Etiket: istanbul

  • ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara ATO Congresium’daki AKP’nin 22’nci kuruluş yıl dönümü programında; “AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık” dedi. Erdoğan, partililerden yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu, Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce ve imkana sahip olduğunu insanlara çok iyi anlatmalarını isteyerek “Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır” diye konuştu.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin 22’nci kuruluş yıldönümü nedeniyle bugün Ankara ATO Congresium’da düzenlenen programa katıldı. Erdoğan burada şöyle konuştu:

    “HAK VE HÜRRİYETLER NOKTASINDA VESAYETÇİLERİN BIRAKTIĞI ENKAZI TEMİZLEYEREK DEMOKRASİMİZİN STANDARTLARINI BİZ YÜKSELTTİK”

    “Partimizin 22’nci gurur yılında bu vesileyle kuruluşundan itibaren AK Parti kademelerinde görev almış, AK Parti davasını savunmuş tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Bu 22 yıllık süreçte teşkilatlarımızın her kademesinden kardeşlerimizden nicesini toprağa verdik. Kimi eceliyle vefat etti, kimi de AK Parti’nin taşıdığı dava sancağını yüceltmek için koştururken bölücü terör örgütünün kalleş saldırılarında şehit düştü. Kimi de tabi afetlerin kurbanı oldu. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun.

    AK Parti’nin 22’nci kuruluş yıl dönümünün ülkemize ve tüm teşkilatlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Değerli kardeşlerim, AK Parti iktidarlarında dünyaya gelenler partimizin kuruluş döneminde Türkiye’nin nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğunu bilmiyor. Biz 22 yıl öncesinden bahsettiğimizde gençlerimizin çoğu zihinlerinde o eski Türkiye’yi maalesef canlandıramıyor.

    2001 krizinin etkilerinin tüm toplumda hissedildiği, işçinin, esnafın, iş dünyasının geleceğini göremediği bir iklimde partimizin kuruluşunu ilan ettik. AK Parti umutsuzluğun, belirsizliğin ve yasakların adeta karabasan gibi çöktüğü Türkiye’ye tıpkı bir güneş gibi doğmuş, umudun adı olmuştur. Kuruluşumuzun üzerinden 1,5 sene bile geçmeden milletimizin AK Parti’yi iktidara taşımasının, ülkeyi yönetme görevini vermesinin geleceğini AK Partili kadrolara emanet etmesinin sebebi işte budur. Milletimiz bize ve partimize güven duydu. AK Parti ve AK Partili kadrolar da bu güvene hiçbir zaman gözde düşürmemiştir. AK Parti ile birlikte siyaset tabi rotasını bulmuş, Türkiye’de merkezinde daha fazla demokrasinin, daha fazla özgürlüklerin, daha fazla ekonomik kalkınmanın olduğu yeni bir dönem başlamıştır.

    Hak ve hürriyetler noktasında vesayetçilerin bıraktığı enkazı temizleyerek demokrasimizin standartlarını sizlerle beraber biz yükselttik.

    22 yıllık dönemde içeriden ve dışarıdan bizi yıkmak için denemedikleri yol kalmadı. Nice ihanetlere maruz kaldık, nice saldırılara göğüs gerdik, nice badireler atlattık, nice engelin, zorluğun, sıkıntının üstesinden geldik. Karanlık cinayetlerden cumhuriyet mitinglerine, medya provokasyonlarından kapatma davasına, 367 garabetinden 17-25 Aralık girişimine, Gezi olaylarından 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne, her çeşidinden terör saldırılarından ekonomik tuzaklara kadar bir siyasi hareketin belki de asırlar boyunca karşılaşmayacağı sayıda hainliği, vandallığı, hukuksuzluğu biz sadece 22 yılda yaşadık, gördük. Ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, her zaman Allah’a dayandık.

    “HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİK, FAKAT ÜLKEMİZİN ANA MUHALEFET PARTİSİNİ TEK PARTİ FAŞİZMİNİN BOYUNDURUĞUNDAN BİR TÜRLÜ KURTARAMADIK”

    AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık. Ama 22 yıllık siyasi yolculuğumuzda kalibremize ve kalitemize uygun bir muhalefet maalesef bulamadık. Her şeyi değiştirdik, fakat ülkemizin ana muhalefet partisini tek parti faşizminin boyunduruğundan bir türlü kurtaramadık.

    22 yıllık sürede tam 17 kez sandıkta bizimle yarıştılar; yani ortalama 1,5 yılda bir siyaset arenasında karşımıza çıktılar. Her defasında milletten okkalı bir tokat yediler. Milleti hafife almanın, milli iradeyi aşağılamanın, sandığın meşruiyetini sorgulamanın bedelini seçimleri kaybederek ödediler. Fakat üzülerek ifade etmek isterim ki, yaşadıkları onca hezimete, seçim yenilgisine rağmen bir kez olsun hatalarından ibret almadılar.

    Kılıçdaroğlu ve avanesinin milletin tercihlerine karşı hazımsızlıklarında zerre kadar iyileşme olmuyor. Bakınız bu zat, girdiği 13 seçimin 13’ünü de kaybetti. Her seçim öncesinde çeşitli oy oranları vererek, şayet bunları alamazsa istifa edeceğini, CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturmayacağını söyledi. Ama hiçbir zaman sözünün eri olmadı, onurluca geri çekilmeyi dahi beceremedi. Bunu yapmadığı gibi, başta kendi seçmeni olmak üzere vatandaşın aklıyla alay etmeye devam etti.

    “85 MİLYONUN TAMAMINA SAYGI DUYAN, HESAP VEREN, CESARETLE HESAP SORABİLECEĞİNİZ BİR PARTİ VE İTTİFAK ARIYORSANIZ GELİN SİZ DE AK PARTİ VE CUMHUR İTTİFAKI’NA KATILIN”

    Kılıçdaroğlu ve CHP’li oligarkların bu pişkinlikleri, bu arsızlıkları en fazla Gazi’nin hürmetine CHP’ye oy veren vatandaşlarımızı rahatsız etmektedir. Toplumun belli kesimlerinde hayal kırıklığı giderek büyümekte, bunların aymazlıklarından dolayı umutsuzluk yaygınlaşmaktadır. Siyasete olan güveni de zedeleyen bu durum, açık söylüyorum, demokrasimiz için de risk oluşturmaktadır. Buradan özellikle 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde farklı tercihlerde bulunmuş tüm vatandaşlarımıza şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum: Türkiye’nin tüm renklerini, tüm zenginliklerini temsile haiz parti AK Parti’dir. AK Parti bir Türkiye partisidir, 85 milyonun tamamının partisidir.

    Davetim 85 milyonun her bir ferdinedir. Sadece seçmenine değil, hiçbir ayrım yapmadan 85 milyonun tamamına saygı duyan, hesap veren, cesaretle hesap sorabileceğiniz bir parti ve ittifak arıyorsanız gelin siz de AK Parti ve Cumhur İttifakı’na katılın. Yarın neredeyiz? Yarın Ahlat’tayız. Öbürsü gün neredeyiz? Öbürsü gün Malazgirt’teyiz. Cumhur İttifakı olarak ecdadımızın Anadolu’dan çıktığı yolda biz bir oluyoruz, iri oluyoruz, diri oluyoruz hep birlikte Türkiye oluyoruz. Size sürekli dayatmalarda bulunulmasından, her seçim öncesinde tıpış tıpış oy vereceksiniz denilmesinden tepkilerinizin kibir kulelerine ulaşmamasından rahatsızsanız, gelin siz de AK Parti ailesinin üyesi olun.

    Hayat tarzı diyerek size korku salıp, koltuklarını korumaya çalışanlara gelip hep beraber esaslı bir ders verelim.

    Gelin bizler de milleti kandırmaktan utanmayan, milletin tercihlerine saygı duymayan bu kifayetsiz muhterisleri siyasette tutmayalım. Eski Türkiye’nin bakiyesi bu arkaik ekibi hep birlikte emekliye sevk etmeye hazır mıyız? Siyaset bunlardan çok çekti, bu millet bunlardan çok çekti. 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçlarının sadece Türkiye Yüzyılı’na değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına yakışır muhalefet pratiğinin oluşması için önemli bir fırsat sunduğuna inanıyorum.

    “CUMHURİYETİ’MİZİN 100. YILINDA BU ÜLKEYE BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ, BİRİNCİ EKONOMİ VE BİRİNCİ SINIF GELECEK YAKIŞTIĞINA İNANIYORUZ”

    Cumhuriyeti’mizin 100. yılında bu ülkeye birinci sınıf demokrasi, birinci ekonomi ve birinci sınıf gelecek yakıştığına inanıyoruz. İktidarda geçen yaklaşık 21 yılımızda bunun altyapısını kurduk, temellerini çok güçlü attık ve bu şekilde de yola devam ediyoruz. Gençler, Cumhurbaşkanlığımızın ustalık döneminde inşallah her açıdan daha müreffeh, daha güvenli, daha itibarlı, daha güçlü ve huzurlu bir Türkiye’yi inşa ederek milletimize olan sözümüzü yerine getireceğiz. Gönüller yapmak için çıktığımız yolda 22 yıldır olduğu gibi gönüller kazanarak mücadelemize devam edeceğiz. Polemik yapmayacağız, bahane aramayacağız, istismar peşinde koşmayacağız, önümüze çıkan engellere aldırmayacağız, muhalefetin yalanlarına teslim olmayacağız. Haktan, adaletten ve doğruluktan asla sapmayacağız. Kibri, böbürlenmeyi kapımıza kesinlikle yaklaştırmayacağız.

    “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU TÜRKİYE’NİN BU ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELECEK GÜCE, İMKÂNA VE KAPASİTEYE SAHİP OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM”

    7 ay sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetim seçimlerinde zafere koşmaya var mıyız? Çok çalışacağız, çok gayret edeceğiz, kapı kapı ana kademe, kadın kolları ve gençler dolaşacağız. İşte İstanbul’un hâli ortada, Ankara’nın hâli ortada. İzmir’i zaten konuşmama gerek yok. Mersin ortada. Adana ortada. İşte buraları pırıl pırıl, yeniden sahiplerine kazandırmak için çok çalışacağız. Mayıs seçimlerinde milli irade nasıl her oyunu bozduysa 2024 Mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimlerinde de millet inanıyorum ki geleceğine el koyacak. Milletimiz muhalefetin beceriksiz yönetimlerinin elinde yıllarını kaybeden şehirlerimizi gerçek belediyecilikle buluşturacaktır. Bu süreçte tüm dava arkadaşlarımdan beklentim şudur: Karamsarlık zehrinin toplumumuzda yayılmasına asla fırsat vermeyin. Gençleri kendi karanlıklarına çekmek isteyen müfrit siyasetçilerin insafına lütfen terk etmeyin. Hanım kardeşlerimizin AK Parti’nin bugünlere gelmesindeki emeklerini unutamayız. Kadınlarımızın gündemi neyse Türkiye’nin hakiki gündemi de odur. Kadınlara kulak vermeyi, onların hatırını gözetmeyi, taleplerini, dualarını almayı asla ihmal etmeyin. Deprem bölgesindeki kardeşlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmemiz son derece önemlidir. Her fırsatta depremzedelerimizin kapısını çalmayı, halini hatırını sormayı lütfen bırakmayın. Bakın, dedik ki, çadırda yaşayan depremzede kalmayacak. Artık çadır kalmadı ve bütün çadırlardaki depremzedelerimizi konteynerkentlere yerleştirdik.

    Yaşadığımız sıkıntıların geçici olduğunu Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce, imkâna ve kapasiteye sahip olduğunu insanlarımıza çok iyi anlatalım. Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır.”

     

  • ERKAN BAŞ: “MAAŞLAR TÜM BELEDİYELERDE FECİ DURUMDA. İNSANLAR, ARTAN ENFLASYON VE FİYATLAR KARŞISINDA BANKALARA VE MARKETLERE ÇALIŞIR HÂLE GETİRİLMİŞ DURUMDA”

    ERKAN BAŞ: “MAAŞLAR TÜM BELEDİYELERDE FECİ DURUMDA. İNSANLAR, ARTAN ENFLASYON VE FİYATLAR KARŞISINDA BANKALARA VE MARKETLERE ÇALIŞIR HÂLE GETİRİLMİŞ DURUMDA”

    Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

    Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle yaptığı birlikte yaptığı açıklamada; “Merkezi iktidar belediyeleri, herkes kendi çaresine baksın diyor. Belediyeler de dönüyorlar çalışanlarına, duble fedakârlık yapın istiyorlar. Maaşlar tüm belediyelerde feci durumda. İnsanlar, artan enflasyon ve fiyatlar karşısında bankalara ve marketlere çalışır hâle getirilmiş durumda” dedi.

    TİP Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle bugün partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi. Ülke genelindeki işçilerin yaşadıkları sıkıntılara değinen Baş, şunları söyledi:

    “MEVCUT MEDYA DÜZENİ, İŞÇİLERİN SESİNİN DUYULMASINI ENGELLİYOR: Biz bu hafta basın toplantımızda ülkemizin yaşadığı bütün sorunların, bu sorunlara ilişkin düşüncelerimizi, görüşlerimizi değil; ekonomik krizin en ağır faturasının ödetildiği işçi arkadaşlarımızın gündemlerini sizlerle paylaşmak için karşınızdayız. Çünkü mevcut medya düzeni, iktidarın yarattığı siyasal ortam, esas olarak işçi arkadaşlarımızın sesinin duyulmasını engelliyor, onların direnişlerinin görülmesini engelliyor. Biz de elimizden geldiğince, sesimizin ulaştığı her yere arkadaşlarımızın sesini taşımak istiyoruz. Bu vesileyle sözlerime başlarken bir şey ifade etmek istiyorum. Türkiye tarihinin belki de en ilginç kesitlerinden bir tanesinden geçiyoruz. Ülkenin dört bir yanında işçiler, uğradıkları hak gasplarına karşı artık yaşayamaz hâle geldikleri ekonomik koşullar nedeniyle ciddi direnişler içerisindeler. Bizim de parti örgütümüz, gerek genel merkez yöneticilerimiz, gerek il ve ilçe örgütlerimiz elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince bu direnişlerin parçası olmaya, bu haklı mücadeleleri büyütmeye odaklanmış durumdayız.

    İŞÇİLER, TEMEL İNSAN HAKLARINA DÖNÜK SALDIRILARLA KARŞI KARŞIYA: Yine de şunu ifade etmem gerekiyor. Yetişemediğimiz, ulaşamadığımız alanlar mutlaka vardır ama buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Türkiye’nin neresinde olursa olsun patronların baskısına uğrayan, hak gaspına uğrayan, zorbalıkla karşı karşıya olduğunu düşünen tüm işçi arkadaşlarıma bir çağrı yapmak istiyorum. Belli, patronlar iktidardan aldıkları destekle gün bizim günümüz diye düşünüyorlar. İşçi arkadaşlarımızın örgütsüzlüğünü, yalnızlıklarını, onların çaresizliklerini kullanmak istiyorlar ve akıl almaz dayatmalara başvuruyorlar. Bizim son zamanlarda gördüğümüz örnekler sadece çalışma yaşamındaki ufak tefek aksaklıklar, sorunlar olmaktan çıktı. Yasalara, anayasalara aykırı durumların zaten her gün örneklerini yaşıyoruz ama artık neredeyse konu bir insan hakları ihlaline ulaşmış durumda. Yani temel insan haklarına dönük saldırılarla karşı karşıya işçiler. O yüzden hiçbir arkadaşımız emeğiyle, alın teriyle yaşayan hiçbir yurttaşımız, işçi kardeşimiz kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesin. Elbette ilk yapılması gereken şey, iş yerinde beraber çalıştıkları, beraber alın teri döktükleri arkadaşlarıyla yan yana gelmek, örgütlenmek, haklarını almak için güçlerini birleştirmek çünkü biliyoruz ki işçiler birleştiği zaman o hak gasplarını engelleyebiliyorlar.

