Kategori: Eğitim

  • Mansur Yavaş’tan Melih Gökçek açıklaması: “Ruh sağlığından endişe ediyorum”

    Mansur Yavaş’tan Melih Gökçek açıklaması: “Ruh sağlığından endişe ediyorum”

    Ankapark’taki inceleme sırasında açıklamalarda bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, kendisiyle canlı yayında karşı karşıya gelmek isteyen Melih Gökçek için “Ruh sağlığından endişe ediyorum. Tedavi olsun muhatap olurum” ifadelerini kullandı.

    Ankapark’ın üç yıllık hukuk mücadelesi sonucu mahkeme kararıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesinin ardından park bugün vatandaşlar tarafından ziyaret edildi. Bugün, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ABB Başkanı Mansur Yavaş ile birlikte, adeta enkaza dönen parkta .eşitli incelemelerde bulundu.

    İnceleme sonrası basın açıklaması yapan Yavaş, Melih Gökçek’in televizyona çıkma çağrısına yanıt verdi. Yavaş, şu ifadeleri kullandı:

    “Kontrole gitmesini öneriyorum. Ruh sağlığından endişe ediyorum. Attığı tweetlere, söylediği sözlere bakarsanız, bir de muhatap olmak istiyor. Tedavi olsun, muhatap olurum.”

  • Gazeteci Ahmet Taşgetiren’den dikkat çeken yorum: İktidarın ümidi kalmadı sanki

    Gazeteci Ahmet Taşgetiren’den dikkat çeken yorum: İktidarın ümidi kalmadı sanki

    Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren köşesinde yazdığı yazıda AKP’ye yönelik yorumlarda bulundu. Taşgetiren, gelecek sene gerçekleştirilmesi planlanan seçim ile ilgili AKP’nin umutlarına dair açıklama yaparak, “Muhalefetten oy alma ümidi kalmadı sanki iktidarın.” değerlendirmesini yaptı.

    Taşgetiren, “Cumhurbaşkanı Erdoğan vatandaşlardan sabır istiyor. Bu çağrı, öteden beri Ak Parti’ye oy verip de, bir süredir ekonomide iyi gitmeyen işler sebebiyle mesafe koyan, ama sayın Cumhurbaşkanı’nın hâlâ ‘hatır kullanarak’ geri dönebileceklerini ümit ettiği, ‘sabır’ duygusuna yatkın kişilere yönelik. Muhalefetten oy alma ümidi kalmadı sanki iktidarın. İlk defa oy kullanacak olan gençler içinde ‘misyon hassasiyeti’ ekonomik sıkıntıları aşan ve bu sebeple ‘Reis tutkusu’ ile hareket edenler olabilir mi? Olur. Ama sanki az olacak gibi. Gençler, eğitim – mezuniyet – iş bulma ve işsizlik sarmalı içinde mevcut uygulamalara baktığında çıkış yolu bulmakta zorlanıyor. Peki ‘sabır telkini’ nasıl sonuç verir? İki engel var gibi görünüyor: Birisi iktidarın ekonomi politikalarına güvenle ilgili Diğeri, bir fedakârlık söz konusu olacaksa -ki kaçınılmaz ve zaten hayatı mengeneye çeviren bir ortam söz konusu- bunun eşit paylaşılıp paylaşılmaması ile ilgili.” ifadesini kullandı. 

    Taşgetiren şu ifadeleri kullandı:

    “Güven sorunu şöyle: Toplumun muhalefetin değerlendirmelerine kulak veren önemli bir kesimi zaten iktidarın ekonomiyi doğru ilkelerle yönettiğine inanmıyor. Onlara göre, ekonomi yönetimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözlerinin içine bakıyor, orada da merkeze “faiz sebep, enflasyon sonuç” diye kalıplanan, ama enflasyonun kontrolsüz bir biçimde yükselişini önleyemeyen bir tıkanma söz konusu. Muhalefet, Lütfi Elvan – Naci görevlendirmesini bir rasyonel hamle olarak görüyor ve onun da, kısa sürede üst irade tarafından devre dışı bırakıldığını, dolayısıyla ekonominin en tepeden bir tıkanma içinde olduğunu düşünüyor.

