Etiket: aile

  • KA.DER BAŞKANI KARAOĞLU: KABİNEDEKİ KADIN TEMSİL ORANI SİYASETİN HALA ERKEK İŞİ OLARAK GÖRÜLMESİNİN MECLİS’TEKİ TEZAHÜRÜDÜR

    KA.DER BAŞKANI KARAOĞLU: KABİNEDEKİ KADIN TEMSİL ORANI SİYASETİN HALA ERKEK İŞİ OLARAK GÖRÜLMESİNİN MECLİS’TEKİ TEZAHÜRÜDÜR

    Yeni Cumhurbaşkanlığı kabinesinde kadın temsili yüzde 5,8 oranında kaldı. Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) Başkanı Nuray Karaoğlu, “Bizler siyasette daha çok kadın olmalı derken, 17 kişilik kabinede bir tek kadın bakana yer verilmesi siyasetin hala erkek işi olarak görülmesinin Meclis’teki tezahürüdür” dedi.

    Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) Başkanı Nuray Karaoğlu,  yeni Cumhurbaşkanlığı kabinesinde kadınlara, yalnızca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koltuğunun verilmesini eleştirdi. Eşitsizliğin Meclis üzerinden pekiştirildiğini ifade eden Karaoğlu, bugün yaptığı yazılı açıklamada, kabinedeki kadın temsil oranının yüzde 5,8’de kaldığına dikkat çekti.

    “SEMBOLİK DEĞİL SAMİMİ İRADEYİ GÖRMELİYİZ”

    Yeni düzenin kadınları toplumun dışına iterek eşitsizlikleri pekiştirdiğine işaret eden Nuray Karaoğlu’nun açıklaması şöyle:

    “Bizler siyasette daha çok kadın olmalı derken, 17 kişilik kabinede bir tek kadın bakana yer verilmesi siyasetin hala erkek işi olarak görülmesinin Meclis’teki tezahürüdür. Kadınların Dışişleri, Maliye, Sağlık, Eğitim, Turizm, İçişleri Bakanlığı gibi görevlerde de başarılı olacaklarından kuşku duymayan zihinsel dönüşümü bekliyoruz. Türkiye’nin ikinci yüzyılda daha kapsayıcı ve eşit bir yaşam istiyorsak kadınların liderliği konusundaki bariyerlerin kalkması adına sembolik değil samimi iradeyi görmeliyiz. Eşitsizlik gelecek nesillerin kaderi olmamalı. Unutmayalım ki kadın yoksa eşitlik yok! Kadın yoksa adalet yok!”

     

  • ESKİŞEHİR’DE ERKEK ARKADAŞI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN TUĞÇE CAN’IN ANNESİ EMİNE CAN: “BEN HER GÜN ÖLÜYORUM”

    ESKİŞEHİR’DE ERKEK ARKADAŞI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN TUĞÇE CAN’IN ANNESİ EMİNE CAN: “BEN HER GÜN ÖLÜYORUM”

    MELTEM KARAKAŞ

     

    Eskişehir’de oturduğu apartmanın girişinde bıçaklanarak öldürülen Tuğçe Can’ın annesi duruşma öncesinde gözyaşlarına boğuldu. Anne Emine Can, “Ben her gün ölüyorum onlar da orada ölsünler. Adalete sonuna kadar güveniyorum. En ağır ağırlaştırılmış cezayı alacak” dedi.

    Eskişehir’in Yenibağlar Mahallesi’nde 12 Ocak sabahında işe gitmek için evinden çıkan Tuğçe Can (25), bir buçuk aydır görüştüğü erkek arkadaşı Onur K. (22) tarafından oturduğu apartmanın girişinde bıçaklanarak öldürülmüştü. Eskişehir Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşma öncesi adliye önünde açıklama yapan anne Emine Can ve baba Bekir Can, gözyaşlarına boğuldu. Anne Can, zanlının en ağır cezayı almasını istediklerini ifade etti.

    “TUĞÇE’NİN AİLESİ VE YAKINLARI ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEK”

    Duruşma öncesinde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına açıklama yapan Berfin Ercan şunları söyledi:

    “25 yaşındaki Tuğçe Can, birlikte olduğu Onur Kaya tarafından, evinin apartman girişinde bıçaklanarak ve boğazı kesilerek öldürüldü. Kadın cinayetlerinin, şüpheli kadın ölümlerinin ve tüm toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin karşısında mücadelemizi her yerde sürdürüyoruz. Nasıl ki bugün Tuğçe Can davasında adalet için buradaysak, kadın cinayetlerini durdurmak, şüpheli kadın ölümlerini açığa çıkarmak için mücadelemizi sürdüreceğiz. Tuğçe ve öldürülen tüm kadınlar için adaleti sağlatacak, kadın cinayetlerini durduracağız. Tuğçe’nin ailesi ve yakınları asla yalnız yürümeyecek.

    “KADINLARI KORUMUYORLAR”

    Bizler her gün kendi hayatlarımıza dair kararlar vermek istediğimiz için şiddete maruz bırakılırken, öldürülürken İstanbul Sözleşmesi’nden tek gecede hukuksuzca imza çekenleri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na hukuksuzca kapatma davası açanları, görevini yapmayıp kadınları korumayanları, seçim pazarlığı için 6284’ü tartışmaya açanları, kadın düşmanı ittifak kuranları, çocuk istismarını aklamaya çalışanları göndereceğiz. Seçimlerde kadın düşmanlarının parlamentoda çoğunluk kazanmasının ardından kadınlar umutsuzluğa kapılıp kenara çekilmeyi değil, mücadeleye daha sıkı sarılmayı seçti. Seçimlerin ardından bugüne dek binin üzerinde kadın, mücadelemize katıldı. Kadın Meclislerinde örgütlenen kadınlar, kadın düşmanlarına geçit vermeyecek ve hiçbir kadın asla yalnız yürümeyecek.

    ACILI AİLE GÖZ YAŞLARINA BOĞULDU

    Anne Emine Can ise şunları söyledi:

    “Bu 3. mahkeme. İnşallah iyi bir sonuçla çıkarım. İnşallah ağırlaştırılmış müebbet olur. Benim çocuğum 6. ayına girdi. O yıllarca orada ağırlaştırılmış bir şekilde yatsın istiyorum. Başka Tuğçeler ölmesin istiyorum. Herkes benim yanımda. Bu beni mutlu ediyor ama ben her gün ölüyorum. Onlar da orada ölsünler. Ve ben buradan onların avukatına da seslenmek istiyorum. Bu cani yaratığı ne deyip de savunuyor. Ben bunu çok merak ediyorum. Ben adalete sonuna kadar güveniyorum. En ağır ağırlaştırılmış cezayı alacak. Benim içim bir nebze de olsa rahatlayacak.”

    Elinde kızının fotoğrafıyla Adliye önüne gelen baba Bekir Can ise konuşmakta zorlandı. Acılı aile gözyaşları içinde birbirine sarılarak adliyeye girdi. Duruşma devam ediyor. 

     

     

  • GÜLTEKİN UYSAL: BU, ‘SEÇİM KAZANDIK’ DİYENLERİN KAYBETTİĞİ, KAYBETTİĞİ ZANNEDİLEN MİLLET İTTİFAKI VE SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KAZANDIĞI BİR SEÇİMDİR

    GÜLTEKİN UYSAL: BU, ‘SEÇİM KAZANDIK’ DİYENLERİN KAYBETTİĞİ, KAYBETTİĞİ ZANNEDİLEN MİLLET İTTİFAKI VE SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KAZANDIĞI BİR SEÇİMDİR

    Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili ve dün sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, “İnandığımız değerlere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyim. Bilmenizi isterim ki geride bıraktığımız 2 yılı aşkın zamanda bizler için asıl kazanç; zerrece menfaat, şahsi ikbal kaygısı olmaksızın verilmiş mücadele, dökülmüş terdir. Bilinmesi gerekir ki Erdoğan kirli ve eşit rekabet imkanı olmayan bir seçimi sayısal olarak kazanmış, siyasal olarak kaybetmiştir. Bizim için ise kazancın başlangıcı burasıdır. Bu, ‘seçim kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir. Elbet bir gün tarih hükmünü icra edecektir” dedi.

    Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, bugün yaptığı yazılı açıklamayla 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili seçimleri ve dün tamamlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi. Uysal, açıklamasında şunları ifade etti:

    “SİYASETTE HAKSIZ REKABETİN EN KESİF ÖRNEĞİ İLE KARŞILAŞTIK”

     “28 Mayıs’ta ikinci turu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunun, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz günden bugüne kadar hiç görülmemiş şekilde kamunun imkan ve araçlarının ‘bir siyasi parti lehine’ hareket ettiği ve bir ‘tek parti iktidarı’nın varlığını kanıtlayan seçim dönemini geride bıraktık. Bir tarafta iktidar ve iktidarın tüm imkanları, dahası iktidarın yedeğine aldığı birçok kirli güç unsuru, diğer tarafta ise yıllardır süren hukuksuzluk, haksızlık ve yolsuzluklara karşı kısıtlı imkanlar ve seçmenin samimi desteğinin rekabetine tanık olduk. Aslında iktidarın sahip olduğu imkanları düşündüğümüzde siyasette ‘haksız rekabetin’ en kesif örneği ile karşılaştık.

    “ADİL OLMAYAN BİR KAMPANYA DÖNEMİNDE MÜCADELE ETTİK”

    Kamu kaynakları ile yani oyunu almadıkları, bunun için de ‘terörist’, ‘hain’, ‘dinsiz’ ve ‘bayraksız’ ilan ettikleri insanların da vergileri ile satın aldırılan medya gruplarının, devletin medya organı olması gereken TRT ve Anadolu Ajansı’nın iktidar lehine propaganda yapması, yargı ve kolluk güçlerinin iktidar aleyhine oluşabilecek her eyleme ‘taraflı’ müdahalesi ile adil olmayan bir kampanya döneminde mücadele ettik. Üstüne üstlük ‘operasyonel kiralama’ mantığı ile makamların ve birtakım imtiyazların ‘siyasi bir teşvik primi’ olarak sunulduğu, buna mukabil birtakım siyasi kişiliklerin iddia ve amaçlarını ‘bu teşvike prim vererek saf değiştirdiği’ bir süreçten geçtik.

    “MEMLEKETİN NEREDEYSE YARISININ TÜRLÜ HAKARETLERE MARUZ KALDIĞINI İZLEDİK”

    Memleketin neredeyse yarısının türlü hakaretlere maruz kaldığını, çeşitli suçlarla isnat edildiğini, kazanmak uğruna aile içine, mahalle içine, hanelerin içine nifak ve niza sokmaktan geri durmayan bir anlayışın kampanyasını izledik. Geldiği gelenek ve durduğu siyasi zemini ‘İslami’ olarak niteleyen bir iktidarın, tek gayreti ve amacı; tek bir kişinin ailesi ve çevresinin güvenliğini sağlamak olan bir örgütlü yapının İslam’ın emirlerini nasıl çiğnediğini, ‘beyt-ül malı’ kendi amaçları için nasıl yağmaladığını gördük. Geçmişte ihtiyaç olursa başvurulacak ihtiyat akçesini harcamaktan çekinmeyen bir iktidarın, Merkez Bankası’nda kalan son delikli kuruşa kadar dövizi baskılamak için nasıl fütursuzca sattığını izledik. Türkiye‘de konut fiyatlarından vatandaşlarımızın güvenliğine, ülkemizin bekasına verdiği ve vereceği zarar aşikâr düzensiz göçmenlerin, geçici koruma statüsündeki yabancıların, onurlu ‘vatandaşlığımızı parasıyla satın alanların’ bu derece savunulmasının asıl sebebini, seçim sonucu yapılan kutlamalar ve oy verme işlemindeki vaziyetten tahlil ettik.