    EMEĞİYLE YAŞAYAN HERKESİN UĞRADIĞI HAKSIZLIK, HEPİMİZİN UĞRADIĞI HAKSIZLIKTIR: İşçiler birleştikleri zaman en azından çalışma koşullarında düzenlemelere gidebiliyorlar ama şunu net ifade edeyim. İsterse bir maden ocağında olsun isterse bir plazanın 55’inci katında olsun ister mağazalarda, marketlerde saatler boyu sömürüye maruz kalsın ya da bir özel okulda ya da bir bankada çalışıyor olsun; emeğiyle, alın teriyle yaşayan herkes bizim sınıf kardeşimizdir, onun uğradığı haksızlık, hepimizin uğradığı haksızlıktır. Biz hem tüm yurttaşlarımızı, işçi arkadaşlarımızın direnişlerine destek olmaya, dayanışma göstermeye çağırıyoruz hem de işçi arkadaşlarımıza bir kez daha söz veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi olarak bütün gücümüzle bütün olanaklarımızla hem genel merkez hem il ve ilçe örgütlerimizle bu işçi direnişlerinin, bu hak mücadelelerinin sonuna kadar yanında olacağız ve mücadelelerin kazanımla sonuçlanması için elimizden geleni yapacağız. Birkaç konuyu paylaşmak istiyorum. Bu hafta içerisinde hem örgütlerimizden hem doğrudan bizlerin temasıyla pek çok iş yerinden arkadaşlarla toplantılar gerçekleştirdik.

    İBB, SİYASİ PROPAGANDADA ENAG’I, İŞÇİLERİN ZAMMI İÇİN TÜİK’İ UYGULUYOR: Mesela İstanbul’la başlayayım. Büyükşehir belediyesinde, neredeyse bütün iştiraklerde işçiler yoksulluk sınırının altında ücrete maruz bırakılıyorlar. Yaklaşık 100 bin işçisi var İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve iştiraklerinin. Belediye yönetimi, iş siyasi propagandaya geldiğinde ENAG verileriyle enflasyon açıklıyor ama işçilerin zammı söz konusu olduğunda enflasyon için aldıkları rakam TÜİK rakamı oluyor. Biz örneğin İGDAŞ’ta yeni işe başlayan bir teknisyenin, üstelik çok riskli iç statüsünde iş yapıyor olmasına rağmen yoksulluk sınırı altında bir maaş reva görülmesini elbette ki kabul etmiyoruz. Sonuçta İstanbul halkının güvenli gaz kullanımını sağlamak için hayatını riske atan arkadaşlarımız, örneğin yeni işe başladıkları için eski personelden yüzde 21 daha az maaş alabiliyorlar. Bu uygulama, altını çizerek ifade etmek istiyorum, AKP döneminde o zamanki yönetim ve sendikanın iş birliğiyle başlamış, yeni yönetim ise defalarca uyarılmasına rağmen aynı uygulamayı devam ettiriyor.

    İSTAÇ AŞ’DE 7 AYDIR TOPLU SÖZLEŞMENİN BAĞLANAMIYOR: Mesela İSPER’den arkadaşlarımızın verdiği bilgi, 8-9 farklı iş konumda çalışan işçiler var. Yani resmen büyükşehir belediyesi burada kendisine bir taşeron şirket kurmuş durumda. İSTAÇ AŞ’de 7 aydır toplu sözleşmenin bağlanamadığı, yani bu ortamda 7 aydır ne bekletiyorsunuz, işçileri neden mağdur ediyorsunuz diye sormamız gerekiyor. Bu vesileyle Ağaç-İş’te çalışan arkadaşlarımızın 9-10 gün süren direniş sonucunda geçen hafta kazanımla bitirdikleri eylemlerini de selamlıyorum. Bu arada kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum. Kazanım dediğimiz de 19 bin 500 lira brüt maaş. Yani işçiler 19 bin 500 lira brüt maaş için bile mücadele etmek, günlerce belediyenin önünde direnmek zorunda kalıyorlar. Bu somut örnekler, bizim başka belediyelerde de çalışan arkadaşlardan aldığımız bilgilerle yan yana getirildiğinde şunu paylaşmak istiyorum.

    BÜTÜN BELEDİYELERDE İŞÇİLER, İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARINA SAHİP DEĞİL: Malum memleket yavaş yavaş yerel seçim gündemine doğru ilerliyor. Herkes yerel seçim hazırlıkları içerisinde. Biz bir noktanın altını çizelim. Yani yerel yönetimler elbette o ilde, o ilçede, yönetimde bulundukları yerde tüm yurttaşlara hizmet etmekle görevliler ama bizim açımızdan yerel yönetimleri değerlendirmede en önemli ölçülerden bir tanesi, o hizmeti yurttaşa götüren belediye işçilerinin, belediye çalışanlarının belediye yönetimi tarafından nasıl bir muameleye de maruz kaldığıdır. Burada açık konuşalım. Tabloya baktığımızda karanlık bir durumla karşı karşıyayız. Yani ister Cumhur İttifakı ister Millet İttifakı tarafından kazanılmış ve bugün yönetiliyor olsun, bütün belediyelerde işçilerin insanca çalışma koşullarına sahip olmadığını söyleyebiliyoruz. Yani işçi arkadaşlar, belediyede çalışan, yurttaşa hizmeti götüren arkadaşlar evlerine huzur içerisinde gidebilecekleri bir çalışma ortamına sahip değiller. Evlerine huzur içerisinde gidebilecekleri bir ücret almıyorlar.

    İŞÇİLER, BELEDİYE BAŞKANLARININ İKİ DURAĞI ARASINA BIRAKILMIŞ DURUMDA: Belediye işçilerinin, -bütün Türkiye için söylüyorum bunu- iki arada bir derede kalma durumu hemen düzeltilmelidir. Yani çalakalem kararnamelerle yapılan değişiklikler bir türlü yerli yerine oturmuyor. Bu hâlde yerine oturması da mümkün değil. Yani belediye işçilerinin kadrolarının tanımlanması ve ilgili yasal düzenlemelerin hemen yapılması… Yoksa bu böyle sürdürülebilecek bir durum değil. Burada yurttaş açısından vurgulanması gereken bir durum, kamu hizmetlerinin tasfiye edilmesiyle beraber belediye işçilerinin durumunun oldukça ilginç bir hâl aldığı, özellikle bu tanımlanmayan kadro durumları nedeniyle işçiler, belediye başkanlarının iki durağı arasında belediye yönetimlerinin keyfine bırakılmış durumda. Merkezi iktidar belediyeleri, herkes kendi çaresine baksın diyor. Belediyeler de dönüyorlar çalışanlarına, duble fedakârlık yapın istiyorlar. Maaşlar tüm belediyelerde feci durumda. İnsanlar, artan enflasyon ve fiyatlar karşısında bankalara ve marketlere çalışır hâle getirilmiş durumda.

    İŞÇİLERİN HAKLARINI ALMASI, TOPLUMUN DİĞER KESİMLERİNE KAMU HİZMETİNİN AKTARILMASIYLA KARŞI KARŞIYA KONULACAK BİR DURUM DEĞİLDİR: Burada özellikle vurgulamak istediğim bir şey var. İşçiler ne zaman hak mücadelesine girseler bu belediyelerde, belediye işverenleri hemen işçiyle yurttaşı karşı karşıya getirme girişimlerinde bulunuyor. İşte çöpler yığıldı, bu maaşları bile beğenmiyorlar falan gibi demagojiler açık söylüyorum, utanç vericidir. İşçilerin haklarını alması, toplumun diğer kesimlerine kamu hizmetinin aktarılmasıyla karşı karşıya konulacak bir durum değildir. Hem işçi hakkını alacak, alın terini karşılığını alacak hem de yurttaş kamu hizmetine ulaşacak. Bu kadar basit bakmamız gerekiyor. Tabii burada belediye işçilerinin artık patronu olan belediye yönetimleriyle karşı karşıya geldiği ilginç bir durum var. Mesela bir işçi arkadaşımız, diyelim ki taraftarı olduğu, oy verdiği parti yönetimine gelmiş, hemen bu bizim belediyemizdir, aman kendi belediyemize sahip çıkalım, dişinizi sıkın diye işçi arkadaşlar susturulmaya çalışılıyor. Diyelim ki işçinin oy verdiği parti değil de karşı olduğu, muhalif olduğu parti belediye yönetimini almış. Aman sus, bak ilk önce seni işten atarlar diye yine işçi tehdit ediliyor.

    BÜTÜN BELEDİYELERDE İŞÇİLER BİR ARAYA GELMELİDİR: İşçileri böyle kapıkulu olmaya zorlayan bu sisteme karşı durmak gerekiyor. Bizim çağrımız şudur. Hangi partinin yönettiğinden bağımsız olarak bütün belediyelerde işçiler bir araya gelmelidir. Tek tek kendi belediyelerinin ötesinde de bütün belediye işçilerinin yan yana, omuz omuza mücadele vermesi, hem tek tek kendi belediyelerine karşı iş yeri koşullarının düzeltilmesi, çalışma koşullarının düzeltilmesi için mücadele etmeli hem de doğrudan doğruya enflasyonun, ekonomik krizin temel nedenlerinden bir tanesi olan merkezi iktidara karşı da birlikte seslerini yükseltmeliler. Biz belediye işçilerinin, hangi belediyenin yönettiğinden bağımsız olarak haklarını alması için sürdürdükleri tüm mücadeleleri destekleyeceğimizi, yanında olacağımızı söylemek isteriz.

    KABA KUVVET, TEHDİT PATRONLARIN HADDİNE DEĞİLDİR: Antep’e bir selam göndererek başlamak istiyorum. Antep’te Bir-Tek Sendikası özellikle işçi arkadaşlarımız uyguladıkları haksızlıklara karşı önemli mücadeleler geliştiriyor. Bu mücadelelerde çeşitli kazanımlar da elde ettiler. Demek ki işçiler yan yana geldiğinde, örgütlendiğinde, sınıf sendikacılığı eksenli bir hak talebiyle patronun karşısına dikildiklerinde kazanabiliyorlar. Bu son derece önemli ve örnek alınması gereken bir gelişme ama burada özel bir durum paylaşmak istiyoruz. Erkaplan işçileri direnişe geçiyorlar. Patron, işçilerin talebini kabul ediyor ancak işçileri tekrar işe almak için bir koşul koyuyor. Diyor ki ‘Sendikadan istifa edeceksiniz’. Akıl alır bir şey değil. İşçiler haklılar, patron bile bunu kabul etmiş durumda ama işletme müdürü gidiyor ve işçilerin örgütlü olduğu sendikanın başkanına ‘Seni muhatap almam’ diyor. Üstelik hadsiz bir biçimde üzerine yürümeye kalkıyor. Böyle işçilerin örgütünü muhatap almamak, hele onlara kaba kuvvet, tehdit falan öyle patronların haddine değildir. Bu işçi arkadaşlarımızın yalnız olmadığını bilsinler, zaten direnen işçilere güçleri yetmez ama biz de emekçi arkadaşlarımızın yanında olacağız ve bu sürecin takipçisi olacağız.

    ELBİSE DOLABI İÇİN İŞÇİ ARKADAŞLARIMIZIN MÜCADELE ETTİĞİ BİR TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ: Antep’te ayrıca Artemis Halı’da işçi arkadaşlarımız iş bıraktılar. Yani 16 bin lira, 19-20 bin lira aylık maaş talep ettikleri için iş bırakmak zorunda kalan işçilerden söz ediyorum. Aynı şekilde MDS İplik’te de önemli bir örnek, yerli ve göçmen işçiler birlikte iş bıraktılar ve birlikte kazandılar. Kazandıklarını söylemek istiyorum, elbise dolabı yapılacak. Yani elbise dolabı için işçi arkadaşlarımızın mücadele ettiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Fırat Aksa Elektrik, özellikle seslerini duyurmak istiyoruz. Kazancı Holding’e ait Tunceli Fırat Aksa Elektrik işçileri DİSK Enerji-Sen öncülüğünde bir direnişe geçtiler. Yine açlık sınırının altında kalan ücretlere mahkûm ediliyorlar ve yine işçiyle yurttaşı karşı karşıya getirmek, hizmet alanı hizmet verenle karşı karşıya getirecek bir yaklaşım içerisinde patron. Utanmadan mesaj atmış yurttaşlara. ‘Yaşanan sorunları sebebi biz değiliz, iş bırakan işçiler. Biz Tunceli halkına hizmet etmekten onur duyuyoruz’ diyor. Sanki orada çalışanlar başka bir şehirde, başka bir ülkede yaşayan insanlar. Onlar da o toprakların insanı.

    ÇALIŞAN ARKADAŞLARIN HEPSİNİN HAKKINI ALMASI GEREKİYOR: Çalışan arkadaşların hepsinin hakkını alması gerekiyor. Utanmazca direnişi kırmak için şehir dışından işçiler getirtildiği hatta işçilerin üzerine araba sürüldüğü gibi haberler geliyor. Bütün bu baskılara karşı işçilerin bu haklı mücadelesi sonuç alana kadar devam edecek. Çünkü bu aynı zamanda bir onurlu yaşam mücadelesi. Bu aynı zamanda uzun mesai ve enerji yüklü hatlarda çalıştırılan ve iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımıza bir saygıyı ifade ediyor. Ölmemek ve çalışmak için, iş güvenliğinin sağlanabilmesi için, insanca yaşayabilmek için direnen, mücadele eden işçi arkadaşlarımızın hep yanında olacağımızı söylüyoruz. Kazancı Holding’i uyarıyoruz. İşçilerin emeğini, alın terini mutlaka ödeyeceksiniz. İnsanca yaşamayı işçiler de en az patronlar kadar, belki daha fazla hak ediyor.

