Etiket: türkiye

  • VOA DİREKTÖR VEKİLİ YOLANDA LOPEZ: “VOA, SANSÜR GİRİŞİMİ NİTELİĞİNDEKİ HER TÜRLÜ TALEBE İTİRAZ ETMEYE DEVAM EDECEKTİR”

    VOA DİREKTÖR VEKİLİ YOLANDA LOPEZ: “VOA, SANSÜR GİRİŞİMİ NİTELİĞİNDEKİ HER TÜRLÜ TALEBE İTİRAZ ETMEYE DEVAM EDECEKTİR”

    Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), 21 Ağustos’ta VOA Türkçe’nin üç gün içinde isteğe bağlı yayın hizmeti lisansı başvurusunda bulunmaması ve üç aylık yayın lisans bedelini ödememesi halinde erişim engellemesi talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuracağını açıkladı. VOA Direktör Vekili Yolanda Lopez konuya ilişkin, “VOA, Türk düzenleme denetleme kurumlarının, ya da haber ve bilgi sağladığımız herhangi bir ülkedeki makamların, haber yayınlarımızı sansürleme girişimi niteliğindeki her türlü talebine itiraz etmeye devam edecek. İzleyicilerimiz için güvenilir bir bağımsız gazetecilik kaynağı olarak kalma zorunluluğu tüzüğümüzde yer alıyor. Bu nedenle VOA’nın misyonunu yerine getirme kabiliyetini tehdit eden herhangi bir müdahaleden kaçınmak için gereken her adımı atacağız” açıklamasını yaptı.

    RTÜK, 21 Ağustos’ta VOA Türkçe’nin üç gün içinde isteğe bağlı yayın hizmeti lisansı başvurusunda bulunmaması ve üç aylık yayın lisans bedelini ödememesi halinde erişim engellemesi talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuracağını açıkladı. 

    VOA Direktör Vekili Yolanda Lopez, RTÜK açıklaması ile ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: 

    “VOA, Türk düzenleme denetleme kurumlarının, ya da haber ve bilgi sağladığımız herhangi bir ülkedeki makamların, haber yayınlarımızı sansürleme girişimi niteliğindeki her türlü talebine itiraz etmeye devam edecek. İzleyicilerimiz için güvenilir bir bağımsız gazetecilik kaynağı olarak kalma zorunluluğu tüzüğümüzde yer alıyor. Bu nedenle VOA’nın misyonunu yerine getirme kabiliyetini tehdit eden herhangi bir müdahaleden kaçınmak için gereken her adımı atacağız.”

    ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Salı günü yapılan açıklamada, Bakanlığın durumu yakından takip ettiği ve “derin endişe duyduğu” belirtildi. Bakanlık’tan bir sözcünün, ABD’nin Türkiye’yi “temel ifade özgürlüğüne saygı gösterme yükümlülüklerini ve taahhütlerini yerine getirmeye” çağırdığını söylediği aktarıldı. Sözcü, “Bireyin ifade özgürlüğü hakkı, sınırlara bakılmaksızın her türlü bilgi ve düşünceyi arama, alma ve verme özgürlüğünü içerir. İfade özgürlüğüne saygı Türkiye’nin anayasasında ve uluslararası taahhüt ve yükümlülükleri arasında yer almaktadır” ifadelerini de kullandı.

  • BİRLEŞİK KAMU İŞ’TEN “HALKIN ENFLASYONU” ARAŞTIRMASI: “GIDA FİYATLARI SON İKİ AYDA TOPLAM YÜZDE 22,8 ORANINDA ARTIŞ KAYDETTİ”

    BİRLEŞİK KAMU İŞ’TEN “HALKIN ENFLASYONU” ARAŞTIRMASI: “GIDA FİYATLARI SON İKİ AYDA TOPLAM YÜZDE 22,8 ORANINDA ARTIŞ KAYDETTİ”

    Birleşik Kamu İş, “Halkın Enflasyonu” araştırmasını yayınladı. Araştırmada, “Ağustosta bakliyat fiyatları yüzde 5,6 artarken, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri gıda maddelerinden oluşan diğer işlenmiş gıda fiyatlarındaki artış eğilimi ise yüzde 11,7’yle hızlanarak ile devam etti. Böylece, vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için ağustosta, bir önceki aya göre yüzde 8,9 oranında daha fazla para ödemek zorunda kaldı. Gıda fiyatları son iki ayda (temmuz ve ağustos) toplam yüzde 22,8 oranında artış kaydetti” ifadeleri yer aldı.

    Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi KAMUAR, fiyatlarını Ankara’daki marketlerden düzenli olarak derlediği ve halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinden oluşan bir sepeti esas alarak hazırladığı gıda fiyatları endeksinin Ağustos 2023 sonuçlarını açıkladı. “Halkın Enflasyonu” adlı araştırmada şu bilgiler yer alıyor:

    “Seçimden sonra Türkiye yeni bir yüksek enflasyon sürecine girerken, yaz ayı olmasına rağmen gıda fiyatlarında temmuzda yüzde 12,8 gibi oldukça yüksek bir hızla başlayan artışlar ağustos ayında da yüzde 8,9 ile devam etti. Yılın ilk sekiz aylık dönemindeki fiyat artışı yüzde 63,3’ü bulurken, gıdadaki yıllık enflasyon da yeniden üç haneli rakamlara çıkarak yüzde 102,1 olarak gerçekleşti. Sonbahar ve kış aylarında gıda enflasyonunun çok daha yüksek oranlara ulaşacağı tahmin ediliyor.

    “YOKSULLARIN HARCAMASININ YÜZDE 35,8’İ GIDA”

    TÜİK’in en son açıkladığı tüketim harcamalarıyla ilgili istatistiklere göre en zengin yüzde 20’lik kesimin tüketiminin yüzde 16,6’sını gıda için ayırırken, en yoksul yüzde 20’lik kesimde gıdaya ayrılan oran yüzde 35,8’e kadar çıkıyor. İkinci yüzde 20’lik grupta yer alanlar ise harcamalarının yüzde 29,8’ini gıdaya yüzde 25,6’sını ise konut ve kiraya ayırıyor. Dolayısıyla gıda fiyatlarında Türkiye’de son 39 aydır yaşanan kesintisiz artış en fazla toplumun sabit gelirli yoksul kesimlerini olumsuz etkiliyor. Araştırmayla, gelirinin büyük bölümünü gıdaya ayırmak zorunda olan ve enflasyona karşı herhangi bir koruması bulunmayan, dar ve sabit gelirlilerin, ücretlilerin ve yoksulların yaşadığı gerçek enflasyonun boyutunun tahmin edilmesi amaçlanıyor.

    “EYLÜL 2021’DE 100 LİRAYA SATIN ALINAN BİR GIDA SEPETİ İÇİN BU YIL TEMMUZ AYINDA 547 LİRA ÖDEMEK GEREKTİ”

    Yanlış ekonomik politikaların gıda fiyatlarında tetiklediği açtığı artış, ülkedeki açlık ve yoksulluk riskini giderek daha da büyütüyor. Türkiye’nin, yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 447 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için bu yıl temmuz ayında 547 lira ödemek gerekti.

    “2022 YILINDA YÜZDE 179,3’E KADAR YÜKSELEN GIDA FİYATLARINDAKİ YILLIK ENFLASYON BU YIL HAZİRAN AYINA KADAR BAZ ETKİSİYLE DÜŞÜŞ ETKİSİNDEYDİ”

    2022 yılında yüzde 179,3’e kadar yükselen gıda fiyatlarındaki yıllık enflasyon bu yıl haziran ayına kadar baz etkisiyle, diğer bir ifadeyle bir önceki geçen yılın aynı aylarında gıda fiyatlarında yaşanan artışın bu yılın aynı ayındaki artıştan yüksek olması nedeniyle düşüş eğilimindeydi. Yıllık enflasyonun baz etkisiyle önceki aylara ve geçen yıla göre geriliyor olması fiyatların azalmasından değil artış hızının azalmasından kaynaklanıyordu. Önceki yılın aynı ayındaki yüksek oranlı artış son bir yılın hesabından çıktığı için yıllık artış azalıyordu. Ancak temmuz ayından başlayarak aylık artışlar yeniden önceki yılın aynı ayındaki artış oranının üzerine çıkmasıyla birlikte yıllık enflasyon da yeniden da yükselmeye başladı. Haziranda yüzde 80,5’e indikten sonra temmuzda yüzde 92,2’ye çıkan yıllık enflasyon, ağustosta üç ay aradan sonra yeniden yüzde 100’ün üzerine yükseldi.

    “EKMEK, PİRİNÇ, UN, BULGUR FİYATLARI AĞUSTOSTA BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE ORTALAMA YÜZDE 13,2 ARTTI”

    Ağustosta, tüm harcama gruplarında fiyatlar bir önceki yıla göre oldukça yüksek oranlarda arttı. Yaz ayı olmasına rağmen özellikle meyve fiyatlarındaki yüksek artışlar dikkat çekti. Ekmek, pirinç, un, bulgur fiyatları ağustosta bir önceki aya göre ortalama yüzde 13,2 oranında artarken, et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 2,5 oranında artış yaşandı. Et ve balık fiyatlarında yılbaşından bu yana yaşanan artış yüzde 89’a yaklaştı.  Ağustosta önceki aya göre süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu fiyatları yüzde 13 oranında artarken, yağ fiyatlarındaki artış yüzde 14,9 olarak gerçekleşti. Meyve fiyatlarının yüzde 12 oranında arttığı ağustosta sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 2 oranında artış yaşandı.

    “GIDA FİYATLARI SON İKİ AYDA TOPLAM YÜZDE 22,8 ORANINDA ARTIŞ KAYDETTİ”

    Ağustosta bakliyat fiyatları yüzde 5,6 artarken, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri gıda maddelerinden oluşan diğer işlenmiş gıda fiyatlarındaki artış eğilimi ise yüzde 11,7’yle hızlanarak ile devam etti. Böylece, vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için ağustosta, bir önceki aya göre yüzde 8,9 oranında daha fazla para ödemek zorunda kaldı. Gıda fiyatları son iki ayda (temmuz ve ağustos) toplam yüzde 22,8 oranında artış kaydetti.

    “YÜZDE 25 ZAMLA YETİNMEK ZORUNDA KALAN EMEKLİLERİN SATIN ALMA GÜCÜNDEKİ ERİME DE HIZLANARAK DEVAM ETTİ”

    Gıda fiyatları yılın ilk sekiz aylık döneminde ise yüzde 63,3 oranında artış yaşandı. Böylece seyyanen zam nedeniyle değişik maaş ve ücret seviyesine değişik oranlarda yansımış olan bu yıl temmuz ayında yılın ikinci yarısı için yapılan ücret ve maaş zamları, birçok ücretli için yılın ilk sekiz aylık dönemindeki gıda fiyat artışına yetişemedi. Yüzde 25 zamla yetinmek zorunda kalan emeklilerin satın alma gücündeki erime de hızlanarak devam etti.

    “YUMURTA FİYATLARINDA YÜZDE 55,8 ORANINDA ARTIŞ OLDU”

    Bu yıl ağustosta geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 70,1, et-balık fiyatlarında 115,8, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 55,8 oranında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 59,3 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 132,3, sebze fiyatları ise yüzde 239,6 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 37,2, diğer gıda fiyatları ise yüzde 71,3 oranında zamlandı. Tarım ürünü üretici fiyatlarındaki artışlar gıda fiyatlarındaki yıllık artışın önümüzdeki aylarda da üç haneli oranlara doğru tırmanmaya devam edeceğine işaret ediyor.

