Kategori: Genel

  • Bir ihtimal daha var

    Başbakan Binali Yıldırım dün partisinin grup toplantısında AK Parti’nin kampanya tarihini 25 Şubat olarak açıkladı ve o gün Türkiye’nin kalbinin Ankara’da atacağını söyledi.

    Halkın önemli bir kısmı hala Türkiye’nin yönetim sistemini değiştirecek maddelerin ne olduğu, ülkeye ne kazandıracağı, ne kaybettireceği konusunda tam teşekküllü bir bilgiye sahip değil.

    Dolayısıyla sistem değişikliğinin sahibi ve öncüsü olarak AK Parti’nin nasıl bir kampanya yürüteceği, kampanya içeriğinin nelerden oluşacağı önemli.

    Önemli. Partiler arası polemiklerle, atışmalarla, karşılıklı suçlamalarla, ses yükseltmelerle geçiştirilmeyecek kadar.

    Dolayısıyla AK Parti’nin “CHP sistem değişikliğine karşı çıkıyor, çünkü 1950’den bu yana iktidar yüzü göremeyen CHP’nin milletin desteğini alması ve CHP’den başkan seçilmesi mümkün değildir” argümanından daha güçlü gerekçelerle milletin karşısına çıkması ve halkı ikna etmesi gerekiyor.

    Diyelim ki doğrudur. CHP’nin geçmiş mirası hala toplumda bir travma meselesi ve CHP rozetli birisinin bu ülkede başkan olması imkan dahilinde değil, CHP’nin iktidar yüzü göreceği yok.

    El hak doğrudur.

    Diyelim ki, amenna.

    Tamam müsterih olalım, tamam arkamıza yaslanalım.

    Tamam. Tamam. Tamam da…

    Şeytan kulağına kurşunlar olsun diye duvara üç kez, beş kez vuralım önce…

    Diyelim ki Ahmet Necdet Sezer gibi birisi geldi; anladınız siz onu!

    Nasıl olmuştu Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı? Hatırladınız mı? En azından biz dindarlar ne umutlar yaşamıştık, ne coşmuştuk!

    Sahi, hatırladınız mı?

    Hepimizin gönlünü fethettiği, hepimize hep bir ağızdan ‘adam demokrat’ dedirten, o zor yıllarda gazete manşetlerine “demokrasi manifestosu”, “demokrasi notası” olarak taşınan, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak Nisan 1999 yılında yaptığı o meşhur konuşmayı:

    “Düşünce özgürlüğü demokrasinin temeli ve ayrılmaz parçasıdır. Düşünce suç sayılırsa demokrasi olmaz. Eyleme dönüşmeyen düşünce açıklamaları cezalandırılamaz. Anayasa ve yasalardaki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan hükümler, altına imza koyulan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde değiştirilmelidir. Anayasa ve yasalar özgürlüğü engelleyen öğelerden arındırılmalı, özgürlük alanları genişletilmelidir.”

    İşte bu konuşmaydı 2000 yılı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beş partinin de ortak olarak Ahmet Necdet Sezer isminde uzlaşmasına sebep olan.

    Ahmet Necdet Sezer ki o dönemde yaptığı her konuşma “demokrasi manifestosu” niteliğindeydi.

    Yakınları kendisini “haksızlığa tahammülü olmayan, küçük yaşlarda bile her türlü haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkan” bir kişilik olarak tanımlıyordu.

    Ahmet Necdet Sezer beş parti liderinin ortak imzası ile kendisinin cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesini, kendisinin şahsında “yargıya ve hukukun üstünlüğüne verilen değer” olarak değerlendirirken, Ahmet Necdet Sezer ismini ilk olarak öneren Ecevit’e yapılan övgülerin de haddi hesabı yoktu.

    Örneğin dönemin Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, verdiği demeçte “Ecevit’in bu hayırlı işinden dolayı Özal gibi hayırla” anılacağını söylüyordu.

    Recai Kutan, Sezer’in adaylığının Fazilet Partisi’ni “fevkalade mutlu ettiğini” söylüyordu, hatta mutluluğunu daha da ileri götürüp “Ahmet Necdet Sezer’in Fazilet Partili gibi konuştuğunu” falan söylüyordu.

    Bizim kesimin medyasındaki coşkunun zaden haddi hesabı yoktu.

    Sonuç… Çankaya’nın ekmeğinden midir, suyundan mıdır, bilinmez…

    Koskoca bir hüsran oldu Ahmet Necdet Sezer.

    Anayasa Mahkemesi Başkanlığı döneminde yaptığı her konuşma “demokrasi manifestosu” niteliğinde olurken, Çankaya Çankaya olalı onun dönemindeki kadar demokrasi krizine şahit olmadı.

    Demokrat yüzüne aldanıldı.

    Tamam, CHP rozetli kimse diyelim ki başkan olamaz da…

    Demokrat yüzlü, söylemli birisinin başkan seçilmeme ihtimali ne kadardır?

    Bu yetkilerle bizi Ahmet Necdet Sezer gibi birisinin yönettiğini bir düşünelim bakalım? Sonuç ne olur?

    Peki, çözüm ne?

