Etiket: istanbul

  • DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI EVRİM RIZVANOĞLU: “BİZ AKBELEN’İ BİR VATANSEVERLİK MESELESİ OLARAK GÖRÜYORUZ”

    DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI EVRİM RIZVANOĞLU: “BİZ AKBELEN’İ BİR VATANSEVERLİK MESELESİ OLARAK GÖRÜYORUZ”

    Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Çevre Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Evrim Rızvanoğlu, on binlerce ağacın kesildiği Akbelen’in kendileri için bir vatanseverlik meselesi olduğunu söyledi. Şirketlerin çıkarları uğruna yaşam alanlarının kurban edildiğini, Akbelen’de de eşi benzeri görülmemiş bir sürgün yaşandığını ifade eden Rızvanoğlu, “Failler belli; ilki milli değerimiz olan ormanları tahsis eden ve talana açan iktidar, ikinci ise vergilerimizle teşvik edilen malum şirketler” dedi.

    DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Çevre Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Evrim Rızvanoğlu, Muğla Akbelen Ormanı’nda ağaçların kesilmesiyle ilgili Anka Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu.

    Muhalefet olarak, her hükümet kararına itiraz etmek için ya da ‘Ben haklıyım sen haksızsın’ oyununu oynamak için TBMM’de bulunmadıklarını ifade eden Rızvanoğlu, yanlış kararlara, adaletsiz kararlara ve uygulamalara itiraz edeceklerini vurguladı. Türkiye‘nin kalkınması için karar alındığında olayın insan hakları ve hakkaniyet boyutunun buzdolabına konulmayacağından emin olmak istediklerini belirten Rızvanoğlu, şunları dile getirdi:

    “MİLLETVEKİLLERİ OLARAK BİZİM BERDİĞİMİZ KARARLAR GELECEK NESİLLERŞN HAYATINI ETKİLEYECEK: An itibari ile Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan bizler, milletin temsilcileri, yani milletvekilleri sadece bugünün değil, geleceğin Türkiye’sinin de sorumluluğunu üzerimizde taşıyoruz. Bu sorumluluklardan biri de gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir Türkiye bırakmak. Daha yaşanılabilir bir Türkiye’nin en temel unsurlarından biri de tabiat. İşte bu nedenle gelecek nesillere hakkıyla devretmemiz gereken miraslardan biri; bu ülkenin tabiatı. Yani ormanları, zeytinlikleri, akarsuları, gölleri ve bu doğal alanlara bağımlı yaşayan canlılar.  Biz buna nesiller arası adalet diyoruz. Bizden önceki kuşakların geçmişte verdiği kararlar nasıl bugünü yani bizleri etkiliyorsa, bizim verdiğimiz kararlar da gelecek nesillerin hayatını etkileyecek.

    GÜNÜ KURTARMAYA YÖNELİK ÇÖZÜMLERDEN UZAK DURMALIYIZ: Bu nedenle özellikle doğayı ilgilendiren konularda bir proje geliştirmeden ve o projeyi uygulamaya koymadan önce her şeyi tüm boyutlarıyla iyice ölçüp tartmamız gerekiyor. Günü kurtarmaya yönelik çözümlerden uzak durmamız gerekiyor. Kısa vadeli çıkarlar üzerinden karar vermek değil, uzun vadeli toplumsal- milli çıkarlarımızı düşünerek karar almamız gerekiyor. Akbelen’de yaşanan da Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir sürgün. Bir çevre sürgünü hikayesi. Akbelen’de İkizköylüler 4 senedir mücadele veriyor. Ve tam 2 senedir doğa nöbeti tutuyorlar. Köylülerin amacı belli; toprağını ekmek biçmek, yaşam alanını ve yaşam kaynaklarını korumak. Kısacası baba ocaklarında yaşamlarını sürdürmek. Akbelen meselesi çok boyutlu bir konu. Ama en önemli boyutu yöre halkının hayatlarının kökten değişecek olması. Bu bölgedeki termik santraller için 20’ye yakın köy yerinden edildi. Bu köylerde geleneksel yaşam sonlandırıldı, kültürler kayboldu.

    BİZE BU TRAJEDİYİ YAŞATAN KİM? FAİLLER BELLİ: İkizköylüler de kaderleri aynı olsun istemiyor. Yaşamlarının bir günde değişmesine razı değiller. İkizköylüler zeytinliklerini, ormanlarını, tarım alanlarını, yaşamlarını ve daha da önemlisi geleceklerini korumak için seslerini yükseltiyorlar. Çünkü yaşam alanları; şirketlerin doyumsuzluğuna kurban ediliyor. Sadece bir şirketin çıkarları için köylünün hayatı darmadağın ediliyor. Yani kısacası yöre halkı sürgüne gitmek istemiyor. İkizköy’de insanlar iktidarın onlara dayattığı çevre sürgününe karşı çıkıyorlar. Peki bize bu insani trajediyi yaşatan kim? Bu sürgün hikayesinde mağdur kim? Failler belli: İlki; milli değerimiz olan ormanları tahsis eden ve talana açan iktidar. İkincisi; vergilerimizle teşvik edilen malum şirketler. Mağdur kim? Ana-baba ocaklarından ayrılmak zorunda bırakılan köylüler. Bu insanlar nereye gider, nasıl yaşar, nasıl geçinir umurlarında değil. Karar alırken insani duygularını buz dolabına koyan bir iktidar var karşımızda. İşte asıl tehlike ve üzerinde düşünülmesi gereken konu da bu. Bu iktidarın yoksullara karşı güçlüyle birlikte hareket etmesi, işte asıl konu bu. Bu yapılmasına izin verdiğiniz iş, vatandaşın hayatını felakete mi sürükler, doğayı bir daha onarılmaz şekilde tahrip mi eder, tarım ve hayvancılık üretimini negatif yönde mi etkiler? Böyle dertler, böyle kaygılar bu iktidarın defterinde yok. Onlar için önemli olan elde edilecek rant.

