Etiket: Cumhurbaşkanı

  • TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI KORAMAZ: “ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİNE GÖREV VERİLMESİ BİLİRKİŞİLİĞİN TİCARİ BİR YAPIYA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SONUCUNU DOĞURACAKTIR”

    TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI KORAMAZ: “ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİNE GÖREV VERİLMESİ BİLİRKİŞİLİĞİN TİCARİ BİR YAPIYA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SONUCUNU DOĞURACAKTIR”

    Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, “Özel hukuk tüzel kişilerine görev verilmesi, bilirkişiliğin ticari bir yapıya dönüştürülmesi sonucunu doğuracaktır. Bilirkişiliğin kamusal niteliğinin kârlılık bazlı ekonomik çıkar odaklı çalışan şirketlerle bağdaşması olanaklı değildir. Bilirkişilik hizmetinin gerçek kişiler tarafından yürütülürken dahi, meslek olarak algılanmaması gerektiğinin sıklıkla dile getirildiği ve hali hazırda bu anlamda ciddi sorunlar yaşandığı göze alındığında özel hukuk tüzel kişilerinin bu sorunu artıracağı da açıktır. Öte yandan bilirkişilik faaliyetinin özel hukuk tüzel kişilerine açılmasında bir kamu yararı da bulunmamaktadır” dedi.

    TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, ticari şirketlerin bilirkişilik yapmasının önünün açılmasına ilişkin bir basın açıklaması yaptı. Koramaz, şunları söyledi:

    “YENİ BİLİRKİŞİLİK DÖNEMİ İLE BİLİRKİŞİLİK TEMEL İŞLEVİNDEN SAPTIRILARAK BİR MESLEK HALİNE GETİRİLMİŞTİR”

    “2016 tarihinden itibaren 6754 Sayılı Bilirkişilik Kanunu, ardından 2017 tarihinde yayımlanan Bilirkişilik Uygulama Yönetmeliği ile bilirkişilik alanında yeni bir dönem başlamış, hizmet alanı kökten değiştirilmiştir. Yeni bilirkişilik dönemi ile bilirkişilik temel işlevinden saptırılarak bir meslek haline getirilmiş ve TMMOB alandan tamamen dışlanmış, Bilirkişilik Danışma Kurulu’nda bir temsilci bulundurma dışında bir rol verilmemiştir. Ülkemizin en önemli Anayasal kuruluşlarından biri olan TMMOB ve bağlı odaları ülke kalkınmasında ve ekonomisinde yaşamsal işleve sahip meslekleri bünyesinde barındırmaktadır. Ancak 6754 sayılı yasa ile mesleki uzmanlık alanlarımızın, bilirkişilik hizmeti veren/verecek olan üyelerimizin mesleki yeterliliklerinin belirlenmesi ve sicillerinin tutulması gibi süreçlerdeki etkinliğimiz kısıtlanmış ve mümkün olan en doğru biçimde yerine getirilmesi yönündeki çabalarımızın önü kesilmiştir.

    “DAHA ÖNCE UYGULAMASI OLMAYAN BİÇİMDE, ÖZEL TİCARİ ŞİRKETLERİN BİLİRKİŞİLİK YAPABİLMESİNİN ÖNÜ AÇILMIŞTIR”

    Sürecin devamında, Cumhurbaşkanı tarafından 2 Mart 2021 tarihinde açıklanan ve 30 Nisan 2021 tarih, 31470 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın eylem planında 3.6.k. olarak tanımlı faaliyet ile ‘Öncelikle taşınmaz ve motorlu taşıt değerleme ile muhasebe alanlarında olmak üzere özel hukuk tüzel kişilerinin bilirkişilik yapabilmelerine ilişkin uygulama geliştirilecektir’ denilmek suretiyle, daha önce uygulaması olmayan biçimde, özel hukuk tüzel kişilerinin yani ticari şirketlerin bilirkişilik yapabilmesinin önü açılmıştır. Son olarak da 8 Ağustos 2023 tarihli Anadolu Ajansı’nın haberine göre; Adalet Bakanı tarafından: ‘Bugün itibarıyla gayrimenkul alanında özel hukuk tüzel kişi bilirkişilik uygulaması ülke genelinde başlamış oluyor’ şeklindeki açıklaması ile ticari şirketlerin bilirkişilik yapması süreci fiilen başlatılmıştır.

    “KURUMSAL BİR HİZMETİN TİCARİLEŞTİRİLMESİ FELAKETLERE AÇIK BİR DAVETİYEDİR”

    6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Hatay depremlerinde de açıkça görüldüğü üzere, kamusal bir hizmetin ticarileştirilmesi felaketlere açık bir davetiyedir. Özel ve teknik konularda görüşüne başvurulan bilirkişiler adaletin yerini bulmasına hizmet eden bir araç olmalarının yanı sıra aynı zamanda bir kamu hizmeti görmektedir. Bilirkişiler tarafından verilen görüşün tarafsız ve bağımsız olabilmesi için bilirkişinin görüş oluştururken hiçbir etki altında kalmaması gereği açıktır. Bu bağımsızlık ve tarafsızlık yalnızca uyuşmazlığın taraflarına karşı değil; aynı zamanda Adalet Bakanlığına, hakime, savcıya, siyasal iktidara, basına ve kamuoyuna karşı da olmak durumundadır. Aksi halde adil yargılamadan söz edilmesi olanaklı değildir.

    “ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİNE GÖREV VERİLMESİ BİLİRKİŞİLİĞİN TİCARİ BİR YAPIYA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SONUCUNU DOĞURACAKTIR”

    Özel hukuk tüzel kişileri, yani şirketler ise belirli ekonomik gayeler ışığında kurulan ve netice itibariyle kâr odaklı çalışan yapılardır. Özel hukuk tüzel kişilerine görev verilmesi bilirkişiliğin ticari bir yapıya dönüştürülmesi sonucunu doğuracaktır. Bilirkişiliğin kamusal niteliğinin kârlılık bazlı ekonomik çıkar odaklı çalışan şirketlerle bağdaşması olanaklı değildir. Bilirkişilik hizmetinin gerçek kişiler tarafından yürütülürken dahi, meslek olarak algılanmaması gerektiğinin sıklıkla dile getirildiği ve hali hazırda bu anlamda ciddi sorunlar yaşandığı göze alındığında özel hukuk tüzel kişilerinin bu sorunu artıracağı da açıktır. Öte yandan bilirkişilik faaliyetinin özel hukuk tüzel kişilerine açılmasında bir kamu yararı da bulunmamaktadır.

    “İŞVERENE EKONOMİK BAĞLILIĞI OLAN KİŞİNİN, HERKESE KARŞI BAĞIMSIZ OLDUĞUNA YÖNELİK BİR İFADE SADECE KÂĞIT ÜZERİNDE KALMAYA MAHKUMDUR”

    Yine özel hukuk tüzel kişisi çalışanları da işin doğası gereği işverene ekonomik bağımlılığı olan emeği karşılığında tüzel kişiden ücret alan yani ekonomik bir menfaat elde eden kişilerdir. Bir işverene ekonomik bağlılığı söz konusu olan bir kişinin, herkese karşı bağımsız olduğuna yönelik bir ifade sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkum bir ifadedir. Bilirkişilerin sahip olması gereken nitelikler arasında yer alan; dürüstlük, güvenirlik, sır saklama, sadakat ve özen yükümlülüğü, yasaklılık ve ret müesseseleri özel hukuk tüzel kişilerince karşılanabilecek ve işlerlik kazanabilecek nitelikler değildir. Öte yandan, Adalet Bakanı tarafından bahse konu edilen taşınmaz değerlemesi, meslek alanlarımızı doğrudan ilgilendirdiği için daha derin bir irdelemeyi gerektirmektedir. Taşınmaz değerlemesinin özel hukuk tüzel kişilerine açılması ile bu alanın gayrimenkul değerleme şirketlerine terk edileceği açıktır. Her ne kadar bu şirketlerde SPK lisanslı gayrimenkul değerleme uzmanları çalıştırılsa da yaşanan deneyimler mühendislik, mimarlık diplomasına sahip olmayan değerleme uzmanlarının çoğunun binaların yapısal sorunları hakkında fikir yürütmekten uzak olduklarını, proje okumasını bilmediklerini, hatta yapı sınıf ve gruplarını dahi ayırt edemediklerini ortaya koymuştur.

    “BU ALANIN GAYRİMENKUL DEĞERLEME ŞİRKETLERİNE AÇILMASI ADALET TERAZİSİNİN DENGESİNİ ONARILMAZ ŞEKİLDE BOZACAKTIR”

    Hal böyleyken ve TMMOB olarak bilirkişilik heyetlerinde ancak ve ancak SPK lisanslı mühendis ve mimarların görevlendirilmesi gerektiğini savunurken, bu alanın bir de gayrimenkul değerleme şirketlerine açılması adalet terazisinin dengesini onarılmaz şekilde bozacaktır. Bu değerlendirmelerimiz kapsamında bir kez daha tekrar ediyoruz; özel hukuk tüzel kişilerinin yani şirketlerin bilirkişilik yapmasına olanak tanıyacak düzenlemelerden kaçınılması ve Bilirkişilik Kanunu’nun bu düzenlemelere cevaz veren hükümlerinin de acilen kaldırılması gerekmektedir.”

     

  • CEMAL ENGİNYURT ARDANUÇ’TA: “CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN SEÇİMLERDEN ÖNCE  ‘MEMURLARA VERECEĞİM 22 BİN LİRANIN AYNISINI EMEKLİLERE VERECEĞİM’ DEDİ. VERDİ Mİ, TABİİ Kİ DE HAYIR”

    CEMAL ENGİNYURT ARDANUÇ’TA: “CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN SEÇİMLERDEN ÖNCE ‘MEMURLARA VERECEĞİM 22 BİN LİRANIN AYNISINI EMEKLİLERE VERECEĞİM’ DEDİ. VERDİ Mİ, TABİİ Kİ DE HAYIR”

    UĞUR İSTANBULLU

    Demokrat Parti (DP) Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt, “14 ve 28 Mayıs’ta bir seçim yaşadık ve seçim sonrasında Recep Tayip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Bizler de bekledik sayın Recep Tayip Erdoğan 85 milyonun cumhurbaşkanı olsun ve verdiği sözleri yerine getirsin. Sen artık seçildin ve beş yıl daha Cumhurbaşkanısın. Ne dedi seçimlerde? ‘Önce memurlara vereceğim en düşük 22 bin liranın aynısını emeklilere vereceğim’ dedi. Verdi mi, tabii ki de hayır” diye konuştu.

    DP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt bugün Artvin’in Ardanuç ilçesinde vatandaşla buluştu. Yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği sözleri tutmasını isteyen Enginyurt, şöyle konuştu:

    EMEKLİNİN MAAŞI 22 BİN LİRA OLACAKTI, AMA OLMADI”

    “Artvin’de olmak bir onur ve inşallah Artvin’in kaderi değişirse, Türkiye’nin kaderi değişir. Tabii imama mikrofon verirsen bol bol vaz eder, siyasetçiye de mikrofon verirsen siyaset konuşur. Dolayısıyla biz de buraya gelmişken ülkenin durumundan bahsedelim. 14 ve 28 Mayıs’ta bir seçim yaşadık ve seçim sonrasında Recep Tayip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Bizler de bekledik sayın Erdoğan 85 milyonun cumhurbaşkanı olsun ve verdiği sözleri yerine getirsin. Sen artık seçildin ve beş yıl daha Cumhurbaşkanısın. Ne dedi seçimlerde? ‘Önce  memurlara vereceğim en düşük 22 bin liranın aynısını emeklilere vereceğim’ dedi. Verdi mi, tabii ki de hayır. Emekliye seyyanen 8 bin lira vermesi gerekirken emekliyi açlığa mahkum etti. En düşük emekli maaşı 7 bin 500 lira dedi ve yüzde 25 zam yaptı ve emekli maaşı kaça çıktı 7 bin 500 liraya çıktı. Dolaysıyla emekliye verdiği sözü tutmadı. Esnaf arkadaşlarımız var ve bu arkadaşlarımız 9 bin prim günü üzerinden emekli oluyorlar. Ancak esnaf yanında çalıştırdığı personelin pirimini ödüyor o 5 bin 550’den emekli oluyor ama esnaf kendisi 9 binden emekli oluyor. Ne dedi Erdoğan? ‘7 bin 200 pirimle emekli olacaksınız’ dedi. Primi düşürme sözünü tuttu mu hayır tabii ki de. Ama bir şey yaptı primi artırdı 4 bin liraya çıkardı. Esnaf ödemelerini yapamazken, bir de zamlı BAĞKUR primini ödemek zorunda kaldı. Ne dedi Recep Tayip Erdoğan? ‘Üniversite öğrencilerine seçimden önce vergisiz telefon vereceğim’ dedi ve şimdi Maliye Bakanı yerli telefonda bu işlemi sınırlamış ve sözünde durmadıkları gibi işi yerliye dökmüş durumda.

    “ÇİFTÇİ DOSTU OLDUĞUNU SÖYLEYEN CUMHURBAŞKANI ŞİMDİ ÇİFTÇİYİ BATIRDI”

    Seçimden önce Recep Tayip Erdoğan ‘çiftçinin dostuyuz’ dedi. Allah böyle dostu başından eksik etsin. Böyle dostluk mu olur? Mayısta mazot 18 liraydı, şimdi bugün mazot 38 lira. Gübrenin tonu 15 bin lira ve çiftçi ve hayvan üreticisi iflas etti. Bizler fındık üreticisiyiz, Kemal Kılıçdaroğlu Orduya geldi ve dedi ki seçim döneminde ve hakikaten bu Kemal abi çok şanssız adam kendini bir türlü anlatamadı yada anlamak istemediniz. Fındık 4 dolar dedi ve bizim Ordulular öyle baktı ve ertesi gün Recep Abi geldi ve ‘bu Kemal 4 dolar verecekmiş sorsaydınız ya bu Kemal bu zamana kadar neredeymiş ve neden vermemiş’ ve bizim Ordulular alkıştan yıktı alanı. Biri de demedi ki sen iktidardasın ve bu CHP de 45 yıldır iktidarda değil. Sen ne vereceksin, sen neden vermedin diye sormadılar ve yüzde 65 oy verdiler.

