açıklama
Kategori: Sağlık
-
İstek Okulları İzmir’e geliyor
İstanbul’da Bedrettin Dalan tarafından kurulan ve 32 yıldır Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, yeni nesiller yetiştiren İSTEK Vakfı Okulları, yeni eğitim-öğretim yılında İzmir’de öğrencilere kapılarını açıyor.
Anaokulundan üniversiteye uzanan eğitim zincirinde 11 anaokulu, ilkokul ve ortaokul, 10 lise, 7 fen lisesinin yanı sıra Yeditepe Üniversitesi’ni de hayata geçiren vakfın Mavişehir’de yer alan kampüsü, 8 bin metrekarelik arazide toplam 10 bin 800 metrekarelik kapalı alanda hizmet vermeye hazırlanıyor.
Kampüste her türlü teknik donanıma sahip 50 dersliğin yanı sıra robotik laboratuvarları, inovasyon atölyeleri, fen ve teknoloji laboratuvarları, bilgisayar laboratuvarları, görsel sanatlar ve müzik atölyeleri, yenilenebilir enerji istasyonu, 3D laboratuvarlar, spor salonu, yüzme havuzu, kütüphane ve sanal gerçeklikle kodlama istasyonları bulunuyor.
Dalan’dan çarpıcı mesajlar
Açılış için düzenlenen tanıtım toplantısında konuşan İSTEK İstanbul Eğitim ve Kültür Vakfı Kurucu Başkanı Bedrettin Dalan da katıldı. Dalan, yaptığı konuşmada İSTEK kalitesini İzmir’e taşımaktan büyük heyecan duyduklarını söyledi. Bedrettin Dalan, İSTEK Vakfı’nın kuruluşunun temelinde her şeyden evvel Cumhuriyetimizi kuran Atatürk’ün ruhunun var olduğunu belirterek, “O’nun ruhu, O’nun düşünceleri bu vakfın temel ilkeleridir” dedi.Dalan, FETÖ ve Paralel Yapı’ya da sert eleştirilerde bulunarak, “Bir takım okullar açıldı bu ülkede ve zavallı çocuklarımızın kafasını o okulları kuran kişinin kimliği ve kişiliği ile bütünleştirdiler. Sonuçta 15 Temmuz’u hep beraber yaşadık” dedi.
-
Bu okulda cezalandırma yöntemi çok başka!
Her öğretmenin meslek hayatında uyguladığı farklı yöntemler vardır, ancak Robert W. Coleman ortaokulunda uygulanan cezalandırma yöntemleri gayet dikkat çekiyor.
Her ne kadar öğrenciler üzerinde cezalandırma yapılması çok doğru olmasa da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Robert W. Coleman ortaokulu ceza konusuna çok farklı şekilde yaklaşıyor. Yaramazlığın dozunu kaçıran öğrencileri, azarlamak, disiplin kuruluna göndermek ya da okuldan uzaklaştırmak yerine, öğrencilerin kendini bambaşka hissedeceği bir cezalandırma yöntemi kullanıyor.
Robert W. Coleman okulunda yaramaz çocuklar için bir oda mevcut, odanın adı “Düşünme Zamanı Odası”. Davranışlarında sorun olduğu düşünülen öğrenciler odaya alınıyor ve nefes alıp verme egzersizleri ve meditasyon yapmaları için yol gösteriliyor. Önceleri haylaz öğrencileri bir odaya kapatıp, onlardan oturup düşünmelerini istemenin işe yaramayacağını düşünen öğretmenler kısa sürede yanıldıklarını anlamış durumda. Düşünme odasına alınan öğrenciler bunu çok sevmiş ve hepsi bu zihin egzersizlerini keyifle yapmış. Öyle ki artık sadece yaramaz çocuklar değil, tüm öğrencilerin istifade ettiği bir alana dönüşmüş.
Robert W. Coleman Ortaokulu haricinde diğer okullar da bu tür zihin egzersizlerini kendi okullarında yavaş yavaş uygulamaya başlamış durumda. Yakınlarında yer alan ve aynı uygulamayı kullanmaya başlayan Patterson Park Lisesi’nde de suç ve ceza oranlarının büyük oranda düştüğü gözlemlenmiş.
