Etiket: türkiye

  • YALIM HALICI, SAĞLIK BAKANI’NA SORDU: “SURİYELİ ECZACILAR, SAĞLIKLI VE SAĞLAM SIĞINMACILARA PAHALI İLAÇ YAZDIRIP BUNLARI SURİYE’YE GÖTÜRÜP SATIYOR MU”

    YALIM HALICI, SAĞLIK BAKANI’NA SORDU: “SURİYELİ ECZACILAR, SAĞLIKLI VE SAĞLAM SIĞINMACILARA PAHALI İLAÇ YAZDIRIP BUNLARI SURİYE’YE GÖTÜRÜP SATIYOR MU”

    CHP Isparta Milletvekili Yalım Halıcı, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, “Suriyeli eczacılar, sağlıklı ve sağlam sığınmacılara pahalı ilaç yazdırıp bunları Suriye’ye götürmekte ve orada bu ilaçları satmakta mıdır” diye sordu.

    Yalım Halıcı, Suriyeli eczacıların sağlıklı sığınmacılara pahalı ilaçlar yazdırdığı ve bunları Suriye’ye gönderdiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanı Koca’nın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi.

    Halıcı, önergesinde; “İddialara göre, sağlam ve sağlıklı Suriyeliler üzerine yazdırılan pahalı ilaçlar Suriye’ye gönderilmekte, bunun da faturası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yüklenmektedir. Bahsi geçen iddiaların yer aldığı habere göre piyasadaki en pahalı ilaçlar sağlıklı Suriyeliler adına yazdırılmakta ve bunlar da Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura edilmektedir” dedi. Halıcı’nın Bakan Koca’ya yönelttiği sorular şöyle:

    “KAÇ İLAÇ SURİYE VEYA BAŞKA BİR ÜLKEYE GÖTÜRÜLEREK SATILMIŞTIR”

    “Bahsi geçen iddialar doğru mudur? Suriyeli eczacılar, sağlıklı ve sağlam sığınmacılara pahalı ilaç yazdırıp bunları Suriye’ye götürmekte ve orada bu ilaçları satmakta mıdır? Varsa bu ilaçlar hangileridir? 2015 Ocak ila 2023 Haziran ayı arasında geçen sürede kaç ilaç Suriye veya başka bir ülkeye götürülerek satılmıştır? Bunların SGK’ya maliyeti nedir? Önergenin yanıtlandığı tarih itibariyle; şu anda Türkiye’de sonradan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmuş ve eczane açmış kaç Suriyeli bulunmaktadır? İller sırasıyla ve ayrı ayrı belirtilmek üzere; hangi ilde kaç tane sonradan Türkiye Vatandaşlığı almış kişi eczane açmıştır? Bunların bugüne kadar SGK’ya, kamu kurum ve kuruluşlarına ödettiği ilaç payı ne kadardır? Konuyla ilgili olarak bugüne kadar bakanlığınız veya ilgili birimlere; CİMER ve savcılıklara duyurulmuş şikayet bulunmakta mıdır? Varsa bunlar nelerdir ve akıbeti ne olmuştur?”

     

  • Renault Yedek Parça Bulunur mu?

    Renault Yedek Parça Bulunur mu?

    Fransa merkezli olan Renault ülkemizde en popüler olan otomobil markalarının başında gelir. Türkiye‘de de bir fabrikası bulunan marka caddelerde her gün görmeniz mümkündür. Bu denli fazla kullanılan bir arabanın parçalarını bulmak da aynı derece kolaydır. Çünkü çok fazla talep olduğu için söz konusu ürünleri üreten firma da azımsanmayacak sayıdadır. Bundan dolayı Renault yedek parça bulup bulamayacağınız konusunda herhangi bir tereddüt yaşamanıza kesinlikle gerek yoktur.

    Orijinal Renault Yedek Parça Nereden Bulunur?

    Bir otomobil için en doğru seçenek her zaman orijinal parçalardır. Çünkü arabaya en uygun olan bu parçalar, verimi de maksimuma çıkarır. Hal böyle olunca orijinal Renault parça fiyatları da tabi ki muadillerine oranla daha yüksek oluyor. Ancak fiyat konusunda endişeniz yoksa orijinal ürünleri gözünüz kapalı tercih edebilirsiniz. Orijinal parçaları nereden bulacağınıza dair soruların ilk yanıtı ise tabi ki yetkili servislerdir. Eğer bir Renault aracınız varsa direkt olarak servise gidip istediğiniz parçayı temin edebilirsiniz. Fakat servislerin tek adres olduğunu kesinlikle düşünmeyin.

    Artık herhangi bir ihtiyacımızı internet üzerinden karşılayabildiğimiz şu dönemde araç sahiplerinin de işleri oldukça kolaylaştı. Çünkü sadece birkaç dakika içerisinde istedikleri oto parçaya ulaşıp onu satın alabiliyorlar. Bu gibi durumlarda en çok tercih edilen web site ise Parça Ofisi oluyor. Parça Ofisi hem Bayrampaşa’daki fiziki mağazasıyla hem de web sitesiyle araç sahiplerine yıllardır güvenle hizmet veriyor. Web sitesinde orijinal Renault oto parça ihtiyacınızı kolayca karşılayabilirsiniz. Bu durum özellikle Renault yedek parça İstanbul için arama yapanları sevindirecektir. Çünkü İstanbul gibi büyük şehirlerde dükkan dükkan dolaşıp oto parça aramak çok daha zor oluyor.

    Orijinal Renault Yedek Parça Fiyatları

    Orijinal Renault parça fiyatları yetkili servislerde ve Parça Ofisi gibi web sitelerinde aynı olmaktadır. Ancak yerel mağazalara geldiğimizde durum farklıdır. Örneğin Renault yedek parça İstanbul ile Ankara için arama yapan kişiler farklı fiyatlarla karşılaşabilirler. Bundan dolayı yetkili servis veya güvenilir web sitelerinden alışveriş yapmanız daha mantıklıdır. Fakat genel olarak konuşursak Renault orijinal parça fiyatları 180 TL’den başlayıp 10.000 TL’ye kadar gidiyor. Burada en önemli faktör ürün kategorisidir. Örneğin motor kategorisinde parçaların fiyatları çok yükseliyor. Ancak Renault filtre kategorisinde ücretler taban seviyeye düşüyor.

    Orijinal Renault Yedek Parça Sorgulama

    Parça Ofisi web sitesinde orijinal Renault yedek parça sorgulama yapmak için sitesinin ana sayfasından araca dair bazı bilgileri doldurmalısınız. Burada:

    • Marka
    • Model
    • Model yılı
    • Motor hacmi
    • Kasa tipi

    Bilgilerini girmelisiniz. Daha sonra “Parça Ara” butonuna tıklayarak veri tabanında sorgulama yapabilirsiniz. Karşınıza çıkan sayfanın sol tarafında parça kategorisini ve istediğiniz markaları seçerek sonuçları filtrelemenizi tavsiye ederiz. Böylece aradığınız parçaya daha kolay ulaşabileceksiniz. Eğer ürünün OEM kodunu biliyorsanız direkt bu kodla sorgulama yapmanız da mümkün. Dilerseniz ürünü sepete ekleyerek kolayca sipariş oluşturabilirsiniz. Aşağıdaki bağlantıya tıklayarak Renault parça sorgulama yapabilirsiniz:

    Renault Yedek Parça Sorgula: www.parcaofisi.com

  • Türk Tenisinin Duayen İsmi Ali Göreç ile Yapılan Röportajda Tenisin Geçmişten Günümüze Yolculuğu ve İdeal Hedefler Konuşuldu

    Türk Tenisinin Duayen İsmi Ali Göreç ile Yapılan Röportajda Tenisin Geçmişten Günümüze Yolculuğu ve İdeal Hedefler Konuşuldu

    Türk tenisinin duayen isimlerinden, Kadın Milli Takım Kaptanı ve Optimum Tenis Akademisi Direktörü Ali Göreç Spor Depor’a tenis üzerine geniş kapsamlı bir röportaj verdi. Tenise başlamasından Türk tenisinin gelişim sürecine ve bundan sonrası için ideallerine kadar bir çok konuyu konuşuldu. İşte Ali Göreç röportajı…

    Soru: Hayatınıza baktığımız zaman tenise adanmış bir hayat görüyoruz. Oyunculukla başlayıp tenisin her kademesinde devam eden bir kariyeriniz var. Oyunculuk, antrenörlük, yöneticilik ve yorumculuk… En üst kademe antrenörlük sertifikasını alan ilk kişisiniz. En uzun tenis oynama rekorunuz var vs. Sizin çocukluk döneminizde Türkiye‘de tenisin çok yaygın bir spor dalı olduğunu söyleyemeyiz. Siz tenise nasıl yönlendiniz? Bu yola girmeyi nasıl tercih ettiniz?

    Ali Göreç: Öncelikle adanmışlık kısmını düzeltmemiz lazım. Ben kendimi hiçbir şeye adamadım. Çünkü adanmak, birşeye rağmen fedakarlıkta bulunmak demek, halbuki ben hayatımda tenisle ilgili hiç fedakarlıkta bulunmadım. Sadece sevdiğim şeyi keşfettim ve devam ettim. Normalde Kimya mühendisliği okudum. Fakat kimya mühendisliği okurken de tenis oynadım. Tenisle para kazanıyor, üniversiteyi yarı oranda tenis ile finanse ediyordum. Fakat bir nokta geldi ki, ben herhalde o zamanlardan bugünü hissetmeye başlamış olmalıyım.. Beni kimya ve finans sektörü ile ilgili neyin uyandırdığı ile ilgili ufak bir örnek vermek gerekirse; okulum Almanya’nın fen dalında ve özellikle kimya alanında en iyi üniversitesi idi. Dikkat edin, burası ABD değil Almanya, yani diğer ülkelere nazaran dürüstlük ve teknolojinin daha üst yerlerde olduğu bir ülke… Orada bile kimya bölümünün AR-GE departmanı sponsoru BASF. Araştırma geliştirme konularının hangisine destek olunacağına firma karar veriyor. Yani insanlığın iyiliğine hizmet ediyor olduğuna inandığımız, güvendiğimiz bilimde, iplerin ucu ticaret sektöründe… Bu beni çok rahatsız etti.