    “BEN ÜLKÜCÜYÜM VE BANA BİLE PKK’LISIN DEDİ”

    Bakın ben ülkücüyüm. 4 yıl hapis yattım ve Recep Tayip Erdoğan beni bile PKK’lı yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu’na montaj kasetlerle PKK’lı dedi. Temel Karamollaoğlu’na dinsiz ve PKK’lı dedi. Gültekin Uysal’a PKK’lı dedi ve dinsiz dedi ve her türlü iftirayı attı. Seçim bitti biz dedik ki özür diler ama şimdi daha da hızını artırdı. İstanbul’u ve Ankara’yı alacağım diye bizlere PKK’lı demeye devam ediyor. Bunlar diyor fetöcü ve PKK’lı diyor. Bu milletin aklıyla neden oynuyorsun diye sormazlar mı? Bu memlekette PKK ile iş tutan biri varsa onun adı Recep Tayip Erdoğan’dır. Nasıl, Habur’da çadır mahkemeleri kurup adamları serbest bırakan Recep Tayip Erdoğan’dır. Diyarbakır’da Şivan Perwer’le magri magri diyen Recep Tayip Erdoğan’dır. Oslo’da PKK ile anlaşma yapan Recep Tayip Erdoğan’dır. Dolmabahçe’de Salih Müslüm’ü kırmızı halıyla ağırlayan da kendisidir. İmralı’dan mektup yazdırıp İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kaybetsin ona oy vermeyin dedirten Recep Tayip Erdoğan’dır. Osman Öcalan’ı televizyona çıkarıp Binali Yıldırım’a oy verin dedirten de yine kendisidir. Ama bakın elindeki kanallarla maalesef hepimize PKK’lı dedi. Kime dedi, bu toplumun yüzde 50’sine. Yani CHP’ye oy veren şehit babasına PKK’lı dedi. CHP, Demokrat Parti, Saadet Partisi’ne oy verip camide namaz kılanlara dinsiz dedi. 

    BU ÜLKEYİ İKİ KİŞİ YÖNETİYOR, BİRİ CUMHURBAŞKANI RECEP TAYİP ERDOĞAN DİĞERİ DE AKP GENEL BAŞKANI RECEP TAYİP ERDOĞAN”

    Bize sabredin diyor. Geçenlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan diyor ki ’emekliye 7 bin 500 lira vermişler ve bu parayla geçinilmez diyor ve bunu hemen düzeltelim’ diyor. Kime diyor AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’a. Çünkü ülkeyi iki kişi yönetiyor ve biri Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan diğeri ise AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan. Ekimde emekli maaşını düzeltelim diyen Cumhurbaşkanına AKP Genel Başkanı kızmış, ancak yıl başında düzeltebiliriz diyor. Neden diyor? Çünkü ‘biz bunlara yılbaşında verirsek eğer bu emekliler temiz insanlar bunlar bu çektikleri acıları unuturlar ve yerel seçimlerde bana oy verirler’ diyor. Bizimle dalga geçiyorlar.

    Faiz haram dedi ve ben burada olduğum müddetçe faiz hep düşmeye devam edecek dedi ve faiz ne oldu yüzde 25 oldu. Bu arada hepiniz battınız da farkında değilsiniz. Kredi kartlarında faiz yüzde 3,5 çıktı ve nakit avans iptal edildi ve kredi faizleri arttı. Yani bizi faizcilere teslim etti. Hani diyordu ya, CHP gelince tefecilere teslim edecekti öyleyse ben tefecilere teslim edeyim dedi. Bir de bunların Hoca tayfası var ve bunlara ekrana çıkıp gündem değiştirmeye çalışıyorlar. Millet aç, yoksul ve bu hocalar ‘diyorlar ki sizler sabredin diyorlar. Allah sabredenleri sever ve cennete götürür.’ Evet fakir cennete gidene kadar siz de sabretseniz de siz de cennete gitseniz olmaz mı?

    “BİZ MİLLET AÇ DERKEN, ONLAR ‘EZAN SUSMAZ’ DİYOR”

    Cübbeli diye bir din bezirgânı var ve diyor ki ‘siz fakirler sabredin, siz cennete erken gideceksiniz oysa zenginler 500 yıl sonra gidecekler.’ Cübbeli malı mülk satsan da cennete gitsen olmaz mı? Neden siz zenginler cennete gitmek istemiyorsunuz. Saraydakinin 13 tane uçağı olacak, manda yoğurdu, kestane balı ve ejder meyvesi yiyecek. Ve cennet 500 yıl sonra gidecek. Allah aşkına yazık değil mi Recep Tayip Erdoğan’a. Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın cennete gitmesi için fakirleşmesi lazım. O zaman ne yapsın malı mülkü fakirlere dağıtsın. Sarayın günlük masrafı 24 milyon ve Ardanuç’u zengin ediyor bir aylık parayla.

    Biz bunları söylerken ve aramızda AKP’ye oy verenlere de var ve Allah razı olsun sizlerden. Ve biz millet aç derken onlar ‘ezan susmaz’ diyor. Biz diyoruz ki ‘memleket battı’ onlarsa ‘bayrak inmez’ diyor. Biz diyoruz ki halkımız aç. Siz bu kadar zenginleşmeyin, halk soğan ekmek yiyor diyoruz. Onlarsa ‘biz soğan ekmek yeriz, ama reisimizi yedirtmeyiz’ diyorlar. Abi biz reisi neden yiyelim, abi biz yamyam mıyız ya. Biz diyoruz ki reis ne yiyorsa biz de ondan yiyelim diyoruz. Bunları söylemek bizim hakkımız değil mi, ama din ve PKK üzerinden saldırıyorlar. Ben tekrar söylüyorum kim PKK’lı ise onun Allah belasını versin, kim FETÖ’cü ise onun da Allah belasını versin. Biz PKK ile bir olmadık ve bir olanın Allah belasını versin. Biz biriyle beraberiz ve birlikteyiz doğrudur. Bizim bir olduğumuz tek bir kişi var o da sarı saçlı mavi gözlü dev adam, Mustafa Kemal Atatürk’tür.”

     

  • GAZETECİ MUSTAFA YAVUZ, DALAMAN KİTAP GÜNLERİNDE: “AKP HÜKÜMETİNİN MUHALİF SESLERİ SUSTURMAYA ÇALIŞTIĞINA BİR KEZ DAHA ŞAHİT OLUYORUZ”

    GAZETECİ MUSTAFA YAVUZ, DALAMAN KİTAP GÜNLERİNDE: “AKP HÜKÜMETİNİN MUHALİF SESLERİ SUSTURMAYA ÇALIŞTIĞINA BİR KEZ DAHA ŞAHİT OLUYORUZ”

     

    Gazeteci Mustafa Yavuz, Dalaman Kitap Günleri’nde “ Türkiye’de Gazetecilik Sorunları” konulu söyleşide, “20 yıldır Türk basını hiç görmediği baskı ve sansür anlayışıyla karşılaştı. En son Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’ın cezaevine girmesiyle birlikte AKP hükümetinin muhalif sesleri susturmaya çalıştığına bir kez daha şahit oluyoruz” dedi.

    Gazeteci Mustafa Yavuz, Dalaman Kitap Günleri’nde “Türkiye’de Gazetecilik Sorunları” konulu etkinliğe katıldı. Sezer Durmuş’un Tertip Komite Başkanlığı’nı yürüttüğü Dalaman Kitap Günleri’ne 60 yazar ve 30 yayınevinin katıldı. 21-27 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen etkinlik, imza günleri ve söyleşilerle büyük beğeni topladı.

    Demokrasi, basın özgürlüğü ve toplumun refahı arasında doğrudan bir ilişki olduğuna dikkat çeken Yavuz, muhalif gazetecilere verilen cezalara tepki gösterdi. Yavuz, 60 gündür cezaevinde olan Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’un bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerektiğini söyledi.

    2017 Anayasa Değişikliği Referandumu’nda başkanlık sistemine geçilmesiyle basın özgürlüğüne bir darbe daha vurulduğu ifade Yavuz, “16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu’nda “Hayır Bloku” olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinin birçok negatif yönünün yanı sıra basın özgürlüğüne de büyük darbe vuracağından bahsetmiştim. Gazetecilik bir toplumun en temel bilgi edinme aracıdır. Bu bilgi edinme aracı tarih boyunca sansürle mücadele etmiştir. Milli mücadele döneminde Anadolu basını büyük çabayla çalışmıştır” diye konuştu.

    Türkiye’de iktidar kontrolünde basın organlarının seçimlerde yanlı yayın yaptığını belirten Yavuz 14 ve 28 Mayıs tarihlerindeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın miting alanlarında gösterdiği videolara tepki gösterdi. Yavuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da itiraf ettiği büyük bir dezenformasyon kampanyası yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun montaj videosu üzerinden kara propaganda yapıldı. Bu propagandaya da iktidar yanlısı medya destek verdi. Böyle bir ortamda medya özgürlüğünden bahsetmemiz söz konusu değildir. Özgür medya, iyi işleyen demokrasiyi getirir. Demokrasinin işlediği ülkelerde ekonomik refah artar” dedi.

    AKP iktidarının muhalif sesleri yargı yoluyla bastırmaya çalışmasının demokrasinin önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Yavuz, “20 yıldır Türk basını hiç görmediği baskı ve sansür anlayışıyla karşılaştı. En son Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’ın cezaevine girmesiyle birlikte AKP hükümetinin muhalif sesleri susturmaya çalıştığına bir kez daha şahit oluyoruz. AKP iktidarı Türk siyasi sahnesine çıkarken yolsuzlukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğinin sözünü vermişti. Bugün görüyoruz ki en çok yolsuzluk yine bu dönemde yapıldı, vatandaşın geçim sıkıntısı her geçen gün artıyor. Bu konular çok az televizyon kanalında konuşuldu, çok az gazete tarafından yazıldı. Basın özgürlüğünün kısıtlanması vatandaşı bu yüzden derinden etkiliyor” değerlendirmesini yaptı.

  • ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara ATO Congresium’daki AKP’nin 22’nci kuruluş yıl dönümü programında; “AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık” dedi. Erdoğan, partililerden yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu, Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce ve imkana sahip olduğunu insanlara çok iyi anlatmalarını isteyerek “Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır” diye konuştu.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin 22’nci kuruluş yıldönümü nedeniyle bugün Ankara ATO Congresium’da düzenlenen programa katıldı. Erdoğan burada şöyle konuştu:

    “HAK VE HÜRRİYETLER NOKTASINDA VESAYETÇİLERİN BIRAKTIĞI ENKAZI TEMİZLEYEREK DEMOKRASİMİZİN STANDARTLARINI BİZ YÜKSELTTİK”

    “Partimizin 22’nci gurur yılında bu vesileyle kuruluşundan itibaren AK Parti kademelerinde görev almış, AK Parti davasını savunmuş tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Bu 22 yıllık süreçte teşkilatlarımızın her kademesinden kardeşlerimizden nicesini toprağa verdik. Kimi eceliyle vefat etti, kimi de AK Parti’nin taşıdığı dava sancağını yüceltmek için koştururken bölücü terör örgütünün kalleş saldırılarında şehit düştü. Kimi de tabi afetlerin kurbanı oldu. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun.

    AK Parti’nin 22’nci kuruluş yıl dönümünün ülkemize ve tüm teşkilatlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Değerli kardeşlerim, AK Parti iktidarlarında dünyaya gelenler partimizin kuruluş döneminde Türkiye’nin nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğunu bilmiyor. Biz 22 yıl öncesinden bahsettiğimizde gençlerimizin çoğu zihinlerinde o eski Türkiye’yi maalesef canlandıramıyor.

    2001 krizinin etkilerinin tüm toplumda hissedildiği, işçinin, esnafın, iş dünyasının geleceğini göremediği bir iklimde partimizin kuruluşunu ilan ettik. AK Parti umutsuzluğun, belirsizliğin ve yasakların adeta karabasan gibi çöktüğü Türkiye’ye tıpkı bir güneş gibi doğmuş, umudun adı olmuştur. Kuruluşumuzun üzerinden 1,5 sene bile geçmeden milletimizin AK Parti’yi iktidara taşımasının, ülkeyi yönetme görevini vermesinin geleceğini AK Partili kadrolara emanet etmesinin sebebi işte budur. Milletimiz bize ve partimize güven duydu. AK Parti ve AK Partili kadrolar da bu güvene hiçbir zaman gözde düşürmemiştir. AK Parti ile birlikte siyaset tabi rotasını bulmuş, Türkiye’de merkezinde daha fazla demokrasinin, daha fazla özgürlüklerin, daha fazla ekonomik kalkınmanın olduğu yeni bir dönem başlamıştır.

    Hak ve hürriyetler noktasında vesayetçilerin bıraktığı enkazı temizleyerek demokrasimizin standartlarını sizlerle beraber biz yükselttik.

