Etiket: istanbul

  • PROF. DR. GÖKÇEN ORHAN GÖREV YAPTIII HASTANEDEKİ ODASINDA ÖLÜ BULUNDU

    PROF. DR. GÖKÇEN ORHAN GÖREV YAPTIII HASTANEDEKİ ODASINDA ÖLÜ BULUNDU

    Ünlü kalp ve damar cerrahı, akademisyen Prof. Dr. Gökçen Orhan, İstanbul‘da görev yaptığı Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki odasında ölü bulundu.

    Edinilen bilgiye göre, Prof. Dr. Gökçen Orhan, görev yaptığı Kadıköy’deki Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sabah mesaisine gelerek hastalarının muayenelerini yaptı ve daha sonra odasına geçti. Ancak, mesai arkadaşları saat 11.30’dan itibaren Prof. Dr. Orhan’dan haber alamayınca odasına gitti. Mselektaşları Orhan’ın kapısının kilitli olduğu fark etti. Kapının açılmasının ardından Orhan’ın cansız bedeni bulundu. Yoğun bakıma kaldırılan Orhan’ın hayatını kaybettiği belirlendi.

    Orhan’ın cenazesi hastane morgunakaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

     

  • KÜRŞAD ZORLU’DAN DEPREMLERDE BÜYÜK YIKIMLARI ÖNLEMEK İÇİN ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

    KÜRŞAD ZORLU’DAN DEPREMLERDE BÜYÜK YIKIMLARI ÖNLEMEK İÇİN ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

    İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, 6 Şubat depremlerinde meydana gelen büyük yıkımdan dolayı tarım alanlarının imara açılması, imar planlarının yapılırken bilimsel öngörü ve çalışmalardan uzak ve rant odaklı olması, işçilik ve malzeme kalitesinin düşüklüğü gibi durumların yeni yıkımlara neden olduğunu belirterek önleyici tedbirlerin alınması amacıyla Meclis’e araştırma önergesi sundu.

    İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, 6 Şubat depremlerinden etkilenen illerde meydana gelen büyük yıkımın yeniden yaşanmaması için tarım alanlarının imara açılması, imar planlarının yapılırken bilimsel öngörü ve çalışmalardan uzak ve rant odaklı olması, işçilik ve malzeme kalitesinin düşüklüğüne önleyici tedbirlerin alınması amacıyla Meclis’e araştırma önergesi verdi.

    “UZMAN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA GEREKLİ TÜM TEDBİRLERİ İVEDİLİKLE ALMALIYIZ”

    Zorlu, uzmanların Kuzey Anadolu Fay Hattı’nında bir kırılma beklediklerini işaret ederek araştırma önergesinde şunları kaydetti:

    “Ülke olarak hiç olmadığı kadar bu konuya eğilmeli ve uzman görüşleri doğrultusunda gerekli tüm tedbirleri ivedilikle almalıyız. Yürürlükte olan imar planları gözden geçirilmeli, yeni imar planları yapılırken bilimin önderliğinde, özellikle tarım arazisi, mera ve bahçelere dikkat edilmek suretiyle hareket edilmeli ve toplanma alanları doğru şekilde planlanmalıdır. Yeni yapılacak yapıların kontrolünde, yapı denetiminin etkinliği artırılmalı; zemin etüdünün doğru yapılması, işçilik ve malzeme kalitesi gibi etkenlerin detayı kontrolü yapılmalıdır.

    “MERKEZİ YÖNETİM VE YEREL YÖNETİMİN UYUMLU VE KOORDİNELİ ÇALIŞMASI GEREKMEKTEDİR”

    Yakın gelecekte yıkıcı bir deprem beklenen İstanbul özelinde ise kentsel dönüşüm sürecinde merkezi yönetim ve yerel yönetimin uyumlu ve koordineli çalışması gerekmektedir. İstanbul’un kentsel dönüşüm konusunda karşılaştığı en büyük engellerden biri; yıkılacak bir yapının yerine yenisi yapıldığında, mevcut imar planıyla daire sayısının düşmesi ve bu sebeple vatandaşların kentsel dönüşme yanaşmamasıdır. Bu durumun tekrar masaya yatırılması ve ortak bir çözüm bulunması gerekmektedir.

    Bu sebeplerle, depremin büyük yıkımlarının bir daha yaşanmasının önüne geçmek adına bu konularla ilgili önleyici tedbirleri masaya yatırabilmek amacıyla Meclis Araştırması açılmasını teklif ederiz.”

    ELBETTE UNUTMAYACAĞIZ AMA AYNI ZAMANDA YENİLERİNE KARŞI HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ”

    Meclis araştırma önergesini Twitter hesabından duyuran Zorlu, şu notu düştü:

    “Elbette unutmayacağız ama aynı zamanda yenilerine karşı hazırlıklı olmak zorundayız! 17 Ağustos 1999 Depremi’nin ardından birçok ilimizde benzer tehlikeleri yaşadık. Son olarak 6 Şubat depremlerindeki eksilikleri milletimiz derinden yaşadı. Uzmanlar, İstanbul için ciddi uyarılar yapıyor. Tehlike kapımızda değil, ensemizde! Kaybedecek vakit yok. Derhal gerekli adımları atarak hazırlıkları üst seviyeye çıkarmalıyız. Bu amaçla TBMM’de Meclis araştırması açılması konusunda önerge verdim. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyoruz.”

     

  • AVCILAR BELEDİYESİ 17 AĞUSTOS’UN 24. YILINDA İLÇEDEKİ 1999’UNCU RİSKLİ BİNAYI DA YIKTI

    AVCILAR BELEDİYESİ 17 AĞUSTOS’UN 24. YILINDA İLÇEDEKİ 1999’UNCU RİSKLİ BİNAYI DA YIKTI

    Avcılar’da 17 Ağustos Depremi’nin 24. yılında kentsel dönüşüme giren 2006 binadan 1999’uncusu da yıkıldı. Kentteki riskli binaları yıkarak hayat kurtarıklarını belirten Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli, “Riskli hiçbir bina kalmayana kadar gece gündüz çalışacağız” dedi.

    17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 24’üncü yılında depremde hayatını kaybeden vatandaşlar Avcılar’da düzenlenen bir dizi programla anıldı. Anma töreni öncesinde depremde çekilmiş fotoğraf ve gazete manşetlerinden oluşan serginin açılışı yapıldı. Sergi sonrasında Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli ve AFAD İstanbul Deprem Müdürü Kemal Duran ile söyleşi programı gerçekleştirilerek vatandaşlar acil durum ve deprem hakkında bilgilendirildi.

    24 yıl önce binlerce vatandaşın hayatını kaybettiği Marmara Depremi’nin ardından yaralar sarılmaya devam ediyor. Kentsel dönüşüm çalışmalarına hız kesmeden sürdüren Avcılar Belediyesi de 17 Ağustos 1999 depreminin 24. yılında kentte yenilenme sürecine giren 2006 binadan 1999’uncusunun yıkımını gerçekleştirdi. 

    Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökçe ile birlikte yıkımlara katılan Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli, Avcılar’da devam eden kentsel dönüşüm çalışmalarında toplamda 100 bin vatandaşın riskli yapılardan kurtarıldığını belirtti. Depreme dayanıklı bir kent için hızla yol aldıklarını dile getiren Hançerli konuşmasına, şöyle devam etti: 

    “Yıkacağımız 1999. bina, hemen akabinde 2 bini de ekleyeceğiz. Bugün yıktığımız binada 17 dairede yaklaşık 70 insan yaşıyor. 70 Avcılarlı riskli ve tehlikeli bir yapıdan çıktı, güvenli yerlerde yaşamaya başladı. Tabii 1999-2000 binayı  düşündüğümüzde ve bu sayılar 100 bine yaklaştı ve 100 bin kişinin hayatını kurtardık. Depreme hazırlıkta asıl mesele risk yönetimi. İşte bu çalışma risk yönetimdir. Riski azaltmaya yönelik çalışmalar aradan geçen 24 yılda açık söylemek gerekirse tüm Türkiye‘de yeterince hazırlık, yeterince çalışma yapılmamış olduğu Kahramanmaraş depreminde tekrar kanıtlandı. Türkiye’mizin ivedi bir şekilde hazırlanması lazım. İşte bunun için Ekrem Başkan’ımızın ifade ettiği bir seferberliğe ihtiyacımız var. Kamunun, merkezi hükümetin, yerel yönetimlerin ve diğer dün paydaşların işbirliği halinde ortak çalışmamıza acil ihtiyaç var. Elimizden geleni yapıyoruz var gücümüzle çalışıyoruz ve merkezi yönetimde doğru yöntemlerle çalışmaya, doğru çözümler üretmeye ihtiyacımız var. 17 Ağustos’u hayat kurtararak anıyoruz, binalar yıkarak ve dolayısıyla insanları yaşama bağlayarak anıyoruz . Bu kentte riskli  hiçbir bina kalmayana kadar çalışmaya devam edeceğiz.”

     

  • HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ VE KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ… KILIÇDAROĞLU, HACI BEKTAŞ-İ VELİ’NİN TÜRBESİNİ ZİYARET ETTİ

    HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ VE KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ… KILIÇDAROĞLU, HACI BEKTAŞ-İ VELİ’NİN TÜRBESİNİ ZİYARET ETTİ

    Haber: TAMER ARDA ERŞİN – Kamera: MEHMET MEHMETLİOĞLU

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün; Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında bulunduğu Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde Hacı Bektaş-i Veli’nin türbesini ziyaret ederek dua etti.

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 60. Ulusal 34. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında bulunduğu Nevşehir’de önce Mucur Kurugöl Kozanoğulları Dinlenme Tesisleri’nde karşılandı.

