Etiket: türkiye

  • ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI BÖCEK, MOSKOVA’DA

    ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI BÖCEK, MOSKOVA’DA

    Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Moskova’da Uluslararası Ulaşım Zirvesi’ne katıldı. Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar’ı da ziyaret eden Başkan Böcek, “Antalya’mızı en iyi şekilde temsil ederek şehrimizi geleceğin teknolojisiyle buluşturmak adına adımlar atmaya devam edeceğiz” dedi. 

    Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, beraberinde Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Gürbüz, Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yetkilileri ile Moskova’da düzenlenen Uluslararası Ulaşım Zirvesi’ne katılarak ulaşımla ilgili projeleri ve fikirleri paylaştı. 

    Başkan Böcek, ulaşım zirvesinin ardından Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar’ı ziyaret ederek, Türkiye’nin ve Antalya’nın uluslararası ilişkilerini konuştu.

    Başkan Böcek, Antalya’yı en iyi şekilde temsil ederek kenti geleceğin teknolojisiyle buluşturmak adına adımlar atmaya devam edeceklerini belirtti.

     

     

  • TGS Üyeleri 8 Gündür Sputnik Türkiye Bürolarında Grevde: Sputnik Yöneticileri Hakkında Suç Duyurusu

    TGS Üyeleri 8 Gündür Sputnik Türkiye Bürolarında Grevde: Sputnik Yöneticileri Hakkında Suç Duyurusu

    Türkiye Gazeteciler Sendikasının (TGS) Sputnik Türkiye bürolarında sürdürdüğü grev sekizinci gününde devam ediyor. Sendika, grev öncesinde üyelerine istifa etmeleri için baskı kuran Sputnik temsilcileri ve yöneticileri hakkında 8 Ağustos’ta suç duyurusunda bulundu.

    Suç duyurusunda yer alan isimler Sputnik İstanbul İrtibat Bürosu Müdürü Maksim Durnev, Sputnik Ankara İrtibat Bürosu Müdürü Elena Koçetkova, Sputnik Web Koordinatörü Elif Sudagezer ve Sputnik Radyo Müdürü Fethi Yılmaz.

    Cumhuriyet Savcılığına yapılan suç duyurusunda, grev ilanı asıldıktan sonra 24 sendikalı çalışanın işten atılmasının kanunlara aykırı olduğunu ifade eden TGS, Anayasa ile güvence altına alınan sendikalaşma hakkının patron temsilcileri ve yöneticileri tarafından ihlal edildiğini belirtti.

    Suç duyurusunda, işyerinde kurulan ikna odalarında temsilci ve yöneticilerin üyelere sendikadan istifa etmeleri için baskı kurduğu da ifade edildi.

    Sendikanın ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, İletişim Başkanlığına ve RTÜK’e de ayrı ayrı şikayet dosyaları sunduğu öğrenildi.

    NE OLMUŞTU?

    TGS, iş yerlerinde çoğunluğu sağladıktan sonra Şubat 2023‘de patronla müzakereye oturdu. Müzakere süreci boyunca patron, ücretlerle ilgili hiçbir teklif vermedi. Ayrıca sendikanın ücretlerle ilgili teklifine de olumlu dönüş olmadı.

    Sendika, müzakere sürecinin tıkanması ve patronun yeni teklif sunmaması üzerine 24 Temmuz günü grev kararını ilan etti. Patronun buna yanıtı ise 24 TGS üyesini 7 Ağustos’ta işten atmak oldu.

    Patron, çıkarmalara neden olarak “ekonomik” gerekçeleri öne sürdü. Ancak işten çıkarmalardan birkaç hafta önce patronun, İstanbul’un en pahalı bölgelerinden birinde yer alan Süzer Plaza’ya, oldukça yüksek bir kira karşılığında taşınması dikkat çekti.

    17 Ağustos’tan bu yana grevde olan TGS üyelerinin üç talebi var: Atılan 24 üyenin işe iadesi, sendikal özgürlüklerin tanınması ve adil bir ücret.

  • DEÜ İZMİR YDO MÜDÜRÜ KURUOĞLU: “MESELENİN ÖZÜNDE İNGİLİZ OLDUKLARI İÇİN DAHA FAZLA MAAŞ ALMAYI HAK ETTİĞİNİ DÜŞÜNEN KİŞİLERİN OLMASIDIR”

    DEÜ İZMİR YDO MÜDÜRÜ KURUOĞLU: “MESELENİN ÖZÜNDE İNGİLİZ OLDUKLARI İÇİN DAHA FAZLA MAAŞ ALMAYI HAK ETTİĞİNİ DÜŞÜNEN KİŞİLERİN OLMASIDIR”

    KERİM UĞUR

    İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Gülmira Kuruoğlu, yabancı öğretim görevlisinin sözleşmesini feshederek yerine kardeşi E.S.’yi işe aldığı iddialarına ilişkin “Meselenin özünde, maaşlarını beğenmeyen ve İngiliz oldukları için başka hocalardan daha fazla maaş almayı hak ettiğini düşünen kişilerin olmasıdır…Bahsedilen E.S. isimli akademisyen, Rusça alanında öğretim görevlisi olarak 2017 yılından bu yana üniversitemizde görev yapmaktadır. Bu noktada, yüksekokul müdürü olmamdan üç yıl önce kendisi buradaki görevine zaten başlamıştır” açıklamasını yaptı.

    Dokuz Eylül Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Gülmira Kuruoğlu, 17 yıldır kurumda görev yapan İngiliz vatandaşı Nadine Freda Kemp’in iş akdini feshedilmesi, 25 yıldır Türkiye’de eğitimci olarak yaşamını sürdüren bir diğer İngiliz eğitimci Nigel Paul Ashley’i emekli olması ve yerlerine kız kardeşi E.S.’nin işe alınmasıyla ilgili iddialara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Kuruoğlu’nun açıklamasının satır başları şöyle:

    “YÖK’ÜN ÖNGÖRDÜĞÜ MAAŞLA ÇALIŞMAYI KABUL ETMEYEN, GÖREV VE SORUMLULUKLARINI YAPMAK İSTEMEYEN SAYIN KEMP’İN GÖREV SÜRESİNİN UZATILMASI UYGUN GÖRÜLMEMİŞ; SAYIN ASLEY İSE KENDİ İSTEĞİYLE EMEKLİ OLMUŞTUR”

     

    Buradaki meselenin özünde, maaşlarını beğenmeyen ve İngiliz oldukları için başka hocalardan daha fazla maaş almayı hak ettiğini düşünen kişilerin olmasıdır.

    Sayın Kemp ve üç İngiliz vatandaşı yabancı öğretim elemanı, maaşlarından memnun olmadıklarını Yüksekokul Müdürlüğüne bildirmiştir. Bugüne kadar Yüksekokulumuzda, mensuplarımızın haklı talep ve beklentilerinin karşılanmasına özel önem verilmiştir. Bu noktada ilgili talep üniversitemiz üst yönetimine arz edilmiş; Rektörlüğümüz de YÖK nezdinde girişimde bulunarak 2022 yılı için kurumumuzda çalışan 10 yabancı uyruklu öğretim elemanına, toplamda üç defa maaş artışı yapılmasını sağlamıştır.

    İlgili öğretim elemanları tarafından son derece memnuniyetle karşılanan bu düzenlemeye karşın; Sayın Kemp ve Öğretim Görevlisi Nigel Paul Asley’in de aralarında bulunduğu dört İngiliz öğretim elemanı, durumdan memnun olmadıklarını dile getirmişlerdir. Gerekçesini ise ‘İngiliz vatandaşı oldukları için daha fazla maaş almaları gerektiği’ şeklinde açıklamışlardır. Üstelik adı geçen kişiler, “Bu kadar maaşa, bu kadar iş” diyerek yükümlü oldukları dersleri vermekten ve diğer görevlerini yapmaktan kaçınmışlardır. Dolayısıyla üstü örtülü bu tehdit ve görevlerini yapmama karşısında, yukarıda adı geçen öğretim elemanları için disiplin soruşturması açılmış ve kınama cezası verilmiştir.

    Bu bağlamda, YÖK’ün öngördüğü maaşla çalışmayı kabul etmeyen, görev ve sorumluluklarını yapmak istemeyen Sayın Kemp’in görev süresinin uzatılması uygun görülmemiş; Sayın Asley ise kendi isteğiyle emekli olmuştur. Hatırlatmak isterim ki Üniversitemiz, maaşını beğenmeyen öğretim elemanına maaş artışı yapma yetkisine sahip değildir. Hal böyleyken yabancı uyruklu öğretim elemanları, YÖK’ün belirlediği maaşla çalışmak durumundadır.”