    22 yıllık dönemde içeriden ve dışarıdan bizi yıkmak için denemedikleri yol kalmadı. Nice ihanetlere maruz kaldık, nice saldırılara göğüs gerdik, nice badireler atlattık, nice engelin, zorluğun, sıkıntının üstesinden geldik. Karanlık cinayetlerden cumhuriyet mitinglerine, medya provokasyonlarından kapatma davasına, 367 garabetinden 17-25 Aralık girişimine, Gezi olaylarından 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne, her çeşidinden terör saldırılarından ekonomik tuzaklara kadar bir siyasi hareketin belki de asırlar boyunca karşılaşmayacağı sayıda hainliği, vandallığı, hukuksuzluğu biz sadece 22 yılda yaşadık, gördük. Ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, her zaman Allah’a dayandık.

    “HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİK, FAKAT ÜLKEMİZİN ANA MUHALEFET PARTİSİNİ TEK PARTİ FAŞİZMİNİN BOYUNDURUĞUNDAN BİR TÜRLÜ KURTARAMADIK”

    AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık. Ama 22 yıllık siyasi yolculuğumuzda kalibremize ve kalitemize uygun bir muhalefet maalesef bulamadık. Her şeyi değiştirdik, fakat ülkemizin ana muhalefet partisini tek parti faşizminin boyunduruğundan bir türlü kurtaramadık.

    22 yıllık sürede tam 17 kez sandıkta bizimle yarıştılar; yani ortalama 1,5 yılda bir siyaset arenasında karşımıza çıktılar. Her defasında milletten okkalı bir tokat yediler. Milleti hafife almanın, milli iradeyi aşağılamanın, sandığın meşruiyetini sorgulamanın bedelini seçimleri kaybederek ödediler. Fakat üzülerek ifade etmek isterim ki, yaşadıkları onca hezimete, seçim yenilgisine rağmen bir kez olsun hatalarından ibret almadılar.

    Kılıçdaroğlu ve avanesinin milletin tercihlerine karşı hazımsızlıklarında zerre kadar iyileşme olmuyor. Bakınız bu zat, girdiği 13 seçimin 13’ünü de kaybetti. Her seçim öncesinde çeşitli oy oranları vererek, şayet bunları alamazsa istifa edeceğini, CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturmayacağını söyledi. Ama hiçbir zaman sözünün eri olmadı, onurluca geri çekilmeyi dahi beceremedi. Bunu yapmadığı gibi, başta kendi seçmeni olmak üzere vatandaşın aklıyla alay etmeye devam etti.

    “85 MİLYONUN TAMAMINA SAYGI DUYAN, HESAP VEREN, CESARETLE HESAP SORABİLECEĞİNİZ BİR PARTİ VE İTTİFAK ARIYORSANIZ GELİN SİZ DE AK PARTİ VE CUMHUR İTTİFAKI’NA KATILIN”

    Kılıçdaroğlu ve CHP’li oligarkların bu pişkinlikleri, bu arsızlıkları en fazla Gazi’nin hürmetine CHP’ye oy veren vatandaşlarımızı rahatsız etmektedir. Toplumun belli kesimlerinde hayal kırıklığı giderek büyümekte, bunların aymazlıklarından dolayı umutsuzluk yaygınlaşmaktadır. Siyasete olan güveni de zedeleyen bu durum, açık söylüyorum, demokrasimiz için de risk oluşturmaktadır. Buradan özellikle 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde farklı tercihlerde bulunmuş tüm vatandaşlarımıza şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum: Türkiye’nin tüm renklerini, tüm zenginliklerini temsile haiz parti AK Parti’dir. AK Parti bir Türkiye partisidir, 85 milyonun tamamının partisidir.

    Davetim 85 milyonun her bir ferdinedir. Sadece seçmenine değil, hiçbir ayrım yapmadan 85 milyonun tamamına saygı duyan, hesap veren, cesaretle hesap sorabileceğiniz bir parti ve ittifak arıyorsanız gelin siz de AK Parti ve Cumhur İttifakı’na katılın. Yarın neredeyiz? Yarın Ahlat’tayız. Öbürsü gün neredeyiz? Öbürsü gün Malazgirt’teyiz. Cumhur İttifakı olarak ecdadımızın Anadolu’dan çıktığı yolda biz bir oluyoruz, iri oluyoruz, diri oluyoruz hep birlikte Türkiye oluyoruz. Size sürekli dayatmalarda bulunulmasından, her seçim öncesinde tıpış tıpış oy vereceksiniz denilmesinden tepkilerinizin kibir kulelerine ulaşmamasından rahatsızsanız, gelin siz de AK Parti ailesinin üyesi olun.

    Hayat tarzı diyerek size korku salıp, koltuklarını korumaya çalışanlara gelip hep beraber esaslı bir ders verelim.

    Gelin bizler de milleti kandırmaktan utanmayan, milletin tercihlerine saygı duymayan bu kifayetsiz muhterisleri siyasette tutmayalım. Eski Türkiye’nin bakiyesi bu arkaik ekibi hep birlikte emekliye sevk etmeye hazır mıyız? Siyaset bunlardan çok çekti, bu millet bunlardan çok çekti. 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçlarının sadece Türkiye Yüzyılı’na değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına yakışır muhalefet pratiğinin oluşması için önemli bir fırsat sunduğuna inanıyorum.

    “CUMHURİYETİ’MİZİN 100. YILINDA BU ÜLKEYE BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ, BİRİNCİ EKONOMİ VE BİRİNCİ SINIF GELECEK YAKIŞTIĞINA İNANIYORUZ”

    Cumhuriyeti’mizin 100. yılında bu ülkeye birinci sınıf demokrasi, birinci ekonomi ve birinci sınıf gelecek yakıştığına inanıyoruz. İktidarda geçen yaklaşık 21 yılımızda bunun altyapısını kurduk, temellerini çok güçlü attık ve bu şekilde de yola devam ediyoruz. Gençler, Cumhurbaşkanlığımızın ustalık döneminde inşallah her açıdan daha müreffeh, daha güvenli, daha itibarlı, daha güçlü ve huzurlu bir Türkiye’yi inşa ederek milletimize olan sözümüzü yerine getireceğiz. Gönüller yapmak için çıktığımız yolda 22 yıldır olduğu gibi gönüller kazanarak mücadelemize devam edeceğiz. Polemik yapmayacağız, bahane aramayacağız, istismar peşinde koşmayacağız, önümüze çıkan engellere aldırmayacağız, muhalefetin yalanlarına teslim olmayacağız. Haktan, adaletten ve doğruluktan asla sapmayacağız. Kibri, böbürlenmeyi kapımıza kesinlikle yaklaştırmayacağız.

    “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU TÜRKİYE’NİN BU ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELECEK GÜCE, İMKÂNA VE KAPASİTEYE SAHİP OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM”

    7 ay sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetim seçimlerinde zafere koşmaya var mıyız? Çok çalışacağız, çok gayret edeceğiz, kapı kapı ana kademe, kadın kolları ve gençler dolaşacağız. İşte İstanbul’un hâli ortada, Ankara’nın hâli ortada. İzmir’i zaten konuşmama gerek yok. Mersin ortada. Adana ortada. İşte buraları pırıl pırıl, yeniden sahiplerine kazandırmak için çok çalışacağız. Mayıs seçimlerinde milli irade nasıl her oyunu bozduysa 2024 Mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimlerinde de millet inanıyorum ki geleceğine el koyacak. Milletimiz muhalefetin beceriksiz yönetimlerinin elinde yıllarını kaybeden şehirlerimizi gerçek belediyecilikle buluşturacaktır. Bu süreçte tüm dava arkadaşlarımdan beklentim şudur: Karamsarlık zehrinin toplumumuzda yayılmasına asla fırsat vermeyin. Gençleri kendi karanlıklarına çekmek isteyen müfrit siyasetçilerin insafına lütfen terk etmeyin. Hanım kardeşlerimizin AK Parti’nin bugünlere gelmesindeki emeklerini unutamayız. Kadınlarımızın gündemi neyse Türkiye’nin hakiki gündemi de odur. Kadınlara kulak vermeyi, onların hatırını gözetmeyi, taleplerini, dualarını almayı asla ihmal etmeyin. Deprem bölgesindeki kardeşlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmemiz son derece önemlidir. Her fırsatta depremzedelerimizin kapısını çalmayı, halini hatırını sormayı lütfen bırakmayın. Bakın, dedik ki, çadırda yaşayan depremzede kalmayacak. Artık çadır kalmadı ve bütün çadırlardaki depremzedelerimizi konteynerkentlere yerleştirdik.

    Yaşadığımız sıkıntıların geçici olduğunu Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce, imkâna ve kapasiteye sahip olduğunu insanlarımıza çok iyi anlatalım. Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır.”

     

  • GÜLİZAR BİÇER KARACA’DAN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A: “EMEKLİNİN YIL SONUNU BEKLEYECEK HALİ KALMADI”

    GÜLİZAR BİÇER KARACA’DAN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A: “EMEKLİNİN YIL SONUNU BEKLEYECEK HALİ KALMADI”

    TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emeklilerle ilgili açıklamasına ilişkin “Bırakın emekli vatandaşlarımızla alay etmeyi, oyalamayı. Getirin teklifi, TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırın, hep birlikte 1 gün içinde çıkaralım yasal düzenlemeyi. Emeklinin yıl sonunu bekleyecek hali kalmadı. Emeklinin sabrı bitti” dedi.

    TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emeklilerle ilgili yıl sonuna kadar adım atacakları yönündeki açıklamasını eleştirdi. Biçer Karaca, Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:

    “3 gün önce; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘Emeklilerimize zam gelmemesi olacak iş değil’. Bugün; AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘İnşallah bu konuda gereken adımları yıl sonuna kadar atacağız’ dedi. Bırakın emekli vatandaşlarımızla alay etmeyi, oyalamayı. Getirin teklifi, TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırın, hep birlikte 1 gün içinde çıkaralım yasal düzenlemeyi. Emeklinin yıl sonunu bekleyecek hali kalmadı. Emeklinin sabrı bitti.”

  • SEZGİN TANRIKULU’NDAN MISIR ALIM FİYATINA TEPKİ: “ÇİFTÇİLERLE DALGA GEÇİYORLAR”

    SEZGİN TANRIKULU’NDAN MISIR ALIM FİYATINA TEPKİ: “ÇİFTÇİLERLE DALGA GEÇİYORLAR”

    MEHMET MUCAHİT CEYLAN

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Önceki gün mısır fiyatları açıklandı ve ton için 6 bin lira bir fiyat açıklandı. Bu fiyata bütün Türkiye’deki üreticiler çiftçiler isyan ettiler, ziraat odaları isyan etti. Nedeni şu, 6 bin lira dendi ama geçen yıl ne kadardı; 5 bin 700 liraydı. Sadece 300 liralık bir artış var geçen yıldan bu zamana, bu da yüzde 5,2 oranına denk düşüyor. Yani geçen yılki orana 5,2 oranında bir artışla 6 bin liralık bir fiyat verilmiş. Gerçekten de çiftçilerle dalga geçiyorlar, yurttaşlarımızla dalga geçiyorlar” dedi.

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve CHP Diyarbakır İl Başkanı Abdullah Atik, Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu ile mısır fiyatına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tanrıkulu, şöyle konuştu:

    “Önceki gün mısır fiyatları açıklandı ve ton için 6 bin lira bir fiyat açıklandı. Bu fiyata bütün Türkiye’deki üreticiler çiftçiler isyan ettiler, ziraat odaları isyan etti. Nedeni şu, 6 bin lira dendi ama geçen yıl ne kadardı; 5 bin 700 liraydı. Sadece 300 liralık bir artış var geçen yıldan bu zamana, bu da yüzde 5,2 oranına denk düşüyor. Yani geçen yılki orana 5,2 oranında bir artışla 6 bin liralık bir fiyat verilmiş. Gerçekten de çiftçilerle dalga geçiyorlar, yurttaşlarımızla dalga geçiyorlar. Neden diyeceksiniz, yüzde 5’lik bir artış. TÜİK’in 15 Ağustos’ta açıkladığı tarım girdileriyle ilişkili olarak enflasyon oranı yüzde 102, bunu baz alsalar yüzde 100 artması lazım ve en az 10 bin lira olması lazım, olmadı. Bakın sadece girdilere baksınlar, mazot fiyatlarına, gübre fiyatlarına, tohum fiyatlarına, geçen yıl ile bu yıl baksınlar yüzde 100 artmış hepsinde, yüzde 100’den fazla artış var ama çiftçilere mısır üreticilerine verilen artış sadece yüzde 5. Geçen yıl 5 bin 700 lirayla 320 dolar alıyordunuz bir ton için, bu sene ise 220 dolar alabiliyorsunuz. Yani ton başına 100 dolar daha düşük geçen yıldan bu zamana.

