Etiket: türkiye

  • ZEYNEL EMRE: “EMLAK SEKTÖRÜNÜN EN FAZLA GETİREN ARAÇLARDAN BİRİNE DÖNÜŞMESİ İSTER KİRACI İSTER EV SAHİBİ OLUN KİMSEYİ MEMNUN EDİCİ BİR ÇIKIŞ VAAT ETMEMEKTE. TEK KAZANAN AKP’Lİ DÜZENİN RANTÇILARI VE FIRSATÇILARI OLMAYA DEVAM

    ZEYNEL EMRE: “EMLAK SEKTÖRÜNÜN EN FAZLA GETİREN ARAÇLARDAN BİRİNE DÖNÜŞMESİ İSTER KİRACI İSTER EV SAHİBİ OLUN KİMSEYİ MEMNUN EDİCİ BİR ÇIKIŞ VAAT ETMEMEKTE. TEK KAZANAN AKP’Lİ DÜZENİN RANTÇILARI VE FIRSATÇILARI OLMAYA DEVAM

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynel Emre, “Ranta dayalı ve düşük gelir gruplarının göz ardı edildiği konut politikası, dış politikadaki hatalı kararların neden olduğu mülteciler ve bununla birlikte gelen nüfusun yol açtığı barınma sorunu, son olarak da depremin neden olduğu ülke içi göçle birlikte emlak sektörünün içinden geçtiğimiz ekonomik düzende en fazla getiren araçlardan birine dönüşmesi ister kiracı ister ev sahibi olun kimseyi memnun edici bir çıkış vaat etmemekte. Burada tek kazanan AKP’li düzenin rantçıları ve fırsatçıları olmaya devam edecek” dedi.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynel Emre, ev kiralarında yaşanan anlaşmazlıklara ve konut sorununa ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Emre’nin açıklaması şöyle:

    “Ev sahipleriyle kiracılar arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuğun dava şartı haline getirilmesi, seçim dönemlerinde desise ve yalanlarla kampanya yürüten, seçim sonrası da halkın, başta ekonomik olmak üzere gerçek sorunlarının hiçbirine çözüm getirmeyen AKP iktidarındaki çürümüşlüğünün en net göstergelerinden biridir. Halkı fakirleştiren, enflasyona tavan yaptıran, işsizliği kronikleştiren, TL’nin değerini tarihin en düşük seviyesine gerileten, vatandaşın alım gücünü sıfırlayan; buna karşın yandaşlarını kamu ihaleleriyle ihya aden, akrabayı talukatına dernek ve vakıflar aracılığıyla rant aktaran, birden fazla maaş bağlayarak kamuda kişisel zenginleşmenin yolunu açan, yanlış yatırımlarla kamuya her yıl milyonlarca lira zarar ettiren politikaların üreticisi AKP siyaseti, halkımızı derin bir yoksulluğa itmiş durumda. Her yeni günde basına yansıyan kira artışlarına ilişkin ev sahipleri ile kiracılar arasında yaşanan şiddet olayları ve konunun özünü oluşturan kira uyuşmazlığına ilişkin dava sayıları, yaratılan bu kaotik durumun sonucudur.

    “YÜZDE 25 ARTIŞ SINIRI ANCAK AKP’NİN, UZUN SÜRE DİRETTİĞİ MANTIK DIŞI FAİZ POLİTİKASI GİBİ TUTARSIZ VE SÖZDE KİRACILARI KORUMA GÖRÜNTÜLÜ POPÜLİST BİR DÜZENLEMEDİR”

    İktidarın çözümü ise kira artışlarına yüzde 25 sınırı getirmek ve uyuşmazlıkları, dava konusu yapılmadan arabuluculara havale etmek. Her iki yolun da çözüm sağlamayacağı kesin. TÜİK’in bile baskılaya baskılaya ancak yüzde 48’lere indirdiği; bağımsız ölçüm yapan ENAG’ın ise yüzde 123 olarak belirlediği yıllık enflasyon oranının yaşandığı bir gerçekte yüzde 25 artış sınırı ancak AKP’nin, uzun süre direttiği mantık dışı faiz politikası gibi tutarsız ve sözde kiracıları koruma görüntülü popülist bir düzenlemedir.

    “SADECE İSTANBUL’DA BU YILIN İLK ÇEYREĞİNDE SÖZ KONUSU MAHKEMELERDE AÇILAN TOPLAM DAVALARIN YÜZDE 65’NİN KİRA UYUŞMAZLIĞINA İLİŞKİN OLDUĞU BİLİNMEKTE”

    Arabuluculuk uygulamasındaki temel amacın, kira uyuşmazlıklarından kaynaklı dava dosya sayısını azaltmak olduğunu görüyoruz. Kira uyuşmazlığına ilişkin davaların görüldüğü sulh hukuk mahkemelerinde, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklı her gün onlarca yeni dava açılırken, sadece İstanbul’da bu yılın ilk çeyreğinde söz konusu mahkemelerde açılan toplam davaların yüzde 65’nin kira uyuşmazlığına ilişkin olduğu bilinmekte. Bazı sulh hukuk mahkemelerinde daha yılın ilk çeyreğinde geçen yıl açılan dava sayısına ulaşıldığı göz önüne alındığında bu yılın sonunda dosya sayısının geçen yıla göre iki katı artacağını tahmin etmek zor değil. Bununla birlikte özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde davalar için duruşma tarihi olarak 10-15 ay sonrasına gün verilmekte. Her boyutuyla tıkınmış bir sistemde arabuluculuk göz boyamaktan, soruna adil bir çözüm getirmeyi geçtik süreci uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Üstüne bir de arabuluculuk ücreti dava sonunda kaybeden tarafa yüklenerek yeni bir masraf kalemi oluşacak.

    “TEK KAZANAN AKP’Lİ DÜZENİN RANTÇILARI VE FIRSATÇILARI OLMAYA DEVAM EDECEK”

    AKP’nin ‘ Türkiye Yüzyılı’ söylemi, ne yazık ki birçok sorunun iç içe geçtiği ve bu anlayışla artık içinden kolay kolay çıkılması zor bir durumdur. Ranta dayalı ve düşük gelir gruplarının göz ardı edildiği konut politikası, dış politikadaki hatalı kararların neden olduğu mülteciler ve bununla birlikte gelen nüfusun yol açtığı barınma sorunu, son olarak da depremin neden olduğu ülke içi göçle birlikte emlak sektörünün içinden geçtiğimiz ekonomik düzende en fazla getiren araçlardan birine dönüşmesi, ister kiracı ister ev sahibi olun kimseyi memnun edici bir çıkış vaat etmemekte. Burada tek kazanan AKP’li düzenin rantçıları ve fırsatçıları olmaya devam edecek.”

  • TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NDEN YENİ VARYANT UYARISI: “COVID-19 BİTMEDİ, HALEN HAYATIMIZDA DURUYOR. AŞI KARARSIZLIĞIYLA MÜCADELE DAHİL TOPLUM SAĞLIĞINA YÖNELİK HER TÜRLÜ DÜZENLEMENİN YAPILMASI GELECEK İÇİN HAYATİ ÖNEMDEDİR”

    TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NDEN YENİ VARYANT UYARISI: “COVID-19 BİTMEDİ, HALEN HAYATIMIZDA DURUYOR. AŞI KARARSIZLIĞIYLA MÜCADELE DAHİL TOPLUM SAĞLIĞINA YÖNELİK HER TÜRLÜ DÜZENLEMENİN YAPILMASI GELECEK İÇİN HAYATİ ÖNEMDEDİR”

    Türk Tabipleri Birliği (TTB), Covid-19 salgının yeni varyantlarla sürdüğüne dikkat çekerek, “COVID-19 bitmedi, halen hayatımızda duruyor. Yaşlı ve kronik hastalar başta olmak üzere toplumun hem COVID-19 hem de diğer bulaşıcı hastalıklardan korunması için gerekli önlemlerin alınması, COVID-19 salgını süresince yapılan hatalardan ders çıkarılıp aşı kararsızlığıyla mücadele dahil toplum sağlığına yönelik her türlü düzenlemenin toplumun da içinde olduğu şekilde yapılması gelecek için hayati önemdedir” çağrısında bulundu.