    “ORTALAMA GIDA FİYATLARI, EYLÜL 2021-AĞUSTOS 2022 DÖNEMİNDEKİ ORTALAMA FİYATLARA GÖRE YÜZDE 115,4 ORANINDA ARTIŞ GÖSTERDİ”

    Eylül 2022- Ağustos 2023 aylarını kapsayan son bir yıllık dönemdeki ortalama gıda fiyatları, Eylül 2021-Ağustos 2022 dönemindeki ortalama fiyatlara göre yüzde 115,4 oranında artış gösterdi.”

  • ERDOĞAN: “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ”

    ERDOĞAN: “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara‘da yapılan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni’nde; “Vatandaşımızın canına, malına, huzuruna kasteden kim varsa hepsinin tek tek tepelerine biniyoruz, bineceğiz. Türkiye’yi mülteci akınıyla sıkıştırma senaryolarını boşa çıkartıyoruz. Sahil güvenliğimizin yoğun çabaları neticesinde Ege’de ölümlerin önüne geçtik. 700’e yakın umut yolcusunun ölümüne seyirci kalındığı bir ortamda biz insanları yaşatmak için gerektiğinde tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz” dedi. 

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Ankara’da Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Stadyumu’nda düzenlenen “Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni”ne katıldı. Erdoğan, özetle şöyle konuştu: 

    “GEREK HİZMET STANDARDI GEREK HUKUK VE DEMOKRASİYE BAĞLILIK NOKTASINDA GEÇMİŞLE KIYAS DAHİ EDİLEMEYECEK SEVİYEYE ULAŞTIK” 

    “Bugün 690 erkek, 82 kadın, 19’u misafir olmak üzere toplam 791 subay ile, 2 bin 700 erkek, 319 kadın astsubay öğrencimizi mezun etmenin sevincini yaşıyoruz. Böylece farklı branş, uyruk ve rütbelerde toplam 3 bin 810 evladımızı akademiden mezun etmiş oluyoruz. Bugüne kadar 3 bin 112 subay, 22 bin 835 astsubayımız Jandarma’ya, 351 subay 960 astsubayımız ise Sahil Güvenlik Teşkilatı’mıza katıldı.  

    15 Temmuz darbe girişiminden sonra kritik kurumlarımızı yeniden yapılandırdık. Eğitim süreçlerinden insan kaynağı teminine, atamalardan müfredata kadar geniş bir yelpazede önemli değişikliklere gittik. Bunun olumlu neticelerini pek çok alanda görüyoruz. Diğer kurumlarımız gibi, jandarma ve sahil güvenlik birimlerimizin de yeni bir ruha kavuştuğuna memnuniyetle müşahede ediyoruz. Gerek hizmet standardı gerek devletimize sadakat gerekse hukuk ve demokrasiye bağlılık noktasında geçmişle kıyas dahi edilemeyecek seviyeye ulaştık. Kolluk kuvvetlerimiz kendi görev sahaları içinde başarılı çalışmalara imza atmaya başladı. Terörle mücadele başta olmak üzere asayiş ve emniyet hizmetlerinde daha tesirli sonuçlar alıyoruz. 

    Türkiye önünde sonunda terör belasından muhakkak kurtulacaktır. Ne DEAŞ ile mücadele kılıfı altında verilen tırlar dolusu silahlar ne de ağababalarından gördüğü destekler teröristleri bekleyen acı akıbetin önüne geçemeyecektir. Buradan bir kez daha ne ülkemizin ne de bölgemizin geleceğinde hiçbir terör örgütüne yer olmadığını ifade etmek istiyorum. Teröristler ya nedamet duyup, Türk adaletine teslim olacaklar ya da devletimizin demir yumruğuyla yüzleşeceklerdir. Bunun dışında önlerinde başka hiçbir yol yoktur. 

    “TÜRKİYE’Yİ MÜLTECİ AKINIYLA SIKIŞTIRMA SENARYOLARINI BOŞA ÇIKARTIYORUZ” 

    Vatandaşımızın canına, malına, huzuruna kasteden kim varsa hepsinin tek tek tepelerine biniyoruz, bineceğiz. Türkiye’yi mülteci akınıyla sıkıştırma senaryolarını boşa çıkartıyoruz. Sahil güvenliğimizin yoğun çabaları neticesinde Ege’de ölümlerin önüne geçtik. 700’e yakın umut yolcusunun ölümüne seyirci kalındığı bir ortamda biz insanları yaşatmak için gerektiğinde tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz. Birileri, şişlemek suretiyle bu insanları Ege’de ölüme mahkum ederken, biz sahil güvenlik güçlerimiz ile onları o dalgaların arasından kurtarıyoruz.  

    “SON 2,5 AYDA YAKALANAN 61 BİN KAÇAK GÖÇMENDEN 25 BİNİ SINIR DIŞI EDİLDİ” 

    Yıl başından bu yana 143 bin düzensiz göçmenin ülkemize girişini engelledik. Kaçak olarak ülkemizde bulunan veya suça bulaşanları da tespit ediyor ve süratle sınır dışı ediyoruz. Bu kapsamda son 2,5 ayda yakalanan 61 bin kaçak göçmenden 25 bini sınır dışı edildi. Düzensiz göçe karşı her türlü tedbiri alırken, ülkemiz ekonomisine katkı yapan, istihdam oluşturan, Türkiye’de eğitim gören yabancı misafirlerimizi de bağrımıza basıyoruz. 

    Gönüllü, onurlu, güvenli geri dönüşleri yaygınlaştırmak amacıyla Suriye’nin kuzeyinde inşa edilen kalıcı konutların yapımı sürüyor. Katar’ın mali desteği ile inşa edilen bu konutların tamamlanmasıyla birlikte yaklaşık 1 milyon kardeşimiz huzuru kalple vatanlarına dönebileceklerdir.  

    “JANDARMAMIZA DİL UZATACAK, HAKARET EDECEK KADAR GÖZÜ DÖNMÜŞLERİN İFTİRALARINA ASLA KULAK ASMIYORUZ” 

    Muhalefetin ve Türkiye’nin başarılarından rahatsız olan ideolojik çevrelerin tezviratına rağmen yakaladığımız ivmeyi sürdürüyoruz. Görevini yapan jandarmamıza dil uzatacak, hakaret edecek kadar gözü dönmüşlerin iftiralarına asla kulak asmıyoruz. Sicili ülkemizin karşısında kim varsa onun yanında yer almakla dolu bu muhterisleri maşeri vicdana havale ediyoruz. Son seçimler milletimizin bunlara prim vermediğini, böyle davranmaya devam ettikleri sürece de asla prim vermeyeceğini göstermiştir. Askere, polise, jandarmaya ve sahil güvenliğe düşmanca yaklaşanların kaybetmeye mahkum olduğunu gayet iyi biliyoruz. 

    85 milyonun huzur ve esenliği için karada, havada, denizde gece gündüz demeden görev yapan kahramanların hakkı elbette ödenmez. Şu an karşımda gözleri çakmak çakmak parlayan her bir evladımız işte böyle ağır bir sorumluluğu taşımaya namzettir. Sizler bugünden itibaren onurlu olduğu kadar zor ve fedakârlık gerektiren bir mesleği icra edeceksiniz. Milletimizi asırlardır ayakta tutan maddi ve manevi değerleri inşallah sizler yaşatacaksınız. Bu memleketin huzurunu bozmaya teşebbüs edecek alçakların karşısına ilk önce siz dikileceksiniz. Ne mutlu size ki milletimizin peygamber ocağı olarak gördüğü muazzez bir çatıya katılma imkânı buldunuz.” 

     

  • TOPRAK MAHSULLERİ MISIR TABAN FİYATINI TON BAŞINA 6 BİN TL OLARAK AÇIKLADI

    TOPRAK MAHSULLERİ MISIR TABAN FİYATINI TON BAŞINA 6 BİN TL OLARAK AÇIKLADI

    Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2023 sezonu mısır alım fiyatını ton başına 6 bin TL olarak açıklarken, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerin mısırlarının tamamının alınacağını duyurdu. TMO tarafından mısır alımları yarından itibaren başlayacak. 

    Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2023 sezonu mısır alım fiyatını ton başına 6 bin TL olarak açıkladı. TMO, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerin mısırlarının tamamının alınacağını belirttiği açıklamada şu bilgilere yer verdi: 

    “2023 yılı mısır üretimimizin geçen yıla göre aynı seviyede 8,5 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. TMO mısır alım fiyatı ton başına 6.000 TL olarak belirlenmiştir. 

    TMO, Türkiye genelinde bulunan işyerlerinde ve protokol imzalanan lisanslı depolarda mısır alım faaliyeti gösterecektir. TMO ile protokol imzalayan lisanslı depoculuk şirketleri www.tmo.gov.tr internet adresinde yayınlanmakta olup üreticilerimiz bu depolara teslim ettiği ürününü Elektronik Ürün Senedi (ELÜS) olarak TMO’ya satabileceklerdir. 

    TMO, üreticilerimizin iş yerleri önünde uzun süre beklemelerini önlemek amacıyla uyguladığı randevulu alım sistemine devam edecektir. Randevular yarından (23.08.2023- saat 10:00) itibaren alınabilecek olup alımlara TMO işyerlerinde 24.08.2023’ten itibaren, lisanslı depolar üzerinden ise yine randevulu olarak 28.08.2023’ten itibaren başlanacaktır. 

    TMO işyerlerinde, pazar günleri hariç, haftanın 6 günü alım yapılacaktır. Ürün bedeli ödemeleri, ürün teslimatına (TMO ve ELÜS) müteakip 30 gün içerisinde üreticilerin banka hesaplarına aktarılacaktır. 

    Üreticilerimiz lisanslı depolara ürün teslim etmesi halinde; yüzde 2 stopaj, yüzde 2 SGK prim kesintisi muafiyeti, 25 ton nakliye desteği (750 TL’ye kadar), araç başına 25 TL analiz desteği, depo kira ücreti desteğinin yanında T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden ürün bedelinin yüzde 75’ine kadar sıfır (%0) faizli 9 ay vadeli kredi kullanma imkanları bulunmaktadır.”

  • TÜRKİYE KAMU SEN GENEL BAŞKANI ÖNDER KAHVECİ: “25 MİLYON VATANDAŞIMIZIN HİÇBİR SORUNUNUN TARTIŞILMADIĞI TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMESİNE KATILMAYACAK, TEKİLİ KONFEDERASYONUN BU VEBALİNE SEYİRCİ OLMAYACAĞIZ”

    TÜRKİYE KAMU SEN GENEL BAŞKANI ÖNDER KAHVECİ: “25 MİLYON VATANDAŞIMIZIN HİÇBİR SORUNUNUN TARTIŞILMADIĞI TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMESİNE KATILMAYACAK, TEKİLİ KONFEDERASYONUN BU VEBALİNE SEYİRCİ OLMAYACAĞIZ”

    Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, bugün hükümetin memur maaşlarındaki artış için son teklifini sunacağı toplu sözleşme toplantısına  katılmayacaklarını duyurdu. Kahveci, “Türkiye Kamu-Sen olarak 25 milyon vatandaşımızın hiçbir sorununun tartışılmadığı, hayati önem taşıyan yüzlerce konunun gündeme dahi getirilmediği, enflasyon tahminin bile altındaki maaş artış teklifleriyle gelinen ve yalnızca yasak savmak adına yapılan toplu sözleşme görüşmesine katılmayacak, yetkili konfederasyonun bu vebaline seyirci olmayacağız” dedi.