    “ADALET VE KALKINMA PARTİSİ İKTİDARI TEKELLERE TESLİM OLMUŞ DURUMDA”

    Neden böyle, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tekellere teslim olmuş durumda. Çünkü mısır fiyatı, yağ, sebze fiyatı gibi değil, depolanabiliyor ve bütün dünyada ortak üretim yapıyor. Dünyada mısır piyasasının yüzde 70’ini dört Amerikalı şirket kontrol ediyor. Türkiye’de de çok yakından tanıdığımız KARGİL şirketi kontrol ediyor Toprak Mahsulleri Ofisi ile beraber. Çünkü mısır bütün dünyada hem yem sanayinin hem de nişasta bazlı ürünlerin ana girdisini oluşturuyor. Dolayısıyla fiyatları sadece Türkiye değil dünya piyasaları belirliyor, dünya piyasalarının da şu anda belirlediği rakam Türkiye’ye dayatılmış durumda ve tekeller bizim çiftçilerimizi de teslim almış durumda, büyük tekeller. Şimdi girdilerin yüzde 100 arttığı bir yerde Toprak Mahsulleri Ofisi 300 liralık bir artışla, yüzde 5’lik bir artışla çiftçiden ürün alacak. Bugünden söylüyorum, fiyatlar piyasada Toprak Mahsulleri Ofisi aynen buğday alımı gibi geç alacak, randevu vermeyecek, depolar dolu diyecek, çiftçileri tüccara mahkum edecek, tüccar ne kadardan alacak 4 bin 800 liradan, bilemediniz 5 bin liradan alacak. 3 ay 5 ay sonra da fiyatlar yükselecek ve çiftçiler yeniden mağdur olacak. Çiftçi elindeki ürünü tutma kapasitesine sahip değil çünkü piyasaya borçlu bizim bütün çiftçilerimiz. Dolayısıyla saklayamaz ürününü. Böyle bir perişanlık hali var gerçekten, böyle bir zulüm hali var. Bu sadece Diyarbakır’a özgü bir sorun değil, ama Diyarbakır’da da mısır üretiminin çok arttığını biliyoruz, çiftçilerimizin mısıra yöneldiğini biliyoruz. Dolayısıyla büyük bir zarar, büyük bir mağduriyet söz konusu. O nedenle buradayız, mutlaka ama mutlaka bu fiyatların hükumet tarafından revize edilmesi lazım, Adalet ve Kalkınma Partisi hükumetinin tekelleri değil çiftçiyi koruması lazım, çiftçinin arkasında durması lazım, tekellerin arkasında durmaması lazım. Diyarbakır’dan sesleniyoruz hükümete, bütün Türkiye’de ve Diyarbakır’da çiftçileri perişan ettiniz, mısır üreticilerini, mutlaka ama mutlaka bu fiyatı revize edecek açıklama yapmalısınız ve alımlar konusunda Toprak Mahsulleri Ofisi’ni buğday alımında olduğu gibi çiftçiyi perişan eden, çiftçiyi tüccara mahkum eden bir tarzda bir yöntemde olmaması için gerekli tedbirleri almalısınız.”

    “MISIR ÜRETİCİSİ KAN AĞLIYOR”

    Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu da mısır üreticilerinin kan ağladığına vurgu yaparak şunları söyledi:

    “Mısır üreticisi kan ağlıyor, açık ve net. Geçen yıl 2022 yılında TMO mısır alım fiyatını 5 bin 700 lira olarak açıklarken serbest piyasada mısır 5 bin 500 liraya gidiyordu, şu anda TMO’nun açıklamış olduğu 2023 fiyatı 6 bin TL, serbest piyasada mısır şu anda 4 bin 850 lira civarında gidiyor, bu da çiftçini bittiği anlamına geliyor. Buradan Tarım Bakanlığı’na Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunmak istiyorum; mazota, tohuma, ilaca, enerjiye yaptığınız zam kadar mısıra da o kadar zam istiyoruz, fazla istemiyoruz. Bakın 2022 yılında 9 bin lira olan gübre fiyatı şu anda 19 bin lira, üre 9 bin liraydı şu anda 15 bin lira, mazot 19 bin 700 liraydı şu anda 40 bin liraya yakın, tek bir torba mısır tohumu 450 liraydı şu anda bin 150 lira, tarla kirası bin 100 liraydı şu anda 2 bin 500 lira. Şimdi bu girdi maliyetleri yaklaşık olarak yüzde 100 ile yüzde 150 arasında kalem kalem değişiyor artış göstermişken mısıra yüzde 5 bir zam verilmesi çiftçinin aklıyla alay edilmesi, çiftçiyle dalga geçilmesi gibi bir şey oluyor.”

     

     

     

     

  • EKREM İMAMOĞLU: MELEN BARAJI’NA CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM. 2053 PLANLAMAMIZDA KANAL İSTANBUL BELASI YOK

    EKREM İMAMOĞLU: MELEN BARAJI’NA CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM. 2053 PLANLAMAMIZDA KANAL İSTANBUL BELASI YOK

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘İSKİ İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı’ tanıtım toplantısında gövdesindeki çatlaklar nedeniyle devreye alınamayan Melen Barajı ile ilgili “2019 yılında, ben İBB Başkanı adayıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda, ‘2071’e kadar İstanbul’un su sorununu çözdük’ demiştir. Çünkü muhtemelen Melen Barajı’nın bittiğini düşünmüştür. Melen, bizi derinden üzmüştür.  Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan daha fazla üzüldüğümü iddia ediyorum. Çünkü o para, hepimizin parası. O bitmiş olsa, biz mutlu oluruz. 2019’dan bu yana, Melen’le ilgili çağrılarımıza rağmen ne o barajın tadilatı, tamiratıyla ilgili, akıbeti konusunda bilgi sahibiyiz -tamam, dönem dönem kısıtlı bilgiler alıyoruz- ne de bundan sonraki süreciyle alakalı da aldığımız bir cevabımız yok” dedi. İmamoğlu, Kanal İstanbul ile ilgili olarak da “Bizim projeksiyonumuz, 21 milyonu aşan bir nüfusa göre 2053 yılını planlamak. Bunun içinde ne var? İstanbul’un şu anki mevcut gelişimi var. Ama bunun içinde Kanal İstanbul belası yok. İstanbul’a bu tür saplanan hançerler, İstanbul’un geleceğini ne yazık ki tehdit eder” diye konuştu.

    İstanbul’da içme suyu, atık su ve yağmur suyu hizmetlerinin 2053 yılına kadar sürdürülebilir bir şekilde yürütülmesini sağlayacak kısa, orta ve uzun dönem politikalarının paylaşıldığı “İSKİ İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı” tanıtım toplantısı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımı ile gerçekleştirildi. İSKİ Genel Müdürlüğü Yusuf Ziya Erdem Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte, sırasıyla; İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa, İSKİ Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Prof. Dr. Tuğba Ölmez Hancı ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

    “İSKİ’nin 30 yılını anlatan, 30 yılını tarihleyen bakış açısını herhangi bir gün, herhangi bir tarif olarak kimse algılamasın” diyen İmamoğlu şunları söyledi:

    PLANA SADIK KALMAZSAK BÜYÜK TEHDİTLERLE KARŞI KARŞIYA KALIRIZ: Bu aslında çok tarihi bir andır. Uzun vadeli yapılmış bir çalışmanın, bizden önce başlatılmış ve bizim dönemde de özenli bir şekilde devam etmiş bir çalışmanın sonuç günüdür. Mesele, sürdürülebilirliktir; mesele, geçmişte yapılanlarla, gelecekte yapılacakların uyumlu bir biçimde dizilebilmesidir ve sıkıntıya uğratılmamasıdır. Bunun da siyaset ötesi tekniğe, bilime dayalı bir zemini vardır. Ortaya konan yolculuk, böyle bir yolculuk. Bu bakımdan 2023-2053 İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı çok kıymetlidir. Ama bir kıymetli olan şey de şu: Bu master plana ne kadar sadık kalınacağı. Plana sadık kalmazsak, ne yazık ki çok daha büyük tehditlerle İstanbul’umuz karşı karşıya kalabilir. Bugünün koşullarında, büyük adımlar attığımız bu sahada, yarınlarda bu tehdidi yaşamamak pozisyonunu elde etmek istiyorsak, yine bu plana sadık kalırsak, böyle bir sorunla karşı karşıya kalmayız. Bunları giderebiliriz. Ama sadık kalmazsak, ne yazık ki yine büyük tehditlerle karşı karşıya kalırız.

    AĞIR BEDELLER, YİNE VATANDAŞA ÖDETİLİYOR: Bazı meseleleri unuttukça, şehirlerin ve ülkelerin geleceği asla ve asla teminat altında olamaz. Yöneticiler, halka verdikleri sözlerin bedelini ödeyebilirlerse vatandaşı kandıramazlar, vatandaşa yanlış yapamazlar. Ama maalesef bunlar dönem dönem yapılıyor ve yapılan ağır bedeller, yine vatandaşa ödetiliyor. Halbuki o bedeller vatandaşlara ödetilmemeli. Bir örnek vermek gerekirse; Melen Barajı, önemli bir meseledir. Melen Barajı, -az önce master planda da kıymetli hocamız ifade etti- ‘2053’te bu şehrin yüzde 50’nin üzerindeki su tüketimini sağlayacak kaynak’ olarak tariflenmiştir. Melen Barajı, bulunduğu havza itibariyle, yağışı yoğun olan ve ta 1989 yılında atılmış bir adımla, bugüne kadar gelmiş bir süreci içeren, bir dönemi içeren bir çalışmadır. Bu çalışma, temeli atıldığı anda, 2016 yılında günü ve saati verilerek, ‘Açılışı yapılacak’ diye bir taahhütte bulunulmuştur. Ve dün gibi hatırlıyorum: 2019 yılında, ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda, ‘2071’e kadar İstanbul’un su sorununu çözdük’ demiştir. Çünkü muhtemelen Melen Barajı’nın bittiğini düşünmüştür.

    MELEN BARAJI’NA SAYIN CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM: Göreve gelir gelmez, Melen Barajı’yla ilgili brifing, İSKİ’den istediğim ilk toplantılarından birisidir. Çünkü bazı ihbarlar ve tespitleri, bir kısım teknik insanlardan almıştım. Ve ne yazık ki acı bir faturayla karşı karşıya kaldık. Melen’i ziyarete gittin. Hatta Melen’e alınmamamız konusunda birtakım tedbirler alınmıştı. Ziyaretimiz engellenmeye çalışmıştı. Neyse o yanlıştan dönüldü. Gittiğimizde üzülerek gördük ki, Melen Barajı, o devasa baraj, yani 2053’te İstanbul’un yüzde 50 su ihtiyacını karşılayacak baraj, -daha ötesi- İstanbul’a 250 kilometreyi aşkın bir yerden suyun basıldığı bir meselede, elektrik ihtiyacını da karşılayacak olan o baraj, gövdesi yapılmış ama gövdesinde çok derin çatlaklarla bitirilemez ve su depolanamaz haldeydi. Bu şekilde gördüğümüz Melen, bizi derinden üzmüştür, benim içimi yakmıştır. Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan daha fazla üzüldüğümü iddia ediyorum. Çünkü o para, hepimizin parası. O bitmiş olsa, biz mutlu oluruz. Teşekkür ederiz. 1989’dan bu yana hizmeti geçen herkese minnet duyarız. Ve gururla da İstanbul’a sunulmasının bir parçası olmaktan memnuniyetimizi dile getiririz. Ancak bugün, 2019’dan bu yana, Melen’le ilgili çağrılarımıza rağmen ne o barajın tadilatı, tamiratıyla ilgili, akıbeti konusunda bilgi sahibiyiz -tamam, dönem dönem kısıtlı bilgiler alıyoruz- ne de bundan sonraki süreciyle alakalı da aldığımız bir cevabımız yok.

    KANAL İSTANBUL SAZLIDERE BARAJI’NI YOK EDECEK BELA: Bugün, 16 milyon resmi nüfusu arkadaşlarım oraya yazdılar. 16 milyon resmi nüfusun içinde İstanbul’da bulunan mülteciler, sığınmacılar ve bir kısım izni olan yabancı konuklarımız yok. Bunları da katarsak, bugün İstanbul’un aktif nüfusu 18 milyonu aşmıştır. Bu master planlara ben bunu öneriyorum, İstanbul’un etkin nüfusunu buraya minimum 18,5 milyon yazabiliriz.  Çünkü bir milyonu aşkın üniversite öğrencisi var. Bunun en az yüzde 50-60’ı yılın 9 ayını bu şehirde yaşayan öğrenci nüfusu. On dokuz milyona yakın bir nüfustan bahsediyoruz. Bizim projeksiyonumuz, 21 milyonu aşan bir nüfusa göre 2053 yılın planlamak. Bunun içinde ne var? İstanbul’un şu anki mevcut gelişimi var. Ama bunun içinde Kanal İstanbul belası yok, Kanal İstanbul diye bir kavram yok. Olamaz çünkü. Mesela az önce bahsettiğim Avrupa yakasındaki temel su ihtiyacının ne kadar yüksek olduğu oranından bakışla, Sazlıdere yok edilemez. Kanal İstanbul, Sazlıdere Barajı’nı yok eden bir kavram.

    İSTANBUL’A SAPLANAN HANÇERLER, İSTANBUL’UN GELECEĞİNİ TEHDİT EDER: Bütün su altyapısını, bütün su taşkın meselelerini, bütün yeraltı suyu dengelerini altüst eden bir Kanal İstanbul meselesi, İstanbul’un geleceğinde olamaz; olmamalı. İstanbul’un böyle bir ihtiyacı yok. Dünyanın en hassas, en narin denizlerinden birisi olan Marmara Denizi’nin olduğu bir yerde; Marmara Denizi, İstanbul Boğazı, Karadeniz doğa dengesinin var olduğu bir coğrafyadaki İstanbul’da, Kanal İstanbul diye bir şey konuşulamaz; tartışılamaz. Bu bir siyasi mesele değil. Bu bakımdan ‘master plan’ dediğimiz şey uygulandığı takdirde; ülkelere, şehirlere çok iyi gelir. Ama bir hırs için, bir para kaynağı oluşturmak için, sadece ve sadece geleceği kötüleştiren, bugünün ihtiyaçlarını tamamen ötesinde bir bakış açısı için İstanbul’a bu tür saplanan hançerler, İstanbul’un geleceğini ne yazık ki tehdit eder.

