Blog

  • Suriyeliye var Iraklıya yok

    Suriyeliye var Iraklıya yok

    Diyarbakır-Mardin karayolu üzerindeki sığınmacı kampının kapısında gözlüklü bir çocuk…

    IŞİD saldırılarından kaçan Ezidi bir ailenin11 yaşındaki oğlu Fadıl Seydo, yakınlarının yardımıyla yürüyebiliyor, dolaşabiliyor.

    Gözlerinden ameliyat olması gerekiyor. Umutla görebileceği günü bekliyor.

    Akrabası Şemo Rafo, Türkiye’deki hastanelerin Fadıl’ı kabul etmediğini söylüyor.

    Rafo, “Daha önce Erbil’de ameliyat oldu. Şimdi ikinci kez olması lazım ama parası olmadığı için Türkiye’deki hastane kabul etmedi ve geri geldi. Ameliyat olmazsa kör olacak” diyor.

    Benzer durumda olanlardan biri de Hayri Kasım. 4 yaşındaki oğlu Ferhan böbrek hastası. Kasım başına gelenleri “Araştırma hastanesine götürdüm, ‘Siz Irak’tan geldiğiniz için bir şey yapamıyoruz’ dediler. Hiçbir şey yapamadan geri geldik. Sonra bir kez daha gittim, bu kez Kobaniliyim deyince muayene ettiler” diye anlatıyor.

    Irak’ta IŞİD saldırılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan Ezidilerin sayısı Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği’nin (GABB) hazırladığı rapora göre 20 bin 603. Güneydoğu’daki 17 belediyenin üyesi olduğu GABB, Diyarbakır’a 5 bin 735 Ezidi’nin geldiğini söylüyor.

    Bunların yaklaşık 4 bini Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu bu kampta yaşıyor.

    Ancak kampta yaşayanlar sağlık harcamalarının karşılanmadığını, tedavi olamadıklarını söylüyorlar. Kampta kalanlar Ezidi olduklarını söyleyince geri çevrildikleri hastane kapısından, “Kobaniliyiz” deyince alındıklarını anlatıyor.

    Ezidiler mevsimsel hastalıklar dışında, genelde ortopedik, ürolojik, göz, kulak burun boğaz rahatsızlıkları nedeniyle hastanelere başvurma ihtiyacı duyuyor.

    Kamp temsilcisi: Hastanelere gidip, dönen çok

    Kampta yaşayanların temsilcisi Hacı Süleyman acil durumlar dışında hastanelere gidemediklerini söylüyor:

    “Acil bir durum olunca kabul ediyorlar, gidebiliyoruz. Ama normal zamanda kabul etmiyorlar. Nedenini ise, ‘Bize talimat verilmedi, sizin tedavi masraflarınız devlet tarafından ödenmiyor’ diye açıklıyorlar. Hastanelere gidip dönen çok, bir şey yapamıyoruz.

    Üniversite: Ezidilerle ilgili düzenleme yok

    Ezidi ailelerin iddialarını Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Sait Alan’a sorduk. Alan, Ezidilerin sağlık masraflarının ödenmediğini doğruladı:

    “Hayati tehlikesi olan acil hastaların girişini mutlaka yapıyoruz. Masrafların çoğunu kendimiz hastaneden karşılıyoruz. Bu bizim için yük, ne kadar böyle gider bilmiyoruz. Belediyeyle görüşmelerimiz oldu, ‘Ödeyeceğiz’ dediler ama şu ana kadar herhangi bir ödeme olmadı. Ödeme olmazsa bile acile gelen her hastanın kabulünü yapıyoruz ama kronik hastalara bir şey yapamıyoruz. Acil geldi diyelim, acil durumu stabil oldu, taburcu aşamasında bir ücret intikal ediyor, bu ücreti ödeyemiyorlar. Onlar da bizim hastanemizden çıkıyor, hastanemizin gideri artıyor. Ücreti alamamak bir yük ve zorluk yaşıyoruz. Yasal bir değişiklik gerekiyor, Suriye’den gelenlere ödeniyor. Bunlarla (Ezidiler) ilgili gelen bir düzenleme yok.“

    GABB: Gönüllü doktorlarla tedavi ediliyorlar

    Ezidilerin önemli bölümü Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Siirt gibi illerdeki kamplarda yaşıyor. Mardin Midyat AFAD Kampı dışındakiler belediyeler tarafından kuruldu. Kampların sorumluluğunda bulunduğu GABB’ın genel sekreteri Ahmet Ertak, gönüllü doktorların çalıştığı sağlık merkezinde hizmet vermeye çalıştıklarını vurguladı.

    “Birinci basamak sağlık hizmetleri şimdiye kadar belediyelerimizce kurulmuş sağlık birimleri üzerinden karşılandı. Gönüllü doktorların marifetiyle, periyodik zaman dilimleri içinde hastalarla ilgilenildi, tedavileri sağlandı. Ama zorlanıyoruz çünkü kış koşulları gereği hasta sayısı giderek artıyor. Artış karşısında halen girişimlere rağmen sorunun çözülmediğini, bu soruna karşı duyarsızlık içinde kalındığını görebiliyoruz.

    Ağır hastaların giderlerini,duyarlı insanlar bir araya gelerek ödüyor. Dolayısıyla hastanelerde yatırılıyordu. On binlerce insanın bu tür problemlerinin çözülmesi birtakım resmi kurumların yardımlarıyla mümkün olabilir, yasal bir düzenleme gerekiyor.”

  • Anayasa Erdoğan için değil, her doğan için

    Anayasa Erdoğan için değil, her doğan için

    Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti’nin Amasya mitinginde konuştu. Yavuz Selim Meydanı’ndaki mitingde halka hitap eden Yıldırım, 16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumuna ilişkin şunları söyledi:

    “‘Bu anayasayı Recep Tayyip Erdoğan, kendisi için yapıyor’ diyorlar. Anayasa değişikliği Erdoğan için değil, her doğan içindir. Türkiye’nin geleceği için bu değişikliği yapıyoruz. Bizim benlik davamız yok. Hepimiz fâniyiz. Az yaşa, çok yaşa; ölüm gelir başa. Onun için milletimizden saklayacağımız, gizleyeceğimiz hiçbir şey yok. Ne yaparsak millet için yaparız, milletin dediğini yaparız. Bugün de ne yapıyorsak sizinle ve birlikte yapıyoruz.”