    MİNİMUM 40 BİN AĞAÇ KESİLDİ DENİYOR: İktidar mensuplarının ellerini vicdanlarına koyması gerekiyor. Değer mi 75 yaşındaki Zehra Teyze’nin kalbini kırmaya? Değer mi 80 yaşındaki teyzelerin hasta yataklarından kalkıp ağaçlara sarılarak Ağıtlar yakmalarına? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Köylü milletin efendisidir.’ Milletin efendisi köylüye nasıl bunu reva görürsünüz? Değer mi hiç? Peki; kaç ağaç kesildiğini bileniniz var mı? Hayır, bilmiyoruz. Çünkü söyleyen yok. Uzmanlara soruyoruz; ‘Minimum 40 bin ağaç’ diyorlar. On binlerce ağaç sadece 2,5 yıllık kömür ihtiyacı için feda edildi. İktidar tarafından ormanlar konusunda Anayasa ve uluslararası taahhütler açıkça çiğneniyor. Anayasa’nın 169. maddesinde yer alan ‘Devlet, ormanların korunması için gerekli tedbirleri alır’ hükmüne rağmen Akbelen iktidar eliyle adeta göz göre göre çölleştiriliyor.

    EN ÖNEMLİ NOKTA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: Meselenin en ciddi noktalarından bir tanesi de iklim değişikliği. Akbelen, diğer ormanlar gibi iklim değişikliğinde önemli bir karbon yutak alanı. Yani iklim değişikliğine karşı bir tampon görevi görüyor. İktidar bir yandan ‘Paris İklim Anlaşması’ diyor, hedefler koyuyor. Bir yandan da bunun gereğini yapmıyor. Mesela, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP 26’da, Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü’nü imzalıyor. Yani, 2030’a kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü veriyor. Bir yandan da on binlerce ağacın canına, kendi köylüsünün geleceğine kıyıyor. Bir yandan da malum şirketin rehabilitasyon çalışmaları için 130 bin fidan dikeceği söyleniyor. Peki ya kaybolan koca bir ekosistem nasıl geri getirilecek? Bu mümkün mü? Uzmanları görevlendirip Akbelen’deki tahribatı ölçtünüz mü? Ölçmediyseniz, bu rehabilitasyonu neye göre yapacaksınız? Bir de kömür çıkarılacak alanda kesilecek ağaçların kat kat fazlasını farklı yerlere dikeceğiz diyorsunuz. Öyleyse, dikilecek ağaçların, eskilerine kıyasla ne kadar karbon tuttuğunu da açıklamanızı bekliyoruz. Hatta ben size basit bir hesap yapayım; mesela, 0-5 yaşındaki bir ağaç 2,2 kilogram karbondioksit tutarken, 80 yaşındaki bir ağaç 37 kilogram karbondioksit tutuyor. Yani; yeni dikilen bir ağacın tam fonksiyonlarını yerine getirmesi için ortalama 100 yıl lazım.

    RESMEN POTANSİYELİMİZLE KAVGA EDİYORUZ: Akbelen’de özellikle ülkemizin enerji ihtiyacı üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Deniyor ki ‘Bu sahada faaliyet sürmez ise 2024 yılında burada elektrik üretimi duracak.’ Verilere bakalım. Şirket ne diyor? Buradaki iki termik santralin Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 2,5’ini karşıladığını, ormanın altında 33,3 milyon ton linyit yatağı olduğunu söylüyor. Bu rakam iki termik santralin sadece 946 günlük yakıt ihtiyacını karşılayabiliyor. Bir de dünyaya bakalım. Dünya artık kömüre değil, yenilenebilir enerjiye yöneliyor. Dünya, ‘Temiz enerji’ diyor. Türkiye ise güneş ve rüzgar enerjisini yeteri kadar kullanamıyor. Türkiye, elektrik üretiminin sadece yüzde 17’sini bu iki kaynağa dayalı santrallerden karşılıyor. Resmen; potansiyelimizle kavga ediyoruz.

    NEDEN YENİLENEBİLİR ENERJİYİ ÖNCELEMİYORUZ?: Neden böyle bir coğrafyaya sahipken, yenilenebilir enerjiyi öncelemiyoruz? Neden bol güneşli Muğla’da güneş santralleri kurmuyoruz? Son olarak konunun halk sağlığı boyutuna değinmek istiyorum. Eğer 2018-2043 yılları arasında, her bir termik santral 50 yaşını dolduruncaya kadar çalışmaya devam ederse; 5 bin 300 insan daha erken ölecek. İnsanlar termik santrallerde ekmek parası için sağlıklarını kaybetme pahasına çalışıyorlar. Öyleyse, insanlara neden daha iyi bir çalışma ortamı sunmuyorsunuz? Neden insan hayatına yakışan işler sunmuyorsunuz. Akbelen ekonomisini neden zeytincilik üzerine inşa etmiyorsunuz? Güçlü devlet demek; insanını yaşatan, vatandaşının sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını koruyan, ormanına, çevresine, doğasına sahip çıkan, köylüsünü üzmeyen, ezdirmeyen devlettir. Güçlü devlet, vatandaşına insan hayatına yakışır işlerde çalışma imkanını tanır. Biz Akbelen’de bunların hiçbirinin korunduğunu görmüyoruz.

    AKBELEN’DE YAŞANANLARI TÜRKİYE’YE YAKIŞTIRMIYORUZ: Aksine yöre halkının istek ve taleplerini görmezden gelip, daha çok rant için ormanlarımızın kesilmesine izin veriyorlar. İktidar tarafından içinde bulunduğumuz yıl ‘Yeni Türkiye Yüz Yılı’ olarak atfedilirken, Akbelen’de yaşananları biz Türkiye’ye yakıştırmıyoruz. Türkiye’nin kalkınmaya ihtiyacı var. Türkiye’nin kalkınmak için enerjiye de ihtiyacı var. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmaya da ihtiyacı var. Bu şüphesiz. Bu konuya çözüm getirecek akılcı politikalara kimsenin itirazı olamaz. Biz muhalefet olarak her hükümet kararına itiraz etmek için burada değiliz, biz ben haklıyım sen haksızsın oyununu oynamak için de burada değiliz. Biz yanlış kararlara, adaletsiz kararlara ve uygulamalara itiraz etmek için buradayız. Biz Türkiye’nin kalkınması için karar alındığında olayın insan hakları boyutunu, olayın hakkaniyet boyutunun buzdolabına konulmayacağından emin olmak için buradayız. Biz Akbelen’i bir vatanseverlik meselesi olarak görüyoruz.” 

     

  • Milli Rüzgar Sörfçüsü Sarp Şarlı, Dünya Şampiyonasında Üçüncü Oldu!

    Milli Rüzgar Sörfçüsü Sarp Şarlı, Dünya Şampiyonasında Üçüncü Oldu!

    Urla Deniz Kulübü’nün lisanslı sporcusu olan milli sporcu Sarp Şarlı, toplamda 16 ülkeden 327 yarışçının katıldığı rüzgar sörfü T293 & T293 Plus Dünya Şampiyonası’nda Türkiye adına yarışarak dünya üçüncüsü oldu.