    “Kalbinin sesini dinle ve o konuda olabileceğinin en iyisi ol”

    Tenis benim kalbime, ruhuma en iyi gelen şeydi ve 80’lerin başında tenisi meslek edinmeye karar verdim. Bu tarihler, sanayi toplumunda verimli olan insanlara en fazla ihtiyaç duyulan dönemler ve kimya süper yükselen bir değer… Ben bu kararı verdiğimde babam hariç herkes “Sen deli misin, kimya söz konusu iken, tenis ne demek? İnsanların aşçısı olur, şoförü olur, tenis hocası olur, bu mudur senin istediğin?” dediler. Ama o zamanlardan demek bir vizyon olarak tenis eğitim sektörünün gelişeceğini, insanlara iyi geleceğini düşünüyordum. Ben de tam bilmiyorum ama hissiyatım öyleydi. Babam da “kalbinin sesini dinle ama tenise devam edeceksen kimyada nasıl kalifiye olduysan aynı şekilde kalifiye ol, ondan sonra hayatını onun üzerine kur” dedi.

    Ondan itibaren Almanya’da spor ve tenis okudum, sonrasında en üst düzey antrenörlük eğitimlerini aldım. Hayat tenisin üzerine kuruldu ve iyi ki öyle oldu. Bugün benim 50. meslek yılım. Daha bir gün bile işime, ayaklarım geri giderek gelmedim. Benim gençlere de verdiğim en önemli nasihat; “Kalbinin sesini dinle ve o konuda olabileceğinin en iyisi ol”

    Soru: Babanız yönetmen olduğu için; o dönemde size sinema ve televizyon cazip gelebilirdi. Bu şekilde yönlendirildiniz mi?

    Ali Göreç: Gerçekten de beni artist yapmayı denediler. Ayhan Işık’ın oğlunu oynamam istendi ama, oyunculuk kariyerim daha denemelerin ilk saatlerinde sona erdi. Hem hiç eğilimim olmadığı hem de hiç mutlu olarak yapamayacağım anlaşıldı. Yeşilçam’ın göbeğinde doğdum. Ayhan Işık, Zeki Müren, Ajda Pekkan, Türkan Şoray gibi isimlerle aile dostu olmamıza rağmen oyunculuk beni çekmedi.

    Soru: Türkiye’de yeterince sporcu yetişmemesinin nedeni olarak eğitim ile spor disiplininin birlikte yürütülememesi gösteriliyor. Ancak sizin geçmişinize baktığımız zaman iyi bir eğitim hayatınız olduğunu, Almanya’da Yüksek Kimya Mühendisliği okuduğunuzu görüyoruz. Bunun üstüne de Tenis Antrenörlüğü Yüksek Meslek Okulu’na gitmişsiniz. Siz tenisle eğitimi bir arada nasıl götürdünüz?

    Ali Göreç: Okul eğitimi ve performans tenisinin en zorluk oluşturduğu dönem lise dönemleri oluyor. Ben liseye giderken günde 2 saatten fazla tenis oynamıyordum ama, bizim zamanımızda bugünkü kadar rekabetçi ve iyi organize edilmiş, profesyonel bir tenis sektörü de yoktu. Benim üniversite ve sonrasındaki dönemimde oynadığım zamanlarda ATP kurulma ve henüz gelişme aşamasındaydı. Dünya klasmanı belki de en iyi oyuncuları göstermiyordu ve profesyoneller değişik para ödüllü turnuvalara girerek para kazanıyordu.

    “Dünyanın 100 numarası orta seviye bir CEO kadar kazanıyor olmasına rağmen, aldığı mesleki risk inanılmaz yüksek”

    Bugüne baktığımızda, lise yıllarında günde 4-5 saat antrenman yapmak ve belli sayıda turnuva oynamadan rekabetçi olmanın mümkün olmadığı gibi, okulu ihmal etmek de kesinlikle mümkün değil. Ben hayatımda hiçbir öğrenciye “Sen okulu bırakacak kadar iyisin, sen tenise yönelebilirsin” demedim. Bugün bunu yapanlar var. Bazı kolejler var, çocuklar hiç gitmiyor okula, diploma alıyorlar. Yaptıkları tek şey profesyonelce tenis antrenmanlarına yönelmek. Ama bunun hastalığı var, sakatlığı var, dünya klansmanında yeteri kadar yükselmeme ihtimali zaten çok yüksek… Dünyada ilk 100’ün arasında olanlar ancak dengeli bir meslek hayatı yaşıyorlar. Dünyanın 100 numarası orta seviye bir CEO kadar kazanıyor olmasına rağmen, aldığı mesleki risk inanılmaz yüksek. Dolayısıyla okulu beraber götürmek lazım. Standart okullarla beraber gitmiyor. Ama bizim akademimizin, çok vizyoner bir sahibi olan Modafen Koleji ile bir anlaşması var. Bizim oyuncularımızın en yüksek hedefi, ABD’de tenis bölümü Division 1 olan üniversitede tam burs almak. Onu aldıktan sonra yeteri kadar iyiyse profesyonelliğe adım atabilir. Değilse de, bu plan sayesinde hem elinde sağlam bir eğitim oluyor, hem de tenisi yaşam boyu spor olarak oynamaya devam edebiliyor.

    Modafen ile geliştirdiğimiz projede, çocuklar sabahları 8’de önce buraya geliyor ve bir birim tenis antrenmanı yapıyorlar. Okul, çocukları buradan alıyor. Eğitimlerini yapıyorlar, okul sonrası tekrar buraya gelip, bir birim tenis ve bir birim kondisyon antrenmanı daha yapıyorlar, yani günde 2 birim tenis, 1 birim kondisyon yapabiliyorlar. Turnuvalara gidebiliyorlar. Turnuvalara gittiklerinde veya bu antrenmanlar sebebiyle eksik kaldıkları dersleri telafi ediliyor. Bu projeyi örneklemiş olduk ve istiyoruz ki, okullar ve kulüpler bu şekilde çalışabilsin. Çünkü Türkiye’ye özel olarak ancak bu sistemin çalıştığı görünüyor.

    Öbür türlü herkes arabesk bir ruh haline giriyor. “Bu Milli Eğitimle olmaz, onla olmaz, bunla olmaz vs…” Tamam, olmayacak şeyi tespit etmek kolay, fakat önemli olan, olacak şeyi oluşturabilmek, bizim görevimiz o.

    Olacak ne var? Bizim kendi ülkemize, kendi insanımıza uygun ne yapmalıyız? Buna odaklanmazsak arabesk içinde böyle gideriz, ortaya da hiçbir şey çıkmaz.

    Soru: En uzun tenis oynama dünya rekorunuz var. 45 saat ara vermeden. Bu rekoru bize anlatabilir misiniz?

    Ali Göreç: Bunun kuralı şu; normalde saha değişiminde aşağı yukarı 1 dakika kadar toplamda süreniz var. Bu süreyi kullanmayıp biriktirebilirsiniz dinlenmek için. Dünya rekoru kırmanın kuralı bu. Biz 3-4 saat arka arkaya hiç durmadan oynadık. Ondan sonra 20 dakikaları biriktirdik. Bunu biz Köln Spor Yüksekokulu ile birlikte yaptık. Onlar bizi buna hazırladılar. Uyku rejimi, meditasyon rejimi, kısa sürede power nap dedikleri şey. Bilimsel bir proje oldu. Teniste karbonhidratın daha fazla kullanıldığı, proteinin biraz daha az kullanıldığı, hangi enerji sistemleri tenis için ön planda, bunlar ortaya çıkmış oldu. Bu şan şöhret için değildi de, Köln Yüksekokulu’na destekti…

    “Günahlarını almayayım ama, denediğim için söylüyorum, 120 saati normal şartlarda oynamak bir insan için mümkün değil”

    Rekoru, sonra 120 saate çıkardılar. ABD’li ikiz kardeş… Günahlarını almayayım ama, denediğim için söylüyorum, 120 saati normal şartlarda oynamak bir insan için mümkün değil. O zamanlar mümkün değildi belki şu an süper atletler yapabilirler… 5 gün hiç durmadan tenis oynamak diye bir şey normal şartlarda yok. Beslenmeni ayarlayamazsın, mümkün değil. O 20 dakikalarda ne ara uyuyacaksın. Bana inandırıcı gelmedi.

    Soru: Türkiye’de tenisin gelişmesi ve yaygınlaşması için görüşleriniz nelerdir?

    Ali Göreç: Türkiye’de 1920’lerden itibaren tenis oynanıyor. 1920-2013 arası hiçbir şey olmuyor, 10 senede Türk tenisi füze gibi yukarı çıkıyor… Neden?

    Eurosport sayesinde… Eurosport, onun arkasında da ATP ve WTA’nin dünya çapındaki başarılı pazarlamaları var. İnsanlar televizyonda göre göre özenmeye başladılar. Eurosport’ta nereyi açsan dünyanın en iyi oyuncularını izlemeye başladın. Bunla bağlantılı olarak WTA’nin 3 sene arka arkaya yıl sonu şampiyonaları geldi İstanbul’a. İnsanlar canlı canlı Serena’yı, Maria Sharapova’yı izlediler. Sonra Federer geldi.. Benim hayatımda da, teniste kalmamda en büyük rolü, İstanbul Enternasyonal Tenis Turnuvası oynamıştı. Şimdiki ismiyle TED Open. Türkiye tarihindeki en uzun devam eden spor müsabakası. 1970’de Celal Uluğ diye Federasyon’da görev yapan bir beyefendi vardı. Whisky markalarının Türkiye temsilcisi olarak İstanbul – Londra arasında mekik dokuyan bir insandı. Bu bey, İstanbul’a Enternasyonal Tenis Turnuvası için oyuncu getiriyordu. 1970’te, Federer kadar önemli bir ismi, 2 sene arka arkaya getirdi. Ilie Năstase diye efsanevi bir tenisçi. Biz onu canlı izledik, ona top topladık, çizgi hakemliği yaptık, antrenman yaptık. O bizim hayatımızı değiştirdi. O grubun içindeki herkes hala tenisle çok yakın ilişkide ve Ali Yenilmez adındaki bir arkadaşımız ve ben profesyonel olarak tenisin içindeyiz hala.

    Bu organizasyonlar bir sürü genci fitilledi. Orada top toplayan, çizgi hakemliği yapan… Sadece seyretmeye gitmiş olan… O başka bir manyetik alan. TV bir manyetik alan ama birinin yakınına gittiğin zaman bambaşka bir enerji alışverişi oluyor.

    “Hala bizim en iyi oyuncularımıza dahi doğru dürüst sponsor yok”

    Ülkemizde tenise genel ilgi gün geçtikçe hızla artıyor, fakat henüz oyuncuları yeterince destekleyecek bir sektör oluşmuş değil. Hala bizim en iyi oyuncularımıza dahi doğru dürüst sponsor yok. Onların yıl boyu gerekli sayıda profesyonel turnuva oynamaları kolay değil. Sponsor olmayınca medya yok, medya yoksa sponsor yok… Genel ilgi, yakın bir zamanda profesyonel bir tenis sektörü yaratacaktır.