    “Yalan bunların artık sanatı haline gelmiş”

    Muhalefetin, “Güven oyu kaldırılıyor, Meclis zayıflatılıyor” eleştirilerine de yanıt veren Yıldırım, şöyle devam etti:

    “Be kardeşim, vatandaşın güven oyundan daha büyük güven oyu olur mu? Vekillerin güven oyuna mı bırakalım? Sandıkta seçiminizi yapıyorsunuz. Cumhurbaşkanını seçiyorsunuz. Cumhurbaşkanı seçimler belli olur olmaz hemen iş başı yapıyor. Birinci yanlışı düzelttik. İkinci yanlış, ‘Efendim, Meclis gelecek değişiklikle etkisiz hâle geliyor’. Külliyen yalan. Yalan bunların artık sanatı haline gelmiş. Meclis, aksine daha da güçleniyor. Yalanda bunların hiçbir ölçüsü yok. Bunların hayatı ‘hayır’. Bunlardan hayır gelmez. Bunlar hangi işe ‘Evet’ dediler?”

    “Bu sistem baba ile oğlunu birbirine düşürür”

    “Meclis’i feshetme diye bir şey yok. Meclis’te diyelim ki cumhurbaşkanı ile Meclis arasında bir anlaşmazlık var. İşler yürümüyor. Olmadı mı? Hatırlayın. ‘Çankaya’nın şişmanı, bilmem neyin düşmanı’ diye rahmetli Özal’a, Demirel orada adamın ecelsiz gitmesine sebep oldu. Sürekli tenkit, sürekli hakaret. Sonra Ecevit, Ahmet Necdet Sezer’i seçti. Kısa süre sonra onlar da papaz oldular. Bu sistemin arızasından kaynaklanıyor. Bu sistem, baba ile oğlu birbirine düşürür. Onun için değişmesi lâzım. Keyfi bir iş yapmıyoruz.”

  • Rio’da ne umduk, ne bulduk?

    Rio’da ne umduk, ne bulduk?

    Türkiye olimpiyat oyunları için 103 sporcuyla Rio’ya giderken her zaman olduğu gibi yine madalya hesapları yapılıyordu. Birçok gazeteci arkadaşım ve ben 6 ya da en fazla 7 madalya bekliyorduk. Güreşte Rıza Kayaalp, Taha Akgül ve Selim Yaşar, tekvandoda Servet Tazegül ve Nur Tatar, halterde Daniyar İsmailov ve olursa atletizmde de bir bronz. İtiraf edelim Soner Demirtaş ve Cenk İldem’in güreşte kazandığı bronz madalyalar federasyon başkanı Musa Aydın için bile sürpriz oldu. Bizim için ekstra madalyalardı. Her ne kadar Cenk İldem kendi kilosunda (grekoromen 98 kilo) Türkiye’nin en iyisi olsa da beklenen patlamayı 30 yaşına kadar yapamamış; Rıza Kayaalp, Selçuk Çebi ve Taha Akgül gibi takım arkadaşlarının hep gölgesinde kalmıştı. Türk güreşçiler için Avrupa Şampiyonası hedef bile değilken, bugüne kadar sadece 1 kez (2004 Varna) Avrupa sahnesinde final yapabilmiş onu da kaybetmişti. Dünya Şampiyonası finaliyse hiç olmamıştı.

    Bu veriler ışığında onun kazandığı bronz altın değerindeydi. Aynı cümleleri Soner Demirtaş için de kurmak mümkün. Soner 2010 dünya gençler ikinciliği dışında küresel bazdaki ilk madalyasını Rio’da podyumun 3. basamağına çıkarak kazandı. Son 2 olimpiyattan 1 bronz ve 1 altın madalyayla dönen Servet Tazegül bizim en büyük hayal kırıklığımız oldu. -68 kiloda son olimpiyat ve dünya şampiyonu unvanıyla Rio’ya giden milli sporcu, Brezilya’dan eli boş döndü. Londra’da gümüş alan tekvandocumuz Nur Tatar ise kazandığı bronz sayesinde, üst üste 2 olimpiyattan madalyayla dönen ilk kadın sporcumuz olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Türkiye Brezilya’dan 1’i altın toplam 8 madalyayla döndü. Rio 2016 Türkiye’nin olimpiyat tarihinde 1948 Londra (12), 2004 Atina (11) ve 1960 Roma’dan (9) sonra en fazla madalya kazandığı 4. oyunlar olarak kayıtlara geçti.

    Basketbolda tarih yazabilirdik

    Kadın basketbolcularımız üst üste 2. kez olimpiyat oyunlarında yer alarak büyük bir başarıya imza atsalar da, çeyrek finaldeki İspanya maçı bizi gerçekten çok yaraladı. Son 3 dakika 45 saniyeye girilirken 8 sayı farkla önde olduğumuz maçı son saniyede kaybedince adeta yıkıldık. Bizi son saniyede yenen İspanya yarı finalde Sırbistan’ı 14 sayı farkla ezerek yenip finale çıkınca da kahrolduk. Çünkü o finalde biz de olabilirdik. Bu sefer olmadı. Ama önce Londra’daki 5.lik sonra buradaki çeyrek finalle, bir olimpiyat finalinin çok da uzak olmadığını gördük. Şimdi hedef 2020 Tokyo.

    Güreşte kazandığımız 5 madalya, genel anlamıyla kötü geçirdiğimiz olimpiyat oyunlarında hem geçmişi hatırlamamızı, hem de teselli bulmamızı sağladı.