    TTB, Covid-19 salgınının yeni varyantlar nedeniyle tekrar risk oluşturabileceğine dikkat çekti. TTB, aşı kararsızlığıyla da mücadele edilmesi gerektiğini belirterek vaka sayılarının artma ihtimaline karşı uyardı. TTB tarafından konuyla ilgili yapılan yazılı açıklama şöyle:

    “COVID-19 pandemisinin başlangıcının ardından üç buçuk yıl geçmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 16 Ağustos 2023 tarihine kadar dünyada 769 milyon 806 bin 130 kesinleşmiş vaka ve buna bağlı olarak 6 milyon 955 bin 497 ölüm meydana gelmiştir. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı’nın toplam vefat sayısı olarak paylaştığı 102 bin 174 sayısına rağmen Türk Tabipleri Birliği’nin fazladan ölüm çalışmalarının da gösterdiği üzere pandemi kaynaklı 300 binden fazla ölümün olduğunu biliyoruz.

    “SON AYLARDA COVID-19 GÜNLÜK VAKA SAYISI 100 BİNİN ALTINDA, ÖLÜM SAYISI İSE BİNİN ALTINDA OLMAKLA BİRLİKTE HALEN SALGININ SÜRDÜĞÜ GÖRÜLMEKTEDİR”

    Salgın küresel afet ilan edildikten sonra ve en yıkıcı zamanlarında dahi Türkiye’deki kamu otoritesi, ilgili emek ve meslek örgütleriyle akademiyle ilgili dernek ve kurumlarla işbirliği yapmamıştır. Aşı öncesi dönemdeki tüm kararlarında toplumun sağlığı yerine sermayenin çıkarlarını tercih ettiğini net biçimde göstererek ülkeyi adeta sürü bağışıklığına sürüklemiştir. Yetersiz, bilimsel olmayan düzenlemeler salgının yayılımını önleyemediği gibi sosyal ve maddi olarak bir başına bırakılan toplum için salgını adeta işkence haline getirerek salgına karşı toplumsal direnci kırmıştır. Üstelik, ülkede COVID-19 ile ilgili alınan önlemlere uymayanlara verilen cezalar da affedilmiştir. Bu yolla salgınla mücadele politik kararlılığının yetersizliği de açıkça ilan edilmiştir. Günümüze kadar uygulanan yanlış politikalar, ileride bulaşıcı hastalıkların oluşturabileceği ciddi tehlikelere verilebilecek toplumsal cevabı da zayıflatmıştır. Salgın taramalarının neredeyse hiç yapılmadığı bu dönemde dahi dünyadan gelen verilerde, son aylarda COVID-19 günlük vaka sayısı 100 binin altında, ölüm sayısı ise binin altında olmakla birlikte halen salgının sürdüğü görülmektedir.

    “ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇTE YENİ VARYANTLAR NEDENİYLE VAKA SAYILARININ ARTABİLECEĞİNDEN BAHSEDİLMEKTEDİR”

    Salgının hastanelere yansıyan yükü azalmış olmakla birlikte virüs gelişimini sürdürmektedir. DSÖ’nün izleme aldığı iki yeni Omicron alt varyantı; EG.5 (Eris) ve BA.2.86’dır. Bunlardan Eris tüm dünyada azalan taramalara karşın, salgında ‘yaz piki’ne yol açmış ve hastaneye yatışlara da yansımıştır. Pirola olarak adlandırılan BA.2.86 ise ‘hipermutant’tır. Aşı ve hastalıkla ilişkili bağışıklıktan kaçabileceği endişe vericidir. Önümüzdeki süreçte yeni varyantlar nedeniyle vaka sayılarının artabileceğinden bahsedilmektedir. DSÖ ve ilgili kuruluşlar salgın taramalarının sürdürülmesi ve yeni sezonda, sonbaharda, ileri yaş ve eşlikçi hastalıkları olanların aşı tekrarı ve bireysel önlemler ile korunmalarının önemine dikkat çekmektedir.

    “SAĞLIK BAKANI’NIN SÖYLEDİĞİ GİBİ YENİ VARYANTLARIN ÜLKEMİZDE GÖRÜLMEDİĞİNİ SÖYLEMEK KANITA DAYALI DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ TEST YAPILMAZSA VİRÜS DE TESPİT EDİLEMEZ”

    Hekimler tüm yaz boyunca süregiden ‘yaz gribi’ gibi alışılmadık bir salgın ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmektedir. Ancak bireysel ve atık su taramaları yapılmadığı için ülkemizde ‘yaz gribi’ ve ‘ishal’ salgınları ile COVID-19 yeni varyantları arasındaki bağlantı kurulamamaktadır. Dolayısıyla Sağlık Bakanı’nın söylediği gibi yeni varyantların ülkemizde görülmediğini söylemek kanıta dayalı değildir. Çünkü test yapılmazsa virüs de tespit edilemez. Ayrıca salgının yeniden alevlenmesine yönelik bir hazırlık da görülmemektedir. Sağlık Bakanlığı web sitesinde COVID-19’a yönelik paylaşılan son veriler Mart 2023’e aittir. Dolayısıyla Sağlık Bakanı’nın konuyla ilgili son açıklamaları da yalnızca salgının eskisi gibi yıkıcı olmayacağına dair teselliye yönelik kalmıştır. Türk Tabipleri Birliği olarak aşı eşitsizliğine ve gittikçe güçlenen aşı kararsızlığına ulusal ve uluslararası düzeyde sürekli dikkat çeksek de hem ulusal hem uluslararası yetkili kuruluşlar, ne aşı eşitsizliği ne de aşı kararsızlığı ve aşı karşıtlığıyla mücadele konusunda yeterli çabayı göstermişlerdir.

    “ÜLKEDEKİ MEVCUT COVID-19 AŞISI ÇEŞİTLERİ VE SAYISI HAKKINDA TOPLUMU BİLGİLENDİRMEK VE GEREKTİĞİNDE AŞILANMAYA TEŞVİK ETMEK SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN ÖNCELİKLİ GÖREVİDİR”

    Geldiğimiz noktada, Türkiye nüfusunda COVID-19 aşısı ile iki doz aşılananların oranı yüzde 62,4’tür. Üç doz aşılananların oranı ise yalnızca yüzde 33,1’dir. 2023 senesinde yapılan toplam COVID-19 aşısı sayısı yaklaşık 110 bin, içinde olduğumuz ağustos ayında ise bu sayı yalnızca bin civarındadır. Öyle bir noktadayız ki, ülkedeki sağlık çalışanlarının dahi önemli bir kısmı COVID-19 aşılarından bazılarına güven duymamaktadır. Aşı kararsızlığı, önümüzdeki salgınlar için acil olarak başa çıkmamız gereken en önemli konulardan biri olarak karşımızdadır. Ülkedeki mevcut COVID-19 aşısı çeşitleri ve sayısı hakkında toplumu bilgilendirmek ve gerektiğinde aşılanmaya teşvik etmek Sağlık Bakanlığı’nın öncelikli görevidir.

    “COVID-19 SALGINI SÜRESİNCE YAPILAN HATALARDAN DERS ÇIKARILIP AŞI KARARSIZLIĞIYLA MÜCADELE DAHİL TOPLUM SAĞLIĞINA YÖNELİK HER TÜRLÜ DÜZENLEMENİN TOPLUMUN DA İÇİNDE OLDUĞU ŞEKİLDE YAPILMASI GELECEK İÇİN HAYATİ ÖNEMDEDİR”

    COVID-19 bitmedi, halen hayatımızda duruyor. Yaşlı ve kronik hastalar başta olmak üzere toplumun hem COVID-19 hem de diğer bulaşıcı hastalıklardan korunması için gerekli önlemlerin alınması, COVID-19 salgını süresince yapılan hatalardan ders çıkarılıp aşı kararsızlığıyla mücadele dahil toplum sağlığına yönelik her türlü düzenlemenin toplumun da içinde olduğu şekilde yapılması gelecek için hayati önemdedir.”

