Etiket: türkiye

  • Milli Rüzgar Sörfçüsü Sarp Şarlı, Dünya Şampiyonasında Üçüncü Oldu!

    Milli Rüzgar Sörfçüsü Sarp Şarlı, Dünya Şampiyonasında Üçüncü Oldu!

    Urla Deniz Kulübü’nün lisanslı sporcusu olan milli sporcu Sarp Şarlı, toplamda 16 ülkeden 327 yarışçının katıldığı rüzgar sörfü T293 & T293 Plus Dünya Şampiyonası’nda Türkiye adına yarışarak dünya üçüncüsü oldu.

    Milli sporcu Sarp Şarlı, rüzgar sörfünde başarılarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Avrupa ikincisi olan 11 yaşındaki milli sporcu Sarp Şarlı, 29 Temmuz – 5 Ağustos 2023’te Fransa’da gerçekleşen T293 & T293 Plus Dünya Şampiyonası’nda Dünya Üçüncüsü oldu.

    Şarlı, 05-16 Nisan’da İtalya Garda’da gerçekleşen ve 8 ülkeden 53 sporcunun mücadele verdiği Techno 293 U13 Genel ve Erkek sınıfında Avrupa ikincisi olarak, T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil etmeye hak kazanmıştı. Şarlı, bu yarıştan da başarıyla çıkarak, 29 Temmuz – 5 Ağustos 2023’te Fransa Saint-Pierre-Quiberon’da gerçekleşen toplamda 16 ülkeden 327 yarışçının katıldığı T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda kendi kategorisinde yarışan 9 ülkeden 42 sporcu arasında Genel ve Erkek sınıfında Dünya Üçüncüsü olarak kupasını aldı.

    Rüzgar Sörfü Techno 293 U13 Milli Sporcusu Sarp Şarlı, Şampiyonluğun uzak olmadığını belirterek, “Son yarış gününe kadar İtalyan rakibim Alessandro Vigneri’nin ardından ikinci pozisyonda giderken, dördüncü gün diğer İtalyan yarışmacı ile aynı puandaydım. Son yarıştaki performansımdan dolayı 3.lük pozisyonuna düştüm. 5. günde olumsuz hava şartlarından dolayı yarış iptaline gidilince tekrar düzeltmeye fırsatım kalmadı. Tabii ki dünya üçüncüsü olmaktan çok mutluyum ama şampiyonluk çok uzak değildi.” şeklinde konuştu.

    Urla Deniz Kulübü’nün lisanslı sporcusu olan milli sporcu Sarp Şarlı’nın, TYF Yelken Ligi 1. Ayak Techno 293 U13 Türkiye 3.lüğü, TYF Yelken Ligi 2. Ayak Techno 293 U13 Türkiye 2.liği, Techno 293 Avrupa Şampiyonluğu, Garda /İtalya, U13 Avrupa 2.liği, Estonya Milli Takım Seçme Yarışları U13 Genel birinciliği, 23 Nisan Bayramı U13 Genel 2.liği, Yıldızlar Kupası 7.liği, Açık İstanbul Şampiyonası U13 kategorisi 1.liği ve T293 & T293Plus Dünya Şampiyonası’nda üçüncülüğü bulunuyor.

  • FAİK ÖZTRAK: “AKBELEN’DEKİ ÇEVRE KATLİAMINI GÖRÜŞMEK İÇİN MECLİS TOPLANIYOR. BU DEFA BAK PARTİ MİLLETVEKİLLERİ, ÇOCUKLAR GİBİ KAPILARIN ARKASINA SAKLANMASINLAR”

    FAİK ÖZTRAK: “AKBELEN’DEKİ ÇEVRE KATLİAMINI GÖRÜŞMEK İÇİN MECLİS TOPLANIYOR. BU DEFA BAK PARTİ MİLLETVEKİLLERİ, ÇOCUKLAR GİBİ KAPILARIN ARKASINA SAKLANMASINLAR”

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, TBMM Genel Kurulu’nun yarın “Akbelen ormanı” gündemi ile toplanacağını anımsattı ve “Akbelen’deki çevre katliamını görüşmek için bu hafta salı günü bizim talebimiz üzerine Meclis toplanıyor. Bu defa AK Parti vekilleri, çocuklar gibi kapıların arkasına saklanmasınlar. Millet inim inim inlerken tatillerinden vazgeçsinler de Meclis çalışmaya başlasın. İşleri sarayın keyfine bırakmayalım. Milleti ezdirmeyelim” dedi.

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığındaki CHP MYK toplantısının ardından parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:

    “Kocaeli Derince Limanı yakınlarındaki TMO deposunda bir patlama meydana geldi. Patlamanın sebebi hakkında henüz net bir açıklama gelmedi. On vatandaşımızın yaralandığı bilgisi var. Umarız bir can kaybı olmaz. Yaralananlara acil şifalar diliyoruz. Bu üzücü haberlerin yanında bir de güzel haber var. Dünya Okçuluk Şampiyonası’nda altın madalya kazanarak bizlere büyük bir gurur yaşatan milli okçumuz Mete Gazoz’u kutluyoruz.

    “VİTRİN YÖNETİMİ SONUNDA SARAYA UYDU”

    Saray yönetiminin sebep olduğu güven bunalımını gidermek için vitrinine koyduğu, Merkez Bankası Başkanının ve Hazine ve Maliye Bakanının son açıklamaları, sekiz ay sonra yapılacak yerel seçimlere kadar enflasyonla mücadele konusunda hiçbir şey yapmak niyetinde olmadıklarını gösteriyor. En önemli önceliklerinin ‘Enflasyonu düşürmek’ olduğunu söyleyerek iş başına gelen vitrin yönetim de sonunda Saraya uydu. Verdikleri ücretleri, maaşları, aylıkları, her şeyi, vergiyle, zamla, enflasyonla misliyle geri alacaklarını, göz boyama stratejisini sürdüreceklerini, milleti ezmeye devam edeceklerini açıkladılar.

    “İNSAN SÖYLERKEN UTANIR”

    Yandaş basın, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadeleyi ‘Dezenflasyon süreci, gerçek dezenflasyon, istikrar’ gibi yaldızlı laflarla süreçlere ayırarak, bir başka bahara ertelemesine ‘Ne kadar da rasyonel’ ‘Ne kadar da gerçekçi’ diyerek alkış tutuyor. Anlaşılan Bakan Şimşek de doğru dürüst, bütüncül, çapalara bağlanmış bir program yapma imkânı kalmadığını görmüş. Sorunların temelindeki asıl sebebinin ekonomi bilimiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, ama ‘Ben ekonomistim’ diye caka satan, safsatalarıyla ekonominin altını üstüne getiren enflasyona rekor üstüne rekor kırdıran, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek bir eli yağda, bir eli balda yaşayan Sarayın kibirlisi olduğunu biliyor. Fakat onun adını ağzına almaktan korkuyor. Bu yüzden Bakan Şimşek, olmayacak işi yaptı, enflasyonun sebebi olarak memur maaşlarına yapılan zamları gösterdi. Enflasyonun sorumlusu, enflasyonun ezdiği memur oldu. İnsan bu sözleri söylerken biraz utanır.

    “İNSANİ OLAN HİÇBİR ŞEY KALMAMIŞ”

    Enflasyon telafisi için dediğiniz yüzde 25 zammı emeklilerin çoğuna vermediniz. Emeklileri enflasyona ezdirip perişan ettiniz. Kaderine terk ettiniz. Çoğu 7 bin 500 liralık sefalet aylığına mahkum edilen emeklilerimize, bizim belediyelerimiz el uzattı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız, ‘İnsanı önceleyen belediyecilik, darda olanın yanında olmaktan geçer’ diyerek, şartları uyan tüm emekli hemşerilerinin sosyal yardımlardan yararlanmak için belediyeye başvurmalarını istedi. AK Partili belediye başkanları ise bunu alkışlayacaklarına, örnek alacaklarına, hakaret ettiler, iftira ettiler. Zamlarla ezdikleri milletimizle büyük bir duygusal kopuş yaşayan AK Parti kadrolarının, güzel olan, insani olan hiçbir şeye tahammülü kalmamış.

    “MEMURA, EMEKÇİYE YOK”

    Emekliye, emekçiye, memura üç kuruşu çok gören Erdoğan ve şürekası, yandaşlarına yaptırdıkları yollar, köprüler, tüneller için dolarla, avroyla verdikleri garantiler karşılığında bu yılın ilk 6 ayında 25 milyar lira ödemiş. Geçen yılın ilk 6 ayına göre artış yüzde 167. Emekliye yüzde 25 artışı çok gören hükümet. Yandaşa yaptığı ödemeleri yüzde 167 artırıyor. Emekliye, kendisinin neden olduğu enflasyon farkını vermeyen hükümet, geçiş ücretlerini, bırakın bu ülkedeki enflasyona göre güncellemeyi Amerikan enflasyonuna göre güncelliyor. Garantili geçiş ücretlerinde sebebi olduğu kur artışları yetmez gibi Amerikan enflasyonunu da Türk milletinin sırtına bindiriyor. Tüm bunlara para var. Memura, emekliye, emekçiye yok.

