Etiket: türkiye

  • MÜSİAD MALEZYA ŞUBESİ BÖLGE ÜLKELERİ İLE TİCARETTE ÜS OLACAK

    MÜSİAD MALEZYA ŞUBESİ BÖLGE ÜLKELERİ İLE TİCARETTE ÜS OLACAK

    Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), yurt dışı teşkilatlanmasını güçlendirmeye devam ediyor. Yurt içi ve yurt dışı 165 noktada çalışmalarına devam eden MÜSİAD, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da şube açtı.

    Türkiye‘nin Kuala Lumpur Büyükelçisi Emir Salim Yüksel’in de katıldığı MÜSİAD Malezya Şube Açılış Programı, Türk ve Malezyalı iş insanlarını da bir araya getirdi.

    MÜSİAD Malezya Şube Açılış Programı kapsamında düzenlenen Gala Yemeği Programında ise Malezya Başbakanı Enver İbrahim, Türk ve Malezya ticari ilişkileri ve kültürel bağlara yönelik değerlendirmelerde bulundu.

    Gala Programına MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı da video mesaj gönderdi. Başkan Asmalı, iki ülke arasındaki dostluk ve kardeşlik bağlarına dikkat çektiği değerlendirmesinde, MÜSİAD Malezya Şubesinin bölge ülkeleri ile ticarette üs olacağını söyledi.

    Programda konuşan Malezya Başbakanı Enver İbrahim ise, Türkiye ve Malezya arasındaki güçlü bağlara dikkat çekerek, iki ülke iş insanlarının ortak çalışmalarının önemini vurguladı.

    Başbakan İbrahim açıklamasında, “Türkiye Cumhuriyeti, Malezya’nın Batı Asya bölgesindeki önemli ticaret ortaklarından biri olmaya devam etmektedir. Türkiye, Batı Asya ülkeleri arasında Malezya’nın üçüncü büyük ticaret ortağı, en büyük ihracat destinasyonu ve altıncı en büyük ithalat kaynağıdır. Malezya hükümeti, Malezya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki işletmeler arası ağı güçlendirmeye devam edecek ve Malezya’daki çeşitli ticaret fırsatlarını keşfetmek için ülkedeki şirketleri ağırlayacaktır” ifadelerine yer verdi.

    MÜSİAD Malezya Şube Açılış Programı çerçevesinde MÜSİAD heyetine rehberlik eden Büyükelçi Emir Salim Yüksel de yaptığı değerlendirmede, MÜSİAD Malezya Şubesinin iki ülke ticari ilişkileri ve yeni iş birliği alanlarının geliştirilmesinde önemli rol oynayacağını belirtti.

    Malezya’daki MÜSİAD heyetine başkanlık eden MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Davut Altunbaş, bölgesel ticarette uluslararası iş birliklerinin önemine dikkat çekerek, Malezyalı yatırımcıları Türkiye’ye davet etti.

    MÜSİAD Malezya Şube Başkanı Sabri Yardımcı ise MÜSİAD Malezya Şubesinin, iki ülke iş insanları arasında köprü olacağını vurguladı.

    MÜSİAD, MATRADE, MIDA VE FMM iş birliğini genişletecek

    MÜSİAD Malezya Şube Açılış Programı kapsamında Kuala Lumpur’da bulunan MÜSİAD heyeti, Malezya iş dünyası temsilcileri ile de bir araya gelerek bölgesel ve uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesine yönelik istişareler gerçekleştirdi.

    Bu çerçevede MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Davut Altunbaş başkanlığındaki heyet, Malezya Ticaret Teşvik Organizasyonu (MATRADE) Başkanı Reezal Merican ve Malezya Yatırım Geliştirme Kurumu (MIDA) Başkanı Sulaiman Mahbob ile bir araya geldi.

    Gerçekleştirilen görüşmelerde iki ülke ticari ilişkilerinin güçlendirilmesi, Türk ve Malezyalı iş insanlarının yakın çalışması için oluşturulabilecek iş birliği alanlarına yönelik fikir alışverişinde bulunuldu.

    Aynı zamanda program kapsamında Türkiye ve Malezya’da iş ve yatırım fırsatları ele alınırken, MÜSİAD ve Malezya Üreticileri Federasyonu (FMM) arasında bir iş birliği protokolü imzalandı.