     

     

  • SAĞLIK BAKANI KOCA’DAN E-REÇETEM AÇIKLAMASI: “BU 5 DİLİN EKLENMESİNE TURİSTLER VE YABANCI UYRUKLU HASTALAR İÇİN İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR”

    SAĞLIK BAKANI KOCA’DAN E-REÇETEM AÇIKLAMASI: “BU 5 DİLİN EKLENMESİNE TURİSTLER VE YABANCI UYRUKLU HASTALAR İÇİN İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “E-Reçetem sistemine bu 5 dilin eklenmesine turistler ve yabancı uyruklu hastalar için ihtiyaç duyulmuştur. Kendi vatandaşlarımız içinse bu dillerden birinde reçete yazılması söz konusu değildir. E-Reçetem sistemine 5 yabancı dilin ilave edilmesi sağlık hizmetlerindeki uluslararası başarıdan doğan bir ihtiyaçtır” açıklamasını yaptı.

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, e-Reçetem sistemine İngilizce, Almanca, Arapça, Fransızca ve Rusça olmak üzere 5 yabancı dil eklenmesine ilişkin Twitter hesabından bu akşam açıklama yaptı. Koca’nın açıklaması şöyle:

    “TURİSTLER VE YABANCI UYRUKLU HASTALAR İÇİN İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR”

    “E-Reçetem sistemine İngilizce, Almanca, Arapça, Fransızca ve Rusça olmak üzere 5 yabancı dil eklendi. E-Reçetem sistemine bu 5 dilin eklenmesine turistler ve yabancı uyruklu hastalar için ihtiyaç duyulmuştur. Kendi vatandaşlarımız içinse bu dillerden birinde reçete yazılması söz konusu değildir. Sisteme T.C. Kimlik Numarası ile girildiğinde ek uygulama devre dışı olmakta, sadece Türkçe hizmet alınabilmektedir. Türkiye sağlık turizminde her duyarlı yurttaşının övünç duyacağı gelişmeler gösteriyor ve potansiyelini harekete geçirecek yatırımlar yapıyor.

    “SAĞLIK HİZMETLERİNDEKİ ULUSLARARASI BAŞARIDAN DOĞAN BİR İHTİYAÇTIR”

    Yabancı hastalarımızın kendi dillerini konuşan hekimlerimizden hizmet alma imkânı artıyor. Bazı hastalar Türkiye’de muayene olup, ilaçlarını kendi ülkelerinde temin ediyor. E-Reçetem sistemine 5 yabancı dilin ilave edilmesi sağlık hizmetlerindeki uluslararası başarıdan doğan bir ihtiyaçtır. Uluslararası başarıdan doğan bir ihtiyacın büyük emeklerle çözüme kavuşturulması tartışma konusu edilebilir mi? Maalesef edenler var. Bilmediklerindendir.”

  • İMAMOĞLU: “DEPREM VE BEKA DEDİĞİMİZDE ESAS TEHDİDİN İSTANBUL OLDUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ”

    İMAMOĞLU: “DEPREM VE BEKA DEDİĞİMİZDE ESAS TEHDİDİN İSTANBUL OLDUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ”

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Hatay Planlama Merkezi Tanıtımı ve Bilgilendirme Toplantısı”nda, deprem olduğunda siyaseti unutmanın şart olduğunu belirterek “Gündelik siyaset kavramlarını bir kenara atıp, tamamen bu işe odaklanmalıyız. Depremin bir beka sorunu, bir insan yaşamı sorunu olduğunu unutmamak ve ona göre hareket etmek şart. Deprem ve beka dediğimizde esas tehdidin İstanbul olduğunu da hepimiz biliyoruz. 24 yıldaki hızımızla İstanbul’u 70- 80 yılda dönüştüremeyiz, şu andaki mevcut tehdidi ortadan kaldıramayız” dedi.

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde büyük yıkıma uğrayan şehirlerden Hatay’a ziyareti kapsamında “Hatay Planlama Merkezi Tanıtımı ve Bilgilendirme Toplantısı”na katıldı. İmamoğlu, burada yaptığı konuşmada, şunları söyledi:

    “GEÇMİŞTE PLANSIZ, PROGRAMSIZ YAPILAN İŞLER İNSANLARIMIZIN CANINI TEHDİT ETMEYE DEVAM EADİYOR: 6  Şubat depremleri, gerçekten hepimizin canını çok yakan, hepimizin başımızı öne eğip derin derin düşünmemiz, geri adım atılmaksızın dersler çıkarmamız gereken bir süreci bize yaşattı. Şunu ifade etmek gerekir. Kesinlikle sebepleri ve sonuçları bakımından, 6 Şubat depremini ‘Bir doğa olayıydı’ diyerek üstünü örtmemiz mümkün değil. Bu doğa olayıdır doğru ama bunu büyük bir acıya dönüştüren ve insanlarımızın canını yitirmesini sağlayan yıkıma dönüştüren şey ise hepimizin yıllar boyu üst üste koyduğumuz hataları, eksikliklerinin sonucudur. Bununla yüzleşmek zorundayız. Maalesef geçmişte plansız, programsız yapılan işler sadece Hatay ve 11 şehri değil, Türkiye‘mizin birçok şehrinde insanlarımızın canını tehdit etmeye devam ediyor ve bunun bedellerini ödüyoruz.

    ŞEHİRLERİMİZİN GELECEĞİNİ BİLİMLE, ORTAK AKILLA PLANLAMALIYIZ: Aynı zamanda yapılmış planların hiçe sayılması da büyük bir problem ve sorun. Hani tarifte bile zorlanıyor insan. Böyle bir hatanın neye mal olduğunu gördüğümüzde bunun tarifini yapmakta bile zorlanıyoruz. Şehirlerimizin geleceğini bilimle, ortak akılla planlamalı ve sağlıklı bir geleceğe hep birlikte yürümeliyiz amasız, fakatsız, hiçbir gerekçeyi kıyısına koymadan, kararlı, tavizsiz… Aksi halde bugün yaşamakta olduğumuz sorunları sonraki kuşaklara, yani çocuklarımıza, torunlarımıza ve onun evlatlarına bir şekilde yaşatmaya devam ederiz. 

    HİÇBİR MADDİ MENFAAT, İNSAN HAYATINDAN, ŞEHİRLERİMİZİN, ÜLKEMİZİN VE MİLLETİN BEKASINDAN DAHA ÖNEMLİ OLAMAZ: Bu topraklarda güvenli ve onurlu bir hayat yaşamak istiyorsak şehirlerimizi sadece bir inşaat ve rant alanı gibi görme anlayışından hep birlikte kurtulmak zorundayız. Deprem kesinlikle ve kesinlikle işte bu canım medeniyetlerin odağı Hatay’da gördüğümüz gibi büyük bir beka sorunu haline gelmiştir ülkemizde. Hiçbir maddi menfaat, insan hayatından, şehirlerimizin, ülkemizin ve milletimizin bekasından daha değerli ve daha önemli olamaz, olmamalı. Şehirleri, dünyadaki örneklerini almakta çok kolay bir süreci, bir devri yaşadığımız bu ortamda, kapalı kapılar ardında değil ve insanların ortak aklını bir araya toparlayan akla ve bilime, tekniğe karşı da bilgiye karşı da boynu kıldan ince bir siyasi irade sürecini ortaya koyarak yönetmek ve yönlendirmek zorundayız. Onun için motivasyonu şüpheli kararlar olan şekilde yönetmeyi bir kenara bırakmalıyız. Böyle kararlardan kurtulmalı ve şehirlerin bu şekilde kurulamayacağını, kurulmaması gerektiğini artık bilmeliyiz. Her birimizin ortak çıkarlarını 86 milyon insanımızın ortak çıkarlarını, aklın, bilimin ışığında, demokratik, katılımcı bir model içerisinde devletimizin bütün kurumlarıyla birleştirmeliyiz. 