    Milli sporcu Sarp Şarlı, rüzgar sörfünde başarılarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Avrupa ikincisi olan 11 yaşındaki milli sporcu Sarp Şarlı, 29 Temmuz – 5 Ağustos 2023’te Fransa’da gerçekleşen T293 & T293 Plus Dünya Şampiyonası’nda Dünya Üçüncüsü oldu.

    Şarlı, 05-16 Nisan’da İtalya Garda’da gerçekleşen ve 8 ülkeden 53 sporcunun mücadele verdiği Techno 293 U13 Genel ve Erkek sınıfında Avrupa ikincisi olarak, T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil etmeye hak kazanmıştı. Şarlı, bu yarıştan da başarıyla çıkarak, 29 Temmuz – 5 Ağustos 2023’te Fransa Saint-Pierre-Quiberon’da gerçekleşen toplamda 16 ülkeden 327 yarışçının katıldığı T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda kendi kategorisinde yarışan 9 ülkeden 42 sporcu arasında Genel ve Erkek sınıfında Dünya Üçüncüsü olarak kupasını aldı.

    Rüzgar Sörfü Techno 293 U13 Milli Sporcusu Sarp Şarlı, Şampiyonluğun uzak olmadığını belirterek, “Son yarış gününe kadar İtalyan rakibim Alessandro Vigneri’nin ardından ikinci pozisyonda giderken, dördüncü gün diğer İtalyan yarışmacı ile aynı puandaydım. Son yarıştaki performansımdan dolayı 3.lük pozisyonuna düştüm. 5. günde olumsuz hava şartlarından dolayı yarış iptaline gidilince tekrar düzeltmeye fırsatım kalmadı. Tabii ki dünya üçüncüsü olmaktan çok mutluyum ama şampiyonluk çok uzak değildi.” şeklinde konuştu.

    Urla Deniz Kulübü’nün lisanslı sporcusu olan milli sporcu Sarp Şarlı’nın, TYF Yelken Ligi 1. Ayak Techno 293 U13 Türkiye 3.lüğü, TYF Yelken Ligi 2. Ayak Techno 293 U13 Türkiye 2.liği, Techno 293 Avrupa Şampiyonluğu, Garda /İtalya, U13 Avrupa 2.liği, Estonya Milli Takım Seçme Yarışları U13 Genel birinciliği, 23 Nisan Bayramı U13 Genel 2.liği, Yıldızlar Kupası 7.liği, Açık İstanbul Şampiyonası U13 kategorisi 1.liği ve T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda üçüncülüğü bulunuyor.

  • CHP Kırklareli Belediye Başkanının Geçmişi ve Ailesi Parti İçinde Spekülasyonlara Neden Oluyor

    CHP Kırklareli Belediye Başkanının Geçmişi ve Ailesi Parti İçinde Spekülasyonlara Neden Oluyor

    CHP’li Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu’nun, siyasi geçmişi ve ailesi hakkındaki iddialar parti içindeki dinamikleri ve seçim öncesi atmosferi etkilemeye devam ediyor.

    Kesimoğlu’nun CHP’nin genel başkanlığı için Muharrem İnce’ye gösterdiği destek parti içinde spekülasyonlara neden olmuştu. Şimdi de Kesimoğlu’nun Twitter hesabından yaptığı paylaşımlar sonrası CHP’ye dönmesi, dikkat çekti.

    OĞLUNUN NİŞANINI İMAMOĞLU TAKMIŞ

    Kesimoğlu’nun oğlunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde özel kalemde çalıştığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından nişanının takıldığı öne sürüldü. Bu durum, Kesimoğlu’nun siyasi tercihlerini ve ilişkileri konusunda da soru işaretlerine neden oldu.

    KESİMOĞLU ADAY OLURSA NE OLACAK?

    Kesimoğlu’nun Kırklareli’deki belediye yönetimindeki tutumu da bir diğer dikkat çeken olaylar arasında. İddialara göre, Kesimoğlu’nun aday gösterilmesi durumunda AKP veya MHP’nin seçimi kazanacağına dair söylentiler yaygınlaştı.

    KESİMOĞLU’NUN LİSTESİNİ DESTEKLEMEDİ, İŞİNDEN OLDU

    Diğer yandan, CHP Parti Eğitmeni ve Kılıçdaroğlu Gönüllüleri Kırklareli İl Koordinatörü olan Beyza Çam ve annesi Gülçin Çam hakkında da çarpıcı iddialar gündeme geldi.

    Gençlik Kolu’nda görev alan Beyza Çam’ın, Kesimoğlu’nun desteklediği listeyi desteklemediği ve bunun sonucunda annesinin belediyede taşeron olarak çalıştığı işten çıkarıldığı iddia edildi.

    Bu gelişmelerin ardından CHP’nin nasıl bir tutum sergileyeceği ise merak konusu oldu

  • ANADOLU ROCK MÜZİĞİNİN EFSANE İSMİ ERKİN KORAY, 82 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ

    ANADOLU ROCK MÜZİĞİNİN EFSANE İSMİ ERKİN KORAY, 82 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ

    Anadolu Rock müziğinin efsane ismi Erkin Koray, Kanada’da tedavi gördüğü hastanede 82 yaşında hayatını kaybetti. Sanatçının vefat haberini kızı Damla Koray, “Eserlerin dilimizde, aşkın kalbimizde yaşayacak, daima ve ilelebet. Dilerim bu dünyada bulamadığın barış ve huzuru, başka bir dünyada bulursun. Eminim ‘senin çocuklar’ da ülkelerini, kültürlerini ve onlara layık gördüğün cumhuriyeti ileri götürmek adına yaptıklarına her zaman minnettar kalacaktır” sözleriyle duyurdu.

    Türk Rock müziğinin efsane ismi Erkin Koray, 82 yaşında hayatını kaybetti. Koray, bugün yaşamını sürdürdüğü Kanada’nın Toronto şehrinde fenalaşınca hastaneye kaldırılmıştı. Koray’ın vefat haberini kızı Damla Koray, Instagram hesabından şu sözlerle duyurdu:

    “DİLERİM BU DÜNYADA BULAMADIĞIN BARIŞ VE HUZURU, BAŞKA BİR DÜNYADA BULURSUN”

    “Babam.  ‘Baba’mız. Canımın taa içi.  Ben kızın ve seni Baba deyip bağrına basan ‘canlar’, güzel enerjimizi, sevgimizi, saygımızı ve alkışlarımızı senden bir gün bile eksik etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz. Eserlerin dilimizde, aşkın kalbimizde yaşayacak, daima ve ilelebet. Dilerim bu dünyada bulamadığın barış ve huzuru, başka bir dünyada bulursun.