    Ancak, bir toplum kesimi var ki, bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir biçimde işin içinden çıkacağı güveni ile yol aldı. Bağlılığını sürdürdü. Ancak o “bir şekilde umudu” devam eden türbülanslar içinde bir hayli aşınmış bulunuyor. Bütün siyasal analizler, iktidarın ekonomi politikasının en çok Ak Parti’ye oy veren dar – orta gelirli toplum kesimlerini boğduğunu ifade ediyor. Bu, alttan yukarı bir şekilde Parti kadrolarına yansıyor, “çekingen” de olsa, Cumhurbaşkanı’nın ekonomi yönetimine güvensizlik gibi algılanmasından endişe de edilse, dile getiriliyor. Dile getiriliyor çünkü, oy kaybı gibi devasa bir sorun kapıları çalmış durumda. Medyada kimi köşeler “Ekonomi çözülmezse…” şartına bağlı kaybetme senaryolarını seslendiriyor, Metin Külünk gibileri ise, sorumluluğu “teknokrat kadro”ya havale ederek, yani Cumhurbaşkanı’nı sorumluluk alanının dışına çıkararak, problemi kamuoyuna sunuyor.

    Bu sızlanmaların ardında “Yoksa her şey yanlış gidiyor da iktidar itiraf etmekten mi kaçınıyor” sıkıntısı olmasın.

    Sabır konusundaki daha önemli bir engel, fedakarlığın hakça paylaşılmadığının her gün daha derinden ve sarsıcı biçimde idrak edilmesidir.”

  • HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı: Hasta mahkûmlara, ideolojik saiklerle değil insani yönle yaklaşılmalı

    HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı: Hasta mahkûmlara, ideolojik saiklerle değil insani yönle yaklaşılmalı

    Açıklamasında hasta mahkûmlar konusunun ülkenin adeta kanayan bir yarası olduğunu belirten HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı, hasta mahkûmlara, ideolojik saiklerle değil insani sorumlulukla yaklaşılması gerektiğini söyledi.

    Adli Tıp Kurumu’nun hekim olmanın verdiği sorumlulukla değil ideolojik sakilerle hareket ettiğine dikkat çeken Ramanlı, Adli Tıp Kurumu’nun keyfi kararlarına karşı etkili bir itiraz mekanizmasının oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.

    Hasta mahkûmlara düşmanca veya devlet ve toplum adına intikam alma hissiyatı ile yaklaşmanın hukuk devletinde yerinin olmadığını vurgulayan Ramanlı, yeni düzenlemenin ülkeyi insani ve adil olana yaklaştırma konusunda birer vesileye dönüşmesini temenni ettiklerini ifade etti.

    Ramanlı, “Normalde, İnfaz Kanununda bir mahkûmun akıl hastalığı varsa veya cezaevinde kalması onun hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa bu halde infazın geri bırakılmasına karar verilebiliyordu. Adli Tıp Kurumu’nun gayri insani kararları, cezaevi idareleri ve savcılıkların katı tutumları nedeniyle,  bu soruna 2013 yılında bir çözüm getirilmeye çalışıldı. Bu kez maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle cezaevi koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyenlerin de tahliyeleri mümkün hale getirildi. Bu kez de bu imkân, toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama şartına bağlandığı için kullanılması istisna haline dönüşünce de 2014 yılında toplum güvenliği bakımından tehlikenin ağır ve somut olması şartı getirildi ve bu sayede pek çok hasta mahkûmun cezaevi dışında tedavi olmaları mümkün hale getirildi.” dedi.

    “Adli Tıp Kurumu ideolojik sakilerle hareket etmekte”

    Adli Tıp Kurumu’nun verdiği kararlara değinen Ramanlı, “Peki, neden hala hasta mahkûmlar konusu ülkenin gündeminde? Çünkü mahkûmdaki mevcut hastalığın ağır olup olmadığına veya sürekli bir hastalık olup olmadığına Adli Tıp Kurumu’nun karar vermesi gerekir. Adli Tıp Kurumu da geçmişten günümüze maalesef hekim olmanın verdiği sorumlulukla karar vermek yerine ideolojik sakilerle hareket etmeyi tercih etmiştir. Ağır hasta olduğu bilindiği halde pek çok mahkûma cezaevinde kalabilir raporları düzenlemekten geri durmamıştır.” diye konuştu.

    “Suiistimale açık gri alanlar halen mevcut”

    “En çok da terör parantezine alınan siyasi mahkûmlar için bu yola sıklıkla başvurulmuştur” diyen Ramanlı, şöyle devam etti: “Mevcut uygulama ve yasal düzenleme itibariyle Adli tıp Kurumu’nun kararları da maalesef savcılıkların hatta af yetkisini kullanacak olsa Cumhurbaşkanının dahi elini kolunu bağlamaktadır. Hasta mahkûmun tedavi olmak için tahliyesi tek başına Adli Tıp Kurumu kararıyla da mümkün olmamaktadır elbette. Bir biçimde cezaevinde kalamaz raporu alınsa bile savcılık tarafından mahkûmun toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturduğu gerekçesiyle tahliyeye yeşil ışık yakmaması da mümkündür. Bu konuda takdir yetkisini andıran suiistimale açık gri alanlar halen mevcuttur.”

