttiği şeylerden biri de yaklaşan projenin The Witcher 4 olmadığı ve yeni bir hikaye başlatacağıdır. The Witcher oyunlarının hikayesi öncelikle Rivialı Geralt, onun gizemli hafıza kaybı, sevgilileri, evlat edindiği kızı ve genel olarak dünyayla olan ilişkisi etrafında dönüyordu. Oyunların ortamı geniş ve zengindi; öldürülecek farklı canavarlar, karşılaşılacak insanlar ve keşfedilecek yerler vardı. Yaklaşan oyunun hangi yöne gideceği belli olmasa da Geralt’ı geride bırakmayı tercih ederse seri için yeni bir başlangıç oluyor.

    the-witcher-serisi-devam-ediyor

    The Witcher haberi hayranları sevindirdi

    The Witcher 3: The Wild Hunt’ın birden fazla sonu, Geralt’ın hikâyesini az ya da çok iyi ya da kötü sonuçlandırdı. Biri Ciri’nin ölümünden sonra öldüğünü ima ederken diğeri onun bir canavar avcısı olarak yollardaki hayatına devam etmesini sağladı. Diğer iki sonda karakterin o hayattan emekli olduğu ve iki büyücü aşkından birinin konfor ve lükse ilgi duyduğu yanına taşındığı görülüyor. Witcher 3 ayrıca karakterin hikayesine kesin bir sınır koymuş gibi görünen Blood and Wind DLC’siyle Geralt’ın emekli olma zamanının geldiğini kanıtladı. Oyunun son sahnesinde Geralt, dördüncü duvarı kırmadan ve doğrudan kameraya gülümsemeden önce, kavgayı bırakıp bir süre dinlenme zamanının geldiğini açıkça kabul ediyor. Bu sahnenin ardından Geralt’ın arkadaşlarından veya sevgililerinden biri onun villasına gelecek ve bu da karakterin hikayesinin doğal sonucuna ulaştığını daha da net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bütün bunlar karakterin yakın gelecekte ilgi odağı olmaktan uzak kalacağına işaret ediyor.

  • Oppo Find N3 Flip Yenilikçi Tasarımla Geliyor

    OPPO, yeni katlanabilir telefonlarıyla Samsung’un heyecanını artırıyor. Geçen yıl, katlanabilir ekranlı, çevirmeli tarzdaki akıllı telefonu piyasaya süren üçüncü marka oldu. Şirket, yakında ikinci nesil kapaklı telefonu OPPO Find N3 Flip’i dünya çapında piyasaya süreceğini duyurdu. Dün Çin’de lansmanı yapılan cihaz, birkaç gün önce lansmanı yapılan Galaxy Z Flip 5 ile rekabet ediyor.

    oppo-find-n3-flip-yenilikci-tasarimla-geliyor

    Oppo Find N3 Flip çok yakında Avrupa’da çııkıyor

    Dün tanıtılan Find N3 Flip, çok yakında Avrupa ve Hindistan’ın da aralarında bulunduğu küresel pazarlara sunuluyor. OIS ve F1.8 diyafram açıklığına sahip 50 MP birincil kamera, 48 MP ultra geniş kamera ve 2x optik yakınlaştırmalı 32 MP telefoto kamera dahil olmak üzere arkaya bakan üç kamera bulunuyor. Şüphesiz, flip-style katlanabilir bir akıllı telefondaki şimdiye kadarki en etkileyici kamera kurulumu olarak kullanıcı karşısına çıkıyor.

  • Samsung Galaxy M31 İçin Yeni Yazılım Güncellemesi Yayınlandı

    Samsung, iki Galaxy M serisi telefonu için yeni bir yazılım güncellemesi yayınladı. Bu güncellemeler Galaxy M31 ve Galaxy M53 için geldi. Bu telefonların her ikisi de artık Ağustos 2023 güvenlik güncellemesini alıyor. Güncelleme, Galaxy M31 için Güney Asya ülkelerinde, Galaxy M53 için ise Latin Amerika ülkelerinde kullanıma sunuldu. Galaxy M31 için en son yazılım güncellemesi, Bangladeş, Hindistan, Nepal ve Sri Lanka’da M315FXXU3CWH2 donanım yazılımı sürümüyle birlikte geliyor. Galaxy M53’ün yeni güncellemesi M536BXXS4CWG9 donanım yazılımı sürümünü taşıyor. Her iki telefon da ilgili güncellemeleriyle birlikte Ağustos 2023 güvenlik düzeltme ekini alıyor. Önceki yazılım sürümlerinde bulunan 70’in üzerinde güvenlik açığını giderir.

    samsung-galaxy-m31-icin-yeni-yazilim-guncellemesi-yayinlandi

    Galaxy M53 için yeni yazılım güncellemesi geldi

    Galaxy M31 veya Galaxy M53 sahibiyseniz artık yeni yazılım güncellemesini kontrol edebilirsiniz. Bunu yapmak için Ayarlar ve Yazılım güncelleme bölümüne gidin ve İndir ve yükle’ye dokunun. Samsung, Galaxy M31’i 2020’nin başlarında Android 10 ile birlikte piyasaya sürdü. Telefon, 2021’in başlarında Android 11 güncellemesini ve 2022’nin başlarında Android 12 güncellemesini aldı. Galaxy M53, Nisan 2022’de Android 12 ile resmiyete kavuştu. 2022’nin sonlarında Android 13 güncellemesini aldı. Galaxy M31 artık Android işletim sistemi güncellemesi almazken, Galaxy M53 üç Android işletim sistemi güncellemesi daha alıyor.