-
Ege Üniversitesi Rektörü görevinden alındı
Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Cüneyt Hoşcoşkun YÖK tarafından görevinden alındı. Hoşcoşkun’un yerine YÖK Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu atandı. Rektör Hoşcoşkun’un ‘hakkında yürütülen soruşturmanın selameti açısından’ görevinden alındığı bildirildi.
Beril Dedeoğlu, 22 Eylül 2015-24 Kasım 2015 tarihleri arasında, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki geçici seçim hükümetinde Avrupa Birliği Bakanı olarak görev almıştı.
-
Tarım işçisi çocuklar okula gitmiyor
Adana’da Çukurova Kalkınma Ajansı’nın (ÇKA), İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Bernard Van Leer Vakfı işbirliği ile mevsimlik tarım işçileri üzerinde yaptığı araştırma sonucu hazırlanan rapor, çocukların kötü yaşam koşullarını bir kez daha ortaya çıkardı.
Karataş İlçesi’ne bağlı Tuzla ve Karagöçer ile Yüreğir İlçesi’ne bağlı Kadıköy bölgelerindeki 3 çadır alanında, Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Doç. Dr. Emre Erdoğan yönetimindeki araştırma ekibi, Türkiye’de mevsimlik gezici tarım işçisi alan diğer bölgelere de uygulanabilir bir yöntem oluşturması için rapor hazırladı.
Yaklaşık 4 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya katılanların, yaşadıkları sorunlarda bir iyileşmenin olamayacağına dair umutsuzluk içinde olduğu belirtildi. Anketlere katılanların yaş ortalamasının 21 olduğu, 5 yaş ve altındaki nüfusun toplam içerisindeki oranın ise yüzde 14 olduğu vurgulandı. Rapora göre, 6-10 yaş grubu da eklendiğinde çadır alanlarında yaşayan her 3 kişiden biri 10 yaş altında, her hanede yaklaşık 4 çocuk bulunuyor. Bazı hanelerde ise çocuk sayısı 13’e kadar ulaşıyor. Anket yapılan aileler içinde 20 -25 yıldır evine hiç dönmeden sacdan ve naylon çadırlarda yaşayan aileler bulunuyor. Günlük ortalama 40 lira yevmiye ile çalışan tarım işçileri, günde 9 saat mesai yapıyor
Rapora göre çadırda yaşayan çocukların yüzde 80’i okul öncesi eğitim alamıyor. Yüzde 29’u çalıştığı için okula gidemiyor. Çadırlardaki her 3 haneden 2’sinde okula devam edemeyen 1 çocuk bulunuyor. Çadırlardaki çocukların yüzde 64’ü herhangi bir eğitim alamıyor, 6-10 yaş arası çocukların yüzde 7’si tarlada çalışıyor. Bu oran 10-14 yaş diliminde erkek çocuklarda yüzde 52’i, kız çocuklarında yüzde ise yüzde 60’a yükseliyor. 15-18 yaş diliminde ise tarlada çalışanların oranı yüzde 91’dir. Tarlada çalışan çocuklar yetişkinlerle bir tutularak aynı performansı göstermesi bekleniyor. Kadınların ilk çocuklarını ortalama 21 yaşında doğurduğu, yaklaşık yüzde 8’lik bir kesimin ise ilk doğumunu 15 yaşından daha küçükken yaptığı saptandı.
Görüşülen ailelerin yüzde 29’unun kaybetmiş olduğu bir çocuğu bulunuyor. Hayatını kaybeden çocukların üçte ikisi bir yaşından küçük olduğu da dikkat çekiyor. Mevsimlik tarım işçileri banyo ve tuvalet ihtiyaçlarını da çadırlarının yanına kurdukları derme çatma alanlarda görmeye çalışıyor. İşçilerin yüzde 87’sinin yeşil kartı bulunuyor. Tarım işçileri içme suyunu ise çadır alanına getirilen tankerden karşılıyor.