    Kılıçdaroğlu daha sonra Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok’u belediyedeki makamında ziyaret etti. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi KİPTAŞ Mihmandar Projesi örnek dairesini inceledi. KİPTAŞ Genel Müdürü Ali Kurt, proje ile ilgili bilgi verdi.

    CHP Lideri Kılıçdaroğlu daha sonra Hacı Bektaş-i Veli’nin türbesini ziyaret ederek dua etti.

    Kılıçdaroğlu; Nilgün ve Sırrı Bektaş Müze ve Sanatevi açılışına katıldı.

    CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na ziyaretlerinde; TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, CHP Genel Sekreteri Neslihan Hancıoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Akın ve Eren Erdem, CHP milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri ve CHP’li belediye başkanları eşlik etti.

  • TANZANYA’DAKİ DEMORYOLU İNŞAATINDA ÇALIŞIRKEN İŞTEN ÇIKARILAN İŞÇİLER İSTANBULDA EYLEMDE: “İNŞAAT İŞÇİSİ KÖLE DEĞİLDİR”

    TANZANYA’DAKİ DEMORYOLU İNŞAATINDA ÇALIŞIRKEN İŞTEN ÇIKARILAN İŞÇİLER İSTANBULDA EYLEMDE: “İNŞAAT İŞÇİSİ KÖLE DEĞİLDİR”

    EDDA SÖNMEZ 

    Afrika ülkesi Tanzanya’da bin kilometrelik demiryolu projesinin yapımını üstlenen Yapı Merkezi isimli firmada çalışan işçiler 7 aydır maaşlarını alamıyor. İşçilerin Tanzanya’da başlattığı grev 12’nci günüde sürerken, işten çıkarıldıkları halde maaş ve tazminat alacaklarını alamayan işçiler ise Üsküdar’daki Yapı Merkezi Holding önünde direnişe geçti. Dün eyleme başlayan işçiler bugün de baretlerini yere vurup ses çıkararak “İnşaat işçileri köle değildir” dediler.

    Tanzanya’da bin kilometrelik demiryolu projesini yapan Yapı Merkezi firmasında çalışan yaklaşık 2 bini aşkın Türkiye vatandaşı demiryolu işçisi, maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle başlattıkları grevi 12 gündür sürüyor.

    Öte yandan, bu süreçte işten çıkarılan ya da istifa eden işçilerin geriye dönük alacak ve tazminatları da ödenmedi. Geçen hafta şirket yönetiminin “2 aylık maaşınızı ay sonuna, kalanını da taksitle ödeyelim” teklifini kabul etmeyen işçiler, Dev Yapı-İş Sendikası’nın öncülüğünde şirketin Üsküdar’daki binası önündeki eylemlerinin ikinci gününde basın açıklaması yaptı.

    İşçiler, talepleri karşılanana kadar eylemlerini sürdüreceklerini bildirdiler. İşçiler, baretlerini yere vurup ses çıkararak “İnşaat işçileri köle değildir” dediler.

    Eylemde konuşan Dev Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut da daha fazla para kazanmak için evlerinden kilometrelerce uzakta çalışmaya giden işçilere aylardır verilen sözlerin tutulmadığını söyledi. Tanzanya demiryolu inşaatında çalışan işçilerin tüm hakları ödeninceye kadar mücadelelerini devam edeceğini belirten Karabulut, şunları söyledi:

    “FİRMA, DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA TÜRKİYE’DEN AKTARDIĞI UCUZ İŞGÜCÜ İLE ÇARKLARINI DÖNDÜRÜYOR: Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden Yapı Merkez firmasında 7 aydır maaşları ödenmeyen işçiler greve başladı. Çanakkale Köprüsü, Avrasya Tüneli, TOGG gibi projelerin ortağı olan firma, dünyanın dört bir yanında Türkiye’den aktardığı ucuz işgücü ile çarkları döndürmeye devam ediyor. Slovenya, Casablanca, Dubai, Suudi Arabistan gibi ülkelerde de projeler yapan firma, Tanzanya’da çalışan yaklaşık 3 bin işçinin 7 aydır maaşlarını ödemiyor. Tanzanya’da çalışmaya devam eden işçiler greve başlarken, süreç içerisinde istifa eden, istifaya zorlanan ve işten çıkarılan işçiler ise İstanbul’da emeklerinin karşılığını almak için holding binası önünde nöbete başladılar.

    BEYAZ YAKALILARIN İLK 6 AY, MAVİ YAKALILARIN İSE İLK BİR TÜRKIYE’YE GELIŞLERİNE İZİN VERİLMİYOR: Tanzanya’da, ailelerinden kilometrelerce uzakta, bin kilometrelik tren hattının yapımında çalışan işçiler, hattın belirli bölgelerinde kurulmuş kamp alanlarında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Sözleşmeye göre, 8+2 saatlik mesai süresinin sonunda, kamp alanlarına dönen işçiler sadece iki haftada bir izin kullanabiliyorlar. Beyaz yakalıların ilk 6 ay, mavi yakalıların ise ilk bir yıl hiçbir şekilde Türkiye’ye gelişlerine izin verilmiyor. Eğer gelmek isterlerse, saatliği 4-6 dolar arasındaki ücretlerinden, 3 bin dolarlık kesinti yapılacağı için gelemiyorlar.”

    İNŞAAT MÜHENDİSİ ÖNDER CİNDİOĞLU: ÇOK BÜYÜK BİR MAĞDURİYET YAŞAMAKTAYIZ

    Eylemde konuşan inşaat mühendisi Önder Cindioğlu, Tanzanya’daki demiryolu projesinde üretim beton şefi olarak çalıştığını belirterek, şunları dile getirdi:

    “Pandemiden sonra almakta olduğumuz maaşlarımız sekteye uğradı. Daha sonra sekteye uğrayan maaşlarımız giderek artmaya başladı. Dört maaş, 5 maaş, 6 maaş derken şu anki durumda da 7 maaşa ulaştı. Arkadaşlarla Yapı Merkezi’nin önüne tepki göstermeye, eylem yapmaya geldik. Sabah firma yetkileriyle sendika eşliğinde görüştük, kendilerine durumuzu anlattık. Kendilerinden sadece gün veremedikleri tarihlerle beraber 2 maaş ve akabinde takip ödemeler için söz verdiler. Ve bunlarla ilgili kesin ve garanti hiçbir şeyde bulunamadılar. Daha sonar biz kendilerine bütün alacaklarımızı almak için geldiğimizi söyledik. Tamamen hepsini almak istiyoruz. Zaten kredi kartlarımız, çekmiş olduğumuz kredilerimiz, bankalarımız hepsi blokeli. Kimimiz hastasına bakamıyor, kimimiz çocuklarına bakamıyor, kimimiz ev kirasını ödeyemiyor, hatta depremden dolayı mağdur olmuş arkadaşlarımız var. Hep beraber çok büyük bir mağduriyet yaşamaktayız. Şu anda Tanzanya’da greve devam eden arkadaşlarımız da var. Onlar orada bizler burada sesimizi duyurmak istedik. Gasp edilen hakkımızı aramak istedik. Bunun için buradayız.”

    İŞÇİ MUSTAFA YILMAZ: HAKKIMIZI İSTİYORUZ, KİMSEDEN SADAKA TALEP ETMİYORUZ

    Tanzanya’da 5,5 yıl Mustafa Yılmaz da şunları söyledi:

    “2018’in şubat ayının 1’inde burada sözleşme imzalayarak Tanzanya’ya gönderildik. 5,5 sene orada görev yaptım. Ve buraya geri döndüğümde mayısın 5’inde izne geldim. İzine geldiğimde seçimlerden sonra 15 Mayıs sabahı benim çıkışım verildi. Daha sonra Yapı Merkezi’ne geldim, burada bilirkişi aracılığıyla sözleşme imzaladım 15 Haziran ve 30 Haziran’da ödemelerim yapılacaktı. Ama söz verdikleri tarihlerde ödemelerim yapılmadı. Şu anda da 1,5-2 ay geçmesine rağmen hiçbir ödeme yapılmadı. Yapı Merkezi’ni aradığımızda hiçbir muhatap bulamıyoruz ve bize sadece ‘İcraya verin, mahkemeye verin, onu deneyin, bunu deneyin’ diye söylüyorlar. Biz de bugün arkadaşlarla toplandık hakkımız olan parayı almaya geldik. Biz buraya sadaka almaya gelmedik. Bizim hakkımız olan para neyse biz onu talep ediyoruz. Sadaka hiç kimseden talep etmiyoruz. Ben 5,5 sene çalıştığım haklı paramı istiyorum.” 

    İŞÇİ MURAT YÜCE: SÖZ VERDİKLERİ TARİHTE ÖDEME YAPILMADI, KARŞIMIZDA MUHATAP BULAMADIK

    Tanzanya’da demiryolu projesinde çalışan işçi Murat Yüce de 19 Mayıs’ta ödeme yapılacağı söylendiği halde yapılmadığını ve karşılarında muhatap bulamadıklarını belirterek, şöyle konuştu:

    “2020 yılının ocak ayında bin bir umutla Tanzanya’ya Türkiye’den götürüldük, Yapı Merkezi tarafından çalışmak için. Bir-iki ay düzenli maaş verildi, sonrasında pandemi bahane edilerek maaşlarda gecikme olmaya başladı. İlk başta yüzde 30 verildi, geri kalanı içeride tutuldu. Bunlar 2 maaş, 3 maaş, 4 maaş derken artmaya başladı ve şu anda 7 maaşa ulaştı. Sonra Türkiye’ye geldik. Türkiye’ye geldikten sonra bize vaat edilen tarih 19 Mayıs’tı. 19 Mayıs’ta maaşlarımızın ödeneceği söylendi ama ödeme yapılmadı, karşımızda muhatap bulamadık. Hala bir cevap verilmedi. Biz de Yapı Merkezi önünde eyleme başladık. Hakkımızı alana kadar da bu eyleme devam edeceğiz.”  