    “TMO ÇİFTÇİYİ YALNIZ BIRAKTI”

    Genel Başkanımız da bu hafta sonunda Erzincan’daydı. Çiftçinin, esnafın sorununu konuştu. Paramızın artan enflasyon karşısında nasıl değer yitirdiğini anlattı. Erzincanlılardan yerel seçimde CHP adayına desteklerini istedi. Yerel seçim sürecini meydanlarda başlattı. Ben de Parti Sözcüsü olarak, hafta sonunda seçim bölgem Tekirdağ’daydım. Çiftçinin derdini dinledik. Bir dokunduk, bin ah işittik. Trakya’da ciddi bir kuraklık var. ‘Sarı gelin’ ayçiçeğinde bu yıl çok büyük bir rekolte kaybı bekleniyor. Trakya illerinin milletvekilleri olarak hem çekirge zararlısı, hem de kuraklık nedeniyle bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi için bir kanun teklifi verdik. Borçların faizsiz ertelenmesini ve zararların sigortadan karşılanmasını istedik. Bu teklifin bir an önce Meclis gündemine alınması için Genel Başkanımız, Grup Başkanımıza ve Grup Başkanvekillerimize talimat verdi. Tekirdağ’da Toprak Mahsulleri Ofisi’nin alım merkezini de ziyaret ettik. Ofis çiftçinin kara gün dostudur. Ama maalesef hükümet de ofis de çiftçiyi yalnız bıraktı.

    Depolarda ithal üründen yer kalmayınca, bizim çiftçimizin yerli ve milli ürününü ‘Ürün kaliteni beğenmedim’ diyerek, ofisin kapısından geri çeviriyorlar. Çiftçinin traktörü, römorkundaki buğdayı boşaltmadan TMO kapısından geri dönüyor. Buna derhal son verin, çiftçiyi tüccarın insafına bırakmayın. Elin çiftçisinin ürünü bizim depoları doldururken, bizim çiftçimizin alın teri, tüccarın insafına bırakılıyor. Bu, ciddi bir yönetim zafiyetidir. Çiftçimiz bu uygulamalarla giderek topraktan, üretimden kopuyor. Ve bu stratejik sektörde de ipler giderek daha fazla yabancıların eline geçiyor.

    Trakya’da çiftçi isyanda. Akbelen’de çevreciler sahada, yurdun dört yanında sağlıkçılar, emekliler, mühendisler eylemde. Ama milletimiz yalnız değil. Parti yönetimimiz, kadın kollarımız, gençlerimiz, örgütlerimiz, milletvekillerimiz ve Genel Başkanımız dört koldan sahada, vatandaşlarımızın yanındayız. Yanında olmaya devam edeceğiz. Nitekim Akbelen’deki çevre katliamını görüşmek için bu hafta salı günü bizim talebimiz üzerine Meclis toplanıyor. Bu defa AK Parti vekilleri, çocuklar gibi kapıların arkasına saklanmasınlar. Millet inim inim inlerken tatillerinden vazgeçsinler de, Meclis çalışmaya başlasın. İşleri sarayın keyfine bırakmayalım. Milleti ezdirmeyelim.

    İlk 6 ayda bütçe 483 milyar lira açık verdi. Bunun yarısından fazlası, 275 milyar lirası faiz harcaması. Kur Korumalı Mevduat garantilerine 25 milyar lira, KÖİ’lerin dövizli garantilerine bir o kadar daha gitmiş. Merkez Bankası’nın döviz kasasından satışlar da yeniden başlamış görünüyor. Seçim sonrasında biraz toparlanan rezervler, yeniden piyasaya sürülüyor. Temmuz ortasında 56 milyar dolara kadar inen net rezerv açığı yeniden 60 milyar dolara yükseldi. Dünyada kredi temerrüt riski primleri düştü. Biz de de 400’ün altını gördü. Şimdi yeniden ayrışarak 400’ün üzerine doğru hareketlendi. Bütçe açığı ve rezerv açığına, 60 milyar doları bulan bir cari açık eklendi. Temmuz ayı dış ticaret verilerine göre enerji fiyatlarındaki düşüşe rağmen dış ticaret açığı önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16 artmış. Yıllık dış ticaret açığı ise yüzde 46 artışla 121 milyar dolara yükselmiş. Dış dengedeki bozulma devam ediyor. Gelir dağılımı da hızla bozuluyor. En zengin yüzde 20 toplam gelirin yarısını alıyor. Gelir adaletsizliğinde son 16 yılın rekoru kırıldı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre destek alan aşırı yoksul hanelerin sayısı geçen yıla göre 1 milyon artışla 3,7 milyona ulaşmış.

    “VATANDAŞ TATİLİ UNUTTU”

    Bir yılda; dana eti yüzde 143, yumurta yüzde 114, kuru soğan yüzde 113, kuru fasulye yüzde 101 zam görmüş. Patatesin fiyatı yüzde 99, beyaz peynirin fiyatı yüzde 83 artmış. TÜİK aylık enflasyonu ısrarla tek hanede tutmaya çalışırken, vatandaşın en çok kullandığı gıdalarda enflasyon bırakın iki haneyi çoktan üç haneye dayanmış. Resmi verilere göre, 63 milyon vatandaş konut masraflarının, 44 milyon vatandaş borçlarının altında eziliyor. 35 milyon vatandaş iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği koyamaz halde. Yaz geldi vatandaş tatili unuttu. 50 milyon yurttaş, evden uzak 1 hafta tatil masrafını karşılayamaz durumda.

    “BU YAŞAMAK DEĞİL”

    OECD içerisinde vatandaşları en çok geçim kaygısı taşıyan ülke Türkiye. Bu yaşamak değil. Sabah işe git, akşam dön. Hafta sonu bir şey yapama, çocuğunu dışarıda bir yere götüreme. Bir hafta bile tatil yapama. Dört nüfus çalış yoksulluk sınırını geçeme. Bu hayat değil. Ekonominin her yeri yamalı bohçaya dönmüşken, tedbir alınacağına Hazine ve Maliye Bakanı, ‘Akıl dışı’ olmakla eleştirdiği politikalara, seçimler yaklaşırken usul usul geri dönüyor. Ekonomideki oyuncular da bunu görüyor. Herkes ekonomide zamanında çözülmeyen ertelenen her sorunun, sonunda katlanarak karşınıza çıkacağını biliyor. Tulumbada su bitti. Şimdi kavgada söylenmeyecek sözler söyledikleri gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katili olmakla 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladıkları, Körfez şeyhlerinin eline eteğine yapıştılar. Darbeci diye görüşmeyi kestikleri Sisi’yle el ele pozlar verdiler. Şimşek ve Erkan ikilisi geçtiğimiz hafta da SPK’nın daha 3 ay önce 33 milyon TL ‘piyasa bozucu eylem cezası’ kestiği JP Morgan’ın basına kapalı yatırımcı toplantısına koşa koşa gittiler. Ama sızan bilgilere bakılırsa kan emici, vur-kaççı kısa vadeli fonlar hariç Şimşek-Erkan ikilisinin anlattıklarına ciddi yatırımcılar fazla itibar etmemiş. Para politikasına dair ‘Somut ve öngörülebilir’ bir çerçeve bulamamışlar. Nasıl bulsunlar? Zaten Merkez Bankası Başkanı ‘Dinamik optimizasyon problemindeki en büyük kısıt’ sözleriyle vaziyeti anlattı. Hata, gömleğin ilk düğmesinden başlıyor. Masanın başında oturan, Erdoğan gibi bir ‘kısıt’ var.

    “GÜVENDİĞİNİZ DAĞLARA KAR YAĞAR”

    Erdoğan yaklaşan yerel seçimlerin 2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı olduğunu görüyor. Burada yaşayacağı bir hezimetin iktidarına mal olacağını biliyor. Bu nedenle yerel seçimlere kadar Enflasyonla mücadele önceliği değil. Ekonomiyi şişirme, hormonlama, ne yapıp edip büyümeyi sağlama peşinde. Yerel seçime kadar 2000 öncesinin emme basma tulumba düzeni sürecek. Önce vatandaşın ücretine, maaşına, aylığına zam, sonra gelsin vergi, harç artışları. Gelsin benzin, gaz, elektrik zamları. Gelsin enflasyon dar ve sabit gelirliye kaşıkla verdiğini kepçeyle geri al. Teker böyle döner sanıyorlar. Biz bu filmi gördük yaşadık. Dönmedi, dönmez. Gerekenin yapılmadığı her dakika, ekonominin fay hatlarında biriken gerilim, daha yıkıcı hale gelir. Güvendiğiniz dağlara kar yağar.

