Blog

  • Centcom’da propaganda

    Centcom’da propaganda

    Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdiğini yazdı.

    Çevikcan, 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri’nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan’ın Barack Obama nezdinde “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusuna “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdiğini, “yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni. Vakti saati gelince o da olur” dediğini aktardı.

    Serpil Çevikcan’ın Milliyet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, “Erdoğan: Vakti gelince o da olur” başlıklı yazısı şöyle:

    ‘Erdoğan: Vakti gelince o da olur’

    Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün güzel bir tören vardı. 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri sahipleriyle buluştu.

    Bilimsel yetkinlikleri ve alanlarına uluslararası düzeyde yaptıkları çok önemli katkılar nedeniyle el üstünde tutmamız gereken bilim insanları ödüllendirildi. Törenin Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde yapılması da dikkatle not edilmeli.

    Çünkü, dün törenin açılış konuşmasını yapan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak’ın İbn-i Sina’dan alıntıyla söylediği gibi, “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer.” TÜBİTAK Başkanı’nın bu sözlerinin reel politikteki karşılığını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetledi:

    “Uluslararası arenada enleminizi, boylamınızı belirleyecek olan bilimsel çalışmalardır.”

    Bilim dünyası ve akademik çevrenin devletin zirvesinde ödüllendirilmesi konusunda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu töreni Çankaya Köşkü’nün ev sahipliğine geçiren o olmuştu. Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dünkü konuşmasında selefinin katkısını andı.

    TÜBİTAK örneğiyle eleştirdi

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim, eğitim ve Türkçenin kullanımı açısından manşete aday birçok cümleler barındıran konuşmasının bir bölümü yine paralel yapı üzerineydi.

    Türkiye’nin paralel yapıyla mücadelesini kazandığını, bu engelin aşılmasıyla sadece siyasetin ve ekonominin değil eğitimin ve bilimin de önünün açıldığını söyleyen Erdoğan, kendilerine verilen olanakları bilim ve insanlığın yararı için kullanmak yerine vatana ihanet için kullananların bilim dünyasının yüz karaları olduğunu kaydetti. Yakın geçmişi anlatırken, gizli bir yapının TÜBİTAK içinde bünyeyi sardığını belirten Erdoğan, “Bilim üretmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını, başbakanını, genelkurmay başkanını dinlemek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini oldu. ‘Kriptolu telefon ürettik’ dediler, ellerindeki şifrelerle bu telefonları dinlediler” dedi.

    ‘Vakti gelince görüşürüm’

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paralel yapıya dönük olarak dozu uzunca bir süredir azalmayan sert ifadelerini dünkü törende de dinledik. 14 Aralık operasyonunun ardından, Erdoğan’ın hemen her konuşmasında bu konu genişçe yer tutuyor.

    Konu, Fethullah Gülen hakkında, kırmızı bülten sürecini de barındıran yakalama kararı çıkmış olması nedeniyle de çok güncel.

    Bu nedenle, törenin ardından verilen resepsiyonda, ödül alan bilim insanları ve konuklarla sohbet ederken tokalaştığımız Erdoğan’la bir meklektaşımızın esprisiyle başlayan diyaloğun konusu da bu oldu.

    Törende verdiği mesajların üzerine soru yanıtlamak istemediği belli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdi.

    Nitekim, benim de takip ettiğim, Galler’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde Erdoğan’ın Obama ile yaptığı baş başa görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri Gülen’in iadesi meselesi olmuştu. Erdoğan, o yolculuk dönüşünde, sorularımızı yanıtlarken, iki ülkenin istihbarat kurumlarının bu konuda çalışma yapacağını açıklamıştı.

    Ardından, BM Zirvesi’nde de Erdoğan ile Obama bir araya gelmiş ve konunun ele alındığı iddiası da kamuoyuna yansımış, ancak doğrulanmamıştı.

    Dünkü sohbet sırasında, Obama’yı kastederek, “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusunu yönelttiğimiz Erdoğan, “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi. “Yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni” dedikten sonra, “Vakti saati gelince o da olur” ifadesini yineledi.

    ABD’nin, Gülen konusunda Türkiye’nin yaklaşımına ne oranda destek verdiğine ilişkin soru işaretleri bir hayli fazla.

    Ancak uluslararası boyutu da olan bir adli süreci ifade eden iade ya da deport konusunda hem Erdoğan’ın hem de hükümetin keskin tutumu ortada.

    Şu anda hukuki ve diplomatik kuralları belli, ancak uzun bir prosedür yürütülüyor. Bize verdiği yanıttan anlıyoruz ki Erdoğan, bu süreç yürürken, gerekli gördüğü zaman konunun Türkiye için önemini Obama ve ABD yönetimine yeniden hatırlatacak.

    Çiçek: Bu konunun görüşülmesi yanlış

    Dünkü resepsiyonda, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le de sohbet olanağı buldum. Malum, dört eski bakanla ilgili olarak Yüce Divan’a sevk kararı verip vermeyeceği merakla beklenen Meclis Soruşturma Komisyonu etrafında bir tartışma yürüyor.

    Konunun güncel boyutu, Ak Parti grup yönetiminden bazı isimlerin, Yüce Divan’a sevk kararı çıkmaması için komisyon üyeleriyle görüşme yaptığı iddiası.

    Dün bu iddiaları sorduğumuz Çiçek, “Böyle bir bilgi bende yok” dedikten sonra, Meclis Başkanlığı olarak bu sürece müdahil olmadıklarını, 9 Ocak’tan önce kendilerine düşen bir yükümlülük bulunmadığını söyledi.