    “YÜKSEKOKUL MÜDÜRÜ OLMAMDAN ÜÇ YIL ÖNCE KENDİSİ BURADAKİ GÖREVİNE ZATEN BAŞLAMIŞTIR”

    Kuruoğlu iki İngiliz eğitmenin yerine kendi kardeşi E.S.’nin göreve getirilmesi ile ilgili ise şunları kaydetti:

    “Basına yansıyan ‘Yüksekokul Müdürü Eğitimcileri Kovdu, Yerlerine Kardeşini İşe Aldı-İngiliz Gitti Kardeş Geldi!’ başlığının da gerçeklerle ilgisi bulunmamaktadır. Bahsedilen E.S. isimli akademisyen, Rusça alanında öğretim görevlisi olarak 2017 yılından bu yana üniversitemizde görev yapmaktadır. Bu noktada, Yüksekokul Müdürü olmamdan üç yıl önce kendisi buradaki görevine zaten başlamıştır. Basit birkaç internet aramasından anlaşılacak bu gerçeklik, habere nedense aktarılmamış; E.S.’yi benim görevlendirdiğim şeklinde bir hayale dönüştürülmüştür. Kendisinin kronolojik açıdan konuyla ilgisi dahi bulunmamaktadır. Benzer şekilde ‘Müdür İşten Kovdu’ bilgisi de gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Dokuz Eylül Üniversitesi gibi bir devlet kurumunda, yöneticilerin unvanı ne olursa olsun bir akademisyeni işinden kovması ya da bir kişiyi istediği şekilde işe alması hukuken mümkün değildir. Son derece sorumsuzca hazırlanan haberlerde, sanki şahsımın böyle bir hak ve yetkiye sahip olduğu ve bunu kullandığı gibi bir algı oluşturmak istenmektedir. Bunun olamayacağı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’ndaki şekliyle sarih ve nettir. Bu gerçekliğin anlaşılmayacak tarafı da yoktur.”

     

  • İZMİR ENTERNASYONAL FUARI 92. KEZ KAPILARINI AÇACAK… TUNÇ SOYER: “HEYECANLIYIZ VE 92. KEZ KAPILARINI AÇTIĞINDA FUARIMIZ TÜRKİYE’YE UMUT OLSUN, ÖZELLİKLE GENÇLERİMİZE UMUT VERELİM İSTİYORUZ”

    İZMİR ENTERNASYONAL FUARI 92. KEZ KAPILARINI AÇACAK… TUNÇ SOYER: “HEYECANLIYIZ VE 92. KEZ KAPILARINI AÇTIĞINDA FUARIMIZ TÜRKİYE’YE UMUT OLSUN, ÖZELLİKLE GENÇLERİMİZE UMUT VERELİM İSTİYORUZ”

    92’nci İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), 1-10 Eylül günleri arasında kapılarını ziyaretçilerine açacak. İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Tunç Soyer, İEF’nin tanıtım toplantısında; “İnsanların geleceğe dair umutlarını kaybetmekte olduğu günler. O nedenle belki 92’ncisi en çok ihtiyaç duyduğumuz buluşma olacak. Birbirimizle kucaklaşmaya, birbirimizle vakit geçirmeye, birbirimizle buluşmaya ihtiyacımız var. Heyecanlıyız ve 92. kez kapılarını açtığında fuarımız Türkiye’ye umut olsun istiyoruz. Türkiye’nin her yerindeki vatandaşlarımıza, özellikle gençlerimize umut verelim istiyoruz” dedi.

    Bu yıl 92. kez düzenlenecek İEF, İzmir’in “2026 Avrupa Gençlik Başkenti Finalisti” olmasına özel olarak “Gençlik” teması ile 1- 10 Eylül günleri arasında ziyaretçilerini ağırlayacak. Bu yıl İzmir Enternasyonal Fuarı’nın onur konuğu kent Şanlıurfa olacak. İEF, bu yıl Türkiye’de ilk kez düzenlenecek Uluslararası Tekstil Bienali’ne ev sahipliği yapacak.

    Çim Konserleri Sahnesi’nde; 1 Eylül’de Simge Sağın, 2 Eylül’de Teoman, 3 Eylül’de Serdar Ortaç, 4 Eylül’de Volkan Konak, 5 Eylül’de Sibel Can, 6-7 Eylül’de Yüzyüzeyken Konuşuruz ve Funda Arar, 8 Eylül’de Athena, 9 Eylül’de Tan Taşçı, 10 Eylül’de ise Haluk Levent sahne alacak. Konserler saat 21.00’de başlayacak. Rock&More Sahnesi de sırasıyla Gaye Su Akyol, Onur Özdemir, Mary Jane, Eypio, Mavi Gri, Ufuk Beydemir ve Mengene’yi müzikseverlerle buluşturacak. Konserlerin başlama saati 20.00 olacak. Mogambo Geceleri’nde de cazseverler için konserler düzenlenecek. Rubato 1 Eylül, Mirkelam 2 Eylül, Cem Adrian 3 Eylül, Ayta Sözeri 4 Eylül, Emre Altuğ 5 Eylül, Fatih Erkoç 6 Eylül, Yaşar 7 Eylül, Birsen Tezer 8 Eylül ve Hüsnü Arkan 9 Eylül günü Mogambo’da sahne alacak.

    İBB Başkanı Tunç Soyer, İEF’de gerçekleştirilecek etkinliklerle ilgili Kültür Park’ta basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, Migros Kuzey Ege Direktörü Güneş Fırıldak, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Mustafa Özuslu, İZFAŞ Genel Müdürü Canan Karaosmanoğlu Alıcı, İzmir Gençlik Meclisi Başkanı Kaan Levent Bozdağ katıldı. İBB Başkanı Tunç Soyer, 92 İEF’e ilişkin şunları söyledi:

    “İZMİR FUARI’NIN TEMELLERİ 1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ’YLE BERABER ATILIYOR”

    “İzmir Fuarı’nın temelleri 1923 İzmir İktisat Kongresi’yle beraber atılıyor. 1936’da rahmetli Behçet Uz, o yangın yerinin koşullarından, küllerinden çıkarak fuarı Kültürpark’a taşıyor. Arkasından 2. Dünya Savaşı yılları… O karartma gecelerinde bile fuar açık kalıyor. Soğuk Savaş yıllarının gerginliğinin en yoğun olduğu o yıl, Sovyetler Birliği ve ABD, o rekabeti İzmir Enternasyonel Fuarı’nda yaşıyorlar. 1980 Darbesi’nde sadece bir gün kapalı kalıyor. Ondan sonra 1990’da İZFAŞ kuruluyor, arkasından bugünlere geliyoruz.

    “İZMİR ENTERNASYONEL FUARI’NIN 92. YILINDA, GENÇLİĞİ ÇOK DAHA FAZLA ÖNE ÇIKARTMAK İSTEDİK”

    Şimdi bugün 92. yılında ‘Gençlik’ temasıyla başlamamızın çok temel bir gerekçesi var. Cumhuriyet ikinci yüzyıla girerken elbette gençlerle birlikte girmek istiyoruz. Gençler heyecanlarını, yeteneklerini, meziyetlerini, umutlarını tekrar burada büyütsünler, birbirlerinden ilham alsınlar, birbirlerine aktarım yapabilsinler istiyoruz. O nedenle gençlik teması sadece Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken bile bizim için mutlaka atılması gereken bir adımdı diye düşünmüştük. Aynı zamanda 2026 Avrupa Gençlik Başkenti adaylığımız var. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken İzmir Enternasyonel Fuarı’nın 92. yılında, gençliği çok daha fazla öne çıkartmak istedik.

    “BU SEFER İLK KEZ KARNAVAL TADINDA BİR KORTEJ PLANLADIK”

    Bu fuarda, Uluslararası Tekstil Fuarı’nı ilk kez fuarda buluşturmuş olacağız. 25 ülkeden, 61 katılımcının yer alacağı bir bienal gerçekleşecek. 26 konser gerçekleşecek. Yapay zekayla Atamızla ziyaretçilerimiz Pakistan Pavyonu’nda zaman tüneline girip fotoğraf çektirebilecekler. Çeşitli müzik ve dans gösterileri, ünlü sporcuların söyleşileri, sokak basketbolu, birçok oyunlar yer alacak. Gençlik temalı film gösterimleri yer alacak. Altay, Altınordu, Arkas, Bucaspor, Göztepe, İzmirspor, Karşıyakaspor kulüpleri yine fuarımızda yer alacaklar. Özetle gençliğin, eğlencenin, sanatın, kültürün yer alacağı çok keyifli bir buluşma olacak. Bu sefer ilk kez karnaval tadında bir kortej planladık.

    “HEYECANLIYIZ VE 92. KEZ KAPILARINI AÇTIĞINDA FUARIMIZ TÜRKİYE’YE UMUT OLSUN İSTİYORUZ”

    Türkiye’nin bu karamsar ikliminde yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, zamlar, gerçekten büyük hayal kırıklıklarının, büyük öfkelerin yaşandığı günler. İnsanların geleceğe dair umutlarını kaybetmekte olduğu günler. O nedenle belki 92’ncisi en çok ihtiyaç duyduğumuz buluşma olacak. Birbirimizle kucaklaşmaya, birbirimizle vakit geçirmeye, birbirimizle buluşmaya ihtiyacımız var. Birbirimizden moral almaya, bulmaya ihtiyacımız var. Türkiye’nin her yerindeki gençlere seslenmek istiyorum. 1-10 Eylül arasında İzmir’e gelin. İzmirli akranlarınızla buluşun. İzmir’in eğlenceli, eğitsel, keyifli 10 gününe eşlik edin. Heyecanlıyız ve 92. kez kapılarını açtığında fuarımız Türkiye’ye umut olsun istiyoruz.  Türkiye’nin her yerindeki vatandaşlarımıza, özellikle gençlerimize umut verelim istiyoruz.”

     

  • HÜSEYİN BAŞ: “FAİZ ARTTI DOLAR DÜŞTÜ DİYE PROPAGANDA YAPACAKLAR, İNANMAYIN. HEM DOLARI YÜKSELTECEKLER HEM PARASI OLANA YÜKSEK FAİZ VERECEKLER”

    HÜSEYİN BAŞ: “FAİZ ARTTI DOLAR DÜŞTÜ DİYE PROPAGANDA YAPACAKLAR, İNANMAYIN. HEM DOLARI YÜKSELTECEKLER HEM PARASI OLANA YÜKSEK FAİZ VERECEKLER”

    Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, “Faiz arttı dolar düştü diye propaganda yapacaklar. İnanmayın. Hem doları yükseltecekler hem parası olana yüksek faiz verecekler” dedi.

    BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi yüzde 17,5’tan yüzde 25’e yükseltme kararını değerlendirdi. Baş’ın Twitter hesabından yaptığı açıklama şöyle:

    “Faiz arttı dolar düştü diye propaganda yapacaklar. İnanmayın! Hem doları yükseltecekler hem parası olana yüksek faiz verecekler.

    2021 Ağustos’ta faiz: yüzde 19. Dolar: 8. 35.

    2023 Ağustos’ta faiz: yüzde 25. Dolar: 27.

    Planlı soygunun resmî tablosu.”

  • ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    ERDOĞAN: “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM. BUNLARI YAPARSAK, 31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE DE KAZANAN YİNE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLACAK”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara ATO Congresium’daki AKP’nin 22’nci kuruluş yıl dönümü programında; “AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık” dedi. Erdoğan, partililerden yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu, Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce ve imkana sahip olduğunu insanlara çok iyi anlatmalarını isteyerek “Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır” diye konuştu.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin 22’nci kuruluş yıldönümü nedeniyle bugün Ankara ATO Congresium’da düzenlenen programa katıldı. Erdoğan burada şöyle konuştu:

    “HAK VE HÜRRİYETLER NOKTASINDA VESAYETÇİLERİN BIRAKTIĞI ENKAZI TEMİZLEYEREK DEMOKRASİMİZİN STANDARTLARINI BİZ YÜKSELTTİK”

    “Partimizin 22’nci gurur yılında bu vesileyle kuruluşundan itibaren AK Parti kademelerinde görev almış, AK Parti davasını savunmuş tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Bu 22 yıllık süreçte teşkilatlarımızın her kademesinden kardeşlerimizden nicesini toprağa verdik. Kimi eceliyle vefat etti, kimi de AK Parti’nin taşıdığı dava sancağını yüceltmek için koştururken bölücü terör örgütünün kalleş saldırılarında şehit düştü. Kimi de tabi afetlerin kurbanı oldu. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun.

    AK Parti’nin 22’nci kuruluş yıl dönümünün ülkemize ve tüm teşkilatlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Değerli kardeşlerim, AK Parti iktidarlarında dünyaya gelenler partimizin kuruluş döneminde Türkiye’nin nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğunu bilmiyor. Biz 22 yıl öncesinden bahsettiğimizde gençlerimizin çoğu zihinlerinde o eski Türkiye’yi maalesef canlandıramıyor.

    2001 krizinin etkilerinin tüm toplumda hissedildiği, işçinin, esnafın, iş dünyasının geleceğini göremediği bir iklimde partimizin kuruluşunu ilan ettik. AK Parti umutsuzluğun, belirsizliğin ve yasakların adeta karabasan gibi çöktüğü Türkiye’ye tıpkı bir güneş gibi doğmuş, umudun adı olmuştur. Kuruluşumuzun üzerinden 1,5 sene bile geçmeden milletimizin AK Parti’yi iktidara taşımasının, ülkeyi yönetme görevini vermesinin geleceğini AK Partili kadrolara emanet etmesinin sebebi işte budur. Milletimiz bize ve partimize güven duydu. AK Parti ve AK Partili kadrolar da bu güvene hiçbir zaman gözde düşürmemiştir. AK Parti ile birlikte siyaset tabi rotasını bulmuş, Türkiye’de merkezinde daha fazla demokrasinin, daha fazla özgürlüklerin, daha fazla ekonomik kalkınmanın olduğu yeni bir dönem başlamıştır.

    Hak ve hürriyetler noktasında vesayetçilerin bıraktığı enkazı temizleyerek demokrasimizin standartlarını sizlerle beraber biz yükselttik.

    22 yıllık dönemde içeriden ve dışarıdan bizi yıkmak için denemedikleri yol kalmadı. Nice ihanetlere maruz kaldık, nice saldırılara göğüs gerdik, nice badireler atlattık, nice engelin, zorluğun, sıkıntının üstesinden geldik. Karanlık cinayetlerden cumhuriyet mitinglerine, medya provokasyonlarından kapatma davasına, 367 garabetinden 17-25 Aralık girişimine, Gezi olaylarından 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne, her çeşidinden terör saldırılarından ekonomik tuzaklara kadar bir siyasi hareketin belki de asırlar boyunca karşılaşmayacağı sayıda hainliği, vandallığı, hukuksuzluğu biz sadece 22 yılda yaşadık, gördük. Ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, her zaman Allah’a dayandık.

    “HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİK, FAKAT ÜLKEMİZİN ANA MUHALEFET PARTİSİNİ TEK PARTİ FAŞİZMİNİN BOYUNDURUĞUNDAN BİR TÜRLÜ KURTARAMADIK”

    AK Parti olarak Türk siyasetinin son 22 yılına yön verdik. Karşılaştığımız engellere rağmen, tarihi nitelikte sayısız reforma imza attık. Yıllardır kendi öz yurdunda parya olarak görülen toplum kesimlerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaş hâline getirdik. Demokrasimizin standardını yükselttik. Vesayeti gerilettik, imkânsız denilen pek çok başarıyı ülkemizin kazanç hanesine gururla yazdırdık. Ama 22 yıllık siyasi yolculuğumuzda kalibremize ve kalitemize uygun bir muhalefet maalesef bulamadık. Her şeyi değiştirdik, fakat ülkemizin ana muhalefet partisini tek parti faşizminin boyunduruğundan bir türlü kurtaramadık.

    22 yıllık sürede tam 17 kez sandıkta bizimle yarıştılar; yani ortalama 1,5 yılda bir siyaset arenasında karşımıza çıktılar. Her defasında milletten okkalı bir tokat yediler. Milleti hafife almanın, milli iradeyi aşağılamanın, sandığın meşruiyetini sorgulamanın bedelini seçimleri kaybederek ödediler. Fakat üzülerek ifade etmek isterim ki, yaşadıkları onca hezimete, seçim yenilgisine rağmen bir kez olsun hatalarından ibret almadılar.

    Kılıçdaroğlu ve avanesinin milletin tercihlerine karşı hazımsızlıklarında zerre kadar iyileşme olmuyor. Bakınız bu zat, girdiği 13 seçimin 13’ünü de kaybetti. Her seçim öncesinde çeşitli oy oranları vererek, şayet bunları alamazsa istifa edeceğini, CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturmayacağını söyledi. Ama hiçbir zaman sözünün eri olmadı, onurluca geri çekilmeyi dahi beceremedi. Bunu yapmadığı gibi, başta kendi seçmeni olmak üzere vatandaşın aklıyla alay etmeye devam etti.

    “85 MİLYONUN TAMAMINA SAYGI DUYAN, HESAP VEREN, CESARETLE HESAP SORABİLECEĞİNİZ BİR PARTİ VE İTTİFAK ARIYORSANIZ GELİN SİZ DE AK PARTİ VE CUMHUR İTTİFAKI’NA KATILIN”

    Kılıçdaroğlu ve CHP’li oligarkların bu pişkinlikleri, bu arsızlıkları en fazla Gazi’nin hürmetine CHP’ye oy veren vatandaşlarımızı rahatsız etmektedir. Toplumun belli kesimlerinde hayal kırıklığı giderek büyümekte, bunların aymazlıklarından dolayı umutsuzluk yaygınlaşmaktadır. Siyasete olan güveni de zedeleyen bu durum, açık söylüyorum, demokrasimiz için de risk oluşturmaktadır. Buradan özellikle 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde farklı tercihlerde bulunmuş tüm vatandaşlarımıza şu samimi çağrıyı yapmak istiyorum: Türkiye’nin tüm renklerini, tüm zenginliklerini temsile haiz parti AK Parti’dir. AK Parti bir Türkiye partisidir, 85 milyonun tamamının partisidir.

    Davetim 85 milyonun her bir ferdinedir. Sadece seçmenine değil, hiçbir ayrım yapmadan 85 milyonun tamamına saygı duyan, hesap veren, cesaretle hesap sorabileceğiniz bir parti ve ittifak arıyorsanız gelin siz de AK Parti ve Cumhur İttifakı’na katılın. Yarın neredeyiz? Yarın Ahlat’tayız. Öbürsü gün neredeyiz? Öbürsü gün Malazgirt’teyiz. Cumhur İttifakı olarak ecdadımızın Anadolu’dan çıktığı yolda biz bir oluyoruz, iri oluyoruz, diri oluyoruz hep birlikte Türkiye oluyoruz. Size sürekli dayatmalarda bulunulmasından, her seçim öncesinde tıpış tıpış oy vereceksiniz denilmesinden tepkilerinizin kibir kulelerine ulaşmamasından rahatsızsanız, gelin siz de AK Parti ailesinin üyesi olun.

    Hayat tarzı diyerek size korku salıp, koltuklarını korumaya çalışanlara gelip hep beraber esaslı bir ders verelim.

    Gelin bizler de milleti kandırmaktan utanmayan, milletin tercihlerine saygı duymayan bu kifayetsiz muhterisleri siyasette tutmayalım. Eski Türkiye’nin bakiyesi bu arkaik ekibi hep birlikte emekliye sevk etmeye hazır mıyız? Siyaset bunlardan çok çekti, bu millet bunlardan çok çekti. 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçlarının sadece Türkiye Yüzyılı’na değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına yakışır muhalefet pratiğinin oluşması için önemli bir fırsat sunduğuna inanıyorum.