    Seçimlerin ardından milleti zamlarla ezen Erdoğan, kendini destekleyenler başta olmak üzere milletle büyük bir duygusal kopuş yaşıyor. Bu nedenle de adaleti hukuku kendine göre eğip bükmeyi artırdı.Açıkça zulmediyor. Muhalefetin sesini kesmek için elinden geleni ardına koymuyor. Depremin vurduğu Hatay’ın milletvekili Can Atalay hala haksız, hukuksuz şekilde içeride tutuluyor. Hataylıların, milletin iradesine pranga vuruluyor. AK Parti Diyarbakır milletvekilinin sözlerini anımsatarak, Erdoğan Hükümeti’nin yeni bir açılım süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinde olduğunu açıklayan gazeteci Merdan Yanardağ tutuklanıyor. TELE-1 ekranları Merdan Yanardağ’a isnat edilen suçla uzaktan yakından alakası olmayan bir yasa maddesine dayanılarak hukuksuz bir şekilde 7 gün karanlığa gömülüyor. Gazeteci Barış Pehlivan, denetimli serbestlikten yararlanabilecekken 8 ay daha içeri atılma tahdidi altında. Memleketin her yanında Her gün silahlar patlıyor.
    Sinan Ateş cinayetinin soruşturması bir türlü ilerlemiyor. Limanlarımız uyuşturucu rotalarının uğrak noktası haline gelmiş. Türkiye ‘dünyanın en tehlikeli 20 ülkesinden biri’ sayılıyor. Dünya klasmanında yerimiz Kolombiya ile Pakistan arasında bir yerde. Hükümet bunlar duyulmasın diye Harıl harıl gazetecileri tutuklattırıyor. Milletin artık sadece sofrasındaki ekmek değil, Canı da tehlikede.

    “HATALARIMIZI TELAFİ EDECEĞİZ”

    Depremin üstünden 6 koca ay geçmiş. Hala barınma sorunu, tuvalet sorunu, temiz suya ulaşım sorunu konuşuyoruz. Depremzedeleri okul yurtlarından İcra yoluyla atmaya kalktıkları söyleniyor. Tüm bu konuları incelemek üzere kadın milletvekillerimizden oluşan bir heyet deprem bölgesine gidecek. Heyetimiz Hatay’dan başlamak üzere son durumu yerinde inceleyecek. Bu hükümet, kendi seçmenleri dahil tüm milletle bağını koparmış bir vaziyette. Mayıs seçimlerini kazanamadık, bunun için en çok biz üzgünüz. Ama vakit yılgınlık vakti değil ayağa kalkacağız, eksiklerimizi gidereceğiz, yenileneceğiz, hatalarımız telafi edeceğiz. Yerel seçimlerde 25 milyonu 30 milyona, 35 milyona çıkaracağız.”

    “10 BİNİN ÜZERİNDE ÖNERİ”

    Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Öztrak, CHP’deki tüzük değişikliğiyle ilgili soruya, “Büyük hızla, üyelerimizin katılımına açık olarak sürüyor. Parti üyelerimizin katkılarını, önerilerini internette açtığımız platformda bize bildiriyorlar. Şu ana kadar partimizde intikal eden tüzük değişikliği önerilerinin sayısı 10 bini aşmış durumda. Görüş bildirme süresi 10 Eylül’e kadar sürecek” dedi.

     

  • TÜRKİYE EMEKLİLER DERNEĞİ’NDEN MANSUR YAVAŞ’A TEŞEKKÜR ZİYARETİ

    TÜRKİYE EMEKLİLER DERNEĞİ’NDEN MANSUR YAVAŞ’A TEŞEKKÜR ZİYARETİ

    Türkiye Emekliler Derneği, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’ı makamında ziyaret etti. Heyet, emeklilere sosyal yardım desteğinde bulunacaklarını açıklayan Başkan Yavaş’a teşekkür etti.

    Türkiye Emekliler Derneği, ekonomik zorluklarla mücadele eden emekliler için harekete geçerek şartları tutan emeklilere sosyal yardım desteğinde bulunacaklarını açıklayan Başkan Yavaş’ı ziyaret etti.

    Türkiye Emekliler Derneği Ankara Şube Başkanı Fahri Iravul, Türkiye Emekliler Derneği Genel Başkan Başdanışmanı Mehmet Emin Tangören, Türkiye Emekliler Derneği Çankaya Şube İdari İşler Sekreteri Ejder Gök, Türkiye Emekliler Derneği Mamak Şube Başkanı Mehmet Tokgöz ve Türkiye Emekliler Derneği Dış İlişkiler Uzmanı Beste Tan’dan oluşan heyet, Yavaş’a emeklilere verdiği destekten dolayı teşekkür edip çiçek takdim etti.

    Yavaş ise başta emekliler olmak üzere ekonomik olarak darda kalan tüm vatandaşların yanında olacaklarını belirtti.

     

     

  • GÜCÜCEK KOYU SAKİNLERİ PLAJ İHALESİNİN İPTALİ İÇİN EYLEM YAPTI… GÜDODER BAŞKANI GACAR: “BİZ BU FİLMİ GÖRDÜK. TEKRARINI DA YENİ VERSİYONUNU DA GÖRMEK İSTEMİYORUZ”

    GÜCÜCEK KOYU SAKİNLERİ PLAJ İHALESİNİN İPTALİ İÇİN EYLEM YAPTI… GÜDODER BAŞKANI GACAR: “BİZ BU FİLMİ GÖRDÜK. TEKRARINI DA YENİ VERSİYONUNU DA GÖRMEK İSTEMİYORUZ”

    İzmir’in Çeşme ilçesinde bulunan Gücücek Koyu’nda plaj işletmesine karşı çıkan bölge sakinleri, ihalenin iptal edilmesi için eylem yaptı. Gücücek Doğal Yaşamı Koruma Derneği (GÜDODER) Başkanı Av. Seher Gacar, “Gücücek Koyu ile ilgili kiralama ihalesinden vazgeçilmesini istiyoruz. Sahillerin halka bırakılmasını istiyoruz. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne, bakanlığa ‘Biz bu filmi gördük. Tekrarını da yeni versiyonunu da görmek istemiyoruz” diyoruz. Gücücek Koyu, önünüzdeki bir dosyadan, haritadan, bir uydu fotoğrafından ibaret değil. Gücücek, Ovacık halkı ile yaşayan, bütünleşen bir doğa parçası. Bırakın, bu doğal güzellik doğal kalsın, kâr hırsı ile bir kez daha talan edilmesin” dedi.

    İzmir’in Çeşme ilçesinde bulunan Gücücek Koyu, geçtiğimiz ay Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından plaj işletmesi olmak üzere ihaleye açılmıştı. Koyu korumak için 2017 yılında kurulan GÜDODER, ihaleye katılarak 56 milyon liralık en yüksek teklifi vermişti. Paranın ödenemeyecek bir tutar olduğunu karar veren dernek, ihalenin iptali için mücadeleyi sürdürüyor.

    GÜDODER ve diğer sivil toplum kuruluşlarından oluşan grup, bugün Çeşme merkezde toplanarak protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. GÜDODER Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Seher Gacar, şu açıklamayı yaptı:

    “KOYUMUZU KORUMAYA VE ANAYASA İLE BİZE VERİLEN HAKKIMIZA SAHİP ÇIKMAYA KARARLIYIZ”

    “Bugün kalbimizin bir yarısı Akbelen’de. Orada da doğanın yaşam hakkını savunan güzel insanlar buluşuyor. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ‘Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır’ demiş ama biz şimdilik herkes kendi evinin önünü temizlesin diyerek hattımızı müdafaa etmek durumundayız. Bugün müdafaa hattımızda yine Gücücek Koyu’muz var. Biz koyumuzu sonuna kadar korumaya, yeni bir kıyım riskinin önünü almaya ve bunun yanında anayasa ile bize tanınan haklarımıza sahip çıkmaya kararlıyız. Hafızasızlık başa bela. O yüzden 2017’de Gücücek Koyu’nda yaşananları tekrar tekrar anlatıyor, tekrar tekrar hatırlatıyoruz, hatırlatmaya devam edeceğiz.