    Çiçek, bir meslektaşımın, “Komisyonun Ak Partili üyeleriyle Ak Parti yöneticilerinin görüştüğüne ilişkin” iddiaları anımsatması üzerine, “Ak Parti yönetimi ile Başbakan ya da komisyon üyeleri soruşturma komisyonunu mu, bütçeyi mi konuştular, bende o yönde bilgi yok. Ancak o görüşmelerde bu konu görüşülmüşse (dört bakanın durumu) doğru değil” dedi.

    Çiçek, bu sürece müdahil olduğu yönündeki iddialara karşılık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, İzmir’de bir savcıyı aramasının yargıya müdahale olarak algılandığını anımsatarak, kendisinin komisyon başkanı ya da üyeleriyle yaptığı bir görüşmenin de aynı çerçevede eleştirileceğini söyledi.

    Çiçek, yargıda olan bir konunun bu şekilde tartışılmasının doğru olmadığını, ancak Türkiye’de birçok yasa maddesinin ölü hale geldiğini vurguladı.

  • Centcom’da propaganda

    Centcom’da propaganda

    Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdiğini yazdı.

    Çevikcan, 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri’nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan’ın Barack Obama nezdinde “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusuna “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdiğini, “yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni. Vakti saati gelince o da olur” dediğini aktardı.

    Serpil Çevikcan’ın Milliyet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, “Erdoğan: Vakti gelince o da olur” başlıklı yazısı şöyle:

    ‘Erdoğan: Vakti gelince o da olur’

    Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün güzel bir tören vardı. 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri sahipleriyle buluştu.

    Bilimsel yetkinlikleri ve alanlarına uluslararası düzeyde yaptıkları çok önemli katkılar nedeniyle el üstünde tutmamız gereken bilim insanları ödüllendirildi. Törenin Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde yapılması da dikkatle not edilmeli.

    Çünkü, dün törenin açılış konuşmasını yapan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak’ın İbn-i Sina’dan alıntıyla söylediği gibi, “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer.” TÜBİTAK Başkanı’nın bu sözlerinin reel politikteki karşılığını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetledi:

    “Uluslararası arenada enleminizi, boylamınızı belirleyecek olan bilimsel çalışmalardır.”

    Bilim dünyası ve akademik çevrenin devletin zirvesinde ödüllendirilmesi konusunda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu töreni Çankaya Köşkü’nün ev sahipliğine geçiren o olmuştu. Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dünkü konuşmasında selefinin katkısını andı.

    TÜBİTAK örneğiyle eleştirdi

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim, eğitim ve Türkçenin kullanımı açısından manşete aday birçok cümleler barındıran konuşmasının bir bölümü yine paralel yapı üzerineydi.

    Türkiye’nin paralel yapıyla mücadelesini kazandığını, bu engelin aşılmasıyla sadece siyasetin ve ekonominin değil eğitimin ve bilimin de önünün açıldığını söyleyen Erdoğan, kendilerine verilen olanakları bilim ve insanlığın yararı için kullanmak yerine vatana ihanet için kullananların bilim dünyasının yüz karaları olduğunu kaydetti. Yakın geçmişi anlatırken, gizli bir yapının TÜBİTAK içinde bünyeyi sardığını belirten Erdoğan, “Bilim üretmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını, başbakanını, genelkurmay başkanını dinlemek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini oldu. ‘Kriptolu telefon ürettik’ dediler, ellerindeki şifrelerle bu telefonları dinlediler” dedi.

    ‘Vakti gelince görüşürüm’

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paralel yapıya dönük olarak dozu uzunca bir süredir azalmayan sert ifadelerini dünkü törende de dinledik. 14 Aralık operasyonunun ardından, Erdoğan’ın hemen her konuşmasında bu konu genişçe yer tutuyor.

    Konu, Fethullah Gülen hakkında, kırmızı bülten sürecini de barındıran yakalama kararı çıkmış olması nedeniyle de çok güncel.

    Bu nedenle, törenin ardından verilen resepsiyonda, ödül alan bilim insanları ve konuklarla sohbet ederken tokalaştığımız Erdoğan’la bir meklektaşımızın esprisiyle başlayan diyaloğun konusu da bu oldu.

    Törende verdiği mesajların üzerine soru yanıtlamak istemediği belli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdi.

    Nitekim, benim de takip ettiğim, Galler’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde Erdoğan’ın Obama ile yaptığı baş başa görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri Gülen’in iadesi meselesi olmuştu. Erdoğan, o yolculuk dönüşünde, sorularımızı yanıtlarken, iki ülkenin istihbarat kurumlarının bu konuda çalışma yapacağını açıklamıştı.

    Ardından, BM Zirvesi’nde de Erdoğan ile Obama bir araya gelmiş ve konunun ele alındığı iddiası da kamuoyuna yansımış, ancak doğrulanmamıştı.

    Dünkü sohbet sırasında, Obama’yı kastederek, “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusunu yönelttiğimiz Erdoğan, “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi. “Yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni” dedikten sonra, “Vakti saati gelince o da olur” ifadesini yineledi.

    ABD’nin, Gülen konusunda Türkiye’nin yaklaşımına ne oranda destek verdiğine ilişkin soru işaretleri bir hayli fazla.

    Ancak uluslararası boyutu da olan bir adli süreci ifade eden iade ya da deport konusunda hem Erdoğan’ın hem de hükümetin keskin tutumu ortada.

    Şu anda hukuki ve diplomatik kuralları belli, ancak uzun bir prosedür yürütülüyor. Bize verdiği yanıttan anlıyoruz ki Erdoğan, bu süreç yürürken, gerekli gördüğü zaman konunun Türkiye için önemini Obama ve ABD yönetimine yeniden hatırlatacak.

    Çiçek: Bu konunun görüşülmesi yanlış

    Dünkü resepsiyonda, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le de sohbet olanağı buldum. Malum, dört eski bakanla ilgili olarak Yüce Divan’a sevk kararı verip vermeyeceği merakla beklenen Meclis Soruşturma Komisyonu etrafında bir tartışma yürüyor.