  • Google Pixel 8 Pro’nun Resmi Görüntüsü Ortaya Çıktı

    Google’ın Pixel telefonları belki de şimdiye kadar en çok sızdırılan telefonlardan bazıları arasına girdi. Pixel 8 ve Pixel 8 Pro’nun görsellerinin güvenilir kanallar aracılığıyla sızdığını zaten görmüştük ve şimdi Google, işi atlayıp Pro modelinin bir resmini resmi web sitesinde yayınladı. Pixel 8 Pro, Google’ın “Google Abonelikleri ve Hizmetleri” tanıtım sayfasında porselen olarak görünüyor. Görüntü, X’te android_setting tarafından tespit edildi ve paylaşıldı.

    google-pixel-8-pronun-resmi-goruntusu-ortaya-cikti

    Google Pixel 8 Pro’dan yeni görseller geldi

    İlk bakışta sızdırılan görselde Pixel 8 Pro’yu Pixel 7 Pro’dan ayırmak zor görünüyor. İki Tensor telefonu birkaç küçük fark dışında neredeyse birbirine benziyor. Ancak daha detaylı baktığınızda sızdırılan görselde arka kamera modülünün yeni bir depoda olması fark edilmiyor. Pixel 8 Pro, hap + daire tasarımına sahip olan Pixel 7 Pro’nun aksine, üç ana kameranın tamamı hap şeklinde tek bir muhafaza içine yerleştirilmiştir.

  • Killers of the Flowers Moon Adlı Film Vizyona Giriyor

    “Killers of the Flower Moon”, efsanevi yönetmen Martin Scorsese’nin Apple TV+’a gelecek bir sonraki büyük filmi ve Apple, sınırlı gösterimi atlayarak 20 Ekim’de dünya çapında vizyona giriyor. Yaklaşan destansı Batı suç destanı, ağır ve şiddetli tonunu sergileyen ilk teaser fragmanını Mayıs ayında sergiledi. Temmuz ayında yayınlanan sinema fragmanıyla hikayenin daha büyük bir kısmı gün ışığına çıktı.

    killers-of-the-flowers-moon-adli-film-vizyona-giriyor

    Martin Scorsese’nin filmi dünya çapında yayınlanıyor

    Başlangıçta “Killers of the Flower Moon”, 6 Ekim 2023’ten itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde sınırlı bir gösterim için planlanmıştı. Bundan sonra film, 20 Ekim’den itibaren ABD genelinde daha fazla sinemaya ulaşacak ve sonunda Apple TV+’ta yayınlanıyor. Ancak The Hollywood Reporter’a göre bu plan değişti. Paramount ile çalışan Apple, filmi artık 20 Ekim 2023’te dünya çapında yayınlıyor. Film, sınırlı sinema gösterimini tamamen atlıyor.

  • Toyota Yeni Lüks SUV Modelini Tanıtıyor

    Toyota, 6 Eylül’de Japonya’nın Tokyo kentinden YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanacak tamamen yeni bir modelin tanıtımını duyurdu. Otomobil üreticisi modele isim vermedi ancak teaser fotoğrafı onun zaten onaylanmış Century markalı SUV olacağını gösteriyor. Fotoğrafta, kaportasında krom detaylar, LED arka farlar ve sera, güçlü D sütunu ve alçak karakter çizgisi dahil olmak üzere Rolls-Royce’a stil referansları bulunan siyah boyalı lüks bir SUV’un arka kapı kolunu tutan bir şoför görülüyor. Bu unsurlar, Rolls-Royce Cullinan’a benzer bir profili tasvir eden önceki teaser ile örtüşüyor.

    toyota-yeni-luks-suv-modelini-tanitiyor

    Toyota yeni lüks model SUV’sini piyasaya sürmeye hazırlanıyor

    Yeni bir SUV amiral gemisi hakkındaki söylentilerin ardından Toyota, ilk olarak geçen Haziran ayında Alphard ve Vellfire minivanlarının sunumu sırasında Century serisinin genişletildiğini duyurdu. Toyota Century tam boyutlu executive sedan’a daha uzun bir gövdeyle katılacak modelle ilgili tek bilgi, Toyota’nın Marka Baş Sorumlusu Simon Humphries tarafından paylaşıldı: “Toyota Yüzyılı en üst düzey şoför deneyimidir ancak geleceğe doğru ilerledikçe onun da gelişmesi gerekecektir. Ve yılın ilerleyen aylarında, bu hikayenin sonucunu Toyota’nın şoför serisine eklenen yeni bir kişiyle paylaşma şansına sahip olmayı umuyorum. Bu kesinlikle otomobillerin geleceğini değiştirme misyonumuzda etkileyici bir adım olacak.” dedi.