    “CUMHURİYETİ’MİZİN 100. YILINDA BU ÜLKEYE BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ, BİRİNCİ EKONOMİ VE BİRİNCİ SINIF GELECEK YAKIŞTIĞINA İNANIYORUZ”

    Cumhuriyeti’mizin 100. yılında bu ülkeye birinci sınıf demokrasi, birinci ekonomi ve birinci sınıf gelecek yakıştığına inanıyoruz. İktidarda geçen yaklaşık 21 yılımızda bunun altyapısını kurduk, temellerini çok güçlü attık ve bu şekilde de yola devam ediyoruz. Gençler, Cumhurbaşkanlığımızın ustalık döneminde inşallah her açıdan daha müreffeh, daha güvenli, daha itibarlı, daha güçlü ve huzurlu bir Türkiye’yi inşa ederek milletimize olan sözümüzü yerine getireceğiz. Gönüller yapmak için çıktığımız yolda 22 yıldır olduğu gibi gönüller kazanarak mücadelemize devam edeceğiz. Polemik yapmayacağız, bahane aramayacağız, istismar peşinde koşmayacağız, önümüze çıkan engellere aldırmayacağız, muhalefetin yalanlarına teslim olmayacağız. Haktan, adaletten ve doğruluktan asla sapmayacağız. Kibri, böbürlenmeyi kapımıza kesinlikle yaklaştırmayacağız.

    “YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN GEÇİCİ OLDUĞUNU TÜRKİYE’NİN BU ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELECEK GÜCE, İMKÂNA VE KAPASİTEYE SAHİP OLDUĞUNU İNSANLARIMIZA ÇOK İYİ ANLATALIM”

    7 ay sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetim seçimlerinde zafere koşmaya var mıyız? Çok çalışacağız, çok gayret edeceğiz, kapı kapı ana kademe, kadın kolları ve gençler dolaşacağız. İşte İstanbul’un hâli ortada, Ankara’nın hâli ortada. İzmir’i zaten konuşmama gerek yok. Mersin ortada. Adana ortada. İşte buraları pırıl pırıl, yeniden sahiplerine kazandırmak için çok çalışacağız. Mayıs seçimlerinde milli irade nasıl her oyunu bozduysa 2024 Mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimlerinde de millet inanıyorum ki geleceğine el koyacak. Milletimiz muhalefetin beceriksiz yönetimlerinin elinde yıllarını kaybeden şehirlerimizi gerçek belediyecilikle buluşturacaktır. Bu süreçte tüm dava arkadaşlarımdan beklentim şudur: Karamsarlık zehrinin toplumumuzda yayılmasına asla fırsat vermeyin. Gençleri kendi karanlıklarına çekmek isteyen müfrit siyasetçilerin insafına lütfen terk etmeyin. Hanım kardeşlerimizin AK Parti’nin bugünlere gelmesindeki emeklerini unutamayız. Kadınlarımızın gündemi neyse Türkiye’nin hakiki gündemi de odur. Kadınlara kulak vermeyi, onların hatırını gözetmeyi, taleplerini, dualarını almayı asla ihmal etmeyin. Deprem bölgesindeki kardeşlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmemiz son derece önemlidir. Her fırsatta depremzedelerimizin kapısını çalmayı, halini hatırını sormayı lütfen bırakmayın. Bakın, dedik ki, çadırda yaşayan depremzede kalmayacak. Artık çadır kalmadı ve bütün çadırlardaki depremzedelerimizi konteynerkentlere yerleştirdik.

    Yaşadığımız sıkıntıların geçici olduğunu Türkiye’nin bu zorlukların üstesinden gelecek güce, imkâna ve kapasiteye sahip olduğunu insanlarımıza çok iyi anlatalım. Bunları yaparsak, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de kazanan yine hep birlikte Türkiye olacak, Türkiye Yüzyılı olacak, gerçek belediyecilik olacaktır.”

     

  • FAİK ÖZTRAK: “BU FAİZ ARTIŞI KREDİLERE DE YANSIYACAK, EKONOMİ YAVAŞLAYACAK İŞSİZLİK DAHA DA ARTACAK. HANİ EKONOMİ İYİYDİ?”

    FAİK ÖZTRAK: “BU FAİZ ARTIŞI KREDİLERE DE YANSIYACAK, EKONOMİ YAVAŞLAYACAK İŞSİZLİK DAHA DA ARTACAK. HANİ EKONOMİ İYİYDİ?”

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Tulumbada su bitti. Elin evladı KKM’yi sonlandır yoksa benden al zenginine ver diye sana para vermem dedi. Erdoğan nassı unuttu. Bu faiz artışı kredilere de yansıyacak, ekonomi yavaşlayacak işsizlik daha da artacak. Hani ekonomi iyiydi” dedi.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi yüzde 17,5’tan yüzde 25’e yükseltme kararını değerlendirdi. Öztrak’ın Twitter hesabından yaptığı açıklama şöyle:

    “Tulumbada su bitti. Elin evladı KKM’yi sonlandır yoksa benden al zenginine ver diye sana para vermem dedi. Erdoğan nassı unuttu. Bu faiz artışı kredilere de yansıyacak, ekonomi yavaşlayacak işsizlik daha da artacak. Hani ekonomi iyiydi?”

  • SEZGİN TANRIKULU’NDAN MISIR ALIM FİYATINA TEPKİ: “ÇİFTÇİLERLE DALGA GEÇİYORLAR”

    SEZGİN TANRIKULU’NDAN MISIR ALIM FİYATINA TEPKİ: “ÇİFTÇİLERLE DALGA GEÇİYORLAR”

    MEHMET MUCAHİT CEYLAN

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Önceki gün mısır fiyatları açıklandı ve ton için 6 bin lira bir fiyat açıklandı. Bu fiyata bütün Türkiye’deki üreticiler çiftçiler isyan ettiler, ziraat odaları isyan etti. Nedeni şu, 6 bin lira dendi ama geçen yıl ne kadardı; 5 bin 700 liraydı. Sadece 300 liralık bir artış var geçen yıldan bu zamana, bu da yüzde 5,2 oranına denk düşüyor. Yani geçen yılki orana 5,2 oranında bir artışla 6 bin liralık bir fiyat verilmiş. Gerçekten de çiftçilerle dalga geçiyorlar, yurttaşlarımızla dalga geçiyorlar” dedi.

    CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve CHP Diyarbakır İl Başkanı Abdullah Atik, Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu ile mısır fiyatına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tanrıkulu, şöyle konuştu:

    “Önceki gün mısır fiyatları açıklandı ve ton için 6 bin lira bir fiyat açıklandı. Bu fiyata bütün Türkiye’deki üreticiler çiftçiler isyan ettiler, ziraat odaları isyan etti. Nedeni şu, 6 bin lira dendi ama geçen yıl ne kadardı; 5 bin 700 liraydı. Sadece 300 liralık bir artış var geçen yıldan bu zamana, bu da yüzde 5,2 oranına denk düşüyor. Yani geçen yılki orana 5,2 oranında bir artışla 6 bin liralık bir fiyat verilmiş. Gerçekten de çiftçilerle dalga geçiyorlar, yurttaşlarımızla dalga geçiyorlar. Neden diyeceksiniz, yüzde 5’lik bir artış. TÜİK’in 15 Ağustos’ta açıkladığı tarım girdileriyle ilişkili olarak enflasyon oranı yüzde 102, bunu baz alsalar yüzde 100 artması lazım ve en az 10 bin lira olması lazım, olmadı. Bakın sadece girdilere baksınlar, mazot fiyatlarına, gübre fiyatlarına, tohum fiyatlarına, geçen yıl ile bu yıl baksınlar yüzde 100 artmış hepsinde, yüzde 100’den fazla artış var ama çiftçilere mısır üreticilerine verilen artış sadece yüzde 5. Geçen yıl 5 bin 700 lirayla 320 dolar alıyordunuz bir ton için, bu sene ise 220 dolar alabiliyorsunuz. Yani ton başına 100 dolar daha düşük geçen yıldan bu zamana.

    “ADALET VE KALKINMA PARTİSİ İKTİDARI TEKELLERE TESLİM OLMUŞ DURUMDA”

    Neden böyle, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tekellere teslim olmuş durumda. Çünkü mısır fiyatı, yağ, sebze fiyatı gibi değil, depolanabiliyor ve bütün dünyada ortak üretim yapıyor. Dünyada mısır piyasasının yüzde 70’ini dört Amerikalı şirket kontrol ediyor. Türkiye’de de çok yakından tanıdığımız KARGİL şirketi kontrol ediyor Toprak Mahsulleri Ofisi ile beraber. Çünkü mısır bütün dünyada hem yem sanayinin hem de nişasta bazlı ürünlerin ana girdisini oluşturuyor. Dolayısıyla fiyatları sadece Türkiye değil dünya piyasaları belirliyor, dünya piyasalarının da şu anda belirlediği rakam Türkiye’ye dayatılmış durumda ve tekeller bizim çiftçilerimizi de teslim almış durumda, büyük tekeller. Şimdi girdilerin yüzde 100 arttığı bir yerde Toprak Mahsulleri Ofisi 300 liralık bir artışla, yüzde 5’lik bir artışla çiftçiden ürün alacak. Bugünden söylüyorum, fiyatlar piyasada Toprak Mahsulleri Ofisi aynen buğday alımı gibi geç alacak, randevu vermeyecek, depolar dolu diyecek, çiftçileri tüccara mahkum edecek, tüccar ne kadardan alacak 4 bin 800 liradan, bilemediniz 5 bin liradan alacak. 3 ay 5 ay sonra da fiyatlar yükselecek ve çiftçiler yeniden mağdur olacak. Çiftçi elindeki ürünü tutma kapasitesine sahip değil çünkü piyasaya borçlu bizim bütün çiftçilerimiz. Dolayısıyla saklayamaz ürününü. Böyle bir perişanlık hali var gerçekten, böyle bir zulüm hali var. Bu sadece Diyarbakır’a özgü bir sorun değil, ama Diyarbakır’da da mısır üretiminin çok arttığını biliyoruz, çiftçilerimizin mısıra yöneldiğini biliyoruz. Dolayısıyla büyük bir zarar, büyük bir mağduriyet söz konusu. O nedenle buradayız, mutlaka ama mutlaka bu fiyatların hükumet tarafından revize edilmesi lazım, Adalet ve Kalkınma Partisi hükumetinin tekelleri değil çiftçiyi koruması lazım, çiftçinin arkasında durması lazım, tekellerin arkasında durmaması lazım. Diyarbakır’dan sesleniyoruz hükümete, bütün Türkiye’de ve Diyarbakır’da çiftçileri perişan ettiniz, mısır üreticilerini, mutlaka ama mutlaka bu fiyatı revize edecek açıklama yapmalısınız ve alımlar konusunda Toprak Mahsulleri Ofisi’ni buğday alımında olduğu gibi çiftçiyi perişan eden, çiftçiyi tüccara mahkum eden bir tarzda bir yöntemde olmaması için gerekli tedbirleri almalısınız.”