    Konunun güncel boyutu, Ak Parti grup yönetiminden bazı isimlerin, Yüce Divan’a sevk kararı çıkmaması için komisyon üyeleriyle görüşme yaptığı iddiası.

    Dün bu iddiaları sorduğumuz Çiçek, “Böyle bir bilgi bende yok” dedikten sonra, Meclis Başkanlığı olarak bu sürece müdahil olmadıklarını, 9 Ocak’tan önce kendilerine düşen bir yükümlülük bulunmadığını söyledi.

    Çiçek, bir meslektaşımın, “Komisyonun Ak Partili üyeleriyle Ak Parti yöneticilerinin görüştüğüne ilişkin” iddiaları anımsatması üzerine, “Ak Parti yönetimi ile Başbakan ya da komisyon üyeleri soruşturma komisyonunu mu, bütçeyi mi konuştular, bende o yönde bilgi yok. Ancak o görüşmelerde bu konu görüşülmüşse (dört bakanın durumu) doğru değil” dedi.

    Çiçek, bu sürece müdahil olduğu yönündeki iddialara karşılık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, İzmir’de bir savcıyı aramasının yargıya müdahale olarak algılandığını anımsatarak, kendisinin komisyon başkanı ya da üyeleriyle yaptığı bir görüşmenin de aynı çerçevede eleştirileceğini söyledi.

    Çiçek, yargıda olan bir konunun bu şekilde tartışılmasının doğru olmadığını, ancak Türkiye’de birçok yasa maddesinin ölü hale geldiğini vurguladı.

  • Almanya Löw ile devam

    Almanya Löw ile devam

    Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdiğini yazdı.

    Çevikcan, 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri’nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan’ın Barack Obama nezdinde “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusuna “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdiğini, “yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni. Vakti saati gelince o da olur” dediğini aktardı.

    Serpil Çevikcan’ın Milliyet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, “Erdoğan: Vakti gelince o da olur” başlıklı yazısı şöyle:

    ‘Erdoğan: Vakti gelince o da olur’

    Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün güzel bir tören vardı. 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri sahipleriyle buluştu.

    Bilimsel yetkinlikleri ve alanlarına uluslararası düzeyde yaptıkları çok önemli katkılar nedeniyle el üstünde tutmamız gereken bilim insanları ödüllendirildi. Törenin Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde yapılması da dikkatle not edilmeli.

    Çünkü, dün törenin açılış konuşmasını yapan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak’ın İbn-i Sina’dan alıntıyla söylediği gibi, “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer.” TÜBİTAK Başkanı’nın bu sözlerinin reel politikteki karşılığını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetledi:

    “Uluslararası arenada enleminizi, boylamınızı belirleyecek olan bilimsel çalışmalardır.”

    Bilim dünyası ve akademik çevrenin devletin zirvesinde ödüllendirilmesi konusunda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu töreni Çankaya Köşkü’nün ev sahipliğine geçiren o olmuştu. Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dünkü konuşmasında selefinin katkısını andı.

    TÜBİTAK örneğiyle eleştirdi

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim, eğitim ve Türkçenin kullanımı açısından manşete aday birçok cümleler barındıran konuşmasının bir bölümü yine paralel yapı üzerineydi.

    Türkiye’nin paralel yapıyla mücadelesini kazandığını, bu engelin aşılmasıyla sadece siyasetin ve ekonominin değil eğitimin ve bilimin de önünün açıldığını söyleyen Erdoğan, kendilerine verilen olanakları bilim ve insanlığın yararı için kullanmak yerine vatana ihanet için kullananların bilim dünyasının yüz karaları olduğunu kaydetti. Yakın geçmişi anlatırken, gizli bir yapının TÜBİTAK içinde bünyeyi sardığını belirten Erdoğan, “Bilim üretmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını, başbakanını, genelkurmay başkanını dinlemek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini oldu. ‘Kriptolu telefon ürettik’ dediler, ellerindeki şifrelerle bu telefonları dinlediler” dedi.

    ‘Vakti gelince görüşürüm’

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paralel yapıya dönük olarak dozu uzunca bir süredir azalmayan sert ifadelerini dünkü törende de dinledik. 14 Aralık operasyonunun ardından, Erdoğan’ın hemen her konuşmasında bu konu genişçe yer tutuyor.

    Konu, Fethullah Gülen hakkında, kırmızı bülten sürecini de barındıran yakalama kararı çıkmış olması nedeniyle de çok güncel.

    Bu nedenle, törenin ardından verilen resepsiyonda, ödül alan bilim insanları ve konuklarla sohbet ederken tokalaştığımız Erdoğan’la bir meklektaşımızın esprisiyle başlayan diyaloğun konusu da bu oldu.

    Törende verdiği mesajların üzerine soru yanıtlamak istemediği belli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdi.

    Nitekim, benim de takip ettiğim, Galler’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde Erdoğan’ın Obama ile yaptığı baş başa görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri Gülen’in iadesi meselesi olmuştu. Erdoğan, o yolculuk dönüşünde, sorularımızı yanıtlarken, iki ülkenin istihbarat kurumlarının bu konuda çalışma yapacağını açıklamıştı.

    Ardından, BM Zirvesi’nde de Erdoğan ile Obama bir araya gelmiş ve konunun ele alındığı iddiası da kamuoyuna yansımış, ancak doğrulanmamıştı.

    Dünkü sohbet sırasında, Obama’yı kastederek, “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusunu yönelttiğimiz Erdoğan, “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi. “Yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni” dedikten sonra, “Vakti saati gelince o da olur” ifadesini yineledi.

    ABD’nin, Gülen konusunda Türkiye’nin yaklaşımına ne oranda destek verdiğine ilişkin soru işaretleri bir hayli fazla.