    Çözüm şu olabilir: Bugün güçlü bir başkanlık iradesine ihtiyaç duyulmasının sebebi içinde bulunduğumuz şartlar. FETÖ ile, PKK ile ve bilumum iç ve dış düşmanla mücadele için güçlü bir otoriteye ihtiyaç duyuluyor. Başkanlık sistemini içtenlikle destekleyenlerin görüşü bu. Tarif edilen güçlü liderlik profiline de Erdoğan dışında uyan bir kimse yok bu ülkede. Öyleyse yapılması gereken belirli bir süre için, mesela beş yıllık bir süre için, Erdoğan’a geçici olarak bu yetkilerin verilmesi. Daha sonrası için daha risksiz bir yönetim yapısının teminat altına alınması. Benim teklifim, referandumdan sonra anayasaya eklenecek geçici bir maddeyle bu sorunun çözülmesi. Bir düşünün bunu.

  • Yerel seçimde dolaylı ittifak: İyi bir fikir değil

    Yerel seçimler yaklaşıyor ve Cumhur ile Millet ittifaklarının yerel seçime giderken de aynı pozisyonu koruyup korumayacakları sıkça tartışılıyor.

    Malum yasalar 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçiminde olduğu gibi partilerin ittifak ederek yerel seçime gitmesine izin vermiyor. Bu konuda bir yasal düzenleme yapılsa bile bu ancak bir sonraki yerel seçim için geçerli olacak. 
    O halde Cumhur ya da Millet ittifakını oluşturan partiler ya ittifaksız seçime girecek ya da de facto ittifak, yani taban ittifakı, sandıkta ittifak gibi örtülü işbirliği yollarına girecekler. Örneğin, MHP’nin güçlü olduğu Adana, Mersin gibi önemli büyükşehirlerde MHP’nin adayı öne çıkarılacak, AK Parti’nin güçlü olduğu Kayseri, Trabzon gibi yerlerde AK Parti’nin adayının önü açılacak. Yani AK Parti’nin önde olduğu yerlerde MHP; MHP’nin önde olduğu yerlerde AK Parti, muhatabı zorlayacak güçlü adaylar çıkarmak yerine zayıf adaylarla sahne alacaklar.

    Bu fiili, dolayımlı ittifak formülünün bütün büyükşehirlerde ve belediyelerde uygulanabilme imkanı yok. O yüzden belirli, kritik belediyelerin dışında, temayül yoklamaları baz alınacak. Devlet Bahçeli’nin dile getirdiği formül üç aşağı beş yukarı böyle. Muharrem Sarıkaya’nın da yazdığı gibi, “Her partinin elindeki korunsun, ötekinde kim öndeyse ona destek verilsin” formülü. Ve Bahçeli, AK Parti’nin tartışmasını beklemeden Adana, Mersin, Ankara Etimesgut gibi yerler için aday gösterecekleri isimleri açıkladı bile.

    Bahçeli’nin böyle bir tarzı var. Erkenci ve neredeyse ‘oldu bittiye getirici’ … AK Parti’nin elini kolunu yine bağlamış oldu. Eğer AK Parti, Cumhur İttifakı’nın sağladığı konforu sürdürmekten yana ise özellikle İstanbul ve Ankara gibi asetleri kaybetmemek için formüle rıza göstermek; Adana, Mersin, Manisa ve daha birkaç yerden vazgeçmek, o yerleri MHP’ye teslim etmek durumunda.

    Öte yandan bir de Millet İttifakı’nın yerel seçime nasıl gideceği meselesi var. Millet İttifakı’nın yerel seçime dolaylı/örtülü ittifak halinde gitme arayışları ise muhtemelen epey ciddi savrulmalara ve yine seçmen depresyonuna neden olacak.

    Zira Millet İttifakı zaten beş benzemez ittifakıydı ve bir çatı adayında bile anlaşamamışlardı. Yerel seçimlere üzeri örtülü işbirliği ile gitmek, üç ya da dört partinin kitlelerini (hem de yerelde) memnun edebilecek çok sayıda parti rozeti taşımayan aday/adaylar üzerinde zımnen uzlaşmaları ve bu adayları ilan etmeden duyurmaları anlamına geliyor. Bunun deveye hendek atlatmaktan zor olduğu herhalde görülüyordur.

    Gelgelelim, Cumhur İttifakı zımni ittifak yoluna girerse, eli mahkum Millet İttifakı da aynı yola girecek. Burada, olması gerekeni değil, büyük bir ihtimalle olacak olanı tarif ettiğimiz anlaşılıyordur sanırım.

    Zira şahsi görüşüm; olması gerekenin, yerel seçimler gibi ancak yerel dinamikler üzerinden yürürse tabanı mutmain edecek bir süreci ‘yukarının’ anlaşma ve pazarlıkları ile domine etmekten uzak durmayı gerektirdiği yönünde. 

    YEREL SEÇİM İLE ‘DEVLETİN BEKASI’ ARASINDA HERHANGİ BİR ALAKA VAR MI?

    Hatırlanacağı gibi, ittifak formülü Cumhurbaşkanlığı seçimleri için getirilen 50+1 şartını karşılayabilmek için ortaya çıkmıştı. Formül AK Parti ve MHP’nin 15 Temmuz’un hemen akabinde başlayan ve ‘devletin beka meselesi’ olarak tanımlanan ortak kaygı ve irade üzerine rahatça oturmuş, rasyonalize edilmişti.