    BAZI ŞEYLERİ SİYASETİN DIŞINA İTELİM: Bazı şeyleri siyasetin dışına itelim. Deprem öyle bir mesele, su öyle bir mesele. Mesela ulaşım, böyle bir kentte öyle bir mesele. Siyasetin dışına itelim ve orada siyasetin üstünde bir mevziiye bunu oturtalım. Yani biz suyun tarifesini, siyasi bir mesele olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde ele alamayız. Suyun bir maliyeti var, suyun bir yatırım bedeli var. Onları üstüne koyup, tarife üretmek zorundasınız. Şunu istemiyoruz: Geçmişte yapıldı, İSKİ bütçesinden milyarlarca lirayı toplayıp, İBB bütçesine aktarmayalım. Onları engelleyici bir tarife oluşturalım. Ama bu, teknik bir hesap. Kanunda daha ciddi korunmalı. Bunlar daha çok teminat altına alınmalı. Geçmişten bugüne, İSKİ’nin kendi içinde koruyucu mekanizmaların kurulmasıyla, bugün İSKİ daha saygın bir yerde durmaktadır. Yani su ve kanalizasyon idaresi, kendi kanununda koruyucu bir kısım halleriyle, gerçekten bir kısım korunmuştur. Takdir ediyorum bunu kuranları, geliştirenleri ve bugüne taşıyanları. İSKİ’de geçmişte görev yapan birçok arkadaşımla ben şu anda arkadaşlık yapıyorum. Onların İSKİ’ye nasıl narin baktıklarını görüyorum. Kurumu nasıl gözettiklerini, kolladıklarını görüyorum. Siyasi görüşlerin hiçbir önemi yok. Siyaset üstü bakmak, meseleyi böyle bir yere konumlandırmak… O zaman işte biz master planlara saygıyla bakan yönetici de oluruz.

    DÜNYANIN YARINLARINDA, ÇOCUKLARIMIZ BİZE BEDDUA EDERLER: Dünyanın önündeki en büyük tehdit, diye tariflenen iklim krizi ve iklim kriziyle mücadele, -bu tabii aynı zamanda bir çevre krizi, yaşam krizi, yaşamsal sorun- bugün dünyada, insanların göçünü tetikleyen en önemli meselelerden biri. Altyapısına baktığımızda her ne kadar savaş, bir kısım uyuşmazlıklar, ülke içindeki bir kısım toplumsal çatışmalar diye görsek de aslında temelinde iklim kriziyle ilgili bir duygunun yattığını da tespit etmekte zorlanmayız. Bu giderek daha da büyüyecek. O bakımdan, dünyanın bu temel meselesine, yine insanlık adına bakabilmeli ve bu işin, bırakın siyaset üstü meseleyi, devletler üstü bir mesele olduğunu tespit edebilmeli ve ona göre, tabiri caizse, ayağımızı denk almalıyız. Aksi takdirde, doya doya yaşamaya gayret ettiğimiz ve zorlandığımız bu dünyanın yarınlarında, çocuklarımız bize beddua ederler. Ve bize kızmanın ötesinde, gerçekten bizi yok sayarlar. O bakımdan çok sorumluyuz.

    DENETLENEBİLİR VE ŞEFFAF BÜTÇE YÖNETİYORUZ: Böylesi bir çalışmayı önemsiyorum. İstanbulluların sevgisi ve desteğiyle, bugüne kadar hassas davrandığımız, bütçesine bereketli bir bütçe var etme konusunda sahip çıktığımız, el değmeyen bir bütçe, en hijyenik ortamda, en denetlenebilir, en şeffaf ve hesap verebilir bir pozisyonda bir bütçe yönetmeyi, aynı zamanda israftan uzak duran, bilimden ve özellikle halkın çıkarlarından ödün vermeyen bir anlayışla İstanbul’a hizmet üretmeyi kendisine misyon edinmiş bir yönetim olarak, İstanbulluların sevgisi ve desteğiyle, yine aklın ve bilimin ışığıyla önümüzdeki süreçte çok ama çok daha fazlasını yapacağımızı şimdiden görüyor ve bunun sözünü bütün milletimize buradan vermek istiyorum. İstanbul’un bugünü ve güzel yarınları için hizmet etmenin gururunu, onurunu bütün yol arkadaşlarımla yaşıyorum. İSKİ’de çalışan bütün yol arkadaşlarımla yaşıyorum, siyasi yol arkadaşlarımla yaşıyorum. Umut ederiz ki, bu onuru hep birlikte yaşamaya devam ederiz.”

     

  • ERDOĞAN: “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ”

    ERDOĞAN: “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara‘da yapılan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni’nde; “Vatandaşımızın canına, malına, huzuruna kasteden kim varsa hepsinin tek tek tepelerine biniyoruz, bineceğiz. Türkiye’yi mülteci akınıyla sıkıştırma senaryolarını boşa çıkartıyoruz. Sahil güvenliğimizin yoğun çabaları neticesinde Ege’de ölümlerin önüne geçtik. 700’e yakın umut yolcusunun ölümüne seyirci kalındığı bir ortamda biz insanları yaşatmak için gerektiğinde tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz” dedi. 

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Ankara’da Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Stadyumu’nda düzenlenen “Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni”ne katıldı. Erdoğan, özetle şöyle konuştu: 

    “GEREK HİZMET STANDARDI GEREK HUKUK VE DEMOKRASİYE BAĞLILIK NOKTASINDA GEÇMİŞLE KIYAS DAHİ EDİLEMEYECEK SEVİYEYE ULAŞTIK” 

    “Bugün 690 erkek, 82 kadın, 19’u misafir olmak üzere toplam 791 subay ile, 2 bin 700 erkek, 319 kadın astsubay öğrencimizi mezun etmenin sevincini yaşıyoruz. Böylece farklı branş, uyruk ve rütbelerde toplam 3 bin 810 evladımızı akademiden mezun etmiş oluyoruz. Bugüne kadar 3 bin 112 subay, 22 bin 835 astsubayımız Jandarma’ya, 351 subay 960 astsubayımız ise Sahil Güvenlik Teşkilatı’mıza katıldı.  

    15 Temmuz darbe girişiminden sonra kritik kurumlarımızı yeniden yapılandırdık. Eğitim süreçlerinden insan kaynağı teminine, atamalardan müfredata kadar geniş bir yelpazede önemli değişikliklere gittik. Bunun olumlu neticelerini pek çok alanda görüyoruz. Diğer kurumlarımız gibi, jandarma ve sahil güvenlik birimlerimizin de yeni bir ruha kavuştuğuna memnuniyetle müşahede ediyoruz. Gerek hizmet standardı gerek devletimize sadakat gerekse hukuk ve demokrasiye bağlılık noktasında geçmişle kıyas dahi edilemeyecek seviyeye ulaştık. Kolluk kuvvetlerimiz kendi görev sahaları içinde başarılı çalışmalara imza atmaya başladı. Terörle mücadele başta olmak üzere asayiş ve emniyet hizmetlerinde daha tesirli sonuçlar alıyoruz. 

    Türkiye önünde sonunda terör belasından muhakkak kurtulacaktır. Ne DEAŞ ile mücadele kılıfı altında verilen tırlar dolusu silahlar ne de ağababalarından gördüğü destekler teröristleri bekleyen acı akıbetin önüne geçemeyecektir. Buradan bir kez daha ne ülkemizin ne de bölgemizin geleceğinde hiçbir terör örgütüne yer olmadığını ifade etmek istiyorum. Teröristler ya nedamet duyup, Türk adaletine teslim olacaklar ya da devletimizin demir yumruğuyla yüzleşeceklerdir. Bunun dışında önlerinde başka hiçbir yol yoktur. 

    “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ” 

    Vatandaşımızın canına, malına, huzuruna kasteden kim varsa hepsinin tek tek tepelerine biniyoruz, bineceğiz. Türkiye’yi mülteci akınıyla sıkıştırma senaryolarını boşa çıkartıyoruz. Sahil güvenliğimizin yoğun çabaları neticesinde Ege’de ölümlerin önüne geçtik. 700’e yakın umut yolcusunun ölümüne seyirci kalındığı bir ortamda biz insanları yaşatmak için gerektiğinde tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz. Birileri, şişlemek suretiyle bu insanları Ege’de ölüme mahkum ederken, biz sahil güvenlik güçlerimiz ile onları o dalgaların arasından kurtarıyoruz.  

    “SON 2,5 AYDA YAKALANAN 61 BİN KAÇAK GÖÇMENDEN 25 BİNİ SINIR DIŞI EDİLDİ” 

    Yıl başından bu yana 143 bin düzensiz göçmenin ülkemize girişini engelledik. Kaçak olarak ülkemizde bulunan veya suça bulaşanları da tespit ediyor ve süratle sınır dışı ediyoruz. Bu kapsamda son 2,5 ayda yakalanan 61 bin kaçak göçmenden 25 bini sınır dışı edildi. Düzensiz göçe karşı her türlü tedbiri alırken, ülkemiz ekonomisine katkı yapan, istihdam oluşturan, Türkiye’de eğitim gören yabancı misafirlerimizi de bağrımıza basıyoruz. 

    Gönüllü, onurlu, güvenli geri dönüşleri yaygınlaştırmak amacıyla Suriye’nin kuzeyinde inşa edilen kalıcı konutların yapımı sürüyor. Katar’ın mali desteği ile inşa edilen bu konutların tamamlanmasıyla birlikte yaklaşık 1 milyon kardeşimiz huzuru kalple vatanlarına dönebileceklerdir.  

    “JANDARMAMIZA DİL UZATACAK, HAKARET EDECEK KADAR GÖZÜ DÖNMÜŞLERİN İFTİRALARINA ASLA KULAK ASMIYORUZ” 

    Muhalefetin ve Türkiye’nin başarılarından rahatsız olan ideolojik çevrelerin tezviratına rağmen yakaladığımız ivmeyi sürdürüyoruz. Görevini yapan jandarmamıza dil uzatacak, hakaret edecek kadar gözü dönmüşlerin iftiralarına asla kulak asmıyoruz. Sicili ülkemizin karşısında kim varsa onun yanında yer almakla dolu bu muhterisleri maşeri vicdana havale ediyoruz. Son seçimler milletimizin bunlara prim vermediğini, böyle davranmaya devam ettikleri sürece de asla prim vermeyeceğini göstermiştir. Askere, polise, jandarmaya ve sahil güvenliğe düşmanca yaklaşanların kaybetmeye mahkum olduğunu gayet iyi biliyoruz. 

    85 milyonun huzur ve esenliği için karada, havada, denizde gece gündüz demeden görev yapan kahramanların hakkı elbette ödenmez. Şu an karşımda gözleri çakmak çakmak parlayan her bir evladımız işte böyle ağır bir sorumluluğu taşımaya namzettir. Sizler bugünden itibaren onurlu olduğu kadar zor ve fedakârlık gerektiren bir mesleği icra edeceksiniz. Milletimizi asırlardır ayakta tutan maddi ve manevi değerleri inşallah sizler yaşatacaksınız. Bu memleketin huzurunu bozmaya teşebbüs edecek alçakların karşısına ilk önce siz dikileceksiniz. Ne mutlu size ki milletimizin peygamber ocağı olarak gördüğü muazzez bir çatıya katılma imkânı buldunuz.” 

     

  • ERDOĞAN: DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARININ ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR

    ERDOĞAN: DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARININ ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, “Geçen Cuma günü Birlemiş Milletler (BM) Barış Gücü askerlerinin KKTC’nin egemenlik alanındaki topraklara yönelik fiziki müdahalesi bizim açımızdan asla kabul edilebilir bir durum değildir. Pile köyünde yaşayan Kıbrıs Türkü’nün kendi vatan topraklarına ulaşımını engellemek ne hukukidir ne insanidir” dedi. Erdoğan ayrıca, “Deprem yaralarını sarmak için artırdığımız vergiler, memurlarımıza, asgari ücretlimize ve emeklilerimize yaptığımız ücret artışları gibi husuların enflasyon üzerindeki baskısı zamanla azalacaktır. Önümüzdeki aylarda ücretlilerin gelirleri arasındaki dengesizliği azaltacak ilave önlemleri aşama aşama devreye alacağız” diye konuştu. 

    Cumhurbaşkanlığı Kabinesi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. Cumhurbaşkanlığında yaklaşık 3 saat süren toplantının ardından Erdoğan açıklama yaptı. Erdoğan şöyle konuştu: 

    “BM BARIŞ GÜCÜ ASKERLERİNİN KKTC’NİN EGEMENLİK ALANINDAKİ TOPRAKLARA YÖNELİK FİZİKİ MÜDAHALESİ ASLA KABUL EDİLEBİLİR BİR DURUM DEĞİLDİR” 

    “Sözlerimin hemen başında, dün gece Yozgat’ın Sorgun ilçesinde meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarıma Allah’tan rahmet; yaralılarımıza acil şifalar diliyor, tüm yakınlarına baş sağlığı temenni ediyorum. Buradan bir kez daha canımızın yanmaması, ocaklara ateş düşmemesi için tüm sürücülerimizi trafik kurallarına uymaya davet ediyorum. 

    Üç kıtanın merkezinde yer alan ülkemizin tarihi, kültürel ve coğrafi açıdan tüm potansiyelini kullanabilmesini sağladık. Türkiye‘nin sadece kendi sınırlarından ibaret bir ülke olmadığını çok daha büyük ve kapsamlı gücü temsil ettiğini sadece söylemde bırakmıyor, duruşumuz ve eylemlerimizle de ispat ediyoruz. Türk ve İslam dünyası ile münasebetlerimiz hamdolsun son bir asırdaki en parlak dönemini yaşıyor. Avrupa ile ilişkilerimiz karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde gelişiyor.  