    “2017’DE KOYUMUZUN DOĞAL YAPISINDAN, KİMLİĞİNDEN GERİYE HİÇBİR ŞEY BIRAKMAMIŞLARDI”

    2017’de Gücücek Koyu yine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü tarafından ihale ile bir işletmeye kiralanmıştı. Onlarca yıldır bu çevrede yaşayan, özgürce bu sahilden denize giren insanlara sahilin en kıyısında küçücük bir alan bırakılmış, sahilin tamamı o dönemde basında çıkan bir haberdeki tanımlamayla ‘cezaevi duvarı’ gibi taş duvarla çevrilmişti. Devasa iş makineleri ile koyumuza dalmışlar; betonu, demiri, plastik boruları ile doğal sit alanında olmaması gereken bil cümle inşaat malzemesini yığmışlardı. Koyumuzun doğal yapısından, kimliğinden geriye hiçbir şey bırakmamışlardı. Ve arsızca bize demişlerdi ki: ‘Bir tuvaletiniz, bir duşunuz bile yoktu. Size medeniyet getirdik.’ Hep birlikte direnmiş, çalmadık kapı bırakmamıştık. O dönemdeki kurucu başkanımız sahile konulmak istenen konteynerlerin altına oturmuş, ‘getirin, üzerime bırakın’ demişti. Taşlı, sopalı kavgalar bile yaşanmıştı. Böylesi bir direniş ile kurtardık koyumuzu.

    “İÇİMİZE SİNMESE DE KENDİ KOYUMUZU KİRALAMAYA RAZI OLDUK”

    Gücücek Koyu 6 yılda ancak kendini rehabilite etti, eski doğal kimliğine kavuştu. Derken bu yıl yeni bir ihalenin şoku ile sarsıldık. Sahillerimizin kiralanmasına sonuna kadar karşı olsak da yeni bir facianın önüne geçmek için, gönüllülerimizden ihale bedelini toplayıp içimize sinmese de kendi koyumuzu kiralamaya razı olduk. İhaleye katıldık. Gelin görün ki ihale tutarı 56 milyon TL’yi aştı. Biz koyumuzu korumak için en yüksek teklif olan 56 milyonu aşan tutarı teklif ettik. Sonrasında yaptığımız toplantılar, teamül yoklamaları yıllık KDV dahil 67 milyon TL’yi aşan bu tutarı temin etme imkanımızın olmadığına kani olduk. Üstelik bu bedel, her yıl enflasyon oranında artarak tekrar ödenecek. En nihayet biz de koyumuzu kurtarmak/korumak için yeni bir mücadelenin startını verdik.

    “HALK PLAJI DİYE BİR TANIMLAMA, AYRIM YOKTUR; BÜTÜN PLAJLAR, BÜTÜN SAHİLLER HALKINDIR”

    Bu yıl yapılan ihalenin şartnamesinde 870 metrekarelik alan ‘halk plajı’ ibaresi ile ayrılmış, kiralama dışı bırakılmış. Devletimiz, 3 bin metrekare alana sahip koyun 870 metrekaresini halka; 2 bin küsur metrekaresini işletmeye ayırmış. 870 metrekare alan halkınsa 2 bin küsur metrekare alanı kullanacak olanlar kim? Onlar halk değil mi? Devlet en baştan bu ayrımla kiralanan alanın kendini halkın üstünde gören seçkin zümreye aidiyetini tescillemiş olmuyor mu? İşte bizim sınıfsal eşitsizliği normalleştiren bu ayrımı reddetmemiz lazım. Lütfen, gelin hep birlikte bu ‘halk plajı’ kavramını dilimizden, zihnimizden, her türlü kullanımdan kaldırıp atalım. Halk ormanı, halk gölü, halk nehri diye bir tanımlama nasıl ki yoksa halk plajı diye bir tanımlama da olamaz. Halk plajı diye bir tanımlama, ayrım yoktur; bütün plajlar, bütün sahiller halkındır.  

    “SEÇKİNLER SINIFINA DAHİL OLMADIĞINIZ İÇİN GİRMENİZE İZİN VERİLMEYEN O PLAJDAKİ HER BİR KUM TANESİNE SEKSEN BEŞ MİLYONDA BİR HİSSE İLE ORTAĞIZ”

    Anayasamızın 43. maddesi ve bu maddenin göndermesi ile kıyı kanunu 5. maddesi bize bu hakkı verir: ‘Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.’ Ama ve lâkin Çeşme’deki ve Türkiye’deki pek çok sahil beldesindeki ‘beach club’ denilen plaj işletmeleri, T.C. Anayasa’sının üstünde oldukları için 1000 ile 2 bin 500 TL arasında değişen giriş ücreti ödemeden anayasal hakkımızı kullandırmıyorlar bize. Oysaki seçkinler sınıfına dahil olmadığınız için girmenize izin verilmeyen o plajdaki her bir kum tanesine seksen beş milyonda bir hisse ile ortağız biz.

    “HALKIN SAHİLDE KULLANABİLECEĞİ DUŞU/TUVALETİ OLSUN DİYE YAPILAN YÖNETMELİK, HALKI KİŞİ BAŞI 1000 TL ÖDEMEK ZORUNDA BIRAKIYOR”

    Bizde, sahillerin özel sektöre kiralanmasının önünü açan yönetmeliğin gerekçesi şu: Halkın plajı kullanımı sırasında tuvalet ve duş ihtiyacı var, duş ve tuvalet konulduğunda temizliği sorun. Plajda yiyecek-içecek satacak bir büfeye ve şemsiye, şezlong kiralamaya izin verilsin, bu kişiler de karşılığında plajın, tuvaletlerin temizliğini üstlensin. Sözleşmeler standart: Sökülebilir basit malzeme, sınırlı basit yapı ve gölgelik yapılabilir, etrafı çevrilemez, kapatılamaz. Teori bu olsa da uygulamada 3 kişilik bir aile olarak o tuvalet ve duşu kullanabilmek için cebinizde bir günde harcayabileceğiniz en az bir aylık emekli maaşı tutarında paranızın olması gerekiyor. Halkın sahilde kullanabileceği duşu/tuvaleti olsun diye yapılan yönetmelik, halkı o duş ve tuvalet için kişi başı en az 1000 TL ödemek zorunda bırakıyor.

    “KARŞI DURUŞUMUZ, CAN YAKAN PRATİKLERDEN GELİYOR”

    Mesele sadece ücretli giriş de değil. Bu işletmeler doğal sit olanı olan koyları, bir avuç seçkinin eğlencesi için betona, demire boğarken, tropik adaların sahillerine benzetmeye çalışıyorlar, ama ortaya diskotekle karışık, kimliksiz, doğallığını tamamen yitirmiş, hiçbir şeye benzemeyen ucube yapılar çıkıyor. Çevreye yaydıkları fiziksel kirlilik yanında çevre kirliliğinden ayrılmaması gereken büyük bir gürültü kirliliği de cabası. Bizim karşı duruşumuz can yakan pratiklerden geliyor.

    “VATANDAŞ OLARAK BİZLER TABİAT VARLIKLARINI İDAREDEN KORUMAK İÇİN MÜCADELE ETMEK ZORUNDA KALIYORUZ”

    Doğal sit alanı olan koyumuz ile ilgili tüm yetki Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nde. Kurumun adı ve kuruluş amacı tabiat varlıklarını korumaya dair olsa da ne yazık ki sistem çoğu zaman buna izin vermiyor, ne ironiktir ki vatandaş olarak bizler tabiat varlıklarını idareden korumak için mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Oysaki halk doğayı devletten korumamalı, devlet ile birlikte doğayı korumalı. Ancak, merkezden yereli yönetmede karşılaşılan sorunlar burada da aynı. Bu ve benzeri koylara halk ve belediye iş birliği içinde bakıyor, temizliyor, merkezi idare Ankara’dan kaderini belirliyor. Merkezden yerelin denetimi deseniz çok güç. Ben, buradan Sayın Bakanımız Özhaseki’ye yaptığım daveti bir kez daha yineliyorum: Lütfen, yarımadamıza teşrif etsin, birlikte tebdil-i kıyafet yarımadamızdaki özel işletmelere kiralanan plajları gezelim. Kiralama şartnamesini ihlal etmemiş tek bir işletme çıkmayacaktır. En başta vatandaşın ücretsiz girişine engel çıkarmayan tek bir işletme bulamayacaktır.