    HAKSIZLIĞA UĞRAYAN HER İŞÇİ ARKADAŞIMIZ MUTLAKA SESİNİ BİZE ULAŞTIRSIN: Tanzanya’ya bir selam göndermek istiyorum. Yani Türkiyeli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2 bin üstünde işçi arkadaşımızın çalıştığı bir demir yolu projesi, Yapı Merkezi isimli firma tarafından sürdürülüyor. Türkiye’de sömürdükleri yetmiyor. Buradan Tanzanya’ya götürdükleri işçilere de 7 aydır maaş vermemişler. 7 aydır maaş vermeden çalıştırdıkları işçiler de bir kısmı hakları için direniyor, bir kısmı artık dayanamayacak noktaya gelip iş akdini feshediyorlar, istifa ediyorlar. Onların da geriye dönük hakları ödenmiyor. Burada Devrimci Yapı-İş Sendikası’nın öncülüğünde Üsküdar’da Yapı Merkezi firmasının, holdingin önünde bir direniş, bir eylem devam ediyor. İşçi arkadaşlarımızı selamlıyoruz. Bu eylem sırasında gözaltına alınan daha sonra tabii ki serbest bırakılan yönetim kurulu üyesi Şahin Uçar arkadaşımızı da selamlamış olalım. Bunlar bize son birkaç günde ulaşan, arkadaşlarımızın bize ulaştırdığı direnişler. Umuyorum bu haklı mücadelelerinde bir destek de biz verebilmişizdir. Tekrar ediyorum, Türkiye’nin neresinde olursa olsun haksızlığa uğrayan her işçi arkadaşımız mutlaka sesini bize ulaştırsın. Biz o hak mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görüyor ve yanında olmak için elimizden geleni yapacağız.”

    İŞÇİ ACAR: PATRONLARIN EMPATİDEN YOKSUN DAYATTIĞI İKİ SEÇENEK VAR

    Baş’ın konuşması sonrasında Conectys işçisi Orhan Acar da yaşadıkları mağduriyeti şöyle anlattı:

    “Uluslararası bir şirket olan Conectys’in bir çalışanı olarak buradayım çünkü yıllardır devam eden baskı, cezalandırma ve tehdit etme kültürüyle çalışanlarını düşük ücretlerle çalıştırmayı amaçlayan Conectys, maruz kaldığı haksızlıklara karşı sesini duyurmak isteyen çalışanlarına iki seçenek sunar. Kabullen ya da istifa et. Buradayım çünkü is arkadaşlarıma, patronların empatiden yoksun şekilde dayattığı bu iki seçeneğe mahkûm olmadıklarını, başka bir cevabı seçmenin mümkün olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu yılın başında Türkiye’nin enflasyon gerçeği karşısında ancak komik olabilen oranlarda zam yapılacağını duyuran şirket yöneticileri şunu söylemişlerdi, ‘Sizi anlıyoruz. Buna bir de performans zammı eklenecek ve mayıs ayında ödemeye başlayacağımız bu zammı geriye dönük olarak da ödeyeceğiz’.

    ÇALIŞANLARA, PERFORMANS VERİLERİNİN DÜŞÜK OLDUĞU GEREKÇE GÖSTERİLDİ: Zam sürecini şirket kültürü olarak mayıs-haziran aylarında başlatan Conectys, geriye dönük ödemelerle o aylara dair SGK primlerini yansıtmayarak aslında suç işlemeye devam ederken bu yıl üst üste gerçeklesen olaylarla çalışanlara verdiği sözlerde ne kadar samimi olmadığını da kanıtladı. Söz verilen mayıs ayından itibaren sürekli bir sonraki aya ertelenen ve bu süreçte tatmin edici bir zam olacağı ve geriye dönük ödemelerden herkesin faydalanabileceği yönünde beklentileri kasıtlı olarak oluşturan şirket yönetimi, ancak ağustos ayına geldiğimizde zam oranlarını açıkladı. Yüzde 9-12 arası değişen oranlarda yapılan zamdan etkilenmeyen ve geriye dönük ödeme de alamayacakları söylenen çok sayıda çalışana, performans verilerinin düşük olduğu gerekçe gösterildi ancak değerlendirme sürecine ilişkin objektif veriler dahi paylaşılmadı.

    İŞÇİLERİN İSTANBUL’A TAŞINMALARI YA DA İSTİFA ETMELERİ DAYATILIYORDU: Biz, Türkiye’nin zaman geçtikçe daha da sert hâle gelen enflasyon ortamı içinde bizi biraz olsun rahatlatacağını umduğumuz zam haberlerinin sürekli ertelenmesini sabırla beklerken bir yandan giderek zorlaşan yasam koşullarımıza adapte olmaya çalışıyor, bir yandan da uzaktan çalışarak sürdürdüğümüz işimizin aniden hibrit modele geçirilmesiyle ofise çağrılıyorduk. Ani bir kararla bütün çalışanların artık haftanın belirli günleri ofise geleceği bildirilirken çok sayıda şehir dışındaki çalışan için de İstanbul’a taşınmaları ya da istifa etmeleri dayatılıyordu. Çalışanlara ödenen maaşların enflasyon karşısında ezilmesi özellikle İstanbul gibi şehirlerde yaşamayı giderek imkânsızlaştırırken geçen yıllar içinde yaşamın görece daha az zor olduğu küçük şehirlerden onlarca çalışanı işe alan şirket yönetimi, onları İstanbul’da yasamaya zorladığında bunun aslında bir toplu işten çıkarma hazırlığı olduğunu görebiliyorduk. Neticede aldıkları maaşlarla İstanbul’un herhangi bir semtinde ev tutmasının dahi mümkün olmadığı iş arkadaşlarım için işlerinin sonlandırılması dışında bir seçenek bırakılmamıştı.

    İSTİFA KOLAY BİR SEÇENEK DEĞİL: Sürekli bir belirsizliğe ve çalışma koşullarında her an meydana gelebilecek değişimlere uyum sağlamayı sürdürerek çalışmaya devam eden isçi, çocuk istismarı, pornografi, vahşice işlenen cinayetler, parçalanan bedenler ve başka birçok rahatsız edici unsurdan oluşan filtresiz içerikleri izlemek, hızlı ve doğru karar vermek zorundadır. Emeği düşük ücret ve nesnel olmaktan uzak değerlendirme süreçleriyle sömürülen çalışan, belli hedeflere ulaşamadığı gerekçesiyle performans geliştirme süreci adında gerçeklikten uzak bir sistem ile isten çıkartılabileceği tehdidi altında baskılanır. Sürekli takip ve tehdit baskısı altında daha verimli olmaya zorlanan çalışan için istifa kolay bir seçenek değildir. Türkiye’yi bir ucuz iş gücü alanı olarak gören Conectys, işçinin zekadan ve duygudan yoksun bir makine gibi algılandığı bu ortam karşısında istifa etmesinin neden kolay olmadığını elbette bilmektedir.

    ‘KABULLEN YA DA İSTİFA ET’ DAYATMASINI KABUL ETMİYORUZ: İşçinin emeğini ve kaygılarını sömürmeye devam ederken onun yaşamsal ihtiyaçlarını da sermayeye adar. 5 farklı vardiyada çalışmaya devam eden Conectys işçilerinin programları aniden ve bazen habersizce değiştirilebilir. İşçinin boş zamanı için bir hobisine zaman ayırmak istemesi, ailesiyle bulunmak istemesi, sosyal hayatın parçası olmak istemesi önemli değildir. Çünkü işçinin çalışmak için yaşaması beklenir. İş sürmelidir, geri kalan her şey feda edilebilir. Biz Conectys işçileri, ‘Kabullen ya da istifa et’ dayatmasını kabul etmiyoruz. Bizi değersizleştiren, kendimizi sosyal ve ait hissetmemizi önemsemeyen, emeğimizle zenginleşirken bizim giderek fakirleşmemize göz yuman şirketlere karşı gücümüzün, çokluğumuzdan ve birliğimizden geldiğini biliyoruz. Sömürülmeyi, yok sayılmayı, susturulmayı, korkutulmayı kabul etmiyoruz. Gelin arkadaşlarım, Sosyal-İş’te büyüyen sesimize katılın. Buradayız, birlikteyiz, güçlüyüz.”

    İŞTEN ÇIKARILAN SANCAKLI: HER GÜN DAHA YÜKSEK SESLE HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ

    İşten çıkarılan Serencan Sancaklı da Conectys işçilerinin her geçen gün ağırlaşan şartlarda çalışmaya devam ettiğini söyledi. Sancaklı, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Bu bir sınıf mücadelesidir ve kovsanız da baskılasanız da susturmaya çalışsanız da biz bu gerçekleri her gün daha yüksek sesle haykırmaya devam edeceğiz. Şu anda Conectys’te Sosyal-İş Sendikası üyesi olan birçok işçi bulunuyor ve sayımız her geçen gün artıyor ancak işçilerin çoğu kovulma ve baskıya uğrama korkusuyla sendikaya üye olamıyor, tek başına sesini çıkarmaya çalıştığında ise mobbinge maruz kalıyor. Anayasal bir hak olan işçilerin sendikaya üye olma ve sendikal faaliyet yürütme hakları Conectys tarafından caydırılarak ve işten kovulma endişesi yaratılarak engelleniyor. Dünyanın en büyük sosyal medya şirketlerinden birinin moderasyon işini yapan ve birçok ülkede ofisi olan Conectys, Türkiye’yi ucuz işçilik için kullanıyor ve yeni işçi bulmanın kolaylığından dolayı çalışma koşullarını iyileştirmek yerine hakkını isteyene kapıyı göstermeyi yeğliyor. Pandemi öncesi biraz daha hayatta kalmaya yeterli şartlarda çalıştırılan işçiler, pandemi süreci ve sonrasında değil hayatta kalmaya, kira dahi ödemeye yetmeyecek maaşlarla çalıştırılmaya başlandı. Pandemiden önce asgari ücretten yüzde 50 oranında fazla maaş alan işçiler, pandemide artan işsizlik fırsat bilinerek asgari maaşla işe alınmaya başladılar. Bizler pandemide canımızla, sağlığımızla meşgulken Conectys yönetimi, cebimizdeki üç kuruşa göz dikmiş, zenginliklerine zenginlik katıp bizleri her gün daha çok sömürmek, daha çok fakirleştirmekle meşguldü.

    İŞÇİLERİN KALİTE DEĞERLERİ DÜŞÜRÜLEREK TAZMİNATSIZ ÇIKARILMALARI HEDEFLENDİ: Her yıl başı Conectys’te zamlarla ilgili tartışmalar çıkar. Yine böyle bir tartışma döneminde şirketin CEO’su, işçilere mail ile toplu olarak verdiği bir cevapta Türkiye’deki ekonomik zorlukların kendilerini ilgilendirmediğini açıkça söylemiştir. Türkiye’de sadece 5 yıllık bir yatırımcı olan Conectys, buradaki ekonomik krizi fırsata çevirirken Türkiye’deki koşullarla eminiz ki çok ilgiliydi ancak mesele hiperenflasyonla pahalılaşan yaşamla mücadele eden işçiye zam yapmaya gelince Türkiye’deki koşullar patronların ilgi alanı olmaktan çıkıverdi. Conectys’teki işçilerin yaşadıkları haksızlık sürekli değeri düşen maaşlarla sınırlı da kalmadı. Motivasyonu kırılmış, yıpratılmış, haksızlığa uğradığını fark etmiş işçileri işten çıkartıp yerine henüz Conectys’te olan bitenin farkında olmayan yeni işçiler alabilmek ve buna hukuki bir zemin yaratabilmek için Performans Gelişim Süreci adında bir süreç uydurdular. Bu sürece alınan işçilere onların performanslarının yükseltilmesi hedeflendiği yalanı atılıp işçilerin kalite değerleri bilerek düşürülerek işten tazminatsız çıkarılmaları hedeflendi. Bununla da kalınmadı, zaten sözleşmede asla yer almayan, ölçümleri ise tamamen haksız ve subjektif şekilde yapılan kalitenin hedefi en ufak hatada başarısız gözükecekleri kadar yukarıya çekildi. Bütün bunlara rağmen kalite hedefini tutturan işçileri işten çıkarabilmek için farklı hukuki dayanaklar arandı. Yapılan toplantılarda hangi işçi işten çıkarılsın diye oylamalar yapıldı. İşçilerin hayatı, yöneticilerin keyfine ve vicdanına bırakıldı.

    BİZLERİ TEK TEK İŞTEN KOVABİLİRSİNİZ AMA HEPİMİZİ KOVAMAZSINIZ: Bizler biliyoruz ki patronların gözünde yaşamı, geleceği, hayalleri, uğraşları olan insanlar değiliz. Bizler onların gözünde iş gücünü temsil eden birer rakamdan ibaretiz. O patronlar istiyor ki biz aç da kalsak sadece çalışalım, patronlar için çalışalım, onlar rahat yaşayan bir azınlık olsunlar. Bizim yerimize yenisini bulmak kolay. Çünkü Türkiye’de işçiden bol bir şey yok. Evet, haklısınız. Türkiye’de işçiden bol bir şey yok. Bizler de gücümüzü bu çokluğumuzdan alıyoruz. Örgütleniyoruz. Örgütlenmeye devam edeceğiz. Bizleri tek tek işten kovabilirsiniz ama hepimizi kovamazsınız. O yüzden karşınıza artarak çıkmaya devam edeceğiz. Conectys’teki her bir işçi haklarını alana dek durmayacağız. Bu bizim ekmek kavgamız, bizim yaşam kavgamız. Conectys’te her gün kovulma tehlikesiyle çalışmaya devam eden tüm işçi arkadaşlarım, yalnız değiliz. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Hep birlikte kazanacağız. Yaşasın Conectys işçilerinin ve tüm işçi sınıfının mücadelesi.”

    BAŞ: HEP BİRLİKTE MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ

    İşçilerin konuşmasının ardından Erkan Baş, toplantıyı şu sözlerle sonlandırdı:

    “Arkadaşlarımız yaşadıklarını anlattılar zaten. Üzerine özel bir ek yapmak gereksiz ama bir noktayı vurgulayalım. Türkiye’de işçilere dönük sömürü sadece merdiven altı atölyelerde gerçekleşmiyor. Çok dışarıdan bakıldığında son derece kurumsal, son derece büyük gibi gözüken işletmelerde de en ağır biçimde emeğin sömürüsüyle karşı karşıyayız. Sözleri öyle başlamıştım. İster bir maden ocağında isterse bir plazanın 55’inci katında olsun, kim haksızlığa karşı sesini yükseltiyorsa biz onlarla birlikte olmaya, bu haksızlıklara karşı hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.”

  • EKREM İMAMOĞLU: MELEN BARAJI’NA CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM. 2053 PLANLAMAMIZDA KANAL İSTANBUL BELASI YOK

    EKREM İMAMOĞLU: MELEN BARAJI’NA CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM. 2053 PLANLAMAMIZDA KANAL İSTANBUL BELASI YOK

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘İSKİ İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı’ tanıtım toplantısında gövdesindeki çatlaklar nedeniyle devreye alınamayan Melen Barajı ile ilgili “2019 yılında, ben İBB Başkanı adayıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda, ‘2071’e kadar İstanbul’un su sorununu çözdük’ demiştir. Çünkü muhtemelen Melen Barajı’nın bittiğini düşünmüştür. Melen, bizi derinden üzmüştür.  Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan daha fazla üzüldüğümü iddia ediyorum. Çünkü o para, hepimizin parası. O bitmiş olsa, biz mutlu oluruz. 2019’dan bu yana, Melen’le ilgili çağrılarımıza rağmen ne o barajın tadilatı, tamiratıyla ilgili, akıbeti konusunda bilgi sahibiyiz -tamam, dönem dönem kısıtlı bilgiler alıyoruz- ne de bundan sonraki süreciyle alakalı da aldığımız bir cevabımız yok” dedi. İmamoğlu, Kanal İstanbul ile ilgili olarak da “Bizim projeksiyonumuz, 21 milyonu aşan bir nüfusa göre 2053 yılını planlamak. Bunun içinde ne var? İstanbul’un şu anki mevcut gelişimi var. Ama bunun içinde Kanal İstanbul belası yok. İstanbul’a bu tür saplanan hançerler, İstanbul’un geleceğini ne yazık ki tehdit eder” diye konuştu.