    Program çerçevesinde ayrıca B2B İş Geliştirme Toplantısı düzenlenirken, bölgedeki iş insanları etkinliğe yoğun ilgi gösterdi.

    Malezya programı kapsamında gerçekleştirilen temasları değerlendiren MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Davut Altunbaş, MÜSİAD’ın gelecek dönemde MATRADE, MIDA ve FMM ile iş birliğini genişleteceğini belirtti.

    MÜSİAD Malezya programı kapsamında MÜSİAD Yurt Dışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkanı Selim Sar, MÜSİAD Diplomatik İlişkiler Komisyonu Başkanı Osman Nuri Önügören, MÜSİAD İhracatı Geliştirme Komisyonu Başkanı Ahmet Cihaner, MÜSİAD Yurt Dışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkan Yardımcısı Mustafa Yücel, MÜSİAD İsviçre Başkanı Şerif Yıldız temaslarda bulunurken, Türkiye’nin dört bir yanından MÜSİAD üyeleri bölgedeki iş geliştirme toplantılarına iştirak etti.

  • FAİK ÖZTRAK: ‘FAİZ SEBEP, ENFLASYON NETİCE’ SAFSATASININ SONU GELDİ. O ZAMAN NEDEN PARAMIZI PUL ETTİNİZ? NEDEN MİLLETİN TENCERESİNİ BOŞALTTINIZ

    FAİK ÖZTRAK: ‘FAİZ SEBEP, ENFLASYON NETİCE’ SAFSATASININ SONU GELDİ. O ZAMAN NEDEN PARAMIZI PUL ETTİNİZ? NEDEN MİLLETİN TENCERESİNİ BOŞALTTINIZ

    CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Merkez Bankası, çok beklenen faiz kararını verdi, politika faizini 15 puana çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi. Ortaya güven uyandıran, sağlam çapalarla tahkim edilmiş bir program konmadan, enflasyonu düşürme konusunda ilk cephane korkarım boşa harcandı. Böyle giderse bunlar daha çok faiz artırırlar. Milleti daha yüksek işsizliğe, pahalılığa mahkum ederler. Diğer taraftan, daha önce Erdoğan’ın talimatıyla nas stratejisi uygulayarak faiz indiren Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun bir üyesi değişti. O da Merkez Bankası Başkanı, diğer üyeler değişmedi. Ama bu üyeler, bu kez kıblelerini değiştirip faiz artırma kararı aldı. Bu üyelere açık ve net soruyorum: Nasınıza ne oldu? Sizin kıbleniz neresi? Faiz artırımı sürecine girerken bankalara zorla verdiğiniz düşük faizli tahvillerle ilgili ne tedbir alacaksınız? Bunları yenileriyle değiştirecek bir planınız var mı? ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatasının sonu geldi. O zaman neden paramızı pul ettiniz? Neden milletin tenceresini boşalttınız” dedi.

    Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:

    “MYK ÜYELERİMİZ, KENDİ ALANLARINA GİREN KONULARDA KURULUMUZU BİLGİLENDİRDİLER”

    “Merkez Yönetim Kurulu’muz devam ediyor. Bu, bayram öncesi son toplantımız. Öncelikle sizlerin ve aracılığınızla tüm milletimizin bayramını kutluyoruz. Yine bugün, Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasının yıl dönümü. Kurtuluş Savaşı’mızın yol haritasının çizildiği ‘Milletin istiklâlini, ancak milletin azim ve kararının kurtaracağı’ ilkesinin ortaya konduğu Amasya Genelgemizin yıl dönümünü kutluyorum. Bugün kurulumuzun gündeminde ekonomideki ve siyasetteki son gelişmeler vardı. 14 ve 28 Mayıs 2023’te genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilk aşamasını tamamladığımız seçim sürecinin son aşaması olan mahalli idareler seçimlerini de değerlendirdik. Ayrıca toplantıda MYK üyelerimiz, kendi alanlarına giren konularda kurulumuzu bilgilendirdiler.