    Ancak uluslararası boyutu da olan bir adli süreci ifade eden iade ya da deport konusunda hem Erdoğan’ın hem de hükümetin keskin tutumu ortada.

    Şu anda hukuki ve diplomatik kuralları belli, ancak uzun bir prosedür yürütülüyor. Bize verdiği yanıttan anlıyoruz ki Erdoğan, bu süreç yürürken, gerekli gördüğü zaman konunun Türkiye için önemini Obama ve ABD yönetimine yeniden hatırlatacak.

    Çiçek: Bu konunun görüşülmesi yanlış

    Dünkü resepsiyonda, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le de sohbet olanağı buldum. Malum, dört eski bakanla ilgili olarak Yüce Divan’a sevk kararı verip vermeyeceği merakla beklenen Meclis Soruşturma Komisyonu etrafında bir tartışma yürüyor.

    Konunun güncel boyutu, Ak Parti grup yönetiminden bazı isimlerin, Yüce Divan’a sevk kararı çıkmaması için komisyon üyeleriyle görüşme yaptığı iddiası.

    Dün bu iddiaları sorduğumuz Çiçek, “Böyle bir bilgi bende yok” dedikten sonra, Meclis Başkanlığı olarak bu sürece müdahil olmadıklarını, 9 Ocak’tan önce kendilerine düşen bir yükümlülük bulunmadığını söyledi.

    Çiçek, bir meslektaşımın, “Komisyonun Ak Partili üyeleriyle Ak Parti yöneticilerinin görüştüğüne ilişkin” iddiaları anımsatması üzerine, “Ak Parti yönetimi ile Başbakan ya da komisyon üyeleri soruşturma komisyonunu mu, bütçeyi mi konuştular, bende o yönde bilgi yok. Ancak o görüşmelerde bu konu görüşülmüşse (dört bakanın durumu) doğru değil” dedi.

    Çiçek, bu sürece müdahil olduğu yönündeki iddialara karşılık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, İzmir’de bir savcıyı aramasının yargıya müdahale olarak algılandığını anımsatarak, kendisinin komisyon başkanı ya da üyeleriyle yaptığı bir görüşmenin de aynı çerçevede eleştirileceğini söyledi.

    Çiçek, yargıda olan bir konunun bu şekilde tartışılmasının doğru olmadığını, ancak Türkiye’de birçok yasa maddesinin ölü hale geldiğini vurguladı.

  • Sağlıkta ilk basamak: Aile hekimleri

    Sağlıkta ilk basamak: Aile hekimleri

    Çalışma Bakanı Erdem, Bağ-Kur’lu ve sosyal güvencesi olmadığı için Genel Sağlık Sigortalısı olanların prim borçlarına bakılmaksızın sağlık hizmetinden yararlanabileceğini söyledi.

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ahmet Erdem, 1 Ocak 2012’den itibaren çalışmayan, aylık veya gelir almayan ya da herhangi bir kapsamda sosyal güvencesi olmayanların, Genel Sağlık Sigortalı olduğunu hatırlattı. Bakan Erdem, GSS kapsamındaki kişilerin gelir testi yaptırarak, testin sonucuna göre kendileri için hesaplanan genel sağlık sigortası primlerini ödemeleri veya devlet tarafından karşılanmasıyla sağlık hizmetlerinden faydalanabildiğini belirtti. Gelir testlerinin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca yapıldığını hatırlattı.

    Ahmet Erdem, testin sonucunda aile içindeki kişi başına düşen gelir miktarının, aylık tutarı asgari ücretin 3’te 1’inden az olanlar kendileri prim ödemeden, primlerin bu orandan fazla olması halinde ise kendilerince prim ödeyerek sağlık yardımlarından faydalandığını ifade eti.

    “Kanuna eklenen geçici bir madde ile bu kapsamda olup da genel sağlık sigortası tescili yapılmış, ancak gelir testine hiç başvurmayan ve primlerini ödemeyen vatandaşlarımıza bir takım kolaylıklar sağlanması amacı ile bu düzenlemeyi yaptık. Vatandaşlarımızın kanunda belirtilen bu sürede gelir testine başvurmaları halinde çıkan sonucun ilk tescil tarihinden itibaren uygulanması hakkını getirdik. Diğer taraftan, aynı kanun ile ödenmemiş genel sağlık sigortası prim borcu olan vatandaşlarımıza bu borçlarını peşin veya 18 aya kadar taksitle 2’şer aylık dönemler halinde ödeyerek, sağlık hizmetlerinden yararlanma imkanını getirdik.”

    GSS tescili yapılanlardan, gelir testine hiç başvurmayanların bu durumdan faydalanmaları için en geç 30 Eylül mesai bitimine kadar müracaat etmiş olmaları gerektiğini belirten Erdem, şöyle devam etti:

    “Bu süre içerisinde gelir testine müracaat etmeyen vatandaşlarımız, yapılandırma kanunundan önce olduğu gibi yine gelir testine müracaat edebilecekler ve çıkan sonuca göre primlerini ödeyebilecek ve bu borçlarını yapılandırmak için en geç 02.11.2015 tarihi mesai bitimine kadar Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne veya Sosyal Güvenlik Merkezine başvurmaları gerekmektedir. Bakanlar Kurulu kararı ile Bağ-Kur’lu ve sosyal güvencesi olmadığı için Genel Sağlık Sigortalısı olan vatandaşlarımızın prim borcu olup olmadığına bakılmaksızın, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına ait sağlık tesisleri ve devlet üniversitelerinin sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinden sağlık hizmeti alabilecekler. Böylece, gelir testi yaptıramayan, primlerini ödeyemeyen veya yapılandıramayan Genel Sağlık Sigortalılarımızın konuya ilişkin sorunlarını gidermiş olduk.”