    İstanbul’da içme suyu, atık su ve yağmur suyu hizmetlerinin 2053 yılına kadar sürdürülebilir bir şekilde yürütülmesini sağlayacak kısa, orta ve uzun dönem politikalarının paylaşıldığı “İSKİ İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı” tanıtım toplantısı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımı ile gerçekleştirildi. İSKİ Genel Müdürlüğü Yusuf Ziya Erdem Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte, sırasıyla; İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa, İSKİ Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Prof. Dr. Tuğba Ölmez Hancı ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

    “İSKİ’nin 30 yılını anlatan, 30 yılını tarihleyen bakış açısını herhangi bir gün, herhangi bir tarif olarak kimse algılamasın” diyen İmamoğlu şunları söyledi:

    PLANA SADIK KALMAZSAK BÜYÜK TEHDİTLERLE KARŞI KARŞIYA KALIRIZ: Bu aslında çok tarihi bir andır. Uzun vadeli yapılmış bir çalışmanın, bizden önce başlatılmış ve bizim dönemde de özenli bir şekilde devam etmiş bir çalışmanın sonuç günüdür. Mesele, sürdürülebilirliktir; mesele, geçmişte yapılanlarla, gelecekte yapılacakların uyumlu bir biçimde dizilebilmesidir ve sıkıntıya uğratılmamasıdır. Bunun da siyaset ötesi tekniğe, bilime dayalı bir zemini vardır. Ortaya konan yolculuk, böyle bir yolculuk. Bu bakımdan 2023-2053 İçme Suyu ve Kanalizasyon Master Planı çok kıymetlidir. Ama bir kıymetli olan şey de şu: Bu master plana ne kadar sadık kalınacağı. Plana sadık kalmazsak, ne yazık ki çok daha büyük tehditlerle İstanbul’umuz karşı karşıya kalabilir. Bugünün koşullarında, büyük adımlar attığımız bu sahada, yarınlarda bu tehdidi yaşamamak pozisyonunu elde etmek istiyorsak, yine bu plana sadık kalırsak, böyle bir sorunla karşı karşıya kalmayız. Bunları giderebiliriz. Ama sadık kalmazsak, ne yazık ki yine büyük tehditlerle karşı karşıya kalırız.

    AĞIR BEDELLER, YİNE VATANDAŞA ÖDETİLİYOR: Bazı meseleleri unuttukça, şehirlerin ve ülkelerin geleceği asla ve asla teminat altında olamaz. Yöneticiler, halka verdikleri sözlerin bedelini ödeyebilirlerse vatandaşı kandıramazlar, vatandaşa yanlış yapamazlar. Ama maalesef bunlar dönem dönem yapılıyor ve yapılan ağır bedeller, yine vatandaşa ödetiliyor. Halbuki o bedeller vatandaşlara ödetilmemeli. Bir örnek vermek gerekirse; Melen Barajı, önemli bir meseledir. Melen Barajı, -az önce master planda da kıymetli hocamız ifade etti- ‘2053’te bu şehrin yüzde 50’nin üzerindeki su tüketimini sağlayacak kaynak’ olarak tariflenmiştir. Melen Barajı, bulunduğu havza itibariyle, yağışı yoğun olan ve ta 1989 yılında atılmış bir adımla, bugüne kadar gelmiş bir süreci içeren, bir dönemi içeren bir çalışmadır. Bu çalışma, temeli atıldığı anda, 2016 yılında günü ve saati verilerek, ‘Açılışı yapılacak’ diye bir taahhütte bulunulmuştur. Ve dün gibi hatırlıyorum: 2019 yılında, ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda, ‘2071’e kadar İstanbul’un su sorununu çözdük’ demiştir. Çünkü muhtemelen Melen Barajı’nın bittiğini düşünmüştür.

    MELEN BARAJI’NA SAYIN CUMHURBAŞKANI’NDAN DAHA FAZLA ÜZÜLDÜM: Göreve gelir gelmez, Melen Barajı’yla ilgili brifing, İSKİ’den istediğim ilk toplantılarından birisidir. Çünkü bazı ihbarlar ve tespitleri, bir kısım teknik insanlardan almıştım. Ve ne yazık ki acı bir faturayla karşı karşıya kaldık. Melen’i ziyarete gittin. Hatta Melen’e alınmamamız konusunda birtakım tedbirler alınmıştı. Ziyaretimiz engellenmeye çalışmıştı. Neyse o yanlıştan dönüldü. Gittiğimizde üzülerek gördük ki, Melen Barajı, o devasa baraj, yani 2053’te İstanbul’un yüzde 50 su ihtiyacını karşılayacak baraj, -daha ötesi- İstanbul’a 250 kilometreyi aşkın bir yerden suyun basıldığı bir meselede, elektrik ihtiyacını da karşılayacak olan o baraj, gövdesi yapılmış ama gövdesinde çok derin çatlaklarla bitirilemez ve su depolanamaz haldeydi. Bu şekilde gördüğümüz Melen, bizi derinden üzmüştür, benim içimi yakmıştır. Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan daha fazla üzüldüğümü iddia ediyorum. Çünkü o para, hepimizin parası. O bitmiş olsa, biz mutlu oluruz. Teşekkür ederiz. 1989’dan bu yana hizmeti geçen herkese minnet duyarız. Ve gururla da İstanbul’a sunulmasının bir parçası olmaktan memnuniyetimizi dile getiririz. Ancak bugün, 2019’dan bu yana, Melen’le ilgili çağrılarımıza rağmen ne o barajın tadilatı, tamiratıyla ilgili, akıbeti konusunda bilgi sahibiyiz -tamam, dönem dönem kısıtlı bilgiler alıyoruz- ne de bundan sonraki süreciyle alakalı da aldığımız bir cevabımız yok.

    KANAL İSTANBUL SAZLIDERE BARAJI’NI YOK EDECEK BELA: Bugün, 16 milyon resmi nüfusu arkadaşlarım oraya yazdılar. 16 milyon resmi nüfusun içinde İstanbul’da bulunan mülteciler, sığınmacılar ve bir kısım izni olan yabancı konuklarımız yok. Bunları da katarsak, bugün İstanbul’un aktif nüfusu 18 milyonu aşmıştır. Bu master planlara ben bunu öneriyorum, İstanbul’un etkin nüfusunu buraya minimum 18,5 milyon yazabiliriz.  Çünkü bir milyonu aşkın üniversite öğrencisi var. Bunun en az yüzde 50-60’ı yılın 9 ayını bu şehirde yaşayan öğrenci nüfusu. On dokuz milyona yakın bir nüfustan bahsediyoruz. Bizim projeksiyonumuz, 21 milyonu aşan bir nüfusa göre 2053 yılın planlamak. Bunun içinde ne var? İstanbul’un şu anki mevcut gelişimi var. Ama bunun içinde Kanal İstanbul belası yok, Kanal İstanbul diye bir kavram yok. Olamaz çünkü. Mesela az önce bahsettiğim Avrupa yakasındaki temel su ihtiyacının ne kadar yüksek olduğu oranından bakışla, Sazlıdere yok edilemez. Kanal İstanbul, Sazlıdere Barajı’nı yok eden bir kavram.

    İSTANBUL’A SAPLANAN HANÇERLER, İSTANBUL’UN GELECEĞİNİ TEHDİT EDER: Bütün su altyapısını, bütün su taşkın meselelerini, bütün yeraltı suyu dengelerini altüst eden bir Kanal İstanbul meselesi, İstanbul’un geleceğinde olamaz; olmamalı. İstanbul’un böyle bir ihtiyacı yok. Dünyanın en hassas, en narin denizlerinden birisi olan Marmara Denizi’nin olduğu bir yerde; Marmara Denizi, İstanbul Boğazı, Karadeniz doğa dengesinin var olduğu bir coğrafyadaki İstanbul’da, Kanal İstanbul diye bir şey konuşulamaz; tartışılamaz. Bu bir siyasi mesele değil. Bu bakımdan ‘master plan’ dediğimiz şey uygulandığı takdirde; ülkelere, şehirlere çok iyi gelir. Ama bir hırs için, bir para kaynağı oluşturmak için, sadece ve sadece geleceği kötüleştiren, bugünün ihtiyaçlarını tamamen ötesinde bir bakış açısı için İstanbul’a bu tür saplanan hançerler, İstanbul’un geleceğini ne yazık ki tehdit eder.

    BAZI ŞEYLERİ SİYASETİN DIŞINA İTELİM: Bazı şeyleri siyasetin dışına itelim. Deprem öyle bir mesele, su öyle bir mesele. Mesela ulaşım, böyle bir kentte öyle bir mesele. Siyasetin dışına itelim ve orada siyasetin üstünde bir mevziiye bunu oturtalım. Yani biz suyun tarifesini, siyasi bir mesele olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde ele alamayız. Suyun bir maliyeti var, suyun bir yatırım bedeli var. Onları üstüne koyup, tarife üretmek zorundasınız. Şunu istemiyoruz: Geçmişte yapıldı, İSKİ bütçesinden milyarlarca lirayı toplayıp, İBB bütçesine aktarmayalım. Onları engelleyici bir tarife oluşturalım. Ama bu, teknik bir hesap. Kanunda daha ciddi korunmalı. Bunlar daha çok teminat altına alınmalı. Geçmişten bugüne, İSKİ’nin kendi içinde koruyucu mekanizmaların kurulmasıyla, bugün İSKİ daha saygın bir yerde durmaktadır. Yani su ve kanalizasyon idaresi, kendi kanununda koruyucu bir kısım halleriyle, gerçekten bir kısım korunmuştur. Takdir ediyorum bunu kuranları, geliştirenleri ve bugüne taşıyanları. İSKİ’de geçmişte görev yapan birçok arkadaşımla ben şu anda arkadaşlık yapıyorum. Onların İSKİ’ye nasıl narin baktıklarını görüyorum. Kurumu nasıl gözettiklerini, kolladıklarını görüyorum. Siyasi görüşlerin hiçbir önemi yok. Siyaset üstü bakmak, meseleyi böyle bir yere konumlandırmak… O zaman işte biz master planlara saygıyla bakan yönetici de oluruz.

    DÜNYANIN YARINLARINDA, ÇOCUKLARIMIZ BİZE BEDDUA EDERLER: Dünyanın önündeki en büyük tehdit, diye tariflenen iklim krizi ve iklim kriziyle mücadele, -bu tabii aynı zamanda bir çevre krizi, yaşam krizi, yaşamsal sorun- bugün dünyada, insanların göçünü tetikleyen en önemli meselelerden biri. Altyapısına baktığımızda her ne kadar savaş, bir kısım uyuşmazlıklar, ülke içindeki bir kısım toplumsal çatışmalar diye görsek de aslında temelinde iklim kriziyle ilgili bir duygunun yattığını da tespit etmekte zorlanmayız. Bu giderek daha da büyüyecek. O bakımdan, dünyanın bu temel meselesine, yine insanlık adına bakabilmeli ve bu işin, bırakın siyaset üstü meseleyi, devletler üstü bir mesele olduğunu tespit edebilmeli ve ona göre, tabiri caizse, ayağımızı denk almalıyız. Aksi takdirde, doya doya yaşamaya gayret ettiğimiz ve zorlandığımız bu dünyanın yarınlarında, çocuklarımız bize beddua ederler. Ve bize kızmanın ötesinde, gerçekten bizi yok sayarlar. O bakımdan çok sorumluyuz.

    DENETLENEBİLİR VE ŞEFFAF BÜTÇE YÖNETİYORUZ: Böylesi bir çalışmayı önemsiyorum. İstanbulluların sevgisi ve desteğiyle, bugüne kadar hassas davrandığımız, bütçesine bereketli bir bütçe var etme konusunda sahip çıktığımız, el değmeyen bir bütçe, en hijyenik ortamda, en denetlenebilir, en şeffaf ve hesap verebilir bir pozisyonda bir bütçe yönetmeyi, aynı zamanda israftan uzak duran, bilimden ve özellikle halkın çıkarlarından ödün vermeyen bir anlayışla İstanbul’a hizmet üretmeyi kendisine misyon edinmiş bir yönetim olarak, İstanbulluların sevgisi ve desteğiyle, yine aklın ve bilimin ışığıyla önümüzdeki süreçte çok ama çok daha fazlasını yapacağımızı şimdiden görüyor ve bunun sözünü bütün milletimize buradan vermek istiyorum. İstanbul’un bugünü ve güzel yarınları için hizmet etmenin gururunu, onurunu bütün yol arkadaşlarımla yaşıyorum. İSKİ’de çalışan bütün yol arkadaşlarımla yaşıyorum, siyasi yol arkadaşlarımla yaşıyorum. Umut ederiz ki, bu onuru hep birlikte yaşamaya devam ederiz.”

     

  • İSTANBUL VALİLİĞİ’NDEN ESKİ MHP İLÇE BAŞKANI KÖKSAL KAÇMAZ’IN HAYATINI KAYBETTİĞİ SİLAHLI KAVGAYA İLİŞKİN AÇIKLAMA: “ŞÜPHELİLER GÖZALTINA ALINMIŞ, FİRARİ ŞAHSI YAKALAMA ÇALIŞMALARI DEVAM ETMEKTEDİR”

    İSTANBUL VALİLİĞİ’NDEN ESKİ MHP İLÇE BAŞKANI KÖKSAL KAÇMAZ’IN HAYATINI KAYBETTİĞİ SİLAHLI KAVGAYA İLİŞKİN AÇIKLAMA: “ŞÜPHELİLER GÖZALTINA ALINMIŞ, FİRARİ ŞAHSI YAKALAMA ÇALIŞMALARI DEVAM ETMEKTEDİR”

    Eyüpsultan’da park etme tartışmasının silahlı kavgaya dönüşmesi sonucu eski MHP Eyüpsultan İlçe Başkanı Köksal Kaçmaz hayatını kaybetti, iki kişi yaralandı. İstanbul Valiliği, konuya ilişkin “Olayda silah kullanan firari şüpheli (Faruk P) dışındaki şüpheliler gözaltına alınmış olup, firari şahsı yakalama çalışmaları devam etmektedir. Konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştır” açıklamasını yaptı.

    Olay, saat 12.00 sıralarında Eyüpsultan Sakarya Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre; eski MHP Eyüpsultan İlçe Başkanı Köksal Kaçmaz, işlettiği kafenin önüne araç çekilmesine tepki göstererek aracın çekilmesini istedi. Araç sahibi aracını çektikten sonra kafenin önüne gelerek Kaçmaz ile tartışmaya başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Mahalle sakinleri de olaya müdahil oldu. Araç sahibi daha sonra 3 arkadaşıyla birlikte olay yerine gelerek kafeye doğru silahla defalarca ateş etti.