    Güreşte yeniden doğduk

    Olimpiyat oyunları tarihinde en başarılı olduğumuz spor olan güreş Rio’da da yüzümüzü güldürmeye devam etti. Türk güreşçiler olimpiyat oyunlarında son 52 yılın en büyük başarısına ulaşarak 5 madalya kazandı. 1964 Tokyo’da 2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalyayla 6 kez podyuma çıkan güreşçilerimizin performansı son yıllarda giderek düşmüş, hatta 1984 Los Angeles ve 2012 Londra’da birer bronz madalyayla en alt noktayı görmüştü. Güreşte kazandığımız 5 madalya, genel anlamıyla kötü geçirdiğimiz olimpiyat oyunlarında hem geçmişi hatırlamamızı, hem de teselli bulmamızı sağladı.

    Yeni yıldızlarımız

    Rio’ya giderken madalya beklemesek bile bizi heyecanlandıran sporcular da vardı. Belki madalya alanlardan bile daha fazla konuşulan isimler. 17 yaşındaki okçumuz Mete Gazoz, artistik jimnastikte yarışan Tutya Yılmaz ve dünya gençler rekortmeni yüzücümüz Viktoriya Zeynep Güneş gibi.

    18 yaşındaki genç yetenek Viktoriya Zeynep Güneş geçen sene Dünya Gençler Şampiyonası’nda 4 altın madalya kazandığında Rio için de bizleri ümitlendirmişti. Onun Rio’da madalya kazanabileceği bile konuşuluyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Zeynep katıldığı 3 yarışta da final göremeyerek belki de oyunlardaki en büyük hayal kırıklığımız oldu.

    17 yaşındaki okçumuz Mete Gazoz’u Rio öncesi kimse tanımıyordu. Fakat Brezilya’da bir fenomene dönüştü. Yarışmalarının görüntüleri elenmesinden günler sonra bile internet ortamında yüzbinlerce kez izlendi. Madalya kazanamasa bile 6 yıl önce başladığı okçuluk kariyerini olimpiyat oyunlarında son 16 sporcu arasına kalarak taçlandırdı.

    Ve tabii ki Tutya Yılmaz. Gençliği, güzelliği ve oyunların en estetik dallarından biri olan artistik jimnastikte boy göstermesi O’nu gündemin ilk sıralarına taşıdı. Tutya da Mete gibi 17 yaşında. Fakat seçtiği spor dalı nedeniyle Mete’den çok daha fazla fiziksel efor harcadığı bir gerçek. Ama gün de 4 saat antrenman yapan, acıdan ve bıkkınlıktan dolayı antrenman sonrası göz yaşları döken o küçük kız, bu emeğinin karşılığını olimpiyat sahnesine çıkarak aldı. Hedefi bu sahnede yer almaktı. Çünkü modern olimpiyatların kurucusu Pierre de Coubertin sporculardan altın madalya kazanmalarını istememişti. O “daha hızlı, daha güçlü ve daha yüksek” hedefi koymuştu. Yani elinizden gelenin en iyisini yapın diyordu. Tutya da bunu yaptı. Antrenmanlarda vücudunu son raddesine kadar zorladı. Bu nedenle rakiplerine geçilse de yüzü gülüyordu. Olimpiyat ruhu işte buydu.

    Rio’nun kazandıkları ve kaybettikleri

    Doğrusunu söylemek gerekirse bu oyunlarla birlikte Rio ve geniş çerçevede Brezilya’nın kazandığı tek şey tesisler oldu. Tesisler dışında olimpiyat oyunları Brezilya’ya sadece zarar verdi. Olimpiyat oyunlarının başlamasına 1 hafta kala plaj voleybolu maçlarının oynanacağı sahilde bulunan ceset parçaları, maaşlarını alamayan polislerin havalimanında açtıkları “cehenneme hoş geldiniz” pankartı, halkın oyunları protesto eden görüntüleri, güvenlik zafiyeti, zika virüsü tehdidi, yelkencilerin yarıştığı bölgede okyanus suyunun sağlığı ciddi şekilde tehdit eden kirliliği, sokaklardan yansıyan gasp görüntüleri ülkenin ve şehrin imajını ciddi şekilde yaraladı. Çok büyük bir resesyon yaşayan Brezilya’da 11.5 milyar dolara ulaşan maliyet dolayısıyla artan vergiler halkın belini iyice büktü. Bir çoğumuzun oyunlar olmasaydı farkına bile varamayacağımız ülke sorunları günlük yaşantımızda sıradan sohbetler içinde konuşulur hale geldi.

    Brezilya hakkında neredeyse tek bir olumlu haber çıkmadı. Oysa ki Organizasyon Komitesi’nin ve Brezilya hükümetinin oyunları düzenlemesinin amacı ülkenin imajını yükseltmek ve buraya gelecek yatırımları artırmaktı. Brezilya bu amacın çok gerisinde kalırken, oyunlar sayesinde mevcut yatırımların da sorgulanmasını sağladı. Kısacası oyunlar Brezilya ve Rio için tam anlamıyla bir hayâl kırıklığı oldu.

  • Türkiye’de 7 milyon kişi nadir hastalıklara sahip

    Türkiye’de 7 milyon kişi nadir hastalıklara sahip

    Türkiye’de akraba evlilikleri, genetik geçişli ve çekinik olarak kalıtılan birçok nadir hastalığın daha çok görülmesine sebep oluyor. Bu nedenle hastaların sorunlarına ve alınması gereken önlemlere, toplum ve karar verici otoriteler nezdinde dikkat çekmek için her yıl Şubat ayının son günü “Nadir Hastalıklar Günü” olarak kutlanıyor.

    Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından kansere karşı ilaç olarak kabul edilen reishi mantarından zararlı kimyasal kullanmadan özüt elde etmeyi başaran Yrd. Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, elde ettiği özütün ekmek yapımında kullanılmasını sağladı.

    PEK ÇOK ÖDÜL ALDI

    TÜRKİYE’nin başlıca besin kaynağı ekmek artık sağlığımızı da koruyacak. İzmir Yaşar Üniversitesi MYO Gıda İşleme Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, bitkilerin mucizevi kralı olarak adlandırılan reishi mantarını (ganoderma lucidum) kullanarak bir proje hazırladı. Uzel’in elde ettiği özütle yaptığı ekmek projesi pek çok ödül aldı.