    “TÜRK SİYASİ TARİHİNİN EN ADALETSİZ SEÇİMİNİ GERİDE BIRAKTIK

    Dış güçlerin Suriyeliler özelinde dahi vaziyete nasıl müteşekkir olduğuna, potansiyel seviyesi göz önüne alındığında dolar lobisinin ne kadar mutlu olduğuna, faiz lobilerinin bu sonuca nasıl el ovuşturduğuna, ‘Erdoğan karşıtı’ gösterimlik açıklama yapan Avrupa başkentlerinin Erdoğan’ı tampon bilerek nasıl minnettar kaldığına şahitlik ettik. Özetle; Türk siyasi tarihinin en adaletsiz seçimini geride bıraktık. Buna karşın Türkiye’de değişime ihtiyaç duyan, refah, adalet ve demokrasi arayan, bu değerlerin bilincinde olan ve artı değer yaratan milyonlarca insanın desteği ile umutvar olduk. Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız merhum Süleyman Demirel’in izah ettiği gibi; ‘siyaset ancak dava bittiğinde biter.’ Bizim dava bildiğimiz, milletimizin sofrasındaki bir lokma ekmeği iki yapmaktan öte bir şeydir. Bizim davamız, demokrat gelenek özelinde kurumsal olarak 77 yıldır süren ancak insanlık tarihi kadar eski hak ve hürriyet davasıdır. Bizim kavgamız baskı ile korku ile kavga iledir. Eminim ki milletimizin demokrasi, adalet ve hürriyet davası asla bitmeyecek ve şüphesiz milletimiz topyekûn galip gelecektir.

    “BU, ‘SEÇİM KAZANDIK’ DİYENLERİN KAYBETTİĞİ, KAYBETTİĞİ ZANNEDİLEN MİLLET İTTİFAKI VE SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KAZANDIĞI BİR SEÇİMDİR”

    Millet İttifakı’nın Ortak Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde verdiğimiz mücadele, inandığımız değerlere ve hayalini kurduğumuz Türkiye’ye ulaşmak için verilmiş mücadeledir. Şüphesiz; verdiğimiz ve kıymetli seçmenlerimizin ve teşkilatlarımızın verdiği mücadele takdire şayandır. Bu vesileyle ‘tek bir şüphe ya da soru işareti olmadan’ çıktığımız bu yolda, ellerinde bulunan imkan ve şartların ötesinde bir feraset ve dirayetle yaptığı çalışmalardan ötürü başta Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere Millet İttifakı’nın tüm siyasi partilerine ve tüm dava arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. İnandığımız değerlere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyim. Bilmenizi isterim ki geride bıraktığımız 2 yılı aşkın zamanda bizler için asıl kazanç; zerrece menfaat, şahsi ikbal kaygısı olmaksızın verilmiş mücadele, dökülmüş terdir. Asıl kazanç, tüm farklılıklara rağmen ortak irade koyduğumuz diğer partilerle, Millet İttifakı ile omuz omuza Türkiye için çalışabilme, eskisi gibi bir lokma ekmeği bölüşebilme iradesidir. Bilinmesi gerekir ki Erdoğan kirli ve eşit rekabet imkanı olmayan bir seçimi sayısal olarak kazanmış, siyasal olarak kaybetmiştir. Bizim için ise kazancın başlangıcı burasıdır. Bu, ‘seçim kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir. Elbet bir gün tarih hükmünü icra edecektir.”

     

  • EKREM İMAMOĞLU’NDAN ERDOĞAN’A ‘MONTAJLI VİDEO’ TEPKİSİ: “KENDİSİ, YALAN KONUŞTUĞUNU İTİRAF EDİYOR. ÇIK, MİLLETTEN ÖZÜR DİLE, BU İFTİRAYI ATTIĞIN İNSANLARDAN ÖZÜR DİLE”

    EKREM İMAMOĞLU’NDAN ERDOĞAN’A ‘MONTAJLI VİDEO’ TEPKİSİ: “KENDİSİ, YALAN KONUŞTUĞUNU İTİRAF EDİYOR. ÇIK, MİLLETTEN ÖZÜR DİLE, BU İFTİRAYI ATTIĞIN İNSANLARDAN ÖZÜR DİLE”

    Haber: OKTAY YILDIRIM – Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sarıyer’de yurttaşlara seslenirken, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın miting meydanlarında izlettirdiği iftira montajlı videoya tepki göstererek, “Kendisi, yalan konuştuğunu itiraf ediyor. Çık, milletten zür dile, bu iftirayı attığın insanlardan özür dile. Sevgili dostlarım, güzel insanlar; iftira atmak, yalan konuşmak büyük günahtır. Kul hakkı yemek büyük günahtır. Bunlarla siyaset yapılmaz” dedi.

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu akşam saatlerinde Sarıyer’in Ayazağa Mahallesi’nde yurttaşlara seslendi. İmamoğlu’nun aracının Ayazağa’ya girişi sırasında küçük bir grubun attığı provokatif sloganlara vatandaşlar, ellerindeki Türk bayraklarını sallayarak karşılık verdi. İmamoğlu, Sarıyerlilere seslenirken şunları söyledi:

    TOPLUMUN BİRBİRİNE OLAN SAYGISINI BÜYÜTMEK, ÖNÜMÜZDEKİ EN ÖNEMLİ MESELEDİR: Geceniz güzel olsun. Gündüzünüz güzel olsun. Yaşamınız güzel olsun. Ne güzel, yine en ön saflarda çocuklar var. Genç kızlarımız var, yakışıklı delikanlılar var. Hanımefendiler, beyefendiler var. Bu aile ortamını görmek, güzel ablalarımızı görmek, siyaset değil. Bakın, şu hasbihali yapabilmek, dünyanın en büyük zenginliği. Toplumun her kesimine böyle bir samimiyetle eğer gidebiliyorsam hayat boyu bu bana yeter. Bakın, insanları seversiniz, sevmezsiniz; ama saygı göstermek başka bir şeydir. Toplumun birbirine olan saygısını büyütmek, önümüzdeki en önemli meseledir. Ben, bu duygularla buradayım ve şunu söyleyeyim, sizinle bir arada olmaktan çok mutluyum. Buraya gelenler, gelmeyenlere Ekrem İmamoğlu’nun içten, samimi selamlarını, sevgilerini ve saygılarını götürsün. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

    BUNLAR İYİCE ŞAŞIRDILAR: Size uzun uzun hizmetlerimizden bahsetmeyeceğim. Şükrü Genç Başkan’ım bunu çok doğru ve güzel tarifliyor. ‘Yıllar sonra Sarıyer, Büyükşehir Belediyesi’yle tanıştı’ diyor. Bu aslında kötü bir tarif ama ne yazık ki buna mecbur kalıyoruz. Bugünün iktidarı, bu parti benden değilse buranın belediye başkanı oraya uğramıyor. Bu kadar partizan, bu kadar ayrıştırıcı, bu kadar kutuplaştırıcı, bu kadar ayrıştırıcı bir dil, tavır; inanır mısınız? Bakın, Cumhuriyet’imiz 100’üncü yaşında; bunların bu topluma verdikleri zararı hiçbir dönem hiç kimse vermedi ve biz ne yazık ki o kadar büyük zararla karşı karşıyayız ki. Biz, artık toplumun barışını, huzurunu teminat altına almaya uğraşıyoruz. Bunlar iyice şaşırdılar. Onun için tarihi bir gün, 28 Mayıs. 28 Mayıs Pazar’ı çok önemli önemseyelim. Cumhuriyet tarihinin en önemli günü belki de. Onun için tarifi yapalım. Ekonomisi, freni boşalmış bir kamyon gibi. Çocuklarımız, bu ülkede artık hayallerini kurmak istemiyor. Gençler, hep yurt dışını konuşuyorlar. Paramız pul olmuş cebimizde. Vatandaş markete, pazara gidiyor, fiyatlara bakmaya korkuyor.

    BU HÜKÜMETİ YÖNETENLERİN BİRAZ VİCDANI VARSA UTANMASI LAZIM: Gerçekten, ben pazar yerlerini geziyorum, pazarlarda insanlar bana torbalarını gösteriyorlar. Eskiden torbalarımız dolar taşar, taşıyamazdık. Şimdi bana bir teyzeciğim, dört gün önce Çekmeköy’de, 82 yaşında, yanaştı böyle. ‘Başkanım’ dedi, ‘canım erik çekti, aldım’ dedi. Bana torbayı gösterdi. Torbada beş tane erik, ‘5 liraya aldım’ dedi. Beş tane eriği… Tanesi 1 lira. Onun için bu büyük bir kriz. Bu şehrin evlerinin kirasını, bu şehirde yaşayanlar ödeyemez durumdadır. Biz, bu sene çocuklara eğer bu öğrenci yurtlarını açmasaydık gençlere… Anadolu’dan buraya yerleştirdiğimiz kızlarımız, oğullarımızın söylediğini söyleyeyim. ‘Bu yurt çıkmasaydı, siz bana burs vermeseydiniz, beni ailem üniversite okumaya yollamayacaktı.’ Bakın, burada çok deneyimli dostlarımız var. Konuştuğumuz yıllar 40 sene, 50 sene, 30 sene öncesi değil. Bakın, bunları konuşmak utanç verici. 21’inci yüzyılda, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Anadolu’daki bir gencimize, bir kızımıza, bir oğlumuza, ‘Oğlum sen İstanbul’a gideceksin ama ben senin kiranı ödeyemem, cebine de harçlık koyamam. Onun için seni üniversiteye yollayamıyorum’… Bu, büyük krizdir. Bundan, bu hükümeti yönetenlerin biraz vicdanı varsa utanması lazım.

    MERKEZ BANKASI’NIN KASASI 42 YILIN EN DİP NOKTASINDA: Şimdi göz boyamak kolay. Bakın, bugünün Türkiye‘sinde öyle bir para krizi var ki öyle bir finans krizi var ki. Allah muhafaza diyorum, bunlar iktidarda kalsınlar, şu anda Merkez Bankası’nın kasası 42 yılın en dip noktasında. 42 yılın, bakın ihtilal zamanlarının, 1980’lerden bu yana gördüğü en dip noktada. Onun için, efendim hani diyebilirsiniz ki ‘Dövizle mövizle benim ne alakam’…. Öyle demeyin, arabanın benzininden giydiğiniz cekete, kullandığınız ne bileyim bütün ürünlere, cep telefonundan şuna buna, her şeyi bu ülkenin ne yazık ki dövize bağlı. Onun için 28 Mayıs tarihi çok önemli. Bu seçim, yalnızca cumhurbaşkanlığı seçimi değil, kıymetli hemşerilerim. Türkiye’nin geleceğine dair bir karar verme sorumluluğu içeriyor. Şunu biliyorum; bu millet, bu sorumluluğu taşıyacak ve doğru kararlar alacak vicdana ve muhakeme yeteneğine sahiptir. Ben, vatandaşımıza güveniyorum. Bu memleketin, milletin ferasetine güveniyorum. Onun için, bu iktidarın devam etmesi halinde olabileceklerini düşünemiyorum bile.

    BOZULMUŞ EKONOMİMİZ İYİCE ÇÖKER VE VATANDAŞ BUNA İTİRAZ ETTİKÇE DE VATANDAŞIN SESİNİ KESMEK İÇİN ONA BASKIYI ARTIRIRLAR: Bakın, milletin kaynaklarını bir avuç ayrıcalıklı, torpilli insanların zenginliği için harcamaya, göz göre göre devam ederler. Bu ülkeyi iyice dışa bağımlı hale getirirler. Bozulmuş ekonomimiz iyice çöker ve vatandaş buna itiraz ettikçe de vatandaşın sesini kesmek için ona baskıyı artırırlar, insanları konuşturmazlar. Bakın, bu gençler bir tweet attı diye, fikrini söyledi diye kapısına polis dayanır. Bakın, böyle bir toplum haline getirilir, özgürlüğünü kısıtlarlar. Bu karanlık geleceği değiştirmek de sizin elinizde. Bakın, güzel hanımefendiler, burada dertleşiyoruz, bunlar önemli. Şimdi benim sevgili vicdanlı hemşerilerim, özellikle hanımefendiler, özellikle sizler bakın. Burada vatandaşımın her yüzü var, memleketimin her insanı var. Az çok, bu şehirde yaşayan, yani 81 vilayetinden tut, Balkanlar’dan gelen muhacir soydaşlarımıza varıncaya kadar her taraftan insanın yüzünden anlarsınız. Her insanımız, rengimiz burada var. Bu millet, birbirinin inancına saygılıdır. Bu millet, birbiriyle milli duygularını yarıştırmaz. Omuz omuza maça gider, milli maçı izler gibi, milli duygularıyla coşar, evine döner. Bu milletin, bayrağına olan, birbirine olan inancının asla yarışı olmayacağını bilir. Ya bunlar, ‘bana oy vermeyenler terörist, oy verenler milli’. Aklı gitmiş, beyni gitmiş.