    İstanbul Valiliği’nden konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Kafe sahibi (K.K) ile işyeri önüne araç park eden (Faruk P), (T.P), (S.A.P) ve (Fuat P) adlı şahıslar arasında yaşanan tartışmada (K.K) adlı işyeri sahibi hayatını kaybederken, (Fuat P) ve olay yerinde bulunan (Y.K) isimli şahıs vurularak ağır yaralanmıştır. Olayda silah kullanan firari şüpheli (Faruk P) dışındaki şüpheliler gözaltına alınmış olup, firari şahsı yakalama çalışmaları devam etmektedir. Konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştır” denildi.

     

     

     

     

     

     

  • İMAMOĞLU: İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK. İSTANBUL, ‘AŞKIM’ DİYEN KİŞİNİN DEĞİL, 16 MİLYON MİLLETİN HAYALİ OLACAK

    İMAMOĞLU: İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK. İSTANBUL, ‘AŞKIM’ DİYEN KİŞİNİN DEĞİL, 16 MİLYON MİLLETİN HAYALİ OLACAK

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYI

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap açılışında konuştu. İmamoğlu: “Ekrem İmamoğlu’yla olan dertlerini anlıyorum. Bu göreve geldiğimizden bu yana, İBB olarak, Ekrem İmamoğlu olarak bir kişinin arsasına özel imar vermedik. Tek bir kişinin, tek bir kurumun arsasına imar artışı vermedik. Ama biz şunu yaptık: İmar yağmacılığına, imar dolandırıcılığına son verdik. İstanbul’u dertleniyorlar, biliyorum. Bu yönünü kapattığımız için dertleniyorlar. İstanbul’u yeniden almak için de hayal kurduklarını görüyorum. Kursunlar. Artık İstanbul, bir avuç insanın ya da birkaç kişinin ya da ‘Aşkım’ diyen kişinin hayali olmayacak. İstanbul, 16 milyon milletin hayali olacak. İstanbul, bu pırlanta gibi yüz binlerce çocuğumuzun hayallerini süsleyecek. O bakımdan, bizim bu güzel sunduğumuz alanların, onların rant hayallerini yok ettiğinin farkındayım. O iş bitmiştir. Artık İstanbul, İstanbul’un 16 milyon insanına aittir. Hep öyle kalacaktır” dedi.  

    İBB, “Yeni Yatırımlar Yeni Atılımlar” maratonu kapsamında Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap açılışını yaptı. Baltalimanı Yaşam Vadisi’nin ilk bölümü; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün ve bölge halkının katılımlarıyla düzenlenen törenin ardından hizmete girdi. Törende konuşan Sarıyer Belediye Başkanı Genç İBB’nin ilçesindeki yatırımlarını sıralarken, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Alpay da alanla ilgili teknik bilgiler paylaştı.

    İmamoğlu konuşmasında şunları söyledi:

    1300 TL’YE YEMEĞİNİ, YATAĞINI, İNTERNETİNİ VERİYORUZ: Az önce Başkanımız ifade etti; özellikle öğrencilerin çok olduğu, dar gelirli ailelerin çok olduğu ve düşük ücretle çalışan emekçilerin çok olduğu noktalara Kent Lokantaları açtık, açmaya devam ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyemizin öğrenci yurtları, bakın ilk kez var. Bunların hiçbiri yok. Öğrenci yurtlarımızda bu sene 5000’e yakın gencimiz kalacak ve 1300 TL aylık ücret ödeyecekler. Bugün bir öğrenci, 4-5 bin liradan daha ucuz ortak olarak bir evde kendine yer bulamıyor. Biz, 1300 liraya yemeğini veriyoruz, yatacak yerini veriyoruz, internetini veriyoruz. Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Hayallerini bu ülkede hak ettiği yere gelme yolculuğunda hedeflerinin önüne ekonominin set vurduğu böylesi bir dönemde, Anadolu’dan, Trakya’dan gelen gençlerimizi, özellikle genç kızlarımızı Türkiye‘nin geleceğine hazırlayabilmenin onurunu ve keyfini yaşayacağız.

    ONLAR BİR KİŞİYE 200 BİN DOLAR VERİP AMERİKA’YA YOLLADILAR BİZ, 75 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİMİZE EĞİTİM DESTEĞİ VERİYORUZ: 75 bin öğrencimize ilk kez burs veriyoruz. Daha önce yoktu. Ha vardı, özür dilerim! Mesela bir öğrenciye 200 bin dolar verip, Amerika’ya yolladılar. Onu tespit ettik. Ama biz, 75 bin gencimize destek veriyoruz. Bu sene de vereceğiz. Bu sene de gençlerimizin üniversite okumalarına destek sunacağız. Belediyecilik nedir biliyor musunuz? Doğumdan mezara kadar, insanların gönlünü mutlu edecek hizmetler sunmaktır. İnsan ayırt etmemek demektir. Her insanın inancı farklı, geleneği farklı, göreneği farklı. Bunlar, İstanbul’un dünya kenti olması demek. Bu farklılıklar Türkiye’nin renkleri demek, güzellikleri demek. Ama bizim sorumluluğumuz ne? Onları eşit birer yurttaş hissettirmek bizim sorumluluğumuz. Onlara güzellikleri, fırsatları eşit biçimde sunmak demek. İşte bütün bunları biz yaptık. Her birinin arkasında, vatandaşını mutlu etmek ve sorunlarını çözmek var. Adalete, liyakate dayalı, demokratik, katılımcı bir yönetim anlayışı var.

    YAŞAM VADİSİ, DERE YATAKLARINI BİR AVUÇ RANTÇIYA DEĞİL, 16 MİLYON İSTANBULLUNUN FAYDASINA SUNMAK DEMEK: Yaşam Vadisi, dere yataklarının binayla betonla değil, ağaçla çiçekle bezenmesi demek. Yaşam Vadisi, dere yataklarını bir avuç israfçının, rantçının değil, 16 milyon İstanbullunun faydasına sunmak demek. İlk örneğini, ilçe belediye başkanıyken Beylikdüzü’nde başlatmıştık. O Yaşam Vadisi, şu anda tam 1 milyon 600 bin metrekare oldu. Yaşamın her aksiyonu orada var. Spor var, sağlık var, buluşma var, yeşille buluşma var, yeşili koruma var, dayanışma var, dönem dönem eğlencesi var, bir arada olmak var. Allah nasip etti, İBB Başkanı olduk. Şimdi İstanbul’a milyonlarca metrekare yaşam vadisi yapıyoruz. İnsanlarımız, buralarda sosyalleşiyorlar. Baltalimanı Yaşam Vadisi’nin birinci etabını bitirdik. Burayı sonucuna kavuşturduğumuzda 250 bin metrekare olacak. Şu anda 50 bin metrekareye yakın olan kısmı hizmetinizde.

    BÜYÜKDERE FİDANLIĞI’NI 29 EKİM HAFTASINDA AÇIYORUZ: Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap ile toplam 1 milyon 600 bin metrekarelik yeşil alan kazandırdık. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı haftasında da Büyükdere fidanlığını açacağız. İstanbulluları kentin her yerinde yeşil alanlarla buluşturduk. Tabi bu kapsamda bu parkları yaparken atık su hatlarını, temiz su hatlarını tekrar yeniliyoruz. Birçok sorunu çözüyoruz. O bakımdan şehre başka gözle bakanların yerine, pırıl pırıl bu alanları milletimizle buluşturuyoruz. Bizi, bugünün İstanbul’daki muhalefetin, inşallah daimi muhalefet olacak bu anlayışın anlamasını beklemiyorum. Ama şunu söyleyeyim: Ekrem İmamoğlu’yla olan dertlerini anlıyorum. Onu biliyorum sadece. Bu göreve geldiğimizden bu yana, İBB olarak, Ekrem İmamoğlu olarak bir kişinin arsasına özel imar vermedik. Tek bir kişinin, tek bir kurumun arsasına imar artışı vermedik. Onun için ben onları iyi anlıyorum. Onun için sesleri çok çıkıyor. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, bir milletin yaptığı gizli devrimdir, devrim. Bunu unutmayın; 4,5 yılda bir Allah’ın kulunun arsasına özel bir imar tanımamak… Ama biz şunu yaptık: Biz, İstanbullunun kentsel dönüşümü için mücadelemizi veriyoruz. İstanbullunun yıllardır alamadığı tapusunu vermek için tapusunu veriyoruz. Onun için sorunları aşıyoruz.

    İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK: İmar yağmacılığına, imar dolandırıcılığına son verdik. İstanbul’u dertleniyorlar, biliyorum. Bu yönünü kapattığımız için dertleniyorlar. İstanbul’u yeniden almak için de hayal kurduklarını görüyorum. Kursunlar. Ama bir şey söyleyeyim. İstanbul, artık başka bir perdeyi araladı, başka bir pencereyi açtı, başka bir kapıyı açtı. Artık İstanbul, bir avuç insanın ya da birkaç kişinin ya da ‘Aşkım’ diyen kişinin hayali olmayacak. İstanbul, 16 milyon milletin hayali olacak. İstanbul, bu pırlanta gibi yüz binlerce çocuğumuzun hayallerini süsleyecek. O bakımdan, bizim bu güzel sunduğumuz alanların, onların rant hayallerini yok ettiğinin farkındayım. O iş bitmiştir. Artık İstanbul, İstanbul’un 16 milyon insanına aittir. Hep öyle kalacaktır. İstanbul’un hakkını vermeye, İstanbullulara ait olanı yine İstanbullulara dağıtmaya, sizin huzurunuzda hepinize söz veriyorum. Devam edeceğiz. Kimsenin hakkını yemeyeceğiz, yedirtmeyeceğiz. Baltalimanı, Yaşam Vadisi’nin birinci etap hayırlı olsun.”

    Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etabı; İmamoğlu, beraberindeki heyet, muhtarlar ve bölge halkının birlikte kestiği kurdele ile resmen hizmete girdi. 

  • ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    CHP Sözcüsü Merkez Bankası’nın payını azaltma kararı aldığı Kur Korumalı Mevduat Hesabı ile ilgili “2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür” dedi. Öztrak, karar ile ilgili “Sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart” değerlendirmesini yaptı.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı devam ederken; parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları söyledi:

    “Yozgat’ın Sorgun ilçesindeki feci trafik kazasında 12 yurttaşımız hayatını kaybetti. Çok üzgünüz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabır, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

    ERDOĞAN’IN EKONOMİNİN ALTINA DÖŞEDİĞİ MAYIN, KKM”

    Bugün kurulumuzun gündeminde, Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasını doğrulatmak için, ekonominin altına döşediği mayın olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) vardı. KKM uygulamasının işçinin, esnafın, orta direğin, hâsılı vatandaşın kahir ekseriyetinin sırtına yüklediği yükü, KKM nedeniyle ekonomide hızla artan dolarizasyonu ve bunun sebep olduğu korkunç kırılganlığı değerlendirdik.

    Yeni ekonomi yönetiminin buradan çıkış stratejisi kapsamında, hafta sonunda aldığı kararlar da kurulumuzun gündemindeydi. Eylül ayında başlayacak bütçe süreci, bu çerçevede hazırlanacak Orta Vadeli Program (OVP) ve zamanı gelen 12. Kalkınma Planı çerçevesinde ekonomide tüm aktörlere ufuk verecek bir plan ve programın neler içermesi gerektiğini de toplantımızda değerlendirdik. Örgütlerimizin süren kongreler süreci ve yedi ay sonra gerçekleşecek, yerel seçimlerle ilgili yapacaklarımız, yaptıklarımız da toplantımızın bir diğer gündem maddesiydi.

    “HER ŞEYİ ÇOK HIZLI YAPACAĞIZ’ DİYE İŞE BAŞLADILAR, HER ŞEYİ ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞTIRDILAR”

    Büyük Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk, Siyasetname’sinde; ‘Yöneticilerin işledikleri günahtan daha büyük günah yoktur. Zira sıradan bir insanın yaptığı bir hata sadece kendisine zarar verebilecekken idarecinin bir hatası, bir millete mal olabilir’ diyor. Cahilce işlere engel olan yöneticinin Allah’ın lütfuna mazhar olacağını, bilimi yâr ve yardımcı tutarsa, iki cihanda da bahtiyar olacağını söylüyor. Bizde son beş yıldır kural tanımayan, akıldan ve bilimden uzak işler yapan, ‘Ben yaptım oldu’ diyen bir kişi iş başında. Bilimle ve akılla didişerek yaptığı hataların faturasını, milletimiz; işiyle, aşıyla, yeri geldiğinde canıyla ve malıyla ödüyor. Tüm yetkileri tek bir kişiye veren, ucube bir rejim sonrasında, ‘Her şeyi çok hızlı yapacağız’ diye işe başladılar, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Dengesiz, denetimsiz sistemde, yanlış üniversiteye, yanlış rektör bile atadılar.

    “DEPREM BÖLGESİNDE HALA BARINMA SORUNU SÜRÜYOR. SU YOK”

    Son beş yılda 151 Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkardılar. Bunun 83 tanesi yani yarısından fazlası, önceki kararnameleri düzelten kararnameler. Deprem oldu, binalar yıkıldı. Marmara Depremi’nde enkaz başına derhal intikal ederek, binlerce canı kurtaran Mehmetçik’imizi zamanında sahaya süremediler. Çalışma ekipleri ile enkazı, operatörler ile iş makinalarını buluşturamadılar. Kurtarılabilecek vatandaşlarımızın yıkıntıların altında, soğukta, yardım çağıra çağıra ölmesine neden oldular. Deprem bölgesinde hala barınma sorunu sürüyor. Su yok. Su sorunu da sürüyor.

    “FAİZDEN KAÇARKEN DOLARİZASYONA YAKALANDILAR. HORTLATTIKLARI ENFLASYON, MİLLİ PARAMIZI PUL ETTİ”

    Önceki seçimlerde ekonomiyi iyi göstermek için milletin 128 milyar dolarını yakmışlardı. Bu seçimden önce de milletin 199 milyar dolarını daha arka kapı operasyonlarıyla buharlaştırdılar. Devlet yönetimi böyle, afet yönetimi böyle, ekonomi yönetimi de onlardan hiç farklı değil… Güya ‘model’ dediler. Faiz takıntısıyla ekonominin tüm dengelerini alt üst ettiler. ‘Faiz inince, enflasyon da iner’ diyerek akıldan, bilimden uzak safsataların peşine takıldılar. Faiz talimatla inince hem kur hem enflasyon patladı. Bu defa adına ‘liralaşma’ dedikleri bir başka safsatayla, TL mevduatı, dövize endeksleyiverdiler. Faizden kaçarken dolarizasyona yakalandılar. Hortlattıkları enflasyon, milli paramızı pul etti. Paramızın ‘değer saklama’ işlevini bitirdi.

    “BİZ BÖYLE BİR TABLOYLA NE 1990’LARDA NE DE 2001 KRİZİ ZAMANINDA KARŞILAŞTIK”

    Rahmetli Turgut Özal’ın, ‘İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz’ diyerek kaldırdığı, bu ülkeye çok büyük bedeller ödeten, Dövize Çevrilebilir Mevduat’ı modifiye ettiler. ‘Kur Korumalı Mevduat’ deyip yeniden getirdiler. Sonuç? Sonuç işte bu mevduat/dolarizasyon grafiği. Dolarizasyon yüzde 70’e dayanmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek seviyesine çıkmış. Biz böyle bir tabloyla ne 1990’larda ne de 2001 krizi zamanında karşılaştık. Biz bunların olacağını söyledik. Hükümeti defalarca uyardık. Ve geldiğimiz noktada ne yazık ki biz haklı çıktık. Elbette bundan hiç mutlu değiliz.