Raporun sonucu ise araştırmacılar tarafından şöyle değerlendirildi:
“Çukurova Bölgesi’nde mevsimlik tarım işçiliği yıllardan beri süregelmektedir. Hasat dönemlerinde başta Şanlıurfa olmak üzere çeşitli illerden bölgeye mevsimlik tarımda çalışmaya işçiler gelmektedir. Zaman içerisinde dışsal ve içsel faktörler sonucunda gerek göçün kayağı değişmiş, gerekse de bölgede 12 ay boyunca iş gücüne ihtiyaç duyulması nedeniyle ‘gezicilik’ kalıcılığa dönüşmüş olsa da mevsimlik tarım işçileri ve ailelerinin durumu bölgenin en önemli sorununu oluşturmaktadır. Nesilden nesle aktarılan sorunların iç içe geçmişliği hem mevsimlik tarımda çalışan ailelerin kendi ifadelerinde, hem de alanda faaliyet gösteren farklı aktörlerin dillendirmeleriyle çözümsüzlük ve iyileşmenin olmayacağına dair bir umutsuzluk şeklinde yer almaktadır. Çocuklar başta olmak üzere çadır alanlarında yaşayanlar en temel haklara erişiminde sorun yaşamakta ve hayatlarını risk altında sürdürmektedir.
Çukurova’da 18 yaş altı çocuk emeği tarımda yaygın biçimde vardır. Türkiye’de yoksulluk ve yoksunluk açısından en kırılgan grup olan mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarını iyileştirme, çocukların sağlık, eğitime erişimlerini güçlendirmeye ve çalışmalarını sağlamaya dair geliştirilecek her kalıcı çözüm Çukurova için değil Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan sorunların çözümü için örnek bir model geliştirme yolunda önemli bir kaktı sağlayacaktır. Kalıcı ve sürdürebilir bir müdahalenin kamu ve sivil toplumun, sorunun aciliyeti ve çok boyutluluğunu kabul ederek işbirliğine gitmesi ve bu alanda somut projeler geliştirmesiyle mümkündür. Mevcut projemizle, bu katkıyı sağlamak amacıyla önümüzdeki süreçte ilgili tüm taraflarla görüşerek, paydaşların desteklediği kalıcı bir çözüm paketi üretmeye hedeflemekteyiz.”
-
Bursluluk düzey belirleme sınavları başlıyor!
Özel okullar bursluluk düzey belirleme sınavları bu hafta başlıyor. Her okulun bursluluk oranı ve sayısı başvuru sayısına göre değişirken, burs türleri de farklılık gösteriyor.
Ortaokul öğrencileri TEOG sınavına hazırlanırken, diğer taraftan da özel okullar bursluluk düzey belirleme sınavları da bu hafta başlıyor. Özel okulların burslu olarak alacağı öğrencileri belirlemek için uyguladığı sınav sonuçlarına göre, yüzde 100’den başlayan burslar verilecek. Her okulun bursluluk oranı, sayısı değişirken, bazı okulların farklı burs türleri de bulunuyor.
Oğuzkaan Okulları bursluluk sınavı, Bahçeşehir Şubesi’nde 4-5 Mart’ta, diğer okullarında ise 4 Mart tarihinde yapılacak. Sınav sonuçlarına göre öğrencilere yüzde 100, yüzde 50 ve yüzde 25 oranında öğrenim bursu verilecek.
Oğuzkaan Okulları Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Koordinatörü Hatice Yılmaz, her okula alacakları öğrenci sayısına göre, burslu alınacak öğrenci sayısının da değişeceğini belirterek, “Örneğin Bahçeşehir şubesiz hariç diğer ortaokullarımızın sadece 5. sınıfına sınırlı sayıda öğrenci alabiliyoruz. Bu nedenle bu okullarımızda bir öğrenciye yüzde 100, iki öğrenciye yüzde 50, dört öğrenciye yüzde 25 oranında burs verilecek. Ancak Bahçeşehir şubemiz yeni açılmakta olduğundan ilkokul 2.,3. ve 4. sınıfa geçecek öğrencilere Seçme Sıralama Sınavı sonucuna göre, 5.,6., ve 7.sınıfa geçecek öğrenciler Bursluluk Sınavı sonucuna göre alınacak. En çok 5.sınıfa öğrenci alınacağından çeşitli oranlarda burs verilecek öğrenci sayısı da fazla olacak. Ayrıca bu yıl Bahçeşehir şubemizde açılışa özel indirim uygulaması da yapılacak” dedi.