    “BAKANLIĞA, ‘BİZ BU FİLMİ GÖRDÜK. TEKRARINI DA YENİ VERSİYONUNU DA GÖRMEK İSTEMİYORUZ” DİYORUZ. GÜCÜCEK KOYU, ÖNÜNÜZDEKİ BİR DOSYADAN, HARİTADAN, BİR UYDU FOTOĞRAFINDAN İBARET DEĞİL”

    Biz her kanaldan, her platformdan merkezi idareye sesimizi duyurmak istiyoruz. Gücücek Koyu ile ilgili kiralama ihalesinden vazgeçilmesini istiyoruz. Sahillerin halka bırakılmasını istiyoruz. Bakanlık ve genel müdürlüğün elinde mevzuat ve şartname var, bizde ise az evvel bahsettiğim somut gerçekler ve çok can yakan pratikler var. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne, bakanlığa ‘Biz bu filmi gördük. Tekrarını da yeni versiyonunu da görmek istemiyoruz” diyoruz. Gücücek Koyu, önünüzdeki bir dosyadan, haritadan, bir uydu fotoğrafından ibaret değil. Gücücek, Ovacık halkı ile yaşayan, bütünleşen bir doğa parçası. Bırakın, bu doğal güzellik doğal kalsın, kâr hırsı ile bir kez daha talan edilmesin. Ve yine bırakın, geçim derdindeki dar gelirli vatandaşların ücretsiz günü birlik tatil yapabileceği, denize girebileceği, nefes alabileceği sınırlı sahillerden biri daha halkın elinden gitmesin. Bu koyun doğal haliyle kalmasını istiyoruz. İllaki bir düzenleme yapılacaksa Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan halkın kullanımına tahsisli plaj projesi kapsamına Gücücek Koyu’nun da alınmasını ya da belediyeye tahsis edilmesini istiyoruz. Vatandaş olarak devlet ile yaptığımız toplumsal sözleşmeden doğan hakkımızı, bize ait olanın bizde kalmasını istiyoruz.”

  • TKDF’DEN ‘MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ’ AÇIKLAMASI: “UYARIMIZ, GARİPOĞLU AİLESİNİN MADDİ GÜCÜNE DAYANARAK AİLENİN BU CİNAYETİN PARÇASI OLDUĞUNU UNUTTURMAYA ÇALIŞANLARA VE MÜNEVVER KARABULUT’UN HATIRASINA SAYGISIZCA SALDIRAN B

    TKDF’DEN ‘MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ’ AÇIKLAMASI: “UYARIMIZ, GARİPOĞLU AİLESİNİN MADDİ GÜCÜNE DAYANARAK AİLENİN BU CİNAYETİN PARÇASI OLDUĞUNU UNUTTURMAYA ÇALIŞANLARA VE MÜNEVVER KARABULUT’UN HATIRASINA SAYGISIZCA SALDIRAN B

    Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), son günlerde yeniden gündeme gelen Münevver Karabulut cinayetine ilişkin, “Münevver Karabulut cinayeti, katil Cem Garipoğlu’nun ailesinin de suça ortaklığıyla gerçekleştirilmiş kolektif bir kadın cinayetidir. Buradan uyarıyoruz; bu konuyla ilgili paylaşımların kamu vicdanını gözeterek yapılması şarttır. Bu uyarımız, Garipoğlu ailesinin maddi gücüne dayanarak ailenin bu cinayetin parçası olduğunu unutturmaya çalışanlara, kamu vicdanını zedeleyecek paylaşımları neticesi gelen eleştirilere kulak tıkayanlara ve Münevver Karabulut’un hatırasına saygısızca saldıran bizzat Garipoğlu ailesine” açıklamasını yaptı.

    TKDF, son günlerde tekrar gündeme gelen Münevver Karabulut cinayetine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. TKDF’nin bugün Twitter hesabından yaptığı açıklama şöyle:

    “KİMSE KADINLARA ‘SAVUNMA HAKKINDAN’ BAHSETMEYE KALKMASIN, NEYİN NE OLDUĞUNU SİZDEN ÇOK DAHA İYİ BİLİYORUZ”

    “Münevver Karabulut’un vahşice katledilmesi tekrar Türkiye’nin gündeminde. Buna Garipoğlu ailesinin pişkinliği, belli bir kesim tarafından aile ile sürdürülen sosyal ilişki ağları, ünlülerin aile ile verdikleri boy boy hicapsız pozlar sebep oluyor. Katilin babasını savunan avukat Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı görevi yaptı bu ülkede. Hayır, kimse kadınlara ‘savunma hakkından’ bahsetmeye kalkmasın, neyin ne olduğunu sizden çok daha iyi biliyoruz.

    “MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ, KATİL CEM GARİPOĞLU’NUN AİLESİNİN DE SUÇA ORTAKLIĞIYLA GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ KOLEKTİF BİR KADIN CİNAYETİDİR”

    Münevver Karabulut cinayeti, katil Cem Garipoğlu’nun ailesinin de suça ortaklığıyla gerçekleştirilmiş kolektif bir kadın cinayetidir. Bu vahşi cinayet, yaşı fark etmeksizin her kadın için ağır bir travmadır. Garipoğlu ailesinin günümüzde de süregelen sorumsuz tavrı, toplumsal adalet ve kamu vicdanı ekseninde asla kabul edilebilir değildir ve suçun şahsiliği ilkesi dahilinde tartışılamaz.

    “BU UYARIMIZ, MÜNEVVER KARABULUT’UN HATIRASINA SAYGISIZCA SALDIRAN BİZZAT GARİPOĞLU AİLESİNE”

    Buradan uyarıyoruz; bu konuyla ilgili paylaşımların kamu vicdanını gözeterek yapılması şarttır. Bu uyarımız, Garipoğlu ailesinin maddi gücüne dayanarak ailenin bu cinayetin parçası olduğunu unutturmaya çalışanlara, kamu vicdanını zedeleyecek paylaşımları neticesi gelen eleştirilere kulak tıkayanlara ve Münevver Karabulut’un hatırasına saygısızca saldıran bizzat Garipoğlu ailesine.”

    NE OLMUŞTU?

    Münevver Karabulut, 3 Mart 2009’da Cem Garipoğlu tarafından katledilmişti. Baba Mehmet Nida Garipoğlu tasarlayarak, canavarca hisle ve eziyet ile kasten öldürme suçundan tutuklanmış, katil Cem Garipoğlu ise cinayetten 197 gün sonra polise teslim olmuştu. Garipoğlu, 10 Ekim 2014’te Silivri’de cezasını çektiği 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kendini asarak intihar etmişti.

    Cem Garipoğlu’nun kız kardeşi Sakine Garipoğlu ise 2021’de Instagram hesabından bir aile fotoğrafını paylaşmıştı. Fotoğraftaki koltuğun Münevver Karabulut’un öldürüldüğü odada bulunan koltuk olduğu hala kan izlerinin durduğu iddia edildi. Garipoğlu ailesinin koltuktaki fotoğrafı tepkilere neden olmuştu. Sakine Garipoğlu, geçtiğimiz günlerde Instagram hesabından cinayet yöntemine benzer içeriğe sahip bir fotoğraf paylaşmıştı.

     

     

  • 100. YIL CUMHURİYET BİSİKLET TURU’NUN SAMSUN-ÇORUM ETABININ GALİBİ SPOR TOTO CYCLING TAKIMINDAN SERDAR ANIL DEPE OLDU

    100. YIL CUMHURİYET BİSİKLET TURU’NUN SAMSUN-ÇORUM ETABININ GALİBİ SPOR TOTO CYCLING TAKIMINDAN SERDAR ANIL DEPE OLDU

    Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına düzenlenen “100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu”nda milli mücadelemizin başladığı nokta olan Samsun’dan start alan bisikletçiler yaklaşık 4 saatin ardından Çorum’da finiş noktasına ulaştılar.

    Bir ulusun bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşleyecek yolculuğun üzerinden geçen yaklaşık bir asır sonra Samsun’dan start alan bisikletçiler, zaferlerle dolu tarihimizin arasından 176,1 km pedal basarak Çorum’a ulaştı. Yaklaşık dört saat boyunca pedal çeviren 100 bisikletçi zorlu parkurlara, sıcağa ve rüzgâra karşı finişe vardı.

    100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu’nun 176,1 km’lik dördüncü etabı olan Samsun – Çorum Etabı’nın galibi: Spor Toto Cycling takımından Serdar Anıl Depe oldu

    Her kilometresinde ayrı hikâyeye ve ayrı mücadeleye sahne olan 176,1 km’lik uzunluğuyla “100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu”nun en uzun ikinci etabı olan Samsun-Çorum etabı yaklaşık 4 saatin ardından son buldu. 09.00’da milli mücadelemizin yapı taşı Samsun’dan başlayan tarihi yolculukta Spor Toto Cycling Takımı’yla mücadele eden Serdar Anıl Depe, neredeyse yarışın başından sonuna kadar liderliğini korumayı başardı. Solo kaçışı ile Samsun-Çorum 176 km’lik etabında Spor Toto Cycling Takımından Serdar Anıl Depe, 4 saat 15 dakika ve 9 saniye ile finişe ilk varan isim oldu. Yine Spor Toto Cycling Takımından Ahmer Örken ise yarışı ikinci bitirirken, Konya Büyükşehir Belediyesi’nden Burak Abay da yarışı üçüncü sırada tamamladı. Bisikletçileri finiş noktasında Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, Çorum Gençlik ve Spor İl Müdürü Cemil Çağlar, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk ve Türkiye Bisiklet Federasyonu Asbaşkanı Bahattin Akyön karşıladı.