    AK Parti ve MHP, darbe girişimi gibi azami önem taşıyan bir tehditin yinelenmesi ihtimalini savuşturma, devletin devamlılığını sağlama, ulusal güvenliği koruma gibi başlıklar üzerinde anlaşıp beraber hareket etmeye karar verdiler. Daha doğrusu MHP, AK Parti’ye omuz verdi; bunun karşılığında devlet teşkilatının onarımında, iç politikada ve hatta dış politikada söz söyleme, yön verme gibi haklara ve sorumluluklara sahip oldu.

    Peki iki parti arasında gerçekleşen söz konusu haklar ve görevler bölüşümünün yerele bakan ciheti nedir? Her partinin yerel seçimde kendi adayını göstermesi durumunda sınırlarımızda, ulusal güvenliğimizde, devletin devamlılığında olumsuz bir durum mu ortaya çıkacaktır? Ya da FETÖ’ye yahut PKK’ya karşı bir zaaf mı oluşacaktır?

    Biraz daha somutlaştırayım: Misal, her iki parti dolaylı ittifak yaparak terörle, güvenlik sorunuyla özdeşleştirdikleri HDP’nin bazı belediyeleri kazanmasını engellemek ve terörle mücadeleye, yani ‘devletin beka’ meselesine olumlu katkı yapmış mı olacaklardır? Hayır, HDP bir parti olarak yine seçimlere girecek ve muhtemeldir ki özellikle Güneydoğu Anadolu’da yine bazı belediyeleri kazanacaktır. Yahut iki parti ittifak yapmazsa FETÖ galebe çalacak, bazı illerde adamlarını belediye başkanı mı seçtirecektir? Hayır, böyle bir tez ileri sürmek herhalde iki partiye de hakaret etmek olur.

    Örnekler çoğaltılabilir ve her biri tek tek daha önce ‘devleti ayakta tutma’ ve ‘onarma’ bağlamında iş görmüş olan Cumhur İttifakı’nı yerel seçimlerde -bu kez dolaylı yoldan- sürdürmek ile ‘devletin bekası’ arasında doğrudan bir bağlam bulunmadığının sağlamasını yapacaktır.

    İşin özü, “Genelde ittifak yaptık ama yerelde hâlâ rakibiz. Gelin yarışalım, iyi olan kazansın” demek yerine işbirliğini yerel seçim nezdinde de sürdürme eğiliminin tek bir gerekçesi olabilir, o da büyük resimde varolan ittifak sürdürülürken küçük resimde çarpışma görüntüsü vermek, daha sonra bu çarpışmadan geriye kalan yaraları onarıp yeniden ittifaka devam etmenin neden olacağı enerji kaybı ve ittifakın sahiciliğini kaybetmesi ihtimali. Evet ama…Kimse demokrasinin kolay olduğunu söylemedi ve açıkçası seçimlerin temel mantığının sahiciliği, ittifakın sahiciliğinden üstündür.

  • Eksik haber yanıltır

    ‘Yayım değeri’nin temelde tek kriteri var: siyasi iktidarı, ekonomik güç odaklarını, hatta kimi sosyal grupları rahatsız etmemek, tepkisini çekmemek. Gazetecilik Türkiye’de demokrasinin dördüncü kuvveti olma özelliğini yitirdiği için “Haber değeri var mı”dan önce sorulan soru, “Rahatsız eder mi” oluyor. Eğer rahatsız etmeyecek ya da memnun edecekse ‘yayım değeri’ görülüyor haberlerde. Üstelik 5N1K’sının, yani haberin unsurlarının eksik olması da ‘yayım değeri’ni azaltmıyor.

    Böyle olunca da ‘yayım değeri’ görülüp yayımlanan bazı haberlerde ‘haber değeri’ olmuyor; tersine ‘haber değeri’ olan bazı haberler de medyada yer alamıyor. Eleştirel gazeteciliğin yerini açıklama, demeç ve konuşmalara dayanan “dedi” gazeteciliğinin almasının temel nedeni işte bu.

    Oysa eleştirel ve nesnel gazetecilik, eleştirilenlere ve en başta da ülkeyi yönetenlere katkıdır. Hatalardan arınmanın yolu eleştirilere açık olmaktır. En yetkin insanların bile eleştiriye tabi tutulmadıkları takdirde hata yapmaları kaçınılmazdır.

    ‘Yayım değeri’nin, ‘haber değeri’nin önüne geçmesinin sakıncalarından biri de okurun bilgi edinme hakkına zarar verilmesi. Oysa gazetecilik gerçeğin aktarılması işidir. Okurlar da yalın gerçeği aktardığımız için bize güveniyor.

    Okurun güvenine saygı, bırakın ‘haber değeri’ olmayan metinleri, unsurları eksik haberlerin bile yayımlanmamasını gerektiriyor. Örneğin Nusr-Et restoranındaki alev şov sırasında turistlerin yanması olayı bazı gazete ve sitelerde “Ünlü et lokantasında turistler yandı” diye verildi, adı gizlendi. Hürriyet’in internet sitesinde ilk gün isim yoktu, okurlar eleştirdi, ertesi gün isim eklendi. Gazetede ise Nusr-Et restoranın adı yazıldı.