Uğur Okulları kabul sınavı (UKS) 24-26 Mart 2017’de yapılacak. Her okulun mevcut kontenjanı nezdinde yüzde 100’den başlayan burs olanağı sunduğunu anlatan Uğur Okulları Ortaokul ve Liseden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Nevzat Kulaberoğlu, “Okulların sınıfları düzeyinde Türkiye’de ilk 10’a giren öğrencilere yüzde 100 burs, 11-20 arasına girenlere yüzde 75 burs, 21-50 arasına girenlere de yüzde 50 burs verilecek” dedi.
5 Mart’ta bursluluk sınavı yapacak olan Anabilim Eğitim Kurumları yüzde 100, yüzde 75 ve yüzde 50 burs verecek. Son başvuru tarihi 2 Mart olan kuruma giriş sınavı Ataşehir Kampüsü için saat 10:00, Sancaktepe Kampüsü için 12:30 olarak belirlendi. Puan barajını geçen ve mülakatı olumlu sonuçlanan öğrenciler arasından 2. sınıftan 8. sınıfın sonuna kadar olan kademe için sınırlı kontenjan doğrultusunda öğrenci alınacak. Anabilim Eğitim Kurumları, okul yönetiminin belirlediği kontenjan doğrultusunda 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okuyacak öğrencilere yüzde 100’e varan farklı oranlarda eğitim başarı bursu verecek.
Diğer yandan, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ön kayıt yaptırmak isteyen öğrencilerin de kayıt sırasında şahsen bulunması gerekiyor. Başvuru sırasında öğrenciye bir kimlik kartı verilecek ve sınav girişi esnasında giriş kartı olmayan öğrenciler sınava alınmayacak.Bahçeşehir Koleji bursluluk sınavlarını 4, 5, 6 ve 7’inci sınıf öğrencileri için 25 Şubat’ta, 9, 10 ve 11’inci sınıf öğrencileri içinse 18 Şubat’ta yapacak. Oldukça fazla öğrenciye burs imkânı sunmak istediklerini söyleyen Bahçeşehir Koleji Orta Okul ve Lise Eğitimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Özge Aslan, bu yüzden öğrencilerin sınavda aldıkları sonuçlara göre farklı oranlarda burs verdiklerini belirtti.
Öğrencilerin akademik başarılarına göre farklı oranlarda burs aldıklarını anlatan Aslan, “Önemli bir oranda burs verdiğimizi görüyoruz ancak bu sayılar değişebiliyor. Bizim için önemli olan öğrencimizin akademik başarısıdır, bu nedenle burslulukta ilk aradığımız koşul da öğrencimizin akademik başarısı oluyor” dedi.
FMV Işık Okullarında, Nişantaşı, Ayazağa, Erenköy, Ispartakule Kampüsleri’nin ilköğretim 1. sınıflarına mülakat, ara sınıflarına ise ara sınıf sınavıyla öğrenci kabul edilecek. Ara sınıf sınavları tüm kampüslerde, 8 Nisan 2017’de yapılacak. FMV Işık Okullarının liseleri için hazırlık sınıfına yeni kayıtlar, TEOG puanına göre Milli Eğitim Bakanlığı takvimine göre gerçekleştirilirken, 9, 10, 11. sınıflara kontenjan kalması halinde kurum dışından öğrenci alınmasına dair ara sınıf sınavı Haziran ve Ağustos aylarında yapılacak.
24 Mart’ta son başvurunun yapılacağı GOP Okulları bursluluk sınavı, 25 Mart günü saat 9:00, 12:00 ve 15:00’te olmak üzere üç sean halinde yapılacak. Burslar, bir yıllık öğrenim ücretinin kısmi ya da tam bursluluk şeklinde karşılanmasıyla olacak. Okul, 10 ortaokul, 20 anadolu lisesi öğrencisine burs verecek.