    “EMİNİM ‘SENİN ÇOCUKLAR’ DA ÜLKELERİNİ, KÜLTÜRLERİNİ VE ONLARA LAYIK GÖRDÜĞÜN CUMHURİYETİ İLERİ GÖTÜRMEK ADINA YAPTIKLARINA HER ZAMAN MİNNETTAR KALACAKTIR”

    Doğru’su hiç şaşmayan, tanıdığım en sağlam adam; Anadolu Rock’ın mucidi, sevgili babam… Benim için yaptıklarına minnettarım. Ne desem hakkını vermiş olmam. Eminim ‘senin çocuklar’ da ülkelerini, kültürlerini ve onlara layık gördüğün cumhuriyeti ileri götürmek adına yaptıklarına her zaman minnettar kalacaktır. Hakkını helal et. Seni çok ama çok seven kızın, Damla.”

    ERKİN KORAY KİMDİR

    Türk rock, Hard Rock ve Anadolu rock sanatçısı Erkin Koray, 24 Haziran 1941 tarihinde İstanbul’da doğdu. Küçük yaşlarda, piyano öğretmeni olan ve Şerif Yüzbaşıoğlu, Ayhan Yünkuş ve Önder Bali gibi müzisyenlere eğitmenlik yapan annesi Vecihe Koray’dan piyano öğrendi, daha sonra gitar çalmaya başladı.

    İstanbul Alman Lisesi’nde eğitim gördüğü 50’li yılların ikinci yarısında, arkadaşları ile kurduğu amatör topluluk olan Erkin Koray ve Ritimcileri ile dönemin güncel parçalarını çalmaya başladı. Lise eğitiminin ardından 60’lı yılların başına dek çalışmalarını yarı amatör yarı profesyonel olarak sürdürdü.

    Özgün çalışmaları, doğu ve batı müziklerinde yaptığı çalışmalarla birçok müzisyeni etkilemiştir. Cemalim, Köprüden Geçti Gelin gibi çalışmaları ile Türk halk müziği, Nihansın Dideden, Kıskanırım gibi parçalar ile Türk sanat müziği eserlerini yorumlayarak Anadolu Rock tarzının en önemli eserlerini vermiştir.

    Şaşkın (Ala Ain Moulayiteen) (Dabke), Estarabim, Çöpçüler, Fesuphanallah gibi geniş kitlelerin beğenisini kazanan Arabesk-rock parçaların yanında, Mesafeler, Yağmur gibi psychedelic rocka uzanan ve Krallar, Akrebin Gözleri, Öfke gibi metal müzik olarak nitelendirilebilen birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.

    Erkin Koray, 8 Temmuz’da Instagram hesabından sevenlerine şöyle seslenmişti:

    “Canlar! Yaşlanıyoruz herhalde artık… Size bir-iki söyleyeceğim bir şey var, onu da söyleyeyim de… Neme lazım. Bu arada Kanada seyahatimle ayrı kaldığımız süre içinde, tabii ki yeni eserler yaptım. Bunların hepsini kızım Damla’ya, Kanada ‘Weagle Records’ firmasından size ulaştırması için bırakıyorum. Belki ‘Niye sen kendin çıkarmıyorsun?’ diyeceksiniz… Vallaa, memleketin bu hukuki arızaları bende hiç heves bırakmadı. Sizin de kazanmış olduğunuz mahkeme dosyalarınızın üzerine bir çizgi çekip, çapulcuya ‘Sen devam et’ dense, sizde de aynı şey olur! Düşünebiliyor musunuz? Herif PEMBE plak kapağı yapmış. Kendi ruhunu yansıtıyor herhalde. Benim onayım yok, normal olarak. Zaten plak üzerinde onayı alınan herhangi bir şey de yok.

    “SİZLERİ NE KADAR SEVDİĞİMİ TARİF EDEMEM. MUTLU YARINLAR DİLERİM”

    O yüzden bu işi kızıma bırakıyorum. Onun sinirleri benimkinden daha sağlam. Daha doğrusu ben ona, bu işlere sinirlerini bozmamasını telkin ettim. Eserlerin adlarını özellikle şimdiden söylemiyorum. Sebebi var: “A” desem, annen diye plak çıkartırlar yarın; söz ve müzik: Erkin Koray, diyerekten… Söyleyeceklerim bu kadar. Sizleri ne kadar sevdiğimi tarif edemem. Mutlu yarınlar dilerim.

  • İSTANBUL’DA “AKBELEN” EYLEMİ: “KAMU GÖREVLİLERİNDEN LİMAK YETKİLİLERİNE KADAR TÜM SORUMLULAR HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUZ”

    İSTANBUL’DA “AKBELEN” EYLEMİ: “KAMU GÖREVLİLERİNDEN LİMAK YETKİLİLERİNE KADAR TÜM SORUMLULAR HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUZ”

    Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

    İstanbul’da çevreciler ve yaşam savunucuları, Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nda kömür sahasının genişletilmesi için ağaçların kesilmesini protesto etti. İstanbul Doğa Savunmaları adına konuşan Bulut Can Okuducu, “Tüm canlılara sonsuz yaşam kaynağı olan ormanları korumak ve geliştirmek, anayasal bir zorunluluk iken kamunun sermaye ile iş birliği içinde yükselen tüm itirazlara rağmen hızla ormanı yok etmesi, açıkça kamunun görevini kötüye kullanması anlamı taşımaktadır. Bu kararın altına imza atan kamu görevlilerinden, kararı hayata geçirme emrini verenlerden, LİMAK yetkililerine kadar tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi.

    Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda Limak Holding ile IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek için ağaçları kesmesi bugün İstanbul’da protesto edildi. Kadıköy İskelesi önünde yapılan eylemde, “İnsanca yaşam için Akbelen’e dokunma” yazılı pankart açılan eylemde, “Ormanlar, nehirler sermaye değiller”, “Katil LİMAK Akbelen’den defol” ve “Doğanın maliyeti sıfır değildir” yazılı dövizler taşındı.