    Eksik haberlere son örnek, Hürriyet’in 9 Ekim’de manşetten verdiği “Amerikan bayraklı İnönü” fotoğrafıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsmet İnönü’nün fotoğrafını göstererek “…elindeki bayrak, dikkat edin Türk bayrağı değil. Elindeki bayrak Amerika” demesi elbette haber.

    Fakat bu eleştiriden öte bir suçlamaydı. Eski bir cumhurbaşkanına böyle bir suçlama yöneltilince gazetecilik refleksi hemen araştırılmasını gerektirirdi. Araştırılınca da bu fotoğrafın ABD Başkan Yardımcısı Johnson’un 27 Ağustos 1962’deki Ankara ziyaretinde çekildiği, İnönü’nün elinde iki bayrağı birlikte tuttuğu bilgisine ulaşılabilirdi. Zaten Erdoğan’ın -daha sonra kabul ettiği gibi- kameralara gösterdiği fotoğrafta İnönü’nün elinde iki çubuk olduğu belliydi. Merak etmek, şüphelenmek yeterliydi.

    Bereket sosyal medya var. İnönü’nün ABD ve Türkiye bayraklarını birlikte tuttuğunu gösteren ikinci fotoğraf, saat 17.30 sıralarından itibaren 
    sosyal medyada paylaşılmaya başlanmıştı.

    Gerçek o akşam böylece açığa çıktığına göre Erdoğan’ın sözleri ve gösterdiği İnönü fotoğrafı, en azından İnönü’nün elindeki Türk bayrağının da göründüğü ikinci fotoğraf ile birlikte yayımlanmalı; CHP’lilerin itirazlarına da yer verilmeliydi. Nesnel ve tarafsız gazeteciliğin gereği buydu. Sadece Erdoğan’ın suçlamasını ve gösterdiği fotoğrafı içeren haber –çok sayıda okurun da dikkat çektiği ve protesto ettiği gibi- eksikti, yanıltıcıydı. Elbette kasıtlı değil, CHP yöneticilerinin paylaşımlarının farkedilmemesinden kaynaklanmış bu durum.

    Ayrıca IMF borçlanmalarının ne zaman başladığı, ‘Marshall Yardımı’nın ne olduğu, hangi dönemde yoğunlaştığı da bilgi kutucukları halinde yazılmalıydı.

    Bereket ertesi gün birinci sayfadan “Elinde Türk bayrağı da var” haberi fotoğraflı olarak yayımlandı da yanlış bir ölçüde telafi edilmeye çalışıldı.

    OKURDAN KISA KISA

    Burhan Şenatalar: Bazı yazılarda doğrusu “rol modeli” olduğu halde “rol model” ifadesini kullanılıyor. “Rol modeli” bir isim tamlamasıdır. Sanayi kelimesi ile ilgili de sık sık yanlış yapılıyor. 1 Ekim’de gazetenizde “İlaç sanayindeki riskler tartışıldı” başlığı vardı. Doğrusu “ilaç sanayiindeki” veya son yıllarda yaygınlaşan kullanımla “ilaç sanayisindeki” olmalıydı.

    Sadık Berhan: “Güle oynaya hapse” haberinin son cümlesinde “Sekmen de Uygun tutuklandı” denmiş, isimler karışmış. “Telefon görüşmeleri için birebir” başlıklı kutuda “kulak” yerine “kucak” yazılmış. Hem de “Dört erkeği bıçakladılar” başlığı cinsiyetçi yaklaşım. (7 Ekim)

    Semih Baskan: Dünya sayfasında yer alan “Nobel Barış ödülü cinsel şiddetle mücadele aktivistlerine” haberinde “İsveç Nobel Komitesi” yerine yanlışlıkla “Norveç Nobel Komitesi” yazılmış. (6 Ekim)

    Celal Uymaz: Uyuşturucu satanın mı başı dik olmaz, içenin mi? Sizin haberde “içenin” diyordu, Sözcü’de “satanın”. İHA mahreçli olduğu için orijinaline baktım, “Uyuşturucu satanın başı dik olmaz” yazılmıştı. Allah aşkına niye değiştirdiniz haberi? (2 Ekim)

    Yusuf Ayaz: İsmini vermeyeyim, intihara özendirici bir internet oyunun reklamını yapıyorsunuz. İnsanlar merak edip yüklüyor. Sonrası malum! Avustralya’daki meyvelere dikiş iğnesi sokma işini de haber yapmamalısınız. Tamam, haber değeri var ama içimizde hasta ruhlu insanlar da var.