Jale Tezer Eğitim Kurumları, yoğun kayıt talebi olması ve belirli sayıda öğrenci kabul ettikleri için toplu bir öğrenci seçme ve bursluluk sınavı açıyor ve sınav sonrası mülakatla öğrenci alıyor. Okulun bu yıl bursluluk sınavı ortaokul için 5 Mart Pazar günü gerçekleştirilecek.
Her yıl sınavlar da yönetim kurulu açılacak kontenjanlar ve sınava katılım sayısına göre yüzde 100 orandan başlamak üzere öğrencilere puanlarıyla orantılı burs sağlıyor.
MEF Okullarında bursluluk için bir sınav yapılmıyor. MEF Lisesi için TEOG -YEP puanı ilan edildikten sonra, belirlenen puan aralıklarında değişik oranlarda başarı bursu veriliyor. Belirlenen oranlar her yıl haziran ayı içinde ilan ediliyor. Okulun burs oranları yüzde 10, 25, 50 ,75 ve 100 şeklinde değişiyor.
MEF Lisesi, her sınıf düzeyinde ortalama olarak öğrenci sayısının yüzde 20’sine başarı bursu veriyor. Başarı bursu kazanan öğrencilerin bursluluklarının devamı için disiplin puanının düşmemesi ve yıl sonu ağırlıklı ortalamasının belli bir düzeyde olması gerekiyor. Örneğin yüzde 75 burs için yıl sonu ağırlıklı not ortalamasının 80 ve üzeri olması gerekiyor. Öğrencinin bu not ortalamasının altında kalması durumunda burs tamamen kesilmiyor, yüzde 50’ye düşürülüyor. Bir sonraki yıl başarı durumunu yükselttiğinde başarı bursu da kontenjan dahilinde artırılıyor.
Nesibe Aydın Okulları, Ankara Gölbaşı kampüsünde 330, Ankara Yıldızlar Lisesi’nde 280, Konya Okulları’nda 430, Antalya Okulları’nda 430 olmak üzere toplam bin 470 öğrenciye yüzde 100’den yüzde 10’a kadar çeşitli oranlarda burs verecek
Her yıl Nesibe Aydın Okulları öğrencisi olabilmek için en az 15 bin öğrenci sınav başvurusunda bulunuyor Ancak, kontenjan sınırlı olduğundan, başvuran öğrencilerin en fazla yüzde 10’una kayıt hakkı verilebiliniyor.
İELEV Okulları, bursluluk sınavı yapmıyor. Okulun ara geçiş sınavları ise 4 Mart 2017 ve 8 Nisan 2017 tarihlerinde yapılacak. Çok daha fazla öğrenciye burs verebilmek adına detaylı bir burs yönetmeliği hazarılayan İELEV, MEB Bursları ile Vakıf İhtiyaç Bursu ve Vakıf Başarı Bursu veriyor.
-
Akran zorbalığı önlenebilir mi?
Amerika’da yaygın olarak tartışılan “çocuklar arasında akran zorbalığı” kavramıyla tanıştığımda, ilk tepkim, “bu bizde yaygın değil” demek olmuştu. Zamanla ne kadar yanıldığımı anladım.
Hep masumiyetle özdeşleştirdiğimiz çocuklarımızın her kültürde birbirlerine son derece acımasız davranabildiklerini, bu davranışların özellikle 7 yaş civarında ve daha sonra ortaokul yıllarında yükselişe geçtiğini ve yetişkinlerin de bunu görmezden geldiğini öğrendim.
Türkiye’ye döndüğümde, bir tanıdığım bana kreşteki çocuğunun her gün hırpalandığını, öğretmeninin ise, “çocuklar kendilerini savunmayı öğrenmeli, meseleleri kendileri halletmeli” diyerek şikayetlerini dikkate almadığını anlattığında ise, bu kadar eğitimli bir ailenin dahi zorbalık karşısında sessiz kalmasına şaşırmıştım.
Konuyu araştırdıkça gördüm ki, evde çocuğuna asla şiddet uygulamayan aileler dahi, öğretmen, doktor ya da benzeri bir yetkili “bu normaldir” dediğinde, çocuklarının şiddet görmesine ses çıkaramayabiliyor, durumu “hayatın bir gerçeği” olarak kabulleniyor. Oysa çocukların ne büyüklerden ne de başka çocuklardan şiddet görmesine izin verilmeli.