    NE İMAMI? İMAM MİMAM DEĞİL O, MÜPTEZEL: Bakın, öyle garip olaylar yaşadı ki güzel dostlarım. Geçenlerde belki gördünüz. Bakın, bir cami imamı, vatandaşlara vaaz ederken bugünün iktidarını savunuyor. ‘Tabancam mermi dolu’ diyor, ‘o gece ben neler yapacağım, bilin’ diyor. Bunu diyen müptezel imama… Hiç önemli değil, yuhalayın. Hiç önemli değil, yuhalanacak adam zaten. Efendim açığa alınmış bilmem ne. Bugünün iktidarı yarın onunla fotoğraf çektirir ha, onu söyleyeyim size. O vaiz koltuğu, benim sevgili peygamberimin koltuğu. Hazreti Muhammed’in koltuğu. Sen, o koltukta konuşurken o koltukta dinimizin güzelliklerini anlatacaksın, inancımızın güzelliklerini anlatacaksın. Komşusu açken tok yatan benden değildir diyeceksin? Sen o koltukta kalkıp, çıkıp cemaatin huzurunda başkalarına terörist diye cihetinde bulunamazsın. Ne imamı? İmam mimam değil o. O müptezel. Bakın, o müptezel. Kötü olan ne? Bu kötü değil. İşimizi imamla, burada İmamoğlu var, onu çözeriz sorun olmaz. Bundan endişeniz olmasın, hiç korkumuz yok. Ama mesele ne biliyor musunuz? Orada bir vatandaş çıkıyor, ona tepkisini gösteriyor. İmam, o camide vatandaşı ayağa kaldırıyor, diğer vatandaşları o tepkiyi gösteren vatandaşa saldırtıyor; o daha kötü. Yani cemaatin aldanması daha kötü, mesele orada. O bakımdan benim sevgili dostlarım, bu meseleyi çözmemiz lazım, bu samimiyetsizliği çözmemiz lazım. Bu niye böyle oldu biliyor musunuz? Siz caminin içinde miting yaparsanız oradaki imamlarda size tabi olur. Cami, milletin ibadethanesi. Cami nedir, biliyor musunuz? Cami, insanların eşitlendiği yerdir. Kulun Allah’la, yaratanla baş başa kaldığı yerdir. Yaratanla kul arasına orada kimse giremez. Ve oradaki din görevlileri, insanlarına güzel ahlakı anlatır, Hazreti Peygamber’imizi anlatır. Yaradan’ın ayetlerinden örnekler verir, orası siyaset yeri değildir. Siyasetin kışlada, okulda işi olmaz. Kurban olayım, bak bu millet çok büyük badireler atlattı, çok büyük sıkıntılar çekti. Bu kafayı destekleyenler, bu akla sahip olanlar, güzel insanlarımızı sıkıntıya sokar.

    KENDİSİ YALAN KONUŞTUĞUNU İTİRAF EDİYOR. ÇIK, MİLLETTEN ÖZÜR DİLE. BU İFTİRAYI ATTIĞIN İNSANDAN ÖZÜR DİLE: Ya bu milleti niye birbirine düşürüyorsunuz be kardeşim? Ya bir ülkenin cumhurbaşkanı, bakın nedir biliyor musunuz? Benim ruhumda devletin başındaki insan… Bin yıllık geleneği olan bu Cumhuriyet… Bakın, bu topraklarda bin yıllık geleneği var. Daha geriye gidersek daha fazlasını buluruz. Bu millete ait devlet geleneği; devletin başındaki cumhurbaşkanı bir ana gibidir, bir baba gibidir. Anne baba, evladını ayırt eder mi? Evladına bakarken ‘sen şusun, sen busun’ der mi? Yahu ‘terörist’ diyor, ‘vatan haini’ diyor, şunu diyor, bunu diyor. Ondan sonra da ‘ama montaj, ama şu, ama bu’ diyerek yalan da konuşuyorlar. Kendisi yalan konuştuğunu itiraf ediyor, Çık, milletten özür dile. Bu iftirayı attığın insandan özür dile. Sevgili dostlarım, güzel insanlar; iftira atmak, yalan konuşmak büyük günahtır. Bakın, büyük günahtır. Kul hakkı yemek büyük günahtır. Bunlarla siyaset yapılmaz. Bunlarla alacağın oyu Allah kahretsin diyeceğim ama kahır okumak istemiyorum. Ya ben size bir şey söyleyeyim mi? Ben oy kazanacağım diye şurada bir vatandaşımın kalbini kırsam, ben o gece uyuyamam biliyor musunuz? Bu dili kullananlar evinde başını yastığa nasıl rahat koyuyor, ben anlamıyorum. Ama farkımız ne olacak biliyor musunuz? Bunların koltuğu bittiği gün, milletin yüzüne çıkıp bakamayacaklar. Ben diyorum ki ahlaklı, erdemli bir yöneticilik. Ahlaklı, erdemli yöneticilik nedir biliyor musunuz? Koltuk, millete ait o koltuğun süresi bittiğinde ceketini alıp, Ayazağa’ya gelip şu kahvede, şu esnafta oturup çayını, kahveni içebiliyorsan sen iyi insansın. Ama koltuğun bittiği gün, milletin huzuruna gene 50-100-200 korumayla geliyorsa sen git uzayda yaşa. Bu memlekette sana yer yok.

    ‘BUNLAR TERÖRİST’ DİYOR YA BU ÜLKEDE PKK’NIN SALDIRDIĞI TEK LİDER KILIÇDAROĞLU: Bak, bu memleketin insanı samimiyeti sever. Onun için bunlar yoruldu, bunlar bitti. 30 yıl önceki, 25 yıl önceki diline bakın, şimdi başka bir dil. Yani o koltuğu korumak için memleketi berbat etmelerine rağmen tek dayanakları kaldı. Millete bir şey anlattıkları yok. Sadece muhalefetin aktörlerine fitne, fesat, iftira, yalan. O bakımdan sevgili dostlarım, sorumluluğumuz büyük. 28 Mayıs’ta önümüzdeki pusulada iki tane aday var. Mührü basacağınız kişi erdemiyle, ahlakıyla; hak, hukuk, adalet mücadelesiyle, kul hakkı yememesiyle… ‘Bunlar terörist’ diyor ya bu ülkede PKK’nın saldırdığı tek lider. O saldırıda ben oradaydım, Artvin’de idim, ben yanındaydım. Hak, hukuk, adalet mücadelesini kendine adamış ve… Milletin iktidarı, millete ait iktidar. Bir kişiye ait iktidarı çöpe atacağız. Milletin iktidarı gelecek, bir kişinin iktidarı gidecek. O pusulada iki isim var, hepiniz Kemal Kılıçdaroğlu’na mührü basmaya hazır mısınız? Yeni bir dönem geliyor, farklı bir dönem, güzel bir dönem. Milletin oyuna ihanet etmeyenlerin, ülkeyi saraylarda değil halkın içinde halkla birlikte yönetenlerin dönemi geliyor. Yalanları montajlayarak değil.

    BU AKIL TUTULMASINI SONA ERDİRECEĞİZ: Bu akıl tutulmasını sona erdireceğiz. Ve iktidara millet girecek. Siz geleceksiniz ablacığım. Sevgili kardeşim; sen geleceksin, sen. Güzel kızım; sen geleceksin. Giyimine, kuşamına, yaşamına bakmadan, benim her etnik kökenden, her inanıştan milletimiz iktidara gelecek. Uzlaşma, aydınlık iktidara gelecek. Mantık iktidara gelecek. Türkiye’yi üretimiyle, ekonomisiyle dünya lideri yapabilmek için demokrasisiyle, özgürlüğüyle örnek bir ülke haline getirebilmek için hep beraber bu işi başaracağız. Ne kadar demokrasi, o kadar zenginlik. Bir kişinin aklı, bir ülkeyi batırır. Ama bu milletin ortak aklı, ülkeyi çıkarır yukarıya, ayağa kaldırır. Bir kişinin aklı, bu ülkeyi rezil, kepaze eder. Ama bu milletin aklı, bu ülkeyi itibarlı, hak ettiği yere taşır. Onun için sandığa gideceğiz, oyumuzu vereceğiz. Hep beraber elimizden geleni yapacağız. Başka bir tur yok. Bakın, ilk maç bitti. Oradan bir averaj maveraj yok. Maç 0-0 başlıyor.

    BENİ TANISA, KALBİNE BİR SANİYEDE GİRECEĞİM: Burada konuştuk. Ağzımızdan kötü bir söz çıktı mı? Birine kötü bir şey söyledik mi? Kötü söz, sahibine aittir. En kötü sözüm ne biliyor musun? ‘Allah onu ıslah etsin. Allah onun gazabından bu milleti korusun.’ Birisi siyaseten bana hasımlık yapıyor, yanımdan geçerken içim nasıl biliyor musunuz? Nasıl üzülüyorum biliyor musunuz? Bazen bana diyor ki eşim, ‘Sen bu işi niye yapıyorsun bu kadar üzülüyorsan.’ E üzülüyorum, ne yapayım? Bana niye kızıyor? Ben onun hakkında kötü konuşmuyorum, kötü bir şey söylemiyorum. Niye kızıyor biliyor musunuz? İnandığı insan beni kötülediği için kızıyor. Halbuki beni tanımıyor ki. Beni tanısa, kalbine bir saniyede gireceğim. Buna inanıyorum. Çünkü iyi insanlarız biz. Bu memleketin her insanı için iyi şeyler düşünüyoruz. Ne yapacağız? Kötülüğü çöpe atacağız. İyilik kazanacak, dürüstlük kazanacak, ahlak kazanacak, erdem kazanacak, çalışkanlık kazanacak. Var mıyız?

    BENİ GENEL BAŞKAN’A ŞİKAYET EDENİN 6 TANE ÇOK YAKIN AKRABASI İBB’DE ÇALIŞIYOR: Biz iktidara geliyoruz. Kimseyle ilgili kötülük yapmayacağız. Bakın, geçenlerde Genel Başkan’ımız bir televizyon programına katıldı, Babala TV diye. Orada biri çıktı dedi ki benim için, ‘Beni işten attı’ dedi. ‘Sözünüzde durmadınız’ dedi. Yayınladık ama söyleyeyim. Bu vatandaş, bir taşeronda çalışıyor, direkt bizde çalışmıyor. Ama bizimle 2,5 sene çalışmış zaten. 2021’in sonunda taşeronun sözleşmesi bitmiş, onun da iş akdi feshedilmiş. Daha ileri bir şey söyleyeyim mi? Daha bugün Genel Başkan’a verdim notu. 6 tane çok yakın akrabası da -isim vermeyeceğim, yakınlığını vermeyeceğim- bizle çalışıyor. Sülalece bizdeler. Bizden önceki dönemin çalışanları. Ama ona rağmen, hiçbirinin saçının kılına dokunmadık. Çalıştığı için, çalışkan olduğu için, içinde terfi eden bile var. Bu kadar iyiyiz bak. Ama o, televizyona çıkıp benimle ilgili, beni Genel Başkan’a şikayet edip, Genel Başkan’a da fütursuzca, ahlaksızca, ‘Namus sözü verdin’ deyip onu aşağılamaya çalışan akıl, işte o kötü akıl.”