  • Castro’ya ‘zalim diktatör’ dedi

    ABD Başkanlığı’na seçilen Donald Trump, Fidel Castro’nun ölümünün ardından yaptığı yazılı açıklamada, Küba devriminin lideri ve eski Devlet Başkanı Castro için sert ifadeler kullandı.

    Daha önce Twitter hesabından “Fidel Castro öldü” yazan Donald Trump, bu paylaşımından 3-4 saat sonra yazılı açıklama yaptı.

    Açıklamasında, “Bugün dünya, kendi halkına yaklaşık 60 yıl baskı uygulamış zalim bir diktatörün ölümüne şâhit oldu” ifadelerine yer veren Trump, şu ifadeleri kullandı:

    “Castro’nun mirası, idam mangaları, hırsızlık, tarifsiz acılar, yoksulluk ve temel insan haklarının reddi oldu. Bugünün, halen totaliter bir ada olan Küba’da uzun yıllardır yaşanan dehşetin sona ereceği ve mükemmel Küba halkının sonunda hakettikleri özgürlüğe kavuşacağı bir gün olmasını diliyorum.”

    Castro nedeniyle yaşanan ölümler ve trajedilerin silinemeyeceğini belirten Trump, başkanlığı döneminde Kübalıların refah ve özgürlüğe ulaşmaları için her türlü çabayı göstereceğini de belirtti.

    Donald Trump, seçim kampanyası döneminde ABD Başkanı Barack Obama’nın Küba ile ilişkilerin düzeltilmesine yönelik attığı adımları sert bir şekilde eleştirmişti.

    Başkan Yardımcılığına seçilen Mike Pence de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “tiran” diye nitelediği Castro’nun ölümüyle Kübalılar için yeni umutların aydınlanmaya başladığını savundu.

  • Prim borcu olanlara sağlık hizmeti

    Prim borcu olanlara sağlık hizmeti

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, Van’da gerçekleşen Tıp Bayramı etkinliğinde konuştu. Davutoğlu, sağlık çalışanlarını tehdit edenler ve hakarette bulunanların tutuklanacağını ve doktor emekli maaşlarının arttırılacağını söyledi. Davutoğlu şunları söyledi:

    “Bugün güzel haberler vermek için buradayım. Talepleriniz için Sağlık Bakanımız ile ilgili çalışmalar yaptık. Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlar gözaltı müdahalesiyle engellenecekler. Son derece azami çaba gösterilecek. Ayrıca İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında yapılan görüşme ile sağlıkta şiddet olaylarında polisimiz görev alacak. Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak çalışma ile sağlık alanında tehdit ve hakaret uygulayanlar tutuklama cezası alacaklar. Üniversite ve özelde çalışan işlenen şiddet fiillerine tolerans göstermeyeceğiz. Artan bu şiddeti durduracağız. Sağlık çalışanlarımız asil mesleklerini devam ettirecekler”

    “Sağlık çalışanlarımızın özlük haklarında iyileştirme yapacağız. Hekim ve diş hekimlerimizin 2100 lira olan maaşlarının 3100 lira olarak, uzman hekimlerimizin de emekli maaşlarının 3250 ye çıkarılmasını sağlayacağız.Sağlık çalışanlarımızın çalışma şartlarının ağır olduğunu bir hekim eşi olarak çok iyi biliyorum. Hekimlik aileyle yapılan bir meslektir. Hekim eşlerini unutmayalım onlar da bir teşekkürü hak ediyorlar.”

    “Hekim sayısının azlığından dolayı hekimlerin emeklilik yaşını 67 yaşına çıkarmayı sağlayacağız. Hekimin ve kurumun da onayı ile bu yaş 72’ye kadar çıkarılacak. Hekimlerimizin sürekli dinamik çalıştıkları için 72 yaşında da şifa dağıtacak bedensel kabiliyete sahipler biz bunu biliyoruz.”

    “2023 yılında 20 milyar dolar döviz getirisi sağlayarak ülkemize katkı sağlamayı hedefliyoruz. 500 bin san yurt dışından gelerek kendilerini Türk hekimlerine emanet ettiler. 2014’de uluslararası hasta sayısı yüzde 21 oranında bir artış gösterdi.”

    “Önümüzdeki 1 yıl içinde Isparta, Mersin, Ankara ‘da şehir hastaneleri uygulaması başlayacak. Vatandaşlarımız 14 yılda sağlık hizmetinde memnuniyet yüzde 39 iken yüzde 73’e çıktı. Sağlık çalışanımızı 378 binden 839 bine yükselttik. 38 tıp fakültesi vardı 103 tıp fakültemiz var. Üniversitelerimizin sorunları ile de yakından ilgileneceğiz. Kadınlar Günü’nü yeni geçtik kadın doktorlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum. Kadınlarımızın merhametli elleri vatandaşımıza şifa dağıtırken anne şefkatiyle yaklaşıyor.”

    “Dar gelirli kesimlere yönelik olarak. Yeşil kart sahiplerinin ayakta tedavilerini ve ilaç masraflarını karşıladık. 6389 olan yatak sayısı bugün 48 bini geçti. 168 bin hasta yatağını 2023 yılında gerçekleştirmiş olacağız. “Şifa veren ele vefa” kampanyasını başlattık. Bu sene de devam edecek.”