Şiddetinse farklı türleri var. Zorbalık denince akla ilk gelen fiziksel saldırı olsa da, sözel zorbalık da bu davranış türünün geniş bir kısmını oluşturuyor. Fiziksel şiddetin sözlerden daha çok can acıttığına inanılabilir. Örneğin Amerikalıların sık tekrar ettiği bir tekerleme der ki, “sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir, ama sözcükler beni acıtamaz”. Oysa zorbalığa dair yapılan çalışmalar, sözlerin sopalar ve taşlar kadar can acıtabildiğini, çocuklarda yetişkinliğe uzanan derin yaralar ve travmalar yaratabildiğini gösteriyor.
Erkeklerin maruz kaldığı zorbalık daha az görünür
Sözlü zorbalıkla ilgili büyük yanılgılardan biri de bunun daha çok kızlar arasında yaygın olduğu, erkek çocukların sadece fiziksel şiddete maruz kaldığı, ama dedikodu mağduru olmadıkları yönünde. Oysa çalışmalar bu tezi doğrulamıyor; erkek çocuklar da kızlar kadar dedikodu mağduru oluyor, yalnızca dedikodunun türü değişebiliyor. Örneğin kızlar erkeklere fazla yakınlık gösterdikleri yönünde dedikoduların kurbanı olurken, erkek çocuklar da tam tersine yeterince erkekçe hareket etmedikleri şeklinde dedikoduların mağduru olabiliyorlar.
Ancak erkek çocuklar mağdur olmayı kendilerine yediremedikleri için, bunu yetişkinlere daha az yansıtıyor, bu da erkeklerin maruz kaldığı zorbalığın daha az görünür olmasına neden oluyor.
En çok gözden kaçan zorbalık türünün duygusal zorbalık olduğu söylenebilir. Zira bir çocuğa hiç şiddet uygulamadan, ona büyük zarar vermek mümkün. Korkutma, şantaj, ad çıkarma, aşağılama, ırk, din, dil, etnisite ve algılanan cinsel yönelim gibi kişisel özelliklerini hor görme, yalnızlaştırma, dışlama ve arkadaş baskısı gibi hareketler, kimliğini oturtmak için çabalayan, kendine dünyada bir yer ve çevre edinmeye çalışan, gelişmekte olan bir çocuk için olabilecek en zor şeylerden biridir.
Cinsel taciz ise konunun farklı bir boyutu. Çocuklar da akranlarını taciz edebilir. Cinsel zorbalık, sözel olarak yapılabileceği gibi, teşhircilik, röntgencilik, cinsel teklifte bulunma, cinsel taciz, fiziki kontak ve cinsel saldırıyı da içerebilir.
Siber zorbalıksa son yıllarda cep telefonları ve Instagram, Facebook, Twitter, Snapchat gibi sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan yeni bir zorbalık türü. Internet ortamında birini aşağılamak, ona iftira atmak ve rahatsızlık vermek, onu tüm dünyaya karşı “rezil etmek” son derece kolay olduğu için çok tehlikeli ve mağdurları intihara kadar sürükleyen vakalar görüldü. Suçluların bulunması ve cezalandırılmasının güçlüğü, hatta çoğu zaman bunları cezalandıracak bir yol olmaması durumun ciddiyetini daha da arttırıyor.
Zorbalığın zararlarıysa geçici değil, kalıcı. Zorbalık mağdurları da, zorbalığı gerçekleştirenler de diğer akranlarına oranla bunalıma girme, okulda daha başarısız olma, okulu terk etme, yetişkinlikte duygusal ve davranışsal sorunlar yaşamaya daha yatkın olurlar. Zorbalar ise büyüdüklerinde suç işlemeye de daha eğilimli olurlar.
Peki, akran zorbalığını önlemek için neler yapılabilir?
Herkese düşen görevler var
Zorbalığın engellenmesi ancak aileler, okul idarecileri, öğretmenler ve hatta devlet kurumları arasında sağlanacak uzun dönemli işbirliğiyle gerçekleştirilebilir.