    E. Ceylanoğlu/ E. Elçin: İstanbul’un tekrar Türk olmasını sağlayan 6 Ekim 1923 ile ilgili bu yıl da gazetenizde tek satıra rastlayamadım. 29 Mayıs’ta İstanbul’un alınışında ortalık ayağa kalkıyor. (6 Ekim)

    Zekai Özer: İnternetteki haberde başlık “Suudi Arabistan kargo uçağına dev operasyon” ama siz THY ve Corendon uçaklarını gösteriyorsunuz. (11 Ekim)

    H. Türker Ay: İnternetteki haberleriniz tıklansın diye garip hazırlanabiliyor.

    Örneğin “Bunu yapan yandı! 3 kişiye 38 bin 745 lira ceza kesildi” haberinde kerkenez kuşu avını anlatan haber çıkıyor. (11 Ekim)

    HAFTANIN ENGELLENENLERİ

    Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin bu hafta ilettiği Sulh Ceza Hakimlikleri’nin verdiği erişim engelleme kararları şöyle sıralanıyor:

    * Adana 3. Sulh Ceza Hakimliği, 3 Ekim’de yayımlanan “Adana’da dehşete düşüren görüntü: Cinayeti an be an çekti” başlıklı haberlere, “dosyada gizlilik kararı olması, ölenin öldürme anına ait görüntülerin internet sitelerinde ve basında yer almasının, ölenin yakınlarının ve şüphelilerin kişilik haklarını zedeleyici nitelikte olduğu” gerekçesiyle erişim aşağı getirdi.

    * Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği, Abdülhakim Taşdelen’in başvurusu üzerine Ayşe Arman’ın 19 Eylül tarihli ve “Korumayın şu kadın düşmanlarını” başlıklı yazısına “kusuru yargı yoluyla kesinleşmiş intibaı verdiği ve şerefsiz diyerek hakaret ettiği” gerekçesiyle erişim engeli getirdi.

    * Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği, Rota Yemekçilik AŞ’nin başvurusu üzerine askerlerin yemekten zehirlenmesi hakkındaki “CHP’li vekilin iddiası: Askere çiğ et yedirmişler” “Rota Eren’e döndü”, “Manisa’da zehirlenen askerlerle ilgili korkunç iddia için açıklama”, “Yemek şirketi açıklama yaptı”, “Rota hastaneye de bozuk ve kokmuş et getirmiş”, “Rota içinde rota şaştı” başlıklı haberleri “kişilik haklarını ihlal ettiği” gerekçesiyle engelledi.

    * Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği, 2011 yılında yaptığı suç duyurusuyla 28 Şubat soruşturmasının başlatılmasına yol açan ve davada müşteki avukatı olan Hacı Yunus Akyol’un gözaltına alınmasına ilişkin olarak geçen yıl yayımlanan “Fetö şüphelisi” haberine erişim engeli kararı verdi.

    * Gebze 1. Sulh Ceza Hakimliği, Hürriyet’in yanısıra 121 web sitesinde yer alan “Karakolda sodalı şişeli işkencede hesap vakti” habere erişim yasağı getirdi. Bu konuda başka sitelerde yayımlanan haberlere erişim de daha önce yasaklanmıştı.

    * Demre Sulh Ceza Hakimliği, üç yıl önce yayımlanan “Eski belediye başkanının oğlu annesini öldürdü” ve “Anne katili onu cennete gönderdim demiş” haberlerine eşi öldürülen babanın, “bir travma sonucu annesini öldüren oğlunun beraat ettiği, internette bu haberleri görerek rahatsızlığının depreşmesinden endişe ettiği” başvurusunu kabul ederek erişim engeli koydu.

    * İzmir 5.Sulh Ceza Hakimliği, 2008’de çıkan “Abladan cd’li şantaja 10 ay hapis” haberini, “hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı ve 5 yıllık denetim süresinin geçtiği” gerekçesiyle yapılan başvuruyu kabul ederek engelledi.

    * Beş yıl önce Hürriyet ile 24 internet sitesinde yer alan “Bu sefer de baba kız skandalı”, “7 adet saat karşılığında dünya şampiyonluğu”, “Spor müdürlüğü dağıtılan altınları geri istiyor” başlıklı habere haberlerde adı geçen baba kızın “kişilik haklarının ihlal edildiği” başvuruları üzerine Sakarya 2.Sulh Ceza Hakimliği tarafından erişim yasağı konuldu.

    * İstanbul 12.Sulh Ceza Hakimliği, 1999’da Hürriyet ve Cumhuriyet’te yayımlanan “Hayalici Uğur Süzer’i zamanaşımı kurtardı” haberini “kişilik haklarına aykırı olduğu ve unutulma hakkı kapsamına girdiği” gerekçesiyle engelledi.

  • Sosyal medya olmasaydı

    ESKİDEN, yani yıllar yıllar önce gazeteler ile devletin radyosu ve televizyonu bir gelişmeyi görmezden geldiğinde okurlar o haberi öğrenemezdi.

    Artık devir değişti, medya haber ve bilgi akışının tek belirleyicisi değil. Sosyal medya var, internet siteleri var, kişisel bloglar ve özel mesajlaşma kanalları var. Medya olup bitenleri eksik verdiği ya da vermediği zaman meraklı okurlar, o gelişmeleri başka mecralardan öğrenebiliyor.

    Geçen hafta okurlardan, Cumhurbaşkanlığı’nın filosuna bir jumbo jetin katılması ve İstanbul üçüncü havalimanındaki işçi eylemleri konusunda Hürriyet’in eksik bilgi verdiği yönünde eleştiriler geldi.