    “Adli Tıp Kurumu’nun keyfi kararlarına karşı etkili bir itiraz mekanizması oluşturulmalı”

    Asıl sorunun zihniyet sorunu olduğunu belirten Ramanlı, “Yasal mevzuat da gayri insani uygulamalar için açık kapı bırakmaktadır. Getirilecek yeni düzenlemede; birincisi Adli tıp Kurumu’nun hastalığın tespiti konusunda tek ve nihai karar verici bir merci olmasından vazgeçilmesi veya keyfi kararlarına karşı etkili bir itiraz mekanizmasının oluşturulması, ikincisi toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama şartına bağlı takdir yetkisinin tedaviyi engelleyici bir engel olmaktan çıkartılması, üçüncüsü ve belki de en önemlisi mahkûmlar arasında suç ve ceza ayırımı yapılmaksızın ağır hasta olan herkesi bu imkândan yararlandırmak gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.

    “Hasta mahkûmlara düşmanca yaklaşmanın hukuk devletinde yeri yoktur”

    Hem Adli Tıp Kurumu’nun hem de savcılıkların bu meseleye insani sorumluluk nazarıyla bakmalarının sağlanması gerektiğini kaydeden Ramanlı, şunları söyledi:

    “Kesinleşmiş hapis cezası sebebiyle cezaevinde ıslah olması beklentisiyle tutulan mahkûmlara ağır hasta olduğu halde düşmanca bir yaklaşımla, devlet veya toplum adına intikam alma hissiyatı ile yaklaşmanın hukuk devletinde yeri yoktur. En kötü kanun, ehil uygulayıcının elinde adalete hizmet edebilir ama en iyi kanunu da yapsanız eğer uygulayıcı ehil değilse adalete erişemeyebilirsiniz.”

    “Yeni düzenleme ülkeyi insani ve adil olana yaklaştırma konusunda birer vesileye dönüşmelidir”

    Açıklamasının sonunda HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, “Adalet Bakanlığı, hasta mahkûmlar konusunda artan tepkilere ve 2013 ve 2014 yılında yapılan değişikliklere rağmen hala sorunun çözülmemiş olduğunun farkına varmış olmalı ki yeni bir kanuni düzenleme yapma ihtiyacı hissediyor. Bu yönde bir adım atılacağını kamuoyu ile paylaşıyor. Yakın geçmişte Adli Tıp Kurumu’nda yapılan yeni görevlendirmelerin yapılması beklenen yeni kanuni düzenlemelerle birlikte ülkeyi insani ve adil olana yaklaştırma konusunda birer vesileye dönüştürmesini bütün ağır hasta mahkûmlar adına temenni ederiz.” dedi. (İLKHA)

  • İran’da art arda 2 deprem

    İran’da art arda 2 deprem

    Tahran Üniversitesi Sismoloji Merkezi’nden yapılan açıklamada, depremlerin İran’ın Hürmüzgan eyaletine bağlı Bender Hemir şehrinde yerel saatle 20.37 ve 20.39’da 5.8 ve 5.7 büyüklüğünde meydana geldiği bildirildi.

    Derinliği 10 ila 9 kilometre olarak açıklanan depremde, şu ana kadar can veya mal kaybı bildirilmedi. (İLKHA)

  • Fatih Erbakan: Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı 2 ay dahi NATO kapısında bekletemedi

    Fatih Erbakan: Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı 2 ay dahi NATO kapısında bekletemedi

    Partisinin genel merkezinde basın mensuplarıyla bir araya gelen Erbakan, Türkiye dış politikasındaki önemli gelişmeleri ile ekonomisinin gidişatı hakkında konuştu.

    Madrid’de; Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan muhtıraya tepki gösteren Erbakan, İsveç ve Finlandiya’nın 2 ay dahi NATO kapısında beklemediğinin altını çizdi.