  • KESK, İKTİDARIN TOPLU SÖZLEŞME İÇİN ZAM TEKLİFİNE KARŞI ÜLKE GENELİNDE İŞ BIRAKTI: “HÜKÜMETİN BİZLERİ YOK SAYAN İLK TEKLİFİNE İLK UYARIMIZI YAPIYORUZ”

    KESK, İKTİDARIN TOPLU SÖZLEŞME İÇİN ZAM TEKLİFİNE KARŞI ÜLKE GENELİNDE İŞ BIRAKTI: “HÜKÜMETİN BİZLERİ YOK SAYAN İLK TEKLİFİNE İLK UYARIMIZI YAPIYORUZ”

    Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), kamu toplu sözleşme görüşmelerinde iktidarın zam teklifini protesto etmek ve taleplerine dikkat çekmek için 1 günlük iş bırakma eylemi yaptı. Eğitim Sen 3 Nolu Şube Başkanı Ayfer Koçak, eylem dolayısıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasında, “Hükümet 6 milyonu aşkın kamu emekçisi ve emekliye, bizlere toplu sözleşme teklifini açıkladı. Buna göre hükümet bizlere altışar aylık dilimler halinde 2024 yılı için yüzde 14 + yüzde 9 maaş artışı, 2025 yılı için ise yüzde 6+ yüzde 5 maaş artışı teklif etmiştir. Şaka gibi ama ne yazık ki gerçek. Hükümetin bizleri yok sayan ilk teklifi için ilk uyarımızı yapıyoruz” dedi.

    KESK, toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken taleplerine dikkat çekmek için ülke genelinde 1 günlük iş bıraktı. KESK, “Gerçek Bir Toplu Sözleşme İstiyoruz” sloganı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. 

    Eğitimsen 3 Nolu Şube Başkanı Ayfer Koçak burada yaptığı açıklamada, hak ve özgürlüklerine sahip çıkan kamu emekçileri olarak, KESK’liler olarak bugün Türkiye’nin dört bir yanında alanlarda, sokaklarda olduklarını belirterek, şunları söyledi:

    “ŞAKA GİBİ AMA NE YAZIK Kİ GERÇEK: Sadece kendimiz için değil, göz göre göre sefalete itilen, verdikleri emekler yok sayılan 12 milyon emeklinin hakkını da savunmak için, nitelikli ücretsiz kamu hizmeti hakkı yok sayılan tüm bu ülkenin tüm insanları için grevdeyiz. Alanlarda omuz omuzayız. Ne yazık ki ülkemizde çok uzun süredir gecenin karanlığı hâkim. Üstelik ülkeyi yönetenler attıkları her adımda üzerimize çöken karanlığı daha da zifiri hale getirmeye çalışıyor. İki gün önce yine böyle bir adım atıldı. Hükümet 6 milyonu aşkın kamu emekçisi ve emekliye, bizlere toplu sözleşme teklifini açıkladı. Buna göre hükümet bizlere altışar aylık dilimler halinde 2024 yılı için yüzde 14+ yüzde 9 maaş artışı, 2025 yılı için ise yüzde 6+ yüzde 5 maaş artışı teklif etmiştir.  Şaka gibi ama ne yazık ki gerçek.

    İKTİDAR TEKLİFİYLE HEPİMİZLE AÇIKÇA ALAY ETMİŞTİR: İktidar, Merkez Bankası’nın hedeflediği, ama her zamanki gibi tutmayacağı bugünden belli olan enflasyon oranlarının bile altındaki teklifiyle hepimizle açıkça alay etmiştir. Üstelik, hükümetin tırnak içinde teklifinde tüm kamu emekçilerinin ortak taleplerine ve 11 hizmet kolunun taleplerine dair tek cümle edilmemiştir. Tüm bunlar ‘müzakereler devam ediyor’ denilip geçiştirilmiştir. Kısacası ilk toplantının yapıldığı 1 Ağustos’tan iki hafta sonra gelinen yerde dağ fare doğurmuştur. Günlerdir yapılan açıklamaları tüm kamuoyu takip ediyor. Çalışma Bakanı haftalardır ‘müzakerelerimizin tüm tarafları memnun edecek şekilde hayırla sonuçlanacağını ümit ediyorum’ açıklaması yapıyor.

    TEKLİFTE KAMU EMEKÇİSİNİ, EMEKLİSİNİ MEMNUN EDECEK NE VAR: Biz de buradan soruyoruz, bu teklifte 4 milyonu aşkın kamu emekçisini, 2 milyonu aşkın kamu emeklisini memnun edecek ne vardır? İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret artışı var mı? Yok. Taban aylığımıza yansımayan 8 bin 77 lira tutarındaki ilave seyyanen ödeneğe ilişkin bir adım var mı? Yok. Barınma hakkı kapsamında konutu olmayan kamu emekçisine kira yardımı var mı? Yok. Hangi ad altında olursa olsun emekli maaşlarımızı adeta kemiren, tüm ek ödemelerin taban aylığımıza, emekliliğimize yansıtılması var mı? Yok.

    BÜYÜMEDEN PAY VAR MI? YOK: Büyümeden, refahtan pay var mı? Yok. Yıllardır maaşlarımızı dilim dilim buharlaştıran Gelir Vergisi adaletsizliğine son verilmesi var mı? Yok. Ücretsiz servis, yemek, ulaşım taleplerine ilişkin bir adım var mı? Yok. Vekil, ücretli, taşeron, sözleşmeli, İHS’li gibi farklı adlar altında sürdürülen güvencesiz istihdama son verilmesi, güvencesiz istihdam edilenlerin kadrolu-güvenceli istihdama geçirilmesi var mı? Yok. Kamu kurumlarında ücretsiz kreşler açılması, söz konusu kreşler açılıncaya kadar kreş yardımı verilmesi var mı? Yok.

    MÜLAKATIN KALDIRILMASI VAR MI? YOK: Kayırmanın, torpilin kapısını sonuna kadar açtığını kabul ettiğiniz, seçim öncesi sözünü verdiğiniz mülakatın kaldırılması var mı? Yok. Kadın kamu emekçilerine; çalışma yaşamında uygulanan, cinsiyetçiliğin, ayrımcılığın, mobbingin son bulması var mı? Yok. OHAL ve KHK’leri ile sorgusuz-sualsiz işinden ekmeğinden edilen kamu emekçilerinin görevine iadesi, 7 yıldır yaşadıkları zulme son verilmesi var mı? Yok. Bizim için en önemlisi grev hakkı ile tamamlanmış gerçek toplu sözleşme sistemi, demokratik bir çalışma yasasına ilişkin tek bir cümle var mı? Yine yok. Çünkü aslında ortada bir toplu sözleşme teklifi yok.

    DAHA FAZLA YOKSULLUK, DAHA FAZLA SEFALETLE TEHDİT VAR: Peki, ne var? 4 milyonu aşkın kamu emekçisini çalışırken daha fazla yoksullukla, 2,5 milyon emekliyi ise daha fazla sefaletle tehdit var.

    BİZ BİLE BU KADARINI TAHMİN ETMİYORDUK: Biz KESK olarak en başından beri kamu işvereni olan hükümetin, geçtiğimiz 6 dönem boyunca yaptığı gibi bu dönem de masaya, tutmayan enflasyon hedeflerini, TÜİK sahte enflasyon rakamlarını temel alan bir maaş artışı teklifi ile gelmesi durumunda üretimden gelen gücümüzü kullanacağımızı ilan ettik.  Ne yazık ki hükümet bu kez bizi yanılttı. Açıkçası biz bile bu kadarını tahmin etmiyorduk. Enflasyon hedeflerinin bile altında artışları teklif diye sundu. Biliyorsunuz, daha 18 gün önce Merkez Bankası yüzde 8,8 olan 2024 yılı enflasyon hedefini yaklaşık dört kat artırarak yüzde 33’e çıkardığını açıkladı. Ama AKP manidar bir şekilde 23. yaşına girdiği 14 Ağustos’ta bize 2024 yılı için taban aylığımıza yansıtılmayan ilave seyyanen ödenek dahil toplamda yüzde 23 maaş artışı teklif ediyor.  Merkez Bankası 2025 yılı hedefini şimdiden yüzde 15’e çıkardı. Ama iktidar bize 2025 yılı için yüzde 11 artış teklif ediyor. İktidarın enflasyon hedeflerini her sene revize adı altında artırdığı bir ülkede yaşıyoruz. Çünkü orta vadeli planlarla, bütçelerle açıklanan enflasyon hedefleri hiç tutmuyor. İktidar her defasında (Bu yıl enflasyon hedefimiz yüzde 5′ diyor. Ama daha birkaç iyi içinde bu hedef ikiye, üçe katlanıyor.