    “Ben insan yetiştirmeyi çok seviyorum. Bilgi paylaşmayı seviyorum”

    Soru: Kadın Milli Takımı’nın aktif kaptanısınız. Kısa vadede planladığınız bir hedefiniz var mı?

    Ali Göreç: Ben insan yetiştirmeyi çok seviyorum. Bilgi paylaşmayı seviyorum. Bilgi, sahip olunacak ve kendine saklanacak bir şey değil. Sen onun bir kısmını sahiplenip ondan nemalanmaya çalıştığın zaman seni zehirliyor. Çok şey bilip bilgisini paylaşmayan çok insan var. Bu, ya kansere davet oluyor, ya da “bu hasletli bir insan değil” damgası vurduruyor. Öbür türlü organik olarak paylaştığın kadar içinde öğrenme alanı açılıyor. Milli takım ile ilgili de konu aynı.

    Ben ve bana yakın yaştakiler milli takımları ne kadar götürebilirler? Benim götürmem doğru da değil artık, zaten 30 senedir yapıyorum. 17 sene kadar gençlerin tüm yaş gruplarında, ondan sonra dönem dönem Erkek A Milli, Kadın A Milli takımlarında görev aldım… Bunu benim devam ettirmem yararlı da değil. Gençlerin götürmesi lazım. Federasyon başkanı benden bunu rica ettiği zaman ona şunu söyledim; “Bunu şerefle yaparım, gurur duyarım, bu ayrı konu, ama bunun faydalı olduğunu da düşünmüyorum.” Şöyle bir anlaşma yaptık; bu sene ben tek başıma götürdüm, önümüzdeki sene bizim çok tecrübeli ve yakında aktif tenisi bırakacak olan oyuncularımızdan birini yanıma alacağım. 2025’te o devam edecek…

    KISA SORU-CEVAPLAR

    Soru: Nadal mı, Djokovic mi, Federer mi?
    Ali Göreç: Teknik açıdan Federer, oyuncu olarak Djokovic. Nadal’ın da en büyük özelliği tenis sevgisi.

    Soru: Toprak mı, çim mi, sert zemin mi?
    Ali Göreç: Eğitim için toprak. Az oynamama rağmen en iyi oynadığım zemin ise, çim.

    Soru: Backhand mi Forehand mi?
    Ali Göreç: Oyunculuğumda backhandim daha iyiydi, antrenörlük dönemimde ise forehandim.

    Soru: Wimbledon mı, Roland Garros mu, Amerika Açık mı, Avustralya Açık mı?
    Ali Göreç: Mücadele için Roland Garros. Heyecan için Wimbledon

    Soru: Steffi Graf mı Serena Willams mı?
    Ali Göreç: Serena Willams’ın en iyi oyunu ile Steffi Graf’ın en iyi oyununu koy, Steffi Graf game alamaz.

    OPTIMUM TENİS AKADEMİSİ

    Akademimizde suni çim, toprak, yavaş sert kort ve hızlı sert kort olmak üzere 4 farklı zemin bulunmaktadır. Antrenmanlarınızı tercih ettiğiniz zeminde yapabilirsiniz. Örneğin bir toprak kort turnuvasına mı katıldınız? Maçlarda zemini yadırgamamak için turnuva öncesinde toprak kortta antrenman yapabilirsiniz.

    Oyunculara uygun antrenman planı hazırlamak, benzer oyuncularla eşleştirebilmek için eğitimimize katılmadan önce sizinle kısa bir deneme antrenmanı yapıyoruz. Bu antrenman sonrasında ihtiyacınızı biz belirliyor, sizden de alacağımız ilave bilgilerle antrenman programınızı hazırlıyoruz.

    Eğitimlerimize katılmak için üye olmak gerekmiyor ama üyelerimiz her yıl ilk katıldıkları eğitim paketinde %50, sonrasında katıldıkları tüm eğitimlerde de %10 indirim avantajını kullanıyorlar.

    EKİP

    Üniversite eğitimi almış, 3 yabancı dilde antrenman yürütebilen, TTF Antrenör lisansına sahip, Optimum Tenis Özel Antrenör Eğitiminden geçmiş, kendi yaş kategorilerinde üst düzey tenis oynayan ve kendilerini geliştirmeye sürekli devam eden antrenör ve kondisyoner ekibimizle, gelişiminizin hangi aşamasında olursanız olun sizi daha da ileriye götürmeye hazırız.

  • İTO UYARDI: “İSTANBUL’DA KIZAMIK NEDENİYLE ÖLEN ÇOCUKLAR VAR, BU SEYİR EN KISA ZAMANDA ÖNLENMELİ”

    İTO UYARDI: “İSTANBUL’DA KIZAMIK NEDENİYLE ÖLEN ÇOCUKLAR VAR, BU SEYİR EN KISA ZAMANDA ÖNLENMELİ”

    İstanbul’da kızamık nedeniyle hastanelere yapılan başvurunun endişe verici boyuta ulaşması ve çocuk ölümleri üzerine İstanbul Tabip Odası (İTO) yönetimi, “Bugün burada kızamık hastalığıyla ilgili kötü gidişata dikkat çekmek için toplanmış bulunuyoruz, çünkü İstanbul’da kızamık hastalığında endişe verici bir artış olduğunu ve ne yazık ki kızamık salgını nedeniyle kaybedilen çocuklar olduğunu biliyoruz… İstanbul’da kızamık hastalığındaki artış endişe verici, kaybedilen çocuklar var, bu seyir en kısa zamanda önlenmelidir” uyarısını yaptı. Avrupa’daki kızamık olgu sayılarına göre Rusya ve Tacikistan’dan sonra 457 olgu ile Türkiye üçüncü sırada bulunuyor.

    İTO, İstanbul’da kızamık vakalarının artması sonucu, kızamık ve kızamık aşılamasıyla ilgili bugün Cağaloğlu binasında basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında İTO Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. Saffet Ercan, Dr. Esin Tuncay ve Dr. Ayşen Yavru ile Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimleri Kolu’ndan Dr. Özden Güngör katıldı. Basın açıklamasında vaka sayılarının endişe verici olduğuna değinilerek aşılanmaya dikkat çekildi. İTO yöneticileri şu uyarı ve saptamaları yaptı:

    “GEREKEN TEDBİRLERİ ALMAK EN ÖNEMLİ SORUMLULUKLARIMIZDANDIR: İstanbul’da kızamık hastalığındaki artış endişe verici, kaybedilen çocuklar var, bu seyir en kısa zamanda önlenmelidir. Hastalıkların ortaya çıkıp da büyük insan topluluklarına yayılarak bir halk sağlığı sorununa yol açmadan önce yapılması gereken koruyucu hekimlik uygulamalarını kamu otoritesine hatırlatmak ve onları bu konuda gereken tedbirleri almaya zorlamak meslek odası olarak en önemli sorumluluklarımızdandır.

    İSTANBUL’DA KIZAMIK SALGINI NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDEN ÇOCUKLAR VAR: Bugün burada kızamık hastalığıyla ilgili kötü gidişata dikkat çekmek için toplanmış bulunuyoruz, çünkü İstanbul’da kızamık hastalığında endişe verici bir artış olduğunu ve ne yazık ki kızamık salgını nedeniyle kaybedilen çocuklar olduğunu biliyoruz. Kızamık, tarihi çok eskilere dayanan ve milyonlarca insanın hayatına ve ondan daha fazlasının sakat kalmasına yol açan, bulaştırıcılığı yüksek bir hastalıktır. Ancak yaklaşık yarım asırdır uygulanan aşısıyla günümüzde önlenebilir bir hastalık olan kızamıktan çocuklarımızı kaybetmeye tahammülümüz yok. 

    RAKAMLARA ULAŞAMIYORUZ: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ülkemizin de içinde yer aldığı Avrupa Bölgesinin Kızamık Eliminasyon (virüsün dolaşımının durdurulması) hedefi olarak önce 2010 yılını, o hedef olmayınca 2015 yılını belirlemesine rağmen bu hedeflere günümüze kadar ulaşamamıştır. Ülkemiz de bu hedeften oldukça uzaktır. Nitekim, Nisan 2022 Mart 2023 tarihleri arasında Avrupa’daki kızamık olgu sayılarına göre Rusya ve Tacikistan’dan sonra 457 olgu ile Türkiye gelmektedir. Bu sayının 343’ü de 2023’ün ocak ve şubat aylarına aittir. Sahada çalışan meslektaşlarımızdan aldığımız bilgilerden mart ayından itibaren yeni olguların olduğunu biliyoruz ancak Sağlık Bakanlığı’nın verilerin paylaşımında Covid 19 Pandemisi’ndeki şeffaf olmayan tutumunu devam ettirmesi sebebiyle rakamlara ulaşamıyoruz. 

    TOPLUMUN YÜZDE 92-95’İNİN KIZAMIK AŞISI OLMUŞ OLMASI GEREKİR: Oysaki epidemiyoloji biliminin genel kurallarına göre, salgınlarda kamu otoritesi güven inşa etmeli, erken duyurmalı ve şeffaf olmalıdır. Sağlık Bakanlığı salgın yönetiminde sergilediği pratikle bu üç maddenin tümünü ihlal etmektedir. Kızamık virüsünün dolaşımının durdurulabilmesi toplumun yüzde 92-95’inin kızamık aşısıyla aşılanmış olması gereklidir. Sağlık Bakanlığı’nın DSÖ ile paylaştığı 2021 verilerinde İstanbul dâhil olmak üzere ülkemizin birçok şehrinde bu orana ulaşılamadığını görüyoruz.”

     

  • İMAMOĞLU: “PARTİ İÇİNDEKİ MÜNAZARALARIMIZ BİTTİKTEN SONRA, ELBETTE TAM OLARAK NE ARZU ETTİĞİMİZİ, NE İSTEDİĞİMİZİ KAMUOYUYLA PAYLAŞIRIZ”

    İMAMOĞLU: “PARTİ İÇİNDEKİ MÜNAZARALARIMIZ BİTTİKTEN SONRA, ELBETTE TAM OLARAK NE ARZU ETTİĞİMİZİ, NE İSTEDİĞİMİZİ KAMUOYUYLA PAYLAŞIRIZ”

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYIR

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinin ardından bazılarıyla 2-3 kez olmak üzere CHP’de akla gelen herkesle görüştüğünü belirtirken, “Değişim derken neyi kastettiniz? Kılıçdaroğlu da aynı şeyi diyor. Siz değişimle genel başkan değişimini mi kastediyorsunuz” sorusuna, “Çok geniş bir çerçevesi var. Parti içindeki münazaralarımız, konuşmalarımız bittikten sonra, elbette tam olarak ne arzu ettiğimizi, ne istediğimizi kamuoyuyla paylaşırız” karşılığını verdi. İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun “İstanbul’u düşünmek de önemli” sözleriyle ilgili de “Mesele İstanbul’dan ibaret değil” dedi.

    İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 29 Mayıs-4 Haziran 2023 tarihleri arasında Bakü’de düzenlenen Dünya Taekwondo Şampiyonası’nda 3 altın, 2 bronz olmak üzere toplam 5 madalya kazanan İBB Spor Kulübü sporcularıyla bir araya geldi. İmamoğlu; Merve Dinçel (49 kg, altın), Nafia Kuş (+73 kg, altın), Hakan Reçber (63 kg, altın), Görkem Polat (54 kg, bronz) ve Emre Kutalmış Ateşli (+87 kg bronz) ile Emirgan’daki Beyaz Köşk’te buluştu.

    “AMATÖR BRANŞLARDA GÜÇLENMEYİ ÇOK ARZU EDİYORUZ”

    İBB Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş’ten şampiyona ve şampiyonlarla ilgili bilgi alan İmamoğlu, sporculara başarı dileklerini iletti. “Sporda başarı; bir moral, motivasyon ülke açısından. Hep bir tarafıyla daha çok ilgileniliyor. Özellikle çocukların ve gençlerin bu alanlara ilgi duyması açısından da çok ciddi bir motivasyon sağlıyor. O bakımdan ben de gururla başarılarınızı takip ettim” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:

    “Toplumsal sporu tetikleyen ve motive eden tarafı güçlü olmalı, altyapı tarafı güçlü olmalı. Burada özel bir statünün oluşması, İstanbul halkının da spor okullarından başlayan yetenek haritası üzerinden süzülmüş haliyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde mücadeleci bir pozisyona dönüşmesi, özellikle amatör branşlarda güçlenmesini çok arzu ediyoruz. Taekwondo zaten başarılı olan hatlarından bir tanesi. Güreş var. Ama artık onun yanına atletizmi, jimnastiği, yüzmeyi, hatta işte bu hafta sonu kürek gibi bütün olimpik branşlarda etkili bir sahaya dönüşmesini istiyoruz. Çünkü, 2036’da İstanbul’un olimpiyatlarda ev sahibi olmasını istiyoruz. Gururlandım açıkçası. Başarılar dilerim. Burada olmayan, madalya alan diğer kulüplerin de Milli Takımımız adına başarılı olan sporcularını da tebrik ediyorum. İnşallah devamı olsun. Yanınızdayız her yönüyle. İstanbul halkı adına da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ailesi adına da hepinize teşekkürler.”

    “SPORDA SAYGI ÇERÇEVESİ YÜKSEK, BİR TEK POLİTİKADA SAYGI BİRAZ AZ”

    İmamoğlu, buluşmayı görüntüleyen basın mensuplarına da “Sporun kuralları; centilmenlik, ki hocalarımız iyi bilirler. Dövüş sporlarında aslında daha fazla. Saygı çerçevesi yüksek. Bir tek politikada saygı biraz az. Onu da düzelteceğiz inşallah. Lütfen şampiyonlarımızı bol bol tanıtın, anlatın, sporu konuşturun. Başarılı olan sporcularımızı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sporcularımızı konuşturun. Onlar sahada şampiyon olmaya devam edecek, biz de diğer sahalarda şampiyon olmak için mücadelemize devam edeceğiz” dedi.

    “PARTİDE AKLINIZA GELEN HERKES DE O GÜNDEN BUGÜNE GÖRÜŞTÜM, HALA DA GÖRÜŞMÜYORUM”

    İBB Başkanı İmamoğlu daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu, “29 Mayıs’ta değişim mesajı vermiştiniz 30 Mayıs’ta da Özgür Özel’le bir görüşme yaptığınız iddia ediliyor. O görüşmenin ayrıntılarını merak ediyoruz. Kendisinin de kurultay sürecinde ön plana çıkışını nasıl yorumlayacaksınız” sorusu üzerine şunları söyledi:

    “Ben, sadece Özgür Özel ile değil, Engin Altay, Engin Özkoç, Selin Sayek Böke, yani partide aklınıza gelen herkesle o günden bugüne görüştüm, hala da görüşüyorum. Dün bile görüştüğüm partinin yöneticileri var. Sadece merkez yöneticileri değil, il yöneticileri, il başkanları, milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri var. Zaten görüşüyorduk şimdi daha yoğun görüşüyorum. Çünkü ne demek istediğimi, fikirlerimi, düşüncelerimi kamuoyuna açık olmayacak kısmıyla da parti içi, aile içi görüşlerimi onlarla paylaşıyorum. Özgür Bey’le de o kapsamda görüştük, sadece tarihi konusunda emin değilim. Yani siz 30’u iddia ediyorsunuz ama emin değilim ben tarihinde. Çünkü bazılarıyla iki kez görüştüm, üç kez görüştüm emin değilim ama hepsiyle görüşüyorum.”

    “DEĞİŞİM TALEBİ VAR. BU HEPİMİZDE VAR. YANİ PARTİMİZİN İÇİNDE KONUŞUYORUZ”

    İmamoğlu, CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in ‘Ben de göreve hazırım’ açıklamasını nasıl değerlendiğine ilişkin de şöyle konuştu:

    “Ben dünkü açıklamasını direkt öyle algılamadım. ‘Her göreve hazırım, her pozisyona hazırım’ şeklinde bir yorumu olduğunu gördüm. Bir de değişim talebi var. Bu hepimizde var konuşuyoruz zaten. Yani partimizin içinde konuşuyoruz. Sahada ve televizyonlarda değil, partinin içinde konuşmayı ve orada bir olgun çözüm bulmayı hem partimiz hem ülkemiz adına çok önemsiyoruz.”

    “UYDURMA KAVRAMLAR ÜZERİNDEN UYDURMA İŞLERİ ÜZERİNDEN ARAYIŞLAR NAFİLE”

    “Hakkınızda yeni bir dava açıldı. Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğunuz dönemlerde ihaleye fesat karıştırma iddiasıyla açılan davada yine hakkında siyasi yasak isteniyor ve yarın ilk duruşma var” hatırlatması üzerine de İmamoğlu, şunları söyledi:

    “Evet. Beylikdüzü döneminden kalma, Danıştay’ın hakkımızda, bizim itirazlarımıza dönüp bizi haklı bulduğu bir süreçte yeniden İçişleri Bakanlığı’nın dosya arşiv araştırması gibi böyle bir sürü konuya dahil olduğu konulardan bir tanesi. Zaten o soruşturmayı yürüten İçişleri Bakanlığı’ndan siparişle gönderilen kişilere bakarsanız altının nereden geldiğini, o iş için nasıl bu insanların motive edildiğini anlarsınız. Yargının herkese eşit ve adil şekilde uygulandığı bir ülke hayal ediyoruz. Suçumuz, kusurumuz varsa görevimiz gereği ülkemizin, devletimizin her birine hesap vermeye hazırız. Eksiğimiz varsa onun da gereği neyse onun da cezasını çekmeye hazır oluruz. Ama uydurma kavramlar üzerinden uydurma işler üzerinden arayışlar nafile. Milletin vicdanı onun cevabını verir günü geldiğinde. Onun da en güzel yeri hep seçim olmuştur.”

    “PARTİ İÇİNDEKİ MÜNAZALAR BİTTİĞİNDE NE İSTEDİĞİMİZİ AÇIKÇA KAMUOYUYLA PAYLAŞIRIZ” 

    Ekrem İmamoğlu, “Değişim derken neyi kastettiniz? Kılıçdaroğlu da aynı şeyi diyor. Siz değişimle genel başkan değişimini mi kastediyorsunuz” sorusuna “Çok geniş bir çerçevesi var. Parti içindeki münazaralarımız, konuşmalarımız bittikten sonra, elbette tam olarak ne arzu ettiğimizi ne istediğimizi kamuoyuyla paylaşırız” karşılığını verdi.

    “MESELE İSTANBUL’DAN İBARET DEĞİL”

    İmamoğlu, “‘İstanbul’u düşünmek de önemli’ dedi sayın genel başkan, siz aday olursanız İstanbul ne olacak” sorusuna karşlık da “Tabii ki yani kendileri genel başkanımız, İstanbul’u da düşüneceğiz, Ankara‘yı da düşüneceğiz, Türkiye’yi de düşüneceğiz geleceği de her türlü düşünmek zorundayız. O da bizim de zaten asla ıskalamadığımız bir noktasıdır İstanbul. Ama mesele İstanbul’dan ibaret değil” dedi.

    İMAMOĞLU, İSTANBUL’DA YENİDEN ADAY OLUP OLMAYACAĞI SORUSUNA “ŞU AN KONUMUZ SPOR” YANITINI VERDİ

    İBB Başkanı İmamoğlu, “İstanbul’a tekrar aday olmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna “Şu anda bizim ana konumuz spor, şampiyonlarımızın yanındayız. Bence yeterince siyaset cümlesi onların yanında kurduk” yanıtını verdi. İmamoğlu, “Tekrar ifade edeyim. Yani siyasetle ilgili son spotumu şu cümlemden sonra kuracağım size manşet vermek adına. O da şu, lütfen şampiyonlarımızı bol bol tanıtın, anlatın sporu oluşturun. Yani başarılı olan sporcularımızı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sporcularımızı konuşturun. Onlar sahada şampiyon olmaya devam edecek biz de diğer sahalarda şampiyon olmak için mücadelemize devam edeceğiz” dedi.