    “Ülkemizde hala her 5 evlilikten birinin akraba evliliği olması nedeniyle genetik geçişli ve çekinik olarak kalıtılan birçok nadir hastalıkAvrupaveABD’den daha sık görülmektedir. Ülkemizde yaklaşık 6-7 milyon insanın nadir hastalıklara sahip olduğunu biliyoruz. Nadir görülen kan hastalıkları, sağlık çalışanları arasında akla gelip erken tanı ve tedavi uygulanmadığı taktirde kronik, ilerleyici, ve hayatı tehdit edici durumla sonlanabilir. Bu nedenle Türk Hematoloji Derneği, kendi bünyesinde Prof. Dr. Sema Karakuş başkanlığında “Nadir Hematolojik Hastalıklar Bilimsel Alt Komitesi (BAK)” kurmuştur. Nadir Hematolojik Hastalıklar BAK farklı illerde hematoloji uzmanlarına bilgilendirme toplantıları yaparak farkındalıklarını arttırmakta ve güncel bilimsel verilerle hekimleri aydınlatmaktadır. Yıllardır kullanılmakta olan ICD-10 adı verilen Uluslararası Hastalıkları Sınıflandırma Kılavuzunda nadir hastalıkların tanımları bulunmazken 2017 yılında, bu yıl, uygulamaya girmesi beklenen ICD-11 kılavuzunda, nadir hematolojik hastalıklarda listelenmiştir. Bu hastalıklara yönelik ilaç AR-GE çalışmaları ivme kazanmış ve hükümetlerinde yardımıyla bu ilaçlar ulaşılabilir hale gelmiştir.”

    FAKTÖR EKSİKLİKLERİ HAYATİ TEHDİT OLUŞTURABİLİR

    Nadir görülen ve kanın pıhtılaşmasında görev alan faktörlerin eksiklikleri hayatı tehdit eden kanamalara yol açabileceğini belirten THD Nadir Hematolojik Hastalıklar Bilimsel Alt Komitesi Başkanı Prof. Dr. Sema Karakuş ise şunları söyledi:

    “Kanın pıhtılaşabilmesi için gerekli olan proteinlere pıhtılaşma faktörleri denilir. Bu proteinlerin kısmi ya da tam eksikliği kanama yatkınlığına neden olurlar. Kanamalar burun kanaması, diş eti kanaması, diş çekimi sonrası kanama gibi hafif olabileceği gibi beyin içine kanama, mide barsak sisteminden kanama ve göbek kordonundan kanama gibi hayatı tehdit edici veya özürlü yaşamaya neden olan derin kas içi veya eklem içi kanamalar şeklinde de ortaya çıkabilirler.”

    AKRABA EVLİLİKLERİ, SIK GÖRÜLME NEDENİ

    Kalıtsal kanama bozukluklarının % 95-97’sini, hemofili A ve B (yani faktör VIII ve IX eksikliği) ve von Willebrand hastalığı oluşturur diye belirten Prof. Dr. Karakuş şöyle devam etti:

  • Mucize ekmek şifa verecek

    Mucize ekmek şifa verecek

    Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından kansere karşı ilaç olarak kabul edilen reishi mantarından zararlı kimyasal kullanmadan özüt elde etmeyi başaran Yrd. Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, elde ettiği özütün ekmek yapımında kullanılmasını sağladı.

    Pek çok ödül aldı

    TÜRKİYE’nin başlıca besin kaynağı ekmek artık sağlığımızı da koruyacak. İzmir Yaşar Üniversitesi MYO Gıda İşleme Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, bitkilerin mucizevi kralı olarak adlandırılan reishi mantarını (ganoderma lucidum) kullanarak bir proje hazırladı. Uzel’in elde ettiği özütle yaptığı ekmek projesi pek çok ödül aldı.

    Ölümsüzlük Mantarı

    UZEL, ganoekmekle Dokuz Eylül Üniversitesi Girişimcilik Akademisi tarafından düzenlenen 4. Girişimci Proje Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Uzel, “Etkileri tıbben kanıtlanmış ve artık Türkiye’de de üretilen reishi isimli ölümsüzlük mantarından elde edilen biyoaktif maddelerin ekmek içinde kullanılmasını amaçladık” diye konuştu.

    Ruhan Aşkın Uzel, “Ganoekmek adı altında tasarladığımız projeyle antiseptik, ateş düşürücü, sindirim sistemini ve kandaki şeker seviyesini düzenleyici etkileri olan reishi mantarını ekmek yapımında kullanarak pratik olarak tüketilmesini hedefledik” dedi.

  • Galatasaray Real Madrid’i de yendi

    Galatasaray Real Madrid’i de yendi

    Bu sonuçla Galatasaray Odeabank 8. galibiyetini alırken, 24. hafta öncesi lider durumda bulunan ve 9 maçtır kaybetmeyen Real Madrid 6. yenilgisini yaşadı.

    Galatasaray Odeabank’ta Daye 20, Diebler 17 sayıyla galibiyete katkıda bulundu. Real Madrid’de ise 16 sayı kaydeden Randolph’un çabası mağlubiyeti engelleyemedi.

    Karşılaşmayı Galatasaray Futbol Takımı’nın Alman oyuncusu Lukas Podolski ile Uruguaylı file bekçisi Fernando Muslera da izledi.

    Öte yandan taraftarların bir bölümü Galatasaray yönetimini ve başantrenör Ergin Ataman’ı istifaya davet ederken, başka bir grup ise buna ıslıkla tepki gösterdi. Karşılaşmanın sonunda sarı-kırmızılı takımın file bekçisi Fernando Muslera, taraftarlara üçlü çektirdi.

    Karşılıklı basketlerle başlayan maçta Real Madrid, Maciulis ve Llull’un kaydettiği sayılarla 5. dakikayı 10-9 önde geçti. Mola dönüşü etkili bir oyun sergileyen Galatasaray Odeabank, Micov’un üç sayı çizgisinin gerisinden, Sinan Güler ve Daye’in de pota altından ürettiği sayılarla 7. dakikada 16-12’lik üstünlük yakaladı. Karşılıklı basketlerle devam eden çeyreği sarı-kırmızılılar, 25-20 önde tamamladı.