    DÖRT KİŞİLİK BİR AİLENİN YOKSULLUK SINIRI TEMMUZ 2023 İTİBARİ İLE 38 BİN TL’YE ULAŞMIŞTIR: Bakın 2018’e yüzde beş enflasyon hedefi ile başladılar. İlk üç ayın sonunda yüzde 8’e, sonra yüzde 12’ye çıkardılar. Ama 2018 yılında gerçekleşen enflasyon TÜİK’in sanal rakamlarına göre bile yüzde 20,3 oldu. 2021’de yine enflasyon hedefimiz yüzde 5 dediler. Yılın daha başlarında hedefi yüzde 8’e çıkardılar. Ama 2021 yılını yüzde 36 resmi TÜİK enflasyonu ile kapattık.  2022’de orta vadeli programa göre yine yüzde 5 olarak belirlenen enflasyonu yüzde 9,8 olarak güncellediler. Ama 2022 yılında enflasyonda yüzde 64 ile TÜİK rakamlarına göre son 21 yılın rekorunu yaşadık. Üstelik sıraladığımız gerçekleşen enflasyon rakamları toplum nezdinde hiçbir karşılığı kalmayan çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyonu en az yarı yarıya yutan, sahte TÜİK rakamlarıdır.  Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı Temmuz 2023 itibari ile 38 bin TL’ye ulaşmıştır. Buna rağmen kamu işvereni 2 gün önce açıkladığı teklifi ile mevcutta 22 bin TL olan eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük kamu emekçisi maaşının (15/1 hizmetli) tam iki yıl sonra 30 bin 425 TL olmasını vaat ediyor. Yine bugün 20 bin 350 TL olan bekar, en düşük kamu emekçisi maaşının ise iki yıl sonra 28 bin 145 TL olmasını vaat ediyor.

    BİRİLERİ İSE ÇIKMIŞ HALA ‘HÜKÜMETİN TEKLİFİNİ REVİZE ETMESİNİ BEKLİYORUZ’ DİYE DEM VURUYOR: Üstelik iki yıl sonrasına havale edilen bu rakamların içinde taban aylığımıza yansıtılmayan, dolayısıyla emekli aylıklarımıza yansıtılmayan ilave seyyanen ödenek tutarlarının olduğunu açıklıyor. Birileri ise çıkmış hala ‘hükümetin teklifini revize etmesini bekliyoruz’ diye dem vuruyor. Bizleri bu kadar aşağılayan bir teklifi üç beş puan artırarak revize etmek mümkün değildir. İktidarın kendi enflasyon hedeflerinin bile altında kalan, TÜİK’in sanal rakamlarına dayalı bu teklif bizim için yok hükmündedir. Buradan tüm kamu emekçilerine, emeklilere sesleniyoruz. Kamu işvereni olan iktidarın toplu sözleşmeye ilişkin ilk teklifini hepiniz duydunuz, öğrendiniz. Yıllardır önümüze konulan bu tutmayan hedeflerin, suni TÜİK rakamlarına dayalı bir elin parmak sayısını geçmeyen yüzdelik artışların faturasını hepimiz maaşlarımızda her yıl daha fazla erime, daha fazla yoksullaşma, daha fazla güvencesiz hale getirilme ile ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz.

    TEMMUZ’DA ALDIĞIMIZ MAAŞ ARTIŞLARI BİR AY GEÇMEDEN ERİDİ: Seçimden önce ‘En düşük memur maaşı 22 bin TL olacak, artışlar emekli maaşlarına da yansıtılacak’ sözü verdiler. Ancak verdikleri sözü arkadan dolanma yöntemleri ile tutmadılar. İlave seyyanen ödenek adı altında hepimizin yıllardır yaşadığı kayıpları daha da artıracak yeni bir maaş-ücrete rejimi getirdiler. Bugün için ortalama 13 bin TL’lik bir tutarı emekli aylığı bağlama tutarımızdan düştüler. Böylece emekli maaşlarımızın kısa vadede çalışırken aldığımız maaşın üçte birine uzun vade de ise beşte birine kadar düşeceği bir tuzak kurdular. Ne yazık bizim dışımızda, KESK dışında diğer konfederasyonlar bu tuzağa dikkat çekmedi. Görmezden geldiler. Hala görmezden gelmeye devam ediyorlar.  Son bir ayda akaryakıt ve doğalgazda ÖTV artışı, hemen her şeyin KDV oranlarının artırılması, TL’nin döviz karşısında değer yitirmesi ile hızlanan zam kasırgası zincirleme bir şekilde iğneden ipliğe tüm ürünlere yansımaya devam ediyor. Bu durumda 2023 yılı için yüzde 58 olarak ‘güncellenen’ enflasyon hedefi daha şimdiden kâğıt üzerinde kalmıştır. Temmuzda aldığımız maaş artışları bir ay geçmeden eridi. Hepimize dayatılan bu yoksulluğa dur deme vakti gelmedi mi?

    BU SEFALETE ‘DUR’ DEME VAKTİ GELMEDİ Mİ: Temmuz maaş artışlarında en büyük darbe sizlere vuruldu. 12 milyon emekli gözlerinin içine baka baka aldatıldı. Milyonlarca emekli kök aylığı 6 bin TL’nin altında kaldığı için yüzde 25’lik artıştan bile yararlanamadı, aylıkları bir kuruş bile artmadı. Üstelik emekliye verilen yüzde 25 maaş artışından 12 gün sonra çıkıp dalga geçer gibi ‘2023 enflasyonunu yüzde 58 olarak güncelledik’ açıklaması yapıldı. Bu sefalete ‘Dur’ deme vakti gelmedi mi? Bugün ya bizleri yok sayan bu yoksulluk, sefalet, güvencesizlik teklifine boyun eğeceğiz ya da hangi sendikaya üye olursak olalım kamu emekçisi ile emeklisi ile ‘hak verilmez mücadele ile alınır’ diyerek ortak sorunlarımız, taleplerimiz için mücadeleyi yükselteceğiz.

    HÜKÜMETİN İLK TEKLİFİNE İLK UYARIMIZI YAPIYORUZ: Bizler sustukça, yetkimizi başkalarına teslim ettikçe başımıza nelerin geldiğini geçtiğimiz 6 toplu sözleşmede (TİS) gördük. Kamu işvereni olan hükümetin sesimize kulaklarını kapatamaması, üzerinde pazarlık yapılabilecek yeni ve gerçek bir teklif sunması bizlere bağlı. Bunun için KESK olarak hükümetin hepimize sefalet-yoksulluk ve güvencesizlik dayatan ilk teklifine karşı ilk uyarımızı yapıyoruz. Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam diyoruz. Unutmayalım ki, mücadele edenler her zaman kazanamasa da kazananlar hep mücadele edenlerdir. Bizleri yıllardır siyasi iktidarın ve yine bu iktidarın Hakem Kurulu’nun iki dudağı arasından çıkacak kararlara mahkûm eden bu garabet sisteme karşı hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçilerini ‘yoksulluk sınırı üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam demokratik bir çalışma yaşamı, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek toplu sözleşme sistemi’ için her adımda omuz omuza vermeye davet ediyoruz.” 

     

     

  • 11. TAYK – Eker Olympos Regatta: Yelken Tutkunlarının Heyecanla Beklediği Rekabet Başlıyor!

    11. TAYK – Eker Olympos Regatta: Yelken Tutkunlarının Heyecanla Beklediği Rekabet Başlıyor!

    Ülkemizin en iyi yat yarışçılarının kupaya ulaşma mücadelesi vereceği 11. TAYK – Eker Olympos Regatta yelken yarışına çok az kaldı. İstanbul ve Bursa arasında, Marmara Denizi’nin turkuaz sularında ve güçlü rüzgar eşliğinde nefes kesen bir rekabetin yaşanacağı TAYK – Eker Olympos Regatta, 18-19-20 Ağustos 2023 tarihlerinde klasik rotası olan Moda-Tirilye-Moda etaplarında yapılacak.

    Türkiye’de yelken sporu alanında merakla beklenen bir organizasyon haline gelen TAYK – Eker Olympos Regatta, Türkiye Açıkdeniz Yarış Spor Kulübü (TAYK) tarafından, Eker Süt Ürünleri ana sponsorluğunda, Bursa Yelken Kulübü ve Moda Deniz Kulübü iş birliğinde gerçekleştiriliyor.

    11. yılında; onlarca teknenin ve yüzlerce yelkencinin katılacağı yarış; IRC0, IRC1, IRC2, IRC3 ve IRC4 sınıflarında düzenlenecek. Yelken kulüplerinin yanı sıra farklı sektörlerden saygın markaların takımları da bu zorlu yarışta dereceye girme hedefiyle boy gösterecek. Heyecan dolu üç günün ardından bu yılın şampiyon teknesi ve yelkencileri belirlenecek.

    10 yılda 60’tan fazla farklı takım yer aldı

    TAYK – Eker Olympos Regatta yelken yarışı, katılımcı takımlardaki çeşitlilik ile fark yaratıyor. 10 yılda 60’tan fazla farklı takımın yer aldığı TAYK – Eker Olympos Regatta’da; kurumsal yelken takımlarından, yelken profesyonellerine ve spor kulüplerine kadar geniş bir yelpazede katılım gerçekleşiyor.

    11. TAYK – Eker Olympos Regatta yelken yarışına günler kala, organizasyonun ilk yılından bu yana kupa kazanan şampiyon tekneler de sıralandı.

    Önceki yıllarda TAYK – Eker Olympos Regatta’da kupa kazanan şampiyonlar:

    2022 – CMC Holding-Goblin 3

    2021 – Orient Express VI

    2020 – Mesa Sailing Team – Shak Shuka 3

    2019 – Fenerbahçe 2 – Ford Otosan

    2018 – Eker 40

    2017 – Orient Express VI

    2016 – Eker Yayık Ayran

    2015 – Borusan Racing-Çılgın Sigma

    2014 – Arcora 4KMS4 RC

    2013 – Garanti Sailing – Fenerbahçe 1

    11. TAYK – Eker Olympos Regatta’ya damgasını vurmayı hedefleyen takımlar, tayk.org.tr adresinden kayıt işlemlerini yapabiliyor.