  • Erdoğan takas iddiasına yanıt verdi

    Erdoğan takas iddiasına yanıt verdi

    Cumhurbaşkanı Erdoğan Musul’da IŞİD’in alıkoyduğu Türk rehinelerin kurtarılmasında pazarlık yapıldı mı sorusuna, “Maddi değil siyasi pazarlık yapıldı” diye cevap verdi. Rehinelerin takasla alındığı iddialarına ise, “49 vatandaşımızın karşılığı hiçbir şeyle değişilmez” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM’nin genel kurul görüşmelerine katılmak için New York’a gitmeden önce Ankara Esenboğa Havalimanı’nda açıklama yaptı. Bir gazetecinin, “IŞİD’in alıkoyduğu Musul Başkonsolosluğu personelinin IŞİD militanlarıyla takas edilidiği” yönündeki iddiaları hatırlatması üzerine şu cevabı verdi:

    “Takas iddiaları vs. olacaktır. Takas oldu veya olmadı, 49 vatandaşımız geldi. Hiçbir şeyle değiştirmemiz mümkün değil bunları. Yani velev ki takas oldu, ben bir Cumhurbaşkanı olarak şuna bakarım: 49 vatandaşımızın karşılığı hiçbir şeyle değişilmez. Artık ülkemize geldiler, hamdolsun aileleriyle kavuştular diye düşünürüm.”

    Maddi değil, siyasi pazarlık

    Erdoğan’a rehinelerin kurtarılmasında IŞİD ile pazarlık yapıldığı iddiaları da soruldu. Erdoğan maddi değil siyasi pazarlık yapıldığını söyledi:

    “Bu iddiaları ileri sürenler neye dayanıyor, bilemem. Pazarlıktan kasıt ne, onu da bilemem. Maddi ise, böyle bir şey zaten kesinlikle söz konusu değil. Siyasi noktada diplomatik pazarlıktan bahsediyorlarsa, bu zaten kesinlikle söz konusu. Bu diplomasi zaferidir. Siyasi pazarlığın zaferidir. 49 kardeşimizi alabilmek, adım adım takip etmek söz konusu. Tabii kalemi olan yazacak, ağzı olan konuşacak. Gölge düşürme gayretinde olanlar olabilir. Türkiye’de bazı siyasiler neler söylemedi ki, tahrikler… Biz ağzımızdan çıkan kelimeleri seçtiysek, sebebi var. Cidde’de imza atmadıysak bunun içindi. NATO’da da benzer şekilde; ‘Lojistik destek veririz ama başka türlü olmaz’ dedik. Bundan sonrası ayrı mesele. Sayın Başbakan ile görüştüm, ‘Çalışma yapın’ dedim. Biz de BM’de değerlendireceğiz. Ondan sonra nasıl bir tavır alacağımızı belirleyeceğiz. Operasyon deyince sadece uçakların vurması, tank top anlamına gelmez. Bir de siyasi, diplomatik operasyon vardır. Şu andaki uygulama ikinci söylediklerimdir. Bu da hamdolsun başarıyla neticelendi.”

    “MİT hünerini ortaya koydu”

    Erdoğan, alıkonulan Türkleri kurtarma operasyonunda başka ülkelerin payı olup olmadığıyla ilgili soruya ise çalışmaların milli olduğunu tekrarlayarak cevap verdi:

    “Çalışma tamamiyle millidir. MİT’in çalışmasıyla olmuştur. Bölgede bazı teknik istihbarat bilgileri bölge ülkeleri arasında yapılıyor, insani istihbarat da oluyor. Ama bu istihbaratın geneliyle alakalı. Ama bu operasyon tamamiyle bizim MİT’in hünerini ortaya koyduğu ve bölgede Türkiye’nin dikkate alınmasını gerektiren bir hareket olmuştur. Türkiye olmadan karar alınmayacağını da ortaya koymuştur. Bu tür adımları atmış bir Türkiye temenni ederim dünya tarafından da üzerinde iyi düşünülür. Aydınım, diyenler de umarım üzerinde değerlendirme yapacaktır.”

    Obama’nın yardımcısı Biden ile görüşecek

    Cumhurbaşkanı’na sınırda oluşturulması gündemde olan tampon bölge de soruldu. Erdoğan New York’ta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşeceklerini söyledi. Ayrıca dönüşte de ulusal güvenlik stratejisinin gözden geçirileceğini ifade etti:

    “Silahlı Kuvvetlerin başta ABD ile olmak üzere bölgede çalışması var. Detaylarıyla konuşulacak çalışmalar değil. Ama tampon bölge konusu önemli. Suriye tarafında bizim sınırımıza yönelik bir tampon bölge oluşturulması benim zaten NATO Zirvesi’nde gündeme getirdiğim bir konuydu. İkili görüşmede Obama’ya da aynı şekilde ifade etmiştim. Koalisyonda yer alan bazı ülkelerle de görüştüm. Ülkemizi ziyaret eden yetkililerle de görüştük; müşterek ne adımlar atabiliriz, sınırlar ne olur, bunları kendileriyle görüştük. Tabii BM’de Sayın Obama ile geniş bir görüşme fırsatı bulacağımızı sanmıyorum. BM Genel Kurulu’nun formatında bu zaten yok. Sayın Başkan’ın da bire bir görüşme yapması mümkün olmuyor. Ancak Başkan Yardımcısı’nın görüşme talebi söz konusu. Orada bu talep üzerine belki yardımcısı ile, Joe Biden ile görüşmemiz olabilir. Koalisyon ve koalisyon güçleri ile geniş istişare yapılması gerekir ve kararı ona göre alırız. Ayaküstü cevap verilecek şeyler değil. 1 milyon 300 bin insan artık ülkemize gelmiştir. ABD dönüşü ulusal güvenlik stratejisini hep birlikte gözden geçireceğiz.”

    Erdoğan, ABD’ye hareketinden önce de Musul’da IŞİD tarafından alıkonulduktan 101 gün sonra kurtarılan Musul Başkonsolosluğu çalışanlarını Köşk’te kabul etmişti.Erdoğan, “Konuştuklarımız, konuşacaklarımız, bir de konuşamayacaklarımız var” demiş, personelin bir ay izinli olduğunu duyurmuştu.