    Kamu çalışanları ve kamu emeklilerinin 2024-2025 yıllarındaki mali ve sosyal haklarının belirleneceği 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmeleri 1 Ağustos’ta başladı. Bugün, hükümetin sunacağı yeni teklif ile toplu sözleşme görüşmeleri tamamlanacak.

    Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ev sahipliğinde yapılacak görüşmelere katılmayacaklarını bildirdi. Kahveci, yetkili konfederasyon olan Memur-Sen’i eleştirerek, memurlarının sorunlarının tartışılmadığı ve pazarlık yapılmadığını açıkladı.

    Kahveci, Twitter hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

    “SENDİKALAR İLE KAMU İŞVEREN TARAFININ SORUNLARI MASAYA YATIRIP ÇÖZÜM YOLLARINI BÜTÜN PAYDAŞLARLA TARTIŞMAKTAN ISRARLA KAÇINDIKLARINI GÖRÜYORUZ”

    “Türkiye Kamu-Sen olarak 7. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinin başlangıcından beri, 6,2 milyonu aşan memur ve memur emeklisi, aileleriyle birlikte 25 milyona ulaşan bir kitlenin önümüzdeki 2 yıllık ekonomik geleceğinin tayin edileceği pazarlıkların hayati öneme sahip olduğunu ve bu sürecin en verimli şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmekteyiz.

    Kamu çalışanlarının uzun yıllara dayanan sorunlarının çözümünün toplu sözleşme masasından geçtiği gerçeğinden hareketle toplu sözleşme görüşmelerine gereken saygınlığın kazandırılması için çalışıyoruz. Kamu çalışanlarımızın yaşanan ekonomik olumsuzluklar nedeniyle karşı karşıya kaldıkları güçlükleri aşmalarını sağlayacak tedbirlerin masada müzakere yoluyla kararlaştırılması, çalışanlarımızın mali ve özlük haklarının piyasa gerçekleriyle örtüşecek biçimde ilerletilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor, tüm sorunların masada müzakere edilerek sonuca ulaştırılması için mücadele ediyoruz.

    Ne var ki, bütün çabamıza rağmen bugüne kadar yetkili konfederasyon ve sendikalar ile kamu işveren tarafının sorunları masaya yatırıp çözüm yollarını bütün paydaşlarla tartışmaktan ısrarla kaçındıklarını görüyoruz. Bu yaklaşımın, daha önceki 6 dönem toplu sözleşme görüşmelerinde olduğu gibi 7. Dönemde de yeni bir fiyaskoya dönüştüğüne şahit oluyoruz.

    “SÜRECE TAŞIDIĞIMIZ KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUNLARININ, YAPILAN TOPLANTILARDA PAZARLIK SÜRECİNİN SONUNA GELDİĞİMİZ ŞU GÜNLERE KADAR KARŞILIKSIZ KALMIŞTIR”

    Konfederasyon yetkililerimizin 1 Ağustos’tan beri, toplu sözleşme masasının gerçek anlamda bir pazarlığa dönüşmesi, sürece taşıdığımız kamu görevlilerinin sorunlarının, yapılan toplantılarda tek tek görüşülerek karara bağlanması yolundaki ısrarlı talepleri, pazarlık sürecinin sonuna geldiğimiz şu günlere kadar karşılıksız kalmıştır. Bu istek ve gayretimize yetkili konfederasyonun da duyarsız kalarak adeta kamu işveren tarafının dümen suyuna gittiği de dikkatlerimizden kaçmamıştır.

    Yetkili konfederasyon, sendikalar ve kamu işveren tarafı havanda su döverken milyonlarca kamu çalışanı ve emekli artan enflasyonun üzerinde, refah payı da içeren gerçekçi bir maaş zammı alabilme umuduyla toplu sözleşme sonuçlarını beklemektedir.

    “İLETTİĞİMİZ KONULARIN EN KÜÇÜK BİR MÜZAKEREYE DAHİ TABİ TUTULMADAN TOPLU SÖZLEŞME SÜRECİNİN SONUNA GELİNMESİ KABUL EİDLEMEZ BİR TUTUM OLMUŞTUR”

    Türkiye Kamu-Sen olarak ısrarla üzerinde durduğumuz ve kırmızı çizgimiz şeklinde ifade ettiğimiz refah payı, enflasyon farkının maaşlara aylık olarak yansıtılması, en düşük dereceli memur maaşının ifade edildiği üzere 22 bin TL’ye yükselmesi için aradaki farkın tüm memur maaşlarına yansıtılması, 8 bin 77 TL’lik ödemenin taban aylığa yansıtılarak emekli maaşlarının hakkaniyetli bir düzeye ulaştırılması,  yardımcı hizmetler sınıfı personelinin genel idare hizmetleri sınıfına alınması, başta kira yardımı olmak üzere ülkemizdeki sosyo-ekonomik yapıya uygun yeni sosyal yardım kalemlerinin belirlenmesi, mevcut yardımların yükseltilerek kamu çalışanlarının ve aile fertlerinin durumlarına uygun sosyal yardımlardan etkin bir biçimde faydalanmalarının sağlanması, kamu çalışanlarına da bayram ikramiyesi verilmesi, mühendis, avukat, akademisyen, şef, tekniker, teknisyen ve benzer meslek grubu çalışanlarımızın özlük haklarının ilerletilmesi, gelir vergisi oranlarının yüzde 15’e sabitlenmesi konuları başta olmak üzere çözüm yollarını da sunarak pazarlık masasına ilettiğimiz konuların en küçük bir müzakereye dahi tabi tutulmadan toplu sözleşme sürecinin sonuna gelinmesi kabul edilemez bir tutum olmuştur.

    “7. DÖNEM TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİ DE YETKİLİ KONFEDERASYONUN BASİRETSİZLİĞİ VE İŞ BİLMEZLİĞİ İLE HEBA EDİLMEK ÜZEREDİR”

    Bu durumun sorumlusu, kamu işveren tarafının bu yaklaşımına tepkisiz kalarak yaşananlara çanak tutan yetkili konfederasyon ve sendikalarıdır. Yaşanan bu kısır döngü; çözüm üretemeyen toplu sözleşme sisteminin değişmesi ve etkin bir toplu pazarlık sistemine geçilmesi konusundaki taleplerimizin ne denli yerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Ne yazık ki, geride kalan 6 toplu sözleşmede olduğu gibi 7. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri de yetkili konfederasyonun basiretsizliği ve iş bilmezliği ile heba edilmek üzeredir.

    “YALNIZCA YASAK SAVMAK ADINA YAPILAN TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMESİNE KATILMAYACAK, YETKİLİ KONFEDERASYONUN BU VEBAİLİNE SEYİRCİ OLMAYACAĞIZ”

    Türkiye Kamu-Sen olarak 25 milyon vatandaşımızın hiçbir sorununun tartışılmadığı, hayati önem taşıyan yüzlerce konunun gündeme dahi getirilmediği, kamu çalışanlarının beklentilerini karşılamaktan uzak kalan, enflasyon tahminin bile altındaki maaş artış teklifleriyle gelinen ve yalnızca yasak savmak adına yapılan toplu sözleşme görüşmesine katılmayacak, yetkili konfederasyonun bu vebaline seyirci olmayacağız.

    32 Yıldır olduğu gibi bundan sonra da kamu çalışanlarının gerçek savunucusu olarak çalışan ve emeklilerimizin kendileri ve aileleri için hak ettikleri refah seviyesinde bir yaşama ulaştırılması için her yerde, her zaman ve her zeminde etkili mücadelemizi sürdürecek, milyonların gür sesi olmaya devam edeceğiz.”

     

  • ERDOĞAN: DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARININ ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR

    ERDOĞAN: DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARININ ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, “Geçen Cuma günü Birlemiş Milletler (BM) Barış Gücü askerlerinin KKTC’nin egemenlik alanındaki topraklara yönelik fiziki müdahalesi bizim açımızdan asla kabul edilebilir bir durum değildir. Pile köyünde yaşayan Kıbrıs Türkü’nün kendi vatan topraklarına ulaşımını engellemek ne hukukidir ne insanidir” dedi. Erdoğan ayrıca, “Deprem yaralarını sarmak için artırdığımız vergiler, memurlarımıza, asgari ücretlimize ve emeklilerimize yaptığımız ücret artışları gibi husuların enflasyon üzerindeki baskısı zamanla azalacaktır. Önümüzdeki aylarda ücretlilerin gelirleri arasındaki dengesizliği azaltacak ilave önlemleri aşama aşama devreye alacağız” diye konuştu. 

    Cumhurbaşkanlığı Kabinesi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. Cumhurbaşkanlığında yaklaşık 3 saat süren toplantının ardından Erdoğan açıklama yaptı. Erdoğan şöyle konuştu: 

    “BM BARIŞ GÜCÜ ASKERLERİNİN KKTC’NİN EGEMENLİK ALANINDAKİ TOPRAKLARA YÖNELİK FİZİKİ MÜDAHALESİ ASLA KABUL EDİLEBİLİR BİR DURUM DEĞİLDİR” 

    “Sözlerimin hemen başında, dün gece Yozgat’ın Sorgun ilçesinde meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarıma Allah’tan rahmet; yaralılarımıza acil şifalar diliyor, tüm yakınlarına baş sağlığı temenni ediyorum. Buradan bir kez daha canımızın yanmaması, ocaklara ateş düşmemesi için tüm sürücülerimizi trafik kurallarına uymaya davet ediyorum. 

    Üç kıtanın merkezinde yer alan ülkemizin tarihi, kültürel ve coğrafi açıdan tüm potansiyelini kullanabilmesini sağladık. Türkiye‘nin sadece kendi sınırlarından ibaret bir ülke olmadığını çok daha büyük ve kapsamlı gücü temsil ettiğini sadece söylemde bırakmıyor, duruşumuz ve eylemlerimizle de ispat ediyoruz. Türk ve İslam dünyası ile münasebetlerimiz hamdolsun son bir asırdaki en parlak dönemini yaşıyor. Avrupa ile ilişkilerimiz karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde gelişiyor.  

    Geçen Cuma günü BM Barış Gücü askerlerinin KKTC’nin egemenlik alanındaki topraklara yönelik fiziki müdahalesi bizim açımızdan asla kabul edilebilir bir durum değildir. Pile köyünde yaşayan Kıbrıs Türkü’nün kendi vatan topraklarına ulaşımını engellemek ne hukukidir ne insanidir. Barış Gücü gerek fiziki müdahalesi gerekse müdahale sonra yaptığı talihsiz açıklamalarla tarafsızlığına gölge düşürmüş, zaten yaralı olan itibarını daha da zedelemiştir. Uluslararası hukukla bağdaşmayan bu tavırlar sebebiyle bölgede gerilim maalesef yeniden tırmanmıştır. Komşularımızla ilişkilerimizi karşılıklı olarak güçlendirmeye ve aramızdaki krizleri gidermeye çalıştığımız bir dönemde yapılan bu müdahaleyi kesinlikle iyi niyetli bulmuyoruz. BM Barış Gücü’nden beklenen, istikrarı bozucu davranışlar yerine isminin hakkını vererek Ada’daki tüm tarafların insani ihtiyaçlarının çözümüne katkı sunmasıdır. Garantör bir devlet olarak Ara Bölge başta olmak üzere Ada’daki emrivakilere ve hukuksuzluklara rıza göstermeyeceğimiz bilinmelidir. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizi Rum kesiminin hak hukuk tanımaz, sürekli tek taraflı taleplerini dayatan, uzlaşmaz tavrıyla baş başa bırakmayacağız. Hayata geçirdiğimiz ve geçirmekte olduğumuz devasa projelerle KKTC’nin uluslararası alanda hak ettiği alanda yerini almasını temin edeceğiz.  