    BENİMLE İLGİLİ SEÇİMDE AĞZA ALINMAYACAK ŞEYLER YAZMASINA RAĞMEN DOKUNMAMIŞIZ: Bakın, bir şey daha söyleyeyim mi? Benimle ilgili seçimde o kadar ağza alınmayacak, dalga geçecek şeyler yazdı ki 2019’da. Ona rağmen dokunmamışız. Ona rağmen 2,5 sene çalışmış. Bizde ne var biliyor musunuz? Bizde Hazreti Ömer’in adaleti var. Bizde Hazreti Ali’nin ahlakı var. Biz, bu toprakların inançlarından geliyoruz. Bizde Hazreti Mevlana’nın hoşgörüsü var. Bizde Hacı Bektaş-ı Veli’nin hoşgörüsü var. Biz, bu toprakların insanıyız. İnsan ayırt etmeyiz be kardeşim. Onun için bu kötülüklere son verelim. Bu memleketin memuru, amiri, bürokratı bizden endişe etmesin. Biz, onların haklarını daha iyi koruyacağız. Bak, 20 senedir konuşamıyorlar. Biz yönetime geldiğimizde fikrini söyleyecek, aklını masaya koyacak. Bunlar, onları neredeyse konuşamaz hale getirdiler. Bu memleketin şu anki otoriter yönetimi, hepsini üç maymuna dönüştürdü. Ne görüyorlar ne konuşuyorlar ne duyuyorlar. Biz, onların bütün duyularını açacağız. Aklıyla, bilgisiyle, fikriyle, devletin bir parçası olacaklar.

    BU MİLLETİN KALBİNE GİRENİ, ANCAK MİLLET YOLLAR: Onun için biz, çok erdemli bir döneme hazırlıyoruz. Bu dönemi anlatın diye anlatıyorum bunları. Bir kişiyi ikna edin. Başka hiçbir şey istemiyoruz. Allah bizi mahcup etmesin size, milletimize. Allah bunlara iktidar nasip etsin, bunların ilk işleri ne olacak biliyor musun? İlk işleri İstanbul’u talan etmek olacak. Zaten diyorlar; efendim Ekrem İmamoğlu’nun defterini düreceklermiş. Bu milletin kalbine gireni, ancak millet yollar. Onun için İstanbul’a da Türkiye’ye de Ayazağa’ya da Sarıyer’e de sahip çıkacağız. Hazır mıyız? Çalışacağız. ‘Ya zaten bir gün kaldı…’ Olsun. 24 saat, 30 saat çalışacak mıyız? Hazır mıyız? Sandıkta görev alacağız. Sandığa sahip çıkacağız. Tamam mı? Bu bayraklarımızla, canım bayraklarımızla 28 Mayıs’ı demokrasi bayramına dönüştüreceğiz. Hazır mıyız? Allah sizi korusun, bu demokrasi bayramına dönsün, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsun, Çankaya’ya Atatürk’ün evine hep beraber yürüyelim. Kalın sağlıcakla. Her şey çok güzel olsun.”

  • ANADOLU KADIN HAREKETİ BAŞKANI BİRSEN TEMİR SARAÇ’TAN İKİNCİ TUR MESAJI: GELECEĞİMİZ İÇİN SANDIĞA GİTMELİYİZ

    ANADOLU KADIN HAREKETİ BAŞKANI BİRSEN TEMİR SARAÇ’TAN İKİNCİ TUR MESAJI: GELECEĞİMİZ İÇİN SANDIĞA GİTMELİYİZ

    İktidarın Yeniden Refah Partisi ve Hüda-Par gibi kadın düşmanı siyasi yapılarla birlikte olduğunu vurgulayan Saraç, “Bir yanda ‘6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanunu yok etmek isteyen Yeniden Refah Partisi, diğer yanda domuz bağı cinayetleri ile tanınan, kadını yok sayan Hizbullah’ın siyasi ayağı Hüda Par… Onların meclise girmesi demek bu topraklardaki bin yıllık kadın mücadelesini yok etme hakkını vermiyor. Buna izin vermeyeceğiz. Eğer ikinci turda bu zihniyet kazanırsa cumhuriyetin ikinci yüzyılında kadınlarımız için hayat 100 yıl geriye gitmiş olacak” dedi.

    Saraç, ikinci tur çağrısında muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemelerinin nedenini şu şekilde açıkladı;

    “Biz cumhuriyetin değerlerini savunan bir kurumuz, kadın özgürlüğü mücadelesi veriyoruz. İktidara oy vermiş, ya da bu iki siyasi hareketin kadınlar için ne kadar kötü bir gelecek hayal ettiğinin farkında olmayan vatandaşlarımız için de bu çağrıyı yapıyoruz”

    Anadolu Kadın Hareketi Derneği Başkanı Birsen Temir Saraç, Hüda Par’ın seçim beyannamesinden örnekler vererek kadın düşmanı politikaların altını çizdi.

    “MECLİSİN GÜNDEMİNE KADINLARIN SAHİPLENDİRİLMESİNİ GETİRECEKLER”

    Saraç, “Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi zihniyeti kazanırsa 6284 değiştirilecek, nafaka hakkı kaldırılacak, yalnız yaşayan kadınların sahiplendirilmesi ne idüğü belirsiz söylemler meclisimizin gündemine girecek” diye konuştu.

    ÇOCUK İSTİSMARINI MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR

    Beyannamede çocuk yaşta evlilik ve çocuk istismarının önünü açan ifadelerin olduğunu dile getiren Saraç Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun açıklamalarından örneklerle çocuk istismarının meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekti.

    KADINLARIN MÜCADELESİ KARANLIK İTTİFAKLARA KARŞI DEVAM EDECEK

    “Bakın Hüda Par’ın seçim beyannamesinde “Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir” deniliyor. Ancak, burada geçen “evlenme çağı”nın hangi çağ olduğunu HÜDA PAR Genel Başkanı’nın açıklamalarından biliyoruz. Katıldığı bir online programda, program sunucusunun “Bazı cemaatlerin çocuk yaşta evliliklere izin vermesi konusunda neler düşünüyorsunuz?” sorusuna HÜDA PAR Genel Başkanı şu yanıtı veriyor: “Kaç yaşında çocuk, neye göre çocuk, kime göre çocuk? Şimdi bazıları 20 yaşındadır ama hâlâ çocuktur, bazısı 15 yaşındadır ama olgundur.” “…ben hukuk fakültesinde okuduğum dönemde kız çocuklarının 15, erkek çocuklarının 16 yaşında kanunen evlenmelerine imkan vardı” diyerek buna ilişkin yasal bir düzenlemenin de olabileceğine işaret ediyor. “Ben hukuk fakültesindeyken de kendisine tecavüz eden kişi ile evlendirilmesi halinde erkeğe ceza verilmezdi. Veya evlilik birliğinin reisi erkekti, kadın çalışmak için kocanın iznini almak zorundaydı…” Bu örnekler gösteriyor ki kadınların mücadelesi ile kazanılmış hakların yürürlükte olmasının tek garantisi yine kadınların mücadelesinin bu karanlık ittifaklara karşı devam etmesi.”

    Saraç, bu örneklerle kadın ve çocukların elde ettiği yasal kazanımların tehdit altında olduğunu vurgulayarak, “Biz ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yanayız. Biz kadınlar geleceğimizi tayin edeceğimiz bir ikinci tura gidiyoruz. Bizimle aynı düşünceye sahip olmayan kadınların da haklarını korumak için mücadele ediyoruz. ” ifadelerini kullanarak Millet İttfifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi çağrısında bulundu.

  • KARŞIYAKA’DA BALKAN DERNEKLERİ BULUŞMASI

    KARŞIYAKA’DA BALKAN DERNEKLERİ BULUŞMASI

    CHP İzmir İl Yönetimi ve İzmir milletvekili adayları, Karşıyaka Belediyesi’nin ev sahipliğinde Balkan Türkleri derneklerinin temsilcileriyle dayanışma kahvaltısında bir araya geldi. CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, “21 yıldır Atatürk’ün adını ağzına almayanlar Atatürk dersi vermeye kalkıyor, hadi oradan. Bunlar toplumu kutuplaştırma amacı taşıyor. Hepimiz bu oyunu bozmakla mükellefiz, hepimiz birbirimizle iç içeyiz” dedi.

    CHP İzmir İl Yönetimi ve CHP İzmir milletvekili adayları, Karşıyaka Belediyesi’nin ev sahipliğinde Balkan Türkleri derneklerinin temsilcileriyle kahvaltıda bir araya geldi. Kahvaltıya, Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Gökçe Gökçen, 2. Bölge Milletvekili Adayı Rahmi Aşkın Türeli, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ve eşi Duygu Aslanoğlu, CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı ve Balkan Masası sorumlusu Görkem Duman, CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Rafet Yacan ve Balkan derneklerinin temsilcileri katıldı.

    Programda konuşan Karşıyaka Belediye Meclisi Başkan Vekili ve Balkan Masası Sorumlusu Atilla Baysak; Balkan Masası’nın çalışmalarını anlattı. Balkan Masası’nın Balkan kökenli derneklerle olan dayanışmanın artırılması ve Balkanlarda bulunan kardeş belediyeler ile ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla kurulduğunu aktaran Atilla Baysak, her zaman arada kardeşlik bağlarının bulunduğunu söyledi.

    “KARDEŞÇE SÜRDÜRECEĞİZ”

    Balkanlarla olan ilişkilerde en önemli hususun kardeşlik ve ilerleme olduğunu vurgulayan Baysak, “Cumhuriyet Halk Partisi olarak Balkanlarla, Balkan kardeşlerimizle ilişkimizi Türkiye’nin Avrupa’ya ve dünyaya açılan bir kapısı olarak gördüğümüz için çalışmalarımızı bu bilinçle yürütüyoruz. Balkan ziyaretlerimiz öncesi Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ‘Yakanızda parti rozeti olmayacak, Türk Bayrağı rozeti olacak; siz Türkiye’yi temsilen gidiyorsunuz’ demişti. Bu seçim döneminde Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle İstanbul’da, Balkanlar’daki etkili yerlere ulaşmakta eksiklik çektikleri için oradan kendilerine yakın gördükleri siyasi figürleri toplantılara getirdiler. Bu Balkan kökenli kardeşlerimizin tepkilerini çekti. Biz Balkanlar’ı stratejilerimizi siyaset için değil, Türkiye’nin ilerlemesi ve kardeşlerimizle et ve tırnak gibi olduğumuz için belirledik. Derneklerimizle ilişkilerimizi mümkün olduğunca artırmaya çalışıyoruz. Çalışmalarımızı kardeşçe sürdüreceğiz” dedi.

    “GELECEĞİ BİRLİKTE KURACAĞIZ”

    Kardeşlik, soydaşlık, dayanışma ve birlik duygularıyla geleceğin birlikte inşa edileceğini vurgulayan Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ise konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

    “Sizlerle bu ortamı paylaşmak mutluluk ve aynı zamanda onur; burada olduğunuz için teşekkür ederim. Ortak bir duyguda ve amaçta buluşmayı diliyoruz. Hepimiz yaşadığımız mevcut ağır sorunlardan kurtulmuş, demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü yaşayan, hak ettiği medeniyeti yaşayan bir ülke hayal ediyoruz. Bu yolda çalışırken sizlerin varlığını ve desteğini çok önemsiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Balkan ya da Ege adaları kökenli olan değerli vatandaşlarımızı ve sivil toplum kuruluşlarımızı hem Türkiye içinde hem de hala Balkan ülkelerinde yaşamını devam ettiren kardeşlerimizle ilişkilerimizi doğru bir biçimde yürütmek amacındadır. Şu an Balkanlarda önemli sayıda soydaşımız yaşıyor, ziyaretlerimizde gördüğümüz insanlar bize samimiyetle ve sıcak bir dostlukla yaklaşıyor. Onlar Türkiye’yi anavatan olarak görüyor. Konu bir aile olmak ve bir ailenin fertleri olmak. Geçmişten köklerle bağlı olduğumuzun ve bu bağların koparılamayacağının farkında olmak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi, kendisi de Balkan Türkü olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve bizlere emanet ettiği iki çok değerli kurum. Bu anlamda, bu iki önemli kuruma sahip çıkma görevi en çok bizlere düşüyor. Atatürk, ‘Balkan Türkleri evlad-ı fatihandır, onlara sahip çıkmak lazım’ demiş ve bize adeta bir sorumluluk vermiştir. Görevimiz önce güçlü ve dünyada saygınlığı olan bir Türkiye Cumhuriyeti’ni hep birlikte kurmak ve daha sonra bu güçle soydaşlarımıza uygulanabilecek her türlü baskıya ve haksızlığa uğradığını karşı garantör devlet olarak dimdik durabilmektir. Yüreğimizin ortak attığına, geleceği beraber kuracağımıza inanıyorum.”