    TAYK – Eker Olympos Regatta, yelken sporunun yaygınlaşmasına katkı sağlama hedefiyle yapılıyor. Organizasyonun düzenlenmesinde büyük payı olan Türkiye Açıkdeniz Yarış Spor Kulübü (TAYK), Türkiye’de motor ve yelken yatçılığının ve yelken sporunun gelişmesini amaçlıyor.

    Eker Süt Ürünleri, yelken severleri bu özel yarışı takip etmeye davet ediyor.

  • KILIÇDAROĞLU: “BARIŞ PEHLİVAN GİBİ BAĞIMSIZ VE CESUR GAZETECİLER DÜN TESLİM OLMADIKLARI GİBİ BUGÜN DE TESLİM OLMAYACAKTIR, GERÇEKLERİ DAİMA YAZMAYA DEVAM EDECEKLERDİR”

    KILIÇDAROĞLU: “BARIŞ PEHLİVAN GİBİ BAĞIMSIZ VE CESUR GAZETECİLER DÜN TESLİM OLMADIKLARI GİBİ BUGÜN DE TESLİM OLMAYACAKTIR, GERÇEKLERİ DAİMA YAZMAYA DEVAM EDECEKLERDİR”

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci Barış Pehlivan’ın kaleme aldığı bir yazı nedeniyle hakkında açılan davada 8 ay ceza alması sonucunda bugün cezaevine girmesine tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Barış Pehlivan gibi bağımsız ve cesur gazeteciler dün teslim olmadıkları gibi bugün de teslim olmayacaktır, gerçekleri daima yazmaya devam edeceklerdir” dedi.

    Kaleme aldığı bir yazı nedeniyle hakkında açılan dava sonucu 8 ay hapis cezası alan gazeteci yazar Barış Pehlivan, bugün İstanbul Silivri’deki Marmara Cezaevi’ne girdi.

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Pehlivan’ın cezaevine girmesine tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından şu mesajı yayınladı:

    “İktidarını sahte ve montaj videolara borçlu olan Saray; bağımsız gazetecileri sindirmeye, medyayı sansürlemeye devam ediyor… Barış Pehlivan gibi bağımsız ve cesur gazeteciler dün teslim olmadıkları gibi bugün de teslim olmayacaktır, gerçekleri daima yazmaya devam edeceklerdir. “

     

  • AKUT: YAPI STOKLARIMIZ DEPREME DAYANIKLI OLMALI VE ULUSAL AFET KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASI ŞART

    AKUT: YAPI STOKLARIMIZ DEPREME DAYANIKLI OLMALI VE ULUSAL AFET KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASI ŞART

    Türkiye’nin ilk arama kurtarma sivil toplum örgütü AKUT Arama Kurtarma Derneği, büyük Marmara Depremi’nin 24. yılında kamuoyunu bilinçlendirme çalışmalarına devam ettiğini duyurdu. Açıklamada, AKUT’un bu eğitimlerde; binalar ve yapı stokları depreme dayanıklı değilse, tam olarak depreme hazır olmak kavramından söz edilemeyeceği belirtilirken, hayat kurtaran çalışmaların başında “afete hazırlık”, “afet kültürü” ve ulusal bir “risk yönetimi” stratejisi vurgu yapıldığı belirtildi.

    AKUT Arama Kurtarma Derneği, büyük Marmara Depremi’nin 24. yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada, kamuoyunu bilinçlendirmeye yönelik eğitim çalışmaları hakkında bilgi verdi. Açıklamada, AKUT’un bilinçlendirme eğitimlerinde; binalar ve yapı stokları depreme dayanıklı değilse, tam olarak depreme hazır olmak kavramından söz edilemeyeceği belirtilirken hayat kurtaran çalışmaların başında “afete hazırlık”, “afet kültürü” ve ulusal bir “risk yönetimi” stratejisi olduğu ifade edildi.

    Açıklamada görüşlerine yer verilen Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Yosun Akverdi, AKUT’u AKUT yapan olayın 17 Ağustos Marmara depremi olduğunun altını çizerek şunları kaydetti:

    “AKUT 17 AĞUSTOS’TA 200 KİŞİYİ KURTARDI: Tüm ülke için çok acı bir olaydı. AKUT, o gün gerçekleştirdiği insanüstü çalışmalarıyla milletin gönlünde taht kurdu. Ülkemizde arama kurtarma konusunda milat kabul edebileceğimiz Marmara Depremi’nde, bu alandaki ihtiyacı öngörüp, odaklanması ve örgütlü çalışmasıyla birçok STK ile kamu ve özel sektör kuruluşlarının arama-kurtarmaya bakış açılarını, yaklaşımlarını değiştirerek yeni atılımların da öncüsü olan AKUT, 150 gönüllüsü ile 200 kişiyi kurtardı. Bir grup kurtarmacıdan oluşan ve ne yapacaklarını tam bilmeden böyle büyük bir yıkıcı afet ile karşılaşan arkadaşlarımız o süreci başarıyla yönettiler.

    AFET ANINDA 1-2 SAAT İÇERİSİNDE OPERASYONA ÇIKACAK ŞEKİLDE HAREKETE GEÇİYORUZ: Afet olması halinde hemen acil durum yönetimine geçiyoruz. Afetin boyutu, etki alanı, ihtiyaçlar ve yapılabilecekler hızlıca değerlendiriliyor. Öncelikle bölgeye yakın ekipler ve durumuna göre Türkiye genelindeki tüm diğer ekiplerimiz sürece dahil oluyor. Kendi içimizdeki iletişim ağımızla operasyon duyurusu yapılıyor ve operasyon türüne göre gerekli olacak arama kurtarma ekipmanlarımızla lojistik hazırlıklarımızı tamamlıyor, 1-2 saat içerisinde tüm hazırlıklarla operasyona çıkacak şekilde harekete geçiyoruz. Her birimizin farklı sorumlulukları var. Operasyon yönetimi, lojistik, arama ekipleri, kurtarma ekipleri… Mesela ben köpekli arama grubunda görev alıyorum. 

    DEPREMDEN DERSLERİMİZİ ÇIKARDIK VE YENİ PLANLARIMIZI YAPTIK: Yakın zamanda yaşadığımız depremler hepimizi çok etkiledi ancak biz depremden derslerimizi çıkardık ve yeni planlamalarımızı yaptık. Her şeyin üzerine koya koya ilerliyoruz. Her geçen gün gönüllü sayılarımız artıyor ve şu anda 22 arama köpeğimiz var. Dünya çapında birçok dernekle birlikte sık sık tatbikatlara katılıyor ve uluslararası alanda geçerliliği olan akreditasyon sınavlarından geçiyoruz. 1999 yılından beri Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bulunan Arama Kurtarma Danışma Kurulu INSARAG’ın üyesi olan AKUT, tüm dünyada uluslararası standartlara uygun, arama-kurtarma ekipleri içinde deprem konusunda en deneyimli ve bilgili ekiplerden biri. INSARAG standartlarına göre gerçekleşen sınıflandırma içerisinde AKUT, 2011 yılında ‘Sınıflandırılmış Orta Seviye Ekip’ grubunda Türkiye’de bu sertifikayı alarak bir ilke imza attı. 2018 yılında Bulgaristan’ın Montana kentinde düzenlenen ‘INSARAG’ yeniden değerlendirme sınavıyla aynı zamanda gerçekleşen AB ModEX tatbikatını da başarıyla tamamladık. Böylece ‘Avrupa Sivil Koruma Mekanizması’na (EUCPM) Türkiye’den giren ilk kentsel arama-kurtarma ekibi olma başarısını elde ettik. Gittiğimiz afetlerde çeşitli arama-kurtarma faaliyetlerini gerçekleştirirken, çalışmalarımız Birleşmiş Milletler tarafından denetleniyor.”

    Çocukların ve gençlerin bilinçli bir şekilde büyüyebilmeleri için yıl boyunca afet seminerleri düzenlediklerinin belirten AKUT Arama Kurtarma Derneği Operasyon ve Acil Durum Yöneticisi Serhat Akbel de şunları ifade etti:

    “AFET EĞİTİMLERİNİN BİRÇOĞUNU ÇOCUKLARA YÖNELİK YAPIYORUZ: Farkındalık çalışmaları yıl boyunca devam ediyor. Afet eğitimlerinin birçoğunu çocuklara yönelik yapıyoruz. Yetişkinlerin alışkanlıklarını değiştirmek zor. Bu yüzden her noktada çocuklara ulaşmaya çalışıyoruz. Youtube üzerinden çizgi film içeriklerimiz var. Belirli dönemlerde tırlarımız ile bölgeleri gezerek halkı bilinçlendirmeye çalışıyoruz. AKUT olarak Türkiye genelinde 30 ekibimiz var. Hangi bölgede, hangi ekipler çalışacak; hangi ekip, hangi konulardan sorumlu olacak vs. hepsinin detaylı çalışmaları yapıldı; netleştirildi. Ekiplerimizden bir tanesi de İstanbul’da bulunuyor. Beklenen İstanbul depreminde İstanbul’da yaşayan gönüllülerimiz öncelikle afetzede olarak kabul edilecek. Diğer illerdeki ekiplerimiz çalışmalara başlayacak. Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) kapsamında bize yönlendirilen bölgelere ekipleri hızlı bir şekilde göndermeyi amaçlıyoruz. Hem Anadolu’da hem de Avrupa Yakası’nda iki farklı noktada hakimiyet merkezi kurduk. Şu anda 4 bin civarı gönüllümüz var, bunların 2 bine yakını arama-kurtarma konusunda eğitimlerini tamamlayan gönüllüler. İstanbul’da yaşayan gönüllülerimizle mahalle bazlı planlamalarımız da devam ediyor. Burada olası bir deprem durumunda İstanbul’daki gönüllülerimizden ailelerini güvene aldıktan sonra kendi mahallelerini de güvene almaları isteyeceğiz.