    100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu’nda ise forma sahiplerinde bir değişiklik olmadı. Maximillian Stedman “sarı formayla”, Bocharov “yeşil formayla”, Khalil Khorsid ise “kırmızı formayla“ mücadelesini sürdürecek.

    Yarışın 5. ve son etabı, 5 Ağustos’ta 175,1 km mesafesiyle Çankırı- Ankara etabı olacak. 2.501 metre irtifa kazanıma sahip olan etap ile beraber tarihi 100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu Ankara’da, Kurucu Meclis önünde son bulacak. Saat 09.00’da başlayacak olan yarış, yaklaşık 13.25’te sona erecek.

    UCI Kıta Takımları, Milli Takımlar ve Kulüp Takımlarının katılacağı 100. Yıl Bisiklet Turu’nda; 16 takımdan 100 bisikletçi, Sivas’tan Ankara’ya Cumhuriyetin yolunda tarihin izinde 784 km pedal çevirecek. Türkiye Bisiklet Federasyonu organizasyonu ile düzenlenen 100. Yıl Cumhuriyet Bisiklet Turu; Cumhurbaşkanlığı, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İl Valilikleri, Belediyeleri, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, Kamu Kurum Kuruluşları ile Shimano Türkiye’nin destekleriyle Cumhuriyetin kuruluş adımlarının atıldığı Sivas Atatürk ve Kongre Müzesi start alan yarış; Amasya, Havza, Samsun, Çorum, Çankırı üzerinden 5 Ağustos, cumartesi günü Ankara’da Cumhuriyet’in kurulduğu I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünde son bulacak.

  • CHP İLKE VE DEMOKRASİ HAREKETİ: “CHP’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ SAĞLANMADAN, TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN SAĞLANMASI OLANAKLI DEĞİL”

    CHP İLKE VE DEMOKRASİ HAREKETİ: “CHP’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ SAĞLANMADAN, TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN SAĞLANMASI OLANAKLI DEĞİL”

    CHP İlke ve Demokrasi Hareketi, “ Türkiye’nin kurucu ve ana muhalefet partisi CHP’de parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaklı değildir” açıklamasını yaptı.  

    CHP İlke ve Demokrasi Hareketi, bugün; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben yazılan mektubu internet sitesinde yayınladı. Eski CHP PM üyesi ve CHP İlke ve Demokrasi Hareketi Sözcüsü Örsan Kunter Öymen adına kaleme alınan mektupta, özetle şu değerlendirmeler yapıldı:

    “Genel Başkan olduğunuz dönemde CHP’nin hiçbir seçimi kazanmadığı gerçeği dikkate alındığında, teokratik bir diktatörlük rejiminin yaşandığı bu karanlık yıllarda, CHP’nin ve Türkiye’nin geleceği için, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yeniden inşa edilmesi ve cumhuriyetin korunması için, ayrıca şahsınızın da daha fazla yıpranmaması için, demokrasinin ve siyaset etiğinin bir gereği olarak, yerel seçimlerden önce Kurultay’ın yapılmasını sağlamanız, önümüzdeki Kurultay’da genel başkan adayı olmamanız ve bunu en kısa sürede açıklamanız, Kurultay’daki genel başkanlık yarışında herhangi bir aday adayını desteklemeden tarafsız kalmanız ve kongre-kurultay seçim sürecine müdahale etmemeniz, en doğrusu olacaktır.”

    Hareket bugün ayrıca, İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında bir açıklama yaptı. Açıklama özetle şöyle:

    “CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nin amacı, Cumhuriyet Halk Partisi’nde CHP’nin tarihsel ve kurumsal kimliğine ve ilkelerine sahip çıkılması ve parti içi demokrasinin tesis edilmesidir…

    Türkiye’nin kurucu ve ana muhalefet partisi CHP’de parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaklı değildir. 

    CHP’de parti içi demokrasinin sağlanabilmesi için; sınırlı bir genel merkez kontenjanı hariç, milletvekillerinin ve adayların önseçimle belirlenmesi; parti içi eğitimin etkinleştirilmesi; partinin ilkeleriyle uyumlu sağlıklı bir üye yapılandırmasının sağlanması; kongrelerde ve kurultayda, blok listeyle seçime gidilmesinin zorlaştırılması, çarşaf listeyle seçime gidilmesinin kolaylaştırılması; kongrelerde ve kurultayda birden fazla adaya imza verilmesinin sağlanması; partinin yetkili organlarının çalıştırılması; Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin Parti Meclisi’nden atamayla değil, seçimle göreve gelmeleri; Genel Sekreterlik makamının yetkilerinin, örgütle bağlarını geliştirecek biçimde arttırılması; Kurultay iradesine, Parti Programı’nda ve Parti Tüzüğü’nde yer alan temel ilkelere uygun politikaların ve stratejilerin geliştirilmesi; kongre ve kurultay süreçlerinde adaylar belirlenirken, genel merkez ve belediyeler tarafından uygulanan baskı ve dayatmaların son bulması gerekmektedir. CHP’de tabandan tavana bir örgütlenme modeli ancak bu yolla sağlanabilir, CHP ancak bu yolla halkın partisi olabilir ve oligarşik bir yapılanmadan kurtulabilir.”

     

     

     

     

     

     

  • İBB İLE DİSK ARASINDA 42 YIL SONRA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

    İBB İLE DİSK ARASINDA 42 YIL SONRA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) arasında, 12 Eylül 1980 darbesinden 42 yıl sonra ilk kez toplu iş sözleşmesi imzalandı. İBB iştirakleri Boğaziçi Yönetim ve Ulaşım AŞ’de görev yapan 6 bin 100 çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesine DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile imza atan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Ekonomik kalemlerde varılan anlaşmanın yanında, çalışma şartlarına ve sosyal hayata dair de bazı kazanımları eklediğimizi ifade etmek isterim. Bunlardan en önemlisi; dünyadaki insani standartlara uyum sağlamak açısından, evrensel uygulamalar hangi standartlarda ise onlara erişmek adına değerli gördüğümüz, haftalık çalışma süresinin 45 saatten 40 saate indirilmesi de mevcut” dedi.

    İBB ve DİSK arasında, 12 Eylül 1980 darbesinden 42 yıl sonra ilk kez toplu iş sözleşmesi bugün törenle imzalandı. Eyüpsultan’daki İSKİ Genel Müdürlük binasında düzenlenen törende İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, belediye iştirakleri Boğaziçi Yönetim ve Ulaşım AŞ’de görev yapan 6 bin 100 çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesine imza attı. Kalabalık ve coşkulu bir çalışan topluluğu önünde düzenlenen imza töreni öncesinde, sırasıyla; DİSK Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Çalışkan, Çerkezoğlu ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

    İmamoğlu, şunları söyledi:

    “HER ENFLASYON DÖNEMİNDE EN ÇOK ZARARI EMEKÇİ DOSTLARIMIZ YAŞAMIŞTIR: Türkiye, iktidarın yanlış politikalarının sonucunda zor bir ekonomik süreçten geçiyor. Her yüksek enflasyon döneminde, ekonomik olarak en çok zararı ne yazık ki dar gelirli vatandaşlarımız ve emekçi dostlarımız yaşamıştır. Bu dönem yaşadığımız enflasyonla ilgili süreç, gerçekten ülke tarihinde çok az rastlanır derecede vahşi ve büyük sıkıntılar yaşatan bir süreci önümüze koymuştur. Paramız o denli değer kaybetti ki artık cebimizdeki paranın, o hepimizin emeğiyle kazandığı paramızın bu denli değersiz hale düşmesi hepimizin canını yakıyor. Emek veriyoruz, para kazanıyoruz, cebimize koyuyoruz ama bir işe yaramadığını görüyoruz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti olarak, bizler, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, dünyada bilimde, sanatta, kültürde, üretimde, tarımda, her alanda dünyanın en üstün başarılarına imza atmış bir ülke olmayı arzu ederdik. Yaşanan sıkıntılar iktidarın beceriksiz yönetiminden kaynaklanıyor. Ülkemizde son yıllarda ortaya konulan kötü ekonomi yönetimi, bizi bugünlere getirmiştir.