    ETKİLİ BİR ÇALIŞMAYI SÜRDÜRME GAYRETİ İÇERİSİNDEYİZ: İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak AFAD tarafından görevlendirildiğimiz ilk günden itibaren Hatay’a geldik ve bu anlayışla burada çalışmaya devam ediyoruz. Planlı adımlar atmaya burada devletimizin her kurumuyla istişare halinde olma ve başta Hatay Büyükşehir Belediyemizin koordinasyonuyla da etkili bir çalışmayı sürdürme gayreti içerisindeyiz. Elbette ilk hafta, ilk ay ve ilk yıl içinde yapmamız gerekeni ortaya koyan bir Afet Yaklaşım Planı’yla buradaki sorumlulukları üstümüze alma gayreti içerisinde olduk. Özellikle ilk ay içerisinde odaklanacağımız işleri barınma, kent temizliği, beslenme, kış şartlarıyla mücadele, ilk yardım, su ve kanalizasyon, doğal gaz, altyapı ve etüt gibi kavramlarla yürütmeyi, Hatay Büyükşehir Belediyemizle koordinasyonla bir arada oluşturduk ve bu çerçevede işlerimizi yönetme gayreti içinde olduk. İlk yıl içinde odaklanacağımız işleri ise 5 maddeden oluşturmuştuk yine birlikte. Bunlar psikolojik destek, uzun süreli barınma çözümleri, eğitime destek, altyapı onarım süreçlerine destek, yerel yönetimin malzeme ve iş gücü desteği şeklinde birlikte ortaya koyduk ve bu kapsamda işlerimizi yönetiyoruz. Bütün bu işleri hızlı ve etkili bir biçimde yapabilmek için de bir yönetişim modelini geliştirdik. Böylece elimizdeki imkanları en doğru, en etkili, en verimli bir şekilde Hataylılarla buluşturabilmeyi ilke edindik. Hatay’ın iyileşme ve yeniden yapılanma yolculuğunda da elimizden geleni her katkıyı sunma konusunda da özenli bir gayret içerisinde olduk.

    SORUNLAR DAHA İYİ KAVRANACAK, ÇÖZÜMLER DAHA HIZLI HAREKETE GEÇECEK: Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin yürütücülüğünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Hatay Planlama Merkezi’nin kurulumunu sağladık. Hatay EXPO Alanı içerisindeki ofis yaklaşık 20 personelle sahadaki güncel veriyi topluyor. İstanbul’da bulunan İstanbul Planlama Ajansı içerisinde yer alan ofis ise Hatay üzerinde yapılmış tüm çalışmaları derleyip toparlıyor durumda. Ayrıca akademisyen ve uzmanların desteğiyle çok önemli de ayrı bir misyon üstlenildi. Yer biliminden ulaşım ve lojistiğe, ekonomiden toplumsal yapıya, mimari tasarımdan kültürel mirası korumaya, her alanda Hatay’ın yeniden yapılanmasına ışık tutacak bilimsel çalışmaların yürütülmesini de beraberce koordine ediyoruz. Hatay depremde en fazla zarar gören şehirlerimizden bir tanesi. Hatay’ın iyileşme ve yeniden yapılanma süreçlerini doğru bir biçimde yönetirsek diğer şehirlerimiz için de son derece kapsayıcı, yararlı örneklerin burada oluşturulabileceğini görüyoruz. Bu amaçla Hatay’ın geleceğinin tüm paydaşların katılımına açık, şeffaf, bilimsel verilere dayanan sorgulayan, yerel taleplere ve ihtiyaçlara cevap veren bir yaklaşımla planlanmasını sağlamak için çalışıyoruz. Hatay’ın geleceğine yönelik kararların yerel yönetimler, üniversiteler, ulusal ve uluslararası kurumlar, uzmanlar, mesleki kuruluşlar, sivil toplum bileşenleri, gönüllüler ve en önemlisi Hataylılar ile birlikte tartışılmasını ve oluşturulmasını özenli bir şekilde amaçlıyor olacağız. Yerel ağları desteklemek ve tartışmaları için de uygun zeminin oluşturulmasında kolaylaştırıcı bir rol üstlenilirse göreceksiniz sorunlar daha iyi kavranacak, çözümler daha hızlı harekete geçecek. Bu yıl sonuna doğru Hatay Planlama Merkezi’nin çalışmalarının başlıca sonuçlarıyla ilgili paydaşlar ve kamuoyuyla paylaşıldığında bunun ne kadar doğru bir çalışma olduğunu inşallah kamuoyuna gösteriyor olacağız. Böylece Hatay nerede ne olduğunu, nereye nasıl gidebileceğini bilerek adım atacak bilimin ışığında önünü görerek ilerliyor olacak. 

    DEPREM VE BEKA DEDİĞİMİZDE ESAS TEHDİDİN İSTANBUL OLDUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ: Tabii plan ve program olmadan harekete geçmenin sorumluluğu çok ağır. Bu anlamda bu geçirdiğimiz sürecin çok büyük bir sınav olduğunu unutmayalım. Bu sınavın bedeli sadece onun yapıldığı dönemde değil, sonrasında acısının ne kadar büyük olduğunu da yaşıyoruz. Şehirlerimizi gündelik siyasi çatışmaların, kavramların bu anlamda ötesinde tutmak gerekir. İnanınız deprem olduğunda siyaseti unutmak şart. Gündelik siyaset kavramlarını bir kenara atıp, tamamen bu işe odaklanmalıyız. Depremin bir beka sorunu, bir insan yaşamı sorunu olduğunu unutmamak ve ona göre hareket etmek şart. O anlamda yine geçtiğimiz haftalarda Ankara‘da Çevre ve Şehircilik Bakanımızla yaptığımız toplantının odağında bu mevzu olmuştu. Tabii ki burada canımız yandı, insanlarımızı kaybettik, geri gelmeyecek acılar yaşadık ve tabii ki çok büyük bir maddi yükün de altında ülkemiz, devletimiz, kurumlarımız. Onun için deprem ve beka dediğimizde esas tehdidin İstanbul olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu bağlamda bu işin topyekun bir seferberlik olduğunu yine bütünleşik kavramlarla çözümünün mümkün olduğunu da ifade ettik. Parçacıklı yapılan çalışmaların hiçbirisini yok saymıyor, önemli kabul ediyoruz.

    24 YILLIK HIZIMIZLA İSTANBULU 70-80 YILDA DÖNÜŞTÜREMEYİZ: 24 yıllık 99 depreminden sonraki deneyimlerin bize gösterdiği gerçeği de burada söylemek, hepimizin ders çıkartması gereken bir gerçek olduğunun da altını çizmek istiyorum. 24 yıldaki hızımızla İstanbul’u 70- 80 yılda dönüştüremeyiz, şu andaki mevcut tehdidi ortadan kaldıramayız. Bunun tek yolu var. Bunu en asgariye indirebilmek, kaybettiğimiz zamanları tekrar kaybetmemek, büyük bir sorumluluk, büyük bir iş birliği, büyük bir yasal düzenleme, toplumu, milleti, insanları, devleti, devletin kurumlarını, hatta yurt dışı imkanlarını, yurt içindeki farklı kurum kuruluşları içine katmakla mümkün olduğunu, bunun bir Deprem Kurulu, Deprem Konseyi kavramı içerisinde bilimsel ve teknik çalışmaların ışığında çözülmesinin mümkün olduğunu aktardık. Kendilerinin bunu en üst seviyede olumlu karşılamaları da bizi oldukça sevindirdi. Biz bunu 2019’da göreve geldiğimizde sadece 3 ay sonra yaptığımız Büyük Deprem Çalıştayımızda elde ettiğimiz verilerin hemen akabinde o dönemdeki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na da iletmiştik. Şimdi bunun Sayın Bakanımız tarafından ‘Evet bu iş bir kanuna dönüşmeli. Bu konuda İstanbul’la, İstanbul’un bütün yerel dinamikleriyle bir arada oturuyoruz, konuşuyoruz’ demesini gerçekten çok sevindirici bulmaktayım. Sonucunu hızlıca elde etmemiz gerekiyor, Toplumu içine katmakla birtakım müzakereleri ve münazaraları sağlıklı sonuçlara kavuşturabileceğimizi de biliyoruz.