    Uçak konusundan başlayalım değerlendirmeye. Bülent İlik adlı okur, “16 Eylül’de ‘7 ülkenin jumbo jeti var’ haberinde uçağı Katar Emiri’nin hediyesi diye yazıyorsunuz. Çok sayıda açıklama uçağın satın alındığını gösteriyor” diyerek, Hürriyet’in bu konudaki tüm gelişmeleri aktarmadığını savunuyordu.

    Aslında bu haberde yoktu ama bir gün önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun sözleri “Bu uçak kimin uçağı” başlığıyla verilmiş, bu görüşleri ertesi gün de başka bir haberde tekrarlanmıştı. 17 Eylül’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu uçağın “hibe” olduğu açıklaması aktarıldı gazetede.

    Belli ki okur, CHP Ankara milletvekili Gamze Taşçıer’in, “Katar Emiri’nin satış için yetkilendirdiği İsviçre firmasına ulaştığı ve firmanın uçağın satıldığını bildirdiği” ayrıntılı açıklamalarını başka mecralardan izlemiş.

    “7 ülkenin jumbo jeti var” haberinde Taşçıer’in sözlerine ya da “uçağın satın alındığı” iddialarına yer verilmeliydi. Bir de uçağın değeri 125 milyon dolar diye yazılmıştı, Erdoğan “500 (milyon dolar) civarındaydı” dedi.

    Üçüncü havalimanındaki işçi eylemi haberleriyle ilgili de çok sayıda okurdan eleştiri geldi. Örnek vermek gerekirse Serdar Özdemir, “İşçilerin eylemi haber değeri taşımıyor mu?” diye soruyordu.

    Aslında işçi eylemi konusunda Hürriyet’te haber yapılmamış değil. İlk olarak 15 Eylül’de ekonomi sayfasında “Yeni havalimanı inşaatında eylem” başlığıyla kısa bir haber verilmişti. Ama “gözaltı yaşanmadığı” ve “işçilerin taleplerinin kabul edildiği, eylemin bittiği” yazılmıştı. 18 Eylül’de yine ekonomi sayfasında İstanbul Valisi Vasip Şahin ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın, 19 Eylül’de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın açıklamaları aktarılmıştı.

    Okur Temsilcisi olarak bu haberlerin yaşananları gerektiği gibi yansıttığını söyleyemem. 15 Eylül’deki ilk haberde yanlışlar vardı; 400 civarında gözaltı vardı, eylemler devam ediyordu ve istekler kabul edilmemişti. Haberi düzeltmek için üç gün beklemeye, valinin açıklamasını görmeye gerek yoktu.

    Böylesi yankı yaratan bir olayda doğru gazetecilik tavrı açıklamaları beklemek değil, olay yerine gitmek ve ilgili bütün taraflarla temas etmektir. Öncelikle işçilerin iddiaları gerçek mi değil mi ona bakılır. İddialar gerçekse haberler buna göre yazılır.

    Gerçi 22 Eylül’deki haber havalimanına gidilerek yazılmış, şirket CEO’sunun işçilere yanıtı ve özür dilediği aktarılmıştı. Fakat yine işçiler ve işçi sendikasıyla görüşülmemiş; işçilerin kaldığı yerler gezilmemiş, iddiaları araştırılmamış, polisiye önlemlerden, gözaltı ve tutuklamalardan hiç söz edilmemiş, ağırlıklı olarak havalimanı tanıtılmıştı.

    Aslına bakarsanız okurlar, oradaki gelişmeleri sosyal medyadan bütün ayrıntılarıyla an be an öğrendi. Medyada bilgi ve haberin yerini salt açıklamalar alınca okurun bu açığı sosyal medyadan kapatması doğal. Ama o zaman da gazetesine, televizyonuna olan güveni zedeleniyor.

    OKURDAN KISA KISA

    Ali Bederan: ABD kaynaklı “Göz damlasıyla kocasını öldürdü” internet haberinizde “Talihsiz adamın göz damlasına ‘tetrahydrozoline’ isimli kimyasalı koyan kadın, kocasını bu yolla öldürdü” yazılmış. Bu madde neymiş diye taradım, zaten kızaran gözlere damlatılan damlaların ana maddesiymiş! (6 Eylül)

    A. Feridun Gündoğdu: 73 yaşındayım. “4 bin yıllık ağırşak” haberindeki “ağırşak” kelimesini ilk defa gördüm. Haberde kısaca açıklanabilirdi. (16 Eylül)

    Not: Ağırşak, iplik eğirirken iğin altına takılan, ortası delik yarımküre ağırlık.