    “TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İŞBİRLİKLERİNDEN VAZGEÇMEYEN SÖZDE MÜTTEFİKLERİMİZE KARARLILIĞIMIZI KABUL ETTİRENE KADAR MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ” 

    Türk Devletleri Teşkilatı KKTC’ye geçen sene Kasım ayında Semerkant’ta anayasal ismiyle kucak açtı. KKTC’de temsilcilikler açmaya hazırlanan ülkeler var. Bu arada, Avrupa Birliği’nin (AB) bu gelişmelerle ilgili yaptığı açıklama çok ama çok talihsiz. Zira açıklamayı yapan komiser, öncelikle Bürgenstock’ta bulunan halef selef oldukları zat ile irtibata geçerse, tavsiye ederim, iyi olur. Mücadelemiz KKTC’nin eşit egemenliği ve uluslararası eşit statüsü tüm dünya tarafından teyit edilene kadar sürecektir. Aynı şekilde, güney sınırlarımızda hayata geçirilmeye çalışılan oldubittilere karşı da tavizsiz duruşumuzdan geri adım atmayacağız. Türkiye’nin tüm haklı itirazlarına rağmen terör örgütleriyle işbirliklerinden vazgeçmeyen sözde müttefiklerimize bu kararlılığımızı kabul ettirene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.  

    Önümüzdeki dönemde hem Tahıl Koridoru’nun tüm tarafların beklentilerini karşılayacak adil şartlarda yeniden açılması hem barış umutlarının filizlenmesi için daha çok çaba harcayacağız. Çünkü biz daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna yürekten inanıyoruz. 

    “ÜLKEMİZİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN BİR SEBEBİ OLARAK GÖSTERİLEN İNSAN ÜRÜNÜ SORUNLARDA NEREDEYSE HİÇBİR PAYI YOKTUR” 

    Türkiye Ağustos ayını dünyanın pek çok bölgesini etkileyen ve iklim değişikliğiyle ilişkili hâle getiren yüksek hava sıcaklıklarıyla geçiriyor. Bazı şehirlerimizde 50 dereceyi bulan sıcaklıkların ölçülmesi meselenin vahametini ortaya koyması bakımından önemlidir. İklim değişikliği sadece uzmanların tartıştığı bir mesele olmaktan çıktı, artık günlük hayatımızın bir parçası hâline gelmiştir. Ülkemizin iklim değişikliğinin bir sebebi olarak gösterilen insan ürünü sorunlarda neredeyse hiçbir payı yoktur. Buna rağmen iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde atılan uluslararası adımların tamamında yer aldık, taraf olduk, yükümlülüklerimizi harfiyen yerine getirdik, getiriyoruz. 

    Dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini ilgilendiren hayati konuda hem kendi yükümlülüklerimizi yerine getirerek hem küresel düzeyde inisiyatif üstlenerek çalışmalarımıza devam edeceğiz. Önümüzdeki ay katılacağımız G20 Zirvesi ve BM Genel Kurulu’nda bu hususları muhataplarımızla paylaşarak kendi vatandaşlarımıza ve tüm insanlığa karşı görevlerimizi yapacağız. Diğer yandan, dünya ortalamalarına göre ciddi su sıkıntısı çeken bir ülke olarak elimizdeki kaynakları çok iyi kullanmak mecburiyetindeyiz. 

    Bugün geriye dönüp baktığımızda yaptığımız barajların inşaatlarını durdurmak için yürütülen kampanyaların gerisindeki sinsi niyetleri daha iyi anlıyoruz. Ancak, artık tarımsal üretimde verimi yükseltmek için daha fazlasını yapmamız gereken bir döneme girdiğimiz açıktır. Kuraklıkla mücadele stratejisi ve eylem planımızı bu yıl yenileyerek yol haritamızı oluşturduk. Çiftçilerimizin de doğal afetlere karşı tarım sigortasını ve gelir koruma sigortasını ihmal etmeyerek yürüttüğümüz çalışmalara destek olmalarını bekliyoruz.  

    “BU YAZ SICAĞINDA ÜLKEMİZİ VE VATANDAŞLARIMIZI BUNALTAN BİR DİĞER HUSUS DA EKONOMİK SIKINTILARDIR” 

    Bu yaz sıcağında küresel krizlerin etkisiyle ülkemizi ve vatandaşlarımızı bunaltan bir diğer husus da ekonomik sıkıntılardır. Her fırsatta altını çizdiğim gibi ülkemizin son 10 yıldır maruz kaldığı siyasi saldırıya, her sosyal kumpasa, terör örgütleri üzerinden organize edilen her güvenlik tehdidine ekonomik tuzaklar da eşlik ediyor. 2018 yılından itibaren tuzaklar, alenen ekonomimizi mahvetme tehditlerinin savrulduğu hezeyanlara kadar varmıştır. Türk siyasi tarihinin önemli sembollerinden biri olan Mayıs 2023 seçimleri öncesinde ekonomimizle ilgili aynı senaryolar devreye alınmıştır.  

    Milli iradenin tercihi Türkiye Yüzyılı’ndan yana olunca hevesler kursaklarında kalmış ancak ortaya çıkan ekonomik yük pek çok dengeyi sarsmıştır. Evet, bugün Türkiye’nin ekonomide tabii ki sorunlar vardır. Ama hamdolsun bu sorunları aşacak irademiz, tecrübemiz, potansiyelimiz ve programımız da mevcuttur. Son dönemde ekonomik göstergelerde olumlu yönde yaşanan değişikliklerin kalıcı olacağından kimse şüphe etmesin. Türkiye ekonomisine sadece faiz ve kur penceresinden bakan mandacı dayatmanın kodları artık çözülmüştür. Bu dayatmanın yerini yatırım, istihdam, üretim, ihracat yoluyla büyüme üzerine kurulu sağlıklı bir iktisadi yaklaşımın almasının önüne kimse geçemeyecektir.  

    Enflasyondaki yükselişin geçici olduğu artık her geçen gün daha iyi görülmektedir. Fırsatçılara karşı otomotiv piyasasında yaptığımız denetimler meyvesini çok açık vermiştir.  

    “DEPREM YARALARINI SARMAK İÇİN ARTIRDIĞIMIZ VERGİLER, MEMURLARIMIZA, ASGARİ ÜCRETLİMİZE VE EMEKLİLERİMİZE YAPTIĞIMIZ ÜCRET ARTIŞLARI GİBİ HUSUSLARIN ENFLASYON ÜZERİNDEKİ BASKISI ZAMANLA AZALACAKTIR” 

    Farklı bahaneler öne sürerek milletimizin malına ve lokmasına kast eden açgözlülere kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Hayat pahalılığı ile mücadelemizi bir tarafta denetimlerin diğer tarafta tebdir ve düzenlemelerin olduğu çift kulvarlı bir şekilde yürüteceğiz. Bugünkü toplantımızda diğer hususlar yanında bu konuda atılabilecek ilave adımları da değerlendirdik. Deprem yaralarını sarmak için artırdığımız vergiler, memurlarımıza, asgari ücretlimize ve emeklilerimize yaptığımız ücret artışları gibi husuların enflasyon üzerindeki baskısı zamanla azalacaktır. Önümüzdeki aylarda ücretlilerin gelirleri arasındaki dengesizliği azaltacak ilave önlemleri aşama aşama devreye alacağız. 

    Milletimizin alım gücünü yeniden eskisinin de üzerine yükseltmek için var gücümüzle çalışıyoruz.  

    “TÜM VATANDAŞLARIMDAN BİRAZ DAHA SABIRLI OLMALARINI BEKLİYORUZ” 

    Enflasyonu vatandaşımızın günlük hayatından çıkaracağız. İşçisinden memuruna, esnafından emeklisine tüm vatandaşlarımdan biraz daha sabırlı olmalarını, bize güvenmelerini, attığımız ve atacağımız adımlara destek vermelerini bekliyoruz. Yaşanan her sıkıntının farkındayız. Dillendirilen her serzenişi duyuyoruz. Aynı şekilde bizim Türkiye’de bu sıkıntıları çözebilecek azme, birikime, güce sahip tek siyasi irade ve yönetim olduğunu biliyoruz. 

    Deprem bölgesine tahsis ettiğimiz 50 bin kişilik toplum yararına programların süresini 9 ay uzattık. Depremzedelerimize AFAD vasıtasıyla yapılan mali ve diğer desteklerin toplam tutarı 79 milyar lirayı aşıyor. Düzenli olarak yaptığımız kira yardımlarımızdan 327 bin 250 hanemiz faydalanıyor. Önceki kabine toplantımızda taahhüt ettiğimiz üzere çadırlarda kalan hak sahibi vatandaşlarımızın tamamının konteynırlara geçişini sağladık. Deprem konutlarının inşaatı süratle devam ediyor.  

    Deprem bölgesinden diğer illere göç eden kardeşlerimizin geri dönüşlerini hızlandıracak iş imkânlarını oluşturuyoruz. Özel sektör marifetiyle istihdamın canlandırılmasına yönelik müjdelerimizi yakında kamuoyuyla paylaşacağız. Depremde yıkılan şehirlerimizi eskisinden daha görkemli daha güvenli hâle getirinceye kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hem ekonomideki zorlukların hem hayat pahalılığının hem de 6 Şubat depremlerinin yol açtığı sıkıntıların üstesinden geleceğiz. 

    Sözlerimi bitirmeden önce bu hafta sonu açıklanan Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı yerleştirme sonuçlarına göre üniversite hayatına ilk adımlarını atan tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Bu yıl genel kontenjanların doluluk oranının yüzde 99,8’e ulaşmasını milletçe memnuniyetle karşılıyoruz.” 

  • İMAMOĞLU: İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK. İSTANBUL, ‘AŞKIM’ DİYEN KİŞİNİN DEĞİL, 16 MİLYON MİLLETİN HAYALİ OLACAK

    İMAMOĞLU: İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK. İSTANBUL, ‘AŞKIM’ DİYEN KİŞİNİN DEĞİL, 16 MİLYON MİLLETİN HAYALİ OLACAK

    Haber: OKTAY YILDIRIM Kamera: ADEM KARABAYI

    İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap açılışında konuştu. İmamoğlu: “Ekrem İmamoğlu’yla olan dertlerini anlıyorum. Bu göreve geldiğimizden bu yana, İBB olarak, Ekrem İmamoğlu olarak bir kişinin arsasına özel imar vermedik. Tek bir kişinin, tek bir kurumun arsasına imar artışı vermedik. Ama biz şunu yaptık: İmar yağmacılığına, imar dolandırıcılığına son verdik. İstanbul’u dertleniyorlar, biliyorum. Bu yönünü kapattığımız için dertleniyorlar. İstanbul’u yeniden almak için de hayal kurduklarını görüyorum. Kursunlar. Artık İstanbul, bir avuç insanın ya da birkaç kişinin ya da ‘Aşkım’ diyen kişinin hayali olmayacak. İstanbul, 16 milyon milletin hayali olacak. İstanbul, bu pırlanta gibi yüz binlerce çocuğumuzun hayallerini süsleyecek. O bakımdan, bizim bu güzel sunduğumuz alanların, onların rant hayallerini yok ettiğinin farkındayım. O iş bitmiştir. Artık İstanbul, İstanbul’un 16 milyon insanına aittir. Hep öyle kalacaktır” dedi.  