    “HEPİMİZ BU OYUNU BOZMAKLA MÜKELLEFİZ”

    CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu da şunları söyledi:

    “Balkan göçmenlerinin en değerlisi Selanikli mavi gözlü dev Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu da Atatürk’tür, işte o gün bugündür bizler iç içeyiz. Bugünlerde bazı kendini bilmezler bizi birbirimizden ayırmaya çalışsa da hepimiz her şeyin farkındayız. Bize vatan, bayrak, Atatürk dersi vermeye kalkanların kim olduğunu biliyoruz. Herkesin sınırdan elini kolunu sallayarak geçmesini sağlayanlar, tank palet fabrikasını bile Katarlılara satanlar bize vatan dersi vermeye kalkıyor; 21 yıldır Atatürk’ün adını ağzına almayanlar Atatürk dersi vermeye kalkıyor, hadi oradan. Bunlar toplumu kutuplaştırma amacı taşıyor. Hepimiz bu oyunu bozmakla mükellefiz, hepimiz birbirimizle iç içeyiz. Hepimizin görevi çocuklarımızın baba ocağında, ülkelerinde kalmalarını sağlamak; onlara umutlu bir gelecek inşa etmektir. Kardeşlik hukukumuza zarar vermeye çalışanlara müsaade etmeyeceğiz, hele bunu iki oy uğruna yapmaya çalışanlara toplum gereken cevabı verecektir. Bu seçimi çok büyük bir farkla kazanacağız, bunu yapmalıyız ki bu kötülükler toplumdan uzak dursun. Pazar gününden sonra bu ülkeye bahar gelecek.”

    “İKTİDARA HAZIRIZ”

    CHP İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Rahmi Aşkın Türeli, CHP’nin yönetim stratejilerinin, politika ve kadrolarının hazır olduğunu belirterek, “Türkiye ciddi bir yol ayrımında. 21 yıldır ülkeyi yöneten bir siyasi iktidar var ve 21 yıl sorunların çözülmediği aksine gittikçe ağırlaştığı, krizler silsilesi içinde adeta buhrana dönüştüğü bir dönem. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejimiyle birlikte artan ve mevcut iktidarın toplumu ötekileştirme, ayrıştırma anlayışı. Ekonomik, siyasal krizler, geçim zorlukları, işsizlik, yoksulluk ve yönetememe… Bunlar iç içe girdi ve buhrana dönüştü ama bunu aşabiliriz, aşacağız. Herkesin birbirinden farklı siyasi görüşleri olabilir ama Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak taraf olduğumuzu biliyorum. Bizler Cumhuriyet’ten, Atatürk ilke ve devrimlerinden, demokrasiden yana tarafız. Biz bu ülkeyi birlik ve beraberlik içinde kurduk, bu yüzden bugünkü kutuplaştırıcı anlayışı reddediyoruz. CHP olarak kadrolarımızla iktidara hazırız, bunu birlikte başaracağız” diye konuştu. Türeli, CHP’nin iktidara geldiğinde uygulayacağı kalkınma stratejilerini ve politikalarını da anlattı.

    “ÖNÜMÜZDE CİDDİ BİR YOL AYRIMI VAR”

    14 Mayıs seçimlerinin Türkiye için önemli bir yol ayrımı olduğunu vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Gökçe Gökçen de şunları söyledi:

    “Ben de göçmen bir ailenin kızıyım. Bizim kültürlerimizde, geleneklerimizde ve ortak değerlerimizde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’in ilkeleri, devrimleri vardır. Ülkemizin güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti olması ve aynı zamanda kurucu önderinin hatıralarına saygılı bir şekilde var olması hepimizin ortak dileği. Bizim kültürümüzde yaşanan bütün zorluklara rağmen güçlü olmak ve çok çalışmak vardır. Zorlukları aşıp birlikte kucaklaşacağımız günleri yaşamaya çok yakınız. Bizde kız çocuklarına erkek çocuklarıyla eşit değer verilir, bizde kız çocukları okutulur; küçük yaşta zorla evlendirilmez, akraba evlilikleri yapılmaz. Bizim kadın arkadaşlarımız kıymetlidir ve eşittir. Karşımızda ülkeyi yönetenler arasında küçük çocukların rızasından söz eden, istismarcılara af çıkaranlar var; bunları unutmayalım. Kendi kadın yol arkadaşlarının fotoğrafını karartan bir ittifak var, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı olanlarla ittifak yapanlar var karşımızda. İki gün sonra otoriter ve demokratik rejim arasında seçim yapacağız. Genç bir kadın olarak bu ülkede kendimi güvende hissetmek istiyorum. O yüzden yapacağımız tercihte bunu hatırlamalıyız. 1 oy Kemal Kılıçdaroğlu’na, 1 oy CHP’ye.”

    Kahvaltıya, Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Gökçe Gökçen, 2. Bölge Milletvekili Adayı Rahmi Aşkın Türeli, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ve eşi Duygu Aslanoğlu, CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı ve Balkan Masası sorumlusu Görkem Duman, CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Rafet Yacan ve Balkan derneklerinin temsilcileri katıldı.

     

     

  • İZMİR’DE HALKIN KASABI 11 ŞUBEYE ULAŞTI

    İZMİR’DE HALKIN KASABI 11 ŞUBEYE ULAŞTI

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Halkın Bakkalı/Halkın Kasabı’nın Bornova Çamdibi’nde hizmete alınan 11’inci şubesini ziyaret etti. Burada yurttaşlarla sohbet eden Başkan Soyer, “Alnının teriyle ekmeğini kazanmaya çalışan vatandaşlarımızın et ihtiyacını karşılamaya devam edeceğiz” dedi.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, halka sağlıklı, ucuz ve güvenilir gıda ulaştırmak için hayata geçirilen Halkın Bakkalı/Halkın Kasabı’nın Bornova Çamdibi’nde hizmete alınan 11’inci şubesini ziyaret etti. Başkan Tunç Soyer’e İzTarım A.Ş. Genel Müdürü Murat Onkardeşler, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Barış Karcı, ESHOT Genel Müdürü Erhan Bey ve mahalle muhtarları eşlik etti.

    “15 MİLYON LİRA VATANDAŞIMIZIN CEBİNE KALDI”

    Yurttaşlarla sohbet eden Başkan Tunç Soyer, “Gerçekten bu sıkıntılı dönemde aile ekonomisine bir nebze katkımız olursa ne mutlu bize. Şu ana kadar açtığımız 11 Halkın Kasabı’nda 55 milyon liralık satış yapıldı. Böylelikle 15 milyon lira vatandaşımızın cebinde kaldı. Bundan sonrasında bunları bütün İzmir’e yayacağız. Alnının teriyle, emeğiyle ekmeğini kazanmaya çalışan vatandaşlarımızın et ihtiyacını karşılamaya devam edeceğiz. Şu ana kadar yaptıklarımızın çok daha iyisini, çok daha fazlasını yapacağız. Bu ülkenin yarattığı kaynakları bu ülkenin insanları için harcamaya devam edeceğiz” diye konuştu.

    “ÜRETİCİMİZ MEMNUN, VATANDAŞIMIZ MEMNUN, BİZ MEMNUNUZ”

    İzTarım A.Ş. Genel Müdürü Murat Onkardeşler ise “Başkanımız 10 gün önce mahalle muhtarlarıyla bir araya gelmişti. Orada bir talep oldu ve biz o talebi 10 gün gibi kısa sürede yerine getirdik. Yerli hayvanlardan elde edilen günlük taze etlerimizi uygun fiyata veriyor olmamız, vatandaşlarımız için çok kıymetli. Bunu sürdürmeye devam edeceğiz. Ödemiş’teki tesisimiz kapasite olarak talebi karşılayacak durumda. Biz hayvanlarımızı tamamen kooperatiflerden ve küçük üreticiden alıyoruz. Üreticimiz memnun, vatandaşımız memnun, biz memnunuz” dedi.

    “BİR SENEDİR ET YİYEMİYORDUM, DAHA BUGÜN ALDIM”

    Çamdibi şubesinin hizmete alınmasıyla Halkın Kasabı’na akın eden yurttaşlar, uygun fiyata sağlıklı ve güvenilir et alabilmek için kuyruklar oluşturdu. Hizmetten memnuniyetlerini dile getiren vatandaşlar şu ifadeleri kullandı; 

    Mehmet Yeşilırmak: “Çok güzel bir uygulama. Bir senedir et yiyemiyordum, daha bugün yeni aldım. İlk defa bu kadar ucuz et aldım. İnşallah devamı gelir.”    

    Sezai Sultansuyu: “Gerçekten fiyatlar çok iyi ve çok uygun. Başkanımız Tunç Soyer’in yapmış olduğu bu et reyonundan çok memnunuz. Mahalle olarak çok memnun kaldık.”

    Gülfidan Lale: “Çok beğendik. Bu eti almak için uzaklara gidiyordum, şimdi ayaklarımıza geldi. Etin kalitesinden, temizliğinden çok memnunuz. Belediyemizden de başkanımızdan da çok memnunuz.”

    11 ŞUBEYLE UCUZ VE SAĞLIKLI GIDA

    İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki İzTarım A.Ş. tarafından sayıları 11’e ulaşan Halkın Bakkalı’nın yenilenen Halkın Kasabı reyonlarında, Ödemiş Et Entegre Tesisi’nde küçük üreticiden alınan sağlıklı ve güvenli et ürünleri, İzmirli markalı işlenmiş ürünler ve karkas et uygun fiyatla satışa sunuluyor.

    Enflasyon nedeniyle piyasa fiyatının yaklaşık yüzde 40 altında satılan et ürünleri yurttaşların mutfağına umut oldu. Halkın Bakkalı-Halkın Kasabı şubelerinde et ürünlerinin yanı sıra İzmirli markalı süt ürünleri, bitkisel ürünler ve Türkiye’nin dört bir yanından kooperatiflerin ürettiği doğal ve sağlıklı ürünler yer alıyor.

    Görüntü Dökümü

    -Genel ve detay görüntüler

    -Konuşma

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer

    -Röportaj

    İzTarım A.Ş. Genel Müdürü Murat Onkardeşler 

    Mehmet Yeşilırmak

    Sezai Sultansuyu

    Gülfidan Lale

     

  • Obezite ile Pankreas Kanseri Arasında Bağlantı Var

    Obezite ile Pankreas Kanseri Arasında Bağlantı Var

    Hastalığın Avrupa geneli ele alındığında en yaygın 10’uncu kanser türü olduğunu dile getiren Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Kağan Gökakın, “Bu hastalık nedeniyle dünya genelinde yılda 250 bin ölüm yaşanmaktadır. Her iki cins arasında yüzde 3 oranında görünür. Hastalığın gidişatı genel olarak yapılan cerrahiye bağlıdır. Yapılan cerrahide eğer geride tümör bırakılmazsa ve tümörün biyolojik davranışı çok saldırgan değilse en iyi sonuçlar elde edilir.” açıklamasında bulundu.