    “KKM İÇİN BUGÜNE KADAR ÖDENEN PARAYLA; İKİ TANE OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ DAHİL, İSTANBUL-İZMİR OTOYOLU YAPABİLİR, ÜSTÜNE BİR TANE YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ, İKİ TANE DE AVRASYA TÜNELİ YAPABİLİRDİK”

    11 Ağustos itibariyle KKM bakiyesi, 125 milyar dolara ulaştı. ‘Hazine’ye tek kuruş yük getirmeyecek’ diyerek pazarladıkları KKM, elde avuçta ne varsa yiyip bitiren hayırsız evlada dönüştü.

    Geçen yıldan bu yana KKM nedeniyle Hazine’nin kasasından çıkan para, 152 milyar lira. Bir de Merkez Bankası kasasından çıkanlar var ama bunun ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Çünkü burada da şeffaflık yok. Devlet sırrı gibi saklıyorlar. Millet iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile bilgi vermiyorlar. Merkez Bankası bilançosu verilerinden anladığımız, KKM’ın Merkez Bankası’na, yani devlete zararı, 17 Ağustos itibariyle 565 milyar lira. Ortada çok büyük bir yıkım var. Yani KKM için bugüne kadar ödenen 717 milyar lira ödemişiz. Bunu ödemeseydik, her bir aileye 27 bin 577 lira verebilirdik. Bu parayla; iki tane Osmangazi Köprüsü dahil, İstanbul-İzmir Otoyolu yapabilir, üstüne bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü, iki tane de Avrasya Tüneli yapabilirdik.

    “KKM, 2018 YILINDA BAŞLAYAN TEK ADAM YÖNETİMİNİN BU ÜLKE EKONOMİSİNE DİKTİĞİ SON TÜYDÜR”

    İşte kendilerini akıllı, uyanık sananların getirdiği KKM’nin şu ana kadar millete neye mal olduğunun basit bir bilançosu. KKM, 2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür. Daha önce dövizle borçlandırılan bir avuç şirketi kurtarmak için Merkez Bankası’nın arka kapısından satılan 128 milyar doların bu millete çıkan faturasıdır. Yandaş zombi şirketlerin ‘yüksek enflasyon’ ortamında TL borçlarının düşük faizle ödenmesine yardımcı olmak için halkımızın sırtına yüklenen yüktür. Emekliden, çiftçiden, işsiz gençten, milyonlarca dar ve sabit gelirliden milyarlarca liranın alınıp bir avuç zengin yandaşa peşkeş çekilmesidir.

    “YENİ EKONOMİ VİTRİNİ, ERDOĞAN’IN EKONOMİYİ AYAĞA KALDIRACAK ‘BÜYÜK PROJESİNİ’ BİR ANDA CAMİ AVLUSUNA BIRAKIVERDİ”

    Ekonomi yönetiminin yeni vitrini, bu durumu sürdüremeyeceklerinin farkında. Bu kontrol altına alınmadan, dışarıdan para bulamayacaklarını gayet iyi biliyorlar. Önce torba yasayla, Hazine’den bu hesaplara ödenen garantileri Merkez Bankası’na aktardılar. Bir başka ifadeyle bu ödemeleri bütçeden kaçırdılar. Ama kimseyi ikna edemediler. Daha önce döviz hesaplarını Kur Korumalı Mevduat’a çevirmek için bankalara hedef koyan hükümet, bu hafta sonu çıktı, birtakım kararlar açıkladı. Kur Korumalı Mevduatı, Türk lirası mevduata çevirmek için hedef koydu. Yeni ekonomi vitrini, Erdoğan’ın ekonomiyi ayağa kaldıracak ‘büyük projesini’ bir anda cami avlusuna bırakıverdi.

    “DÜN AK DEDİĞİNİZE BUGÜN KARA DİYEREK, PİYASALARDA BELİRSİZLİĞİ VE HUZURSUZLUĞU DAHA DA ARTIRMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAZSINIZ”

    Şimdi bir yandan bankaların yabancı para zorunlu karşılıklarını artırarak döviz rezervlerini makyajlamaya, döviz tevdiat hesaplarının cazibesini azaltmaya; diğer yandan bankaların menkul kıymet tesisleriyle oynayarak KKM yükünü hafifletmeye çalışacaklar. Yine parça parça, bölük pörçük işler. Çok açık söyleyelim. Bu iş böyle yapılmaz. Ülkenin başına bela ettiğiniz KKM, böyle tasfiye edilmez. Önce bir kere geleceksiniz bu KKM’nin kamuya yükü ne kadar, bunu kalem kalem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklayacaksınız. KKM’nin ne kadarı bireylere ne kadarı şirketlere ait? Ne kadarı yerlilere ne kadarı yabancılara ait? KKM kapsamında ne kadar vergi muafiyeti sağladınız? Bunları milletle paylaşacaksınız. Sonra da KKM’den çıkış için orta vadeli bir strateji hazırlayacaksınız. Bu stratejiyi, bütüncül bir makroekonomik programın içine yerleştireceksiniz. Bunları yapacaksınız ki millet ve tüm dünya, ‘Galiba ekonomide oyun kuralları değişti, gerçekten değişiyor, enflasyon aşağı gidecek, gerekenler yapılacak’ diye düşünüp öngördüğünüz geçişi asgari maliyetle tamamlayabilsin. Ama bunları yapmadan alelacele aldığınız kararlarla, dün ak dediğinize bugün kara diyerek, piyasalarda belirsizliği ve huzursuzluğu daha da artırmaktan başka bir şey yapamazsınız.

    “ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE KREDİYE ULAŞMAK, BUGÜNKÜNDEN ÇOK DAHA MALİYETLİ OLACAK”

    İşte daha birkaç hafta önce Merkez Bankası’nın yeni başkanı, TL mevduat faizlerinin düşmesini alkışlıyordu. ‘TL mevduat faizi, politika faizine yaklaşmalı’ diyordu. Tamam. Ama şimdi bu hafta sonu aldıkları son kararlarla, TL mevduat faizleri hızla artmak zorunda. Bu kararı uygulamak için, yani KKM’den TL mevduatına geçilmesini sağlamak için, bankalar KKM mevduat sahiplerini çok yüksek faizli mevduatlarla TL mevduata dönmeye, ikna etmeye çalışmak zorundalar. Bir çeşit ‘süper mevduatlar’ geliyor diyebiliriz. Mevduat faizlerinin yükselmesi demek, banka açısından para toplamanın maliyetinin yükselmesi demek. Bankalar hayır müessesi değil, bunu bir yerden çıkaracak. Bankaların verdiği hizmetlerin ve vatandaşa vereceği kredilerin ister istemez faizleri yükselecek. Ve ben bir şey söyleyeyim; önümüzdeki dönemde krediye ulaşmak, bugünkünden çok daha maliyetli olacak.

    “BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR, DEĞİL MİDİR?”

    Suni teneffüsle ayakta duran zombi şirketler için, borç yükü altında ezilen, ‘Ali’nin külahını Veli’ye Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek’ geçinmeye çalışan aileler için hayat çok daha zorlaşacak. Piyasada çekler bankalardan dönmeye başladı. Finansman sıkıntıları her zeminde dillendiriliyor. Ticari krediler için bir düzenleme yapılmazsa, iş insanları daha da daralacak. Ödeme zincirleri kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. KKM’den Türk Lirası mevduata geçiş hedefini tutturamayan bankalar, düşük faizli Hazine kağıtlarını almaya zorlanacak. Böylece, bankacılık sisteminin telleri daha fazla gerilecek. Bundan sonra yapılan her baskı, telin kopma riskini artıracak. Bu arada, bir hususun da altını çizmek ve sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart.

    “BU ÜLKEDE EN HIZLI HARCANAN MAKAM, MERKEZ BANKASI BAŞKANLIK MAKAMI OLDU. SON BEŞ YILDA, BEŞ MERKEZ BANKASI BAŞKANI GÖRDÜK”

    ‘Bir ekonomi yönetiminin kredibilitesi, söyledikleriyle, yaptıklarının uyumlu olmasına bağlıdır’ demiştim. Söz ile eylem uyumlu değilse güveni sağlayamazsınız. Ne yazık ki bu ülkede en hızlı harcanan makam, Merkez Bankası başkanlık makamı oldu. Son beş yılda, beş Merkez Bankası başkanı gördük. Onun için biz yeni başkana da yeni Hazine ve Maliye Bakanı’na da buradan sesleniyoruz: Artık daha fazla zaman kaybetmeyin. Herkese güven verecek tutarlı bir programı milletin önüne koyun. Faturayı milletin sırtına yüklemekten artık vazgeçin. Bu programın içerisinde, KKM’yi nasıl tasfiye edeceğinizi milletle bir paylaşın. Söz verdiğiniz gibi ‘şeffaf’ olun. Hesap vermekten kaçmayın.

    “NİYET BELLİ; PARA BASARAK MİLLETİN ELİNDEKİ AVUCUNDAKİNİ, ENFLASYONLA ALACAKLAR, MİLLETİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEKLER”

    Bütçe süreci başlıyor. OVP’yi açıklayacaksınız. 12. Kalkınma Planı’nın da eli kulağında. Bu resmi dokümanlar bu ortamda çok daha önemli hale geldi. Önünüzde bir fırsat var. Laf olsun torba dolsun diye değil, bu defa ciddi bir stratejiyi de OVP ile birlikte açıklayın. Yoksa Sarayın irrasyonelliğinin vebali, sizin sırtınızda kalır. Genel Başkanımız da dün yaptığı açıklamada bu çağrıda bulundu. Bunlar yapılmazsa milletimizin ödeyeceği fatura altından kalkılması çok zor bir noktaya ulaşacak. Yapabilirler mi? Ben buradan açıkça söyleyeyim: En büyük kısıt Sarayda oturdukça hayır. Sonuçta, KKM’nin yılsonunda millete yüzlerce milyar liralık fatura çıkarması kaçınılmaz. Bunu Merkez Bankası nereden ödeyecek? Tulumbada su var mı? Hayır. O halde ne yapacak? Para basacak. Peki, Merkez Bankası hem daha fazla para basıp hem enflasyonla nasıl mücadele edecek? Etmeyecek. Bunu kendileri de açıkça söylüyorlar zaten. Ne dedi Merkez Bankası Başkanı, ‘Önümüzdeki üç yıl çift haneli enflasyon’ dedi. Niyet belli; para basarak milletin elindeki avucundakini, enflasyonla alacaklar, milleti daha da fakirleştirecekler.

    “EKONOMİNİN DAR GÜNÜNDE GÖREVE GELEN HÜKÜMETLERİN ELLERİNDE ACİL EYLEM PLANLARI OLUR. AMA GÖRDÜK Kİ BUNLARIN ELİNDE HİÇBİRİ YOK. BİLDİKLERİ TEK ŞEY ZAM”

    Erdoğan’ın ekonominin başına ‘Yeni Ekonomi Çarı’ olarak getirdiği Şimşek’in ağzından, beylik laflar dışında bir şey çıkmıyor. Geldiği günden bu yana zamdan başka bir şey yapmadı. Bir de en son kumpir yemiş. Bir tasarruf genelgesi çıkardı, onu da ciddiye alan olmadı. Ama enflasyonun sorumlusunu bulmuş, ‘Memur zammı yüzünden böyle oldu’ diyor. Dolar baronlarına, dövizle garanti verdiğiniz yandaşlara milyarları kaptıracaksınız, sonra da enflasyonun sorumlusu memur olacak. Bir AK Partili belediye meclisi üyesi de ‘Alın terinin hakkından tasarruf olmaz’ diyen sendikaya ‘Ulan tarla mı kazıyorsunuz? Ne alın teri?’ diye laf yetiştiriyor. İşte Ak Parti zihniyetinin devlete, Devletin memuruna bakışı bu. Ekonominin dar gününde göreve gelen hükümetlerin ellerinde ilk 100 gün, ilk 6 ay, ilk 1 yıl yapacaklarına dair acil eylem planları olur. Ama gördük ki bunların elinde hiçbiri yok. Bildikleri tek şey zam. Gün aşırı zam yapıyorlar.

    “MİLLETİMİZ BÖYLE BOZUK VE LİYAKATSİZ BİR YÖNETİMİ HAK ETMİYOR”

    Biz, Millet İttifakı’nın ekonomistleri olarak 2 bin 300 maddelik bir Ortak Politikalar Mutabakat Metni yazmıştık Genel Başkanlarımız da bunları onaylamıştı. Hiçbir şey yapamıyorsanız, oradan bir şeyler okuyup uygulayın. O da yok. Milletimiz böyle bozuk ve liyakatsiz bir yönetimi hak etmiyor. Demografik fırsat penceremiz hızla kapansa da hala genç nüfus avantajımız sürüyor. 4 buçuk saatlik uçuş mesafesinde, 1 buçuk milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21 buçuk trilyon dolarlık bir pazara erişme imkânımız var. Önceki krizlerde, alınan önlemlere hızlı cevap veren dinamik bir ekonomimiz var. Ülkenin bu potansiyelini harekete geçirecek, plan ve programlar, bir yol haritası artık gecikmeden açıklanmalıdır. Uygulanacak programın pusulası sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme nirengi noktası ise refahın adil paylaşımı olmalıdır.

    ERDOĞAN KAZANMASAYDI, MİLYONLARCA MÜLTECİ KAPIMIZA YIĞILACAKTI’ DİYEN, MACARİSTAN BAŞBAKANI ORBAN’A MİNNET ZİYARETLERİNDELER”

    Bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusu olan Erdoğan, her zaman yaptığı gibi, millet hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, ‘sin külahın görünmesin” diyerek, sütre gerisinde duruyor. Sadece hayat pahalılığı değil, borçlar da milletin belini büktü. Geçen yılın sonundan bugüne icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 59 artmış, 9 milyona dayanmış. Hükümetin umurunda değil. Vatandaşı kendi haline terk etmişler, kaderine bırakmışlar. Seçimde kendine destek olan, kazanması için dua eden, ‘Erdoğan kazanmasaydı, milyonlarca mülteci kapımıza yığılacaktı’ diyen, Macaristan başbakanı Orban’a Kuruluş Günü Kutlamalarına katılım adı altında minnet ziyaretlerindeler. Bunlar vatandaşa sabır talkını veriyor, kendileri salkımı yandaşlarıyla birlikte yutuyor.