    Maçın ikinci çeyreğine hücumda Ayon ve Doncic ile etkili başlayan İspanya temsilcisi, 15. dakikada yeniden önde geçti: 33-34. Skor üstünlüğünün sürekli el değiştirdiği kalan bölümde Galatasaray Odeabank, Diebler ve Tyus ile iyi bir performans sergiledi ve soyunma odasına 49-46 üstün girdi.

    Mücadelenin ikinci yarısına Micov’un üç sayı çizgisinin gerisinden, Daye ve Pleiss’ın da pota altından ürettiği sayılarla başlayan ev sahibi ekip, 25. dakikada farkı çift hanelere çıkardı: 60-48. Yaptığı iyi savunmayla rakibini pota altında top kaybına zorlayan sarı-kırmızılılar, Göksenin Köksal’ın ürettiği basketle 28. dakikada farkı 15 sayıya taşıdı: 70-55. Rakibinin farkı kapatmasına izin vermeyen Galatasaray Odeabank, final periyoduna 73-60 önde gitti.

    Son periyoda Carroll, Randolph ve Hunter ile etkili başlayan Real Madrid, 35. dakikada farkı 2 sayıya indirdi: 80-78. Randolph ile üç sayı çizgisinin gerisinden isabet kaydeden konuk ekip, 37. dakikada yeniden öne geçti:

    80-81.Oldukça çekişmeli geçen karşılaşmanın son bölümünde taraftarının da desteğini arkasına alan Galatasaray Odeabank, salondan 87-84 galip ayrıldı.

  • ABD ile görüşmeler hayra alâmettir

    ABD ile görüşmeler hayra alâmettir

    Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Kurtulmuş, ABD’den son günlerde üst düzey isimlerin peş peşe Türkiye’yi ziyaret etmesine ilişkin “Türkiye’nin ABD’den çok üst düzey bu yetkililerle görüşmeleri her şeyden evvel hayra alâmettir. ABD ile sahada özellikle Suriye’de bazı görüş ayrılıklarımızın giderilmeye başlandığı, özellikle FETÖ konusunda olumlu adımlar atılmasına imkân sağlayacak birtakım görüş yakınlaşmalarının başladığının da işaretidir” dedi.

    “Hayraalâmet

    ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı John McCain’in Türkiye ziyareti hatırlatılarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmelerinde, Fethullah Gülen’in iadesi konusunun gündeme gelip gelmediği sorulan Kurtulmuş, “Türkiye’nin ABD’den çok üst düzey bu yetkililerle görüşmeleri her şeyden evvel hayra alâmettir. ABD ile sahada özellikle Suriye’de bazı görüş ayrılıklarımızın giderilmeye başlandığı, özellikle FETÖ konusunda olumlu adımlar atılmasına imkân sağlayacak birtakım görüş yakınlaşmalarının başladığının da işaretidir. Bizim ABD ile çok uzun yıllara dayalı bir müttefiklik ilişkimiz var. Bu bölgede, yakın zamanlardaki teröre karşı mücadelede de çok yakın iş birliğimiz var. Bu çerçevede iki alanda, yeni yönetimle birlikte ilişkilerin iyileşmesinin sinyallerini bekliyoruz. Bunlardan birisi sahada PYD’ye vermiş oldukları desteği sonlandırmaları. Yapılacak operasyonlarda Türkiye’nin rahatsız olacağı PYD unsurları ile değil; yerli, ılımlı unsurlarla operasyonları yapmalarını arzu ediyoruz. Böylece başından beri söylediğimiz 80 milyonluk istikrarlı bir Türkiye mi, birkaç bin militana sahip olan PYD mi? ABD’nin bu çerçevede PYD’ye verdikleri destekleri gözden geçireceğini ümit ediyoruz” diye konuştu.

    “FETÖ’yü ve onun suç makinası adamlarını Türkiye’ye iade etmelirini istiyoruz”

    Fethullah Gülen’in iadesinin, ABD ile son dönemde gerçekleştirilen her temasta gündeme geldiğini belirten Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:

    “Evet, bütün bu görüşmelerde hem Sayın Cumhurbaşkanı’mızın hem Başbakan’ımızın McCain ile görüşmelerinde, diğer bütün görüşmelerde FETÖ’nün iadesi gündeme gelmiştir. Sadece Gülen’in değil, aynı zamanda bu örgütle iltisaklı olan ve ABD’ye kaçmış olan, suç işlemiş olan kişilerin de Türkiye’ye iadesi üzerinde durulmaktadır. Bu, Türkiye’nin bir ulusal güvenlik meselesidir. Türkiye’nin dostu ve müttefiki olan bir ülkeden de bunun gereği olarak FETÖ’yü ve onun suç makinası olan adamlarını Türkiye’ye iade etmelerini istiyoruz. Son zamanlarda yapılan ziyaretler, bunlar olumlu adımlardır. Ümit ediyoruz ki bizim beklentilerimize her iki alanda da karşılık gelecek ve ABD, hem Türkiye ile ilişkilerin daha iyiye gitmesi noktasındaki bu iki adımı atacak hem de ABD’nin milli menfaatleri bakımından da doğru istikamette iki adımı atmış olacaktır diye ümit ediyoruz”

    “Bizim için her iki örgüt arasında birini tercih etmek şık olmaz”

    Olası Rakka operasyonuyla ilgili güvenlik konusuna ilişkin Bakanlar Kurulu’nda atılacak hangi adımların görüşüldüğü sorulan Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:

    “Güvenlikle ilgili olarak en iyi senaryodan en kötü senaryoya kadar hepsini gözden geçirirsiniz. Siz bunları yaparken, sahada da birçok yeni gelişmeler olur. Güvenlikle ilgili şu anda konuştuğumuz şartlar bile belki birkaç saat sonra değişebilir. Bizim baştan beri söylediğimiz husus şudur. Bu şehirlerin, Rakka’sı da Musul’u da Cerablus’u da El Bab’ı da dahil olmak üzere söylüyorum, bu şehirlerin kurtarılması operasyonlarını mutlaka bu şehrin ahalisiyle birlikte yapmak ve ana hedef olarak da bu şehirde yaşayan insanların geri dönüşlerini sağlamak olmalıdır. Bir terör örgütünü şehirden çıkarırken, yerine başka bir terör örgütünü ikame etmenin son derece sakıncalı olacağını ifade ediyoruz. Bizim için her iki örgüt arasında birisini tercih etmek gibi bir şık yoktur. Mevzu bahis olamaz”