    Dış politikada önemli gelişmeler yaşandığını aktaran Erbakan, “Bir defa Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanı’nın, bizzat İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle ilgili rezervi ve buna biz görevde olduğumuz sürece müsaade etmeyiz diye başlatmış olduğu tartışmalar Madrid’deki NATO zirvesine kadar devam etti. Hiçbir somut kazanım elde edilmeden başta Amerika’yla ne F-36’lar ne F-35’ler konusunda hiçbir gelişme olmadan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine de onay verilerek dönülmüş oldu. İşte daha geçtiğimiz günlerde 14 Temmuz’da Amerikan Temsilciler Meclisi Türkiye’ye F-16 satışını kısıtlayan bir tasarıyı kabul etti. Bu tasarıya göre Türkiye’ye verilen F-16’ların Yunanistan hava sahasını ihlal etmesi yasak ve aynı zamanda Amerika’nın çıkarlarına aykırı bir şekilde kullanılması da yasak. Dolayısıyla bunun manası siz 30-40 sene öncenin teknolojisini alacaksınız, F-16’ları alacaksınız. Bunu da 40 tane şarta bağlı olarak alacaksınız. Bu arada da Yunanistan F-35’leri almış ve Ege’de hava üstünlüğünü ele geçirmiş. Şu anda yeni teknoloji uçakları F-35’lerdir. F-16’ları, kapıda bekleyerek talip olacaksınız. Bunu da alırken bu şartlara maruz kalacaksınız. Gerçekten de üzücü bir durum.” ifadelerine yer verdi.  

    “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine izin verilmiş oldu”

    Erbakan, “Diğer taraftan orada bir mutabakat zaptı olarak adlandırılan bir belge imzalandı. Bu, imzacı ülkeler açısından hiçbir resmi bağlayıcılığı olmayan bir iyi niyet belgesi. Bunun bir resmi bağlayıcılığı olması için imzacı ülkelerin parlamentolarında kabul edilmesi lazım. Ve buradaki maddelere uyulmaması halinde de hangi yaptırımlarla karşılaşılacağının da bu belgede belirtilmesi lazım. Böyle bir şey de olmadan bu mutabakat zaptı imzalandı ve bunun arkasından da İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine izin verilmiş oldu. Yeşil ışık yakılmış oldu. Bu noktadan sonra İsveç ve Finlandiya, NATO’ya da kabul edildikten sonra kendi iç hukukları gerekçesiyle, Avrupa Birliği ilkeleri gerekçesiyle bu mutabakat zaptını geliştirebilirler. Uymazlar ve böyle bir durumda Türkiye’nin elinde hiçbir yaptırım imkânı da maalesef yoktur. Dolayısıyla diplomatik zafer olarak sunulan bu olayın herhangi bir kazanım olarak değerlendirilmesi, hele hele diplomatik zafer olarak değerlendirilebilmesi asla ve asla mümkün değildir.” dedi.  

    “İsveç ve Finlandiya mutabakat zaptında PYD, YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olduğuna herhangi bir ifadeyle belirtmiyor”

    İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması karşısında Türkiye’nin neredeyse hiçbir çıkarının olmadığını belirten Erbakan, “Kaldı ki İsveç ve Finlandiya bu mutabakat zaptını da evet, PKK’nın terör örgütü olduğunu ifade ediyorlar ama PYD, YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olduğuna herhangi bir ifadeyle belirtmiyor. Bunların açık bir şekilde terör örgütü olarak bu mutabakat zaptında belirtilmediğini açık bir şekilde görüyoruz. Sonuç olarak Avrupa Birliği’nin kapısında 60 seneden beri bekletilen ve halen de üyelik ısrarını sürdürüp kapıda beklemeye devam eden Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı 2 ay dahi NATO’nun kapısında bekletememiştir.” şeklinde belirtti.

    ABD Başkanı Joe Biden’in Orta Doğu temaslarına de değinen Erbakan, şunları aktardı:

    Tabi dış politika ile ilgili önemli diğer bir husus da Biden’ın ziyaretinde Amerika ve israilin bir stratejik ortaklık deklarasyonu yayınlamaları. 14 Temmuz 2022’de buradaki açıklamalar önemli kelimeler ve ifadeler içeriyor. ‘ABD’nin israilin güvenliğine olan kalıcı taahhüdünü yeniden teyit ediyoruz. Ülkelerimiz, Amerikan israil stratejik ortaklığının ortak değerler, ortak çıkarlar ve gerçek dostluk temeline dayandığını bir kez daha en güçlü şekilde teyit etmektedir. ABD, israilin düşmanlarını caydırma kapasitesini koruma ve güçlendirme konusundaki kararlılığını yinelemektedir. ABD ayrıca bu taahhütlerin iki taraflı ve kutsal olduğunu ve bunların sadece ahlaki taahhütler olmadığını taahhüt eder.’ Buradaki kutsal kelimesi son derece önemlidir. Aynen Körfez Savaşı’nda Irak operasyonunda Bush’un bunun manevi bir savaş olduğunu, Allah’ın bir emri olduğunu ve bunu bu sebeple gerçekleştirdiklerini ifade ettikleri gibi. Yani israilin korunması, israilin çıkarları, israilin güçlendirilmesi, büyük israilin kurulması ABD için bir kutsal değerdir, bir kutsal hedeftir. Bunun bu deklarasyonda ortaya konulduğu açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