Zorbalık konusundaki yaygın tutumlara baktığımızda ailelerde ve eğitimcilerde “çocuklar kendini savunmayı öğrenmeli, biz her kavgaya karışmamalıyız, erkek çocuğu dövecek de, dövülecek de” benzeri yaklaşımlarla karşılaşıyoruz.
-
İnce yeni müfredata ateş püskürdü!
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı yeni müfredata sert tepki gösterdi. Kendisi de öğretmen olan Muharrem İnce, şu ifadeleri kullandı:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu yeni müfredat, AKP iktidarının kendisiyle gayet uyumludur. Atatürk’ü, İnönü’yü çıkarmak, din diye hurafe öğretmek tam anlamıyla kendilerine yakışan bir iştir. Hatta eksiklikler var diye düşünüyorum. Yakın tarihimizi 19 Mayıs 1919’dan başlatmak yerine 15 Temmuz 2016’dan başlatmalılar. Ülkenin kurucu kurumu olarak TBMM yerine sarayı koymalılar.Ne istediler de vermedik’ gibi bilgiler de yer almalı!
15 Temmuz’a giden süreç anlatılırken 17-25 Aralık, ‘Ne istediler de vermedik’ gibi bilgiler de yer almalı. Türkçe olimpiyatlarında yapılan konuşmalar da kitaplara girmeli.
Kendilerinden öncekilerin “Abdest suyu alyuvar sayısını artırıyor” mucizesi de mutlaka yeniden kitaplara girmelidir. Mesela satrancı okullarda yasaklamalılar. Yapılanların eğitimle ilgisi yoktur. Siyasal olanın eğitime yansımasıdır. Yapılanların sürdürülebilirliği yoktur! Türkiye Cumhuriyeti eninde sonunda bu bataklığı kurutarak yoluna kaldığı yerden devam edecektir. -
Üniversite eğitimi neye dönüşecek?
Tüm kurumlar hızla evrilirken, en eski kurumlardan biri olan üniversitelerin de değişimin gücünden etkilenmemesi mümkün değil. Milyar dolarlık bütçeleri, binlerce çalışanı, on binlerce öğrencisi, içinde yurtlar, spor merkezleri, sosyalleşme alanları barındıran küçük şehirleri ve birbiriyle genellikle çelişen 3 farklı çalışma alanları (araştırma, eğitim, hizmet) olan günümüzün üniversite yapıları sürdürülebilir değil.
Bu devasa operasyonları tehdit eden güçler var. Bunlar, gelişmiş ülkelerdeki genç nüfusun azalıyor olması, maliyetlerin aşırı yüksek olması (ABD’de öğrenci borçlanması 1 trilyon doları aştı) ve mezunların iş dünyasının beklediği formasyona ulaşamamaları olarak özetlenebilir.
Yüksek maliyet ve düşük kalite, azalan talep ile birleşince değişim kaçınılmaz hale geliyor. Eğitime ciddi etkisi olan teknolojinin hızlı gelişimi, farklı eğitim modellerini mümkün kılıyor. Teknoloji, sürdürülebilir olmayan üniversite yapısını altüst etme potansiyeline sahip. Önümüzdeki 20 yılda yükseköğrenimde birçok değişim olacak hatta bunların bazılarını deneyimlemeye başladık bile.
Peki bu konuda dünya nereye gidiyor? Üniversiteler nasıl değişmeli?
İçerik yerine yetkinliklere daha fazla vurgu
Artan yaşam süresi beklentisi ve çöken sosyal güvenlik sistemleri nedeniyle, üniversiteye bu yıl başlayacak bir gencin profesyonel yaşamının 50 yıl civarında olacağını öngörüyorum. Bu süre içinde 15-20 defa iş değiştirecek ve aldığı diplomanın raf ömrü sadece 5 yıl olacak. Dolayısıyla tüm eğitim sisteminin içerik vurgusunu hafifletip, yetkinliklere ağırlık vermesi ve öğrencilere hızlı değişime ayak uydurabilmelerini sağlayacak becerileri kazandırması önemli.