    Avni Aksaycık: Bulmaca ekinin 3. sayfasındaki şifreli bulmacada Namık Kemal yerine Rus besteci Çaykovski’nin fotoğrafının kullanılması ilginçti. Sanırım ikisi de sakallı ve karizmatik olduğundan karıştırılmış. (16 Eylül)

    İzzet Doğan: İnternette “Yargıtay’dan çok önemli kredi kartı kararı” denilmiş ama bu başlık yanlış. Çünkü aslında kararı yerel mahkeme vermiş, Yargıtay onamış. Medya bu kararları Yargıtay kararı diye yansıtıyor. (11 Eylül)

    Servet Canpolat: “En görkemli kaleler” haberinde Rumkale’nin Gaziantep’te olduğu yazılmış. Rumkale, Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde. (10 Eylül)

    Berrin Akgün: İnternet sayfanızdaki haberlerde bazen başlık ile alakalı detay bile olmuyor. Örneğin “Sıla’nın mesajı Demet’i ağlattı”. 14 sayfa ilerle, içinde yine Sıla’nın mesajı Demet’i ağlattı. O kadar!(14 Eylül)

    Kadir Okur: “Schalke’nin konuğu Porto” haberinde “Fenerbahçe’nin tecrübeli şampiyonlar liginde” ifadesini anlamadım. Anzer balı haberi de komedi. 1.5 ton bal üretilmiş, 5 ton sipariş var ama bu 1.5 ton Türkiye’ye yetermiş. (18 Eylül)

    H. Mahir Fisunoğlu: Sakarya ile ilgili ekte Büyükşehir Belediye Başkanı’nın adı, fotoğrafta Zeki Topçuoğlu yazılmış. Haberde doğrusu vardı, “Zeki Toçoğlu”. (18 Eylül)

    Ünsal Gökten: “114 bin liralık zeytin vurgunu” haberinde Alaşehir yazılmış. Aksihar olması gerekirdi. (20 Eylül)

    Ümit Babahan: Bir setin kuponu bitmeden diğerine başlıyorsunuz. Defalarca yazdım, yine yazıyorum. Aceleniz ne anlamadım. 30. serinin 21 kuponu bitsin 31. seriye o zaman başlayın, olmuyor mu? (21 Eylül)

  • Hatice Çiçek Osmanoğlu

    Hatice Çiçek Osmanoğlu

    Rize eşrafından, Sultan Abdülhamit Han’ın torunu Hatice Sultan vefat etmiştir. Cenazesi bugün Teşvikiye Camisi’nden kaldırılarak Karacaahmet mezarlığına defnedilecektir. Dost ve akrabalarına duyurulur

  • Veri Politikası

    6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) uyarınca, [site-long-title] olarak (“[site-short-title]”) kişisel verilerinizi güvenliği konusunda azami özeni göstermekteyiz. KVKK kapsamında sizleri bilgilendirmek isteriz.

    Kişisel verilerinize ilişkin

    KVKK uyarınca “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” kişisel veridir. Bu bağlamda işbu sayımla sınırlı kalmamak kaydıyla size daha iyi hizmet verebilmek, istatiksel çalışmalar yapabilmek, reklam ve pazarlama faaliyetimizi yürütebilmek adına; adınız, soyadınız, cinsiyetiniz, doğum tarihiniz ve doğum yeriniz, telefon numaranızın, resim, görüntü ve ses kaydınız, IP adresiniz, elektronik posta adresiniz, sosyal medya hesapları üzerinden bağlanılması durumunda o kanala ait bilgileriniz başta olmak üzere kullanıcı olarak kişiliğinizle doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan her türlü kişisel bilgileriniz kişisel veri sıfatıyla KVKK kapsamında tarafımızca saklanacaktır.

    Kişisel verilerinizin kimlerle paylaşılacağına ilişkin

    Toplanan kişisel verileriniz; [site-short-title] ve ona bağlı doğrudan veya dolaylı bağlı olduğu grup şirketleri tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden sizleri faydalanabilmeniz, müşteri ve izleyicilerimizi tanımak, faaliyet gösterdiğimiz alanlarda tercihlerinizi ve kullanım alışkanlarınızı anlamak, buna ilişkin araştırma, bilgilendirme yapabilmek, pazarlama ve reklam çalışmalarımızı şekillendirmek, şirket stratejimizi belirlemek ile [site-short-title] insan kaynakları politikalarının yürütülmesinin temini amaçlarıyla iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize, grup şirketlerimize, hissedarlarımıza, kanunen yetkili kamu kurumları ve özel kişilere, KVK Kanunu’nun 8 ve 9 numaralı maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları çerçevesinde aktarılabilecektir.

    Kişisel verilerinizi toplama yöntemi ve hukuki sebebine ilişkin

    Kişisel Verileriniz, her türlü yazılı, sözlü veya elektronik ortam üzerinden verdiğiniz beyan ve onaylarla toplanmakta ve KVKK’ın 5 ve 6 numaralı maddelerinde listelenen şartlara uygun olarak işlemektedir.

    Kişisel Verileriniz yönelik haklarınıza ilişkin

    KVKK’ın 11 numaralı maddesi gereği [site-domain] sitesi üzerinden başvurarak:

    • Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,
    • Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,
    • Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
    • Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
    • Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme
    • KVKK ile öngörülen şartlar çerçevesinde kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,
    • Kişisel verilerin düzeltilmesini talep etme veya silinmesini talep etme hallerinde yapılan işlemlerin, kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
    • İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,
    • Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme, haklarına sahipsiniz.