    “İL BAŞKANLARIMIZ, YEREL SEÇİMLER ÖNCESİ CUMHURİYET’İMİZİ DEMOKRASİYLE TAÇLANDIRACAĞIMIZI BELİRTMİŞLERDİR”

    Genel Başkan’ımız, dün il başkanlarımızla toplandı. 9 saat süren toplantıda, 14-28 Mayıs sürecini ve yaklaşan yerel yönetim seçimleri aşamasında yapılacakları değerlendirdiler. İl başkanlarımız, bugün toplantıya ilişkin bir mutabakat metnini açıkladılar. İl başkanlarımız, bu açıklamada öncelikle ülkeyi yöneten Düyun-u Umumiye kabinesinin memleketi uluslararası tefecilere teslim ettiği tespitinde bulunmuşlardır. Yine bu açıklamada il başkanlarımız, değişimin kişi bazlı bir değişim demek olmadığını, yapısal ve işleyişsel eksiklikleri içeren değişim taleplerinin sağlıklı bir sonuç doğurmayacağını, seçimlerde herkesten çok çalışan Genel Başkan’ımızı itibarsızlaştırmaya yönelik yaklaşımları tasvip etmeyeceklerini de ifade etmişlerdir. İl başkanlarımız, yerel seçimler öncesi, demokratik bir parti tüzüğünü hayata geçireceğimizin ve kurultayımızı da tamamlayarak kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Kimsesizlerin kimsesi’ diyerek tarif ettiği Cumhuriyet’imizi demokrasiyle taçlandıracağımızı belirtmişlerdir.

    “ERDOĞAN, DÜNKÜ GRUP TOPLANTISINDA BİZİM LAFLARIMIZI EĞİP BÜKMEYE ÇALIŞIRKEN KONTROLÜ KAYBETTİ”

    Genel Başkan’ımız ve partimiz, uzunca bir süredir bu hükümetin ülkeyi yönetme kabiliyetini yitirdiğini, beyin ölümünün gerçekleştiğini anlatıyor. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın dün yaptığı grup toplantısında buna bir kez daha şahit olduk. Mayıs ayında yapılan seçimler öncesinde, Millet İttifakı’nın her biri alanında uzman isimleriyle gece gündüz çalışarak ortaya koyduğumuz Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nden kes-yapıştır yaparak seçim bildirgesi yazmışlardı. Dün de Erdoğan ve metin yazarlarının, bu kez bizim seçim sürecinde kendilerini tarif etmek için kullandığımız ifadeleri, grup konuşmasında kes-yapıştır yaparak bize karşı kullanmaya kalktığını gördük. Bizim sözlerimizin rayihası, Erdoğan’ın ağzından dökülünce, şair Cemal Süreya’nın deyimiyle ‘Ahırda gezdirilmiş gül kokusuna’ döndü. Erdoğan, dünkü grup toplantısında bizim laflarımızı eğip bükmeye çalışırken kontrolü kaybetti. Milleti bölüp parçalayan kirli dilini yine tutamadı. Önce hakaret ve iftiraya başladı. Ardından kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Yine partimizin iç işleri hakkında atıp tuttu. Bir defa daha, CHP’nin kendisinin en büyük kabusu olduğunu gösterdi.

    “CUMHURİYET’İMİZİ KURAN PARTİMİZE TERÖRLE İŞ BİRLİĞİ ÇAMURU ATMAYA ÇALIŞTILAR”

    Biz, öncelikle hakaret ve iftiralarını kendisine aynen iade ediyoruz. Ardından Saray’a ve tembel metin yazarlarına, sözlerimizin ne demek olduğunu bir kere daha hatırlatıyoruz. Biz, bu Saray rejimine, ‘ucube şahsım rejimi’ dedik. Çünkü bu rejim, tüm yetkileri bir kişide toplayan, hiçbir fren ve denge tanımayan, bu toprakların mayasına uymayan, başka ülkede benzeri ve sınırları olmayan bir ucubedir. Biz, bunların düzenine ‘yalan, dolan ve talan düzeni’ dedik. Çünkü bu düzen, millete verdiği hiçbir sözü tutmayan, her seferinde yalana ve dolana başvuranların düzenidir. Kurdukları vakıflarla, yandaşlarına verdikleri ballı ihalelerle, vergi cennetlerindeki aile şirketleriyle ülkenin kaynaklarını talan edenlerin düzenidir. Biz, ‘etik dışı kampanya’ dedik. Çünkü atama bakanları bile istifa ettirmeden milletvekili adayı yapıp sahaya sürdüler. Devletin tüm imkanlarını sonuna kadar muhalefete karşı pervasızca kullandılar. Her türlü iftirayı attılar. Cumhuriyet’imizi kuran partimize terörle iş birliği çamuru atmaya çalıştılar.