    Pankreasın vücudumuz metabolizması için büyük öneme sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Ali Kağan Gökakın, “Pankreas, midenin arka tarafında bulunan bir salgı organıdır. Hem sindirim için gerekli enzimleri üretir ve kanal yoluyla ince bağırsakların ilk bölümü olan duodenuma aktarır, hem de kan şekerinin düzenlenmesi için önemli hormonlar üretir. Pankreas kanseri, pankreası oluşturan hücrelerin normal sınırlar içindeki işlevlerini kaybederek kontrolsüz bir şekilde çoğalması ve bir tümör oluşturması durumudur.” dedi.

    İLK EVRELERİNDE BELİRTİ VERMEDİĞİ İÇİN GENELLİKLE GEÇ EVREDE TESPİT EDİLİYOR

    Pankreas kanserinin genellikle geç teşhis edilen ve hızlı ilerleyen bir kanser türü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Kağan Gökakın, “Genetik faktörlerin yanı sıra yanlış alışkanlıklar ve çevresel etkenler, pankreas kanseri riskini artırabilir. Bu kanser, ilk evrelerinde genellikle belirti vermez. Ancak, mide şişkinliği, karın-sırt ağrısı veya ani kilo kaybı gibi belirtiler ortaya çıktığında, genellikle başka hastalıklarla karıştırıldığı için önemsenmez. Bu durumda kanser hızla yayılır ve genellikle geç evrede tespit edilir.” diyerek erken teşhisin hastalıkla mücadelede büyük önem taşıdığını belirtti.

    Hastalığın başlıca belirtilerine ve risk faktörlerine de değinen Prof. Dr. Gökakın, “Sigara kullanımı pankreas kanseri için bir risk faktörü olarak bilinir. Ayrıca, aile öyküsü, genetik faktörler ve bazı mutasyonlar da hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştıran etkenler olarak tespit edilmiştir. Hastalık genellikle belirsiz belirtilerle başlar. Karın üst bölgesinde mide dolgunluğu, rahatsızlık hissi ve iştahsızlık erken dönemde hastaların çoğunda ortak olarak görülen belirtilerdir. Ancak, bu belirtiler basit bir mide sorunu gibi algılanabilir, bu nedenle hastalığın erken teşhis edilme olasılığı düşmektedir.” şeklinde konuştu.

    “OBEZİTE İLE PANKREAS KANSERİ ARASINDA BAĞLANTI VAR”

    Obezite ile pankreas kanseri arasında bağlantı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Gökakın, “Pankreas kanseri tanısı alan hastaların dörtte üçünde şeker metabolizması bozukluğu ya da tip 2 diyabet mevcuttur. Uzun süreli insülin yüksekliğine maruziyet ve kan şekeri yüksekliği, pankreas kanseri gelişiminde altta yatan asıl bozukluk olarak görülmektedir ve yeni tanı alan şeker hastalarının dörtte birinde pankreas kanseri saptanmaktadır.” diyerek aniden ortaya çıkan ve düşürülmesi zor olan kan şekeri yüksekliğinde pankreasta gelişen bir tümör ihtimalinin de değerlendirilmesi gerektiği konusunda uyardı.

    “ANİDEN ORTAYA ÇIKAN ŞEKER HASTALIĞI PANKREAS KANSERİNİN ERKEN BELİRTİSİ OLABİLİR”

    Prof. Dr. Ali Kağan Gökakın açıklamasında, “Bazı durumlarda, aniden ortaya çıkan şeker hastalığı, pankreas kanserinin erken belirtisi ve uyarıcısı olabilir. Özellikle ailesinde şeker hastalığı öyküsü olmayan kişilerde böyle bir durum fark edildiğinde dikkat çekici olarak değerlendirilir. Safra taşı veya alkol kullanımı gibi belirgin bir etken olmaksızın gelişen pankreatit atakları da pankreas kanserinin erken bulgusu olabilir. Hastalığın ilerleyen aşamalarında, şiddetli karın ve sırt ağrısı, sarılık, kilo kaybı, karında şişlik gibi belirtiler ortaya çıkar. Ne yazık ki, bu bulgular hastalığın tedavi edilebilir sınırlarını aştığının bir göstergesi olarak kabul edilir.” sözlerine yer verdi.

    TEDAVİ SONRASINDA HASTALIK TEKRAR NÜKS EDEBİLİR

    Pankreas kanserinin tedavisinde ilk öncelikli yöntemin tümörün cerrahi olarak çıkarılması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökakın, “Ameliyat sonrası dönemde, neredeyse tüm hastalar için kemoterapi ve radyoterapi ihtiyaç haline gelir. Ancak, tümörün cerrahi olarak çıkarılması mümkün olmadığı durumlarda, lokal ileri evrede kemo-radyoterapi kullanılarak tümör boyutlarının küçülmesi sağlanır ve cerrahi şansı elde edilebilir. Pankreas, karın arka duvarında yerleşmiş bir organdır ve birçok kan ve lenf damarının geçiş yolu üzerinde bulunur. Bu nedenle, tedavi sonrasında hastalığın nüks etme olasılığı artar. Tedavi edilen hastaların, genellikle ortalama 3 yıl içinde tekrar pankreas kanseriyle karşılaşma ihtimali vardır. Uzun vadeli başarı oranlarının artması, daha etkili kemoterapi ajanlarının bulunması ve kullanılmasıyla mümkün olacağı düşünülmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.

    Pankreas kanseri çoğunlukla yanlış yaşam alışkanlıkları ve çevresel faktörlerden kaynaklandığını sözlerine ekleyen Genel Cerrahi Uzmanı Ali Kağan Gökakın, hastalıkla mücadelede alınabilecek bazı önlemleri ise şu şekilde sıraladı:

    “TÜTÜN VE TÜTÜN MAMULLERİNDEN UZAK DURUN”

    “Tütün ve tütün mamullerinden uzak durun. Sigara içmeyin veya içiyorsanız bırakın. Dumansız sigara ve elektronik sigaradan da uzak durun. Pasif içicilik de riski artırabilir, bu nedenle sigara içilen ortamlardan uzak durun.

    “DİYABETİNİZİ KONTROL ALTINDA TUTUN”

    Diyabetinizi kontrol altında tutun. Düzenli olarak kan şekerinizi ölçtürün ve tedavi planınızı takip edin. Beslenme alışkanlıklarınıza dikkat edin. Sağlıklı ve dengeli bir diyet benimseyin. Şişmanlamaktan kaçının ve eğer kiloluysanız kilo vermeye çalışın. Spor yaparak aktif kalın ve kalori alımını azaltın. Günlük olarak taze mevsim sebzeleri ve meyvelerini tüketin. Basit şeker ve yağ alımınızı sınırlayın. İşlenmiş etlerden uzak durun, kırmızı eti azaltın ve beyaz eti tercih edin.

    TÜRK KAHVESİ PANKREAS KANSERİ RİSKİNİ AZALTIYOR

    Günde bir fincan Türk kahvesi için. Kafeinli veya kafeinsiz olsun, kahve pankreas kanseri riskini azaltmada etkili olduğu düşünülen bir içecektir. Çevresel etkenlere dikkat edin ve kimyasal maddelere maruz kalmayı engelleyin. Ev ve iş yerinde temizlik ürünleri ve pestisitler gibi zararlı kimyasalların kullanımını sınırlayın.

    Risk altında olan bir gruba ya da pankreasta olası bir lezyonunuz varsa, düzenli kontrollerinizi aksatmayın. Özellikle eski sigara kullanıcıları, diyabet hastaları, sebepsiz hızlı kilo verenler veya bilinen pankreas veya safra yolu patolojisi olanlar dikkatli olmalıdır.”

  • Zafer Partili Aslan: En büyük problem kız çocuklarının okullaşmasında; öz kaynaklarımızı kendi evlatlarımız için harcasak birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik

    Zafer Partili Aslan: En büyük problem kız çocuklarının okullaşmasında; öz kaynaklarımızı kendi evlatlarımız için harcasak birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik

    Kız çocuklarının okuldan uzak tutulması, erken yaşta evlendirilmesi, yeni nesilde eğitim sorunu ve sığınmacıların eğitime etkisi gibi pek çok konuda görüşlerini bildiren Aslan, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı 2021-2022 örgün eğitim istatistiklerine göre ise 866 bin kız öğrenci eğitimden uzak bırakıldı. Buradaki 800 bini aşkın bir sayı kabul edilemez. MEB’in kendi sunduğu verilere göre daha da vahim bir duruma işaret ediyor.” dedi.

    Zafer Partili Aslan; MEB verileriyle okullaşma oranlarına, Türkiye İstatistik Kurumu verileriyle yoksulluk oranlarına ve Bakan Derya Yanık’ın ifadelerinden ise sığınmacı sorunlarına dikkat çekti.

    “MEB’in kendi sunduğu verilere göre daha da vahim bir duruma işaret ediyor”

    “Önceki yıllarda olduğu gibi, eğitim seviyesi yoksullukta ana etkenlerden biri olmaya devam etti” diyen Aslan, “TÜİK hesaplamasına göre okur-yazar olmayanların yüzde 27,7’si, bir okul bitirmeyenlerin yüzde 24,4’ü, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,8’i, lise ve dengi okul mezunlarının ise yüzde 7,8’i yoksul olarak hesaplandı. Yükseköğretim mezunlarında ise yoksulluk yüzde 2,6 olarak belirlendi” ifadelerini kullandı.

    “MEB’in açıkladığı 2021-2022 örgün eğitim istatistiklerine göre ise 866 bin kız öğrenci eğitimden uzak bırakıldı” açıklaması yapan Aslan, “Buradaki 800 bini aşkın bir sayı kabul edilemez. MEB’in kendi sunduğu verilere göre daha da vahim bir duruma işaret ediyor.” diye konuştu.

    “Öz kaynaklarımızı kendi evlatlarımız için harcasak birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik”

    Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın Türkiye’nin sığınmacılara yönelik insani yardımda öz kaynaklarından yaklaşık 45 milyar dolar harcadığı ifadelerini hatırlatan Aslan, “Biz bu öz kaynaklarımızı kendi evlatlarımız için, geleceğimiz için harcasak birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik. Ülkedeki her çözüm için ortaya atılan önerilerin devamında ‘kaynak nerede?’ sorusunu soran iktidara, ‘demek ki istenildiğinde kaynak bulunabiliyormuş’ demek istiyorum” dedi.

    Zafer Partili Esmaül Hüsna Aslan’ın kız çocuklarının okullaşması, yoksulluk ve sığınmacı konularında yaptığı açıklamaların devamı şöyle:

    “En büyük problem kız çocuklarının okullaşmasında”

    “Ben de bir kadın bir siyasetçi olarak, toplumun her kesiminde unutulan olarak mücadele etmeye devam ediyorum. Kadınların, kız çocuklarının, öğrencilerin mücadelesine destek vermek için elimden gelen çabayı sarf ediyorum. Her ne olursa olsun, çocuklar okumalı, kız çocuklar da okumalı. Ülkemizin güneydoğusunda eğitiminin önüne geçilen kız çocuklarının durumlarını biliyoruz. 25 kişilik sınıflarda kaçar çocuk yerleştirildiğini biliyoruz. Bunlar aşılacak sorunlar olsa da en büyük problem kız çocuklarının okullaşmasında

    “Vahim bir durum”

    Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği verilerine göre şu anda eğitim görmesi gereken 800 binden fazla kız çocuğu, okulda değil. Bu tablo, kabul edilemez! Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) açıkladığı 2021-2022 örgün eğitim istatistiklerine göre ise 866 bin kız öğrenci eğitimden uzak bırakıldı. Buradaki 800 bini aşkın bir sayı kabul edilemez. MEB’in kendi sunduğu verilere göre daha da vahim bir duruma işaret ediyor.