    HAFTALIK ÇALIŞMA SÜRESİ 45’TEN 40’A DÜŞECEK: Yaşanan ekonomik zorluklar çalışma ve sosyal hayat üzerindeki etkilerinin her geçen gün daha da ağırlaşıyor. İBB grubunda çalışan 90 bini aşkın çalışanımızın içinde bulunduğu bu ülke durumunun dışında kalmasının mümkün olmadığını bilen bir yöneticiyim. Yani onlar da bu atmosferden en üst seviyede etkilenmektedirler. Bu anlamda sizlerin, siz kıymetli hanımefendilerin, beyefendilerin hem çalışma şartlarını hem de ekonomik durumlarını iyileştirmek için yoğun bir mesai harcadığınızı bilmenizi isterim. Bütün zorluklara rağmen, ülkemizdeki bu zorlukların kamu kurumlarından olan belediyeleri en başta gelir-gider dengesi açısından çok sıkıntılı koşullara sürüklemesine rağmen, bugün Boğaziçi Yönetim AŞ ve İstanbul Ulaşım AŞ’nin yaklaşık 6 bin 100 çalışanı için toplu iş sözleşmesini imzalayacak olmaktan da çok keyif duyduğumu belirtiyorum. Ekonomik kalemlerde varılan anlaşmanın yanında, çalışma şartlarına ve sosyal hayata dair de bazı kazanımları eklediğimizi ifade etmek isterim. Bunlardan en önemlisi; dünyadaki insani standartlara uyum sağlamak açısından, evrensel uygulamalar hangi standartlarda ise onlara erişmek adına değerli gördüğümüz, haftalık çalışma süresinin 45 saatten 40 saate indirilmesi de mevcut.

    BU STANDARTLAR TÜM ÇALIŞANLARA UYGULANACAK: Gerekli teknik ve adaptasyon çalışmalarını dikkate alarak, geçiş tarihini 1 Mart 2024 olarak belirledik. Bu çalışma standardını, ilgili diğer sendikalarımızla da istişare ederek tüm çalışanlarımıza uygulamak sürecine de girmiş bulunuyoruz. İstanbul başta olmak üzere, tüm ülkede, benzer koşullarda çalışan tüm kadrolu veya şirket belediye çalışanlarının da bu standartlara sahip olması gereklidir. Hizmet-İş Sendikamızla da görüşmeleri süren İSPER, İSTAÇ, İSYÖN ve Ağaç AŞ toplu iş sözleşmeleriyle ilgili de karşılıklı olumlu tutumumuz ile sona geldiğimizi arkadaşlarımızdan takip ediyorum. Çalışanların maddi ve sosyal koşullarının artmasının önemli. İnanıyorum ki siz de işinize, emeğinize çok özenli davranacaksınız. Sizler, bence çok kutsal bir görevin içindesiniz. 16 milyon insanımıza, hatta etkin yaşayanı 20 milyon olan dünyanın en önemli üç, beş şehrinden birisi olan, bize göre dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’a hizmet etmenin, bence aynı zamanda özenini ve gururunu yaşamalısınız. Bu bağlamda, nasıl ki ben halkın seçtiği bir insan olarak görevimi yaparken her işime inanınız titreyerek davranıyorsam siz de emeğinize eminim ki öyle davranıyorsunuz. Yaptığınız işi tüm benliğinizle ve marifetinizle, maharetinizle yapmaya gayret ediyorsunuz. Lütfen buna devam edin.

    20 MİLYONLUK İSTANBUL’A HİZMET EDEN BÜYÜK BİR TAKIM OLMALIYIZ: Karşılıklı empati duygusu içinde, birbirini anlayan, hisseden ve sevgi, saygı çerçevesinde 20 milyonluk İstanbul’a hizmet eden büyük bir takım olmalıyız. Milletimize mahcup olmamalıyız. Önce birbirimize mahcup olmayacağız, sonra 20 milyon insanımıza mahcup olamayacağız. Bu duyguyla bu imzayı atıyoruz. Ben de İstanbul’a hizmet ederken, açık ve net söyleyeyim, sırtımın sağlam olduğunu, arkamın sağlam olduğunu biliyorum. 90 bin çalışanımızla, insanlarımıza en güzel hizmetleri verdiğimize inanıyorum. Hatalarımız varsa, düzelteceğiz. Eksiklerimiz varsa, tamamlayacağız ve inşallah 5 yılın sonunda halkımızın huzuruna çıktığımızda, göğsümüzü gere gere, alnı açık, başı dik bir şekilde insanlarımıza, sizlerin de diliyle, güler yüzüyle hizmetlerimizi anlatıyor olacağız. Yolumuz açık olsun. Hepinizin emeğinin karşılığını aldığı günler olsun. Ailelerinize selam ve saygılarımı iletiyorum. Anlaşmamızın hem DİSK’e hem Genel-İş’e hem de bütün çalışanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

    KEMAL TÜRKLER’İ BİR KEZ DAHA RAHMETLE ANIYORUM: Yıllar sonra İBB ve DİSK arasında toplu iş sözleşmesi sürecinin yaşanıyor. Karşılıklı saygı çerçevesi içerisinde, müzakerelerin, tartışmaların kurumu korumak adına ama her şeyden önce emekçi kardeşlerimin alın terinin hakkını korumak adına masada müzakereleri sürdürülmesini, inanınız çok keyifle ve de gururla takip ettim. DİSK, Türkiye’nin sendikal tarihine gerçekten damga vurmuş, imza atmış önemli bir konfederasyondur. Kurucusu Kemal Türkler’i bir kez daha rahmetle anıyorum.”

    ÇERKEZOĞLU: BELEDİYELERDEKİ VARLIĞIMIZ, BİR MÜCADELE YOLDAŞLIĞI AYNI ZAMANDA

    DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu da yaptığı konuşmada, “Bizim DİSK olarak belediyelerdeki örgütlülüğümüz ve varlığımız, aynı zamanda bu ülkenin geleceğine dair, demokrasi mücadelesine dair bir mücadele yoldaşlığıdır da aynı zamanda. O yüzden çok önemli, o yüzden çok heyecanlıyız. Ve böylesi bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde toplu iş sözleşmesinin böylesi güzel bir tabloyla sonuçlanmasında emeği geçen, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız, bütün bürokratlar, bütün ekibi, şirketimizin Genel Müdürü ve sendikamızın Genel Başkanı ve bütün yönetici arkadaşlarım olmak üzere ve bu sözleşmeye emeğiyle kendi varlığını ortaya koyan tüm işçi arkadaşlarıma, mücadele yoldaşlarıma DİSK adına bir kez daha çok teşekkür ediyorum” dedi.  

    ÇALIŞANLAR HALAYLA KUTLADI

    Konuşmaların ardından, İmamoğlu ve Çerkezoğlu arasında, çalışanların coşkulu tezahüratları altında toplu iş sözleşmesi imzalandı. Çalışanlar, toplu iş sözleşmesini halay çekerek kutladı.

  • TARSUS BELEDİYE BAŞKANI BOZDOĞAN’DAN TİYATRO OYUNUNA SORUŞTURMAYA TEPKİ: “KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAPINCA ADI TİYATRO, BİZ YAPINCA SİYASİ BİR ARGÜMAN MI OLUYOR”

    TARSUS BELEDİYE BAŞKANI BOZDOĞAN’DAN TİYATRO OYUNUNA SORUŞTURMAYA TEPKİ: “KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAPINCA ADI TİYATRO, BİZ YAPINCA SİYASİ BİR ARGÜMAN MI OLUYOR”

    Tarsus Belediyesi tarafından vatandaşlarla buluşturulan ‘Yıldızlar Altında Bir Yaz Eğlencesi’ adlı tiyatro oyunu hakkında Mersin Valiliği tarafından soruşturma başlatıldı. Tarsus Belediye Başkanı Haluk Bozdoğan, “Soruşturmaya konu olan oyun, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmış, ilgili birimlerince olumlu raporlar edilmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı yapınca adı tiyatro, Tarsus Belediyesi yapınca gammazlamak ve halkı galeyana getirmek için fırsat kolladığınız bir siyasi argüman mı oluyor” diye tepki gösterdi.

    Tarsus Belediyesi tarafından 3 yıldır geleneksel olarak düzenlenen tiyatro akşamlarında yoğun ilgi gören ‘Yıldızlar Altında Bir Yaz Eğlencesi’ adlı tiyatro oyununun bir kesitinin sosyal medya üzerinden paylaşılması üzerine Mersin Valiliği tarafından konuyla ilgili soruşturma başlatıldı. 