    “Toprağıma, suyuma, Akbelen’e dokunma” ve “Susma, haykır, katliama hayır” sloganı atılan eylemde katılımcı gruplar adına hazırlanan ortak açıklamayı, İstanbul Doğa Savunmaları adına konuşan Bulut Can Okuducu okudu. Bölge halkına yönelik baskıya, gözaltılara ve müdahalelere dikkat çeken Okuducu, şunları söyledi:

    “ÜSTÜN KAMU YARARI HİÇE SAYILMAKTADIR: Milas İkizköy’deki vahşi ekokırım yeni olmayıp yıllardır devam etmektedir. 1996 yılında yöredeki termik santrallerden ikisinin kapatılması yönünde kararlar olmasına karşın hukuksuz bir şekilde bu kararlar çiğnenmiş, aksine bugüne kadar 8’i köy 12 yerleşim yeri ortadan kaldırılmıştır. Milas ve Yatağan’daki kömür yakıtlı üç termik santral, Muğla’nın tarım arazilerini, zeytinliklerini, ormanlarını, havasını, suyunu yok etmeye devam etmekte, ormansızlaşma sadece ormanlara ve içindeki canlılara zarar vermekle kalmamakta, iklim ve çevre değişikliği gibi temel olumsuzlukların yanında yeni hastalıkların ortaya çıkmasına ve yayılmasına yol açarak insan ve diğer tüm canlılara zarar vermektedir. Bu durumun ekosistemi yok ettiği ve bölgenin geri dönüştürülemeyecek şekilde tahrip edildiği 25 Nisan 2022 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilmekle birlikte bilim insanlarının ve ilgili çevre örgütlerinin bu tehlikeler karşısında yaptıkları uyarılara ve yöre halkının yıllardır karşı çıkmasına rağmen bu ‘kirli enerji’ modeli her fırsatta dayatılmakta ve üstün kamu yararı hiçe sayılmaktadır.

    BİR ORMAN ALANI, ANAYASA’NIN BAĞLAYICI HÜKMÜNE RAĞMEN YOK EDİLMİŞTİR: Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki olan YK Enerji, bilimsel gerçeklere rağmen planlı olarak kamuoyunu yanıltarak medyaya geçtiği basın bültenlerinde kendini aklamak için toplam ruhsat sahasının 23 bin 307 hektar olduğunu, bunun sadece 78 hektarının orman olduğunu, bu miktarın da orantısal açıdan ‘oldukça küçük’ olduğunu iddia etmektedir. Bu durumda, soruyoruz. Yöre halkının ve tüm doğaseverlerin karşı çıkmasına karşın insanlar ve tüm canlılar için yaşam kaynağı olan, içinde ve çevresinde zeytin ağaçları ile kaplı bu ‘oldukça küçük’ dediğiniz orman parçasını, insanlığı bekleyen tehlikelere, bilimsel gerçeklere, anayasaya, yasalara ve halka rağmen devletin kolluk güçleri aracılığıyla insanlara ve doğaya eziyet ederek kesmekteki amacınız nedir? Anayasa’nın 169’uncu maddesi açıkça ‘Bütün ormanların gözetimi devlete aittir’, ‘Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez’ ve ‘Ormanların tahrip edilmesine yol açan hiçbir siyasi propaganda yapılamaz’ demektedir ancak tüm dünya kamuoyunun gözü önünde bir orman alanı, Anayasa’nın bu bağlayıcı hükmüne rağmen yok edilmiştir.

    SORUMLULAR VE İHMALİ OLANLAR CEZALANDIRILMALIDIR: Yöre halkı ve doğaseverler, kesilmekten kurtarmaya çalıştıkları ağaçlara sarılırken devletin güvenlik güçleri, aldıkları talimatla ormanları korumak isteyen bu insanlara ‘terörist’ muamelesi yapıyor. Ülkeyi ve ormanları korumakla görevli polis ve askerlerin himayesinde anayasal bir suç işleniyor. Akbelen’de  vahşice sürdürülen orman kıyımı acilen durdurulmalı, protesto hakkını kullanarak ormanı ve yaşam alanlarını korumaya çalışan Akbelen İkizköy-Hatay Dikmece halkına ve ülkenin her yerinde doğayı ve yaşam alanlarını savunan insanlara yönelik uygulanan baskıya, şiddete ve gözaltılara bir an önce son verilmelidir. Ağaç, orman, doğal ve kültürel varlıklar ve sağlıklı kentler için ranta karşı mücadele veren Gezi tutsakları bir an önce salıverilmelidir. Muğla, Manisa, Çanakkale, İzmir, Aydın, Kemer ve Cudi’de çıkan ve diğer çıkabilecek olan orman yangınlarının nedenleri ortaya çıkarılmalı, şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmalı, sorumlular ve ihmali olanlar cezalandırılmalıdır.

    BU ÜLKENİN TOPRAĞINA, SUYUNA SAHİP ÇIKACAĞIZ: İhbar ediyoruz. Tüm canlılara sonsuz yaşam kaynağı olan ormanları korumak ve geliştirmek, anayasal bir zorunluluk iken kamunun sermaye ile iş birliği içinde yükselen tüm itirazlara rağmen hızla ormanı yok etmesi, açıkça kamunun görevini kötüye kullanması anlamı taşımaktadır. Bu kararın altına imza atan kamu görevlilerinden, kararı hayata geçirme emrini verenlerden, LİMAK yetkililerine kadar tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. İstanbul Doğa Savunmaları ve İstanbul Tarım Platformu bileşenleri olarak Akbelen Ormanı’ndan vazgeçmiyoruz. Yaşamı için direnen İkizköy halkını savunuyoruz. Bu ülkenin toprağına, suyuna, ormanına, doğasına sahip çıkıyoruz, çıkacağız.”

  • CHP İLKE VE DEMOKRASİ HAREKETİ: “CHP’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ SAĞLANMADAN, TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN SAĞLANMASI OLANAKLI DEĞİL”

    CHP İLKE VE DEMOKRASİ HAREKETİ: “CHP’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ SAĞLANMADAN, TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN SAĞLANMASI OLANAKLI DEĞİL”

    CHP İlke ve Demokrasi Hareketi, “ Türkiye’nin kurucu ve ana muhalefet partisi CHP’de parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaklı değildir” açıklamasını yaptı.  