    “MISIR ÜRETİCİSİ KAN AĞLIYOR”

    Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu da mısır üreticilerinin kan ağladığına vurgu yaparak şunları söyledi:

    “Mısır üreticisi kan ağlıyor, açık ve net. Geçen yıl 2022 yılında TMO mısır alım fiyatını 5 bin 700 lira olarak açıklarken serbest piyasada mısır 5 bin 500 liraya gidiyordu, şu anda TMO’nun açıklamış olduğu 2023 fiyatı 6 bin TL, serbest piyasada mısır şu anda 4 bin 850 lira civarında gidiyor, bu da çiftçini bittiği anlamına geliyor. Buradan Tarım Bakanlığı’na Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunmak istiyorum; mazota, tohuma, ilaca, enerjiye yaptığınız zam kadar mısıra da o kadar zam istiyoruz, fazla istemiyoruz. Bakın 2022 yılında 9 bin lira olan gübre fiyatı şu anda 19 bin lira, üre 9 bin liraydı şu anda 15 bin lira, mazot 19 bin 700 liraydı şu anda 40 bin liraya yakın, tek bir torba mısır tohumu 450 liraydı şu anda bin 150 lira, tarla kirası bin 100 liraydı şu anda 2 bin 500 lira. Şimdi bu girdi maliyetleri yaklaşık olarak yüzde 100 ile yüzde 150 arasında kalem kalem değişiyor artış göstermişken mısıra yüzde 5 bir zam verilmesi çiftçinin aklıyla alay edilmesi, çiftçiyle dalga geçilmesi gibi bir şey oluyor.”

     

     

     

     

  • ERKAN BAŞ: “MAAŞLAR TÜM BELEDİYELERDE FECİ DURUMDA. İNSANLAR, ARTAN ENFLASYON VE FİYATLAR KARŞISINDA BANKALARA VE MARKETLERE ÇALIŞIR HÂLE GETİRİLMİŞ DURUMDA”

    ERKAN BAŞ: “MAAŞLAR TÜM BELEDİYELERDE FECİ DURUMDA. İNSANLAR, ARTAN ENFLASYON VE FİYATLAR KARŞISINDA BANKALARA VE MARKETLERE ÇALIŞIR HÂLE GETİRİLMİŞ DURUMDA”

    Haber: ÇAĞATAN AKYOL – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

    Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle yaptığı birlikte yaptığı açıklamada; “Merkezi iktidar belediyeleri, herkes kendi çaresine baksın diyor. Belediyeler de dönüyorlar çalışanlarına, duble fedakârlık yapın istiyorlar. Maaşlar tüm belediyelerde feci durumda. İnsanlar, artan enflasyon ve fiyatlar karşısında bankalara ve marketlere çalışır hâle getirilmiş durumda” dedi.

    TİP Genel Başkanı Erkan Baş, düşük zam oranlarıyla çalışma ve toplu işten çıkarma tehdidiyle karşı karşıya kalan Conectys işçileriyle bugün partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi. Ülke genelindeki işçilerin yaşadıkları sıkıntılara değinen Baş, şunları söyledi:

    “MEVCUT MEDYA DÜZENİ, İŞÇİLERİN SESİNİN DUYULMASINI ENGELLİYOR: Biz bu hafta basın toplantımızda ülkemizin yaşadığı bütün sorunların, bu sorunlara ilişkin düşüncelerimizi, görüşlerimizi değil; ekonomik krizin en ağır faturasının ödetildiği işçi arkadaşlarımızın gündemlerini sizlerle paylaşmak için karşınızdayız. Çünkü mevcut medya düzeni, iktidarın yarattığı siyasal ortam, esas olarak işçi arkadaşlarımızın sesinin duyulmasını engelliyor, onların direnişlerinin görülmesini engelliyor. Biz de elimizden geldiğince, sesimizin ulaştığı her yere arkadaşlarımızın sesini taşımak istiyoruz. Bu vesileyle sözlerime başlarken bir şey ifade etmek istiyorum. Türkiye tarihinin belki de en ilginç kesitlerinden bir tanesinden geçiyoruz. Ülkenin dört bir yanında işçiler, uğradıkları hak gasplarına karşı artık yaşayamaz hâle geldikleri ekonomik koşullar nedeniyle ciddi direnişler içerisindeler. Bizim de parti örgütümüz, gerek genel merkez yöneticilerimiz, gerek il ve ilçe örgütlerimiz elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince bu direnişlerin parçası olmaya, bu haklı mücadeleleri büyütmeye odaklanmış durumdayız.

    İŞÇİLER, TEMEL İNSAN HAKLARINA DÖNÜK SALDIRILARLA KARŞI KARŞIYA: Yine de şunu ifade etmem gerekiyor. Yetişemediğimiz, ulaşamadığımız alanlar mutlaka vardır ama buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Türkiye’nin neresinde olursa olsun patronların baskısına uğrayan, hak gaspına uğrayan, zorbalıkla karşı karşıya olduğunu düşünen tüm işçi arkadaşlarıma bir çağrı yapmak istiyorum. Belli, patronlar iktidardan aldıkları destekle gün bizim günümüz diye düşünüyorlar. İşçi arkadaşlarımızın örgütsüzlüğünü, yalnızlıklarını, onların çaresizliklerini kullanmak istiyorlar ve akıl almaz dayatmalara başvuruyorlar. Bizim son zamanlarda gördüğümüz örnekler sadece çalışma yaşamındaki ufak tefek aksaklıklar, sorunlar olmaktan çıktı. Yasalara, anayasalara aykırı durumların zaten her gün örneklerini yaşıyoruz ama artık neredeyse konu bir insan hakları ihlaline ulaşmış durumda. Yani temel insan haklarına dönük saldırılarla karşı karşıya işçiler. O yüzden hiçbir arkadaşımız emeğiyle, alın teriyle yaşayan hiçbir yurttaşımız, işçi kardeşimiz kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesin. Elbette ilk yapılması gereken şey, iş yerinde beraber çalıştıkları, beraber alın teri döktükleri arkadaşlarıyla yan yana gelmek, örgütlenmek, haklarını almak için güçlerini birleştirmek çünkü biliyoruz ki işçiler birleştiği zaman o hak gasplarını engelleyebiliyorlar.

    EMEĞİYLE YAŞAYAN HERKESİN UĞRADIĞI HAKSIZLIK, HEPİMİZİN UĞRADIĞI HAKSIZLIKTIR: İşçiler birleştikleri zaman en azından çalışma koşullarında düzenlemelere gidebiliyorlar ama şunu net ifade edeyim. İsterse bir maden ocağında olsun isterse bir plazanın 55’inci katında olsun ister mağazalarda, marketlerde saatler boyu sömürüye maruz kalsın ya da bir özel okulda ya da bir bankada çalışıyor olsun; emeğiyle, alın teriyle yaşayan herkes bizim sınıf kardeşimizdir, onun uğradığı haksızlık, hepimizin uğradığı haksızlıktır. Biz hem tüm yurttaşlarımızı, işçi arkadaşlarımızın direnişlerine destek olmaya, dayanışma göstermeye çağırıyoruz hem de işçi arkadaşlarımıza bir kez daha söz veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi olarak bütün gücümüzle bütün olanaklarımızla hem genel merkez hem il ve ilçe örgütlerimizle bu işçi direnişlerinin, bu hak mücadelelerinin sonuna kadar yanında olacağız ve mücadelelerin kazanımla sonuçlanması için elimizden geleni yapacağız. Birkaç konuyu paylaşmak istiyorum. Bu hafta içerisinde hem örgütlerimizden hem doğrudan bizlerin temasıyla pek çok iş yerinden arkadaşlarla toplantılar gerçekleştirdik.