    Türkiye’nin ekonomik gidişatıyla ilgili de konuşan Erbakan, açıklamasının sonunda Yazar Rasim Özdenören’i rahmet ile yat etti. (İLKHA)

  • Bakan Akar: Gemilerin Ukrayna limanlarından girişini-çıkışını biz takip edeceğiz

    Bakan Akar: Gemilerin Ukrayna limanlarından girişini-çıkışını biz takip edeceğiz

    Çok zorlu ve uzun bir süreç yaşadıklarını belirten Bakan Akar, gece-gündüz demeden her vasıtayı kullanmak suretiyle muhataplarıyla temas sağlamaya, onları ikna etmeye, onlarla görüş alışverişlerini sürdürmeye gayret gösterdiklerini söyledi.

    Dünyadaki tahıl arzının 3’te 1’ini aşağı yukarı Rusya ve Ukrayna sağladığını aktaran Akar, “Dolayısıyla bu bakımdan Rusya ve Ukrayna’nın gıda üretimi konusunda, gıda sevki konusunda gıda sağlama konusunda çok önemli rolü var. Bu malum iki ülke arasındaki çatışmadan dolayı 4 aydan 5 aydan beri devam eden bu çatışma nedeni ile Ukrayna’dan engellenmesi tahıl ve diğer gıda ürünlerinin çıkamaması nedeni ile bir küresel gıda krizi riski ortaya çıktı. Ve bu kriz de giderek tırmanıyor. Özellikle orta doğu ve Afrika’da bu riskin çok ciddi boyutlara ulaştığını hem açık hem de resmi kaynaklardan öğrenmiş bulunuyoruz. Bu neden ile bu sorunun  çözülmesi hem başlık hem de güvenlik sorunu giderilmesi bakımından çok büyük öneme ait çünkü açlık ve gıda sorunu giderek bir güvenlik sorununa dönüşüyor. O da insanlara oradaki ülkelerin istikrarını ciddi örtüde sarsıyor. Bu neden ile büyük bir önem arz ediyor. Buradaki gıdanın sevki emniyetli bir şekilde istenilen adreslere nakli yine bir bilgi zaten bu açık kaynakta da burada mevcut, 25 milyon ton civarında bir tahıldan bahsediyoruz, çok önemli bir miktar bu dolayısıyla bu tahılın beklenenlere gitmemesi isteyen ihtiyaç sahibi ülkelere gitmemesi doğal olarak ciddi bir soruna sebep olabiliyor.” dedi.  

    “Gıda sevkinin güvenli bir koridordan gitmesi çok büyük bir önem arz ediyordu”

    Barış ortamının sağlanmasını istediklerini fakat bunun kısa zamanda mümkün olmadığını vurgulayan Akar, şöyle devam etti:

    “Bu neden ile bu gıdada ekleyecek bir durumu olmadığı için gıda sevkinin güvenli bir koridordan gitmesi çok büyük bir önem arz ediyordu. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Putin ve Sayın Zelenskiy ile görüşmeleri ve belli teklifler doğrultusunda Türkiye’nin sorunun çözümü için bildiğiniz gibi bir inisiyatif alması söz konusu oldu. Bu inisiyatifi almak sureti ile burada bakanlık olarak diğer ilgili bakanlıklarla ve kurumlarla koordineli bir şekilde yoğun bir şekilde başlangıçta belirttiğim gibi bir çalışma içine girdik. Çalışmalarımızı sürdürdük ve bunların bir şekilde derleyip toparlayıp muhataplarımızla görüşmek, paylaşmak, onlarla görüş alışverişinde bulunmak sureti ile bu noktaya geldik.”