    BUNUN A, B, C PARTİSİ YOK: Bunun A, B, C partisi yok. Bunun A, B, C şahsiyeti, şahsı yok, kişisi yok ya da kurumu, makamı yok. Devleti bir bütün görmek, milleti bir bütün görmek, milletin bütün birimlerini, kurumlarını, kuruluşlarını da bu işte mesul görecek bir anlayışla, bir çatı altına toplayıp müzakerelerin orada hızlıca bir sonuca evrilmesini sağlamanın, çözümün önemli bir parçası, başlangıcı olduğunu görüyorum. İşte bu zorunluluğun idraki ve sorumluluğu içerisinde çalışmaya devam edeceğiz. Bu anlayışımızın bir ürünü olarak burada Hatay Büyükşehir Belediyemizle oluşturduğumuz birlikteliği önemli görüyorum. Burada oluşacak sonuçların, verilerin, oluşumların yine Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin koordinasyonunda devletimizin başka kurum ve kuruluşlarıyla buluşmasının atılacak adımlara fayda sağlayacağını görüyorum. Bu bağlamda bu merkezin, Hatay Planlama Merkezi’nin çok faydalı işlere imza atacağını şimdiden hissediyorum. Emek veren bütün herkese teşekkür ediyor, hayırlı olmasını diliyor, çalışmaların gelecekte çok güzel bir Hatay’ı var etmesini, insanlarımızın ilerleyen yıllarda, yüzyıllarda yeni atılmış temellerle oluşacak, övünülecek bir Hatay olmasını sağladığını yaşar bu kadim topraklar diyorum.”

  • RİFAT HİSARCIKLIOĞLU: YENİ DÖNEMDE SUUDİ ARABİSTAN İLE İLİŞKİLERİMİZİ ÇEŞİTLENDİREREK DERİNLEŞTİRMEK İSTİYORUZ

    RİFAT HİSARCIKLIOĞLU: YENİ DÖNEMDE SUUDİ ARABİSTAN İLE İLİŞKİLERİMİZİ ÇEŞİTLENDİREREK DERİNLEŞTİRMEK İSTİYORUZ

    Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Türkiye-Suudi Arabistan Yuvarlak Masa Toplantısı’nın açılışında, “Türkiye ve Suudi Arabistan ticari ve ekonomik ilişkilerinin tarihi kökleri var. İlişkilerin temeli sağlamdır, çok eskiye dayanmaktadır. Ülkelerimizin ekonomileri aslında birbirini tamamlamaktadır. Yeni dönemde ilişkilerimizi çeşitlendirerek derinleştirmek istiyoruz” diye konuştu. Suudi Arabistan Sanayi ve Maden Kaynakları Bakanı Bandar bin İbrahim Al Khorayef ise, “Şuna inanıyoruz ki Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki politik ilişkiler ekonomik aktivitelerle tamamlanmalı. İki ülke arasındaki ilişkiler çok iyi durumdadır” dedi. Al Khorayef, basına kapalı olarak devam eden toplantının ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada ise bugün Enerji Bakanı ile görüştüğünü ve görüşme sonucunda madencilik alanında iş birliğine ilişkin bir anlaşmanın imzalandığını belirtti.

    Türkiye-Suudi Arabistan Yuvarlak Masa Toplantısı bugün Ankara‘da TOBB İkiz Kuleler’de yapıldı. Toplantının açılış konuşmalarını Suudi Arabistan Sanayi ve Maden Kaynakları Bakanı Bandar bin İbrahim Al Khorayef ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yaptı. Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu:

    “İŞ DÜNYASI OLARAK, ÜLKELERİMİZ ARASINDAKİ EKONOMİK İLİŞKİLERİN YENİDEN CANLANMASINDAN SON DERECE MUTLUYUZ”

    “Geçen yıl Kasım ayında İstanbul’da ve Aralık ayında Mekke’de Suudi Arabistan Ticaret ve Enformasyon Bakanı Magid Abdullah Alkasabi ile bir araya gelme fırsatım oldu. Sayın Bakana da burada özellikle belirtmiştim. İş dünyası olarak, ülkelerimiz arasındaki ekonomik ilişkilerin yeniden canlanmasından son derece mutluyuz. Başta devlet liderlerimiz olmak üzere, bu sürece katkı veren herkese şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından ortaya konulan ‘Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’, Suudi Arabistan’ın güçlü, yenilikçi, bölgesinde lider bir ülke olma hedefine ciddi katkı sağlayacaktır.

    Özellikle, ekonomide petrol-dışı sektörleri geliştirmeye ve girişimciliği teşvik etmeye dönük adımları çok değerli buluyorum. Bu çerçevede teknoloji, turizm, ulaşım, enerji gibi çeşitli alanlarda gerçekleştirilecek projelerde, Türk iş dünyası olarak yer almaya biz hazırız. Türkiye ve Suudi Arabistan ticari ve ekonomik ilişkilerinin tarihi kökleri var. İlişkilerin temeli sağlamdır, çok eskiye dayanmaktadır. Ülkelerimizin ekonomileri aslında birbirini tamamlamaktadır. Yeni dönemde ilişkilerimizi çeşitlendirerek derinleştirmek istiyoruz.

    “DAHA FAZLA SUUDİ YATIRIMCIYI TÜRKİYE’YE BEKLİYORUZ”

    İkili ticari ilişkilerimizin ihracat boyutunda 2020 yılında ciddi gerileme yaşamıştık. 2021 yılında ise Türkiye’den Suudi Arabistan’a ihracatımız adeta durma noktasına gelmişti. Geçen yıl karşılıklı ticaretimiz olumlu yönde gelişme gösterdi. Bu yılın ilk yedi ayında ise, ticaretimizde ciddi bir büyüme görüyoruz. Bundan da çok mutluyuz. Yakalanmış olan ivme ile ilk aşamada 10 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Orta ve uzun vadede 30 milyar dolara çıkacaktır. Ülkemizde Suudi Arabistan menşeli yatırımlara baktığımızda 2 milyar dolar civarında doğrudan yatırım gerçekleşti.

    Çok daha fazla Suudi yatırımcıyı Türkiye’ye bekliyoruz. Öte yanda, Suudi Arabistan, müteahhitlik sektörümüz için çok önemlidir. Müteahhitlik firmalarımız Suudi Arabistan’da bugüne kadar 24,9 milyar dolar değerinde 390 projeyi başarıyla tamamlamıştır. Karşılıklı yatırımlar ve müteahhitlik alanında büyük bir potansiyel var. Önümüzdeki dönemde, birlikte sizinle daha çok iş birliği yapmak istiyoruz. İnşaat alanında geçmişteki uyuşmazlıkların sulh yoluyla çözümlenmesi desteğinizi bekliyoruz. Bu çerçevede, iş insanlarımızın vize almalarında sağlanan kolaylık için de huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.”

    AL KHORAYEF: SUUDİ ARABİSTAN İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ POLİTİK İLİŞKİLER EKONOMİK AKTİVİTELERLE TAMAMLANMALI

    Suudi Arabistan Sanayi ve Maden Kaynakları Bakanı Al Khorayef ise şunları kaydetti:

    “Ziyaretimde özellikle özel sektörle buluşmaya özen gösterdim. Şuna inanıyoruz ki Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki politik ilişkiler ekonomik aktivitelerle tamamlanmalı. İki ülke arasındaki ilişkiler çok iyi durumdadır. İki ülkenin liderleri ilişkilerin geliştirilmesine çok önem veriyorlar. Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri bütün alanlarda stratejik ilişkilere dönüştürmemiz gerekiyor. Suudi Arabistan ve Türkiye arasında son yıllardaki olumlu gelişmeler şunun bir göstergesidir: Siyasi ilişkilerin iyileştirilmesinden sonra ekonomik ilişkiler de özellikle ticaret ve önemli olan sektörler, özellikle bizim 2030 vizyonumuz için çok önemli.

    Ekonomi programımız ile aynı zamanda Suudi Arabistan’ı dünya düzeyinde bir lider konumuna getirmek istiyoruz.”