    ŞAMPİYON KUŞ: TEKERLEKLİ SANDALYEDEN, KARŞINIZA DÜNYA ŞAMPİYONU OLMUŞ UNVANIMLA GELDİM

    İmamoğlu’nun ardından söz alan Nafia Kuş da duygularını, “4 Haziran 2021’de, olimpiyatlardan önce bizi davet etmiştiniz. Yanınıza gelmiştik. O zaman tekerlekli sandalyeyle oturuyordum. Başkanıma sadece şunu söylediniz. ‘Sporcumuz için ne gerekiyorsa yapın’ dediniz. Sağ olsunlar, Başkanım da elinden gelenin daha fazlasını yaptı. Sizlerin huzurunda Başkanıma tekrar teşekkür etmek isterim. Siz de bize çok destek oldunuz. Sizlere çok teşekkür ederiz. Hep yanımızda oldunuz. Karşınızda tekerlekli sandalyeden, karşınıza dünya şampiyonu olmuş unvanımla geldim. Çok mutluyum, çok gururluyum” sözleriyle dile getirdi. İmamoğlu da Kuş’un sözlerine, “Sizinle gurur duyuyoruz. Kimin sakatlığı olsa ya da en kötü anında, en sıkıntılı anında yanında olmak, kurumsal olarak sorumluluğumuz. Kulübümüz de öyle, biz de öyleyiz. Başkanımıza, titiz davranan teknik heyetimize ve bütün yöneticilerimize ben de teşekkür ediyorum” şeklinde yanıt verdi

    Görüşmede; Keleş ile İBB Spor Kulübü Genel Sekreteri Erdem Aslanoğlu ve şampiyon sporcuların antrenörlerini temsilen Ali Özen de yer aldı.

  • KÜRŞAD ZORLU: “İYİ PARTİ, GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN MERAL AKŞENER ÖNDERLİĞİNDE İKTİDAR HEDEFİNE ÇOK DAHA GÜÇLÜ ADIMLARLA İLERLEYECEKTİR”

    KÜRŞAD ZORLU: “İYİ PARTİ, GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN MERAL AKŞENER ÖNDERLİĞİNDE İKTİDAR HEDEFİNE ÇOK DAHA GÜÇLÜ ADIMLARLA İLERLEYECEKTİR”

    İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, bugünkü Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısında, 24 Haziran 2023 Cumartesi günü yapılacak kongre sürecinin değerlendirildiğini belirterek, “Bu süreçte bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara, yolumuza tuzak kuranlara ve şahsi çıkarlarını gözetenlere karşı tüm teşkilatlarımızla birlikte ve dimdik duracağız. Unutulmamalıdır ki nice engellere, elektriği kesilen salonlara, hakaret ve tehditlere karşı durarak bugünlere ulaşan cesurlar hareketi, ‘ben’ değil ‘biz’ olabilmenin adresidir. İYİ Parti, tüm mensuplarıyla Türkiye’nin umudu ve milletinin sesi olan genel başkanımız Sayın Meral Akşener önderliğinde iktidar hedefine çok daha güçlü adımlarla ilerleyecektir” dedi.

    Kürşad Zorlu, İYİ Parti’de bugün yapılan GİK toplantısının ardından Twitter hesabında açıklamalarda bulundu. Zorlu, şunları kaydetti:

    “İYİ PARTİMİZ, 24 HAZİRAN 2023 CUMARTESİ GÜNÜ ANKARA ATO CONGRESİUM’DA 3. OLAĞAN BÜYÜK KURULTAYI’NI GERÇEKLEŞTİRECEKTİR”

    “Bugün Genel İdare Kurulu toplantımız gerçekleştirilmiş olup seçim sonrası gelişmeler ve yaklaşan büyük kongremiz hakkında görüş alışverişinde bulunulmuştur. İYİ Partimiz, kongre sürecinin bir gereği olarak 22 Mayıs 2023 tarihinde ilan edildiği üzere, 24 Haziran 2023 Cumartesi günü Ankara ATO Congresium’da 3. Olağan Büyük Kurultayı’nı gerçekleştirecektir. İYİ Parti ailesi, bu büyük buluşmada liderimiz Sayın Meral Akşener’in etrafında kenetlenerek ülkemizin içine sokulduğu çıkmazdan kurtuluşu ve yeni yol haritasını müjdeleyecektir.

    “NİCE ENGELLERE, ELEKTRİĞİ KESİLEN SALONLARA, HAKARET VE TEHDİTLERE KARŞI DURARAK BUGÜNLERE ULAŞAN CESURLAR HAREKETİ, ‘BEN’ DEĞİL ‘BİZ’ OLABİLMENİN ADRESİDİR”

    Bu süreçte bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara, yolumuza tuzak kuranlara ve şahsi çıkarlarını gözetenlere karşı tüm teşkilatlarımızla birlikte ve dimdik duracağız. Unutulmamalıdır ki nice engellere, elektriği kesilen salonlara, hakaret ve tehditlere karşı durarak bugünlere ulaşan cesurlar hareketi, ‘ben’ değil ‘biz’ olabilmenin adresidir. İYİ Parti, tüm mensuplarıyla Türkiye’nin umudu ve milletinin sesi olan genel başkanımız Sayın Meral Akşener önderliğinde iktidar hedefine çok daha güçlü adımlarla ilerleyecektir. Büyük Türk milletine saygılarımızla.”

  • MÜZEYYEN ŞEVKİN’DEN ESK’NİN ADANA’DAKİ ET KOMBİNASINDA ÇEKİLEN GÖRÜNTÜLERE TEPKİ: “SADECE ÇALIŞANLARIN GÖREVDEN EL ÇEKTİRİLMESİ YETMEZ”

    MÜZEYYEN ŞEVKİN’DEN ESK’NİN ADANA’DAKİ ET KOMBİNASINDA ÇEKİLEN GÖRÜNTÜLERE TEPKİ: “SADECE ÇALIŞANLARIN GÖREVDEN EL ÇEKTİRİLMESİ YETMEZ”

    CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin, Et ve Süt Kurumu’nun (ESK), Adana’daki et kombinasında büyükbaş bir hayvanının kafasına vurularak öldürüldüğü gösteren görüntülere ilişkin, “Son Adana örneği; denetimsizliğin, keşmekeşliğin boyutlarını gözler önüne seriyor. Hayvanlar işkence ile katlediliyor. Bu olay, buzdağının görünen yüzü. Videonun çekilmediği dönemlerde neler olduğunu bilmiyoruz. Sadece çalışanların görevden el çektirilmesi yetmez” dedi.

    ESK’nin Adana’daki et kombinasında büyükbaş bir hayvanının kafasına vurularak öldürüldüğü gösteren görüntüler sosyal medyada gündem olmuş; ESK, olayın sorumlularına görevden el çektirildiğini duyurmuştu.

    Müzeyyen Şevkin, Adana’da yaşanan olaya ve ESK’nin açıklamasına tepki gösterdi. Şevkin, bugün yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:

    “Kuyrukları azaltma bahanesi ile fiyatlarına zam yapan ESK, 2021’de öz kaynaklarının tamamını yitirdi. Bir yandan bu gelişme yaşanırken diğer yandan aynı kurum, iktidarın derinleşen krizi perdelemek amacıyla yüklediği ‘ucuza et satmak’ görevi nedeniyle ekonomik batağa sürüklendi. ESK’nin, Ocak-Nisan 2023 döneminde sadece bir şirkete 2,8 milyon lira kira ödediği ortaya çıktı. Kurumun 2023 yılı itibarıyla toplam zararının 2 milyar liraya dayandığı biliniyor.

    Türkiye yönetilemiyor. Tarım ve hayvancılıkta tam olarak kaos hakim. Üretici tedirgin. Ürettiğinin karşılığını alamıyor ama market, manav fiyatları gün geçtikçe artıyor. ESK, tamamen iflas etmiş durumda. Son Adana örneği; denetimsizliğin, keşmekeşliğin boyutlarını gözler önüne seriyor. Hayvanlar işkence ile katlediliyor. Bu olay, buzdağının görünen yüzü. Videonun çekilmediği dönemlerde neler olduğunu bilmiyoruz. Sadece çalışanların görevden el çektirilmesi yetmez.

    “TARIM BAKANLIĞI’NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI LAZIM”

    Tarım ve Orman Bakanı gerek kurumun yeniden yapılandırılması gerek uğratılan büyük zarar ve gerekse çalışanların uygulamaları ile ilgili detaylı bir araştırma-soruşturma yapıp tepe noktalardaki isimleri de görevden almalıdır. Halkın kurumları Yağma Hasan’ın böreği gibi har vurulup harman savurulmamalıdır. Kurumlar, amacına uygun hareket etmeli, liyakatli insanlar tarafından yönetilmelidir.”

    ESK, olaya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetmişti: 

    “Adana Et Kombinası Müdürlüğü’müzdeki, hayvan hakları ve hayvan refahına aykırı, sosyal medyaya yansıyan görüntüler ile ilgili müfettiş görevlendirilmiş olup sorumlular işten el çektirilmiştir. Konu tarafımızca titizlikle takip edilmektedir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”

  • KARABÜK’TE 400 SPORCU, DEPREMDE YAŞAMINI YİTİRENLER İÇİN SAYGI YÜRÜYÜŞÜ YAPTI

    KARABÜK’TE 400 SPORCU, DEPREMDE YAŞAMINI YİTİRENLER İÇİN SAYGI YÜRÜYÜŞÜ YAPTI

    TUNAKAN YILDIRIM

    Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından Karabük’te düzenlenen 2023 Ana Lig Osman Bayrakdar Sezonu Voleybol Müsabakaları öncesi, 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden vatandaşlar ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 78 personeli anısına saygı yürüyüşü düzenlendi. Yürüyüşe, müsabakalar için Karabük’e gelen yaklaşık 400 sporcu ve vatandaşlar katıldı.

    Yeni Mahalle Spor Salonu’nda toplanan sporcular, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen iller ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın depremlerde yaşamını yitiren 78 personelinin isimlerinin yer aldığı pankartlarla eski Balık Pazarı’na kadar yürüdü. Yürüyüşün ardından Ticaret Sanayi Odası önünde toplanan sporcular, burada saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nı okudu.

    “ÜLKEMİZİ ULUSLARARASI ARENADA BAŞARIYLA TEMSİL EDECEKSİNİZ”

    Yürüyüşün ardından sporculara hitap eden Karabük Valisi Fuat Gürel, şunları söyledi: 

    “Ülkemizin 10 şehrinden Karabük’ümüze gelen 400’ün üzerinde gençlerimiz, antrenörleri, hocaları, yöneticilerimize güzel günler, sevgi saygılar sunuyorum. İnşallah ülkemizi uluslararası müsabakalarda temsil edecek gençler, şampiyonlar, sizlerin içinden çıkacak. Öğretmenleriniz, antrenörleriniz nezaretindeki bu çalışmaların sonucunda inşallah her biriniz bir şampiyon olacaksınız. Hem takım halinde hem de ferdi sporlarda sizlerin içinden çok başarılı sporcularımızı çıkacak, ülkemizi uluslararası arenada başarıyla temsil edecek.