  • Ester Satorova hangi sporcu ile nişanlandı

    Ester Satorova hangi sporcu ile nişanlandı

    Ünlü tenisçi Tomas Berdych uzun zamandır birlikte olduğu kız arkadaşıyla nişanlandı. Model olan Ünlü tenisçi Tomas Berdych’in sevgilisi Ester Satorova ile nişanlandı. Ester Satorova Ünlü tenisçi Tomas Berdych’in hiçbir maçını kaçırmamasıyla dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Nusr-et ile resmini instagram hesabından paylaşan güzel model oldukça ilgi gördü.

  • Rakka operasyonu başladı

    PKK/PYD’nin Suriye’deki silahlı kanadı YPG’nin başında bulunduğu Amerika destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Rakka operasyonunun “saatler içerisinde” fiilen başlayacağını duyurdu. Açıklamada, ABD’nin SDG ile işbirliği hâlinde operasyonda hava desteği sağlayacağı ifade edildi. Rakka’nın IŞİD’den geri alınması amaçlanan operasyona sadece SDG güçlerinin katılacağı vurgulandı.

    Operasyon için bir komuta merkezinin de kurulduğunu ifade eden SDG, Rakka’yı özgürleştirmek için “Fırat’ın Öfkesi Savaşı”nı başlattıklarını açıkladı.

    Rakka’daki sivillere seslenen SDG, IŞİD üyelerinin yoğunlukta olduğu alanlardan uzaklaşmalarını ve “özgürleştirilmiş alanlara” doğru kaçmalarını tavsiye etti.

    “Memnuniyetle karşıladık”

    Al Jazeera’ye konuşan ABD’li bir yetkili konuyla ilgili şunları söyledi:

    “SDG’nin Rakka operasyonunun başladığını duyuran bugünkü açıklamasını memnuniyetle karşılıyoruz.

    Irak’ta DAEŞ’le mücadele sürerken koalisyon olarak Rakka’nın çevreyle bağlantısının kesilmesi ve sonunda özgürleşmesi için askeri planı geliştirmek üzere ortaklarımız, müttefiklerimiz ve koalisyon üyeleriyle birlikte çalışmaya devam ediyoruz.

    Suriye, birçok bölgesel güvenlik endişesinin üst üste geldiği karmaşık bir savaş alanı. Bizim Rakka’yla başa çıkma yaklaşımımız değişik partner ve müttefiklerin de katılımıyla planlı, aşamalar halinde yürütülecek bir yaklaşım olacak.

    DAEŞ’e güvenli bölgeler ve dünyaya karşı terörist planlar geliştirme fırsatları yaratmamak üzere, koalisyon ve ortakları hızlı hareket etmek istiyor. İlk aşama daRakka’nın bağlantı yollarının kesilmesi olacak.

    “Türkiye dâhil müttefiklerimizle planlamaya devam edeceğiz”

    SDG,Rakka’nın dışarıyla bağlantısının kesilmesiiçin hızlı davranabilecek en etkili ortağımız olan güçtür. Yerel halktan savaşçıların katılımının da SDG için bir avantaj olduğuna inanıyoruz.

    Bağlantı yolları kesilirkensonraki aşamaları Türkiye dâhil müttefiklerimiz ve ortaklarımızla planlamaya devam edeceğiz.

    Bu karışık çevrenin yarattığı zorluklar konusunda hiç şüphemiz yok, ancak Rakka’nın çevresiyle bağlantısını en hızlı şekilde kesme ihtiyacı, koalisyonun adım atmasını gerektiriyor.

    Düşmanın hareket özgürlüğünü kısıtlamak adına dikkatli hava saldırılarımıza devam edeceğiz.”

    Türkiye karşı çıkıyordu

    Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Peter Cook 1 Kasım’daki açıklamasında, IŞİD’e karşı Rakka operasyonu için Musul’daki operasyonun bitmesinin beklenmeyeceğini söylemişti. Cook, “Rakka operasyonu haftalar içinde başlayacak” demişti.

    ABD’nin Irak’taki Askeri Kuvvetleri Komutanı General Stephen Townsend ise, IŞİD’in kontrol ettiği Rakka’yı kuşatmak için yapılacak operasyona YPG’nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri’nin katılacağını belirtmişti.

    Türkiye, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı kanadı YPG’yi de “terör örgütü” olarak görüyor. ABD ise PKK’yı “terör örgütü” kabul ederken PYD’yi etmiyor. Türkiye ve ABD arasında Rakka operasyonu için sürdürülen görüşmelerdeki en önemli sorun, YPG’nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri’nin operasyonda yer almasıydı.

    Rakka, IŞİD’in eline ne zaman geçti?

    Rakka, Suriye’de 2011’de iç savaşın başlamasından iki yıl sonra, 4 Mart 2013’te muhaliflerin eline geçen ilk şehir oldu. Muhalifler, Rakka’yı ellerinde tutmak için rejimle mücadele ederken, IŞİD güçleri bu mücadeleye katılmayıp, kentin yönetimini ele geçirmeye çalıştı. Bir kaç kez el değiştiren şehir, 14 Ocak 2014’te tamamiyle IŞİD’in eline geçti.

    Rakka, IŞİD için neden önemli?

    IŞİD, Rakka’nın fiili olarak “başkenti”. IŞİD’in yönetici kadrosu ağırlıklı olarak bu kentte barınıyor. IŞİD, hilâfeti ilân ettikten sonra, dünyanın dört bir tarafındaki sempatizanlarını kendi yönettiği bölgelerde yaşamaya çağırmıştı. Bu çağrıya uyanlar, özellikle aileleriyle birlikte gelenler Rakka’ya yerleştirildi. Yani kentte sayısı bilinmemekle birlikte yabancı savaşçı da çok. IŞİD, Rakka’yı aldığından beri yabancı savaşçıları ve ailelerini buraya topladığı gibi, yerli halkın şehirden ayrılmasına da izin vermiyor. Hristiyanlardan cizye vergisi alıyor.