    Toplantı, açılış konuşmalarının ardından basına kapalı olarak devam etti. Toplantının sona ermesinin ardından Bakan Al Khorayef basın mensuplarına yaptığı kısa açıklamada şunları kaydetti:

    “İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerimiz belirgin olarak ileri düzeydedir ve büyük bir gelişme kaydetmektedir. Ziyaretimiz esnasında Türk yatırımcılara Suudi Arabistan’da var olan yatırım fırsatlarını tanıtmak ve özellikle de sanayi ve madencilik alanındaki yatırım fırsatlarının ne kadar önemli olduğunu Türk yatırımcılara tanıtmak için bu ziyarette bulunuyoruz. Biz Türk yatırımcısına güveniyoruz. Türkiye’nin bu fırsatlardan yararlanmasını canı gönülden temenni ediyoruz.

    Ziyaretimiz 5 günlük bir ziyarettir ve ziyaretimiz sırasında hükümet yetkilileri ile görüşeceğiz. Aynı zamanda özel sektör temsilcileriyle görüşeceğiz. Bugün Enerji Bakanı ile bir anlaşma imzaladık. Suudi Arabistan’daki madencilik alanında iş birliğine ilişkin bir anlaşmaydı bu. Biraz önce de bir grup Türk iş adamıyla bir aradaydım. Ülkemizdeki sanayi stratejisi detaylı bir şekilde dile getirildi ve madencilik alanındaki planlarımızı tanıttık.

    Bu ziyaretimizi İstanbul’da tamamlayacağız.”

  • ARTVİN’İN ARHAVİ İLÇESİNDE KARADENİZ SAHİL YOLU KENARINA DÖKÜLEN ÇÖPLER VATANDAŞLARIN TEPKİSİNE NEDEN OLDU

    ARTVİN’İN ARHAVİ İLÇESİNDE KARADENİZ SAHİL YOLU KENARINA DÖKÜLEN ÇÖPLER VATANDAŞLARIN TEPKİSİNE NEDEN OLDU

    GENÇAĞA KARAFAZLI

    Artvin’in Arhavi ilçesinde Karadeniz Sahil Yolu kenarına dökülen moloz ve çöpler, vatandaşların tepkisine neden oldu. Vatandaşlar, “Turizm bölgesi ve su kaynaklarının oldğu bir bölgede deniz kenarında çöp olur mu” derken; Arhavi Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü “Çöpleri döküp presleyerek kat kat yeni alanlar açıyoruz, başka çöp dökecek alanımız yok” açıklamasını yaptı.

    Karadeniz Sahil Yolu’nun Arhavi bölümündeki yol çalışması nedeniyle trafikte bekleyen vatandaşlar, yol kenarına dökülen çöp ve molozlara tepki gösterdi.

    “SU KAYNAKLARININ OLDUĞU BÖLGEYE ÇÖP DÖKÜYORLAR BU REZİLLİKTİR”

    Bir vatandaş, “Arkamda şu an gördüğünüz yer Doğu Karadeniz Sahil Yolu şeridinin denizin tam karşısında, dağların eteğinde olan bir bölge. Yıllar boyunca bu bölgeye çöpler döküldü ve şimdi artık çöplerin kokusundan baş edemedikleri için, çöpleri araç getirerek o bölgenin toprağıyla karıştırarak kokuyu yok etmeye çalışıyorlar ve bu bölge tamamen turizm bölgesi, hatta turizm olarak ilerliyor. Burada çok farklı milletlerden gelen yabancılar da var. Trekking için gelenler, yaz kış tatile gelen insanlar var. Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük su kaynaklarının olduğu bölgedeyiz ve şu an bu çöple bu rezaletle bu sahil yolu yok ediliyor” dedi.

    “BURASI KARADENİZİN İNCİSİ GÜRCİSTAN’A GİDEN YOL, BURASI TURİZM BÖLGESİ”

    Başka bir vatandaş da şunları söyledi:

    “Bu sahil yolunda dağlardan kopma oluyor. Dağlarda kopma olduğu için, burası normalde dolgu alanı ve burayı doldurdular ama zemin sağlanmadığı için, yağışlı olduğu zaman toprak gevşiyor ve burası kayıyor. Bayağı adamlar uğraşıyorlar ama artık ne diyelim niye bu kadar uzun sürdü anlamadım. Ben de geçenlerde yeni fark ettim yani hep bu taraf toprak o taraf çok ben de şok oldum buraya görünce. Çöpü niye buraya koydular hem de sahil tarafına. Dibi orman niye bir arıtma tesisi yok. Niye yok ben de anlamış değilim yani. Yani burası bir de Erzurum’a kadar giden bir yol. Gürcistan’a giden yol var. Burası turizm bölgesi, Karadeniz incisi ama niye böyle yaptılar ben de anlamış değilim.”

    “BAŞKA ÇÖP DÖKECEK ALANIMIZ YOK. HOPA DA AYNI ŞEKİLDE ÇÖPLERİNİ İMHA EDİYOR”

    Arhavi Fen İşleri Müdür Yardımcısı Fatih Beyaz ise konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı:

    “Sahilde çöp döküm alanına uzunca yıllardan beri Arhavi Belediyesi olarak çöp döküyoruz. Buraya sürekli çöp döküyor sıkıştırıyoruz tekrar çöp döküyoruz ve 2 kepçemiz orada çiğleri yayıyor kendimize yer açıyoruz, tekrar presleyip yol yapıyoruz ve yaptığımız yol üzerine tekrar çöp dökerek alan kazanmaya çalışıyoruz. Kısacası çöp araçlarımız gelip çöpleri döktükten sonra oradaki makinelerimiz çöpleri yayıyor ve sıkıştırıyoruz geniş alan oluşturuyoruz tekrar üst seviyeden çöp dökmeye devam ediyoruz.”

    Bu durumun çevre kirliliğini etkileyip etkilemediğine ilişkin soruya ise Beyaz, “Ne açıdan sakınca olacak ki? Bizim orada duvarımız var dışarıdan çöpümüz gözükmüyor. Orada düz zemin oluşturup çalışma yapıyoruz yaya olarak bir çalışma alanımızda yok, kat kat çıkarak çalışma yapıyoruz. Hopa ilçemiz de biz de aynı şekilde çalışma yapıyoruz başka çalışma yapacak çöp alanımız maalesef yok. Şimdi de doğal gaz boruları da bu çöp sahamızdan geçiyor başka yerimiz olmadığı için böyle bir çalışma yapmak zorunda kalıyoruz. Bu çöp dökme olayı ben 6 yıldır belediyedeyim ondan önce de devam eden bir uygulamadır” yanıtı verdi.

     

     

     

     

  • FİLENİN SULTANLARI, AVRUPA ŞAMPİYONASI’NDA BELÇİKA’YI 3-1 YENEREK ÇEYREK FİNALE YÜKSELDİ

    FİLENİN SULTANLARI, AVRUPA ŞAMPİYONASI’NDA BELÇİKA’YI 3-1 YENEREK ÇEYREK FİNALE YÜKSELDİ

    Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı, 2023 CEV Avrupa Şampiyonası son 16 turunda Belçika’yı 3-1 yenerek çeyrek finale yükseldi.

    Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı, 2023 CEV Avrupa Şampiyonası son 16 turunda Belçika’yla Brüksel’deki Palais 12 Salonu’nda, bugün saat 18.00’de karşı karşıya geldi. Filenin Sultanları, Belçika’yı setlerde 3-1 mağlup ederek çeyrek finale yükseldi. İlk seti Filenin Sultanları 25-22 aldı. İkinci seti ise Belçika 16-25 kazandı. Üçüncü seti 25-15 kazanan A Milli Kadın Voleyboy Takımı 4. seti de 32-30 alarak Belçika’yı 3-1 mağlup etti ve çeyrek finale yükseldi. 

    Filenin Sultanları çeyrek finalde Polonya-Almanya maçının galibiyle karşılaşacak.