    İBB, “Yeni Yatırımlar Yeni Atılımlar” maratonu kapsamında Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap açılışını yaptı. Baltalimanı Yaşam Vadisi’nin ilk bölümü; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün ve bölge halkının katılımlarıyla düzenlenen törenin ardından hizmete girdi. Törende konuşan Sarıyer Belediye Başkanı Genç İBB’nin ilçesindeki yatırımlarını sıralarken, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Alpay da alanla ilgili teknik bilgiler paylaştı.

    İmamoğlu konuşmasında şunları söyledi:

    1300 TL’YE YEMEĞİNİ, YATAĞINI, İNTERNETİNİ VERİYORUZ: Az önce Başkanımız ifade etti; özellikle öğrencilerin çok olduğu, dar gelirli ailelerin çok olduğu ve düşük ücretle çalışan emekçilerin çok olduğu noktalara Kent Lokantaları açtık, açmaya devam ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyemizin öğrenci yurtları, bakın ilk kez var. Bunların hiçbiri yok. Öğrenci yurtlarımızda bu sene 5000’e yakın gencimiz kalacak ve 1300 TL aylık ücret ödeyecekler. Bugün bir öğrenci, 4-5 bin liradan daha ucuz ortak olarak bir evde kendine yer bulamıyor. Biz, 1300 liraya yemeğini veriyoruz, yatacak yerini veriyoruz, internetini veriyoruz. Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Hayallerini bu ülkede hak ettiği yere gelme yolculuğunda hedeflerinin önüne ekonominin set vurduğu böylesi bir dönemde, Anadolu’dan, Trakya’dan gelen gençlerimizi, özellikle genç kızlarımızı Türkiye‘nin geleceğine hazırlayabilmenin onurunu ve keyfini yaşayacağız.

    ONLAR BİR KİŞİYE 200 BİN DOLAR VERİP AMERİKA’YA YOLLADILAR BİZ, 75 BİN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİMİZE EĞİTİM DESTEĞİ VERİYORUZ: 75 bin öğrencimize ilk kez burs veriyoruz. Daha önce yoktu. Ha vardı, özür dilerim! Mesela bir öğrenciye 200 bin dolar verip, Amerika’ya yolladılar. Onu tespit ettik. Ama biz, 75 bin gencimize destek veriyoruz. Bu sene de vereceğiz. Bu sene de gençlerimizin üniversite okumalarına destek sunacağız. Belediyecilik nedir biliyor musunuz? Doğumdan mezara kadar, insanların gönlünü mutlu edecek hizmetler sunmaktır. İnsan ayırt etmemek demektir. Her insanın inancı farklı, geleneği farklı, göreneği farklı. Bunlar, İstanbul’un dünya kenti olması demek. Bu farklılıklar Türkiye’nin renkleri demek, güzellikleri demek. Ama bizim sorumluluğumuz ne? Onları eşit birer yurttaş hissettirmek bizim sorumluluğumuz. Onlara güzellikleri, fırsatları eşit biçimde sunmak demek. İşte bütün bunları biz yaptık. Her birinin arkasında, vatandaşını mutlu etmek ve sorunlarını çözmek var. Adalete, liyakate dayalı, demokratik, katılımcı bir yönetim anlayışı var.

    YAŞAM VADİSİ, DERE YATAKLARINI BİR AVUÇ RANTÇIYA DEĞİL, 16 MİLYON İSTANBULLUNUN FAYDASINA SUNMAK DEMEK: Yaşam Vadisi, dere yataklarının binayla betonla değil, ağaçla çiçekle bezenmesi demek. Yaşam Vadisi, dere yataklarını bir avuç israfçının, rantçının değil, 16 milyon İstanbullunun faydasına sunmak demek. İlk örneğini, ilçe belediye başkanıyken Beylikdüzü’nde başlatmıştık. O Yaşam Vadisi, şu anda tam 1 milyon 600 bin metrekare oldu. Yaşamın her aksiyonu orada var. Spor var, sağlık var, buluşma var, yeşille buluşma var, yeşili koruma var, dayanışma var, dönem dönem eğlencesi var, bir arada olmak var. Allah nasip etti, İBB Başkanı olduk. Şimdi İstanbul’a milyonlarca metrekare yaşam vadisi yapıyoruz. İnsanlarımız, buralarda sosyalleşiyorlar. Baltalimanı Yaşam Vadisi’nin birinci etabını bitirdik. Burayı sonucuna kavuşturduğumuzda 250 bin metrekare olacak. Şu anda 50 bin metrekareye yakın olan kısmı hizmetinizde.

    BÜYÜKDERE FİDANLIĞI’NI 29 EKİM HAFTASINDA AÇIYORUZ: Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etap ile toplam 1 milyon 600 bin metrekarelik yeşil alan kazandırdık. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı haftasında da Büyükdere fidanlığını açacağız. İstanbulluları kentin her yerinde yeşil alanlarla buluşturduk. Tabi bu kapsamda bu parkları yaparken atık su hatlarını, temiz su hatlarını tekrar yeniliyoruz. Birçok sorunu çözüyoruz. O bakımdan şehre başka gözle bakanların yerine, pırıl pırıl bu alanları milletimizle buluşturuyoruz. Bizi, bugünün İstanbul’daki muhalefetin, inşallah daimi muhalefet olacak bu anlayışın anlamasını beklemiyorum. Ama şunu söyleyeyim: Ekrem İmamoğlu’yla olan dertlerini anlıyorum. Onu biliyorum sadece. Bu göreve geldiğimizden bu yana, İBB olarak, Ekrem İmamoğlu olarak bir kişinin arsasına özel imar vermedik. Tek bir kişinin, tek bir kurumun arsasına imar artışı vermedik. Onun için ben onları iyi anlıyorum. Onun için sesleri çok çıkıyor. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, bir milletin yaptığı gizli devrimdir, devrim. Bunu unutmayın; 4,5 yılda bir Allah’ın kulunun arsasına özel bir imar tanımamak… Ama biz şunu yaptık: Biz, İstanbullunun kentsel dönüşümü için mücadelemizi veriyoruz. İstanbullunun yıllardır alamadığı tapusunu vermek için tapusunu veriyoruz. Onun için sorunları aşıyoruz.

    İMAR YAĞMACILIĞINA, İMAR DOLANDIRICILIĞINA SON VERDİK: İmar yağmacılığına, imar dolandırıcılığına son verdik. İstanbul’u dertleniyorlar, biliyorum. Bu yönünü kapattığımız için dertleniyorlar. İstanbul’u yeniden almak için de hayal kurduklarını görüyorum. Kursunlar. Ama bir şey söyleyeyim. İstanbul, artık başka bir perdeyi araladı, başka bir pencereyi açtı, başka bir kapıyı açtı. Artık İstanbul, bir avuç insanın ya da birkaç kişinin ya da ‘Aşkım’ diyen kişinin hayali olmayacak. İstanbul, 16 milyon milletin hayali olacak. İstanbul, bu pırlanta gibi yüz binlerce çocuğumuzun hayallerini süsleyecek. O bakımdan, bizim bu güzel sunduğumuz alanların, onların rant hayallerini yok ettiğinin farkındayım. O iş bitmiştir. Artık İstanbul, İstanbul’un 16 milyon insanına aittir. Hep öyle kalacaktır. İstanbul’un hakkını vermeye, İstanbullulara ait olanı yine İstanbullulara dağıtmaya, sizin huzurunuzda hepinize söz veriyorum. Devam edeceğiz. Kimsenin hakkını yemeyeceğiz, yedirtmeyeceğiz. Baltalimanı, Yaşam Vadisi’nin birinci etap hayırlı olsun.”

    Baltalimanı Yaşam Vadisi 1. Etabı; İmamoğlu, beraberindeki heyet, muhtarlar ve bölge halkının birlikte kestiği kurdele ile resmen hizmete girdi. 

  • ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”

    CHP Sözcüsü Merkez Bankası’nın payını azaltma kararı aldığı Kur Korumalı Mevduat Hesabı ile ilgili “2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür” dedi. Öztrak, karar ile ilgili “Sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart” değerlendirmesini yaptı.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı devam ederken; parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları söyledi:

    “Yozgat’ın Sorgun ilçesindeki feci trafik kazasında 12 yurttaşımız hayatını kaybetti. Çok üzgünüz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabır, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

    ERDOĞAN’IN EKONOMİNİN ALTINA DÖŞEDİĞİ MAYIN, KKM”

    Bugün kurulumuzun gündeminde, Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasını doğrulatmak için, ekonominin altına döşediği mayın olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) vardı. KKM uygulamasının işçinin, esnafın, orta direğin, hâsılı vatandaşın kahir ekseriyetinin sırtına yüklediği yükü, KKM nedeniyle ekonomide hızla artan dolarizasyonu ve bunun sebep olduğu korkunç kırılganlığı değerlendirdik.

    Yeni ekonomi yönetiminin buradan çıkış stratejisi kapsamında, hafta sonunda aldığı kararlar da kurulumuzun gündemindeydi. Eylül ayında başlayacak bütçe süreci, bu çerçevede hazırlanacak Orta Vadeli Program (OVP) ve zamanı gelen 12. Kalkınma Planı çerçevesinde ekonomide tüm aktörlere ufuk verecek bir plan ve programın neler içermesi gerektiğini de toplantımızda değerlendirdik. Örgütlerimizin süren kongreler süreci ve yedi ay sonra gerçekleşecek, yerel seçimlerle ilgili yapacaklarımız, yaptıklarımız da toplantımızın bir diğer gündem maddesiydi.

    “HER ŞEYİ ÇOK HIZLI YAPACAĞIZ’ DİYE İŞE BAŞLADILAR, HER ŞEYİ ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞTIRDILAR”

    Büyük Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk, Siyasetname’sinde; ‘Yöneticilerin işledikleri günahtan daha büyük günah yoktur. Zira sıradan bir insanın yaptığı bir hata sadece kendisine zarar verebilecekken idarecinin bir hatası, bir millete mal olabilir’ diyor. Cahilce işlere engel olan yöneticinin Allah’ın lütfuna mazhar olacağını, bilimi yâr ve yardımcı tutarsa, iki cihanda da bahtiyar olacağını söylüyor. Bizde son beş yıldır kural tanımayan, akıldan ve bilimden uzak işler yapan, ‘Ben yaptım oldu’ diyen bir kişi iş başında. Bilimle ve akılla didişerek yaptığı hataların faturasını, milletimiz; işiyle, aşıyla, yeri geldiğinde canıyla ve malıyla ödüyor. Tüm yetkileri tek bir kişiye veren, ucube bir rejim sonrasında, ‘Her şeyi çok hızlı yapacağız’ diye işe başladılar, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Dengesiz, denetimsiz sistemde, yanlış üniversiteye, yanlış rektör bile atadılar.

    “DEPREM BÖLGESİNDE HALA BARINMA SORUNU SÜRÜYOR. SU YOK”

    Son beş yılda 151 Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkardılar. Bunun 83 tanesi yani yarısından fazlası, önceki kararnameleri düzelten kararnameler. Deprem oldu, binalar yıkıldı. Marmara Depremi’nde enkaz başına derhal intikal ederek, binlerce canı kurtaran Mehmetçik’imizi zamanında sahaya süremediler. Çalışma ekipleri ile enkazı, operatörler ile iş makinalarını buluşturamadılar. Kurtarılabilecek vatandaşlarımızın yıkıntıların altında, soğukta, yardım çağıra çağıra ölmesine neden oldular. Deprem bölgesinde hala barınma sorunu sürüyor. Su yok. Su sorunu da sürüyor.