    Çerez (Cookie) kullanımına ilişkin

    Çerezler (Cookie) internet sitemizi ziyaret ettiğinizde veya mobil uygulamamızı kullanmanız halinde internet tarayıcınız tarafından yüklenen ve bilgisayar veya mobil uygulama kullandığınız cep telefonu, tablet (vb.) içinde tanımlama dosyalarıdır. Tarafınıza daha iyi hizmet sunabilmek için iş bu Kişisel Verilerinizi kullanma koşullarına bağlı kalarak sitemizde gezinme bilgilerinizi saklamakta; 3. Kişilerle paylaşabilmekteyiz. Kalıcı çerez ve geçici çerez olmak üzere iki tür çerez bulunmaktadır. Kalıcı çerez, internet sitemizi ziyaret ettiğinizde oluşturulur ve geçerlilik süresi bitene kadar saklı kalmaya devam eder. Geçici çerez, internet sitemizi ziyaret ettiğiniz esnada oluşturulur ve internet sitemizde geçirdiğiniz süre boyunca aktif kalır daha sonra erer.

    Çerezlerin bilgisayarınızda saklanmasını istemiyorsanız tarayıcınızın ayarlar kısmından çerez kullanım tercihlerinizi değiştirebilirsiniz. Çerez yönetim ayarları tarayıcıdan tarayıcıya farklılık göstermekte ve modern tarayıcıların yardım menüleri altında çerezlere ilişkin detaylı bilgiler yer almaktadır.

    Kişisel verilere ilişkin iletişim izin metni

    İşbu metin ile birlikte, paylaşmış olduğunuz isim, soy isim, yaş, cinsiyet, medeni durum, yaşanılan bölge, eğitim düzeyi, ilgi alanları, her türlü yazılı ve görsel basına ilişkin alışkanlığı-tercih, zevk ve beğeniler, fatura içerikleri, cep telefonu numarası, mail, IP adresi ve ikametgâh adres bilgileri ile kredi kartı bilgileri gibi kişisel bilgilerinizin toplanması; kişisel bilgilerinizin; tarafınıza çeşitli avantajların sağlanıp sunulabilmesi, satış, pazarlama ve benzer amaçlı her türlü iletişim mesajlarının gönderilmesi, istatiksel bilgi oluşturulması amacıyla; otomatik olan/olmayan yöntemlerle temin, devralınma, yasal azami süreler aşılmamak üzere öngörülecek süre ile yurt içinde ve dışında yazılı/manyetik arşivlere kaydedilme, depolanma, muhafaza, elde edilebilir hale getirilme, kullanılma, güncellenme, değiştirilme, birleştirilme, yeniden düzenlenme, sınıflandırılma, açıklanma, paylaşım, (yurt içinde-dışına) aktarılma, transfer ve sair işlenmelere tabi tutulabilecek ve aynı amaçlara yönelik olarak; tüm [site-long-title] ile de paylaşılmasına izin vermiş bulunmaktasınız.

    Bu kişisel verileriniz satış pazarlama amaçlı tarafınızı bilgilendirme, kişi hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla hukuken meşru menfaatler için gereken veya zorunlu olan durumlarda, olası gönderilerinizin sağlıklı şekilde teslim edilmesi, telefon, sms ve/veya e-posta, kargo yoluyla bildirimlerimizin ve ürünlerinizin zamanında ulaştırılabilmesi amacıyla, ilgili mevzuat hükümlerine riayet edilerek 3. kişi/kurumlarla paylaşılacaktır. Kanunen zorunlu ise bazı uygulamalar için ayrıca izniniz de rica edilebilecektir. [site-long-title] başvurunuzla kişisel verileriniz isteminize göre silinebilir, yok edilebilir veya anonim hale getirilebilir. Bu başvurunuza karşı yasal azami sürede talepleriniz yerine getirilecektir.

  • Zekeriya Aktürkoğlu

    Zekeriya Aktürkoğlu

    Koçtaş’ta yıllarca çalışmış, Gümüşhaneliler derneği yöneticisi, Gölcükspor’lu futbolcular Habir ve Nadir’in en büyük kardeşleri Zekeriya Aktürkoğlu vefat etmiştir. Cenazesi bugün Merkez Camii’nden kaldırılarak Aktürkoğlu kabristanına defnedilecektir.

  • Ethem Mahçupyan

    Ethem Mahçupyan

    Ortodoks kilisesi mensubu, geçimini terzilikle sağlayan, etrafında sevilen yardımsever bir kişiliği ile bilinen Ethem Mahçupyan geçirdiği ani bir kalp krizi ile hayatını kaybetti. Robert Lisesi mezunu olan merhum evli ve 4 çocuk babasıydı.

  • Serap Korkmazoğlu

    Serap Korkmazoğlu

    İzmit Vergi Dairesi’nden emekli, İzmit Yardımsevenler Derneği yönetim kurulu üyesi, balıkçıların yakından tanıdığı bir isim olan Serap Korkmazoğlu, bisikletle giderken bir köpeğin korkutması sonucu düşerek hayatını kaybetti.

  • Suat Dağdikenli

    Suat Dağdikenli

    Kocaelispor’da uzun yıllar menejerlik görevi yürüten, İzmit’te çok geniş bir kesim tarafından sevilen ve sayılan Suat Üstüner geçirdiği elim bir motosiklet kazası sonrası vefat etti. Genç yaşta hayatını kaybeden merhum’a rahmet, kederli ailesine sabır diliyoruz.