    İBB, SİYASİ PROPAGANDADA ENAG’I, İŞÇİLERİN ZAMMI İÇİN TÜİK’İ UYGULUYOR: Mesela İstanbul’la başlayayım. Büyükşehir belediyesinde, neredeyse bütün iştiraklerde işçiler yoksulluk sınırının altında ücrete maruz bırakılıyorlar. Yaklaşık 100 bin işçisi var İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve iştiraklerinin. Belediye yönetimi, iş siyasi propagandaya geldiğinde ENAG verileriyle enflasyon açıklıyor ama işçilerin zammı söz konusu olduğunda enflasyon için aldıkları rakam TÜİK rakamı oluyor. Biz örneğin İGDAŞ’ta yeni işe başlayan bir teknisyenin, üstelik çok riskli iç statüsünde iş yapıyor olmasına rağmen yoksulluk sınırı altında bir maaş reva görülmesini elbette ki kabul etmiyoruz. Sonuçta İstanbul halkının güvenli gaz kullanımını sağlamak için hayatını riske atan arkadaşlarımız, örneğin yeni işe başladıkları için eski personelden yüzde 21 daha az maaş alabiliyorlar. Bu uygulama, altını çizerek ifade etmek istiyorum, AKP döneminde o zamanki yönetim ve sendikanın iş birliğiyle başlamış, yeni yönetim ise defalarca uyarılmasına rağmen aynı uygulamayı devam ettiriyor.

    İSTAÇ AŞ’DE 7 AYDIR TOPLU SÖZLEŞMENİN BAĞLANAMIYOR: Mesela İSPER’den arkadaşlarımızın verdiği bilgi, 8-9 farklı iş konumda çalışan işçiler var. Yani resmen büyükşehir belediyesi burada kendisine bir taşeron şirket kurmuş durumda. İSTAÇ AŞ’de 7 aydır toplu sözleşmenin bağlanamadığı, yani bu ortamda 7 aydır ne bekletiyorsunuz, işçileri neden mağdur ediyorsunuz diye sormamız gerekiyor. Bu vesileyle Ağaç-İş’te çalışan arkadaşlarımızın 9-10 gün süren direniş sonucunda geçen hafta kazanımla bitirdikleri eylemlerini de selamlıyorum. Bu arada kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum. Kazanım dediğimiz de 19 bin 500 lira brüt maaş. Yani işçiler 19 bin 500 lira brüt maaş için bile mücadele etmek, günlerce belediyenin önünde direnmek zorunda kalıyorlar. Bu somut örnekler, bizim başka belediyelerde de çalışan arkadaşlardan aldığımız bilgilerle yan yana getirildiğinde şunu paylaşmak istiyorum.

    BÜTÜN BELEDİYELERDE İŞÇİLER, İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARINA SAHİP DEĞİL: Malum memleket yavaş yavaş yerel seçim gündemine doğru ilerliyor. Herkes yerel seçim hazırlıkları içerisinde. Biz bir noktanın altını çizelim. Yani yerel yönetimler elbette o ilde, o ilçede, yönetimde bulundukları yerde tüm yurttaşlara hizmet etmekle görevliler ama bizim açımızdan yerel yönetimleri değerlendirmede en önemli ölçülerden bir tanesi, o hizmeti yurttaşa götüren belediye işçilerinin, belediye çalışanlarının belediye yönetimi tarafından nasıl bir muameleye de maruz kaldığıdır. Burada açık konuşalım. Tabloya baktığımızda karanlık bir durumla karşı karşıyayız. Yani ister Cumhur İttifakı ister Millet İttifakı tarafından kazanılmış ve bugün yönetiliyor olsun, bütün belediyelerde işçilerin insanca çalışma koşullarına sahip olmadığını söyleyebiliyoruz. Yani işçi arkadaşlar, belediyede çalışan, yurttaşa hizmeti götüren arkadaşlar evlerine huzur içerisinde gidebilecekleri bir çalışma ortamına sahip değiller. Evlerine huzur içerisinde gidebilecekleri bir ücret almıyorlar.

    İŞÇİLER, BELEDİYE BAŞKANLARININ İKİ DURAĞI ARASINA BIRAKILMIŞ DURUMDA: Belediye işçilerinin, -bütün Türkiye için söylüyorum bunu- iki arada bir derede kalma durumu hemen düzeltilmelidir. Yani çalakalem kararnamelerle yapılan değişiklikler bir türlü yerli yerine oturmuyor. Bu hâlde yerine oturması da mümkün değil. Yani belediye işçilerinin kadrolarının tanımlanması ve ilgili yasal düzenlemelerin hemen yapılması… Yoksa bu böyle sürdürülebilecek bir durum değil. Burada yurttaş açısından vurgulanması gereken bir durum, kamu hizmetlerinin tasfiye edilmesiyle beraber belediye işçilerinin durumunun oldukça ilginç bir hâl aldığı, özellikle bu tanımlanmayan kadro durumları nedeniyle işçiler, belediye başkanlarının iki durağı arasında belediye yönetimlerinin keyfine bırakılmış durumda. Merkezi iktidar belediyeleri, herkes kendi çaresine baksın diyor. Belediyeler de dönüyorlar çalışanlarına, duble fedakârlık yapın istiyorlar. Maaşlar tüm belediyelerde feci durumda. İnsanlar, artan enflasyon ve fiyatlar karşısında bankalara ve marketlere çalışır hâle getirilmiş durumda.

    İŞÇİLERİN HAKLARINI ALMASI, TOPLUMUN DİĞER KESİMLERİNE KAMU HİZMETİNİN AKTARILMASIYLA KARŞI KARŞIYA KONULACAK BİR DURUM DEĞİLDİR: Burada özellikle vurgulamak istediğim bir şey var. İşçiler ne zaman hak mücadelesine girseler bu belediyelerde, belediye işverenleri hemen işçiyle yurttaşı karşı karşıya getirme girişimlerinde bulunuyor. İşte çöpler yığıldı, bu maaşları bile beğenmiyorlar falan gibi demagojiler açık söylüyorum, utanç vericidir. İşçilerin haklarını alması, toplumun diğer kesimlerine kamu hizmetinin aktarılmasıyla karşı karşıya konulacak bir durum değildir. Hem işçi hakkını alacak, alın terini karşılığını alacak hem de yurttaş kamu hizmetine ulaşacak. Bu kadar basit bakmamız gerekiyor. Tabii burada belediye işçilerinin artık patronu olan belediye yönetimleriyle karşı karşıya geldiği ilginç bir durum var. Mesela bir işçi arkadaşımız, diyelim ki taraftarı olduğu, oy verdiği parti yönetimine gelmiş, hemen bu bizim belediyemizdir, aman kendi belediyemize sahip çıkalım, dişinizi sıkın diye işçi arkadaşlar susturulmaya çalışılıyor. Diyelim ki işçinin oy verdiği parti değil de karşı olduğu, muhalif olduğu parti belediye yönetimini almış. Aman sus, bak ilk önce seni işten atarlar diye yine işçi tehdit ediliyor.

    BÜTÜN BELEDİYELERDE İŞÇİLER BİR ARAYA GELMELİDİR: İşçileri böyle kapıkulu olmaya zorlayan bu sisteme karşı durmak gerekiyor. Bizim çağrımız şudur. Hangi partinin yönettiğinden bağımsız olarak bütün belediyelerde işçiler bir araya gelmelidir. Tek tek kendi belediyelerinin ötesinde de bütün belediye işçilerinin yan yana, omuz omuza mücadele vermesi, hem tek tek kendi belediyelerine karşı iş yeri koşullarının düzeltilmesi, çalışma koşullarının düzeltilmesi için mücadele etmeli hem de doğrudan doğruya enflasyonun, ekonomik krizin temel nedenlerinden bir tanesi olan merkezi iktidara karşı da birlikte seslerini yükseltmeliler. Biz belediye işçilerinin, hangi belediyenin yönettiğinden bağımsız olarak haklarını alması için sürdürdükleri tüm mücadeleleri destekleyeceğimizi, yanında olacağımızı söylemek isteriz.

    KABA KUVVET, TEHDİT PATRONLARIN HADDİNE DEĞİLDİR: Antep’e bir selam göndererek başlamak istiyorum. Antep’te Bir-Tek Sendikası özellikle işçi arkadaşlarımız uyguladıkları haksızlıklara karşı önemli mücadeleler geliştiriyor. Bu mücadelelerde çeşitli kazanımlar da elde ettiler. Demek ki işçiler yan yana geldiğinde, örgütlendiğinde, sınıf sendikacılığı eksenli bir hak talebiyle patronun karşısına dikildiklerinde kazanabiliyorlar. Bu son derece önemli ve örnek alınması gereken bir gelişme ama burada özel bir durum paylaşmak istiyoruz. Erkaplan işçileri direnişe geçiyorlar. Patron, işçilerin talebini kabul ediyor ancak işçileri tekrar işe almak için bir koşul koyuyor. Diyor ki ‘Sendikadan istifa edeceksiniz’. Akıl alır bir şey değil. İşçiler haklılar, patron bile bunu kabul etmiş durumda ama işletme müdürü gidiyor ve işçilerin örgütlü olduğu sendikanın başkanına ‘Seni muhatap almam’ diyor. Üstelik hadsiz bir biçimde üzerine yürümeye kalkıyor. Böyle işçilerin örgütünü muhatap almamak, hele onlara kaba kuvvet, tehdit falan öyle patronların haddine değildir. Bu işçi arkadaşlarımızın yalnız olmadığını bilsinler, zaten direnen işçilere güçleri yetmez ama biz de emekçi arkadaşlarımızın yanında olacağız ve bu sürecin takipçisi olacağız.