    Başkan Bozdoğan konuya ilişkin yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:

    “Bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz, hemen her mahallemizi karış karış gezen tiyatrolar, bu yıl aymaz ve bilgisiz bir şovmenin çektiği videoyla ‘başka’ şekilde gündeme geldi. Bu aymaz ve bilgisiz bir video yayınladı. Kendisi, hayatı boyunca tiyatro oyunu izleme gibi medeni bir cesaret gösteremediği için, oyunu izlemeleri ve açık aramaları için tuttuğu 3-5 kişinin kesip kırptığı videolar üzerine soluğu adliyede aldılar. Bu bilgisiz ve bir sanat olayını engelletme girişiminde bulunan yobaz zihniyet ne diyordu açıklamasında, bir bakalım: ‘Tarsus’ta tiyatro adı altında inanç değerlerinin hedef alındığı görülmektedir. Toplumun bir kesiminin dini inançlarının aşağılanması suç olarak tanımlanmıştır. Toplumla ilgili olumsuz ve kötü örneklerin yayınlanmasının kabul edilecek hiçbir yanı yoktur.’

    Yine dün, Mersin Valiliği tarafından yayınlanan basın bülteninde neler ifade edilmiş bir bakalım: ‘Tiyatro oyununda müstehcen ve dini inanç değerlerini aşağılayan ifadeler kullanıldığı, kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun hükümlerinin işletilmesi, aile yapımız, milli ve manevi değerlerimizle bağdaşmaması, müstehcenlik içermesi’ sebeplerinden ötürü, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerince Tarsus Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuş. 

    Bu izlediğiniz oyun, 2006 yılında sahnelenen Van Devlet Tiyatrosu oyunu. Yani, Tarsus’ta şikayet edilen, yasaklanması için suç duyurusunda bulundukları oyun. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmış, ilgili birimlerince olumlu raporlar edilmiş, Van Devlet Tiyatrosu tarafından onlarca kez bu şekilde sahnelenmiş bu oyun. Dini aşağılamış mı, aile değerlerimizi sarsmış mı, milli değerlerimizi sarsmış mı, müstehcen mi, oyuncu tesettürlü mü, adamın elinde tesbih var mı? Niye oynattınız o zaman? Bu oyun yalnızca Van’da mı oynamış tabii ki hayır. Sayıyorum, 16 Ekim 2006 Muş, 17 Ekim 2006 Bitlis, 30 Ekim 2006 Batman, 31 Ekim 2006 Siirt. Ve birçok yerde daha Kültür Bakanlığı’nca sahnelenmiş. Van, Muş, Bitlis, Batman, Siirt ve birçok ilimizin valiliği ‘Dini değerlerimiz aşağılanıyor’ diye soruşturma başlatmamış.

    Yıl 1995, bu kez Ankara’dayız. Aynı oyun, aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından onaylanıyor, repertuara alınıyor, tüm izinler veriliyor ve Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneleniyor. 5 yıl boyunca ülkenin her sahnesinde, her yerinde kapalı gişe oynuyor. Ankara Valiliği ve oyunun gösterildiğini hiçbir ilin valiliği ‘Dini değerlerimiz aşağılanıyor’, ‘Aile yapımız ve milli ve manevi değerlerimizle bağdaşmıyor’ şeklinde soruşturmalar açmıyor. Benim yalnız ve bir başıma Tarsus’umda birinci gününde soruşturmalar başlatılıyor, şikâyet başvuruları yapılıyor. Bize göre ve her gün binlerce kişiyle buluştuğu Tarsuslu vatandaşlarımıza göre ne dini aşağılıyor ne milli değerlerimize saldırıyor. Ama devletimizin yetkililerine göre bu oyun Tarsus’ta dini aşağılarken, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda üstelik para karşılığında oynatılıyor. Bir yandan hem dini değerlerimiz aşağılanıyor diyeceksiniz hem aynı oyuna parayla bilet satacaksınız. Hem milli değerlerimizi aşağılıyor diyeceksiniz hem vatandaşın cebindeki parayı alacaksınız.

    Şimdi buradan, Tarsus halkı huzurunda, gammazcı şarlatanlar gibi şikâyet etmiyorum. Namazında niyazında olan, elhamdülillah Müslüman olan, onurlu bir vatandaş gibi soruyorum, eğer müstehcense, eğer dini değerleri aşağılıyorsa, eğer milli değerlerimizi ayaklar altına alıyorsa, eğer aile değerlerimizi aşağılıyorsa niye yıllarca vatandaşa izlettiniz. Madem dini aşağılıyordu, neden devletin kurumlarında hazırlayarak vatandaşa parayla sattınız? Neden kar amacı güttünüz? Kültür Bakanlığı yapınca adı tiyatro, Tarsus Belediyesi yapınca gammazlamak ve halkı galeyana getirmek için fırsat kolladığınız bir siyasi argüman mı oluyor?

    Bu izlediğiniz oyunu Kültür Bakanlığı’na sorunuz. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne sorunuz. Şu an İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından da sahnelenen oyun için İzmir Valiliği soruşturma açmış mı, araştırınız. Tarsus’ta kirli ve ahlaksız siyaseti yobazlıkla taçlandıranların maskesini bir kez daha düşürdüğüm için gururluyum. Cehaleti paçalarından akan ağzı salyalı zihniyetlere sesleniyorum, biraz önce izlediğiniz oyundaki adam Arabistanlı bir petrol şeyhini canlandırıyor. Olay ne Türkiye’de geçiyor ne de İslam’dan İslamiyet’ten söz ediliyor. Ancak oyunu izlemeye bile cesaret edemeyen yobazların galeyanı ile Tarsus’ta kaos ortamı yaratılmaya çalışılıyor.

    Soruyorum, belediye başkanınız kadınları aşağılayan fıkralar anlatırken kafanızı kuma mı gömmüştünüz? Bugün her akşam binlerce Tarsuslunun izlediği tiyatroları kapatırken şovmen olmaya karar vermemiş miydiniz? Açtığınız soruşturmaları yakından takip edeceğim. Bu ülkenin özgür insanlarına, özgür sanat eserlerini sahnelemeleri için elimden gelen gayreti göstereceğim. Sanatı gördüğünde gözü korkan yobazdan da cesur olmasını ve Ankara ve Van Devlet Tiyatroları’nda bu oyunun yıllarca nasıl sahnelendiğini öğrenmesini istiyorum. Sonra da gücü yetiyorsa vakıflarda tecavüz edilen çocuklarımızın videosunu çeksin. Çocuk gelinlerin videosunu çeksin. Öldürülen kadınlarımızın videosunu çeksin. Gücü yetiyorsa İsveç’te Kuran’ı Kerim’i yakanları meşrulaştıran zihniyetlerin videosunu çeksin. Biz de ‘Yobaz değil, delikanlıymışsın’ diyelim.” 

     

     

     

  • VETERİNERLER ŞİDDETE KARŞI İŞ BIRAKIYOR… ANKARA BÖLGESİ VETERİNER ODASI: “TÜRKİYE GENELİNDE 6 AĞUSTOS PAZAR GÜNÜ KLİNİKLERİMİZDE ACİL HASTA DIŞINDA HASTA KABUL ETMİYORUZ”

    VETERİNERLER ŞİDDETE KARŞI İŞ BIRAKIYOR… ANKARA BÖLGESİ VETERİNER ODASI: “TÜRKİYE GENELİNDE 6 AĞUSTOS PAZAR GÜNÜ KLİNİKLERİMİZDE ACİL HASTA DIŞINDA HASTA KABUL ETMİYORUZ”

    Veterinerler mesleklerini yaparken uğradıkları şiddeti protesto etmek için 6 Ağustos’ta iş bırakmaya hazırlanıyor. Ankara Bölgesi Veteriner Odası (AVHO), “Değerli Meslektaşlarımız; Çankaya’da bir meslektaşımıza yapılan menfur saldırı nedeniyle Türkiye genelinde 6 Ağustos Pazar günü kliniklerimizde acil hasta dışında hasta kabul etmiyoruz. Tüm meslektaşlarımızın eylem kararına uyması önemlidir” açıklamasını yaptı.

    Ankara’da veteriner hekim Ceren Eroğlu, kendisini enfeksiyon tedavisi gören kedisinin ölümünden sorumlu tutan A.K. isimli kadının saldırısına uğradı. Bu olay üzerine Ankara Bölgesi Veteriner Odası resmi sosyal medya hesabından iş bırakma duyurusu yayınladı. Ankara Bölgesi Veteriner Odası’nın açıklaması şöyle:

    “Değerli Meslektaşlarımız; Çankaya’da bir meslektaşımıza yapılan menfur saldırı nedeniyle Türkiye genelinde 6 Ağustos Pazar günü kliniklerimizde acil hasta dışında hasta kabul etmiyoruz. Tüm meslektaşlarımızın eylem kararına uyması önemlidir”