    “BU ENFLASYONUN ANASI DA BABASI DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”

    Yüzde 33 enflasyon beklenen yılda memura ve memur emeklisine yüzde 10+15 zam önerecek kadar gerçekle bağlarını kopartmışlar. Bu hükümetten refah beklemek, tekeden süt çıkmasını beklemek gibi bir şey. Seçimde ittifak yaptıkları ortakları sanki bu düzene destek veren kendileri değilmiş gibi şimdi, ‘Yüksek fiyatlar yüzünden gençler evlenemiyor’ diye sızlanıyorlar. Saray’ın belediye başkanları da çıkmış, Gaziantep’te hakkını arayan işçiye; ‘Bunun sorumlusu ne sizsiniz ne patron. Tek sorumlu yüksek enflasyon’ diye nutuklar atıyor. ‘İki yıl sonra enflasyon tek haneye düşecek, biraz daha sabredin’ diye akıl veriyor. Bu hayat pahalılığının sebebi yüksek enflasyon da bu yüksek enflasyonun sebebi kim? Siz korkuyorsunuz, biz söyleyelim. Ülkede olup bitenin sorumlusu bellidir. Bu hayat pahalılığının nesebi sahihtir. Bu enflasyonun anası da babası da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Seçimden önce tutulan fiyatların hepsi bir anda bırakıldıysa, benzinin mazotun fiyatıyla birlikte, her şeyin fiyatı katlandıysa, camide imam, ‘Bir ev kirasının 10 bin lirayı bulduğu bu ülkede asgari ücret geçim midir, size soruyorum’ diye isyan ediyorsa, bunun sorumlusu, bir zamanlar meydanlarda, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diye bağıran Erdoğan’dır.

    “TAŞI SIKSA SUYUNU ÇIKARACAK 2,5 MİLYON GENÇ, ‘EV GENCİ’ OLMUŞ EVDE OTURUYOR”

    Bu yılın ikinci çeyreğine ait verilere göre, işsiz sayımız son iki çeyrekte 1 milyon artmış, 9 milyona dayanmış. Resmi verilere göre, 1 milyon 671 bin kişi iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramıyor. TÜİK’e göre çalışma çağındaki nüfusun yarısı işgücüne dahil değil. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 2,5 milyon genç, ‘ev genci’ olmuş evde oturuyor. Anasının babasının eline bakıyor. Hala 1 milyon civarında üniversite mezunu işsiz, kendisine hayata tutunmasını sağlayacak bir iş arıyor. Bu, iyi yönetilen bir ekonominin tablosu olabilir mi tabii ki olamaz. Bir ülkede 4 milyonu aşkın hane elektrik faturalarını karşılamak için bile yardıma muhtaçsa, burada kimse iyi bir ekonomi yönetimden bahsedemez.

    “SARAY YARGISI, GAZETECİ YANARDAĞ’I, GAZETECİ PEHLİVAN’I, HATAY’IN SEÇİLMİŞ MİLLETVEKİLİ ATALAY’I İÇERİDE TUTMAK İÇİN HUKUKU EĞİYOR, BÜKÜYOR”

    Credit Suisse diye bir banka var onun son raporuna göre, Türkiye geçen yıl dolar kurunun en çok arttığı, borsanın ve ev fiyatlarının en çok arttığı, özetle parası olanın en çok köşeyi döndüğü olmayanın ise en çok ezildiği ülke olmuş. En zengin yüzde 1 toplam servetin yüzde 40’ına, en zengin yüzde 10 servetin yüzde 70’ine sahip. Hal böyleyken kimse, ’Ekonomi iyi gidiyor’ diyebilir mi? Derse yalan söylemiş olur. Aynen seçim öncesinde bu iktidarın yaptığı gibi. Tek kişilik rejimlerle yönetilen ülkelerde, ekonomideki bozulma, düşünceleri özgürce söyleyememenin, ülkede hukuk sisteminin, kuvvetler ayrılığının çökmesinin de bir sonucudur. Saray yargısı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı, gazeteci Barış Pehlivan’ı, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ı içeride tutmak için hukuku eğiyor, büküyor. Ama İsrail’in Dışişleri Bakanı, Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığından 10 yıl hapse çarptırılan bir İsrail vatandaşının ‘diplomatik temas sonucu’ serbest bırakılacağını açıklıyor. Biz de bunu yine İsrail basınından öğreniyoruz. Hukuk ve adalet her yerinden çatırdıyor.

    “PARTİ YÖNETİCİLERİ OLARAK BİZLERİN, DUYGUSAL KOPUŞLARA, MELANKOLİYE KAPILMA LÜKSÜMÜZ YOK”

    2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı, önümüzdeki yıl mart sonunda yapılacak yerel seçimlerdir. Geçtiğimiz seçimde yaşan adaletsizlikler, har vurup harman savrulan devlet imkanları, sahte videolarla yapılan sahtekarlıklar ve ekonomiyle ilgili söylenen yalanlar, bir bir ortaya çıkıyor. Zam ve zulüm furyası insanları ezip geçiyor. Mayıs ayında seçimi kazanamadık. Buna çok üzgünüz. Ama diğer taraftan da 25 buçuk milyon seçmen, Genel Başkanımıza oy verdi. Her iki seçmenden birinin iradesine de sahip çıkmak durumundayız. Bu süreçte özellikle parti yöneticileri olarak bizlerin, duygusal kopuşlara, melankoliye kapılma lüksümüz yok. Ayaktayız, kongrelerimizde örgütlerimizi, üyelerimiz ve delegelerimiz yeniliyor, genel merkez olarak demokratik süreçlerin tastamam işlemesini, üyelerimizin tercihlerinin yönetimlere, eksiksiz yansımasını sağlamak için gereken her şeyi yapıyoruz. Sonunda hepimiz partimizin üye ve delegelerinin mihenk taşına vurulacağız. Karar neyse başımızın üstüne koyup bütün gücümüzle yerel seçimlerde tarihi bir zafere imza atmak, Erdoğan’ın zammına zulmüne dur demek için çalışacağız.

    “TÜM BÜYÜK ŞEHİRLERİ ALMAYI HEDEFLİYORUZ. KADİM ŞEHRİMİZ KONYA’YI DA ALACAĞIZ DİYORUZ”

    Seçimlerden bugüne kadar geçen 2 buçuk aylık süre, önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızın kısa bir fragmanıdır. Milletimiz 7 ay sonra sandıkta, bugüne kadar yapılanların, bu zamların, zulümlerin faturasını tabii ki sarayın önüne koyacaktır. ‘Zamma, zulme, yoksulluğa, Erdoğan’a yeter’ diyecektir. Saray ilk günden beri bunun farkındadır. Tek çaresi muhalefetin 25 buçuk milyon oyunu dağıtmaktır. CHP’yi dağıtmaktır. Tabii haddi değildir. Sarayın kibirlisi, mart sonundaki seçimlerin, hak hukuk adalet tanımayan, bilimden uzak siyasetiyle millete ağır bedeller ödeten, keyfi yönetiminin önündeki son engel olduğunun farkındadır. Onun için 29 Mayıs sabahı ilk sözü, ‘İstanbul’u alacağız’ olmuştur. Biz de hedefimize mahalli idare seçimlerinde tarihi bir zaferi koyuyoruz. Tüm büyük şehirleri almayı hedefliyoruz. Kadim şehrimiz Konya’yı da alacağız diyoruz.”

    “MİLLET İTTİFAKI ÇATISI ALTINDA BİR ARAYA GELEN PARTİLERİN ARASINDA BİR TARTIŞMAYI DOĞRU BULMUYORUZ”

    Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Macaristan dönüşünde uçakta, CHP’li belediyelere yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine şunları söyledi:

    “Anlaşılan Avrupa’nın iki otoriter yöneticisi Orban ve Erdoğan, son ziyarette karşılıklı birbirlerini iyi ağırlamışlar. Erdoğan, Orban’ın güzellemelerine kendini kaptırıp ülkeyi ne hale getirdiğini unutmuş. Gerçeklerden de iyice kopmuş. Bizim Erdoğan’a tavsiyemiz, önce bir belediyelerimizi ziyaret etmesi, belediyelerimizin yaptıkları hakkında bir brifing almasıdır. Dedikodu üzerine konuşmasın. Devlet adamı dedikodu yapmaz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında çöp dağlarından bahsediyor. Büyükşehir belediye binası Fatih ilçesinde. Çöpleri toplama sorumluluğu da o ilçede AK Partili Belediye Başkanı tarafından yönetilen Fatih Belediyesinde. Anlaşılan Erdoğan büyükşehir belediyesiyle ilçe belediyeleri arasındaki görev dağılımını unutmuş. Bizim kendisine tavsiyemiz; büyükşehir belediyelerimizle uğraşmak yerine önce kendi sarayının çerini çöpünü bir temizleyiversin. Bizim belediyelerimiz hem COVID salgınında hem de arkasından gelen ekonomik kriz de yine son yaşanan depremde hükümetin yapmadıklarını yaptı. Esnafımızın, çiftçimizin, vatandaşımızın, depremzedelerin yanında dimdik durdu. Belediyelerimiz gerek vatandaşlara yardımda gerek toplu taşımada gerek diğer belediye hizmetlerinde sosyal demokrat belediyeciliğin rahatlığını hükümetin tüm engellemelerine rağmen hemşerilerine yaşatıyorlar. Diğer soruya gelince, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’a defalarca çağrı yaptı. Televizyonda hem de TRT ekranında defalarca, ‘Karşıma çıksın’ dedi. Cesareti varsa programa çıksın. Bir de bunları Genel Başkanımızın yüzüne söylesin, cevabını alsın. Bir önceki seçimde yaşadığı İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya Büyükşehir Belediyesi yenilgilerini nereye koyduğunu, bu yenilgiden sonra neden istifa etmediğini açıklayıversin. Yine son yapılan milletvekili seçimlerinde partisinin oy oranındaki dramatik düşüşleri çıksın, bir millete anlatsın. Geçtiğimiz seçimler hakkında konuşacak son kişi Erdoğan’dır. Çünkü gösterdiği sahte videolar, söylediği yalanlarla seçimin ahlaki meşruiyetini bitirmiştir. Esas çekip gitmesi gereken Erdoğan’dır.”

  • YOZGAT SORGUN’DA YOLCU OTOBÜSÜ KONTROLDEN ÇIKTI, ŞARAMPOLE YUVARLANDI: 12 KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ, 19 KİŞİ YARALANDI

    YOZGAT SORGUN’DA YOLCU OTOBÜSÜ KONTROLDEN ÇIKTI, ŞARAMPOLE YUVARLANDI: 12 KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ, 19 KİŞİ YARALANDI

    Sivas’tan İstanbul’a seyreden yolcu otobüsü Yozgat’ın Sorgun ilçesinde şarampole yuvarlandı. 12 kişi yaşamını yitirdi, 19 kişi yaralandı.

    Sivas’tan İstanbul’a seyreden yolcu otobüsü, Sivas-Yozgat karayolunda kontrolden çıkıp karşı şeride geçerek şarampole yuvarlandı. Otobüste bulunan 11 kişinin kaza anında hayatını kaybettiği öğrenildi. Yaralanıp, hastaneye kaldırılan bir kişi ise kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. 19 yaralı farklı hastanelere kaldırıldı.

    Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, kaza yerinde inceleme yaptı. Özkan’ın incelemelerinin ardından açıklaması şöyle:

    “Maalesef elim bir kazayla karşı karşıyayız. İlk verilen bilgilere göre, Sivas’tan İstanbul’a gitmekte olan bir firmaya ait otobüsümüz geldiği istikametten yolun karşı şeridine geçerek şarampole yuvarlanmış. Maalesef hayatını kaybeden, yaralanan arkadaşlarımız var. Arkadaşlarımız olayın ilk anından itibaren burada bizimle beraber. Emniyetimiz, jandarmamız, AFAD’ımız, Kaymakamımız tüm birimlerimizle burada. Hayatını kaybeden ve ölen vatandaşlarımızı olay yerinden çıkarmış durumdayız. Yaralılarımızı, Yozgat ve Sorgun’daki hastanelerimize sevk etmiş vaziyetteyiz. Yine dikkatsizlikten kaynaklanan kaza olduğunu düşünüyoruz. Peşi sıra yapılan incelemelerde durum netleşecektir.”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise sosyal medya hesabında; “Yozgat’ın Sorgun ilçesinde Sivas’tan İstanbul’a gitmekte olan yolcu otobüsünün kontrolden çıkarak şarampole yuvarlanması neticesinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kazada yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Kaza ile ilgili olarak gerekli adli soruşturma başlatılmıştır” açıklamasını yaptı.  

     

  • KESİNTİSİZ İNTERNET BOSTANCI-DUDULLU METRO HATTI’NDA

    KESİNTİSİZ İNTERNET BOSTANCI-DUDULLU METRO HATTI’NDA

    Ücretsiz ve kesintisiz internet İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB),Yenikapı-Hacıosman Hattı’nın ardından M8 Bostancı-Dudullu Metrosu’nda da hizmet vermeye başladı. Metro hatları içerisinde oluşturulan internet, olası afet durumunda vatandaşların iletişim ihtiyaçları için kritik öneme sahip olacak.

    Metrolarda İstanbulluların günlük iletişim ihtiyaçları ve olası afet durumlarında büyük önem taşıyan internet erişimi yaygınlaştırılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), 17 Ağustos 1999 depreminin 24. yıl dönümünde M8 Bostancı-Dudullu Metrosu’nda ücretsiz ve kesintisiz internet İBB Wi-Fi’yi kullanıma sundu.

    İstanbullulara, ilk olarak Ekim 2021’de M2 Yenikapı-Hacıosman Metrosu’nda sunulmaya başlanan ücretsiz ve kesintisiz internet hizmetinin kapsamı genişletildi. Günlük ortalama 42 bin yolcu taşıyan, 13 istasyonlu ve 14,3 km’lik Bostancı-Dudullu Metrosu’nda; 80 km hızda bile tren başına ortalama 250 mbit download, 100 mbit upload hıza ulaşıldı. Proje kapsamında Bostancı-Dudullu Metrosu’ndaki 10 ayrı trene 40 tane erişim noktası ve tünel içlerine 46 adet hat boyu ekipmanı kuruldu.

    AFET DURUMUNDA KRİTİK ÖNEME SAHİP

    Metrolarda internet altyapısının günlük ihtiyaçlar dışında acil durumlarda da büyük öneme sahip olduğuna dikkat çeken İBB Bilgi İşlem Daire Başkanı Erol Özgüner, “Yaptığımız altyapı yatırımları ile metrolarda seyahat eden 2,5 milyon yolcumuz internetten daha verimli ve keyifle faydalanabilecek” dedi.

    İSTANBUL’UN TEKNOLOJİK ALTYAPISI GÜÇLENDİRİLİYOR

    İBB Wi-Fi hizmeti, bu 2 hattın dışındaki diğer raylı sistemlerde, 130 ayrı erişim noktasında istasyon ve tünellerdeki mavi bölge olarak adlandırılan alanlarda kullanılabiliyor. İBB Wi-Fi kullanıcı adı ve şifresini giren yolcular, ücretsiz internet hizmetinden yararlanabiliyor.

    İBB İştirakler Teknoloji Grup Başkanı Nihat Narin de şehir içi ulaşımın en önemli temel parçası olan metrolardaki ücretsiz İBB Wi-Fi hizmetini yaygınlaştırarak toplu taşıma sistemini daha modern ve konforlu hale getirmeyi hedeflediklerini söyledi. Narin, “Şehrin teknolojik altyapısını daha da güçlendirerek İstanbulluların raylı sistemleri daha çok tercih etmelerini teşvik etmek için aralıksız çalışıyoruz” dedi.