    “FAİZDEN KAÇARKEN DOLARİZASYONA YAKALANDILAR. HORTLATTIKLARI ENFLASYON, MİLLİ PARAMIZI PUL ETTİ”

    Önceki seçimlerde ekonomiyi iyi göstermek için milletin 128 milyar dolarını yakmışlardı. Bu seçimden önce de milletin 199 milyar dolarını daha arka kapı operasyonlarıyla buharlaştırdılar. Devlet yönetimi böyle, afet yönetimi böyle, ekonomi yönetimi de onlardan hiç farklı değil… Güya ‘model’ dediler. Faiz takıntısıyla ekonominin tüm dengelerini alt üst ettiler. ‘Faiz inince, enflasyon da iner’ diyerek akıldan, bilimden uzak safsataların peşine takıldılar. Faiz talimatla inince hem kur hem enflasyon patladı. Bu defa adına ‘liralaşma’ dedikleri bir başka safsatayla, TL mevduatı, dövize endeksleyiverdiler. Faizden kaçarken dolarizasyona yakalandılar. Hortlattıkları enflasyon, milli paramızı pul etti. Paramızın ‘değer saklama’ işlevini bitirdi.

    “BİZ BÖYLE BİR TABLOYLA NE 1990’LARDA NE DE 2001 KRİZİ ZAMANINDA KARŞILAŞTIK”

    Rahmetli Turgut Özal’ın, ‘İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz’ diyerek kaldırdığı, bu ülkeye çok büyük bedeller ödeten, Dövize Çevrilebilir Mevduat’ı modifiye ettiler. ‘Kur Korumalı Mevduat’ deyip yeniden getirdiler. Sonuç? Sonuç işte bu mevduat/dolarizasyon grafiği. Dolarizasyon yüzde 70’e dayanmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek seviyesine çıkmış. Biz böyle bir tabloyla ne 1990’larda ne de 2001 krizi zamanında karşılaştık. Biz bunların olacağını söyledik. Hükümeti defalarca uyardık. Ve geldiğimiz noktada ne yazık ki biz haklı çıktık. Elbette bundan hiç mutlu değiliz.

    “KKM İÇİN BUGÜNE KADAR ÖDENEN PARAYLA; İKİ TANE OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ DAHİL, İSTANBUL-İZMİR OTOYOLU YAPABİLİR, ÜSTÜNE BİR TANE YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ, İKİ TANE DE AVRASYA TÜNELİ YAPABİLİRDİK”

    11 Ağustos itibariyle KKM bakiyesi, 125 milyar dolara ulaştı. ‘Hazine’ye tek kuruş yük getirmeyecek’ diyerek pazarladıkları KKM, elde avuçta ne varsa yiyip bitiren hayırsız evlada dönüştü.

    Geçen yıldan bu yana KKM nedeniyle Hazine’nin kasasından çıkan para, 152 milyar lira. Bir de Merkez Bankası kasasından çıkanlar var ama bunun ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Çünkü burada da şeffaflık yok. Devlet sırrı gibi saklıyorlar. Millet iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile bilgi vermiyorlar. Merkez Bankası bilançosu verilerinden anladığımız, KKM’ın Merkez Bankası’na, yani devlete zararı, 17 Ağustos itibariyle 565 milyar lira. Ortada çok büyük bir yıkım var. Yani KKM için bugüne kadar ödenen 717 milyar lira ödemişiz. Bunu ödemeseydik, her bir aileye 27 bin 577 lira verebilirdik. Bu parayla; iki tane Osmangazi Köprüsü dahil, İstanbul-İzmir Otoyolu yapabilir, üstüne bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü, iki tane de Avrasya Tüneli yapabilirdik.

    “KKM, 2018 YILINDA BAŞLAYAN TEK ADAM YÖNETİMİNİN BU ÜLKE EKONOMİSİNE DİKTİĞİ SON TÜYDÜR”

    İşte kendilerini akıllı, uyanık sananların getirdiği KKM’nin şu ana kadar millete neye mal olduğunun basit bir bilançosu. KKM, 2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür. Daha önce dövizle borçlandırılan bir avuç şirketi kurtarmak için Merkez Bankası’nın arka kapısından satılan 128 milyar doların bu millete çıkan faturasıdır. Yandaş zombi şirketlerin ‘yüksek enflasyon’ ortamında TL borçlarının düşük faizle ödenmesine yardımcı olmak için halkımızın sırtına yüklenen yüktür. Emekliden, çiftçiden, işsiz gençten, milyonlarca dar ve sabit gelirliden milyarlarca liranın alınıp bir avuç zengin yandaşa peşkeş çekilmesidir.

    “YENİ EKONOMİ VİTRİNİ, ERDOĞAN’IN EKONOMİYİ AYAĞA KALDIRACAK ‘BÜYÜK PROJESİNİ’ BİR ANDA CAMİ AVLUSUNA BIRAKIVERDİ”

    Ekonomi yönetiminin yeni vitrini, bu durumu sürdüremeyeceklerinin farkında. Bu kontrol altına alınmadan, dışarıdan para bulamayacaklarını gayet iyi biliyorlar. Önce torba yasayla, Hazine’den bu hesaplara ödenen garantileri Merkez Bankası’na aktardılar. Bir başka ifadeyle bu ödemeleri bütçeden kaçırdılar. Ama kimseyi ikna edemediler. Daha önce döviz hesaplarını Kur Korumalı Mevduat’a çevirmek için bankalara hedef koyan hükümet, bu hafta sonu çıktı, birtakım kararlar açıkladı. Kur Korumalı Mevduatı, Türk lirası mevduata çevirmek için hedef koydu. Yeni ekonomi vitrini, Erdoğan’ın ekonomiyi ayağa kaldıracak ‘büyük projesini’ bir anda cami avlusuna bırakıverdi.

    “DÜN AK DEDİĞİNİZE BUGÜN KARA DİYEREK, PİYASALARDA BELİRSİZLİĞİ VE HUZURSUZLUĞU DAHA DA ARTIRMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAZSINIZ”

    Şimdi bir yandan bankaların yabancı para zorunlu karşılıklarını artırarak döviz rezervlerini makyajlamaya, döviz tevdiat hesaplarının cazibesini azaltmaya; diğer yandan bankaların menkul kıymet tesisleriyle oynayarak KKM yükünü hafifletmeye çalışacaklar. Yine parça parça, bölük pörçük işler. Çok açık söyleyelim. Bu iş böyle yapılmaz. Ülkenin başına bela ettiğiniz KKM, böyle tasfiye edilmez. Önce bir kere geleceksiniz bu KKM’nin kamuya yükü ne kadar, bunu kalem kalem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklayacaksınız. KKM’nin ne kadarı bireylere ne kadarı şirketlere ait? Ne kadarı yerlilere ne kadarı yabancılara ait? KKM kapsamında ne kadar vergi muafiyeti sağladınız? Bunları milletle paylaşacaksınız. Sonra da KKM’den çıkış için orta vadeli bir strateji hazırlayacaksınız. Bu stratejiyi, bütüncül bir makroekonomik programın içine yerleştireceksiniz. Bunları yapacaksınız ki millet ve tüm dünya, ‘Galiba ekonomide oyun kuralları değişti, gerçekten değişiyor, enflasyon aşağı gidecek, gerekenler yapılacak’ diye düşünüp öngördüğünüz geçişi asgari maliyetle tamamlayabilsin. Ama bunları yapmadan alelacele aldığınız kararlarla, dün ak dediğinize bugün kara diyerek, piyasalarda belirsizliği ve huzursuzluğu daha da artırmaktan başka bir şey yapamazsınız.

    “ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE KREDİYE ULAŞMAK, BUGÜNKÜNDEN ÇOK DAHA MALİYETLİ OLACAK”

    İşte daha birkaç hafta önce Merkez Bankası’nın yeni başkanı, TL mevduat faizlerinin düşmesini alkışlıyordu. ‘TL mevduat faizi, politika faizine yaklaşmalı’ diyordu. Tamam. Ama şimdi bu hafta sonu aldıkları son kararlarla, TL mevduat faizleri hızla artmak zorunda. Bu kararı uygulamak için, yani KKM’den TL mevduatına geçilmesini sağlamak için, bankalar KKM mevduat sahiplerini çok yüksek faizli mevduatlarla TL mevduata dönmeye, ikna etmeye çalışmak zorundalar. Bir çeşit ‘süper mevduatlar’ geliyor diyebiliriz. Mevduat faizlerinin yükselmesi demek, banka açısından para toplamanın maliyetinin yükselmesi demek. Bankalar hayır müessesi değil, bunu bir yerden çıkaracak. Bankaların verdiği hizmetlerin ve vatandaşa vereceği kredilerin ister istemez faizleri yükselecek. Ve ben bir şey söyleyeyim; önümüzdeki dönemde krediye ulaşmak, bugünkünden çok daha maliyetli olacak.

    “BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR, DEĞİL MİDİR?”

    Suni teneffüsle ayakta duran zombi şirketler için, borç yükü altında ezilen, ‘Ali’nin külahını Veli’ye Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek’ geçinmeye çalışan aileler için hayat çok daha zorlaşacak. Piyasada çekler bankalardan dönmeye başladı. Finansman sıkıntıları her zeminde dillendiriliyor. Ticari krediler için bir düzenleme yapılmazsa, iş insanları daha da daralacak. Ödeme zincirleri kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. KKM’den Türk Lirası mevduata geçiş hedefini tutturamayan bankalar, düşük faizli Hazine kağıtlarını almaya zorlanacak. Böylece, bankacılık sisteminin telleri daha fazla gerilecek. Bundan sonra yapılan her baskı, telin kopma riskini artıracak. Bu arada, bir hususun da altını çizmek ve sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart.

    “BU ÜLKEDE EN HIZLI HARCANAN MAKAM, MERKEZ BANKASI BAŞKANLIK MAKAMI OLDU. SON BEŞ YILDA, BEŞ MERKEZ BANKASI BAŞKANI GÖRDÜK”

    ‘Bir ekonomi yönetiminin kredibilitesi, söyledikleriyle, yaptıklarının uyumlu olmasına bağlıdır’ demiştim. Söz ile eylem uyumlu değilse güveni sağlayamazsınız. Ne yazık ki bu ülkede en hızlı harcanan makam, Merkez Bankası başkanlık makamı oldu. Son beş yılda, beş Merkez Bankası başkanı gördük. Onun için biz yeni başkana da yeni Hazine ve Maliye Bakanı’na da buradan sesleniyoruz: Artık daha fazla zaman kaybetmeyin. Herkese güven verecek tutarlı bir programı milletin önüne koyun. Faturayı milletin sırtına yüklemekten artık vazgeçin. Bu programın içerisinde, KKM’yi nasıl tasfiye edeceğinizi milletle bir paylaşın. Söz verdiğiniz gibi ‘şeffaf’ olun. Hesap vermekten kaçmayın.