    CHP İlke ve Demokrasi Hareketi, bugün; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben yazılan mektubu internet sitesinde yayınladı. Eski CHP PM üyesi ve CHP İlke ve Demokrasi Hareketi Sözcüsü Örsan Kunter Öymen adına kaleme alınan mektupta, özetle şu değerlendirmeler yapıldı:

    “Genel Başkan olduğunuz dönemde CHP’nin hiçbir seçimi kazanmadığı gerçeği dikkate alındığında, teokratik bir diktatörlük rejiminin yaşandığı bu karanlık yıllarda, CHP’nin ve Türkiye’nin geleceği için, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yeniden inşa edilmesi ve cumhuriyetin korunması için, ayrıca şahsınızın da daha fazla yıpranmaması için, demokrasinin ve siyaset etiğinin bir gereği olarak, yerel seçimlerden önce Kurultay’ın yapılmasını sağlamanız, önümüzdeki Kurultay’da genel başkan adayı olmamanız ve bunu en kısa sürede açıklamanız, Kurultay’daki genel başkanlık yarışında herhangi bir aday adayını desteklemeden tarafsız kalmanız ve kongre-kurultay seçim sürecine müdahale etmemeniz, en doğrusu olacaktır.”

    Hareket bugün ayrıca, İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında bir açıklama yaptı. Açıklama özetle şöyle:

    “CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nin amacı, Cumhuriyet Halk Partisi’nde CHP’nin tarihsel ve kurumsal kimliğine ve ilkelerine sahip çıkılması ve parti içi demokrasinin tesis edilmesidir…

    Türkiye’nin kurucu ve ana muhalefet partisi CHP’de parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaklı değildir. 

    CHP’de parti içi demokrasinin sağlanabilmesi için; sınırlı bir genel merkez kontenjanı hariç, milletvekillerinin ve adayların önseçimle belirlenmesi; parti içi eğitimin etkinleştirilmesi; partinin ilkeleriyle uyumlu sağlıklı bir üye yapılandırmasının sağlanması; kongrelerde ve kurultayda, blok listeyle seçime gidilmesinin zorlaştırılması, çarşaf listeyle seçime gidilmesinin kolaylaştırılması; kongrelerde ve kurultayda birden fazla adaya imza verilmesinin sağlanması; partinin yetkili organlarının çalıştırılması; Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin Parti Meclisi’nden atamayla değil, seçimle göreve gelmeleri; Genel Sekreterlik makamının yetkilerinin, örgütle bağlarını geliştirecek biçimde arttırılması; Kurultay iradesine, Parti Programı’nda ve Parti Tüzüğü’nde yer alan temel ilkelere uygun politikaların ve stratejilerin geliştirilmesi; kongre ve kurultay süreçlerinde adaylar belirlenirken, genel merkez ve belediyeler tarafından uygulanan baskı ve dayatmaların son bulması gerekmektedir. CHP’de tabandan tavana bir örgütlenme modeli ancak bu yolla sağlanabilir, CHP ancak bu yolla halkın partisi olabilir ve oligarşik bir yapılanmadan kurtulabilir.”

     

     

     

     

     

     

  • İBB İLE DİSK ARASINDA 42 YIL SONRA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

    İBB İLE DİSK ARASINDA 42 YIL SONRA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) arasında, 12 Eylül 1980 darbesinden 42 yıl sonra ilk kez toplu iş sözleşmesi imzalandı. İBB iştirakleri Boğaziçi Yönetim ve Ulaşım AŞ’de görev yapan 6 bin 100 çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesine DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile imza atan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Ekonomik kalemlerde varılan anlaşmanın yanında, çalışma şartlarına ve sosyal hayata dair de bazı kazanımları eklediğimizi ifade etmek isterim. Bunlardan en önemlisi; dünyadaki insani standartlara uyum sağlamak açısından, evrensel uygulamalar hangi standartlarda ise onlara erişmek adına değerli gördüğümüz, haftalık çalışma süresinin 45 saatten 40 saate indirilmesi de mevcut” dedi.

    İBB ve DİSK arasında, 12 Eylül 1980 darbesinden 42 yıl sonra ilk kez toplu iş sözleşmesi bugün törenle imzalandı. Eyüpsultan’daki İSKİ Genel Müdürlük binasında düzenlenen törende İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, belediye iştirakleri Boğaziçi Yönetim ve Ulaşım AŞ’de görev yapan 6 bin 100 çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesine imza attı. Kalabalık ve coşkulu bir çalışan topluluğu önünde düzenlenen imza töreni öncesinde, sırasıyla; DİSK Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Çalışkan, Çerkezoğlu ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

    İmamoğlu, şunları söyledi:

    “HER ENFLASYON DÖNEMİNDE EN ÇOK ZARARI EMEKÇİ DOSTLARIMIZ YAŞAMIŞTIR: Türkiye, iktidarın yanlış politikalarının sonucunda zor bir ekonomik süreçten geçiyor. Her yüksek enflasyon döneminde, ekonomik olarak en çok zararı ne yazık ki dar gelirli vatandaşlarımız ve emekçi dostlarımız yaşamıştır. Bu dönem yaşadığımız enflasyonla ilgili süreç, gerçekten ülke tarihinde çok az rastlanır derecede vahşi ve büyük sıkıntılar yaşatan bir süreci önümüze koymuştur. Paramız o denli değer kaybetti ki artık cebimizdeki paranın, o hepimizin emeğiyle kazandığı paramızın bu denli değersiz hale düşmesi hepimizin canını yakıyor. Emek veriyoruz, para kazanıyoruz, cebimize koyuyoruz ama bir işe yaramadığını görüyoruz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti olarak, bizler, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, dünyada bilimde, sanatta, kültürde, üretimde, tarımda, her alanda dünyanın en üstün başarılarına imza atmış bir ülke olmayı arzu ederdik. Yaşanan sıkıntılar iktidarın beceriksiz yönetiminden kaynaklanıyor. Ülkemizde son yıllarda ortaya konulan kötü ekonomi yönetimi, bizi bugünlere getirmiştir.

    HAFTALIK ÇALIŞMA SÜRESİ 45’TEN 40’A DÜŞECEK: Yaşanan ekonomik zorluklar çalışma ve sosyal hayat üzerindeki etkilerinin her geçen gün daha da ağırlaşıyor. İBB grubunda çalışan 90 bini aşkın çalışanımızın içinde bulunduğu bu ülke durumunun dışında kalmasının mümkün olmadığını bilen bir yöneticiyim. Yani onlar da bu atmosferden en üst seviyede etkilenmektedirler. Bu anlamda sizlerin, siz kıymetli hanımefendilerin, beyefendilerin hem çalışma şartlarını hem de ekonomik durumlarını iyileştirmek için yoğun bir mesai harcadığınızı bilmenizi isterim. Bütün zorluklara rağmen, ülkemizdeki bu zorlukların kamu kurumlarından olan belediyeleri en başta gelir-gider dengesi açısından çok sıkıntılı koşullara sürüklemesine rağmen, bugün Boğaziçi Yönetim AŞ ve İstanbul Ulaşım AŞ’nin yaklaşık 6 bin 100 çalışanı için toplu iş sözleşmesini imzalayacak olmaktan da çok keyif duyduğumu belirtiyorum. Ekonomik kalemlerde varılan anlaşmanın yanında, çalışma şartlarına ve sosyal hayata dair de bazı kazanımları eklediğimizi ifade etmek isterim. Bunlardan en önemlisi; dünyadaki insani standartlara uyum sağlamak açısından, evrensel uygulamalar hangi standartlarda ise onlara erişmek adına değerli gördüğümüz, haftalık çalışma süresinin 45 saatten 40 saate indirilmesi de mevcut.