    RİSK AZALTMAYA ODAKLANMAK GEREKİYOR: Ülkemizin deprem bölgesinde olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu yüzünden risk azaltma kısmına odaklanmamız önem arz ediyor. Deprem anında eşyanın yanında yatacağım ve hayatta kalacağım algısından çıkıp dayanıklı binalar inşa edilmesi ve acil durumlar karşısında bilinçli olunması konusunda toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Büyük boyutlu afetlerle mücadele etmek çok zor. Afetin büyük etkiler oluşturmaması için önceden çalışma yapılması şart. Herkesin hem binalarını kontrol ettirmesi hem de acil durum planları yapması, afet öncesi önlemleri konusunda oldukça önemli. Yanı sıra, eğer binalarınız, yapı stoklarınız depreme dayanıklı değilse, tam olarak depreme hazır olmak kavramından pek söz edemezsiniz. Dünyadaki tüm arama-kurtarma ekiplerini, en son teknolojik donanımlarıyla ve tecrübeleriyle bir araya getirseniz bile, fayda etmeyecektir. Asıl hayat kurtaran, ‘afete hazırlık’, ‘afet kültürü’ ve ulusal bir ‘risk yönetimi’ stratejisidir.”

     

  • İMAMOĞLU: “BEN HALA, SAYIN GENEL BAŞKANIN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN LİDERLİĞİNİ YAPARAK PARTİMİZİN TÜM KADROLARIYLA YENİLENMESİYLE GELECEĞE COŞKULU BİR ŞEKİLDE ULAŞMASINI SAĞLAYICI BİR SÜRECİ HAZIRLAMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜN

    İMAMOĞLU: “BEN HALA, SAYIN GENEL BAŞKANIN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN LİDERLİĞİNİ YAPARAK PARTİMİZİN TÜM KADROLARIYLA YENİLENMESİYLE GELECEĞE COŞKULU BİR ŞEKİLDE ULAŞMASINI SAĞLAYICI BİR SÜRECİ HAZIRLAMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜN

    Haben: OKTAY YILDIRIM Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 28 Mayıs’tan sonra yaptığı değişim-dönüşüm açıklamasında neredeyse bugün de tam orada olduğunu belirterek, “Bu işin tam da göbeğindeyim. En üst düzeyde bu sürece dönük mücadeleyi vereceğimi konuşmamda da söyledim. CHP’nin kurultay tarihi belli değildir, süreç olgunlaşacaktır. Bu kritik evrede yaptığım açıklamanın ne kadar sorumluluk bilinciyle dolu olduğunun da altını çizmek isterim. Bu değişim ve dönüşüm sürecindeki temennilerimi kendi talebimle 4 kez sayın genel başkanımıza ilettim. Tekrar bu iletimi burada ifade edeyim. Ben hala sayın genel başkanın değişim ve dönüşüm sürecinin liderliğini yaparak partimizin tüm kadrolarıyla yenilenmesiyle bir siyasi parti mimarisiyle geleceğe coşkulu bir şekilde ulaşmasını sağlayıcı bir süreci hazırlaması gerektiğini düşünüyorum. CHP’nin tarihini bilen, geçmişi tertemiz evlatları vardır. Bunlardan ismi geçtiği için sorunuzla söylüyorum biri Özgür Özel’dir. Başkaları da vardır. Bunlar zaman içerisinde konuşulur” dedi.

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu ile gazeteciler arasındaki soru cevap şu şekilde oldu:

    “BEN 28 MAYIS’TAN SONRA YAPTIĞIM AÇIKLAMADA NEREDEYSEM TAM DA ORADAYDIM”

    – İBB Başkanlığı’na aday olduğunuzu açıklamış oldunuz. Bu durumda 29 Mayıs’ta ilan ettiğiniz değişim çağrısının muhatabı kim olacak? Yani CHP ekim ayının sonunda kurultaya gidiyor. Bu durumda kurultayda bir adayı destekleyecek misiniz? Bu isim acaba Özgür Özel ‘mi olacak? Yahut bir başka isim mi? 

    İmamoğlu: Öncelikle şunu söyleyeyim. Ben 28 Mayıs’tan sonra yaptığım açıklamada neredeysem tam da oradaydım. Bu işin tam da göbeğindeyim. En üst düzeyde bu sürece dönük mücadeleyi vereceğimi konuşmamda da söyledim. Tabii bugünden varsayımlar üzerinden konuşmayı doğru bulmuyorum. CHP’nin kurultay tarihi belli değildir süreç olgunlaşacaktır. Şu anda kongreler sürüyor. Ben bugün bu açıklamaları yaparken özellikle başta İstanbul’da kongrelerin nasıl bir dönüşüm seyri içerisinde olduğunu gözlemliyorum. Bu bağlamda bu kritik evrede yaptığım açıklamanın ne kadar sorumluluk bilinciyle dolu olduğunun da altını çizmek isterim. İfade edeyim ki bu değişim ve dönüşüm sürecinde elbette ki temennilerim vardı. Bu temennilerimi birebir kendi isteğimle, kendi talebimle 4 kez sayın genel başkanımıza ilettim. Tekrar bu iletimi burada ifade edeyim. O da şudur ki ben hala sayın genel başkanın değişim ve dönüşüm sürecinin liderliğini yaparak partimizin tüm kadrolarıyla yenilenmesiyle bir siyasi parti mimarisiyle geleceğe coşkulu bir şekilde ulaşmasını sağlayıcı bir süreci hazırlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu talebimi buradan tekrar edeceğim. CHP’nin tarihini bilen, geçmişi tertemiz evlatları vardır. Bunlardan ismi geçtiği için sorunuzla söylüyorum biri Özgür Özel’dir. Başkaları da vardır. Bunlar zaman içerisinde konuşulur.

    “2024 YEREL SEÇİMLERİNDE 2019’DAN DAHA GÜÇLÜ İTTİFAKIN KURULABİLECEĞİNE YÜREKTEN İNANIYORUM”

    – Şimdi yeniden ittifak sağlanacağına inanıyor musunuz? Bu nasıl olacak? 

    İmamoğlu: Gerçek ittifaklar toplum tabanında kurulur. Ben siyaseti toplumda yüz yüze yapıyorum. Her gün vatandaşlarımızla bir aradayım. Bu büyük toplumsal ittifakı hangi partiye oy vermiş olursa olsun yaşıyorum, görüyorum, derinden hissediyorum. Bunu destekleyici çok fazla bilgiye ve araştırmaya sahibim. Az önce ifade ettiğim gibi en şuurlu şekliyle, bilinci yüksek bir iş birliğiyle biz bu ittifakı 2019’dan daha güçlü bir şekilde kurabilmemiz mümkün. Elbette ki bunun en önemli unsurlarından birisi de siyasi partilerin bu ittifak sürecine vereceği katkılardır, desteklerdir. Tam da burada doğru bir süreç tariflediğimizde, burada en ana misyonu kendi partime yüklemekle birlikte, doğru bir süreç tarifi olduğunda 2024 yerel seçimlerinde 2019’dan daha güçlü bir siyasi partiler ittifakının da kurulabileceğine yürekten inanıyorum. Bugün bu inançla, bütün bu cümleleri kurmuş durumdayım.

    “ÇOK BÜYÜK BİR KAZANIMLA İSTANBUL’DA MİLLETİN İKTİDARININ KURULACAĞINI ŞİMDİDEN GÖREBİLİYORUM”

    – 2019’da deyim yerindeyse bir ‘voltran’ oluşmuştu. İşte Canan Kaftancıoğlu İl Başkanı sizin azminiz, seçmenin heyecanı. Şimdi o ‘voltran’ın dağıldığını görüyoruz. Yeniden böyle bir şey oluşabilir mi? Adaysanız diğer ilçelerdeki adaylarla ilgili düşünceniz nedir? Onu da merak ediyorum

    İmamoğlu: Ben parti süreçlerini, parti disiplini iyi bilen bir insanım. Bazı parti içerisinde görevi olan kişilerin kamuoyunda yaptığı bir kısım açıklamalar ne kadar kritik bir disiplin sorunu ise benim de adayım demem aynı sorunu içerir. Ben adayım demedim yola çıkıyorum dedim. Bu bakımdan bu yolcuğun güçlü olduğunu görüyorum. O gün çok daha zor koşullarda toplumsal bir ittifakı oluşturduk. Tam 7,5 ay kampanya yürüttük. Elimizden seçim alındı. Bunun için de o süreci de başarıyla yürüttük. Evet şu anda da bir seçimi kaybeden taraf olarak bir travmamız var bunu biliyorum. Ama buradan bir sıçrama gücümüz de var. O sıçramayı toplumla başarabiliriz. Bu bağlamda gerçekten en büyük güvence olarak toplumun ve başta gençlerin, başta kadınların ifade edeyim ki hatta çocukların o sıçrama bilincini yaşayan birisi olarak o bahsettiğiniz ‘voltran’ diye tariflediğiniz pozisyonun çok daha ötesinde bir pozisyonla karşı karşıyayım. Bunun içindeki bütün umut ışığıyla ifade ediyorum. Diğer konular aday vesaire parti içi meseleler, işte tam da söylediğim gibi yeni bir siyaset mimarisi, yeni bir bilinç, yeni bir fikriyat, yeni bir anlayışla çok daha rasyonel çok daha kazanmaya odaklı bir o kadar da yönetmeye odaklı bir anlayışla çok büyük bir kazanımla İstanbul’da milletin iktidarının kurulacağını şimdiden görebiliyorum.