    “NİYET BELLİ; PARA BASARAK MİLLETİN ELİNDEKİ AVUCUNDAKİNİ, ENFLASYONLA ALACAKLAR, MİLLETİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEKLER”

    Bütçe süreci başlıyor. OVP’yi açıklayacaksınız. 12. Kalkınma Planı’nın da eli kulağında. Bu resmi dokümanlar bu ortamda çok daha önemli hale geldi. Önünüzde bir fırsat var. Laf olsun torba dolsun diye değil, bu defa ciddi bir stratejiyi de OVP ile birlikte açıklayın. Yoksa Sarayın irrasyonelliğinin vebali, sizin sırtınızda kalır. Genel Başkanımız da dün yaptığı açıklamada bu çağrıda bulundu. Bunlar yapılmazsa milletimizin ödeyeceği fatura altından kalkılması çok zor bir noktaya ulaşacak. Yapabilirler mi? Ben buradan açıkça söyleyeyim: En büyük kısıt Sarayda oturdukça hayır. Sonuçta, KKM’nin yılsonunda millete yüzlerce milyar liralık fatura çıkarması kaçınılmaz. Bunu Merkez Bankası nereden ödeyecek? Tulumbada su var mı? Hayır. O halde ne yapacak? Para basacak. Peki, Merkez Bankası hem daha fazla para basıp hem enflasyonla nasıl mücadele edecek? Etmeyecek. Bunu kendileri de açıkça söylüyorlar zaten. Ne dedi Merkez Bankası Başkanı, ‘Önümüzdeki üç yıl çift haneli enflasyon’ dedi. Niyet belli; para basarak milletin elindeki avucundakini, enflasyonla alacaklar, milleti daha da fakirleştirecekler.

    “EKONOMİNİN DAR GÜNÜNDE GÖREVE GELEN HÜKÜMETLERİN ELLERİNDE ACİL EYLEM PLANLARI OLUR. AMA GÖRDÜK Kİ BUNLARIN ELİNDE HİÇBİRİ YOK. BİLDİKLERİ TEK ŞEY ZAM”

    Erdoğan’ın ekonominin başına ‘Yeni Ekonomi Çarı’ olarak getirdiği Şimşek’in ağzından, beylik laflar dışında bir şey çıkmıyor. Geldiği günden bu yana zamdan başka bir şey yapmadı. Bir de en son kumpir yemiş. Bir tasarruf genelgesi çıkardı, onu da ciddiye alan olmadı. Ama enflasyonun sorumlusunu bulmuş, ‘Memur zammı yüzünden böyle oldu’ diyor. Dolar baronlarına, dövizle garanti verdiğiniz yandaşlara milyarları kaptıracaksınız, sonra da enflasyonun sorumlusu memur olacak. Bir AK Partili belediye meclisi üyesi de ‘Alın terinin hakkından tasarruf olmaz’ diyen sendikaya ‘Ulan tarla mı kazıyorsunuz? Ne alın teri?’ diye laf yetiştiriyor. İşte Ak Parti zihniyetinin devlete, Devletin memuruna bakışı bu. Ekonominin dar gününde göreve gelen hükümetlerin ellerinde ilk 100 gün, ilk 6 ay, ilk 1 yıl yapacaklarına dair acil eylem planları olur. Ama gördük ki bunların elinde hiçbiri yok. Bildikleri tek şey zam. Gün aşırı zam yapıyorlar.

    “MİLLETİMİZ BÖYLE BOZUK VE LİYAKATSİZ BİR YÖNETİMİ HAK ETMİYOR”

    Biz, Millet İttifakı’nın ekonomistleri olarak 2 bin 300 maddelik bir Ortak Politikalar Mutabakat Metni yazmıştık Genel Başkanlarımız da bunları onaylamıştı. Hiçbir şey yapamıyorsanız, oradan bir şeyler okuyup uygulayın. O da yok. Milletimiz böyle bozuk ve liyakatsiz bir yönetimi hak etmiyor. Demografik fırsat penceremiz hızla kapansa da hala genç nüfus avantajımız sürüyor. 4 buçuk saatlik uçuş mesafesinde, 1 buçuk milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21 buçuk trilyon dolarlık bir pazara erişme imkânımız var. Önceki krizlerde, alınan önlemlere hızlı cevap veren dinamik bir ekonomimiz var. Ülkenin bu potansiyelini harekete geçirecek, plan ve programlar, bir yol haritası artık gecikmeden açıklanmalıdır. Uygulanacak programın pusulası sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme nirengi noktası ise refahın adil paylaşımı olmalıdır.

    ERDOĞAN KAZANMASAYDI, MİLYONLARCA MÜLTECİ KAPIMIZA YIĞILACAKTI’ DİYEN, MACARİSTAN BAŞBAKANI ORBAN’A MİNNET ZİYARETLERİNDELER”

    Bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusu olan Erdoğan, her zaman yaptığı gibi, millet hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, ‘sin külahın görünmesin” diyerek, sütre gerisinde duruyor. Sadece hayat pahalılığı değil, borçlar da milletin belini büktü. Geçen yılın sonundan bugüne icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 59 artmış, 9 milyona dayanmış. Hükümetin umurunda değil. Vatandaşı kendi haline terk etmişler, kaderine bırakmışlar. Seçimde kendine destek olan, kazanması için dua eden, ‘Erdoğan kazanmasaydı, milyonlarca mülteci kapımıza yığılacaktı’ diyen, Macaristan başbakanı Orban’a Kuruluş Günü Kutlamalarına katılım adı altında minnet ziyaretlerindeler. Bunlar vatandaşa sabır talkını veriyor, kendileri salkımı yandaşlarıyla birlikte yutuyor.

    “BU ENFLASYONUN ANASI DA BABASI DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”

    Yüzde 33 enflasyon beklenen yılda memura ve memur emeklisine yüzde 10+15 zam önerecek kadar gerçekle bağlarını kopartmışlar. Bu hükümetten refah beklemek, tekeden süt çıkmasını beklemek gibi bir şey. Seçimde ittifak yaptıkları ortakları sanki bu düzene destek veren kendileri değilmiş gibi şimdi, ‘Yüksek fiyatlar yüzünden gençler evlenemiyor’ diye sızlanıyorlar. Saray’ın belediye başkanları da çıkmış, Gaziantep’te hakkını arayan işçiye; ‘Bunun sorumlusu ne sizsiniz ne patron. Tek sorumlu yüksek enflasyon’ diye nutuklar atıyor. ‘İki yıl sonra enflasyon tek haneye düşecek, biraz daha sabredin’ diye akıl veriyor. Bu hayat pahalılığının sebebi yüksek enflasyon da bu yüksek enflasyonun sebebi kim? Siz korkuyorsunuz, biz söyleyelim. Ülkede olup bitenin sorumlusu bellidir. Bu hayat pahalılığının nesebi sahihtir. Bu enflasyonun anası da babası da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Seçimden önce tutulan fiyatların hepsi bir anda bırakıldıysa, benzinin mazotun fiyatıyla birlikte, her şeyin fiyatı katlandıysa, camide imam, ‘Bir ev kirasının 10 bin lirayı bulduğu bu ülkede asgari ücret geçim midir, size soruyorum’ diye isyan ediyorsa, bunun sorumlusu, bir zamanlar meydanlarda, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diye bağıran Erdoğan’dır.

    “TAŞI SIKSA SUYUNU ÇIKARACAK 2,5 MİLYON GENÇ, ‘EV GENCİ’ OLMUŞ EVDE OTURUYOR”

    Bu yılın ikinci çeyreğine ait verilere göre, işsiz sayımız son iki çeyrekte 1 milyon artmış, 9 milyona dayanmış. Resmi verilere göre, 1 milyon 671 bin kişi iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramıyor. TÜİK’e göre çalışma çağındaki nüfusun yarısı işgücüne dahil değil. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 2,5 milyon genç, ‘ev genci’ olmuş evde oturuyor. Anasının babasının eline bakıyor. Hala 1 milyon civarında üniversite mezunu işsiz, kendisine hayata tutunmasını sağlayacak bir iş arıyor. Bu, iyi yönetilen bir ekonominin tablosu olabilir mi tabii ki olamaz. Bir ülkede 4 milyonu aşkın hane elektrik faturalarını karşılamak için bile yardıma muhtaçsa, burada kimse iyi bir ekonomi yönetimden bahsedemez.

    “SARAY YARGISI, GAZETECİ YANARDAĞ’I, GAZETECİ PEHLİVAN’I, HATAY’IN SEÇİLMİŞ MİLLETVEKİLİ ATALAY’I İÇERİDE TUTMAK İÇİN HUKUKU EĞİYOR, BÜKÜYOR”

    Credit Suisse diye bir banka var onun son raporuna göre, Türkiye geçen yıl dolar kurunun en çok arttığı, borsanın ve ev fiyatlarının en çok arttığı, özetle parası olanın en çok köşeyi döndüğü olmayanın ise en çok ezildiği ülke olmuş. En zengin yüzde 1 toplam servetin yüzde 40’ına, en zengin yüzde 10 servetin yüzde 70’ine sahip. Hal böyleyken kimse, ’Ekonomi iyi gidiyor’ diyebilir mi? Derse yalan söylemiş olur. Aynen seçim öncesinde bu iktidarın yaptığı gibi. Tek kişilik rejimlerle yönetilen ülkelerde, ekonomideki bozulma, düşünceleri özgürce söyleyememenin, ülkede hukuk sisteminin, kuvvetler ayrılığının çökmesinin de bir sonucudur. Saray yargısı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı, gazeteci Barış Pehlivan’ı, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ı içeride tutmak için hukuku eğiyor, büküyor. Ama İsrail’in Dışişleri Bakanı, Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığından 10 yıl hapse çarptırılan bir İsrail vatandaşının ‘diplomatik temas sonucu’ serbest bırakılacağını açıklıyor. Biz de bunu yine İsrail basınından öğreniyoruz. Hukuk ve adalet her yerinden çatırdıyor.

    “PARTİ YÖNETİCİLERİ OLARAK BİZLERİN, DUYGUSAL KOPUŞLARA, MELANKOLİYE KAPILMA LÜKSÜMÜZ YOK”

    2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı, önümüzdeki yıl mart sonunda yapılacak yerel seçimlerdir. Geçtiğimiz seçimde yaşan adaletsizlikler, har vurup harman savrulan devlet imkanları, sahte videolarla yapılan sahtekarlıklar ve ekonomiyle ilgili söylenen yalanlar, bir bir ortaya çıkıyor. Zam ve zulüm furyası insanları ezip geçiyor. Mayıs ayında seçimi kazanamadık. Buna çok üzgünüz. Ama diğer taraftan da 25 buçuk milyon seçmen, Genel Başkanımıza oy verdi. Her iki seçmenden birinin iradesine de sahip çıkmak durumundayız. Bu süreçte özellikle parti yöneticileri olarak bizlerin, duygusal kopuşlara, melankoliye kapılma lüksümüz yok. Ayaktayız, kongrelerimizde örgütlerimizi, üyelerimiz ve delegelerimiz yeniliyor, genel merkez olarak demokratik süreçlerin tastamam işlemesini, üyelerimizin tercihlerinin yönetimlere, eksiksiz yansımasını sağlamak için gereken her şeyi yapıyoruz. Sonunda hepimiz partimizin üye ve delegelerinin mihenk taşına vurulacağız. Karar neyse başımızın üstüne koyup bütün gücümüzle yerel seçimlerde tarihi bir zafere imza atmak, Erdoğan’ın zammına zulmüne dur demek için çalışacağız.