    Rakka’nın stratejik önemi ne?

    Rakka, Fırat nehri üzerine kurulu. Tarım açısından önemli bir alan. Rakka’daki Tabka Barajı, hem Rakka’nın hem de Halep’in elektrik ve su ihtiyacını karşılıyordu.

    Bir çok yolun da kesişme noktası. Irak’a yakın olması nedeniyle IŞİD’in güçlerini Irak ve Suriye arasında hareket ettirmesini de kolaylaştırıyor.

    “Devlet” olma iddiasındaki IŞİD, Rakka’da kamu yönetimi örneği de oluşturmuş durumda. Kentte, ticaretten adalete, eğitimden ulaştırmaya kadar bir çok alanda yönetimsel düzenlemeler yaptı.

    Rakka’da kim yaşıyor?

    Rakka, iç savaştan önce Suriye’nin altıncı büyük kentiydi. Nüfusu 2004 sayımına göre 220 bindi. Ancak, iç savaşın başlamasıyla birlikte, zorla yerinden edilmiş kişilerin gelişiyle 800.000 bine çıktı. Ancak kent IŞİD’in eline geçtikten sonra nufüsta ne gibi değişiklikler yaşandığı bilinmiyor.

    Rakka nüfusu ağırlıklı olarak Sünni Arap. Şehirde iç savaştan önce Hristiyan nüfus da vardı. Bazı köylerinde de Kürtler yaşıyordu. Şehri iç savaştan önce, Esed’e sâdık aşiret reisleri yönetiyordu ancak bir süre sonra taraf değiştirdiler.

    Rakka halkı IŞİD’i destekliyor mu?

    IŞİD, Rakka’da güçlü olmakla birlikte, kentin ne ölçüde IŞİD’e destek verdiği bilinmiyor. Rakka’yı aldıktan sonra, kendisine muhalefet edecek özellikle aşiretleri hedef alan ve liderleri öldüren IŞİD, kentte sokak ortasında infazlar gerçekleştirerek, halkı da kontrolüne aldı. Bununla birlikte, IŞİD’e karşı çıkan “Rakka sessizce katlediliyor” adlı bir grup, kentte geçen sene IŞİD yönetimine karşı çıkan broşürler dağıtmayı başarabildi.

  • AKP “Rakka konusunda verilmiş karar yok”

    AKP “Rakka konusunda verilmiş karar yok”

    AK Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Başbakan Binali Yıldırım, Bakanlar Kurulunun Pazartesi günkü toplantısında önemli konuları ele aldıklarını belirterek şu ifadeleri kullandı:

    “Türkiye’nin Bab operasyonunu başarıyla, Özgür Suriye Ordusu’na destek vererek tamamlamasından sonra DEAŞ terör mensuplarının Rakka’dan çıkarılması konusunda da ABD, koalisyon güçleri, Rusya ve diğer paydaş ülkelerle görüşmeler devam ediyor. Bu konuda verilmiş bir kararımız yoktur. Ama verilmiş bir kararımız var, o da şudur: Rakka’da PKK’nın kuzeni, eşiti konumundaki YPG, PYD gibi örgütler, terör unsurları destek amacıyla kullanılırsa biz bu operasyonlarda katiyen olmayız. Hiçbir terör örgütüyle biz yan yana olamayız. Hele hele canımızı acıtan, enerjimizi azaltan bu alçak PKK terör örgütünün akraba örgütleriyle katiyen, hiçbir operasyonun içinde olmayız.

    ABD’ye söylediğimiz çok açık ve nettir: Bir terör örgütünü yok etmek için başka bir terör örgütünü kullanırsanız daha sonra o terör örgütünü yok etmek için ne yapacaksınız? Bu yerleşik devletlerin başvuracağı yöntem değildir. Bu, Türkiye-ABD stratejik ortaklığına, tarihsel iş birliğine hiçbir şekilde uygun düşmeyecek bir harekettir.”

    “Sanki yeni bir teamül gibi…”

    Yıldırım, IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin İstanbul Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’ne gelişi sırasında kapının önündeki direğe çekilen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağı ile ilgili eleştirilere yanıt verdi:

    “Irak Anayasası’na göre Kuzey Kürdistan Bölgesel Yönetimi özerk bir yapıdır. Parlamentosu, başbakanı, bakanları, ayrı bayrağı vardır ve dünyada bu şekilde tanınır. Sanki yeni bir teamül uygulamış gibi bunu gündeme getirmenin iyi niyetle izahı mümkün değil. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğüne sonuna kadar saygı duyar. Irak Anayasası’nın gereği neyse ona da saygı duyar. Bizim, bunun dışında başkaca bir diplomatik teamül geliştirmek, yeni usuller ortaya koymak gibi uygulamamız olmadı, olamaz.”

    Barzani ile bölgedeki gelişmeleri konuştuklarını anlatan Yıldırım, terörle mücadele başta olmak üzere ikili ilişkilerin gelişmesi, PKK’ya karşı iş birliğinin artırılması ve terörle mücadelede etkin çalışma yapılması konularını ele aldıklarını aktardı.

    “Millet yetkiyi sandıkta doğrudan kendisi verecek”

    28 Şubat’ta milli iradenin nasıl el değiştirdiğini çarpıcı şekilde gördüklerini belirten Yıldırım, “Biz niye ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ diyoruz? Çünkü millet yetkiyi sandıkta doğrudan kendisi verecek. Milletin verdiği yetkiyi abidik gubidik yaparak, oyunlarla, tezgahlarla hiç kimse değiştiremeyecek. Onun için 16 Nisan’da milli iradenin tesisi için hazır mıyız?” ifadelerini kullandı. Grup toplantısına gelenlerin “evet” diye karşılık vermesi üzerine Yıldırım, “Maşallah, siz işi bitirmişsiniz.” dedi.