    BU STANDARTLAR TÜM ÇALIŞANLARA UYGULANACAK: Gerekli teknik ve adaptasyon çalışmalarını dikkate alarak, geçiş tarihini 1 Mart 2024 olarak belirledik. Bu çalışma standardını, ilgili diğer sendikalarımızla da istişare ederek tüm çalışanlarımıza uygulamak sürecine de girmiş bulunuyoruz. İstanbul başta olmak üzere, tüm ülkede, benzer koşullarda çalışan tüm kadrolu veya şirket belediye çalışanlarının da bu standartlara sahip olması gereklidir. Hizmet-İş Sendikamızla da görüşmeleri süren İSPER, İSTAÇ, İSYÖN ve Ağaç AŞ toplu iş sözleşmeleriyle ilgili de karşılıklı olumlu tutumumuz ile sona geldiğimizi arkadaşlarımızdan takip ediyorum. Çalışanların maddi ve sosyal koşullarının artmasının önemli. İnanıyorum ki siz de işinize, emeğinize çok özenli davranacaksınız. Sizler, bence çok kutsal bir görevin içindesiniz. 16 milyon insanımıza, hatta etkin yaşayanı 20 milyon olan dünyanın en önemli üç, beş şehrinden birisi olan, bize göre dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’a hizmet etmenin, bence aynı zamanda özenini ve gururunu yaşamalısınız. Bu bağlamda, nasıl ki ben halkın seçtiği bir insan olarak görevimi yaparken her işime inanınız titreyerek davranıyorsam siz de emeğinize eminim ki öyle davranıyorsunuz. Yaptığınız işi tüm benliğinizle ve marifetinizle, maharetinizle yapmaya gayret ediyorsunuz. Lütfen buna devam edin.

    20 MİLYONLUK İSTANBUL’A HİZMET EDEN BÜYÜK BİR TAKIM OLMALIYIZ: Karşılıklı empati duygusu içinde, birbirini anlayan, hisseden ve sevgi, saygı çerçevesinde 20 milyonluk İstanbul’a hizmet eden büyük bir takım olmalıyız. Milletimize mahcup olmamalıyız. Önce birbirimize mahcup olmayacağız, sonra 20 milyon insanımıza mahcup olamayacağız. Bu duyguyla bu imzayı atıyoruz. Ben de İstanbul’a hizmet ederken, açık ve net söyleyeyim, sırtımın sağlam olduğunu, arkamın sağlam olduğunu biliyorum. 90 bin çalışanımızla, insanlarımıza en güzel hizmetleri verdiğimize inanıyorum. Hatalarımız varsa, düzelteceğiz. Eksiklerimiz varsa, tamamlayacağız ve inşallah 5 yılın sonunda halkımızın huzuruna çıktığımızda, göğsümüzü gere gere, alnı açık, başı dik bir şekilde insanlarımıza, sizlerin de diliyle, güler yüzüyle hizmetlerimizi anlatıyor olacağız. Yolumuz açık olsun. Hepinizin emeğinin karşılığını aldığı günler olsun. Ailelerinize selam ve saygılarımı iletiyorum. Anlaşmamızın hem DİSK’e hem Genel-İş’e hem de bütün çalışanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

    KEMAL TÜRKLER’İ BİR KEZ DAHA RAHMETLE ANIYORUM: Yıllar sonra İBB ve DİSK arasında toplu iş sözleşmesi sürecinin yaşanıyor. Karşılıklı saygı çerçevesi içerisinde, müzakerelerin, tartışmaların kurumu korumak adına ama her şeyden önce emekçi kardeşlerimin alın terinin hakkını korumak adına masada müzakereleri sürdürülmesini, inanınız çok keyifle ve de gururla takip ettim. DİSK, Türkiye’nin sendikal tarihine gerçekten damga vurmuş, imza atmış önemli bir konfederasyondur. Kurucusu Kemal Türkler’i bir kez daha rahmetle anıyorum.”

    ÇERKEZOĞLU: BELEDİYELERDEKİ VARLIĞIMIZ, BİR MÜCADELE YOLDAŞLIĞI AYNI ZAMANDA

    DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu da yaptığı konuşmada, “Bizim DİSK olarak belediyelerdeki örgütlülüğümüz ve varlığımız, aynı zamanda bu ülkenin geleceğine dair, demokrasi mücadelesine dair bir mücadele yoldaşlığıdır da aynı zamanda. O yüzden çok önemli, o yüzden çok heyecanlıyız. Ve böylesi bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde toplu iş sözleşmesinin böylesi güzel bir tabloyla sonuçlanmasında emeği geçen, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız, bütün bürokratlar, bütün ekibi, şirketimizin Genel Müdürü ve sendikamızın Genel Başkanı ve bütün yönetici arkadaşlarım olmak üzere ve bu sözleşmeye emeğiyle kendi varlığını ortaya koyan tüm işçi arkadaşlarıma, mücadele yoldaşlarıma DİSK adına bir kez daha çok teşekkür ediyorum” dedi.  

    ÇALIŞANLAR HALAYLA KUTLADI

    Konuşmaların ardından, İmamoğlu ve Çerkezoğlu arasında, çalışanların coşkulu tezahüratları altında toplu iş sözleşmesi imzalandı. Çalışanlar, toplu iş sözleşmesini halay çekerek kutladı.

  • İSTANBUL PLANLAMA AJANSI: İSTANBUL’DA YAŞAMANIN MALİYETİ AYLIK 38 BİN 828 LİRA OLDU

    İSTANBUL PLANLAMA AJANSI: İSTANBUL’DA YAŞAMANIN MALİYETİ AYLIK 38 BİN 828 LİRA OLDU

    İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA), ‘İstanbul’da Yaşam Maliyeti Araştırması’ yayınlandı. Araştırmaya göre; İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti geçen yılın aynı ayına göre yüzde 73,74 artarak, 38 bin 828 lira oldu. İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, geçtiğimiz aya göre 3 bin 448 lira arttı.