    “GENEL BAŞKANIMIZLA BÖYLE BİR MESAJLAŞMAMIZ OLMADI”

    – Dün meslektaşımız Barış Yarkadaş, Kılıçdaroğlu’nin size “Aday değilsen İstanbul’a bir aday hazırlayacağım. İstanbul’u bu tartışmalara harcatmam” dediğini yazdı. Bugünkü açıklamanızı yapmadan evvel Genel Başkan’la bir istişarede bulundunuz mu? 

    İmamoğlu: Genel başkanımızdan böyle bir tekil kiple hele hele hiçbir zaman bir mesajlaşmamız olmadı. Çok saygı ve sevgi çerçevesinde mesajlaşmalarımız oldu. Bu bağlamda böyle bir mesajlaşmamız yoktur. Aylardır ya da 120 gündür Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’a adaylığı konusundaki tartışmalar, açıklamalar vesilesiyle yapılan yalan yanlış yorumların doğru olmadığını ifade edeyim. Şunu yapanları saygıyla karşılıyorum Ekrem İmamoğlu şöyle bir yol yürümelidir, böyle bir yol yürümelidir. Siyasi tahmin ve içerik üretenleri saygıyla karşılıyorum ama sanki bir konuşma olmuş gibi bunu yayan insanların bu bakış açısını gerçekten hayretle izliyorum. Lütfen beni benden dinleyin. Buna benzer bir soru burada, dördüncü yılın raporunu sunduğumda da bana sorulmuştu, orada da söyledim. Ben Sayın Genel Başkanıma bir değişim ve dönüşüm sürecinin zaruri olduğunu, şart olduğunu ifade ederken, kendimle ilgili hiçbir şart koşmadan süreci ifade ettim ve anlattım. Ben bu süreci koordine edebilirim, en önde koşabilirim dediğimi, sohbetin içinde genel başkanlık vesaire gibi bir şartım zaten olmaz, olamaz, yani böyle bir şey olmaz. Partinin kurulları, heyetleri, kongreleri vardır. Bunu ifade ettiğimi defalarca söyledim. Tabii sonradan tartışma, Ekrem İmamoğlu İstanbul’da kalmalı, İstanbul’a ne olacak vesaire gibi birtakım zeminleri oturtulmuş olsa da beni benden dinleyiniz ki benim makam üzerinden ne bir tayinim ne bir tarifim asla olmamıştır. İfade ettim konuşmamda, benim misyonum siyasi anlamda geleceği, ülkenin geleceği misyonudur. Koltuk üzerinde asla bir tartışmanın parçası olmadım olmam. 2019’da olmadığını partim de bilir ve bunu en yakından bilenlerden birisi de benim kıymetli genel başkanımdır.

    “DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM MESELESİ, BİR KİŞİNİN DİLİNDEN VE ZİHNİNDEN ÇIKACAK BİR MESELE DEĞİL”

    – Olur da Kemal Kılıçdaroğlu kurultayı kazanırsa planınız ne? Kalır mısınız belediye başkan adaylığınızı geriye çeker misiniz? Kendisiyle en son ne zaman görüştünüz? 

    İmamoğlu: Varsayımlarla bir kere konuşmanın çok doğru olmadığını ifade edeyim. Bugün Sayın Genel Başkanımızın kurultayda aday olup olmadığını dahi bilmiyoruz. Kurultayın ne zaman olacağını dahi bilmiyoruz. Böylesi bir varsayım süreciyle tariflerin yapılmasını kendi adıma doğru bulmam. Genel başkanımızla tabii ki farklı vesilelerle görüşüyoruz, elbette mesajlaşıyoruz. Ama mesajlarımız bazen belediyemizin bir işleyişi üzerine ya da belediyemizle ilgili ya da İstanbul’la ilgili birtakım hususlarla ilgili olmuştur. Siyasi zeminde benimle ilgili bir irtibatı olmamıştır onu ifade edeyim. Telefonla ya da sesli olarak da en son kendilerini yine Tunceli’den memleketinden, doğduğu şehirden arayarak oradaki ziyaretimle ilgili bilgileri paylaşmıştım. Bakınız değişim ve dönüşüm meselesi bir kişinin dilinden ve zihninden çıkacak bir mesele veya bir tariflenecek bir içerik olmaz, olamaz, doğru da değil. Açtığımız web sitesine 200 yüz binin üzerinde mail geldi. Bunu onlarca ekip arkadaşımla yorumluyoruz, tarifliyoruz. Bu konuda partililerimiz, parti yöneticilerimiz, mevcutta görevi olan milletvekilleri, yöneticiler birçok insan katkı sunuyor çalışıyorlar. Bu benim dışında da etrafımda da dönen birtakım hususlar, yani açıkçası partimizin değişimi ve dönüşümü en kapsayıcı şekliyle en doğru biçimiyle tariflenecektir. Bu bir anda yazılıp çizilecek bir mesele de değildir. Gelişime açık olmalıdır, inovatif olmalıdır, sürdürülebilir olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır. Bunun da anlamı yeni gelen fikirleri de içine katabilmelidir. Böyle bir yol alırsanız o zaman geleceğin siyasetini, geleceğin CHP yönetim anlayışını tarifleyebilirsiniz. Ben de elbette fikirlerim var, fikirlerimi katıyorum. Yaptığımız istişarelerde, ortamlarda dönem dönemde var olan fikirlerimi bir kısmını kamuoyuyla da paylaşıyorum. Bunu da paylaşmaya devam edeceğim.

    “İTTİFAKLARA BUGÜNÜN İKTİDARI DAHİL DİĞER PARTİLER DE MECBURDUR”

    – CHP’de değişim ve dönüşüm olmazsa ya da toplumun beklediği gibi olmazsa ve ittifak sağlanamazsa İstanbul’da kazanma şansınızı nasıl görüyorsunuz?

    İmamoğlu:  Türkiye‘de yeni bir siyaset dönemi başlamıştır. Açıkçası her ne kadar 2017’de referandum yapılmış ve yeni bir rejim, sistemin hayata geçtiğini biliyorsak da ben bunu birkaç yerde de söyledim burada da söylemekten geri durmayacağım. 2023 seçimleri de aslında bir referandumun daha kaybedildiği bir seçimdir. Dolayısıyla aslında ülkede şu anda var olan bu sistemin gereği, önde partilerin konuşulacağı ne genel seçim ne de yerel seçim süreçlerini yaşayamayacağımızı gösteriyor. Bu bağlamda ittifakın biçimi, şeklini bilemem. Ama mutlak ama şehirlerde ama genel kavramlarda ittifaklara bugünün iktidarı dahil diğer partiler de mecburdur.

    “İTTİFAK SÜREÇLERİNİN ORGANİZE EDİLMESİNDE EN BAŞ SORUMLU MUHALEFET ADINA CHP’DİR, BENİM PARTİMDİR”

    Bu bağlamda ben başka siyasi partilere sorumluluk yüklemeyi hadsizlik kabul ederim. Çünkü benim bir partim var CHP. Ülkede ittifak süreçlerinin koordine edilmesi veya organize edilmesinde de en baş sorumlu muhalefet adına CHP’dir, benim partimdir. Bu bağlamda bizim ne yapacağımıza ne yapmamız gerektiğine bakmalıyız. Elbette umut ederiz ve arzu ederiz ki şu bakış açısıyla diğer siyasi partiler de süreçlere bakarlar ve ülkemizin geleceği ve demokrasisi adına böylesi sağlıklı bir zeminde var olmayı kabul ederler diye düşünüyorum. Ama bunun oluşması için elbette ki CHP olarak benim partimin, bizlerin yapması gereken çok çok çok önemli sorumluluklar vardır. Hem bir kısım doğrularımızı tekrarlamak hem de hatalarımızı düzeltmek ve hatta ittifak mimarisini biraz daha geliştirmeye yönelik adımlardır bunlar. Bu bağlamda şunu ama altını çizerek ifade edeyim. Ben 2019’da başta o dönem ittifak yaptığımız İYİ Parti olmak üzere toplumsal ittifak adına bütünleştirici İstanbul ittifakı kavramını ortaya attıktan sonra, o günden bugüne 4,5 yıllık faaliyetlerimizde ittifak yaptığımız siyasi parti veya siyasi gruplar veya toplumun farklı kesimleri ile gerçekten ittifak şuuruna, ittifak ahlakına, erdemine yakışan ve aynı zamanda toplumu da bir bütün kabul ederek 16 milyon insanına en özenli şekilde hizmet etme bilinciyle hareket eden ittifak şuurunun en örnek noktalarından biri olduğumuzu ve bunu başardığımızı iddiayla ifade etmek isterim. Bu laboratuvar gibi tariflediğim İstanbul Modeli’ni biz yine partimizin bu süreçte uygulayacağı çalışmalarda en öne koyarak anlatıp o değişim dönüşüm sürecinin de önemli bir parçası haline getirip, yeniden 2024 ittifakını güçlü mimarisiyle başaracağımıza inanıyorum. 

    “BİZ ŞU ANDA X PARTİ’NİN İKTİDAR OLDUĞU BİR İLÇEYİ ONDAN DAHA İYİ BİLİYORUZ”

    – Geçen yerel seçimlerde ilçe belediye başkanı adaylarının doğru belirlenmemesi nedeniyle bazı ilçelerin kaybedildiğine yönelik eleştiriler vardı. Bu seçimde ilçelerde aday belirleme konusunda nasıl bir rasyonel yol izlenir ve bu yol izlemede en başta siz mi olacaksınız? 