    “Şu anda herhangi bir mayın temizleme ihtiyacı söz konusu değil”

    “Ukrayna limanlarından sevkiyatı yapılmasıyla alakalı orada bizim 3 limanımız var” diyen Akar, “Ukrayna’nın bizim gemilerimizin olduğu 3 liman var. Bunlar; Odessa limanı, Çernomorst limanı bir de Yazni var. Bu üç limanda bizim toplam 20 gemimiz var. Biri iş makinalarının olduğu bir gemi, vinç gemisi. O hariç diğerlerine bunların buradan güvenli bir şekilde emniyetli bir şekilde belli edilen adreslere gitmesi söz konusu bunun öncelikle sevk ve iradesi yapabilmek için müşterek bir koordinasyon merkezine ihtiyacı olduğu 13 Temmuz’daki yapılan çalışma içerisinde mutabakata bağlanmıştı. Mutabık kalınmıştı bu konuda bu çerçeve de işte arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar bizim bu müşterek koordinasyon merkezinin yerini belirledik. Bugün de yaptığımız ön toplantı da Sayın Şoygu’yla biraz sonra tekrar Ukraynalı arkadaşlarımızla yine bir ilave toplantı yapacağız. Kısa bir toplantı orada kendilerine söyleyeceğiz ve süratle seçtikleri personelin bizim merkeze göndermelerini bekliyoruz. O merkez çalışmaya başladıktan itibaren operasyonun genel koordinasyonu buradan yapılacak. Dolayısıyla orada gemilerin belirlenen gemilerin onaylanan program çerçevesinde bir plan dâhilinde gemilerin emniyetli bir şekilde Ukrayna limanlarından girişleri çıkışları ve onların intikalini efendim biz takip edeceğiz. Müşterek olarak ve bizim bu şu anda herhangi bir mayın temizleme ihtiyacı söz konusu değil.” ifadelerini kullandı.

    “Bu insani maksatlı bir operasyon”

    Emniyetli bir şekilde gemilerin rotasını belirleyeceğiz ve o rotadan gemilerin ticaret gemilerinin emniyetli bir şekilde intikalinin mümkün olacağını kaydeden Bakan Akar, şunları söyledi:

    “Bu insani maksatlı bir operasyon, insani maksatla bir faaliyet dolayısıyla bunun yani insani boyutunu daima göz önünde bulundurmak suretiyle olayın bir an önce gerçekleşmesi için gayret gösteriyoruz. Çünkü ihtiyaç sahipleri gerçekten ihtiyaçlarının son haddinde olduğunu bir şekilde belirtiyorlar. Bizde süratle bu merkezden teşekkürün tesisi çalışmalarına başlaması bu koridorların belirlenmesi zaten onlar biliyor işte belli bunları belirlendikten sonra da gemilerin emniyetli bir şekilde gidişi bizimle alakalı diğer önemli bir konuda Türkiye ile alakalı biz Türkiye olarak boğazların giriş ve çıkışlarının öncesinde bütün gemilerin efendim kontrolü yine müştereken ilgili arkadaşlarla beraber burada gerçekleştirdiğimiz anlaşmaya mutabakata uygun şekilde Türkiye tarafından bunların kontrolü sağlanacak.”

    “İnşallah bu tahıl krizini sonlandıracağız”

    Tahıl krizinin sona ermesi için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini dile getiren Akar, “İnşallah bu tahıl krizini sonlandıracağız. Ayçiçek yağındaki krizin bu benzer bir çalışmayla sonlandırıldığı gibi bununda önümüzdeki dönemde sonlandırılması gerçekten önemli bu ülkeler arası diyalogun olması önemli yani bu hem Ukraynalı hem Rus muhataplarımız devamlı konuyoruz görüşüyoruz. Ülke olarak bölge ve dünya barışına bundan sonra da aynı şekilde benzer şekilde gıda krizinin çözümü dahil bu insani yardım konusunda üzerindeki üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz.” dedi.(İLKHA)

  • Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu’na seslendi: “Sığınmacılar konusunda AKP suçlu, siz ortağısınız”

    Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu’na seslendi: “Sığınmacılar konusunda AKP suçlu, siz ortağısınız”

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ sosyal medya platformu Twitter üzerinden paylaştığı mesajda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Sığınmacılar konusunda AKP suçlu, siz ortağısınız” ifadelerini kullanarak seslendi.

    Özdağ kişisel sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Kemal bey kimse size inanmıyor. 2016’da ve 2021’de rapor hazırlayıp ‘Göç ve Entegrasyon Bakanlığı’ kuracağız demediniz mi? Siz gönüllü geri dönüş derken yardımcılarınız dönmeyecekler demeye devam ediyorlar. Sığınmacılar konusunda AKP suçlu, siz ortağısınız. Artık Zafer var” dedi.