    “Aynı modeki Rakka’da kullanalım diyoruz”

    Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, şöyle devam etti:

    “Cerablus’ta yaklaşık 45 bin insan oraya geldi. Şimdi inşallah El Bab’daki operasyon, orada da sona doğru gelinmek üzere. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteklemiş olduğu Özgür Suriye Ordusu güçleri şehrin bütününe hakim olmuştur. Ama dikkatle, titizlikle devam ediyoruz; çünkü DEAŞ’ın olası birtakım intihar saldırılarının ortaya çıkması muhtemeldir. Bunlara karşı da TSK da ÖSO da son derece titiz şekilde operasyonun temizleme faslını sürdürüyor. En kısa zamanda bütünüyle El Bab temizlendikten sonra oraya da insanlar gelecektir. Şimdi diyoruz ki aynı modeli, Rakka’da kullanalım. Rakka’da da bu çerçevede o şehrin ahalisinden oluşan yerel unsurlar desteklensin, uluslararası camia, Türkiye, ABD ve diğer unsurlar buraya lojistik destek versin. Orası DEAŞ’tan temizlensin. Temizlendikten sonra da bir başka terör örgütünün eline teslim edilmesin. Pozisyonumuz çok açık, çok nettir. Bu pozisyonumuzla gerekli görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmeler çerçevesinde belli bir sonuç alınırsa Türkiye, bu sonuca göre hareket eder. Türkiye görüşlerini paylaştı. Ümit ediyorum ki bu görüşmelerde belli bir yakınlaşma sağlanır ve doğru adımlar atılması mümkün olur”

    “En az şekilde kayıp vermemizi sağlayacak planlar yapılıyor”

    Fırat Kalkanı Harekâtı’nın ardından başlayacağı gündeme gelen Münbiç operasyonuna ilişkin takvimin belirlenip belirlenmediği sorulan Kurtulmuş, “Bu operasyonların her biri Türkiye’nin kendi sınırlarını korumasına yönelik bir ulusal güvenlikle ilgili operasyondur. Türkiye’nin ulusal güvenliğini garanti altına alabilmek için atılan adımlardır. Mehmetçiğimizin orada böylesine cansiperane bir mücadelenin içerisine girmesi arasında Türkiye’nin güvenliği bakımından bir fark yoktur. Tabi ki bir planlamasını yapacaksınız, stratejisini oluşturacaksınız. Ama şu gün, şurada, şu; dediğiniz şeyler sahada bire bir olmayabilir. Sahanın gerektirdiği şekilde, bizim en az şekilde kayıp vermemizi sağlayacak planlamalar yapılıyor. İnşallah sonuç alacağız. Türkiye, bu bölgedeki bütün terör örgütlerinin, bu bölgeden ayıklanmasını inşallah sağlayacaktır” dedi.

    “Ortak bir bakış açısı oluşmalıdır”

    Olası Rakka operasyonunda, İncirlik Hava Üssü’nün kullanılması yönünde ABD ile ortak bir karar alınıp alınmadığı sorulan Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, “Önce ortaya Türkiye ve Amerika tarafının Rakka ile ilgili uluslararası koalisyonun Rakka ile ilgili bir ortak eylem planı çıkmalıdır. Bunun için de ortak bir bakış açısı oluşmalıdır. Ortak bir bakış açısı, ortak bir eylem planını ortaya koyar. Onun sonucu olarak bu planın gerçekleştirilmesi için nerede ve nasıl hareket edileceği ise meselenin sonraki kısmıdır. Türkiye şu anda o noktada değil. Şu anda ortak bir bakış açısına kavuşmak ve Rakka operasyonunun doğru unsurlarla, doğru bir zamanlamayla ve doğru bir stratejiyle yapılmasını sağlamak Türkiye’nin Rakka ile ilgili önceliğidir” diye konuştu.

    “Almanlar ırkçı siyasetin tesirinde kalmaktan kurtulmalı”

    Almanya’da Türk imamlara yönelik suçlama üzerinden Türkiye’nin Almanya ile ilgili herhangi bir adım atıp atmayacağı sorulan Kurtulmuş, şunları söyledi: “Bu konu, Sayın Başbakan’ımızla Sayın Merkel arasındaki görüşmede de gündeme geldi. Ümit ediyoruz, bu görüşmeden sonra Alman makamları bu yanlış uygulamaları sonlandırır. Türkiye’nin yurt dışındaki hiçbir din görevlisi, DİTİB’in hiçbir mensubu ajan değildir. Avrupa için en büyük tehlike, Avrupa’da artık rap rap ayak seslerini duyduğumuz yeni faşizmin yükseliş sesleridir. Buna karşı herkesin uyanık olması lazım. Faşizm dalgasının, ırkçı dalgasının Avrupa’yı yutmaması içinde Avrupa’nın yabancılarla barış içinde yaşayabilmeyi sürdürmesi gerekiyor. Almanlar, artan birtakım ırkçı, milliyetçi siyasetin tesirinde kalmaktan kurtulmalıdır”

    “Siyaseten çok farklılıklarımız var ama…”

    Türkiye’nin İran ile ilgili açıklamalarından sonra İran’ın, Türk büyükelçiyi Dışişleri Bakanlığı’na çağırması hakkında görüşleri sorulan Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, “Zaman zaman böyle şeyler olur. Bunlar iki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleştiği anlamına gelmez. İran, Türkiye, bütün bu bölge ülkelerinin hepsi aynı coğrafyanın dost ve kardeş ülkeleridir. Zaman zaman aramızda siyaset farklılıkları olur. Birtakım görüşler dile getirilir. Bundan rahatsızlık duyulabilir. Bu sözler dolayısıyla ülkeler birbirilerine karşı düşmanlık ilişkisi geliştirmezler. Türkiye ve İran dost ve kardeş iki ülkedir. Sınır komşudur. Siyaseten çok farklılıklarımız var; ama sonuçta bunların üzerinden farklı bir ilişki ortaya çıkmaz. Bunları çok büyütmemek lazım” diye yanıt verdi.