    Geçen Cuma günü BM Barış Gücü askerlerinin KKTC’nin egemenlik alanındaki topraklara yönelik fiziki müdahalesi bizim açımızdan asla kabul edilebilir bir durum değildir. Pile köyünde yaşayan Kıbrıs Türkü’nün kendi vatan topraklarına ulaşımını engellemek ne hukukidir ne insanidir. Barış Gücü gerek fiziki müdahalesi gerekse müdahale sonra yaptığı talihsiz açıklamalarla tarafsızlığına gölge düşürmüş, zaten yaralı olan itibarını daha da zedelemiştir. Uluslararası hukukla bağdaşmayan bu tavırlar sebebiyle bölgede gerilim maalesef yeniden tırmanmıştır. Komşularımızla ilişkilerimizi karşılıklı olarak güçlendirmeye ve aramızdaki krizleri gidermeye çalıştığımız bir dönemde yapılan bu müdahaleyi kesinlikle iyi niyetli bulmuyoruz. BM Barış Gücü’nden beklenen, istikrarı bozucu davranışlar yerine isminin hakkını vererek Ada’daki tüm tarafların insani ihtiyaçlarının çözümüne katkı sunmasıdır. Garantör bir devlet olarak Ara Bölge başta olmak üzere Ada’daki emrivakilere ve hukuksuzluklara rıza göstermeyeceğimiz bilinmelidir. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizi Rum kesiminin hak hukuk tanımaz, sürekli tek taraflı taleplerini dayatan, uzlaşmaz tavrıyla baş başa bırakmayacağız. Hayata geçirdiğimiz ve geçirmekte olduğumuz devasa projelerle KKTC’nin uluslararası alanda hak ettiği alanda yerini almasını temin edeceğiz.  

    “TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İŞBİRLİKLERİNDEN VAZGEÇMEYEN SÖZDE MÜTTEFİKLERİMİZE KARARLILIĞIMIZI KABUL ETTİRENE KADAR MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ” 

    Türk Devletleri Teşkilatı KKTC’ye geçen sene Kasım ayında Semerkant’ta anayasal ismiyle kucak açtı. KKTC’de temsilcilikler açmaya hazırlanan ülkeler var. Bu arada, Avrupa Birliği’nin (AB) bu gelişmelerle ilgili yaptığı açıklama çok ama çok talihsiz. Zira açıklamayı yapan komiser, öncelikle Bürgenstock’ta bulunan halef selef oldukları zat ile irtibata geçerse, tavsiye ederim, iyi olur. Mücadelemiz KKTC’nin eşit egemenliği ve uluslararası eşit statüsü tüm dünya tarafından teyit edilene kadar sürecektir. Aynı şekilde, güney sınırlarımızda hayata geçirilmeye çalışılan oldubittilere karşı da tavizsiz duruşumuzdan geri adım atmayacağız. Türkiye’nin tüm haklı itirazlarına rağmen terör örgütleriyle işbirliklerinden vazgeçmeyen sözde müttefiklerimize bu kararlılığımızı kabul ettirene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.  

    Önümüzdeki dönemde hem Tahıl Koridoru’nun tüm tarafların beklentilerini karşılayacak adil şartlarda yeniden açılması hem barış umutlarının filizlenmesi için daha çok çaba harcayacağız. Çünkü biz daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna yürekten inanıyoruz. 

    “ÜLKEMİZİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN BİR SEBEBİ OLARAK GÖSTERİLEN İNSAN ÜRÜNÜ SORUNLARDA NEREDEYSE HİÇBİR PAYI YOKTUR” 

    Türkiye Ağustos ayını dünyanın pek çok bölgesini etkileyen ve iklim değişikliğiyle ilişkili hâle getiren yüksek hava sıcaklıklarıyla geçiriyor. Bazı şehirlerimizde 50 dereceyi bulan sıcaklıkların ölçülmesi meselenin vahametini ortaya koyması bakımından önemlidir. İklim değişikliği sadece uzmanların tartıştığı bir mesele olmaktan çıktı, artık günlük hayatımızın bir parçası hâline gelmiştir. Ülkemizin iklim değişikliğinin bir sebebi olarak gösterilen insan ürünü sorunlarda neredeyse hiçbir payı yoktur. Buna rağmen iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde atılan uluslararası adımların tamamında yer aldık, taraf olduk, yükümlülüklerimizi harfiyen yerine getirdik, getiriyoruz. 

    Dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini ilgilendiren hayati konuda hem kendi yükümlülüklerimizi yerine getirerek hem küresel düzeyde inisiyatif üstlenerek çalışmalarımıza devam edeceğiz. Önümüzdeki ay katılacağımız G20 Zirvesi ve BM Genel Kurulu’nda bu hususları muhataplarımızla paylaşarak kendi vatandaşlarımıza ve tüm insanlığa karşı görevlerimizi yapacağız. Diğer yandan, dünya ortalamalarına göre ciddi su sıkıntısı çeken bir ülke olarak elimizdeki kaynakları çok iyi kullanmak mecburiyetindeyiz. 

    Bugün geriye dönüp baktığımızda yaptığımız barajların inşaatlarını durdurmak için yürütülen kampanyaların gerisindeki sinsi niyetleri daha iyi anlıyoruz. Ancak, artık tarımsal üretimde verimi yükseltmek için daha fazlasını yapmamız gereken bir döneme girdiğimiz açıktır. Kuraklıkla mücadele stratejisi ve eylem planımızı bu yıl yenileyerek yol haritamızı oluşturduk. Çiftçilerimizin de doğal afetlere karşı tarım sigortasını ve gelir koruma sigortasını ihmal etmeyerek yürüttüğümüz çalışmalara destek olmalarını bekliyoruz.  

    “BU YAZ SICAĞINDA ÜLKEMİZİ VE VATANDAŞLARIMIZI BUNALTAN BİR DİĞER HUSUS DA EKONOMİK SIKINTILARDIR” 

    Bu yaz sıcağında küresel krizlerin etkisiyle ülkemizi ve vatandaşlarımızı bunaltan bir diğer husus da ekonomik sıkıntılardır. Her fırsatta altını çizdiğim gibi ülkemizin son 10 yıldır maruz kaldığı siyasi saldırıya, her sosyal kumpasa, terör örgütleri üzerinden organize edilen her güvenlik tehdidine ekonomik tuzaklar da eşlik ediyor. 2018 yılından itibaren tuzaklar, alenen ekonomimizi mahvetme tehditlerinin savrulduğu hezeyanlara kadar varmıştır. Türk siyasi tarihinin önemli sembollerinden biri olan Mayıs 2023 seçimleri öncesinde ekonomimizle ilgili aynı senaryolar devreye alınmıştır.  

    Milli iradenin tercihi Türkiye Yüzyılı’ndan yana olunca hevesler kursaklarında kalmış ancak ortaya çıkan ekonomik yük pek çok dengeyi sarsmıştır. Evet, bugün Türkiye’nin ekonomide tabii ki sorunlar vardır. Ama hamdolsun bu sorunları aşacak irademiz, tecrübemiz, potansiyelimiz ve programımız da mevcuttur. Son dönemde ekonomik göstergelerde olumlu yönde yaşanan değişikliklerin kalıcı olacağından kimse şüphe etmesin. Türkiye ekonomisine sadece faiz ve kur penceresinden bakan mandacı dayatmanın kodları artık çözülmüştür. Bu dayatmanın yerini yatırım, istihdam, üretim, ihracat yoluyla büyüme üzerine kurulu sağlıklı bir iktisadi yaklaşımın almasının önüne kimse geçemeyecektir.  

    Enflasyondaki yükselişin geçici olduğu artık her geçen gün daha iyi görülmektedir. Fırsatçılara karşı otomotiv piyasasında yaptığımız denetimler meyvesini çok açık vermiştir.  

    “DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARI GİBİ HUSUSLARIN ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR” 

    Farklı bahaneler öne sürerek milletimizin malına ve lokmasına kast eden açgözlülere kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Hayat pahalılığı ile mücadelemizi bir tarafta denetimlerin diğer tarafta tebdir ve düzenlemelerin olduğu çift kulvarlı bir şekilde yürüteceğiz. Bugünkü toplantımızda diğer hususlar yanında bu konuda atılabilecek ilave adımları da değerlendirdik. Deprem yaralarını sarmak için artırdığımız vergiler, memurlarımıza, asgari ücretlimize ve emeklilerimize yaptığımız ücret artışları gibi husuların enflasyon üzerindeki baskısı zamanla azalacaktır. Önümüzdeki aylarda ücretlilerin gelirleri arasındaki dengesizliği azaltacak ilave önlemleri aşama aşama devreye alacağız. 

    Milletimizin alım gücünü yeniden eskisinin de üzerine yükseltmek için var gücümüzle çalışıyoruz.  

    “TÜM VATANDAŞLARIMDAN BİRAZ DAHA SABIRLI OLMALARINI BEKLİYORUZ” 

    Enflasyonu vatandaşımızın günlük hayatından çıkaracağız. İşçisinden memuruna, esnafından emeklisine tüm vatandaşlarımdan biraz daha sabırlı olmalarını, bize güvenmelerini, attığımız ve atacağımız adımlara destek vermelerini bekliyoruz. Yaşanan her sıkıntının farkındayız. Dillendirilen her serzenişi duyuyoruz. Aynı şekilde bizim Türkiye’de bu sıkıntıları çözebilecek azme, birikime, güce sahip tek siyasi irade ve yönetim olduğunu biliyoruz. 

    Deprem bölgesine tahsis ettiğimiz 50 bin kişilik toplum yararına programların süresini 9 ay uzattık. Depremzedelerimize AFAD vasıtasıyla yapılan mali ve diğer desteklerin toplam tutarı 79 milyar lirayı aşıyor. Düzenli olarak yaptığımız kira yardımlarımızdan 327 bin 250 hanemiz faydalanıyor. Önceki kabine toplantımızda taahhüt ettiğimiz üzere çadırlarda kalan hak sahibi vatandaşlarımızın tamamının konteynırlara geçişini sağladık. Deprem konutlarının inşaatı süratle devam ediyor.  

    Deprem bölgesinden diğer illere göç eden kardeşlerimizin geri dönüşlerini hızlandıracak iş imkânlarını oluşturuyoruz. Özel sektör marifetiyle istihdamın canlandırılmasına yönelik müjdelerimizi yakında kamuoyuyla paylaşacağız. Depremde yıkılan şehirlerimizi eskisinden daha görkemli daha güvenli hâle getirinceye kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hem ekonomideki zorlukların hem hayat pahalılığının hem de 6 Şubat depremlerinin yol açtığı sıkıntıların üstesinden geleceğiz. 

    Sözlerimi bitirmeden önce bu hafta sonu açıklanan Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı yerleştirme sonuçlarına göre üniversite hayatına ilk adımlarını atan tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Bu yıl genel kontenjanların doluluk oranının yüzde 99,8’e ulaşmasını milletçe memnuniyetle karşılıyoruz.” 

  • ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    CHP Sözcüsü Merkez Bankası’nın payını azaltma kararı aldığı Kur Korumalı Mevduat Hesabı ile ilgili “2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür” dedi. Öztrak, karar ile ilgili “Sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart” değerlendirmesini yaptı.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı devam ederken; parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları söyledi:

    “Yozgat’ın Sorgun ilçesindeki feci trafik kazasında 12 yurttaşımız hayatını kaybetti. Çok üzgünüz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabır, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

    ERDOĞAN’IN EKONOMİNİN ALTINA DÖŞEDİĞİ MAYIN, KKM”

    Bugün kurulumuzun gündeminde, Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasını doğrulatmak için, ekonominin altına döşediği mayın olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) vardı. KKM uygulamasının işçinin, esnafın, orta direğin, hâsılı vatandaşın kahir ekseriyetinin sırtına yüklediği yükü, KKM nedeniyle ekonomide hızla artan dolarizasyonu ve bunun sebep olduğu korkunç kırılganlığı değerlendirdik.

    Yeni ekonomi yönetiminin buradan çıkış stratejisi kapsamında, hafta sonunda aldığı kararlar da kurulumuzun gündemindeydi. Eylül ayında başlayacak bütçe süreci, bu çerçevede hazırlanacak Orta Vadeli Program (OVP) ve zamanı gelen 12. Kalkınma Planı çerçevesinde ekonomide tüm aktörlere ufuk verecek bir plan ve programın neler içermesi gerektiğini de toplantımızda değerlendirdik. Örgütlerimizin süren kongreler süreci ve yedi ay sonra gerçekleşecek, yerel seçimlerle ilgili yapacaklarımız, yaptıklarımız da toplantımızın bir diğer gündem maddesiydi.

    “HER ŞEYİ ÇOK HIZLI YAPACAĞIZ’ DİYE İŞE BAŞLADILAR, HER ŞEYİ ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞTIRDILAR”

    Büyük Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk, Siyasetname’sinde; ‘Yöneticilerin işledikleri günahtan daha büyük günah yoktur. Zira sıradan bir insanın yaptığı bir hata sadece kendisine zarar verebilecekken idarecinin bir hatası, bir millete mal olabilir’ diyor. Cahilce işlere engel olan yöneticinin Allah’ın lütfuna mazhar olacağını, bilimi yâr ve yardımcı tutarsa, iki cihanda da bahtiyar olacağını söylüyor. Bizde son beş yıldır kural tanımayan, akıldan ve bilimden uzak işler yapan, ‘Ben yaptım oldu’ diyen bir kişi iş başında. Bilimle ve akılla didişerek yaptığı hataların faturasını, milletimiz; işiyle, aşıyla, yeri geldiğinde canıyla ve malıyla ödüyor. Tüm yetkileri tek bir kişiye veren, ucube bir rejim sonrasında, ‘Her şeyi çok hızlı yapacağız’ diye işe başladılar, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Dengesiz, denetimsiz sistemde, yanlış üniversiteye, yanlış rektör bile atadılar.