  • CEMAL ENGİNYURT ARDANUÇ’TA: “CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN SEÇİMLERDEN ÖNCE  ‘MEMURLARA VERECEĞİM 22 BİN LİRANIN AYNISINI EMEKLİLERE VERECEĞİM’ DEDİ. VERDİ Mİ, TABİİ Kİ DE HAYIR”

    CEMAL ENGİNYURT ARDANUÇ’TA: “CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN SEÇİMLERDEN ÖNCE ‘MEMURLARA VERECEĞİM 22 BİN LİRANIN AYNISINI EMEKLİLERE VERECEĞİM’ DEDİ. VERDİ Mİ, TABİİ Kİ DE HAYIR”

    UĞUR İSTANBULLU

    Demokrat Parti (DP) Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt, “14 ve 28 Mayıs’ta bir seçim yaşadık ve seçim sonrasında Recep Tayip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Bizler de bekledik sayın Recep Tayip Erdoğan 85 milyonun cumhurbaşkanı olsun ve verdiği sözleri yerine getirsin. Sen artık seçildin ve beş yıl daha Cumhurbaşkanısın. Ne dedi seçimlerde? ‘Önce memurlara vereceğim en düşük 22 bin liranın aynısını emeklilere vereceğim’ dedi. Verdi mi, tabii ki de hayır” diye konuştu.

    DP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt bugün Artvin’in Ardanuç ilçesinde vatandaşla buluştu. Yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği sözleri tutmasını isteyen Enginyurt, şöyle konuştu:

    EMEKLİNİN MAAŞI 22 BİN LİRA OLACAKTI, AMA OLMADI”

    “Artvin’de olmak bir onur ve inşallah Artvin’in kaderi değişirse, Türkiye’nin kaderi değişir. Tabii imama mikrofon verirsen bol bol vaz eder, siyasetçiye de mikrofon verirsen siyaset konuşur. Dolayısıyla biz de buraya gelmişken ülkenin durumundan bahsedelim. 14 ve 28 Mayıs’ta bir seçim yaşadık ve seçim sonrasında Recep Tayip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Bizler de bekledik sayın Erdoğan 85 milyonun cumhurbaşkanı olsun ve verdiği sözleri yerine getirsin. Sen artık seçildin ve beş yıl daha Cumhurbaşkanısın. Ne dedi seçimlerde? ‘Önce  memurlara vereceğim en düşük 22 bin liranın aynısını emeklilere vereceğim’ dedi. Verdi mi, tabii ki de hayır. Emekliye seyyanen 8 bin lira vermesi gerekirken emekliyi açlığa mahkum etti. En düşük emekli maaşı 7 bin 500 lira dedi ve yüzde 25 zam yaptı ve emekli maaşı kaça çıktı 7 bin 500 liraya çıktı. Dolaysıyla emekliye verdiği sözü tutmadı. Esnaf arkadaşlarımız var ve bu arkadaşlarımız 9 bin prim günü üzerinden emekli oluyorlar. Ancak esnaf yanında çalıştırdığı personelin pirimini ödüyor o 5 bin 550’den emekli oluyor ama esnaf kendisi 9 binden emekli oluyor. Ne dedi Erdoğan? ‘7 bin 200 pirimle emekli olacaksınız’ dedi. Primi düşürme sözünü tuttu mu hayır tabii ki de. Ama bir şey yaptı primi artırdı 4 bin liraya çıkardı. Esnaf ödemelerini yapamazken, bir de zamlı BAĞKUR primini ödemek zorunda kaldı. Ne dedi Recep Tayip Erdoğan? ‘Üniversite öğrencilerine seçimden önce vergisiz telefon vereceğim’ dedi ve şimdi Maliye Bakanı yerli telefonda bu işlemi sınırlamış ve sözünde durmadıkları gibi işi yerliye dökmüş durumda.

    “ÇİFTÇİ DOSTU OLDUĞUNU SÖYLEYEN CUMHURBAŞKANI ŞİMDİ ÇİFTÇİYİ BATIRDI”

    Seçimden önce Recep Tayip Erdoğan ‘çiftçinin dostuyuz’ dedi. Allah böyle dostu başından eksik etsin. Böyle dostluk mu olur? Mayısta mazot 18 liraydı, şimdi bugün mazot 38 lira. Gübrenin tonu 15 bin lira ve çiftçi ve hayvan üreticisi iflas etti. Bizler fındık üreticisiyiz, Kemal Kılıçdaroğlu Orduya geldi ve dedi ki seçim döneminde ve hakikaten bu Kemal abi çok şanssız adam kendini bir türlü anlatamadı yada anlamak istemediniz. Fındık 4 dolar dedi ve bizim Ordulular öyle baktı ve ertesi gün Recep Abi geldi ve ‘bu Kemal 4 dolar verecekmiş sorsaydınız ya bu Kemal bu zamana kadar neredeymiş ve neden vermemiş’ ve bizim Ordulular alkıştan yıktı alanı. Biri de demedi ki sen iktidardasın ve bu CHP de 45 yıldır iktidarda değil. Sen ne vereceksin, sen neden vermedin diye sormadılar ve yüzde 65 oy verdiler.

    “BEN ÜLKÜCÜYÜM VE BANA BİLE PKK’LISIN DEDİ”

    Bakın ben ülkücüyüm. 4 yıl hapis yattım ve Recep Tayip Erdoğan beni bile PKK’lı yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu’na montaj kasetlerle PKK’lı dedi. Temel Karamollaoğlu’na dinsiz ve PKK’lı dedi. Gültekin Uysal’a PKK’lı dedi ve dinsiz dedi ve her türlü iftirayı attı. Seçim bitti biz dedik ki özür diler ama şimdi daha da hızını artırdı. İstanbul’u ve Ankara’yı alacağım diye bizlere PKK’lı demeye devam ediyor. Bunlar diyor fetöcü ve PKK’lı diyor. Bu milletin aklıyla neden oynuyorsun diye sormazlar mı? Bu memlekette PKK ile iş tutan biri varsa onun adı Recep Tayip Erdoğan’dır. Nasıl, Habur’da çadır mahkemeleri kurup adamları serbest bırakan Recep Tayip Erdoğan’dır. Diyarbakır’da Şivan Perwer’le magri magri diyen Recep Tayip Erdoğan’dır. Oslo’da PKK ile anlaşma yapan Recep Tayip Erdoğan’dır. Dolmabahçe’de Salih Müslüm’ü kırmızı halıyla ağırlayan da kendisidir. İmralı’dan mektup yazdırıp İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kaybetsin ona oy vermeyin dedirten Recep Tayip Erdoğan’dır. Osman Öcalan’ı televizyona çıkarıp Binali Yıldırım’a oy verin dedirten de yine kendisidir. Ama bakın elindeki kanallarla maalesef hepimize PKK’lı dedi. Kime dedi, bu toplumun yüzde 50’sine. Yani CHP’ye oy veren şehit babasına PKK’lı dedi. CHP, Demokrat Parti, Saadet Partisi’ne oy verip camide namaz kılanlara dinsiz dedi. 

    BU ÜLKEYİ İKİ KİŞİ YÖNETİYOR, BİRİ CUMHURBAŞKANI RECEP TAYİP ERDOĞAN DİĞERİ DE AKP GENEL BAŞKANI RECEP TAYİP ERDOĞAN”

    Bize sabredin diyor. Geçenlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan diyor ki ’emekliye 7 bin 500 lira vermişler ve bu parayla geçinilmez diyor ve bunu hemen düzeltelim’ diyor. Kime diyor AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’a. Çünkü ülkeyi iki kişi yönetiyor ve biri Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan diğeri ise AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan. Ekimde emekli maaşını düzeltelim diyen Cumhurbaşkanına AKP Genel Başkanı kızmış, ancak yıl başında düzeltebiliriz diyor. Neden diyor? Çünkü ‘biz bunlara yılbaşında verirsek eğer bu emekliler temiz insanlar bunlar bu çektikleri acıları unuturlar ve yerel seçimlerde bana oy verirler’ diyor. Bizimle dalga geçiyorlar.