    6 Şubat, ülkemiz adına çok büyük bir afetin yaşandığı ve binlerce insanımızın hayatını kaybettiği çok elim bir gündü, çok zor bir gündü maalesef. 50 binin üzerinde vatandaşımızı kaybettik. Yüzyılın afeti belki. 100 yıl daha geçse böyle bir afet inşallah yaşanmaz ama dünyanın hiçbir yerinde yaşanmasını istemeyiz. Maalesef memleketimizde, ülkemizin 11 ilini etkileyen çok büyük bir afet yaşadık. Ama herkesin yapabileceği bir şey vardır. Bugün sizler, orada hayatını kaybeden hem bakanlığımızın mensubu olan kardeşlerimizi yâd etmek hem de o bölgelerde deprem afetine hayatını kaybeden vatandaşlarımızı yâd etmek adına bugün bir yürüyüş yaptınız. Allah rahmet etsin, mekanları cennet olsun. Tabii birçok vatandaşımızın da yaralı olduğunu biliyoruz, tedavi süreçlerinden geçtiğini biliyoruz, onlara da acil şifalar diliyoruz. Türkiye’nin, Türk milletinin en önemli hasletlerinden biri; zor günlerde birlik beraberlik içerisinde olmasını biliyor. Bu bizim en önemli hasletimizdir. Şükürler olsun ki bizler, en zor günlerimizde birbirimize kenetlenip bu tür acıların, bu tür zorlukların üstesinden gelmesini bilmişizdir. İnşallah bundan sonra da bileceğiz.”

    Program sonrası sporcu kafileleri, Kültür Turu kapsamında Safranbolu’ya yolcu edildi.

  • FAİK ÖZTRAK: “SEÇİMİN İLK TURUNDAN BU YANA, PARAMIZIN DEĞER KAYBETMESİ SONUCUNDA, DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ NEDENİYLE MİLLETİN SIRTINA YÜKLENEN FATURA, 1 TRİLYON 400 MİLYAR LİRAYI GEÇİYOR”

    FAİK ÖZTRAK: “SEÇİMİN İLK TURUNDAN BU YANA, PARAMIZIN DEĞER KAYBETMESİ SONUCUNDA, DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ NEDENİYLE MİLLETİN SIRTINA YÜKLENEN FATURA, 1 TRİLYON 400 MİLYAR LİRAYI GEÇİYOR”

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “Seçimin ilk turundan bu yana, paramızın değer kaybetmesi sonucunda, devletin yükümlülükleri nedeniyle, milletin sırtına yüklenen fatura, 1 trilyon 400 milyar lirayı geçiyor. Önümüzdeki günlerde TL’nin değer kaybını yavaşlatmak için, Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Burada da sorun geçtiğimiz dönemde, bankalara zorla satılan düşük faizli kâğıtlar. Bankacılık sisteminde, sistemik bir zafiyetin önlenmesi için, bu kâğıtların da daha yüksek faizli Hazine kâğıtlarıyla değiştirilmesi gerekecek. Buradan da ciddi bir maliyet milletimizin sırtına binecek” dedi.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak bugün toplanan MYK toplantısı devam ederken CHP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı yaptı. Faik Öztrak, şunları söyledi:

    “ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET, ACILI AİLELERİNE VE MİLLETİMİZE SABIR DİLİYORUM”

    “Hafta sonu önemli kayıplarımız oldu. Irak’ın kuzeyinde, hain teröristlerin saldırısında yaralanan iki Mehmetçiğimiz, Piyade Uzman Çavuş Cem Ahmet Kaya ve Piyade Uzman Çavuş Halil Şahin’in şehadet haberiyle yüreklerimiz dağlandı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır diliyorum.

    Yine hafta sonunda, Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’nin (MKE) Ankara’daki fabrikasında yaşanan patlamada beş emekçimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve milletimize sabırlar diliyoruz. Olayla ilgili adli ve idari soruşturmanın başlatıldığı açıklandı. Ama bakıldığında bu, MKE fabrikalarında yaşanan ilk patlama, ilk can kaybı değil. Patlamanın yaşandığı fabrikayla ilgili olarak sendikaların daha önce yaptığı pek çok uyarı var. Hükümetin verdiği modernizasyon sözünün tam anlamıyla tutulmadığına, patlama yerinde görev yapan personelin de yeterli tecrübesi olmadığına yönelik iddialar var. Bir Grup Başkanvekilimiz, bir Genel Başkan Yardımcımız ve Ankara Milletvekillerimizden oluşan bir heyet patlamanın ardından derhal olay yerine gittiler. Bilgi alıp gelişmeleri takip ettiler. Bu elim olayla ilgili araştırma ve soruşturma süreçlerinin takipçisi olacağız.

    Yine bu hafta sonu, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği büyük değerlerden, dünyaca ünlü keman sanatçısı, Sayın Suna Kan’ı da yitirdik. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.

    “SARAYIN SÖZDE TÜRKİYE MODELİNİN ‘CARİ FAZLA VEREREK ENFLASYONU DÜŞÜRME’ POLİTİKASI BİR KERE DAHA İFLAS ETTİ”

    Siyasetimizin unutulmaz isimlerinden rahmetli Osman Bölükbaşı, ‘Siyasetçilerin geçmişi sözlerine kefil olmalı. Sözleri ileride kendilerinden davacı olmamalı’ derdi. Sarayın kibir hastalığıyla malul başı, kerameti kendinden menkul, ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasıyla, ekonomiyi tek başına yönetmeye kalktı. Hormonlu bir büyümeyle cari açığı azdırdı. Paramızı pul etti, milleti enflasyon canavarının dişleri arasına attı. Bugün Ödemeler Dengesi verileri de açıklandı. Bir yıllık cari açık 58 milyar doları buldu. Bu son 11 yılın en yüksek cari açığı. Dört aylık cari açık ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 artarak 30 milyar dolara ulaştı. Bu açığın 22 milyar 445 milyon doları döviz rezervleri satılarak kapatıldı. Sarayın sözde Türkiye Modelinin ‘Cari fazla vererek enflasyonu düşürme’ politikası bir kere daha iflas etti.

    “SARAY, ÜLKEYİ DÖVİZ KRİZİNİN EŞİĞİNE GETİRDİ”

    Saray bugüne kadar işler çığırından çıktığını gördükçe, bir yandan, ihracatçıların dövizlerini zorla ellerinden aldı. Merkez Bankası’nın rezervlerini bankanın arka kapısından sattı. Diğer yandan, ‘Liralaşma’ diyerek hem döviz rezervlerini kuruttu hem de ekonomiyi dolara endeksledi. Ekonomide sahte bir istikrar algısı yarattı. Ülkeyi döviz krizinin eşiğine getirdi. ‘Toplumun temelini altüst etmek için, ulusal parayı yoldan çıkartmaktan daha sinsi ve keskin bir araç yoktur’ diyor ünlü ekonomist Keynes. Bu Hükümet de tam olarak bunu yaptı. Saraydaki sözde iktisatçının 2018’den bu yana, yediği hurmaların faturası, seçimden sonra önüne geldi. Ekonomideki oyuncuların artık hiç güvenmediği Erdoğan da çareyi geçmişte görevden aldığı, bir de üstüne Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, Mehmet Şimşek’i, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirmekte buldu. Onun ilk işi ise, Sarayın kibirlisinin seçim öncesinde uyguladığı ekonomi politikalarını akıl dışı ilan etmek oldu.

    “TÜRKİYE’NİN RİSK PRİMLERİ, YENİDEN YÜKSELEREK 500 BAZ PUANIN ÜZERİNE ÇIKTI”

    Ama Erdoğan, oyun içinde kural değiştirerek, saydamlıktan kaçarak, hesap vermeyerek, ülkeyi öyle bir döviz sıkıntısına soktu ki, şimdi yeni atadığı Hazine ve Maliye Bakanı, sarayın kaçırdığı yatırımcılar ülkeye dönsün diye, Türkçe yerine, İngilizce sosyal medya mesajlarıyla garanti vermek zorunda kaldı. Müslüman mahallesinde salyangoz sattı. Piyasalar önce, ‘Erdoğan politikalarından vazgeçiliyor’ diye düşündü. Seçimin birinci turundan sonra 700 puanı geçen, Kredi Temerrüt Risk primi bir miktar düştü. Merkez Bankası’nın rezervleri eksideyken, hala döviz sattığı, seçimden önce Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını, Erdoğan’ın vesayetine teslim eden, Merkez Bankası Başkanı’nın yeni ekonomi yönetiminde de BDDK Başkanı olarak yer aldığı görülünce, Türkiye’nin risk primleri yeniden yükselerek 500 baz puanın üzerine çıktı. Döviz piyasalarında mayıstan bu yana süren, hararet düşmedi, daha da arttı.

    “HAZİNE YERİNE AFAD’A AKTARILARAK DENETİMDEN KAÇIRILAN PARALARIN, NASIL KULLANILDIĞININ ANLATILMASI GEREKİYOR”

    Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medyadan, şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik sözleri veriyor. Ama bu sözlerinin inandırıcı olması için önce Merkez Bankası’nın arka kapısından 2018 Seçimlerinde, 128 milyar doların, ardından bu seçimlere kadar da bir o kadarının daha, kuralsız, denetimsiz kimlere satıldığının, ortaya konması gerekiyor. Sır gibi saklanan ‘Kur Korumalı Mevduat’ uygulaması kapsamında, Merkez Bankası’nın ne kadar paraya döviz garantisi verdiğinin, bu uygulamanın bankaya ne kadara mal olduğunun, açıklanması gerekiyor. ‘Hesap verebilirlik’ deniyorsa, bankanın zarardaki bilançosunun, muhasebe kuralları değiştirilerek, bir gecede nasıl kâr eder hale getirildiğinin, uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına, uygun olup olmadığının, bu kârların, Hazine yerine AFAD’a aktarılarak denetimden kaçırılan paraların, nasıl kullanıldığının anlatılması gerekiyor.