    Eğitim sisteminin geldiği noktadan dolayı yeni bir ülke yaratacak kadar sayıdaki çocuğumuz zorunlu eğitimden mahrum bırakılıyor, geleceğimiz karartılıyor. Yine ÇHD verilerine göre, özellikle eğitime erişimde kız çocuklarımıza karşı yapılan ayrımcılık, şiddetini daha da artırmış.

    “Kırılamayacak bir döngünün içinde kaderlerine terk edilmeleri anlamına geliyor”

    Kamusal eğitim tam da dezavantajlı grupların erişim hakkını sağlama işlevini görmeli. Kız çocukları ve oğlan çocukları arasında okullaşma oranında hep fark vardı. Ne yazık ki bu makasın giderek açıldığını görüyoruz. Kız çocuklarının okullaşma oranının düşük olması ve eğitim basamağı yükseldikçe azalması demek bu çocukların erken evlilik, ev içi şiddet, ev içi emekte kullanılma, çocuk işçi olma gibi sorunlarla karşılaşması demek. Kız çocuklarının özellikle yoksullukla kesişen dezavantajlı olma durumu, kırılamayacak bir döngünün içinde kaderlerine terk edilmeleri anlamına geliyor.

    “Yükseköğretim mezunlarında yoksulluk yüzde 2,6 olarak belirlendi”

    Önceki yıllarda olduğu gibi, eğitim seviyesi yoksullukta ana etkenlerden biri olmaya devam etti. TÜİK hesaplamasına göre okur-yazar olmayanların yüzde 27,7’si, bir okul bitirmeyenlerin yüzde 24,4’ü, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,8’i, lise ve dengi okul mezunlarının ise yüzde 7,8’i yoksul olarak hesaplandı. Yükseköğretim mezunlarında ise yoksulluk yüzde 2,6 olarak belirlendi.

    TÜİK verilerine göre, göreli yoksulluk, maddi ve sosyal yoksunluktan kaynaklı olarak yoksulluk riski altındaki kişilerin oranı yüzde 32,6 olarak ölçüldü. Bu kişiler yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olarak tanımlanıyor. “Göreli yoksulluk, maddi ve sosyal yoksunluk ve düşük iş yoğunluğu göstergelerinin en az birinden yoksun olma durumu olarak açıklanan yoksulluk veya sosyal dışlanma riski” ilk kez hesaplandı. TÜİK verilerine göre, yaş grupları dikkate alındığında, 0-17 yaş grubunda riskli nüfuz yüzde 42,7 olarak belirlenirken, 18-64 yaş arasında yüzde 30,2, 65 yaş üzerinde ise yüzde 20,5 olarak ölçüldü.

    “Toplumun gerçeklerinden uzaklaştırılıyor”

    Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde 14 yaş üzerindeki çocukların eğitimlerindeki kız çocuklarının eğitime ulaşması oldukça sorunlu görünüyor. Kız çocuklarının pandemide, uzaktan eğitim döneminde ev içi emeği ve bakım emeğini üstlendiklerini görüyoruz. Devamsızlık oranlarına baktığımızda yine ciddi bir şekilde dezavantajlı görüyoruz yoksul kız çocuklarını. Okula kayıt yaptırsalar bile devamsızlıkları orta gelirli bir aileye göre daha fazla oluyor.

    Yeni nesilde zaten belli bir eğitim sorununun olduğunu görebiliyoruz. Eğiticilerin liyakati ve kalitesi, çocukların yeterli beslenmesiyle yeterli vitamini alması gibi etkenler eğitim kalitesini de etkiliyor. Çocukların iyi beslenmesi, eğitimcilerin donanımlısı olması gerekiyor. Teknolojiyi eğitime ne kadar çok katarsak, o kadar çok yararını kullanmış oluruz. Ama ne yazık ki bilinçsiz ebeveynler ve eğiticilerle birlikte çocuklar teknolojiye bağımlı hale getirilerek toplumun gerçeklerinden uzaklaştırılıyor.

    “Sığınmacı problemini çözmeden biz bu işin altından kalkamayız”

    Erkek ve kız çocuklar, yeterli beslenmeyle gerekli vitaminlerini alarak gelişimlerini sağlamalı diyoruz. Eğiticilerin donanımlı olarak gerekli bilgi birikimlerini çocuklara aktarmalı diyoruz. Bugün güzel yetişecek bir çocuk 20-30 sene sonra aldığı bilgilerin, eğitiminin karşılığını yine bize verecek. Biz, ektiğimiz tarladan kaliteli ürün almak istiyorsak o tarlaya iyi bakmalı, güzel bakmalı, şefkatli olmalı, sevmeliyiz.
    Tabii eğitimde yeterli beslenme ve eğitimcilerin yanı sıra bir de tüm dünyadaki sorunlara ek olarak ülkemizde artı bir yük, sığınmacı sorunu da var. Suriye savaşından bu yana en fazla sığınmacı kabul eden ülkeler arasındaki Türkiye’de, çok sayıda mülteci çocuk bulunuyor. Tüm eğitim ilkelerimizi, çocuklarımızın beslenmeleri, eğiticilerin liyakatini ve eğitim sistemini rayına oturtsak bile sığınmacı problemini çözmeden biz bu işin altından kalkamayız. Yıllarca sayısı belli, okulu, yeri yurdu belli çocuklarımızın eğitim problemleri zaten varken, şimdi de sığınmacılar, onların çocukları ve nesilleri de ekstra yük getirmiş durumda.

    “Birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik”

    Türkiye’nin olmayan göç politikası beraberinde birçok skandalı da getirmeye devam ediyor. Yalan beyan ve belgelerle binlerce sığınmacı ve yabancı öğrenci diploma denkliği aldı. Son 10 yılda il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri beyana dayalı diploma denklik belgesi verdi. Ancak birçoğunun gerçek olmadığı ortaya çıktı.

    Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, “Türkiye sığınmacılara yönelik insani yardımda öz kaynaklarından yaklaşık 45 milyar dolar harcadı” dedi. Biz bu öz kaynaklarımızı kendi evlatlarımız için, geleceğimiz için harcasak birçok şeyi daha hızlı başarabilirdik.

    “Tüm kız çocukları okula gidecek, eğitim alacak, güzel yetişecek!”

    Ülkedeki her çözüm için ortaya atılan önerilerin devamında ‘kaynak nerede?’ sorusunu soran iktidara, ‘demek ki istenildiğinde kaynak bulunabiliyormuş’ demek istiyorum. 45 milyar dolar. MEB’in 2023 yılı toplam eğitim bütçesi 651 milyar. Yüzde 6’sına tekabül eden bir oran. Bu oranın kız çocuklarının okullaştırılması için verildiğini hiç sanmıyorum.

    Güneydoğu bölgelerimizde, yurdumuzun tüm kesimlerinde, yıl 2023 olmasına rağmen, hala geç kalmış sayılmayız. Zafer Partisi iktidarında sığınmacılara verilen ayrımcılık ortadan kalkacak, tüm kız çocukları okula gidecek, eğitim alacak, güzel yetişecek!”

  • MANSUR YAVAŞ AKSARAY’DA: “ALLAH NASİP EDERSE SİZLERİN OYLARI İLE SEÇİLDİĞİMDE KIRSAL KALKINMADAN DA SORUMLU OLACAĞIM, AİLE VE SOSYAL POLİTİKALARDAN DA SORUMLU OLACAĞIM”

    MANSUR YAVAŞ AKSARAY’DA: “ALLAH NASİP EDERSE SİZLERİN OYLARI İLE SEÇİLDİĞİMDE KIRSAL KALKINMADAN DA SORUMLU OLACAĞIM, AİLE VE SOSYAL POLİTİKALARDAN DA SORUMLU OLACAĞIM”

    Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Aksaray’da; “Ben, Allah nasip ederse sizlerin oyları ile seçildiğimde kırsal kalkınmadan da sorumlu olacağım, aile ve sosyal politikalardan da sorumlu olacağım; yaptığım çalışmalar nedeniyle” dedi. Ayrıca Yavaş, “Biz PKK’ya da karşıyız; HÜDA PAR’a da karşıyız. PKK’yı da kınıyoruz, HÜDA PAR’ı da kınıyoruz. Kandil silah bırakmadıkça o İHA’lar SİHA’lar toplanıp füze olarak üstlerine yağacak. Devletin milli güvenlik politikaları değişmez” diye konuştu.

    Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Aksaray’da düzenlenen mitinge katıldı. Yavaş, burada şunları söyledi:

    SEÇİMDE EN ÖNEMLİ ŞEY, HALKIN SEÇİMİDİR”

    “Şunun şurasında 14 gün sonra seçime gidiyoruz. Seçime neden gidilir? Seçime giderken, iktidar uzun süredir yaptıklarını, varsa yapamadıklarını anlatır bundan sonra sürece dairde vaatlerini verir. Peki muhalefet ne yapar? Onlar da derki; eleştirilerini yapar, biz daha iyi yöneteceğiz der. Vaatlerini verir, projelerini anlatır ve halkın önüne çıkılır. Halk bunları dinler, bir karar verir. Ya yönetimin devamı der ya da değiştirir. Bunun adına seçim deniliyor. Şimdi seçime gidiyoruz. Seçime giderken garip garip sesler duyuyoruz. ‘Bunlar hükümeti indirmek istiyor’ bu tür sözler… Ben de diyorum ki; evet, bunun için gidiyoruz seçime. Bunda garip bir şey yok ki… Biz diyoruz ki siz yapamadınız, biz geleceğiz daha iyisini yapacağız diyoruz. Halk bize inanırsa seçecek. Bu kadar basit. Fakat, şimdi seçim konuşulmuyor. Niye seçim konuşulmuyor? Maalesef, halkın geçimi konuşulacağına, başka şeyler konuşuluyor. Halbuki seçimde en önemli şey, halkın seçimidir. Halk bundan sonra iktidar değişirse ya da değişmezse hayatında neler değişecek onları görmelidir.

    “BELEDİYEYİ ALMADAN ÖNCE İŞİ GÜCÜ OLMAYAN İNSANLAR, ŞU ANDA BELEDİYEDEN ALDIKLARI İŞLER İLE TÜRKİYE’NİN İLK 100 ZENGİNİ ARASINA GİRDİLER”

    Her zaman, her yerde söylüyorum 1 trilyon 200 milyar bütçe kullandı, 500 milyar dolar dış borç var. Bu kadar kullandığı bütçe ile çok da güzel işler yaptı. Hiç de inkâr etmiyoruz ancak son yıllardaki ekonomik politikalar nedeniyle artık ülkemiz çıkmaza girdi. Mülteci deposu olduk. Uyuşturucu 10 yaşa indi. Artık patatesi soğanı birer birer alır hale soktular. Bunları eleştiriyoruz. Dolayısıyla biz daha iyisini yapacağımızı iddia ediyoruz. Fakat bunlar konuşulmuyor, ne konuşuluyor? Bakın, 2019’da Ankara’da seçime gidiyoruz, Ankara’da seçime giderken Ankara’da benden önce Sayın Mustafa Tuna vardı, AK Partili. Hiçbir diyeceğim yok, aslan gibi belediyeyi yönetti. Hiç yolsuzluğa falan karışmadı, mahkeme kararlarını uyguladı.  Ama önden önce 21 buçuk yıl jeliboncu bir kafa yönetti Ankara’yı. Jelibonu maden sanan bir kafa yönetti. Nasıl yönetti? Bir oğluna spor kulübü, bir oğluna televizyon aldı. Ne işi yaptıkları belli değil, yıllarca belediyenin kaynaklarını aktardılar. Belediyeyi almadan önce işi gücü olmayan insanlar, şu anda belediyeden aldıkları işler ile Türkiye’nin ilk 100 zengini arasına girdiler. Bırakmak istemiyorlardı…

    “YENİLEN KUL HAKLARINI MİLİM MİLİM HESABINI SORACAĞIZ”

    Ankapark gibi bir ucubeye 14 milyar lira para aktardılar. Buradan Ankara’ya giderken gördüğünüz o anlamsız kapılara bugünün parasıyla 235 milyon lira para ödendi. Peki, Ankara’da durum neydi? Otobüs 2013 yılından beri alınmamış, köylerin birçoğunda kanalizasyon yok; köylerin birçoğunda su yok. Ankara’nın merkezinde bir sürü problem var. Hiç bunlarla uğraşılmamış. Ben 100’e yakın dosya verdim, bunların hepsi 15 Mayıs’ı bekliyor. O yenilen kul haklarını milim milim hesabını soracağız inşallah. Bu ülkede hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalı.