    ELBİSE DOLABI İÇİN İŞÇİ ARKADAŞLARIMIZIN MÜCADELE ETTİĞİ BİR TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ: Antep’te ayrıca Artemis Halı’da işçi arkadaşlarımız iş bıraktılar. Yani 16 bin lira, 19-20 bin lira aylık maaş talep ettikleri için iş bırakmak zorunda kalan işçilerden söz ediyorum. Aynı şekilde MDS İplik’te de önemli bir örnek, yerli ve göçmen işçiler birlikte iş bıraktılar ve birlikte kazandılar. Kazandıklarını söylemek istiyorum, elbise dolabı yapılacak. Yani elbise dolabı için işçi arkadaşlarımızın mücadele ettiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Fırat Aksa Elektrik, özellikle seslerini duyurmak istiyoruz. Kazancı Holding’e ait Tunceli Fırat Aksa Elektrik işçileri DİSK Enerji-Sen öncülüğünde bir direnişe geçtiler. Yine açlık sınırının altında kalan ücretlere mahkûm ediliyorlar ve yine işçiyle yurttaşı karşı karşıya getirmek, hizmet alanı hizmet verenle karşı karşıya getirecek bir yaklaşım içerisinde patron. Utanmadan mesaj atmış yurttaşlara. ‘Yaşanan sorunları sebebi biz değiliz, iş bırakan işçiler. Biz Tunceli halkına hizmet etmekten onur duyuyoruz’ diyor. Sanki orada çalışanlar başka bir şehirde, başka bir ülkede yaşayan insanlar. Onlar da o toprakların insanı.

    ÇALIŞAN ARKADAŞLARIN HEPSİNİN HAKKINI ALMASI GEREKİYOR: Çalışan arkadaşların hepsinin hakkını alması gerekiyor. Utanmazca direnişi kırmak için şehir dışından işçiler getirtildiği hatta işçilerin üzerine araba sürüldüğü gibi haberler geliyor. Bütün bu baskılara karşı işçilerin bu haklı mücadelesi sonuç alana kadar devam edecek. Çünkü bu aynı zamanda bir onurlu yaşam mücadelesi. Bu aynı zamanda uzun mesai ve enerji yüklü hatlarda çalıştırılan ve iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımıza bir saygıyı ifade ediyor. Ölmemek ve çalışmak için, iş güvenliğinin sağlanabilmesi için, insanca yaşayabilmek için direnen, mücadele eden işçi arkadaşlarımızın hep yanında olacağımızı söylüyoruz. Kazancı Holding’i uyarıyoruz. İşçilerin emeğini, alın terini mutlaka ödeyeceksiniz. İnsanca yaşamayı işçiler de en az patronlar kadar, belki daha fazla hak ediyor.

    HAKSIZLIĞA UĞRAYAN HER İŞÇİ ARKADAŞIMIZ MUTLAKA SESİNİ BİZE ULAŞTIRSIN: Tanzanya’ya bir selam göndermek istiyorum. Yani Türkiyeli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2 bin üstünde işçi arkadaşımızın çalıştığı bir demir yolu projesi, Yapı Merkezi isimli firma tarafından sürdürülüyor. Türkiye’de sömürdükleri yetmiyor. Buradan Tanzanya’ya götürdükleri işçilere de 7 aydır maaş vermemişler. 7 aydır maaş vermeden çalıştırdıkları işçiler de bir kısmı hakları için direniyor, bir kısmı artık dayanamayacak noktaya gelip iş akdini feshediyorlar, istifa ediyorlar. Onların da geriye dönük hakları ödenmiyor. Burada Devrimci Yapı-İş Sendikası’nın öncülüğünde Üsküdar’da Yapı Merkezi firmasının, holdingin önünde bir direniş, bir eylem devam ediyor. İşçi arkadaşlarımızı selamlıyoruz. Bu eylem sırasında gözaltına alınan daha sonra tabii ki serbest bırakılan yönetim kurulu üyesi Şahin Uçar arkadaşımızı da selamlamış olalım. Bunlar bize son birkaç günde ulaşan, arkadaşlarımızın bize ulaştırdığı direnişler. Umuyorum bu haklı mücadelelerinde bir destek de biz verebilmişizdir. Tekrar ediyorum, Türkiye’nin neresinde olursa olsun haksızlığa uğrayan her işçi arkadaşımız mutlaka sesini bize ulaştırsın. Biz o hak mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görüyor ve yanında olmak için elimizden geleni yapacağız.”

    İŞÇİ ACAR: PATRONLARIN EMPATİDEN YOKSUN DAYATTIĞI İKİ SEÇENEK VAR

    Baş’ın konuşması sonrasında Conectys işçisi Orhan Acar da yaşadıkları mağduriyeti şöyle anlattı:

    “Uluslararası bir şirket olan Conectys’in bir çalışanı olarak buradayım çünkü yıllardır devam eden baskı, cezalandırma ve tehdit etme kültürüyle çalışanlarını düşük ücretlerle çalıştırmayı amaçlayan Conectys, maruz kaldığı haksızlıklara karşı sesini duyurmak isteyen çalışanlarına iki seçenek sunar. Kabullen ya da istifa et. Buradayım çünkü is arkadaşlarıma, patronların empatiden yoksun şekilde dayattığı bu iki seçeneğe mahkûm olmadıklarını, başka bir cevabı seçmenin mümkün olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu yılın başında Türkiye’nin enflasyon gerçeği karşısında ancak komik olabilen oranlarda zam yapılacağını duyuran şirket yöneticileri şunu söylemişlerdi, ‘Sizi anlıyoruz. Buna bir de performans zammı eklenecek ve mayıs ayında ödemeye başlayacağımız bu zammı geriye dönük olarak da ödeyeceğiz’.

    ÇALIŞANLARA, PERFORMANS VERİLERİNİN DÜŞÜK OLDUĞU GEREKÇE GÖSTERİLDİ: Zam sürecini şirket kültürü olarak mayıs-haziran aylarında başlatan Conectys, geriye dönük ödemelerle o aylara dair SGK primlerini yansıtmayarak aslında suç işlemeye devam ederken bu yıl üst üste gerçeklesen olaylarla çalışanlara verdiği sözlerde ne kadar samimi olmadığını da kanıtladı. Söz verilen mayıs ayından itibaren sürekli bir sonraki aya ertelenen ve bu süreçte tatmin edici bir zam olacağı ve geriye dönük ödemelerden herkesin faydalanabileceği yönünde beklentileri kasıtlı olarak oluşturan şirket yönetimi, ancak ağustos ayına geldiğimizde zam oranlarını açıkladı. Yüzde 9-12 arası değişen oranlarda yapılan zamdan etkilenmeyen ve geriye dönük ödeme de alamayacakları söylenen çok sayıda çalışana, performans verilerinin düşük olduğu gerekçe gösterildi ancak değerlendirme sürecine ilişkin objektif veriler dahi paylaşılmadı.

    İŞÇİLERİN İSTANBUL’A TAŞINMALARI YA DA İSTİFA ETMELERİ DAYATILIYORDU: Biz, Türkiye’nin zaman geçtikçe daha da sert hâle gelen enflasyon ortamı içinde bizi biraz olsun rahatlatacağını umduğumuz zam haberlerinin sürekli ertelenmesini sabırla beklerken bir yandan giderek zorlaşan yasam koşullarımıza adapte olmaya çalışıyor, bir yandan da uzaktan çalışarak sürdürdüğümüz işimizin aniden hibrit modele geçirilmesiyle ofise çağrılıyorduk. Ani bir kararla bütün çalışanların artık haftanın belirli günleri ofise geleceği bildirilirken çok sayıda şehir dışındaki çalışan için de İstanbul’a taşınmaları ya da istifa etmeleri dayatılıyordu. Çalışanlara ödenen maaşların enflasyon karşısında ezilmesi özellikle İstanbul gibi şehirlerde yaşamayı giderek imkânsızlaştırırken geçen yıllar içinde yaşamın görece daha az zor olduğu küçük şehirlerden onlarca çalışanı işe alan şirket yönetimi, onları İstanbul’da yasamaya zorladığında bunun aslında bir toplu işten çıkarma hazırlığı olduğunu görebiliyorduk. Neticede aldıkları maaşlarla İstanbul’un herhangi bir semtinde ev tutmasının dahi mümkün olmadığı iş arkadaşlarım için işlerinin sonlandırılması dışında bir seçenek bırakılmamıştı.

    İSTİFA KOLAY BİR SEÇENEK DEĞİL: Sürekli bir belirsizliğe ve çalışma koşullarında her an meydana gelebilecek değişimlere uyum sağlamayı sürdürerek çalışmaya devam eden isçi, çocuk istismarı, pornografi, vahşice işlenen cinayetler, parçalanan bedenler ve başka birçok rahatsız edici unsurdan oluşan filtresiz içerikleri izlemek, hızlı ve doğru karar vermek zorundadır. Emeği düşük ücret ve nesnel olmaktan uzak değerlendirme süreçleriyle sömürülen çalışan, belli hedeflere ulaşamadığı gerekçesiyle performans geliştirme süreci adında gerçeklikten uzak bir sistem ile isten çıkartılabileceği tehdidi altında baskılanır. Sürekli takip ve tehdit baskısı altında daha verimli olmaya zorlanan çalışan için istifa kolay bir seçenek değildir. Türkiye’yi bir ucuz iş gücü alanı olarak gören Conectys, işçinin zekadan ve duygudan yoksun bir makine gibi algılandığı bu ortam karşısında istifa etmesinin neden kolay olmadığını elbette bilmektedir.