    “TÜİK’İN GÜVENİLİRLİĞİNİ YENİDEN KAZANMASI İÇİN GEREKEN, GERİYE DÖNÜK TEKNİK ARAŞTIRMANIN BAŞLATILDIĞININ AÇIKLANMASI GEREKİYOR”

    Yine Merkez Bankası’nın ihracatçılardan zorla satın aldığı ihracat bedellerinin tutarlarının, bankanın doğrudan verdiği kredilerin şartlarının ve bundan yararlanan şirketlerin açıklanması gerekiyor. Ayrıca son dönemde, Rusya’dan yapılan kredili ithalat miktarını, Rusya’ya ne kadar borçlandığımızı gösteren, BOTAŞ’ın güncel bilançosunun açıklanması gerekiyor. Son olarak da TÜİK’in TÜFE, Büyüme ve işsizlik verileri konusunda güvenilirliğini yeniden kazanması için gereken, geriye dönük teknik araştırmanın başlatıldığının açıklanması gerekiyor. Bunlar olmadan, İngilizce sosyal medya mesajlarında kendinizi ‘şeffaflık’ diye, ‘hesap verebilirlik’ diye ne kadar paralasanız boş… Hepsi lafı güzaf… Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, ‘Aman ha, benden duymadığınız haberlere inanmayın’ diyerek, saraydaki çakma ekonomistin, bir kere daha zırvalarıyla ortalığı birbirine katmasına karşı önlem almaya çalışsa da durum ortada…

    “ERDOĞAN DA MÜDAHALE ETTİKÇE, EKONOMİDE YENİDEN GÜVEN SAĞLAMANIN, MİLLETİMİZE MALİYETİ HIZLA ARTACAKTIR”

    Şu an saray yönetimindeki görüntü tam bir didişme, tam bir yönetim zafiyeti… Bakan güven sağlamak için yurt dışından, Merkez Bankası’nın başına ithal başkan getiriyor. Saray da yeni Bakan’a direksiyonun kimde olduğunu hatırlatmak için sözünden çıkmayan eski Merkez Bankası Başkan’ını, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başına getiriyor. Erdoğan, bu atamayla Bakan’ına ve Merkez Bankası Başkan’ına, ‘Arkadaşlar siz rasyonel politikalarınızı, ancak ve ancak benim izin verdiğim sınırlar içinde uygulayabilirsiniz’ diyor. ‘Bağımsızlık dediysek, o kadar da bağımsız değilsiniz ha’ mesajı veriyor. Daha önce devlet yönetiminde, birçok istikrar programını yapılmasında ve yönetiminde yer almış, ülkenin en büyük krizlerinden birinde, ekonomiyi yeniden toparlamak için, Hazine Müsteşarlığı görevine atanan bir kişi olarak söylüyorum. Saydamlık ve hesap vermeyle ilgili somut adım atılmadıkça, Güçlü çapalara sahip bir program ortaya konmadıkça, Erdoğan da sürece müdahale ettikçe, ekonomide yeniden güven sağlamanın, milletimize maliyeti hızla artacaktır.

    “DAHA DÜŞÜK YATIRIM, DAHA YÜKSEK VERGİLER GEREKECEKTİR”

    Daha sıkı bir para politikası, yani daha yüksek faiz, daha değersiz lira gerekecektir. Daha sıkı bir maliye politikası, yani daha düşük memur maaşı, daha düşük emekli, dul, yetim aylığı, daha düşük yatırım, daha yüksek vergiler gerekecektir. Bu da, daha fazla durgunluk, daha fazla işsizlik demektir ve bu aymazlık, ekonomi yönetimindeki bu örtülü çekişme sürerse, korkarım bu yönetim ekonomiyi, IMF kapısına bırakmak zorunda kalacaktır. ‘Rasyonel mi olsun, irrasyonel mi olsun, Mehmet gelsin, Hafize gelsin, Şahap da şurada onları kontrol etsin’ derken, saraydaki çakma ekonomistin laçka ettiği ekonomide, paramızın pul olması, dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızın hayatını, her geçen gün daha da zorlaştırıyor.

    “CİDDİ FİYAT ARTIŞLARININ KAPIDA OLDUĞU HABERLERİ GELİYOR”

    Türk lirasının dolar karşısındaki değeri eridi. 1 dolar 23,5 liranın üzerine çıktı. Oysa 14 Mayıs’tan önce 1 dolar, 19 lira 58 kuruştu. Seçimden bu yana geçen bir ayda, bir dolar almak için 4 lira 7 kuruş fazla ödemek zorundayız. Döviz bitti. TL pul oldu, olmaya da devam ediyor. Zam yağmuru hızlanıyor. 1 kiloluk Tiryaki çayının fiyatı seçimden önce 96 liraydı, şimdi 138 liraya çıktı. Benzinin litresine 2,70 TL, mazotun litresine 1,40 TL LPG’ye 68 kuruş zam geldi. Sigaraya zam, alkollü içeceklere zam ithal ürünlerin tamamına zam… Şimdi ekmeğin fiyatının fırınlara un desteğinin bitmesiyle 6 liradan 10 liraya çıkması konuşuluyor. Makarnadan her türlü unlu mamule ciddi fiyat artışlarının kapıda olduğu haberleri geliyor.

    “İNSANLAR EVİNİN KİRASINI ÖDEYİP ÖYLE YA DA BÖYLE KARNININ GURULTUSUNU KESEBİLİYORSA, KENDİNİ YAŞADIM SANIYOR”

    Fiyat artıyor da bunun çiftçiye faydası var mı? Ne gezer? Biz, ‘Buğdayda taban fiyat 13 bin liranın altına düşmesin’ dedik. Seçim bitti, saray 9 bin 250 lira fiyat açıkladı. Ama geçen yıla göre yüzde 24 fiyat artışı çiftçinin maliyetlerine yetmiyor. Diyarbakırlı buğday üreticisi tohum, mazot, gübre, ilaç, hasat, harman, sigorta derken ‘Bu fiyattan çiftçinin eline kalan sıfır lira’ diye dert yanıyor. Peki, bu çiftçi bu fiyatla nasıl geçinecek? Gelecek sene tarlasını nasıl ekecek? Bu millet nasıl çay içecek? Nasıl işine gidecek? Çoluğunu çocuğuna okula giderken nasıl harçlık verecek? Evine nasıl ekmek götürecek? Paramız pul olmaya devam ettikçe, her şeye zam geliyor. Milletimizin cüzdanını tenceresini boşaltıyor. İnsanlar evinin kirasını ödeyip öyle ya da böyle karnının gurultusunu kesebiliyorsa, kendini yaşadım sanıyor.

    “EV ALMAYI GEÇTİK, KİRALIK BİR EV BULUP KİRASINI ÖDEYEBİLMEK BİLE ÇOK ZOR”

    Artık ücretle veya maaşla çalışan sabit gelirli bir vatandaşın Bir araba alabilmesi çok zor. Ev almak ise hayal. Ev almayı geçtik, kiralık bir ev bulup kirasını ödeyebilmek bile çok zor. Son bir yılda, 120 metrekare bir evin kirası Tekirdağ’da 3 bin 200 liradan 8 bin 600 liraya İstanbul’da 8 bin liradan 17 bin liraya Ankara’da 3 bin 800 liradan 11 bin 100 liraya, Diyarbakır’da 2 bin 400 liradan 6 bin 300 liraya, Samsun’da 3 bin liradan 7 bin 500 liraya, Sivas’ta 1.400 liradan 6 bin liraya fırladı. Yaşamak sabah işe gidip, akşamın geç saatinde eve dönmek, evinin kirası, çocukların nafakası için ömür çürütmek değil. Bu yaşamak değil.

    “BU HÜKÜMET BU ÜLKEYİ İNSANLARIN HİÇ YAŞAMADAN ÖLDÜĞÜ! BİR YERE ÇEVİRDİ”

    Bu hükümet dünyanın en verimli topraklarına sahip, jeopolitik konumuyla, genç nüfusuyla, ekonomisiyle vatandaşlarına emsallerinden çok daha fazla refah sağlayabilecek bu ülkeyi, Erasmus’un dediği gibi ‘İnsanların hiç yaşamadan öldüğü! bir yere çevirdi. Ülkemizde çalışanların yarısından fazlası asgari ücret veya civarında bir ücret karşılığı çalışıyor. Asgari ücret, 10 bin 362 liraya ulaşan açlık sınırının bin 856 lira altında. Önceki dönemin Çalışma Bakanı, mayıs ayı başında, ‘500 dolar bazında asgari ücret’ sözü vermişti. Bu bile asgari ücreti açlık sınırının üstüne zar zor çıkarıyor.

    “SANAYİ ÜRETİMİ SON 6 AYIN 4’ÜNDE YILLIK OLARAK GERİLEDİ”

    İŞKUR’un açıkladığı kayıtlı işsiz sayısı 10 ay sonra ilk defa mayısta 63 bin kişi arttı. TÜİK’in Nisan ayı işsizlik verileri ise bugün açıklandı. Gerçek işsiz sayısı bir ayda 795 bin kişi arttı. Türkiye’de işsiz sayısı 23 ay sonra yeniden 9 milyon sınırının üzerine çıktı. Bu, dünya üzerinde 99 ülkenin nüfusundan fazla. Önümüzdeki günlerde ‘rasyonel politikalar’ uygulansa da uygulanmasa da bu sayılar hızla artacaktır. Sanayi üretimi de durgunluğun ilk sinyallerini veriyor. Sanayi üretimi son 6 ayın 4’ünde yıllık olarak geriledi. En son nisan verisine göre, sanayi üretimi yüzde 1,2 düştü. Ama paramızın değer yitirmesinin, milletimizin sırtına bindirdiği yük, bu kadarla sınırlı değil.

    “TÜRKİYE’NİN NET DIŞ BORCUNUN TÜRK LİRASI KARŞILIĞINI 957 MİLYAR TL ARTIRDI”

    Seçimin başından bu yana paramızın değer kaybetmesi neticesinde, Türkiye’nin dış borçlarının Türk Lirası karşılığını da olağanüstü seviyelere taşındı. Türkiye’nin, net dış borcu 235 milyar dolar. Seçimin başından bu yana Türk Lirası’nın değer kaybı, Türkiye’nin net dış borcunun Türk Lirası karşılığını 957 milyar TL artırdı. Hazine son dönemde yurt içinden de dövizle borçlandı. ‘İlk günahı’ işledi. Bugün Hazine’nin iç borcunun dörtte biri yani 29 milyar dolarlık kısmı da döviz cinsinden. Paramızın değer kaybetmesi sonucunda, buradan da 116 milyar liralık bir kur farkı yükü oluştu. Bir de Kur Korumalı Mevduat var… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na göre 2 Haziran 2023 itibariyle, Kur Korumalı Mevduatta biriken para toplam 2 trilyon 533 milyar 607 milyon lira. O günkü kurla 121 milyar dolar. Seçim sonrasında paramızın değer kaybı nedeniyle, buradan da 500 milyar lira yük geliyor. Bunun üçte birlik kısmını, bankaların faiz olarak ödeyeceği varsayımıyla, Hazine ve Merkez Bankası’na, yani milletin sırtına binecek yükün, 300-350 milyar TL arasında olması bekleniyor.