    “ÇOCUKLAR ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKİYOR, ÇOCUKLAR BESLENME GÜÇLÜĞÜ ÇEKİYOR. PROTEİN ALAMIYORLAR”

    Pandemide ekonomi iyice bozuldu, geçen yıl insanlar donuyordu. Tam 200 bin aileye üç kere 500 liralık doğalgaz yardımı yaptık. Aynısını bu sene de yaptık. Şimdi, seçime gidiyoruz, hükümetin şimdi aklına geldi doğalgaz yardımı yapmak. Mayıs ayında bir sefer. Biz Ankara’da kimseyi üşütmedik. Yine, ekonomik sıkıntı nedeni ile çok sayıda mesajlar geliyor. Çocuklar öğrenme güçlüğü çekiyor, çocuklar beslenme güçlüğü çekiyor. Protein alamıyorlar. Şu anda Ankara’da 200 bin ailenin Başkent kart hesaplarını her ay en az birer kilo et parası yatırıyoruz. Başka yerde harcayamıyor. İllaki o eve et giriyor, et yediriyoruz o çocuklara. Söz vermiştik, kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız diye, sözümüzü tutuyoruz. Bu arada geçen yıl biliyorsunuz, yurt problemi oldu. Türkiye’nin her yerinden öğrenciler geldi, kalacak yerleri yok. Cami bahçelerinde oturan çocukları, AŞTİ’de oturan çocukları gördük. ‘Hayırdır, ne yapıyorsunuz’ diye soruldu, ‘Yurtlarda yer yok, ya kayıt donduracağız ya geri döneceğiz’, tamamını kucakladık. 8 bin öğrenciyi otellerde, evlerde, kendi yurtlarımızla misafir etme sureti ile tüm masrafları bizden. Bir sene kaybetmemelerini sağladık. Böyle bir belediyecilik anlayışımız var. Peki, Ankara’yı değiştirmek istemiyorlardı ranttan dolayı, değişmiş de iyi olmuş mu? Ankara halkının lehine olmuş mu? Hani üç koyunu yönetemez diyordunuz. Dünya Başkent Belediyeler Başkanı olarak ödül aldım, Uluslararası Şeffaflık Ödülü aldım. İnsanlar 25 yıl başka birini görmeyince zannediyorlar ki hizmet yapılıyor, betondan başka bir şey yok. Halkın parasını boş boş projelere harcıyorlar….

    “ALLAH NASİP EDERSE SİZLERİN OYLARI İLE SEÇİLDİĞİMDE KIRSAL KALKINMADAN DA SORUMLU OLACAĞIM, AİLE VE SOSYAL POLİTİKALARDAN DA SORUMLU OLACAĞIM”

    Geldik kırsal kalkınmaya, bakın neler yaptık. Bu inşallah sizlere de olacak. Çünkü ben, Allah nasip ederse sizlerin oyları ile seçildiğimde kırsal kalkınmadan da sorumlu olacağım, aile ve sosyal politikalardan da sorumlu olacağım bu yaptığım çalışmalar nedeni ile. Kırsal kalkınma da şu yapılıyordu; ilk yıl çiftçileri çağırdık, Ankara’nın toplam yüz ölçümünün sadece yüzde 3’ünde, binalar var yüzde 97’si boş. Çağırdık, ne yapabiliriz… Çünkü, iklim krizi nedeni ile dünya açlığa gidiyor, üretmeniz lazım. Ankara’nın yüzde 50’si tarıma uygun boş duruyor. Nohut tohumu verdik ilk yıl ama ürettiğimizi satamıyoruz, tüccar elimizden kapıyor dediler. Siz üretin, ben hepsini alacağım dedim. Orada Başkent Marketler kurduk, orada üreticiler ile kadın kooperatiflerini kurdurduk. Onlardan aldıklarımızı Ankara halkına ucuz satıyoruz. 2 bin 700, 2 bin 800 liraya tüccar elinden almak istiyor, dedim ki ‘Ben alacağım, vermeyin oraya’, tüccar mal bulamayınca bu sefer döndü. 3 bin 500 liraya kadar fiyat arttırdı. Bu sefer çiftçi geldi, ‘Başkanım ne yapacağız, çok iyi fiyat veriyorlar’; ‘Satın’ dedim ve ertesi sene arpa, buğday tohumunu verdik, ektiler, dedim ki; ‘Satamazsanız, onu da satın alırım. Halk Ekmek’imiz var orada’ derken dediler ki, ‘Gübreye ihtiyacımız var’. Belediyenin tesisinde sıvı gübre imal ediyoruz. Sıvı gübreyi ücretsiz veriyoruz köylüye, şimdi Kahramanmaraş çiftçisine de gönderdik, onlar da ayağa kalksın, kendisini kurtarsın diye. Oraya ayrıca sebze fidelerini de gönderiyoruz ve sonuç itibariyle daha da dardalar. Mazot yardımı da yaptık. Mazotunu da verdik. Dolayısıyla 650 milyon lira 4 yılda çiftçimiz için para harcadık. Bunun karşılığında 30 35 bin çiftçinin cebine tam 4 buçuk milyar lira para girdi. İşte belediyecilik budur. İnsanlara ürettirirseniz, üretirler. Şimdi bunları niye anlatıyorum? Bunlar üç koyun güdemez deyip şimdi de aynılarını söylüyorlar.

    “KANDİL SİLAH BIRAKMADIKÇA O İHA’LAR SİHA’LAR TOPLANIP FÜZE OLARAK ÜSTLERİNE YAĞACAK”

    Bu seçimde başladılar, yok şu masanın altı yok bu masanın altı. Kardeşim, altı parti iki yıldır görüşüyor. Oturdular, uzlaştılar… Açık açık yapacaklarını söylediler, şimdi son günlerdeki lafa göre söylüyorum. Türkiye’yi bu hale getiren kendileri, biz PKK’ya da karşıyız; HÜDA PAR’a da karşıyız. PKK’yı da kınıyoruz, HÜDA PAR’ı da kınıyoruz. Kandil silah bırakmadıkça o İHA’lar SİHA’lar toplanıp füze olarak üstlerine yağacak. Devletin milli güvenlik politikaları değişmez. Bizim sınırımıza Amerika gelmiş, hem Rusya gelmiş. Orada kalkmış PKK’lılara YPG’lilere silahlı eğitim veriyorlar, orada bir faaliyet yürütüyorlar Türkiye aleyhine. Onlar bunları yaptığı müddetçe İHA’lar SİHA’lar bırakın, topumuz tüfeğimiz ne varsa hepsi daha da modernleştirecek ve Ordu’muzun emrine verilecek.  

    “MEVSİMLİK MİLLİYETÇİLİK, MEVSİMLİK MUHAFAZAKARLIK…”

    Herkes şunu bilsin ki; Türkiye’miz Türk Cumhuriyetleri ile temasa devam edecek. İslam coğrafyası ile de iş birliklerine, dostluğuna devam edecek. Ülkenin büyümesi için gerekli her şeyi yapacak; milli menfaatlerimiz doğrultusunda hükümetin iyi yaptığı ne varsa devam edecek. Mısır ve Suriye politikası gibi zamanında ‘Görüşün, bu kadar mülteci gelmesin’ dendiği zaman hakaretler ettiler, sen Esad’ı mı tutuyorsun diye, şimdi Rusya üzerinden görüşüyorlar. ‘Binali mi Sisi mi’ dediler, şimdi Sisi ile görüşüyorlar. Dolayısıyla iki yüzlü politika olmaz. Şimdi en son Bakan’ın biri şunu söyledi; ‘Ayın 15’inde seçimi kazanınca alnını secdeye götürüp namaz kılanlarla mı beraber olmak mı isteresin, şampanya içerek kutlayanlar ile mi beraber olmak istersin’, mevsimlik milliyetçilik, mevsimlik muhafazakarlık… Ben seçimi kazandığım akşam, söz vermiştim. Partimin genel merkezi önünde televizyona çıktım, ‘Bugünden itibaren rozetimi çıkarıyorum, biz seçimi kazandık ancak zafer kazanmadık. Çünkü zafer düşmana karşı kazanılır. Ankara’da bizim düşmanımız yok. Bize düşen 6 milyon Ankaralıyı bundan sonra memnun etmek’ dedim. Bizim Türkiye’ye yaklaşımımız da aynı, düşman yok. Cumhur İttifakı’na oy verenler de başımızın üzerindedir. Millet İttifakı’na oy verenler de başımızın üzerindedir.

    “BİZİM GENÇLERİMİZ, ZENGİNLERİN ÇOCUKLARI GİBİ CEP TELEFONUNUN EN İYİSİNE LAYIK”

    Bu pandemi döneminde ben, çocuklara online eğitime geçilince 918 köye internet bağlattım. O çocuklar köyden eğitimden geri kalmasın diye. 40 bin öğrenciye bir veya iki yıl 10 GB internet verdim. Şimdi, diyorlar ki her öğrenciye seçimden sonra 10 GB internet. Ya siz şu an yönetiyorsunuz, başlatın deseniz başlayacak durumdasınız. Niye seçimden sonra? Çünkü, 21 yıldır artık o hale geldik ki, çocuklar üniversiteleri bitiriyor, iş bulmayı hayal dahi edemiyorlar. Çünkü işe girecekler belli. Torpil, üç beş yerden maaş alanlar, mülakat. Gençler artık hiçbir şeyi halay bile edemiyor. Ama bunun yanında herhangi bir genç, ben de şunu istiyorum, geçinemiyorum deyince bizim dayılar diyor ki ‘Telefonunu çıkart bakayım’, o dayı bilmiyor ki bizim gençlerimiz, zenginlerin çocukları gibi cep telefonunun en iyisine layık. Arabanın en iyisine layık, en iyi okullarda okumaya layık. En güzel evde oturmaya layık. En güzel işte çalışmaya layık… Niye çok görüyorsunuz? Ağzını açtığı zaman hemen çocuklara fırçalamalar, azarlamalar. Bu gençler öyle yetişti ki artık biz yaştakilere akıl verecek zamana geldiler. Bizim onların aklına ihtiyacımız var.

    “BÖLÜNME KORKUSU İLE AÇLIĞI, FAKİRLİĞİ, GELİR ADALETSİZLİĞİNİ ÖRTMEK İSTİYORLAR”

    Bölünme korkusu ile açlığı, fakirliği, gelir adaletsizliğini örtmek istiyorlar. İki ayda bir Hazine Bakanlığı’nı değiştirdiler. İki ayda bir Maliye Bakanlığı’nı değiştirdiler. O yetmedi, eski bakanı geri çağırdılar, gel bize yardımcı ol diye. O diyor ki ‘Siz artık dünyada olmayan bir ekonomi sistemi yönetiyorsunuz, bilime kulak vermiyorsunuz. Benim de size yapacak bir şeyim yok’ dedi ve reddetti. Şu anda Millet İttifakı’nda ekonomistler olarak tam bir şampiyonlar ligi var. Dünyaca tanınan, bilinen ekonomistler var. İnşallah iş başına gelecekler, onlar idare etmeye başlayacaklar. Artık çözümsüz olan, gittikçe uçuruma doğru giden otobüsü inşallah durduracaklar. Nasıl Millet İttifakı’nın belediyelerinde huzur, bereket hâkim olduysa, inşallah 14 Mayıs’tan sonra da Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu birinci turda seçilmek sureti ile artık huzur ve berekete doğru gideceğiz.”