    İPA’nın İstanbul’da Yaşam Maliyeti Araştırması’ bugün yayınlandı. Araştırmaya göre; İstanbul’da yaşamanın maliyeti geçen yılın aynı ayına göre yüzde 73,24 arttı. İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 38.828 lira olarak hesaplandı.

    İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre yüzde 9,75, bir önceki yılın aralık ayına göre ise yüzde 40,69 oranında arttı. Bir önceki yılın temmuz ayına göre ise İstanbul’da yaşam maliyetinin yıllık (son 12 ay) artış oranı yüzde 73,24 olarak gerçekleşti.

    Temmuz ayında İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 38 bin 828 lira olarak hesaplandı. İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, haziran ayında 35 bin 380 liraydı. Temmuz ayında bu maliyet geçtiğimiz aya göre 3 bin 448 lira arttı.

    Hanelerin sık kullandığı bazı ürünlerin bir önceki yılın temmuz ayına göre fiyat artışlarına bakıldığında en yüksek fiyat artışlarından birinin yüzde 94,31 artış oranı ile zeytinyağı fiyatlarında yaşandığı görüldü.

  • ESENYURT’TA TEKEL BAYİSİNE YAPILAN SİLAHLI SALDIRIYLA İLGİLİ SORUŞTURMADA 3 KİŞİ TUTUKLANDI, TUTUKLU SAYISI 4’E ÇIKTI

    ESENYURT’TA TEKEL BAYİSİNE YAPILAN SİLAHLI SALDIRIYLA İLGİLİ SORUŞTURMADA 3 KİŞİ TUTUKLANDI, TUTUKLU SAYISI 4’E ÇIKTI

    İstanbul‘un Esenyurt ilçesinde bir tekel bayisinde iki kişinin öldüğü, 1 kişinin yaralandığı silahlı saldırıyla ilgili gözaltına alınan 8 şüpheliden 3’ü tutuklandı, 5’i adli kontrolle serbest bırakıldı.

    Esenyurt, Güzelyurt Mahallesi’ndeki tekel bayiinde 28 Temmuz’da yaşanan olayda 2 ölmüş 2 kişi yaralanmıştı. Olayla ilgili Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri 9 şüpheliyi gözaltına almıştı. Olay sıradında bacağından yaralanan Murat Özer, 2 gün önce adliyeye sevk edilmiş ve tutuklanmıştı.Tekel bayisindeki olaya karışan diğer şüpheliler Servet Özer, Azat Özer ve silahı kullanan Tarık Özer ise geçtiğimiz pazartesi günü operasyonla yakalanmıştı. Şüphelilere yardım ettiği öne sürülen Nimetullah Ö., Hüsamettin A., Vedat E., Erdal A. ve Ercan T. de aynı gün polis ekiplerince gözaltı alınmıştı.

    Olayla ilgili Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 8 şüphelinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki işlemleri tamamlandı.

    Emniyette işlemleri tamamlanan 8 şüpheli bu sabah geniş güvenlik önlemleri altında Büyükçekmece Adliyesine gönderildi. Şüphelilerden Tarık Özer, Azad Özer ve Serhat Özer savcılık ifadelerinin ardından, “Nitelikli kasten öldürme” suçundan tutuklanmaları talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Şüpheliler çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Diğer 5 şüpheli için de adli kontrol kararı verildi.Daha önce tutuklanan 1 kişiyle birlikte tutuklu sayısı 4’e yükseldi. 

  • KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU’NUN TEMMUZ AYI RAPORU: 25 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ, 9 KADIN ŞÜPHELİ ŞEKİLDE HAYATINI KAYBETTİ

    KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU’NUN TEMMUZ AYI RAPORU: 25 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ, 9 KADIN ŞÜPHELİ ŞEKİLDE HAYATINI KAYBETTİ

    Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Raporu’na göre; temmuz ayında 25 kadın erkekler tarafından katledildi, 9 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti. Nisan ayında 6 kadın hayatı hakkında karar almak istediği için öldürülürken, 18 kadının ölüm sebebi ise belirlenemedi. Kadınların yüzde 32’si evli olduğu erkek tarafından öldürüldü, yüzde 48’i de evlerinde katledildi.

    Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetleri verilerinin yer aldığı 2023 Temmuz Ayı Raporu’nu dün yayınladı. Rapora göre, Nisan’da erkekler 25 kadın cinayeti işledi, 9 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.

    “6 KADIN HAYATINA DAİR KARAR ALMAK İSTEDİĞİ İÇİN ÖLDÜRÜLDÜ”

    Rapora göre, 25 kadından; 6’sı boşanmayı istemek, barışmayı, evlenmeyi, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istediği için, 1’i failin aldatmasının ortaya çıkması bahanesi ile öldürüldü. 18 kadının ise hangi nedenle öldürüldüğü tespit edilemedi.

    “NİSAN’DA KADINLARIN YÜZDE 32’Sİ EVLİ OLDUĞU ERKEK TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ”

    Nisan ayında kadınların yüzde 32’si evli olduğu erkek tarafından öldürüldü. Öldürülen 25 kadının 8’i evli olduğu erkek, 7’si birlikte olduğu erkek, 3’ü eskiden evli olduğu erkek, 2’si oğlu, 1’i akrabası, 1’i babası, 1’i tanıdığı biri tarafından katledildi. 2 kadını öldüren kişi ile yakınlığı tespit edilemedi.

    “KADINLARIN YÜZDE 48’İ EVLERİNDE KATLEDİLDİ”

    Öldürülen kadınların 12’si evinde, 4’ü sokakta, 2’si otelde, 2’si arabada, 1’i arazide, 1’i ıssız yerde, 1’i işyerinde, 1’i su ve kenarında öldürüldü. 1 kadının öldürüldüğü yer tespit edilemedi. Rakamlar öldürülen kadınların yüzde 48’inin evlerinde katledildiğini ortaya koydu. Katledilen kadınların yüzde 64’ü ateşli silah ile öldürüldü. Bu ay öldürülen kadınların 16’sı ateşli silahlarla, 5’i kesici aletlerle, 1’i darp edilerek, 3’ü boğularak katledildi.

    Temmuz ayında; İstanbul’da 5, Nevşehir’de 3, Ankara, Mersin ve Manisa’da 2, Hatay, Samsun, Antalya, Mardin, Batman, İzmir, Bursa, Karaman, Çorum, Malatya’da birer kadın katledildi.