  • İsrail’le hedef 8 milyar dolar

    Ankara’da diplomasi muhabirleriyle bir araya gelen Naeh, iki ülkenin yaklaşık 4 milyar dolar olan ticaret hacminin potansiyelinin aslında bunun iki katı olduğunu, birkaç yıl içinde 8 milyar dolarlık hedefin yakalanabileceğini söyledi:

    “Bu potansiyele sahibiz. Kararlılık ve güvene dayalı ilişkimiz çerçevesinde bu hedefi tutturabiliriz. İsrail’e daha fazla yatırım yapılmasını istiyoruz. Bazı zorluklara rağmen Türk ekonomisine güveniyoruz.”

    İsrailli ve Türk ekonomi bakanlarının önümüzdeki aylarda karşılıklı ziyaretlerde bulunması bekleniyor. İsrail’le ilişkiler normalleştikten sonra İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, 13 Ekim’de Dünya Enerji Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’a gelmişti.

    Türkiye’den bu ülkeye bakan düzeyinde ilk ziyareti de 7 Şubat’ta Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı yapmış, Tel Aviv’deki Akdeniz Turizm Fuarı’na katılmıştı.

    İsrail güvenlik güçlerinin 31 Mayıs 2010’da Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırısı sonucu 10 Türk vatandaşının hayatını kaybetmesi, iki ülke ilişkilerinin kopmasına neden olmuştu. İlişkiler, İsrail’in özür dilemesi, kurbanların ailelerine ödenecek tazminatı Türkiye’ye iletmesi ve Gazze’ye insani yardımların başlatılmasıyla Haziran sonunda imzalanan mutabakat çerçevesinde normalleşme sürecine girmişti. Son olarak iki ülkenin büyükelçileri karşılıklı olarak göreve başlamıştı.

    Yaz sonunda doğalgaz anlaşması imzalanabilir

    Aralık ayında Ankara’ya atanan Büyükelçi Naeh, enerji konusunda da işbirliği için görüşmelerin sürdüğünü söyledi ve Kıbrıs sorununun çözümünün önemli olduğunu vurguladı:

    “İki ülke arasındaki enerji işbirliğini artırma niyetimiz var. Bu doğrultuda Kıbrıs sorununun çözümü önemli, doğalgaz projelerinin hızlanması bu sayede sağlanabilir. Kıbrıs sorununun çözümü tüm taraflar için bir kazan-kazan durumu olur.”

    İsrailli diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre bu konuda en büyük adım, Ekim ayında İstanbul’da İsrail Enerji Bakanı Steinitz ile Türk mevkidaşı Berat Albayrak’ın görüşmesi oldu. Ardından Kasım ayında İsrail Enerji Bakanlığı’ndan bir heyet İstanbul’a geldi. Ocak ayında da Türk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan müsteşar yardımcısı düzeyinde temsil edilen bir heyet İsrail’e giderek işbirliğinin detaylarını görüştü.

    Kaynaklar, çalışmaların hızlandırılması halinde yaz sonunda bu konuda bir anlaşma imzalanabileceğini ve İsrail açıklarındaki Leviathan sahasından Türkiye’ye bir doğalgaz boru hattı inşa edilebileceğini belirtiyor.

    İsrail Enerji Bakanı Steinitz de, Ekim ayında Albayrak’la yaptığı görüşmenin ardından İsrail basınına, yaz sonunda Türkiye ile enerji anlaşması imzalanabileceğini açıklamıştı.

    Kaynaklara göre, bu hattın inşası bir buçuk yılda tamamlanabilir. İsrail’e sık sık saldırılar düzenleyen Hizbullah’ın etkin olduğu Lübnan ve iç savaşın sürdüğü Suriye açıklarından da geçecek olan boru hattının güvenliği için ise, ‘derinlik’ formülü üzerinde duruluyor. Akdeniz’in altından geçirilmesi planlanan hattı korumak için İsrail Donanması da görev yapabilir.

    İsrail’de bazı iletim boru hatlarının işletmecisi olan İsrailli Eilat-Ashkelon Boru Hattı Şirketi (EAPC) de 25 Kasım’da, Türkiye ile İsrail arasında yapılabilecek yaklaşık 500 kilometrelik bir doğalgaz boru hattı için imkânları ve mâliyeti araştıracağını açıklamıştı.

    İsrail’den Ceyhan’a yapılacak bir doğalgaz boru hattının, yapımı süren TANAP’la ve TAP’la birleştirilerek Avrupa’ya daha fazla miktarda doğalgaz taşıma olasılığı var. İsrail’den TANAP’a uzanacak böyle bir hat için henüz bağımsız bir kuruluş tarafından mâliyet hesabı yapılmadı. Ancak İsrail basınına göre EAPC, mâliyetin yaklaşık 2,5 milyar dolar olacağını tahmin ediyor.

    2010 yılında keşfedilen Leviathan sahasında en az 20 trilyon metreküplük üretilebilir doğalgaz var. Kaynaklara göre bu doğalgaz 2019 sonunda çıkarılıp ihraç edilebilir hale gelecek.

    Doğalgaz için tek seçenek Türkiye değil

    İsrail’in tek opsiyonu bu değil. Leviathan’dan çıkarılan doğalgazın Ürdün’e ihraç edilmesi için Ürdün ile Leviathan sahasında çalışan enerji şirketi Noble arasında, Eylül ayında bir anlaşma imzalandı. Bu, İsrail’in Leviathan sahasından ikinci bir ülkeye yapacağı ilk doğalgaz satışı olacak.