    “DEPREM BÖLGESİNDE HALA BARINMA SORUNU SÜRÜYOR. SU YOK”

    Son beş yılda 151 Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkardılar. Bunun 83 tanesi yani yarısından fazlası, önceki kararnameleri düzelten kararnameler. Deprem oldu, binalar yıkıldı. Marmara Depremi’nde enkaz başına derhal intikal ederek, binlerce canı kurtaran Mehmetçik’imizi zamanında sahaya süremediler. Çalışma ekipleri ile enkazı, operatörler ile iş makinalarını buluşturamadılar. Kurtarılabilecek vatandaşlarımızın yıkıntıların altında, soğukta, yardım çağıra çağıra ölmesine neden oldular. Deprem bölgesinde hala barınma sorunu sürüyor. Su yok. Su sorunu da sürüyor.

    “FAİZDEN KAÇARKEN DOLARİZASYONA YAKALANDILAR. HORTLATTIKLARI ENFLASYON, MİLLİ PARAMIZI PUL ETTİ”

    Önceki seçimlerde ekonomiyi iyi göstermek için milletin 128 milyar dolarını yakmışlardı. Bu seçimden önce de milletin 199 milyar dolarını daha arka kapı operasyonlarıyla buharlaştırdılar. Devlet yönetimi böyle, afet yönetimi böyle, ekonomi yönetimi de onlardan hiç farklı değil… Güya ‘model’ dediler. Faiz takıntısıyla ekonominin tüm dengelerini alt üst ettiler. ‘Faiz inince, enflasyon da iner’ diyerek akıldan, bilimden uzak safsataların peşine takıldılar. Faiz talimatla inince hem kur hem enflasyon patladı. Bu defa adına ‘liralaşma’ dedikleri bir başka safsatayla, TL mevduatı, dövize endeksleyiverdiler. Faizden kaçarken dolarizasyona yakalandılar. Hortlattıkları enflasyon, milli paramızı pul etti. Paramızın ‘değer saklama’ işlevini bitirdi.

    “BİZ BÖYLE BİR TABLOYLA NE 1990’LARDA NE DE 2001 KRİZİ ZAMANINDA KARŞILAŞTIK”

    Rahmetli Turgut Özal’ın, ‘İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz’ diyerek kaldırdığı, bu ülkeye çok büyük bedeller ödeten, Dövize Çevrilebilir Mevduat’ı modifiye ettiler. ‘Kur Korumalı Mevduat’ deyip yeniden getirdiler. Sonuç? Sonuç işte bu mevduat/dolarizasyon grafiği. Dolarizasyon yüzde 70’e dayanmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek seviyesine çıkmış. Biz böyle bir tabloyla ne 1990’larda ne de 2001 krizi zamanında karşılaştık. Biz bunların olacağını söyledik. Hükümeti defalarca uyardık. Ve geldiğimiz noktada ne yazık ki biz haklı çıktık. Elbette bundan hiç mutlu değiliz.

    “KKM İÇİN BUGÜNE KADAR ÖDENEN PARAYLA; İKİ TANE OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ DAHİL, İSTANBUL-İZMİR OTOYOLU YAPABİLİR, ÜSTÜNE BİR TANE YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ, İKİ TANE DE AVRASYA TÜNELİ YAPABİLİRDİK”

    11 Ağustos itibariyle KKM bakiyesi, 125 milyar dolara ulaştı. ‘Hazine’ye tek kuruş yük getirmeyecek’ diyerek pazarladıkları KKM, elde avuçta ne varsa yiyip bitiren hayırsız evlada dönüştü.

    Geçen yıldan bu yana KKM nedeniyle Hazine’nin kasasından çıkan para, 152 milyar lira. Bir de Merkez Bankası kasasından çıkanlar var ama bunun ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Çünkü burada da şeffaflık yok. Devlet sırrı gibi saklıyorlar. Millet iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile bilgi vermiyorlar. Merkez Bankası bilançosu verilerinden anladığımız, KKM’ın Merkez Bankası’na, yani devlete zararı, 17 Ağustos itibariyle 565 milyar lira. Ortada çok büyük bir yıkım var. Yani KKM için bugüne kadar ödenen 717 milyar lira ödemişiz. Bunu ödemeseydik, her bir aileye 27 bin 577 lira verebilirdik. Bu parayla; iki tane Osmangazi Köprüsü dahil, İstanbul-İzmir Otoyolu yapabilir, üstüne bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü, iki tane de Avrasya Tüneli yapabilirdik.

    “KKM, 2018 YILINDA BAŞLAYAN TEK ADAM YÖNETİMİNİN BU ÜLKE EKONOMİSİNE DİKTİĞİ SON TÜYDÜR”

    İşte kendilerini akıllı, uyanık sananların getirdiği KKM’nin şu ana kadar millete neye mal olduğunun basit bir bilançosu. KKM, 2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür. Daha önce dövizle borçlandırılan bir avuç şirketi kurtarmak için Merkez Bankası’nın arka kapısından satılan 128 milyar doların bu millete çıkan faturasıdır. Yandaş zombi şirketlerin ‘yüksek enflasyon’ ortamında TL borçlarının düşük faizle ödenmesine yardımcı olmak için halkımızın sırtına yüklenen yüktür. Emekliden, çiftçiden, işsiz gençten, milyonlarca dar ve sabit gelirliden milyarlarca liranın alınıp bir avuç zengin yandaşa peşkeş çekilmesidir.

    “YENİ EKONOMİ VİTRİNİ, ERDOĞAN’IN EKONOMİYİ AYAĞA KALDIRACAK ‘BÜYÜK PROJESİNİ’ BİR ANDA CAMİ AVLUSUNA BIRAKIVERDİ”

    Ekonomi yönetiminin yeni vitrini, bu durumu sürdüremeyeceklerinin farkında. Bu kontrol altına alınmadan, dışarıdan para bulamayacaklarını gayet iyi biliyorlar. Önce torba yasayla, Hazine’den bu hesaplara ödenen garantileri Merkez Bankası’na aktardılar. Bir başka ifadeyle bu ödemeleri bütçeden kaçırdılar. Ama kimseyi ikna edemediler. Daha önce döviz hesaplarını Kur Korumalı Mevduat’a çevirmek için bankalara hedef koyan hükümet, bu hafta sonu çıktı, birtakım kararlar açıkladı. Kur Korumalı Mevduatı, Türk lirası mevduata çevirmek için hedef koydu. Yeni ekonomi vitrini, Erdoğan’ın ekonomiyi ayağa kaldıracak ‘büyük projesini’ bir anda cami avlusuna bırakıverdi.

    “DÜN AK DEDİĞİNİZE BUGÜN KARA DİYEREK, PİYASALARDA BELİRSİZLİĞİ VE HUZURSUZLUĞU DAHA DA ARTIRMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAZSINIZ”

    Şimdi bir yandan bankaların yabancı para zorunlu karşılıklarını artırarak döviz rezervlerini makyajlamaya, döviz tevdiat hesaplarının cazibesini azaltmaya; diğer yandan bankaların menkul kıymet tesisleriyle oynayarak KKM yükünü hafifletmeye çalışacaklar. Yine parça parça, bölük pörçük işler. Çok açık söyleyelim. Bu iş böyle yapılmaz. Ülkenin başına bela ettiğiniz KKM, böyle tasfiye edilmez. Önce bir kere geleceksiniz bu KKM’nin kamuya yükü ne kadar, bunu kalem kalem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklayacaksınız. KKM’nin ne kadarı bireylere ne kadarı şirketlere ait? Ne kadarı yerlilere ne kadarı yabancılara ait? KKM kapsamında ne kadar vergi muafiyeti sağladınız? Bunları milletle paylaşacaksınız. Sonra da KKM’den çıkış için orta vadeli bir strateji hazırlayacaksınız. Bu stratejiyi, bütüncül bir makroekonomik programın içine yerleştireceksiniz. Bunları yapacaksınız ki millet ve tüm dünya, ‘Galiba ekonomide oyun kuralları değişti, gerçekten değişiyor, enflasyon aşağı gidecek, gerekenler yapılacak’ diye düşünüp öngördüğünüz geçişi asgari maliyetle tamamlayabilsin. Ama bunları yapmadan alelacele aldığınız kararlarla, dün ak dediğinize bugün kara diyerek, piyasalarda belirsizliği ve huzursuzluğu daha da artırmaktan başka bir şey yapamazsınız.

    “ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE KREDİYE ULAŞMAK, BUGÜNKÜNDEN ÇOK DAHA MALİYETLİ OLACAK”

    İşte daha birkaç hafta önce Merkez Bankası’nın yeni başkanı, TL mevduat faizlerinin düşmesini alkışlıyordu. ‘TL mevduat faizi, politika faizine yaklaşmalı’ diyordu. Tamam. Ama şimdi bu hafta sonu aldıkları son kararlarla, TL mevduat faizleri hızla artmak zorunda. Bu kararı uygulamak için, yani KKM’den TL mevduatına geçilmesini sağlamak için, bankalar KKM mevduat sahiplerini çok yüksek faizli mevduatlarla TL mevduata dönmeye, ikna etmeye çalışmak zorundalar. Bir çeşit ‘süper mevduatlar’ geliyor diyebiliriz. Mevduat faizlerinin yükselmesi demek, banka açısından para toplamanın maliyetinin yükselmesi demek. Bankalar hayır müessesi değil, bunu bir yerden çıkaracak. Bankaların verdiği hizmetlerin ve vatandaşa vereceği kredilerin ister istemez faizleri yükselecek. Ve ben bir şey söyleyeyim; önümüzdeki dönemde krediye ulaşmak, bugünkünden çok daha maliyetli olacak.

    “BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR, DEĞİL MİDİR?”

    Suni teneffüsle ayakta duran zombi şirketler için, borç yükü altında ezilen, ‘Ali’nin külahını Veli’ye Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek’ geçinmeye çalışan aileler için hayat çok daha zorlaşacak. Piyasada çekler bankalardan dönmeye başladı. Finansman sıkıntıları her zeminde dillendiriliyor. Ticari krediler için bir düzenleme yapılmazsa, iş insanları daha da daralacak. Ödeme zincirleri kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. KKM’den Türk Lirası mevduata geçiş hedefini tutturamayan bankalar, düşük faizli Hazine kağıtlarını almaya zorlanacak. Böylece, bankacılık sisteminin telleri daha fazla gerilecek. Bundan sonra yapılan her baskı, telin kopma riskini artıracak. Bu arada, bir hususun da altını çizmek ve sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart.

    “BU ÜLKEDE EN HIZLI HARCANAN MAKAM, MERKEZ BANKASI BAŞKANLIK MAKAMI OLDU. SON BEŞ YILDA, BEŞ MERKEZ BANKASI BAŞKANI GÖRDÜK”

    ‘Bir ekonomi yönetiminin kredibilitesi, söyledikleriyle, yaptıklarının uyumlu olmasına bağlıdır’ demiştim. Söz ile eylem uyumlu değilse güveni sağlayamazsınız. Ne yazık ki bu ülkede en hızlı harcanan makam, Merkez Bankası başkanlık makamı oldu. Son beş yılda, beş Merkez Bankası başkanı gördük. Onun için biz yeni başkana da yeni Hazine ve Maliye Bakanı’na da buradan sesleniyoruz: Artık daha fazla zaman kaybetmeyin. Herkese güven verecek tutarlı bir programı milletin önüne koyun. Faturayı milletin sırtına yüklemekten artık vazgeçin. Bu programın içerisinde, KKM’yi nasıl tasfiye edeceğinizi milletle bir paylaşın. Söz verdiğiniz gibi ‘şeffaf’ olun. Hesap vermekten kaçmayın.

    “NİYET BELLİ; PARA BASARAK MİLLETİN ELİNDEKİ AVUCUNDAKİNİ, ENFLASYONLA ALACAKLAR, MİLLETİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEKLER”

    Bütçe süreci başlıyor. OVP’yi açıklayacaksınız. 12. Kalkınma Planı’nın da eli kulağında. Bu resmi dokümanlar bu ortamda çok daha önemli hale geldi. Önünüzde bir fırsat var. Laf olsun torba dolsun diye değil, bu defa ciddi bir stratejiyi de OVP ile birlikte açıklayın. Yoksa Sarayın irrasyonelliğinin vebali, sizin sırtınızda kalır. Genel Başkanımız da dün yaptığı açıklamada bu çağrıda bulundu. Bunlar yapılmazsa milletimizin ödeyeceği fatura altından kalkılması çok zor bir noktaya ulaşacak. Yapabilirler mi? Ben buradan açıkça söyleyeyim: En büyük kısıt Sarayda oturdukça hayır. Sonuçta, KKM’nin yılsonunda millete yüzlerce milyar liralık fatura çıkarması kaçınılmaz. Bunu Merkez Bankası nereden ödeyecek? Tulumbada su var mı? Hayır. O halde ne yapacak? Para basacak. Peki, Merkez Bankası hem daha fazla para basıp hem enflasyonla nasıl mücadele edecek? Etmeyecek. Bunu kendileri de açıkça söylüyorlar zaten. Ne dedi Merkez Bankası Başkanı, ‘Önümüzdeki üç yıl çift haneli enflasyon’ dedi. Niyet belli; para basarak milletin elindeki avucundakini, enflasyonla alacaklar, milleti daha da fakirleştirecekler.