    Faiz haram dedi ve ben burada olduğum müddetçe faiz hep düşmeye devam edecek dedi ve faiz ne oldu yüzde 25 oldu. Bu arada hepiniz battınız da farkında değilsiniz. Kredi kartlarında faiz yüzde 3,5 çıktı ve nakit avans iptal edildi ve kredi faizleri arttı. Yani bizi faizcilere teslim etti. Hani diyordu ya, CHP gelince tefecilere teslim edecekti öyleyse ben tefecilere teslim edeyim dedi. Bir de bunların Hoca tayfası var ve bunlara ekrana çıkıp gündem değiştirmeye çalışıyorlar. Millet aç, yoksul ve bu hocalar ‘diyorlar ki sizler sabredin diyorlar. Allah sabredenleri sever ve cennete götürür.’ Evet fakir cennete gidene kadar siz de sabretseniz de siz de cennete gitseniz olmaz mı?

    “BİZ MİLLET AÇ DERKEN, ONLAR ‘EZAN SUSMAZ’ DİYOR”

    Cübbeli diye bir din bezirgânı var ve diyor ki ‘siz fakirler sabredin, siz cennete erken gideceksiniz oysa zenginler 500 yıl sonra gidecekler.’ Cübbeli malı mülk satsan da cennete gitsen olmaz mı? Neden siz zenginler cennete gitmek istemiyorsunuz. Saraydakinin 13 tane uçağı olacak, manda yoğurdu, kestane balı ve ejder meyvesi yiyecek. Ve cennet 500 yıl sonra gidecek. Allah aşkına yazık değil mi Recep Tayip Erdoğan’a. Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın cennete gitmesi için fakirleşmesi lazım. O zaman ne yapsın malı mülkü fakirlere dağıtsın. Sarayın günlük masrafı 24 milyon ve Ardanuç’u zengin ediyor bir aylık parayla.

    Biz bunları söylerken ve aramızda AKP’ye oy verenlere de var ve Allah razı olsun sizlerden. Ve biz millet aç derken onlar ‘ezan susmaz’ diyor. Biz diyoruz ki ‘memleket battı’ onlarsa ‘bayrak inmez’ diyor. Biz diyoruz ki halkımız aç. Siz bu kadar zenginleşmeyin, halk soğan ekmek yiyor diyoruz. Onlarsa ‘biz soğan ekmek yeriz, ama reisimizi yedirtmeyiz’ diyorlar. Abi biz reisi neden yiyelim, abi biz yamyam mıyız ya. Biz diyoruz ki reis ne yiyorsa biz de ondan yiyelim diyoruz. Bunları söylemek bizim hakkımız değil mi, ama din ve PKK üzerinden saldırıyorlar. Ben tekrar söylüyorum kim PKK’lı ise onun Allah belasını versin, kim FETÖ’cü ise onun da Allah belasını versin. Biz PKK ile bir olmadık ve bir olanın Allah belasını versin. Biz biriyle beraberiz ve birlikteyiz doğrudur. Bizim bir olduğumuz tek bir kişi var o da sarı saçlı mavi gözlü dev adam, Mustafa Kemal Atatürk’tür.”

     

  • GAZETECİ MUSTAFA YAVUZ, DALAMAN KİTAP GÜNLERİNDE: “AKP HÜKÜMETİNİN MUHALİF SESLERİ SUSTURMAYA ÇALIŞTIĞINA BİR KEZ DAHA ŞAHİT OLUYORUZ”

    GAZETECİ MUSTAFA YAVUZ, DALAMAN KİTAP GÜNLERİNDE: “AKP HÜKÜMETİNİN MUHALİF SESLERİ SUSTURMAYA ÇALIŞTIĞINA BİR KEZ DAHA ŞAHİT OLUYORUZ”

     

    Gazeteci Mustafa Yavuz, Dalaman Kitap Günleri’nde “ Türkiye’de Gazetecilik Sorunları” konulu söyleşide, “20 yıldır Türk basını hiç görmediği baskı ve sansür anlayışıyla karşılaştı. En son Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’ın cezaevine girmesiyle birlikte AKP hükümetinin muhalif sesleri susturmaya çalıştığına bir kez daha şahit oluyoruz” dedi.

    Gazeteci Mustafa Yavuz, Dalaman Kitap Günleri’nde “Türkiye’de Gazetecilik Sorunları” konulu etkinliğe katıldı. Sezer Durmuş’un Tertip Komite Başkanlığı’nı yürüttüğü Dalaman Kitap Günleri’ne 60 yazar ve 30 yayınevinin katıldı. 21-27 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen etkinlik, imza günleri ve söyleşilerle büyük beğeni topladı.

    Demokrasi, basın özgürlüğü ve toplumun refahı arasında doğrudan bir ilişki olduğuna dikkat çeken Yavuz, muhalif gazetecilere verilen cezalara tepki gösterdi. Yavuz, 60 gündür cezaevinde olan Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’un bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerektiğini söyledi.

    2017 Anayasa Değişikliği Referandumu’nda başkanlık sistemine geçilmesiyle basın özgürlüğüne bir darbe daha vurulduğu ifade Yavuz, “16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu’nda “Hayır Bloku” olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinin birçok negatif yönünün yanı sıra basın özgürlüğüne de büyük darbe vuracağından bahsetmiştim. Gazetecilik bir toplumun en temel bilgi edinme aracıdır. Bu bilgi edinme aracı tarih boyunca sansürle mücadele etmiştir. Milli mücadele döneminde Anadolu basını büyük çabayla çalışmıştır” diye konuştu.

    Türkiye’de iktidar kontrolünde basın organlarının seçimlerde yanlı yayın yaptığını belirten Yavuz 14 ve 28 Mayıs tarihlerindeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın miting alanlarında gösterdiği videolara tepki gösterdi. Yavuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da itiraf ettiği büyük bir dezenformasyon kampanyası yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun montaj videosu üzerinden kara propaganda yapıldı. Bu propagandaya da iktidar yanlısı medya destek verdi. Böyle bir ortamda medya özgürlüğünden bahsetmemiz söz konusu değildir. Özgür medya, iyi işleyen demokrasiyi getirir. Demokrasinin işlediği ülkelerde ekonomik refah artar” dedi.

    AKP iktidarının muhalif sesleri yargı yoluyla bastırmaya çalışmasının demokrasinin önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Yavuz, “20 yıldır Türk basını hiç görmediği baskı ve sansür anlayışıyla karşılaştı. En son Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve gazeteci Barış Pehlivan’ın cezaevine girmesiyle birlikte AKP hükümetinin muhalif sesleri susturmaya çalıştığına bir kez daha şahit oluyoruz. AKP iktidarı Türk siyasi sahnesine çıkarken yolsuzlukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğinin sözünü vermişti. Bugün görüyoruz ki en çok yolsuzluk yine bu dönemde yapıldı, vatandaşın geçim sıkıntısı her geçen gün artıyor. Bu konular çok az televizyon kanalında konuşuldu, çok az gazete tarafından yazıldı. Basın özgürlüğünün kısıtlanması vatandaşı bu yüzden derinden etkiliyor” değerlendirmesini yaptı.

  • DIŞİŞLERİ BAKANI FİDAN, KİEV’DE UKRAYNA BAŞBAKANI ŞMİHAL İLE GÖRÜŞTÜ

    DIŞİŞLERİ BAKANI FİDAN, KİEV’DE UKRAYNA BAŞBAKANI ŞMİHAL İLE GÖRÜŞTÜ

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ukrayna Başbakanı Denis Şmihal ile görüştü.

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, resmi temaslarda bulunmak üzere Ukrayna’ya gitti. Fidan bugün Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ukrayna Başbakanı Denis Şmihal ile görüştü. Dışişleri Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Bakanımız Hakan Fidan Ukrayna Başbakanı Denis Şmihal ile Kiev’de biraraya geldi” denildi.

    Şmihal ise sosyal medya paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

    “Ticari ve ekonomik iş birliği ile Ukrayna’nın yeniden inşası konularını ele aldık. Türkiye’nin Volodimir Zelenski’nin Barış Formülü’ne verdiği destek ve küresel gıda güvenliğinin sağlanmasına yaptığı yardımdan dolayı minnettarız.”