    İmamoğlu: İstanbul’un parti içi karar alma mekanizmaları süreciyle ilgili tabii ki burada yorum yapmam doğru olmaz ama şunu ifade edeyim. İstanbul’un 39 ilçesinin çok sağlıklı röntgeni, ihtiyacı, toplumsal çeşitliliği, demografik içeriği hangi ihtiyaçlarının nasıl çözümlerle insanlarını mutlu edeceği noktasında bizim yönetimimizin, planlama gruplarımızın elinde tuttuğu veriler ve çalışmaların başka bir kurumda olduğunu, olabileceğini düşünmüyorum. Biz göreve başladığımız ilk andan itibaren, hatta onun öncesindeki hazırlık evresinden bu yana İstanbul’un hem bugününe hem yarınına hatta 2050 yılına hazırlanan bir kadroyuz. O bakımdan biz şu anda X Parti’nin iktidar olduğu bir ilçeyi ondan daha iyi biliyoruz. O ilçedeki belediye başkanından ya da heyetinden daha iyi bildiğimizi iddia ediyoruz. İhtiyaçlarını hem de İstanbul bütüncül bakışıyla biliyoruz. Dolayısıyla bu bakış açısıyla bu sistematik rasyonel, bilimsel, teknik bakış açısıyla biz İstanbul’da öngördüğümüz şekliyle partimizin elbette ki bahsettiğim o değişim dönüşüm süreci ve evrelerinin güçlenmesiyle, çok sağlıklı kararlar alarak, rekor sayıda bir ilçeyi milletin ittifakına, İstanbul ittifakına kazandıracağımızı görebiliyorum. 

    “RİSK ALMADAN BAŞARI OLMAZ. EVET RİSK ALIYORUM, ÇOK CESUR BİR KARARIN VAR OLMASI GEREKTİĞİNİ DE BİLİYORUM”

    – Çok muhtemel 2028’de Cumhurbaşkanlığı’na aday olacaksınız. Bir büyük bir risk üstlenmiyor musunuz? Eğer belediye başkanlığına aday olur ve kaybederseniz geleceğe dair çok ciddi siyasi tehlikeler altına girmeyecek misiniz? Yerel ittifak için HDP ve İYİ parti ile görüşüyor musunuz?

    İmamoğlu: Risk almadan başarı olmaz. 2019’daki siyasal risk, aslında bugünle kıyaslanmayacak ölçüde bir büyük riskti. Ama ben riske ya da geleceğe dönük tasarımlara bakarken kişisel olarak nerede olacağıma değil, düşüncelerimin nereye evrileceğine ve ne şekilde fikirlerimin hayata geçeceğine dair motivasyonla hareket ederim. Bu bağlamda ben başarılı olduğumuzda çok özel bir İstanbul’u, çok güzel bir İstanbul’u var edebileceğimizi, bu karakterle var olan bir İstanbul’un da aynı şekilde çok farklı, çok çağdaş, 21’inci yüzyılın bütün unsurlarıyla temsilini, en güçlü Türkiye’yi var edebileceğimizi görüyorum. Bu bakış açısında ben kişisel olarak nerede olmalıyım sorusu asla yok. Bütün bunlar zaman içerisinde konuşulacak işlerdir. Ama evet risk alıyorum, çok cesur bir kararın var olması gerektiğini de biliyorum. 2024’te rakibimin kim olduğunu da biliyorum. Bu yolculuğa çıkarken de kararlılığın altını çiziyorum tekrar. İttifak süreçlerine dair hassasiyetimi, 4,5 yıllık yönetimimde nasıl özenli davrandığımı az önce ifade ettim. Toplumun her kesimiyle diyalogdayım. Hiçbir kesimi asla ihmal etmemeye gayret ettim. İnanınız burada belki en özenli davrandığım gruplardan birisi de gerçekten bugünün iktidara oy veren kesimler. Onlarla da diyalog içindeyim. Potansiyel olarak baktığınızda en yüksek oya sahip gruplardan birisi olan bugünkü iktidar partisinin oy grubu, benim en fazla oy hedefine koyacağım kitle, dolayısıyla onların da halen ve bundan sonraki süreçte de başta çocuklarının, gençlerinin kalbini kazanmaya dönük politikaların devam edecek. Benim esas inancım şu anda toplumsal ittifak sürecidir. Ardından elbette ki partilerin ittifakı da bütünleşerek gelecektir. Bu zeminde ben bütün siyasi partilerle bu anlamda irtibat kurduğumu ve toplumsal zeminde güçlü bir bağımız olduğunu görebilirim.

    “DÖNÜŞÜMÜ DESTEKLEYEN SONUÇLAR ÇIKIYOR”

    – CHP’de başayan kurultay sürecini yakından takip ediyor musunuz? Gerçekten bir değişim talebi var mı çıkan sonuçlara baktığınız zaman?

    İmamoğlu: Dönüşümü destekleyen sonuçlar çıkıyor, en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine. İstanbul’un mevcut ilçelerinde ve bundan sonraki ilçelerden de aynı sonuçların çıkacağına inanıyoruz. Bakın ben buradan CHP’li yol arkadaşlarıma çok samimi, çok içten seslendim. Şunu ifade ediyorum. Ben ve CHP’lilerin tamamında, seçim kaybetmekle başarılı elde edemeyeceğini düşünüyorum. İkinci parti olmakla mutlu olamayacaklarına inanıyorum ki ben mutlu olamam. O bakımdan bundan sonraki süreçte doğruları yapan ve seçim kazanan ve küçük iktidarlarla da mutlu olmayan bir CHP örgütü olmak, toplumun içine karışmak, üye sayımızı arttırmak istiyorsak, gerçekten farklı bir döneme, farklı bir mimariye en güçlü şekilde ihtiyacımız var. Ben bugüne kadar bunun karşılığını İstanbul’daki yapılan seçimlerden gördüğümü hissediyorum. Bundan sonra da artarak devam edeceğini görüyorum. Bu bağlamda ‘Yakından takip ediyor muyum’ elbette sonuçlarını takip ediyorum. Ama ben ilçe ilçe meseleye başka türlü bir biçimde müdahil olmayı zaten kendi adıma doğru bulmam. Ama olan biteni takip ediyorum. Çünkü o süreçleri çok yaşadım. 4,5 sene ben ilçe başkanlığı yapmış birisiyim. Partinin üyesi, ilçe başkanı, ilçe belediye başkanı ve büyükşehir belediye başkanı kronolojisiyle gelen birisi olarak, bu süreçleri iyi okuyabilen ve oradaki üyenin duygularını iyi anlayabilen, o duyguların nasıl bir gelecek arzuladığını iyi görebilen bir insan olduğumu düşünüyorum.

    “ADAYIM DEMEK, ZATEN SİYASİ OLARAK DOĞRU DEĞİL. ADAY OLMANIN USULLERİ VE SÜREÇLERİ VARDIR”

    – Bu basın toplantılarınızı bir uzlaşma çağrısı olarak algılamak mümkün mü?  İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olduğunuzu ya da olmadığınızı neden açıkça dile getirmediniz. Herhangi bir rezerviniz mi var?

    İmamoğlu: Yola çıktığımı ifade ediyorum ama bu böyle ‘Adayım’ demek kavramı zaten siyasi olarak doğru değil. Aday olmanın usulleri ve süreçleri vardır. Uzlaşma da zaten benim doğal kültürümde olan bir şey ama yanlışla uzlaşmam, doğruyla uzlaşırım. O bakımdan doğruları ortaya koyarak ortaklaşan akılla her türlü uzlaşmayı elbette ki parti içinde de parti dışında da toplum bütünlüğünde de her zaman destekler ve yanında olurum. Zaten ben her zaman istişareye açık, uzlaşmaya açık, ortaklaşmaya açık bir kültüre sahibim. Çünkü bahsettiğimiz mesele İstanbul veya ülke meselesi kişisel bir beka, kişisel bir saplantı meselesi asla olamaz olmamalı. Bu bağlamda toplumu, milleti, partiyse, partilileri düşünerek hareket etme sorumluluğunu içerir. Ben bu sorumluluk duygusuyla hareket edeceğimi tekrar buradan bütün partililerime duyurmak istiyorum.

    “ASLA KAÇAK GÜREŞMEM, MESELENİN HİÇBİRİNDEN KAÇMAM”

    – CHP’deki tartışmaların sizi sınırladığını düşünmüyor musunuz? Geçen yaptığınız toplantıdali Ekrem İmamoğlu ile bugünkü arasında frak olhduğunu düşünüyor musunuz?

    İmamoğlu: Şunu söyleyeyim kısaca. Ben bir bütüne önce parça parça bakıp sonra bütünleştirmek zorunda olan bir insan olmalıyım. Bu pazılın parçalarından birisi de elbette ki benim partim, onu yok sayamam. Ama benim elbette ki büyük hayallerim var ülkem adına. Her bireyin olduğu gibi ülkemin gelecek taahhülü var, dünyadaki konumu var. Hatta dünyayla ilgili düşüncelerim var ama ekonomik, ama sosyolojik, ama iklim, ama başka hususlarda. Bu bağlamda hem geniş bakabilen hem de dar alanda partimle ilgili süreçleri analiz edebilme gücüne, birikime sahibim. Buralardan da geri durmam. Ama büyük fotoğrafı da asla ıskalamam. Yani asla kaçak güreşmem, meselenin hiçbirinden kaçmam. Doğruları söylerim ve doğruları yakalama çabası içerisinde olurum. Bunlardan biri de CHP: Elbette ki İstanbul, elbette ki Türkiye, elbette ki dünya beni hep böyle göreceksiniz. İnşallah çok güzel günlerde bir arada olmak dileğiyle.”