  • HÜDA PAR Şanlıurfa İl Başkanı Özaslan: Ankara, Şanlıurfa’ya haksızlık yapıyor

    HÜDA PAR Şanlıurfa İl Başkanı Özaslan: Ankara, Şanlıurfa’ya haksızlık yapıyor

    Her hafta Cuma günü Şanlıurfa’nın bir sorununu ve bu soruna yönelik çözüm önerilerini paylaşan HÜDA PAR Şanlıurfa İl Başkanı Emin Özaslan, bu hafta Ankara’nın Şanlıurfa’ya gönderdiği bütçe ile ilgili soruna dikkat çekti.

    Şanlıurfa’ya gönderilen bütçe hesaplanırken kentteki toplam nüfusun yanlış hesaplandığını belirten Özaslan, “Ankara Şanlıurfa’ya haksızlık yapıyor. Sebebi ise merkezi yönetim tarafından Türkiye’nin tüm illerine, belediyelerine,  kurumlarına nüfus oranına göre bir bütçe gönderiliyor. Şanlıurfa nüfusu 2 milyon 180 bin küsurdur. Ankara Urfa’ya bütçe gönderirken sadece 2 milyon 180 bin kişiyi dikkate alarak bütçe gönderiyor. Hâlbuki Şanlıurfa’da 385.000 kayıtlı Suriyeli misafirimiz var. Dolayısıyla bu sayının da bütçeye dâhil edilmesi gerekir. Lütfen Ankara’dan Şanlıurfa’ya ve Suriyeli misafirlerin bulunduğu tüm illere gönderilen bütçe o ildeki gerçek nüfusa göre yani orada ikamet edenlere göre gönderilsin. Şanlıurfa’da oturan ikametgâha göre bakıldığında 2,5 milyonu aşan bir nüfus var. ” ifadelerini kullandı.

    “Biz hiçbir zaman partici değiliz, biz memleketçiyiz”

    HÜDA PAR olarak konuyla ilgili çözüm önerilerini paylaşan Özaslan, “Şanlıurfa’nın 14 milletvekiline sesleniyorum! Diyorum ki lütfen herkes kendi yakasındaki parti rozetini bir kenara bıraksın, iktidar ve muhalefetteki bütün milletvekilleri bir araya gelsinler. Ankara’da ilgili bakanlıklarla görüşsünler gerekirse bunun için yasa değişikliği teklifinde bulunsunlar. HÜDA PAR olarak şunu söylüyoruz; ‘Biz hiçbir zaman partici değiliz, biz memleketçiyiz.’ 14 milletvekiline sesleniyorum; Sizde memleketçi olduğunuzu ispatlayın. Yereldeki bütün kurumlar bunun sıkıntısını yaşıyorlar. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, bütün ilçe belediyeleri, Şanlıurfa Valiliği ve ilçe kaymakamlıkların hepsi bunun sıkıntısını yaşıyor. Tekrar söylüyoruz bu işin çözümü gerçek ikametgâha göre o ilde ne kadar insan yaşıyorsa ona göre bütçe ayrılarak gönderilmelidir.” (İLKHA)

  • CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Aday mısınız” sorusuna ilk kez bu kadar net yanıt verdi

    CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Aday mısınız” sorusuna ilk kez bu kadar net yanıt verdi

    Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde ‘Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması’nda kendisine sorulan sorulara cevapladı.

    “ADAY MISINIZ” SORUSU SORULDU

    Kılıçdaroğlu, bir vatandaşın “Cumhurbaşkanlığı’na çok yakışıyorsunuz, aday mısınız?” sorusuna da cevap verdi. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi,

    “Cumhurbaşkanlığını belirleme yetkisi Altılı Masa’da. Bu konuda görüş birliğini sağladık, görüş birliğine vardık. Altı lider, sadece cumhurbaşkanının niteliklerini belirlediler ve onu kamuoyuyla paylaştılar. Cumhurbaşkanı olacak kişinin ahlaklı, erdemli olması lazım, devleti tanıması lazım, devlet aklının olması lazım, tecrübeli birisinin olması lazım gibi nitelikleri saydı. Bu niteliklere uygun bir cumhurbaşkanı adayımız çıkacak, inşallah Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak. Bundan emin olmanızı isterim.”

    Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nü hatırlatan bir vatandaş ise adalet diyerek cevap verdi. Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullandı:

    “Kul hakkı yiyenlerle mücadele etmezseniz siyasetin bir anlamı olmaz. Siyasetin varlık nedeni, doğruluğu, dürüstlüğü getirmek. Vatandaşı, daha düzgün, birleştirici bir dille bir arada tutmaktır. Ülkeyi büyütmektir. Huzuru, bereketi getirmektir. Mücadeleyi ben yaparım. O konuda hiç kimse endişe etmesin. En büyük özelliğim, devletin malını çaldırtmam. Adalet Yürüyüşü ve vicdanımızın sesi… Bazı din alimleri der ki, vicdan Allah’ın yüreğimizdeki sesidir der. Hani bir şey yaparsınız ama bu kadarı da olmaz dersiniz. İşte o vicdandır. Dolasıyla her siyasetçinin vicdanlı olması lazım. Önyargılarından kurtulması lazım. İnsanı insan olarak görmesi lazım. Meşhur bir bilge der ki ‘Adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur ama bütün kâinat onun etrafında döner.’ Dünyanın inşasında da yüce yaratan bir adalet ile kurmuştur…”

  • HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanı Göçer, kötü kokuların yükseldiği mahalleyi ziyaret etti

    HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanı Göçer, kötü kokuların yükseldiği mahalleyi ziyaret etti

    HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanı Faruk Göçer ve beraberindeki heyet, Şehitkamil ilçesine bağlı Umut Mahallesi’nde bulunan dereden yükselen kokuya maruz kalan mahalleliği ziyaret ederek, sorunları birinci ağızdan mahalle sakinlerinden dinledi.

    Ziyaretin ardından açıklamalarda bulunan Göçer, kokan dereden dolayı mahalleden kokudan geçilmediğini ve mahallelinin mağdur olduğunu ifade etti.

    Göçer, yetkililerin bu sorunla bir an önce ilgilenmeleri gerektiğini ifade ederek yetkilileri göreve çağırdı.

    Beraberindeki heyetle mahalleyi ziyaret eden Göçer, mahalle sakinlerinin deredeki pis kokudan ötürü oluşan sineklerden mağduriyet yaşadığını belirterek, derede gerekli temizlik işlemlerinin yapılması gerektiğini söyledi.

    Dereden oluşan sineklere karşı her gün ilaçlama yapılması gerektiğini hatırlatan Göçer, “Umut Mahallesi’ndeki bu kokan dere sorunu için mahalleye geldik ve mahalle sakinleriyle görüştük. Bu konuda akan derenin şu anda çok pis koktuğunu ve pis kokan derenin yanında da aynı zamanda çok sineğin var olduğunu gördük. Mahalleli bu sineklerden hastalıkların oluştuğunu belirttiler. Bu derede genel bir temizlik yapılırsa kokuya dair hiçbir eser kalmayacaktır. Fakat mahalleli derede arada bir gelip temizlik yapıldığını yani detaylı bir temizliğin yapılmadığını ifade ettiler. Daha sonra ciddi anlamda koku oluyor, temizlik yapılmıyor, yapılmayınca da ister istemez sinek ve koku çoğalıyor. Sineğin çözümü için ilaçlanması gerekiyor ama burada doğru dürüst ilaçlanmanın olmadığı söyleniyor. Biz yetkililere şunu söylüyoruz; bu kanalın temizlenmesi lazım, ciddi anlamda buradaki vatandaşların bu sorununa ilgilenilmesi gerekiyor.” dedi.

    Bu tür koku ve pis görüntülerin Gaziantep’e yakışmadığını söyleyen Göçer, “Bu derenin farklı çözümlerine bakmak lazım özelikle derenin temizliği açısından hem temizlik yapılması lazım yeri geldiğinde su taşkınlarına karşı evlerin su altında kaldığı söyleniyor. Yani bu yaz için geçerli bir durum değildir. Şu an derede az bir su akıyor. Kışın bu dere taşıyor ve çevredeki işyerleri ve evler zarar görüyor. Buna karşı belediye yetkililerinin tedbir alması ve halkı mağdur etmemesi gerekiyor. Biz de şu an derenin yanı başındayız ve burada ciddi anlamda rahatsız edici bir koku var. Bir ziyaret için geldiğimiz burada kokudan duramıyoruz. Burada yaşayan insanlar sürekli bu kokuya maruz kalıyorlar. Böyle bir yaşam alanı olamaz. Bu, bir sanayi ve metropol şehri olan Gaziantep’e yakışmayan bir görüntüdür.” şeklinde konuştu. (İLKHA)