    ‘KABULLEN YA DA İSTİFA ET’ DAYATMASINI KABUL ETMİYORUZ: İşçinin emeğini ve kaygılarını sömürmeye devam ederken onun yaşamsal ihtiyaçlarını da sermayeye adar. 5 farklı vardiyada çalışmaya devam eden Conectys işçilerinin programları aniden ve bazen habersizce değiştirilebilir. İşçinin boş zamanı için bir hobisine zaman ayırmak istemesi, ailesiyle bulunmak istemesi, sosyal hayatın parçası olmak istemesi önemli değildir. Çünkü işçinin çalışmak için yaşaması beklenir. İş sürmelidir, geri kalan her şey feda edilebilir. Biz Conectys işçileri, ‘Kabullen ya da istifa et’ dayatmasını kabul etmiyoruz. Bizi değersizleştiren, kendimizi sosyal ve ait hissetmemizi önemsemeyen, emeğimizle zenginleşirken bizim giderek fakirleşmemize göz yuman şirketlere karşı gücümüzün, çokluğumuzdan ve birliğimizden geldiğini biliyoruz. Sömürülmeyi, yok sayılmayı, susturulmayı, korkutulmayı kabul etmiyoruz. Gelin arkadaşlarım, Sosyal-İş’te büyüyen sesimize katılın. Buradayız, birlikteyiz, güçlüyüz.”

    İŞTEN ÇIKARILAN SANCAKLI: HER GÜN DAHA YÜKSEK SESLE HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ

    İşten çıkarılan Serencan Sancaklı da Conectys işçilerinin her geçen gün ağırlaşan şartlarda çalışmaya devam ettiğini söyledi. Sancaklı, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Bu bir sınıf mücadelesidir ve kovsanız da baskılasanız da susturmaya çalışsanız da biz bu gerçekleri her gün daha yüksek sesle haykırmaya devam edeceğiz. Şu anda Conectys’te Sosyal-İş Sendikası üyesi olan birçok işçi bulunuyor ve sayımız her geçen gün artıyor ancak işçilerin çoğu kovulma ve baskıya uğrama korkusuyla sendikaya üye olamıyor, tek başına sesini çıkarmaya çalıştığında ise mobbinge maruz kalıyor. Anayasal bir hak olan işçilerin sendikaya üye olma ve sendikal faaliyet yürütme hakları Conectys tarafından caydırılarak ve işten kovulma endişesi yaratılarak engelleniyor. Dünyanın en büyük sosyal medya şirketlerinden birinin moderasyon işini yapan ve birçok ülkede ofisi olan Conectys, Türkiye’yi ucuz işçilik için kullanıyor ve yeni işçi bulmanın kolaylığından dolayı çalışma koşullarını iyileştirmek yerine hakkını isteyene kapıyı göstermeyi yeğliyor. Pandemi öncesi biraz daha hayatta kalmaya yeterli şartlarda çalıştırılan işçiler, pandemi süreci ve sonrasında değil hayatta kalmaya, kira dahi ödemeye yetmeyecek maaşlarla çalıştırılmaya başlandı. Pandemiden önce asgari ücretten yüzde 50 oranında fazla maaş alan işçiler, pandemide artan işsizlik fırsat bilinerek asgari maaşla işe alınmaya başladılar. Bizler pandemide canımızla, sağlığımızla meşgulken Conectys yönetimi, cebimizdeki üç kuruşa göz dikmiş, zenginliklerine zenginlik katıp bizleri her gün daha çok sömürmek, daha çok fakirleştirmekle meşguldü.

    İŞÇİLERİN KALİTE DEĞERLERİ DÜŞÜRÜLEREK TAZMİNATSIZ ÇIKARILMALARI HEDEFLENDİ: Her yıl başı Conectys’te zamlarla ilgili tartışmalar çıkar. Yine böyle bir tartışma döneminde şirketin CEO’su, işçilere mail ile toplu olarak verdiği bir cevapta Türkiye’deki ekonomik zorlukların kendilerini ilgilendirmediğini açıkça söylemiştir. Türkiye’de sadece 5 yıllık bir yatırımcı olan Conectys, buradaki ekonomik krizi fırsata çevirirken Türkiye’deki koşullarla eminiz ki çok ilgiliydi ancak mesele hiperenflasyonla pahalılaşan yaşamla mücadele eden işçiye zam yapmaya gelince Türkiye’deki koşullar patronların ilgi alanı olmaktan çıkıverdi. Conectys’teki işçilerin yaşadıkları haksızlık sürekli değeri düşen maaşlarla sınırlı da kalmadı. Motivasyonu kırılmış, yıpratılmış, haksızlığa uğradığını fark etmiş işçileri işten çıkartıp yerine henüz Conectys’te olan bitenin farkında olmayan yeni işçiler alabilmek ve buna hukuki bir zemin yaratabilmek için Performans Gelişim Süreci adında bir süreç uydurdular. Bu sürece alınan işçilere onların performanslarının yükseltilmesi hedeflendiği yalanı atılıp işçilerin kalite değerleri bilerek düşürülerek işten tazminatsız çıkarılmaları hedeflendi. Bununla da kalınmadı, zaten sözleşmede asla yer almayan, ölçümleri ise tamamen haksız ve subjektif şekilde yapılan kalitenin hedefi en ufak hatada başarısız gözükecekleri kadar yukarıya çekildi. Bütün bunlara rağmen kalite hedefini tutturan işçileri işten çıkarabilmek için farklı hukuki dayanaklar arandı. Yapılan toplantılarda hangi işçi işten çıkarılsın diye oylamalar yapıldı. İşçilerin hayatı, yöneticilerin keyfine ve vicdanına bırakıldı.

    BİZLERİ TEK TEK İŞTEN KOVABİLİRSİNİZ AMA HEPİMİZİ KOVAMAZSINIZ: Bizler biliyoruz ki patronların gözünde yaşamı, geleceği, hayalleri, uğraşları olan insanlar değiliz. Bizler onların gözünde iş gücünü temsil eden birer rakamdan ibaretiz. O patronlar istiyor ki biz aç da kalsak sadece çalışalım, patronlar için çalışalım, onlar rahat yaşayan bir azınlık olsunlar. Bizim yerimize yenisini bulmak kolay. Çünkü Türkiye’de işçiden bol bir şey yok. Evet, haklısınız. Türkiye’de işçiden bol bir şey yok. Bizler de gücümüzü bu çokluğumuzdan alıyoruz. Örgütleniyoruz. Örgütlenmeye devam edeceğiz. Bizleri tek tek işten kovabilirsiniz ama hepimizi kovamazsınız. O yüzden karşınıza artarak çıkmaya devam edeceğiz. Conectys’teki her bir işçi haklarını alana dek durmayacağız. Bu bizim ekmek kavgamız, bizim yaşam kavgamız. Conectys’te her gün kovulma tehlikesiyle çalışmaya devam eden tüm işçi arkadaşlarım, yalnız değiliz. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Hep birlikte kazanacağız. Yaşasın Conectys işçilerinin ve tüm işçi sınıfının mücadelesi.”

    BAŞ: HEP BİRLİKTE MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ

    İşçilerin konuşmasının ardından Erkan Baş, toplantıyı şu sözlerle sonlandırdı:

    “Arkadaşlarımız yaşadıklarını anlattılar zaten. Üzerine özel bir ek yapmak gereksiz ama bir noktayı vurgulayalım. Türkiye’de işçilere dönük sömürü sadece merdiven altı atölyelerde gerçekleşmiyor. Çok dışarıdan bakıldığında son derece kurumsal, son derece büyük gibi gözüken işletmelerde de en ağır biçimde emeğin sömürüsüyle karşı karşıyayız. Sözleri öyle başlamıştım. İster bir maden ocağında isterse bir plazanın 55’inci katında olsun, kim haksızlığa karşı sesini yükseltiyorsa biz onlarla birlikte olmaya, bu haksızlıklara karşı hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.”

  • DAVUTOĞLU: “MİLLETİMİZİ DÜNYANIN EN YÜKSEK 5. ENFLASYONUNA MAHKUM ETTİNİZ, VİCDANINIZ RAHAT MI?”

    DAVUTOĞLU: “MİLLETİMİZİ DÜNYANIN EN YÜKSEK 5. ENFLASYONUNA MAHKUM ETTİNİZ, VİCDANINIZ RAHAT MI?”

    Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz kararıyla ilgili “Milletimizi dünyanın en yüksek 5. enflasyonuna mahkum ettiniz. Bugünkü kararla TCMB faizi 2 yıl öncesinin 6 puan, kredi faizleri 15 puan üstüne geldi. Enflasyon ise 3 katına çıktı. Gelir dağılımı daha da bozuldu. Millete bu yaptıklarınızdan sonra vicdanınız rahat mı” dedi. 

    Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TCMB’nin faiz kararıyla ilgili Twitter hesabından açıklama yaptı. Davutoğlu’nun paylaşımı şöyle:

    “Sayın Erdoğan, 2 yıl önce ‘Nas’ diyerek, ‘Çin modeli’ diyerek yeni bir ekonomik modele geçtiğimizi ilan ettiniz. 4 ayda çöken modelinizin ömrünü uzatmak için başımıza bela ettiğiniz KKM’den (Kur Korumla Mevduat) 700 Milyar TL’den fazla kamu kaynağını toplumun en zenginlerine aktardınız. O günden bu yana dolar 4 katına, konut ve kira fiyatları 6 katına çıktı. Bu sürede paramız dünyada en çok değer kaybeden, konut fiyatları da reel olarak en çok artan ülke haline geldi. Barınma krizi başladı. Milletimizi dünyanın en yüksek 5. enflasyonuna mahkum ettiniz. Bugünkü kararla TCMB faizi 2 yıl öncesinin 6 puan, kredi faizleri 15 puan üstüne geldi. Enflasyon ise 3 katına çıktı. Gelir dağılımı daha da bozuldu. Millete bu yaptıklarınızdan sonra vicdanınız rahat mı?”