    İkinci opsiyon da Leviathan’dan Kıbrıs’a, oradan da Girit ve Yunanistan’a uzanacak, yaklaşık iki bin kilometrelik Doğu Akdeniz Boru Hattı projesi. Daha önce bu hattın kârlı olmadığının söylendiğini belirten kaynaklar, artık bunu ‘yapılabilir’ olarak görüyor. Sebebi de teknolojinin gelişmiş olması.

    Ancak teknik olarak yapılabilir olsa da, bu hattın siyasi anlamda soruna yol açmaması için öncelikle Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor.

    Avrupa Komisyonu’nun yaptığı çalışmaya göre, henüz planlama aşamasında olan Doğu Akdeniz Doğalgaz Hattı’nın yıllık 16 milyar metreküp doğalgazı Avrupa’ya taşıması öngörülüyor. Avrupa Komisyonu’nun ‘Ortak Çıkar Projesi’ kabul ettiği ve mâli destek taahhüt ettiği hattın mâliyeti, İsrail Enerji Bakanlığı’na göre 5,7 milyar dolar.

    2017 yılı başlarında, planlanan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı güzergâhındaki sahalarda da rezerv araştırması yapılacak.

    “İran en büyük tehdit”

    Eitan Naeh, Ortadoğu bölgesinde en büyük sorun olarak İsrail-Filistin meselesinin gösterilmesine de karşı çıktı. Bölgedeki sorunlarla ilgili olarak İran’ı suçladı:

    “Ortadoğu bölgesi için en büyük tehdit İran’dır. Sadece İsrail için değil, tüm bölgenin barış ve istikrarı için en öncelikli tehdit, İran’ın bölgeye olan ilgisidir.”

    Büyükelçi, “İran’ı tehdit olarak gören herkesle bu konuda işbirliğine gidilebileceğini” belirtti.

    19 Şubat’ta Münih’te düzenlenen Güvenlik Konferansı’nda konuşan İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman da, “Bölgenin üç büyük sorunu var; İran, İran, İran” demiş ve Körfez ülkelerine çağrı yapmıştı:

    “Bence İran’ın nihai hedefi, Suudi Arabistan’ın istikrarını ortadan kaldırmak.

    İlk kez bölgedeki Sünni rejimler en büyük güvenlik tehdidin İsrail değil İran ve onun vekâlet savaşları olduğunu fark ediyor. Bölgede diyaloğa biz de açığız. Bölgedeki ılımlılar bir araya gelmeli.”

  • Raymond Kopa hayatını kaybetti

    Raymond Kopa hayatını kaybetti

    Kopa, Real Madrid ile 1950’li yıllarda üç kez Avrupa Şampiyonluğu yaşamıştı. Eski futbolcu, uzun zamandır tedavi görüyordu. Kopa, Pazar gününden beri de hastanedeydi.

    Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande “O Fransız futbolunun efsanesiydi” derken Fransa Futbol Federasyonu Başkanı Noel Le Graet de “Çok büyük bir kayıp. O efsaneydi” açıklamasını yaptı.

    Kopa, Ballon D’Or’u kazanan dört Fransız’dan biriydi. Ondan daha sonra Platini, Papin ve Zidane bu ödülü aldı.

    Kökleri Polonya’ya dayanan Kopa, Fransa Milli Takımı ile 1952-62 yılları arasında 45 maçta 18 gol kaydetti.

  • Hükümetten sağlık çalışanlarına  yeni haklar

    Hükümetten sağlık çalışanlarına yeni haklar

    Başbakan Davutoğlu Ankara’da Sağlık Bakanlığı’nın “Şifa Veren Ele Vefa” adlı etkinliğinde bir konuşma yaptı. Davutoğlu fazla mesai ücretlerine zam, daha yüksek emekli maaşı ve erken emeklilik gibi bir dizi yeni imkân ve hak getirileceğini söyledi:

    “Evvelki gece Sağlık Bakanımız ile konuştuk. Tıp Bayramı münasebetiyle sağlık çalışanlarımızın nöbet ücretlerinde yüzde 50 zam yapıyoruz. Acil servislerde ve riskli noktalarda çalışanların mesai ücretlerine yüzde 75 zam yapıyoruz. Sabit döner sermayeden gelen gelirlerse, isterseler daha fazla kesinti yapıp daha fazla emekli maaşı almaları sağlanacak. Hekim sayımızda açık var. Çalışmak isteyen hekimlere 70 yaşına kadar çalışma imkânı getireceğiz. Mali sorumluluk tazminatında 400 bin TL’lik limit, 600 ila 800 bin TL’ye çıkarılacak. Ayda belli saat nöbet tutan hekimlerimize kademeli olarak emeklilikte fiili yıpranma hakkı verilecek.”

    “Sağlık çalışanlarını anlamalıyız”

    “En güzel hastaneleri kurabiliriz ama insan faktörü olmadan ne araçlar, ne kanunlar işe yarar” diyen Davutoğlu, sağlıkta gelişimin doktorlara bağlı olduğunu söyledi. Başbakan “Devletin saadeti insanın sıhhatine bağlıdır” dedi ve şöyle devam etti:

    “Hastanedeki her ortamda, o telaşlı koşuşturma içinde, belki zihninde beş hastayı aynı anda taşıyarak, oradan oraya koşturan doktorların, hemşirelerin, hasta bakıcıların haletiruhiyesini anlamadan, yaşadığı küçük bir sorun dolayısıyla onlara saldırma cüreti, küstahlığı gösteren kişilerin merhamet yoksunu olduğuna inanıyorum.”

    “Kadına şiddet alkol ve uyuşturucu bağımlılarından geliyor”

    Davutoğlu sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçilmesi için çağrı yaparken, kadına yönelik şiddete de dikkat çekti. Başbakan “Kadına şiddet özellikle alkol ve uyuşturucu bağımlısı kesimden geliyor. Buna da dikkat etmemiz lazım” dedi.

    Başbakan iç güvenlik paketinde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle mücadele için bir düzenleme getirileceğini belirtip, “Hem şifa veren sağlık çalışanına saldıracaksın hem de arka kapıdan çıkacaksın. Bir hesap vereceksin. Vaka adli makamlara tevdi edilecek” diye konuştu.