Bir diğer konu ise, üniversitelerin gerçek hayat ile yeteri kadar iç içe olmaması. Oysa hem iş dünyası hem de öğrenciler gerçek yaşama daha yakın bir eğitim istiyor. Üniversitelerde staj ve projelere daha fazla vurgu yapılacak ve çalışma yaşamı ile eğitimi harmanlayan “co-op” programlarının sayıları artacaktır. İş dünyası ile üniversitelerin işbirliğiyle hazırlanan mesleki eğitim programları, iş dünyasının ihtiyaçlarına etkin çözümler getirebilir.
Küreselleşen dünyada uluslararası deneyimin önem kazanması ile öğrenci mobilitesi artacak. Değişim programlarının yanında, iki veya üç ortaklı/ülkeli programlar popülerleşecek. Yaşlanan ülkeler eğitim kurumlarına yeni talep yaratabilmek için gelişmekte olan ülkelerde uydu kampüsler kurmaya ve yabancı öğrenci ithaline daha fazla önem vermeye başladı. Şu anda net öğrenci ihracatçısı durumda olan Çin ve Hindistan (hatta Türkiye) gibi gelişmekte olan ülkelerde hızla çok sayıda yeni üniversite açılıyor. Uzun vadede bu ülkeler de uluslararası öğrencilere yönelecek. Bu değişimlerin sonucu olarak tüm dünyada eğitim uluslararasılaşacak ve gitgide azalan talep üzerindeki rekabet hızlanacak.
Girişimci yetiştirme ihtiyacı
Dünya çapında işsizlik kritik boyutlarda. The Coming Jobs War kitabına göre, dünyada 3 milyar kişi çalışmak istiyor fakat sadece 1,2 milyar iş var. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin nüfus yapısı her yıl yüzbinlerce yeni istihdam yaratılmasını gerektiriyor. Bu rakam Türkiye için 750 bin.
İstihdam sorununu çözebilmenin en belirgin yolu, yeni şirketlerin kurulması. Cari açığı kapatmanın yolu ise katma değeri yüksek üretim ve ihracat. Bunun yolu ise tekno-girişimler, tekno-girişimlerin doğal kaynağı da üniversiteler. Dolayısıyla tüm dünyada üniversitelerin üzerinde profesyonel ve araştırmacılar yanında girişimciler de yetiştirmeleri yönünde ciddi bir baskı oluşacak. Üniversiteler daha fazla girişimci yetiştirebilmek için yeni programlar, merkezler ve sistemler oluşturacak.
Diplomalar değil, rozetler önem kazanacak
Kurumlar gelecekte gözleri kapalı “üniversite mezunu” aramak yerine yetkinlik ve beceri bazlı işe alım yapacaklar. Örneğin bir iPhone uygulama geliştiricisi arıyorsanız, bilgisayar mühendisi ilanına çıkmanız anlamsız – hele bilgisayar mühendisleri uygulama geliştirmeyi bilmiyorsa. Bunun farkına varan özel sektör, her alanda dersler açarak öğrencilere diploma yerine “rozet” (sertifika) vermeye başladı. İşe alımlarda artık diploma yerine rozet listesi görmeyi bekliyorum. Rozet/sertifika veren kurumların sayısının artacağını ve eğitimin küçük paketlere bölüneceğini düşünüyorum. Üniversiteler bu değişimi göz ardı ederlerse, en azından bazı alanlarda çağın dışına düşerler.
Eğitimde bugüne dek süregelen düzenin de yavaş yavaş değişmesi muhtemel. Mesela tipik bir üniversite programı aynı üniversitede alınan 240 krediden oluşur. Gelecekte programların parçalanıp daha taşınabilir olabilir. Örneğin bir öğrenci, ilk yılı A üniversitesinde okuyup, B üniversitesine tüm derslerini saydırarak yatay geçiş yapabilir. Daha sonra da bir yılını Avrupa’daki, diğer yılını Çin’deki, son seneyi de Kanada’da okuyup yüksek lisansını Kanada’da yapabilir. Bir öğrenci toplam 5 üniversitenin 3 kıtadaki 7 farklı kampüsünde eğitim alabilir. Yani programlar bölünebilir, taşınabilir olacak. Gelecekte bu tür çok okullu programların popülaritesi artacakve tüm eğitimini tek üniversiteden alan mezun sayısı azalacaktır.