  • EKREM İMAMOĞLU: CUMHURİYET, BU TOPRAKLARDAKİ EN BÜYÜK VE EN SAĞLAM KARDEŞLİK PROJESİDİR

    EKREM İMAMOĞLU: CUMHURİYET, BU TOPRAKLARDAKİ EN BÜYÜK VE EN SAĞLAM KARDEŞLİK PROJESİDİR

    HABER: MERVE GÜVEN- KAMERA: MEHMET MEHMETLİOĞLU

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 60. Ulusal 34. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlerinde; “Bu ülkenin bütün vatandaşlarını eşit hak ve özgürlüklere sahip bireyler olarak tanımlayan Cumhuriyet, bu topraklardaki en büyük ve en sağlam kardeşlik projesidir. Cumhuriyete hep birlikte sonuna kadar sahip çıkacağız. Hiçbir kişi ya da gruba ayrıcalık yapılamayacağı fikrine dayanan Cumhuriyet, hiçbir kişi veya gruba resmen ya da fiilen, daha az hak ve özgürlükler tanınmasını da asla kabullenmez. Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir vatandaşına ‘haksızlığa, ayrımcılığa uğruyorum’ hissi yaşatmamak için kurulmuştur. Çünkü Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir. Çünkü cumhuriyet bu ülkede yaşayan 86 milyon insanını bu ülkeye eşit hissedar yapar. Çünkü bizi birbirimize bağlayan bu aziz vatan hepimizindir. Hep birlikte bu milletin birer parçasıyız. Asli parçasıyız. Bunu kimse unutmasın” dedi.

    İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugün Nevşehir’de 60. Ulusal 34. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlerine katıldı. İmamoğlu, Hacıbektaş’ta Karacaahmet Dergahı, Garip Dede Cemevi ve Bağcılar Cemevi’ni de ziyaret etti. Vatandaşlara da hitap eden İmamoğlu konuşmasında şunları söyledi:

    “ULU BİR AĞACIN, HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN HUZURUNDAYIZ”

    “Bir kez daha bu aziz topraklarda sizlerle buluşmanın onurunu, mutluluğunu yaşıyorum. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin yolunda siz değerli dostlara kavuşmanın da ferahlığını hissediyorum. Çok derin bir felsefenin olduğu, Anadolu’nun köklerinin ne kadar kuvvetli bir temele dayandığının hissettiği, hissedildiği çok özel yerler vardır. Onlardan birisi de burasıdır. Bir kuru dalın sevgiyle, saygıyla özenle kök salıp hayat bulduğu, hayat verdiği yerdeyiz. Gölgesi altında herkese yer sunan, yer olan ulu bir ağacın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzurundayız.

    “BU TOPRAKLARIN TARİHSEL, TOPLUMSAL, KÜLTÜREL BİRİKİMİ YOK SAYILMAYA ÇALIŞILIYOR”

    Hacı Bektaş’ı derinden ve gerçekten hissetmek, başlı başına bir nefs terbiyesidir. Kerameti kendimizden bilip, başkasından hürmetimizi esirgediğimizde… Kendimiz için istediğimiz hak ve adaleti başkası için de talep etmekten geri durduğumuzda, gerçek anlamda insan olmaktan uzaklaşırız. Başkalarının düşüncelerini, inançlarını ifade edip yaşamalarının altında bir fitne aramak, bir düşmanlık bulup çıkarmak, bizi toplum olmaktan, millet olmaktan uzaklaştırır. Bugün maalesef böyle bir anlayış geçerli olsun isteniyor. Devlet ve toplum katında muteber olan ve olmayan düşünceler, inançlar tarif edilmeye çalışılıyor. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Dışlanmış, yok sayılmak istenmiş kesimlere yönelik, sorunun özüne dokunmayan düzenlenmelerle, sureti haktan görünüp, adaletsizliğin devam etmesi isteniyor. Düşünceye, inanca, ibadete hukuk ve demokrasi dışı sınırlar çekiliyor. Bu toprakların tarihsel, toplumsal, kültürel birikimi yok sayılmaya çalışılıyor.

    “CUMHURİYET, BU TOPRAKLARDAKİ EN BÜYÜK VE EN SAĞLAM KARDEŞLİK PROJESİDİR”

    Cumhuriyet’in 100’üncü yılına yakışmayan tablolarla karşı karşıya olunduğunu söyleyen İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

    “Bu ülkenin bütün vatandaşlarını eşit hak ve özgürlüklere sahip bireyler olarak tanımlayan Cumhuriyet, bu topraklardaki en büyük ve en sağlam kardeşlik projesidir. Cumhuriyete hep birlikte sonuna kadar sahip çıkacağız. Hiçbir kişi ya da gruba ayrıcalık yapılamayacağı fikrine dayanan Cumhuriyet, hiçbir kişi veya gruba resmen ya da fiilen, daha az hak ve özgürlükler tanınmasını da asla kabullenmez. Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir vatandaşına ‘haksızlığa, ayrımcılığa uğruyorum’ hissi yaşatmamak için kurulmuştur. Çünkü Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir. Çünkü cumhuriyet bu ülkede yaşayan 86 milyon insanını bu ülkeye eşit hissedar yapar. Çünkü bizi birbirimize bağlayan bu aziz vatan hepimizindir. Hep birlikte bu milletin birer parçasıyız. Asli parçasıyız. Bunu kimse unutmasın.

    “BEN İMAM, PAPAZ, HAHAM, PEDER VE ALEVİ DEDELERİNİN GÖREV YAPTIĞI BİR İNANÇ MASASI KURMUŞ BİR BELEDİYE BAŞKANI OLARAK KARŞINIZDAYIM”

    Benim için, Hacı Bektaş’ı hissetmek, başkaları için emek harcamanın, kendini insana ve insanlığa adamanın eşsiz hazzını yaşayabilmek demektir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki tüm çalışma arkadaşlarımla birlikte, Hünkar Hacı Bektaş’ın ilim yuvasına ve Hacıbektaş ilçemize hizmet edebilmiş olmanın onurunu yaşıyoruz. 4 yılda ilçemizin yaşadığı pek çok soruna karşı elimizden geldiğince çözüm ürettik. Hacıbektaş ilçemizin her alanda hak ettiği konuma ulaşabilmesi için destekler sunduk. Yaptıklarımız bana gurur ve mutluluk veriyor. Ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak siyasi görüş, etnik köken, din ve inanç ayrımı yapıyor olsaydım, inanın sizlerin karşısına çıkma cesaretini kendimde bulamazdım. Ben, imam, papaz, haham, peder ve Alevi dedelerinin görev yaptığı bir İnanç Masası kurmuş bir belediye başkanı olarak karşınızdayım. 

    “CAMİ, CEMEVİ, KİLİSE VE SİNAGOGLARIN İHTİYAÇ DUYDUĞU BAKIM, ONARIM VE TAMİRAT İŞLERİNİN HİÇBİR AYRIM GÖZETİLMEDEN YAPILMASINI SAĞLAMIŞ BİR YÖNETİCİ OLARAK KARŞINIZDAYIM”

    İnanç Masası aracılığıyla farklı inanç ve mezhepten vatandaşlarımızın ibadetlerini eksiksiz yerine getirmelerine destek sunma gayreti içerisindeyiz. Cami, cemevi, kilise ve sinagogların ihtiyaç duyduğu bakım, onarım ve tamirat işlerinin hiçbir ayrım gözetilmeden yapılmasını sağlamış bir yönetici olarak karşınızdayım. Bu ve benzeri işlere imza atmamış olsaydım, bağnazlığa, hoşgörüsüzlüğe karşı tutulmuş bir akıl ve sevgi ışığı olan Hacı Bektaş’ın huzuruna çıkmaktan utanırdım,  cesaretini kendimde bulamazdım. İnsanın içindeki iyi özü temel alan, eşitliğin, adaletin hakim olduğu, kardeşçe bir hayatı kurmak hedefiyle yola koyulmuş herkes, bu yolun ne kadar zor ve meşakkatli ve ne kadar zor olduğunu da iyi bilir. Bu güzel memleketimizde Anadolu’da bu cesur hareketleri milletimizin hakkını, hukukunu, adaleti koruma konusunda özenli davrananı ve bu topraklara çok derin ve kuvvetli iz bırakan vicdanını öylesine bu topraklara işletmiş ki bana göre 86 milyon insanımızın birliği beraberliği ve bütünlüğüne teminat olan insanlar vardır. Bu yolculuğu Anadolu’da sürdüren bizler şanslı bireyleriz. İşte Hacı Bektaş gibi, Mevlana gibi, Yunus Emre gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi rehberlerimiz var. Burada olmaktan onur duymaktayım.

    “BEN DE DİYORUM Kİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUNDA OLMAK VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞMAK DEMEKTİR”

    İmamoğlu, yurttaşlar tarafından “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atılması üzerine konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

    “Ben de diyorum ki Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda olmak, izinde olmak, onun ilkelerini, değerlerini bize emaneti olan cumhuriyeti ve demokrasiyi geliştirmek, kalkındırmak ve daha ileriye götürmek için var gücümüzle çalışmak demektir. Eğer çalışıyorsak hakkını veriyorsak onun yolunda yürüyoruz demektir. Bu bağlamda sorumluluğumuz çok büyük.

    “MAKAMIMIZ NE OLURSA OLSUN HACI BEKTAŞ’A GELECEĞİM”

    Burada bulunmaktan onur duyuyorum. İnşallah gelecekte konumumuz, makamımız ne olursa olsun hiçbir makamımız olmasa da sen öbür taraftan her daim Hacıbektaş’a gelerek bir hemşehriniz olarak buranın o güzel manevi havasını solumaya devam edeceğim. Çünkü buranın bana kattığının farkında olan birisiyim. Umut ediyorum ki Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilmine, yaşama dair bugünkü ismiyle, laikliğe dair, irfana dair hangi emaneti varsa, bütün emanetlerine sahip çıkma yolculuğunda umuyorum hepimize ışık olur, bana da ışık olur. Bu duyguyla hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor. Umut ediyorum nice yıllar burada güzel buluşmalarda beraber oluruz. Kalın sağlıcakla.”

     

     

  • İMAMOĞLU: “EKSİKLERİMİZ, HATALARIMIZ OLABİLİR. BAZI SONUÇLARI HENÜZ ELDE EDEMEMİŞ OLABİLİRİZ. 100 YILLIK BİR CUMHURİYET MÜCADELESİ VERİYORUZ, MİLLETÇE”

    İMAMOĞLU: “EKSİKLERİMİZ, HATALARIMIZ OLABİLİR. BAZI SONUÇLARI HENÜZ ELDE EDEMEMİŞ OLABİLİRİZ. 100 YILLIK BİR CUMHURİYET MÜCADELESİ VERİYORUZ, MİLLETÇE”

    Haber: MERVE GÜVEN – Kamera: MEHMET MEHMETLİOĞLU

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Nevşehir Avanos’taki Ayhanlar Köyü’nde vatandaşlara; “ Cumhuriyet’i hassasiyetle koruyacağız, geliştireceğiz. Onun demokrasi kanallarını genişleteceğiz, ferahlatacağız Cumhuriyet’i. Birbirimizi sevmeyi, saymayı, saygı duymayı en üst seviyeye taşıyacağız. Eksiklerimiz olabilir, hatalarımız olabilir. Bazı sonuçları henüz elde edememiş olabiliriz. Ama biliniz ki vazgeçmek yok. Doğruyu bulmak, doğruyu yakalamak; iyiyi, güzeli elde etmek kolay mücadelelerle olmuyor. Biz de o mücadelenin neferiyiz. 100 yıllık bir Cumhuriyet mücadelesi veriyoruz, milletçe” sözleri ile seslendi.

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenleri için Nevşehir’de…. İmamoğlu ilk olarak Avanos Ayhanlar Köyü’nü ziyaret etti. İmamoğlu, burada şunları söyledi:

    “Alevi Bektaşi geleneği, Alevilik inancı bu toprakların çok önemli bir köküdür, derinliğidir. Artık 16 milyonluk şehirde bizim göreve başladığımız günden itibaren bir İnanç Masamız var. O masada imam da var, papaz da var, haham da var, Alevi dedesi de var. Şafi inancına sahip vatandaşlarımızın melesi de var. Her inançtan temsilcinin bulunduğu, kendi inancıyla ilgili yaşadığı birtakım sıkıntıları varsa dile getirdiği bir demokratik ortamı var etmiş olmanın gerçekten gururunu yaşıyorum. Bu konu inşallah hep birlikte, el birliğiyle bu tartışmayı kaldıracağız ortadan. Bizim insanımıza kendi inancını yaşayabileceği ve yaşatabileceği ortamı ona sağlayan bir ülke yönetimiyle, bir yerel yönetimiyle buluşacağı dönemi inşallah ülkemize, milletimize hep birlikte yaşatmaktır borcumuz. İnanın bunun partisi olmaz. Bunun siyaseti de olmaz. Bu insanlık borcudur. Bu insanlık görevidir. Bunun partisi olamaz. Böyle bakıyorum, meseleye. Bu coğrafyaya elimizden geldiğince katkı sunmayı, bir gözümüzün burada olduğunu; buradaki siyasi yöneticilerle, yerel yöneticilerle her zaman irtibatta olacağımızı bilmenizi istiyorum… İnşallah huzurla, keyifle; ülkemizin sıkıntılarını başından defettiği, ama yokluk, yoksulluk; ama deprem, ama hastalık… Birçok hususta kötülüklerden, birtakım sıkıntılardan uzak olduğumuz; mutlulukla, dayanışma içinde, bir ve beraber olduğumuz, güzel bir dönemi hep beraber var ederiz.

    Unutmayalım ki, birlik ve beraberliğimizin en büyük teminatı Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet’i hassasiyetle koruyacağız, geliştireceğiz. Onun demokrasi kanallarını genişleteceğiz, ferahlatacağız Cumhuriyet’i. Birbirimizi sevmeyi, saymayı, saygı duymayı en üst seviyeye taşıyacağız. Eksiklerimiz olabilir, hatalarımız olabilir. Bazı sonuçları henüz elde edememiş olabiliriz. Ama biliniz ki vazgeçmek yok. Doğruyu bulmak, doğruyu yakalamak; iyiyi, güzeli elde etmek kolay mücadelelerle olmuyor. Biz de o mücadelenin neferiyiz. 100 yıllık bir Cumhuriyet mücadelesi veriyoruz, milletçe. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini, prensiplerini ve Cumhuriyet’in değerlerini en doğru menzile, hep birlikte kavuşturma mücadelesi vereceğiz. Bunu da başaracağımıza inanıyorum. İşte o zaman yaşadığımız toprakları korumuş; doğasını, suyunu, ormanını korumuş oluruz; hem de gelecekte çok daha üretken, yaratıcı, içinde mucitlerin olduğu, üretimin daha ön planda olduğu; yoksulluğun değil zenginliğin konuşulduğu, paylaşımın adil yapıldığı, adaletin en üst seviyede olduğu bir ülkeyi hep birlikte var ederiz.”

    Ayhanlar ziyaretinin ardından, İmamoğlu’nun bir sonraki durağı Kapadokya Yeraltı Seramik Müzesi oldu. İmamoğlu burada, Anadolu motiflerinin olduğu eserlerle ilgili bilgi aldı.