    “TÜM BÜYÜK ŞEHİRLERİ ALMAYI HEDEFLİYORUZ. KADİM ŞEHRİMİZ KONYA’YI DA ALACAĞIZ DİYORUZ”

    Seçimlerden bugüne kadar geçen 2 buçuk aylık süre, önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızın kısa bir fragmanıdır. Milletimiz 7 ay sonra sandıkta, bugüne kadar yapılanların, bu zamların, zulümlerin faturasını tabii ki sarayın önüne koyacaktır. ‘Zamma, zulme, yoksulluğa, Erdoğan’a yeter’ diyecektir. Saray ilk günden beri bunun farkındadır. Tek çaresi muhalefetin 25 buçuk milyon oyunu dağıtmaktır. CHP’yi dağıtmaktır. Tabii haddi değildir. Sarayın kibirlisi, mart sonundaki seçimlerin, hak hukuk adalet tanımayan, bilimden uzak siyasetiyle millete ağır bedeller ödeten, keyfi yönetiminin önündeki son engel olduğunun farkındadır. Onun için 29 Mayıs sabahı ilk sözü, ‘İstanbul’u alacağız’ olmuştur. Biz de hedefimize mahalli idare seçimlerinde tarihi bir zaferi koyuyoruz. Tüm büyük şehirleri almayı hedefliyoruz. Kadim şehrimiz Konya’yı da alacağız diyoruz.”

    “MİLLET İTTİFAKI ÇATISI ALTINDA BİR ARAYA GELEN PARTİLERİN ARASINDA BİR TARTIŞMAYI DOĞRU BULMUYORUZ”

    Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Macaristan dönüşünde uçakta, CHP’li belediyelere yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine şunları söyledi:

    “Anlaşılan Avrupa’nın iki otoriter yöneticisi Orban ve Erdoğan, son ziyarette karşılıklı birbirlerini iyi ağırlamışlar. Erdoğan, Orban’ın güzellemelerine kendini kaptırıp ülkeyi ne hale getirdiğini unutmuş. Gerçeklerden de iyice kopmuş. Bizim Erdoğan’a tavsiyemiz, önce bir belediyelerimizi ziyaret etmesi, belediyelerimizin yaptıkları hakkında bir brifing almasıdır. Dedikodu üzerine konuşmasın. Devlet adamı dedikodu yapmaz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında çöp dağlarından bahsediyor. Büyükşehir belediye binası Fatih ilçesinde. Çöpleri toplama sorumluluğu da o ilçede AK Partili Belediye Başkanı tarafından yönetilen Fatih Belediyesinde. Anlaşılan Erdoğan büyükşehir belediyesiyle ilçe belediyeleri arasındaki görev dağılımını unutmuş. Bizim kendisine tavsiyemiz; büyükşehir belediyelerimizle uğraşmak yerine önce kendi sarayının çerini çöpünü bir temizleyiversin. Bizim belediyelerimiz hem COVID salgınında hem de arkasından gelen ekonomik kriz de yine son yaşanan depremde hükümetin yapmadıklarını yaptı. Esnafımızın, çiftçimizin, vatandaşımızın, depremzedelerin yanında dimdik durdu. Belediyelerimiz gerek vatandaşlara yardımda gerek toplu taşımada gerek diğer belediye hizmetlerinde sosyal demokrat belediyeciliğin rahatlığını hükümetin tüm engellemelerine rağmen hemşerilerine yaşatıyorlar. Diğer soruya gelince, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’a defalarca çağrı yaptı. Televizyonda hem de TRT ekranında defalarca, ‘Karşıma çıksın’ dedi. Cesareti varsa programa çıksın. Bir de bunları Genel Başkanımızın yüzüne söylesin, cevabını alsın. Bir önceki seçimde yaşadığı İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya Büyükşehir Belediyesi yenilgilerini nereye koyduğunu, bu yenilgiden sonra neden istifa etmediğini açıklayıversin. Yine son yapılan milletvekili seçimlerinde partisinin oy oranındaki dramatik düşüşleri çıksın, bir millete anlatsın. Geçtiğimiz seçimler hakkında konuşacak son kişi Erdoğan’dır. Çünkü gösterdiği sahte videolar, söylediği yalanlarla seçimin ahlaki meşruiyetini bitirmiştir. Esas çekip gitmesi gereken Erdoğan’dır.”

  • ALİYE TİMİSİ ERSEVER: “2023 YILININ İLK 7 AYINDA TRAFİK KAZALARINDA BİN 633 VATANDAŞIMIZ HAYATINI KAYBETMİŞ. İSTATİSTİKLERE BİRER RAKAM OLARAK EKLENEN HER CAN KAYBI TOPLUMSAL BİR TRAVMA DEMEK”

    ALİYE TİMİSİ ERSEVER: “2023 YILININ İLK 7 AYINDA TRAFİK KAZALARINDA BİN 633 VATANDAŞIMIZ HAYATINI KAYBETMİŞ. İSTATİSTİKLERE BİRER RAKAM OLARAK EKLENEN HER CAN KAYBI TOPLUMSAL BİR TRAVMA DEMEK”

    CHP Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever, Yozgat Sorgun’da 12 kişinin hayatını kaybettiği, 19 kişinin yaralandığı otobüs kazasını Meclis gündemine taşıdı. Trafik kazalarının önlenmesiyle ilgili araştırma önergesi veren Timisi Ersever, “ 2023 yılının ilk 7 ayında 309 bin 573 kaza meydana gelmiş, bu kazalarda bin 633 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 197 bin 601 kişi ise yaralanmış. İstatistiklere birer rakam olarak eklenen her can kaybı, yiten bir yaşam, yıkılan bir aile, toplumsal bir travma demektir. Önlem alınmadığı, kurallara uyulmadığı için ocaklara ateş düşmeye devam ediyor” dedi.

    CHP Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever, Yozgat’ın Sorgun ilçesinde, bir yolcu otobüsünün şarampole yuvarlanması sonucu 12 kişi yaşamını yitirdiği ve 19 kişinin yaralandığı kazayla ilgili yazılı açıklama yaptı. Ersever, şunları kaydetti:

    “2023 yılının ilk 7 ayında 309 bin 573 kaza meydana gelmiş, bu kazalarda bin 633 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 197 bin 601 kişi ise yaralanmış. İstatistiklere birer rakam olarak eklenen her can kaybı, yiten bir yaşam, yıkılan bir aile, toplumsal bir travma demektir. Önlem alınmadığı, kurallara uyulmadığı için ocaklara ateş düşmeye devam ediyor.

    “AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE TRAFİK KAZALARINDA YAŞANAN KAZALARDA CAN KAYIPLARI AZALIYOR”

    Avrupa’da trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı azalırken ülkemizde bir artış olduğu görülüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde trafik kazalarında yaşanan kazalarda can kayıpları azalıyor. AB ülkelerinde 2010 yılında trafik kazalarında 29 bin 576 kişi hayatını kaybederken bu rakam 2020 yılında 18 bin 786’ya gerilemiştir.

    “2012 YILINDA TRAFİK KAZALARINDA 3 BİN 750 KİŞİ HAYATINI KAYBEDERKEN, BU SAYI 2022 YILINDA YAKLAŞIK YÜZDE 40 ARTARAK 5 BİN 229’A YÜKSELMİŞTİR”

    Ülkemizde; son 10 yılda 2012-2022 yılları arasında meydana gelen trafik kazalarda 60 bin 821 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 3 milyon 116 bin 465 kişi ise yaralanmıştır. Neredeyse on yılda bir ilçe nüfusuna yakın can trafik kazalarında kaybedilmiştir. 2012 ile 2022 yılları karşılaştırıldığında, 2012 yılında trafik kazalarında 3 bin 750 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2022 yılında yaklaşık yüzde 40 artarak 5 bin 229’a yükselmiştir.

    TÜRKİYE’NİN BU KAZALARI ÖNLEMESİ İÇİN AVRUPA’NIN BU STANDARTLARINI YAKALAMASI GEREKMEKTEDİR”

    Türkiye’de yolcu taşımacılığının yüzde 92,7’si karayolu, yüzde 6,5’i havayolu, yüzde 0,6’sı demiryolu ve yüzde 0,38’i ise denizyoluyla gerçekleşmektedir. AB ülkelerinde ise yolcu taşımacılığında karayollarının payı yüzde 79’lar düzeyindedir. Türkiye’nin bu kazaları önlemesi için Avrupa’nın bu standartlarını yakalaması gerekmektedir. 

    “ÖNLEM VE KURALLARA UYULMUYORSA BU KAZA DEĞİL CİNAYETTİR”

    Ulaşımın karayolu ağırlıklı olması, trafik kültürünün gelişmemesi, uygun olmayan araçlarla trafiğe çıkılması, bazı otobüs firmaların sürücülerinin yorgun, uykusuz yola devam etmesi, kaplama lastik kullanması, denetimlerin yetersizliği gibi etkenler trafik kazalarına adeta davetiye çıkartmaktadır. Önlem ve kurallara uyulmuyorsa bu kaza değil cinayettir. Bu tabloyu değiştirmek tabi ki elimizde, Avrupa bunu başarıyorsa biz niye başarmayalım?”

    TİMİSİ’DEN ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

    Ersever, trafik kazalarının önlenmesi için araştırma önergesi verirken, konunun takipçisi olacağını belirtti.

     

  • KILIÇDAROĞLU: “VETERİNER HEKİME ŞİDDETTE HAYIR. SAĞLIKTA ŞİDDETE HAYIR”

    KILIÇDAROĞLU: “VETERİNER HEKİME ŞİDDETTE HAYIR. SAĞLIKTA ŞİDDETE HAYIR”

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Veteriner hekimlerimiz, sağlık alanında çalışıyor olmalarına rağmen, özlük haklarından sağlıkta şiddet yasasına kadar birçok haktan yoksun bırakılmaktadır. Seslerini duyurmak için bugün meydanlara inen veteriner hekimlerimizin daima yanlarında olduğumuzu, yaşadıkları sorunların çözümü için takipçisi olacağımızı belirtiyor, saygı ve selamlarımı iletiyorum. Veteriner hekime şiddette hayır. Sağlıkta şiddete hayır” açıklamasını yaptı.

    Veteriner hekimler, bugün, Türkiye’nin dört bir yanında, şiddete karşı bir günlük iş bırakma eylemi yaptı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise sosyal medya hesabında şu mesajı paylaştı:

    “Hayvan sağlığının korunması, tarım ve hayvancılığın sürdürülebilirliği ve gıda güvenliği için önemli rol üstlenen veteriner hekimlerimiz, sağlık alanında çalışıyor olmalarına rağmen, özlük haklarından sağlıkta şiddet yasasına kadar birçok haktan yoksun bırakılmaktadır.

    Saray iktidarının birçok alanda olduğu gibi, tarım ve hayvancılık politikalarındaki eksiklikleri ve ihmalleri, veteriner hekimlerimizin maruz kaldığı sorunlar; ülkemizde tarım ve hayvancılığın geleceği için daha da ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

    Hayvan sağlığının korunması, tarım ve hayvancılığın sürdürülebilirliği ve gıda güvenliği için vazgeçilmez olan veteriner hekimlerimizin sorunlarını çözmek için derhal etkili adımlar atılmalıdır.

    Seslerini duyurmak için bugün meydanlara inen veteriner hekimlerimizin daima yanlarında olduğumuzu, yaşadıkları sorunların çözümü için takipçisi olacağımızı belirtiyor, saygı ve selamlarımı iletiyorum. Veteriner hekime şiddette hayır. Sağlıkta şiddete hayır.”