    “MERKEZ BANKASI FAİZ ARTIRMAK ZORUNDA”

    Bir de ‘Milletin cebinden tek kuruş çıkmadan yaptık’ diyerek yandaşlarına döviz garantili ihalelerle pazarladıkları, Kamu Özel İşbirliği Projeleri var. Bu projeler yüzünden milletimizin, geçmediği yollar, köprüler, uçmadığı hava alanları için, 2023-2025 döneminde bütçeden 15 milyar 521 milyon dolar ödemesi öngörülmüş. Seçimden bu yana TL’deki değer kaybı nedeniyle buradan gelen ek yük de 63 milyar TL. Tüm bu kalemleri topladığınızda, seçimin ilk turundan bu yana, paramızın değer kaybetmesi sonucunda, devletin yükümlülükleri nedeniyle, milletin sırtına yüklenen fatura, 1 trilyon 400 milyar lirayı geçiyor. Önümüzdeki günlerde TL’nin değer kaybını yavaşlatmak için, Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Burada da sorun geçtiğimiz dönemde, bankalara zorla satılan düşük faizli kâğıtlar. Bankacılık sisteminde, sistemik bir zafiyetin önlenmesi için, bu kâğıtların da daha yüksek faizli Hazine kâğıtlarıyla değiştirilmesi gerekecek. Buradan da ciddi bir maliyet milletimizin sırtına binecek. Bunlar bu hesaba dahil değil.

    “GÜVEN RUH GİBİDİR, BİR KERE ÇIKTIĞI BEDENE BİR DAHA GERİ DÖNMEZ”

    ‘1 trilyon 400 milyar liralık fatura’ Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Ağızdan bir çırpıda çıkıyor çıkmasına da, bu parayla yapılabileceklere baktığımızda işin vahametini daha iyi anlıyoruz. Neleri kaybettiğimizi görüyoruz. Döviz kurlarındaki son bir aylık artışın milletimizin sırtına yüklediği faturayla 3 tane Osmangazi Köprüsü dâhil İstanbul-İzmir Otoyolu, üstüne 3 tane Atatürk Barajı üstüne 3 tane Avrasya Tüneli, üstüne 3 tane Fatih Sultan Mehmet 3 tane de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. Tüm bunları yaptıktan sonra da elinizde 4 milyar dolar para kalırdı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç, Türkiye ekonomi modeli, liralaşma’ safsatalarıyla, ekonomiyi harap eden, ekonomi bilmez, bilimden anlamaz kibir abidesinin verdiği zararın boyutu inanılmaz. Şunu hiç unutmamak gerekir: ‘Güven ruh gibidir, bir kere çıktığı bedene bir daha geri dönmez.” Doğru program, doğru kadro ve buna güç veren siyasi irade, doğru ve güven veren politikanın üçlü sacayağıdır. Bunlardan biri bile olmazsa ı yapı milletin üzerine yıkılır.

    “ERDOĞAN EKONOMİDE, OYUN ALANI KALMADIĞININ HALA FARKINDA DEĞİL”

    Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal Merkez Bankası başkanı getirmek, bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizden, kes-yapıştır yapmak da bu yönetimi güvenilir yapmaz. Ekonomideki oyuncular ‘huylunun huyundan vazgeçtiğini’ görmek istiyorlar. Erdoğan’ın yegâne amacının, Londra ve New York’taki sıcak paracıları Türkiye’ye getirmek, mart 2024’teki yerel seçimlere kadar döviz krizini ertelemek olmadığını görmek istiyorlar. Erdoğan artık ekonomide oyun alanının kalmadığını görecek mi? İstikrar politikası uygulanmasına razı olacak mı? Yoksa yine, sebebi olduğu enkazın tüm sorumluluğunu, Yeni Bakan’ın üstüne atacak mı? Kendi de ‘Allah affetsin, millet affetsin’ deyip masadan kalkacak mı? Ülkeyi IMF kapısına düşürecek mi? Görünen o ki Erdoğan ekonomide, oyun alanı kalmadığının hala farkında değil. Piyasalarda kendine güvenin dibe vurduğunu hala görmüyor.

    “MİLLETİN VERGİLERİYLE ÇALIŞANLARINA MAAŞ ÖDEYEN TRT’Yİ SARAY BORAZANI GİBİ KULLANMAKTAN HİÇ UTANMADIĞI GÖRÜLÜYOR”

    Ülkede her iki seçmenden birinin kendisine karşı olduğunu da anlamıyor. Genel Başkanımız, bir, iki ve üç sandıklı yerlerdeki seçim sonuçlarını açıkladı. Bunu yaparken de vatandaşı değil, kendimizi eleştirdi. Ama gösterdiği tepkiye bakılırsa, saray bundan çok rahatsız olmuşa benziyor. İşini yapacağına, seçimde attığı iftiralardan, yaptırdığı sahte videolardan, milletin vergileriyle çalışanlarına maaş ödeyen TRT’yi saray borazanı gibi kullanmaktan hiç utanmadığı görülüyor. Hala on parmağındaki on karayı partimize sürmeye, bu ülkenin en köklü partisine hala ayar vermeye kalkmaya cüret ediyor.

    Biz ülkemizin içinde olduğu sıkıntıların farkındayız. Tüm bu şartlar altında, her iki vatandaşımızdan birinin, Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği oyu dağıtmadan, örgütümüzü, rekabetçi bir ortamda yenilemeyi, değişen, tazelenen kadrolarımızla mahalli idareler seçimini, açık ara kazanmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede, Genel Başkanımız ilk olarak MYK’sını yeniledi. MYK’mız da ilk iş olarak, Kongreler takvimini başlattı. Mümkün olan en kısa sürede, kongreler süreci, Parti Meclisimizin uygun gördüğü bir tarihte, kurultayımızla taçlanacaktır.  Bu süreç devam ederken, önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak için, parti üyesinden Genel Başkanımıza kadar, partimizin her bir ferdi, var gücüyle çalışacaktır. Hedefimiz, bu seçimlerde hükümeti tarihi bir yenilgiye uğratmaktır.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, soru üzerine şunları söyledi:

    “CHP’DE DEĞİŞİMİN NASIL GERÇEKLEŞECEĞİ BELLİDİR”

    CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in açıklamalarının sorulması üzerine Öztrak, şunları söyledi:

    “CHP’de değişimin nasıl gerçekleşeceği bellidir. Bu partinin 100 yıllık geçmişine, güçlü kurumsal yapısına ve mevzuata göre bu süreç gerçekleşir. Genel Başkanımız kendi iradesi dahilinde gerçekleştireceği değişimi yapmış MYK’sını değiştirmiştir. Yeni MYK da ilk toplantısında kongre takvimini başlatarak, örgütlerde değişimin önünü açmıştır. Bundan sonraki süreci üyeler, ilçe, il ve kurultay delegeleri belirleyecektir. Kurultay iradesinin en sağlıklı biçimde oluşması için de herkes elinden geleni yapmalıdır, yapacaktır.”

    “CHP OLARAK BİZ BU SEÇİMLERDE MEVCUT YÖNETİMİ TARİHİ BİR YENİLGİYE UĞRATMA KONUSUNDA KARARLIYIZ”

    Yerel Seçimler’e gidilirken CHP’de sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin soruya Öztrak, şu yanıtı verdi:

    “Bu kongreler takviminin başlamasıyla birlikte bir tazelenme sürecine de partimizde şahit olacağız. Bu tabi ki Yerel Yönetim Seçimlerine, buraya enerjinin bu noktaya doğru yönlendirilmesinde de önemli katkılarda bulunacak. Enerjinin tek bir yerde kalmasına neden olmayacak. CHP olarak biz bu seçimlerde mevcut yönetimi tarihi bir yenilgiye uğratma konusunda kararlıyız. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Biz daha fazlasını yapıyoruz.”

    “GENEL BAŞKANIMIZIN ALMIŞ OLDUĞU 25 MİLYON OYUN, KARŞI TARAFIN ÜZERİNDE YARATTIĞI BASKIYI GAYET NET BİR BİÇİMDE GÖRÜYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik, ‘Kabahati kendinde aramak yerine hala seçmeni suçlaması siyasetin değil, psikolojinin konusu’ sözleri soruldu. Öztrak, konuya ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:

    “Psikolojinin konusu olan bizim ya da Genel Başkanımızın söylemediği, yapmadığı bir şeyi söylemiş gibi göstermek. Genel Başkanımız, bu bölgelerde alınan oyların daha düşük olmasını buralarda yeterli çalışma yapmamamıza bağladı. Ama şu anda bakıyorum, bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı çıkmış bizim tam tersini söylediğimizi iddia ediyor. Zaten bugüne kadar siyaseti hep böyle yaptı. Biz sorumluluğumuzu biliyoruz. Ama karşı tarafın da yaşadığı psikolojik sıkıntıları özellikle Genel Başkanımızın bu seçimlerde almış olduğu 25 milyon oyun, karşı tarafın üzerinde yarattığı baskıyı gayet net bir biçimde görüyoruz. İşte bu desteğin üzerine biz önümüzdeki seçimleri bina etmek istiyoruz. Hatırlayacaksınız mayıs ayında Çalışma Bakanı, asgari ücretin 500 dolarlar civarında olması gerektiğini ifade etmişti. Şu anda asgari ücret çalışmaları başladı. O noktadan itibaren biz de asgari ücretle ilgili beklentilerimizi açıklamaya başlayacağız.”

  • KILIÇDAROĞLU: ZİRAAT TÜRKİYE KUPASI’NI KAZANAN FENERBAHÇE CAMİASINI YÜREKTEN KUTLUYORUM

    KILIÇDAROĞLU: ZİRAAT TÜRKİYE KUPASI’NI KAZANAN FENERBAHÇE CAMİASINI YÜREKTEN KUTLUYORUM

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ziraat Türkiye Kupası’nı kazanan Fenerbahçe camiasını yürekten kutluyorum” dedi.

    Fenerbahçe, Ziraat Türkiye Kupası Finali’nde Medipol Başakşehir’i 2-0 yenerek kupanın sahibi oldu. Fenerbahçe, 9 yıl aranın ardından kupa sevinci yaşadı.

    CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Fenerbahçe için Twitter hesabında bu akşam bir kutlama mesajı yayınladı. Kılıçdaroğlu, mesajında “Ziraat Türkiye Kupası’nı kazanan Fenerbahçe camiasını yürekten kutluyorum” dedi.