    “EKONOMİNİN DAR GÜNÜNDE GÖREVE GELEN HÜKÜMETLERİN ELLERİNDE ACİL EYLEM PLANLARI OLUR. AMA GÖRDÜK Kİ BUNLARIN ELİNDE HİÇBİRİ YOK. BİLDİKLERİ TEK ŞEY ZAM”

    Erdoğan’ın ekonominin başına ‘Yeni Ekonomi Çarı’ olarak getirdiği Şimşek’in ağzından, beylik laflar dışında bir şey çıkmıyor. Geldiği günden bu yana zamdan başka bir şey yapmadı. Bir de en son kumpir yemiş. Bir tasarruf genelgesi çıkardı, onu da ciddiye alan olmadı. Ama enflasyonun sorumlusunu bulmuş, ‘Memur zammı yüzünden böyle oldu’ diyor. Dolar baronlarına, dövizle garanti verdiğiniz yandaşlara milyarları kaptıracaksınız, sonra da enflasyonun sorumlusu memur olacak. Bir AK Partili belediye meclisi üyesi de ‘Alın terinin hakkından tasarruf olmaz’ diyen sendikaya ‘Ulan tarla mı kazıyorsunuz? Ne alın teri?’ diye laf yetiştiriyor. İşte Ak Parti zihniyetinin devlete, Devletin memuruna bakışı bu. Ekonominin dar gününde göreve gelen hükümetlerin ellerinde ilk 100 gün, ilk 6 ay, ilk 1 yıl yapacaklarına dair acil eylem planları olur. Ama gördük ki bunların elinde hiçbiri yok. Bildikleri tek şey zam. Gün aşırı zam yapıyorlar.

    “MİLLETİMİZ BÖYLE BOZUK VE LİYAKATSİZ BİR YÖNETİMİ HAK ETMİYOR”

    Biz, Millet İttifakı’nın ekonomistleri olarak 2 bin 300 maddelik bir Ortak Politikalar Mutabakat Metni yazmıştık Genel Başkanlarımız da bunları onaylamıştı. Hiçbir şey yapamıyorsanız, oradan bir şeyler okuyup uygulayın. O da yok. Milletimiz böyle bozuk ve liyakatsiz bir yönetimi hak etmiyor. Demografik fırsat penceremiz hızla kapansa da hala genç nüfus avantajımız sürüyor. 4 buçuk saatlik uçuş mesafesinde, 1 buçuk milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21 buçuk trilyon dolarlık bir pazara erişme imkânımız var. Önceki krizlerde, alınan önlemlere hızlı cevap veren dinamik bir ekonomimiz var. Ülkenin bu potansiyelini harekete geçirecek, plan ve programlar, bir yol haritası artık gecikmeden açıklanmalıdır. Uygulanacak programın pusulası sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme nirengi noktası ise refahın adil paylaşımı olmalıdır.

    ERDOĞAN KAZANMASAYDI, MİLYONLARCA MÜLTECİ KAPIMIZA YIĞILACAKTI’ DİYEN, MACARİSTAN BAŞBAKANI ORBAN’A MİNNET ZİYARETLERİNDELER”

    Bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusu olan Erdoğan, her zaman yaptığı gibi, millet hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, ‘sin külahın görünmesin” diyerek, sütre gerisinde duruyor. Sadece hayat pahalılığı değil, borçlar da milletin belini büktü. Geçen yılın sonundan bugüne icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 59 artmış, 9 milyona dayanmış. Hükümetin umurunda değil. Vatandaşı kendi haline terk etmişler, kaderine bırakmışlar. Seçimde kendine destek olan, kazanması için dua eden, ‘Erdoğan kazanmasaydı, milyonlarca mülteci kapımıza yığılacaktı’ diyen, Macaristan başbakanı Orban’a Kuruluş Günü Kutlamalarına katılım adı altında minnet ziyaretlerindeler. Bunlar vatandaşa sabır talkını veriyor, kendileri salkımı yandaşlarıyla birlikte yutuyor.

    “BU ENFLASYONUN ANASI DA BABASI DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”

    Yüzde 33 enflasyon beklenen yılda memura ve memur emeklisine yüzde 10+15 zam önerecek kadar gerçekle bağlarını kopartmışlar. Bu hükümetten refah beklemek, tekeden süt çıkmasını beklemek gibi bir şey. Seçimde ittifak yaptıkları ortakları sanki bu düzene destek veren kendileri değilmiş gibi şimdi, ‘Yüksek fiyatlar yüzünden gençler evlenemiyor’ diye sızlanıyorlar. Saray’ın belediye başkanları da çıkmış, Gaziantep’te hakkını arayan işçiye; ‘Bunun sorumlusu ne sizsiniz ne patron. Tek sorumlu yüksek enflasyon’ diye nutuklar atıyor. ‘İki yıl sonra enflasyon tek haneye düşecek, biraz daha sabredin’ diye akıl veriyor. Bu hayat pahalılığının sebebi yüksek enflasyon da bu yüksek enflasyonun sebebi kim? Siz korkuyorsunuz, biz söyleyelim. Ülkede olup bitenin sorumlusu bellidir. Bu hayat pahalılığının nesebi sahihtir. Bu enflasyonun anası da babası da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Seçimden önce tutulan fiyatların hepsi bir anda bırakıldıysa, benzinin mazotun fiyatıyla birlikte, her şeyin fiyatı katlandıysa, camide imam, ‘Bir ev kirasının 10 bin lirayı bulduğu bu ülkede asgari ücret geçim midir, size soruyorum’ diye isyan ediyorsa, bunun sorumlusu, bir zamanlar meydanlarda, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diye bağıran Erdoğan’dır.

    “TAŞI SIKSA SUYUNU ÇIKARACAK 2,5 MİLYON GENÇ, ‘EV GENCİ’ OLMUŞ EVDE OTURUYOR”

    Bu yılın ikinci çeyreğine ait verilere göre, işsiz sayımız son iki çeyrekte 1 milyon artmış, 9 milyona dayanmış. Resmi verilere göre, 1 milyon 671 bin kişi iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramıyor. TÜİK’e göre çalışma çağındaki nüfusun yarısı işgücüne dahil değil. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 2,5 milyon genç, ‘ev genci’ olmuş evde oturuyor. Anasının babasının eline bakıyor. Hala 1 milyon civarında üniversite mezunu işsiz, kendisine hayata tutunmasını sağlayacak bir iş arıyor. Bu, iyi yönetilen bir ekonominin tablosu olabilir mi tabii ki olamaz. Bir ülkede 4 milyonu aşkın hane elektrik faturalarını karşılamak için bile yardıma muhtaçsa, burada kimse iyi bir ekonomi yönetimden bahsedemez.

    “SARAY YARGISI, GAZETECİ YANARDAĞ’I, GAZETECİ PEHLİVAN’I, HATAY’IN SEÇİLMİŞ MİLLETVEKİLİ ATALAY’I İÇERİDE TUTMAK İÇİN HUKUKU EĞİYOR, BÜKÜYOR”

    Credit Suisse diye bir banka var onun son raporuna göre, Türkiye geçen yıl dolar kurunun en çok arttığı, borsanın ve ev fiyatlarının en çok arttığı, özetle parası olanın en çok köşeyi döndüğü olmayanın ise en çok ezildiği ülke olmuş. En zengin yüzde 1 toplam servetin yüzde 40’ına, en zengin yüzde 10 servetin yüzde 70’ine sahip. Hal böyleyken kimse, ’Ekonomi iyi gidiyor’ diyebilir mi? Derse yalan söylemiş olur. Aynen seçim öncesinde bu iktidarın yaptığı gibi. Tek kişilik rejimlerle yönetilen ülkelerde, ekonomideki bozulma, düşünceleri özgürce söyleyememenin, ülkede hukuk sisteminin, kuvvetler ayrılığının çökmesinin de bir sonucudur. Saray yargısı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı, gazeteci Barış Pehlivan’ı, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ı içeride tutmak için hukuku eğiyor, büküyor. Ama İsrail’in Dışişleri Bakanı, Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığından 10 yıl hapse çarptırılan bir İsrail vatandaşının ‘diplomatik temas sonucu’ serbest bırakılacağını açıklıyor. Biz de bunu yine İsrail basınından öğreniyoruz. Hukuk ve adalet her yerinden çatırdıyor.

    “PARTİ YÖNETİCİLERİ OLARAK BİZLERİN, DUYGUSAL KOPUŞLARA, MELANKOLİYE KAPILMA LÜKSÜMÜZ YOK”

    2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı, önümüzdeki yıl mart sonunda yapılacak yerel seçimlerdir. Geçtiğimiz seçimde yaşan adaletsizlikler, har vurup harman savrulan devlet imkanları, sahte videolarla yapılan sahtekarlıklar ve ekonomiyle ilgili söylenen yalanlar, bir bir ortaya çıkıyor. Zam ve zulüm furyası insanları ezip geçiyor. Mayıs ayında seçimi kazanamadık. Buna çok üzgünüz. Ama diğer taraftan da 25 buçuk milyon seçmen, Genel Başkanımıza oy verdi. Her iki seçmenden birinin iradesine de sahip çıkmak durumundayız. Bu süreçte özellikle parti yöneticileri olarak bizlerin, duygusal kopuşlara, melankoliye kapılma lüksümüz yok. Ayaktayız, kongrelerimizde örgütlerimizi, üyelerimiz ve delegelerimiz yeniliyor, genel merkez olarak demokratik süreçlerin tastamam işlemesini, üyelerimizin tercihlerinin yönetimlere, eksiksiz yansımasını sağlamak için gereken her şeyi yapıyoruz. Sonunda hepimiz partimizin üye ve delegelerinin mihenk taşına vurulacağız. Karar neyse başımızın üstüne koyup bütün gücümüzle yerel seçimlerde tarihi bir zafere imza atmak, Erdoğan’ın zammına zulmüne dur demek için çalışacağız.

    “TÜM BÜYÜK ŞEHİRLERİ ALMAYI HEDEFLİYORUZ. KADİM ŞEHRİMİZ KONYA’YI DA ALACAĞIZ DİYORUZ”

    Seçimlerden bugüne kadar geçen 2 buçuk aylık süre, önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızın kısa bir fragmanıdır. Milletimiz 7 ay sonra sandıkta, bugüne kadar yapılanların, bu zamların, zulümlerin faturasını tabii ki sarayın önüne koyacaktır. ‘Zamma, zulme, yoksulluğa, Erdoğan’a yeter’ diyecektir. Saray ilk günden beri bunun farkındadır. Tek çaresi muhalefetin 25 buçuk milyon oyunu dağıtmaktır. CHP’yi dağıtmaktır. Tabii haddi değildir. Sarayın kibirlisi, mart sonundaki seçimlerin, hak hukuk adalet tanımayan, bilimden uzak siyasetiyle millete ağır bedeller ödeten, keyfi yönetiminin önündeki son engel olduğunun farkındadır. Onun için 29 Mayıs sabahı ilk sözü, ‘İstanbul’u alacağız’ olmuştur. Biz de hedefimize mahalli idare seçimlerinde tarihi bir zaferi koyuyoruz. Tüm büyük şehirleri almayı hedefliyoruz. Kadim şehrimiz Konya’yı da alacağız diyoruz.”

    “MİLLET İTTİFAKI ÇATISI ALTINDA BİR ARAYA GELEN PARTİLERİN ARASINDA BİR TARTIŞMAYI DOĞRU BULMUYORUZ”

    Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Macaristan dönüşünde uçakta, CHP’li belediyelere yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine şunları söyledi:

    “Anlaşılan Avrupa’nın iki otoriter yöneticisi Orban ve Erdoğan, son ziyarette karşılıklı birbirlerini iyi ağırlamışlar. Erdoğan, Orban’ın güzellemelerine kendini kaptırıp ülkeyi ne hale getirdiğini unutmuş. Gerçeklerden de iyice kopmuş. Bizim Erdoğan’a tavsiyemiz, önce bir belediyelerimizi ziyaret etmesi, belediyelerimizin yaptıkları hakkında bir brifing almasıdır. Dedikodu üzerine konuşmasın. Devlet adamı dedikodu yapmaz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında çöp dağlarından bahsediyor. Büyükşehir belediye binası Fatih ilçesinde. Çöpleri toplama sorumluluğu da o ilçede AK Partili Belediye Başkanı tarafından yönetilen Fatih Belediyesinde. Anlaşılan Erdoğan büyükşehir belediyesiyle ilçe belediyeleri arasındaki görev dağılımını unutmuş. Bizim kendisine tavsiyemiz; büyükşehir belediyelerimizle uğraşmak yerine önce kendi sarayının çerini çöpünü bir temizleyiversin. Bizim belediyelerimiz hem COVID salgınında hem de arkasından gelen ekonomik kriz de yine son yaşanan depremde hükümetin yapmadıklarını yaptı. Esnafımızın, çiftçimizin, vatandaşımızın, depremzedelerin yanında dimdik durdu. Belediyelerimiz gerek vatandaşlara yardımda gerek toplu taşımada gerek diğer belediye hizmetlerinde sosyal demokrat belediyeciliğin rahatlığını hükümetin tüm engellemelerine rağmen hemşerilerine yaşatıyorlar. Diğer soruya gelince, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’a defalarca çağrı yaptı. Televizyonda hem de TRT ekranında defalarca, ‘Karşıma çıksın’ dedi. Cesareti varsa programa çıksın. Bir de bunları Genel Başkanımızın yüzüne söylesin, cevabını alsın. Bir önceki seçimde yaşadığı İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya Büyükşehir Belediyesi yenilgilerini nereye koyduğunu, bu yenilgiden sonra neden istifa etmediğini açıklayıversin. Yine son yapılan milletvekili seçimlerinde partisinin oy oranındaki dramatik düşüşleri çıksın, bir millete anlatsın. Geçtiğimiz seçimler hakkında konuşacak son kişi Erdoğan’dır. Çünkü gösterdiği sahte videolar, söylediği yalanlarla seçimin ahlaki meşruiyetini bitirmiştir. Esas çekip gitmesi gereken Erdoğan’dır.”