    Millete meydanlarda, kendi yaptırdıkları sahte, montaj videoları izlettiler. Sonra da ‘ama montaj, ama şu, ama bu’ diyerek siyasi arsızlıkta zirve yaptılar. Şehirleri yalan afişlerle donattılar. İşi o kadar ileri götürdüler ki aleyhimize yazması için değil, kendileri ortada görünmeden aleyhimize sosyal medyada kampanya yaptırması için bir yandaş basın kuruluşunu, kim bilir kimlerden milyonlarca lira aktararak maşa diye kullandılar. Biz Erdoğan’a ‘Saray’ın kibirlisi’ dediysek bunun sebebi, her şeyi kendi bildiğini sanması, kendinden başka kimseyi dinlememesi, ‘şahsım, şahsım’ diyerek böbürlenmesidir. Biz ‘halka tepeden bakan’ bu anlayışı eleştiriyorsak sebebi, Keçiören’deki evinden Saray’a taşındıktan sonra milleti unutması, halini görmemesi, sesini duymamasıdır. Biz ‘Bunlar aynı maklubenin etrafına oturanlar’ dediysek sebebi, hain FETÖ ile aynı yağmurda ıslanmış, devletin harimi ismetini, kozmik odasını terör örgütüne teslim etmiş, milli ordumuza terör örgütüyle birlikte kumpas kurmuş olmalarıdır. Biz Saray’ın trol ordularından bahsediyorsak, Ebabil harekatlarının çarşaf çarşaf ortaya dökülmesindendir. Biz ‘29 Mayıs, yerel seçim sürecinin ilk günüdür. Vakit, yılgınlık vakti değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 25,5 milyon oyu 30 milyona çıkarma, birleşe birleşe kazanma vaktidir’ diyorsak bu, Cumhuriyet’imizin ve CHP’mizin kurucusu Atatürk’ten miras aldığımız bu ülkenin geleceğine olan inancımızdandır.

    “BÖYLE GİDERSE BUNLAR DAHA ÇOK FAİZ ARTIRIRLAR. MİLLETİ DAHA YÜKSEK İŞSİZLİĞE, PAHALILIĞA MAHKUM EDERLER”

    Saray’daki ahlaki çöküntü çok şükür bizde yok, bizdeki inanç da saray ve şürekasında yok. O yüzden sözlerimizin zarfını aşırsalar da mazruf ağızlarında sırıtıyor. Düyunu Umumiye kabinesi atamak zorunda kalan Erdoğan’ın bir zamanlar Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı eski bakanını yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirmesinin ve iddialara göre Katar Emiri’nin tavsiyesiyle Amerika’dan ithal Merkez Bankası Başkanı’nı getirmelerinin ardından yeni ekonomi takımının ilk icraatını bugün gördük. Merkez Bankası, çok beklenen faiz kararını verdi, politika faizini 15 puana çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi. Ortaya güven uyandıran, sağlam çapalarla tahkim edilmiş bir program konmadan, enflasyonu düşürme konusunda ilk cephane korkarım boşa harcandı. Böyle giderse bunlar daha çok faiz artırırlar. Milleti daha yüksek işsizliğe, pahalılığa mahkum ederler.

    “BİR ELİNİZLE YAPTIĞINIZI, ÖBÜR ELİNİZLE BOZUYORSUNUZ”

    Diğer taraftan, daha önce Erdoğan’ın talimatıyla nas stratejisi uygulayarak faiz indiren Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun bir üyesi değişti. O da Merkez Bankası Başkanı, diğer üyeler değişmedi. Ama bu üyeler, bu kez kıblelerini değiştirip faiz artırma kararı aldı. Bu üyelere açık ve net soruyorum: Nasınıza ne oldu? Sizin kıbleniz neresi? Sunay Akın’ın dediği gibi ‘Sorun atlıkarıncalar değil, arkada dönüp duran dönme dolaplardır’. Tabii bu durumda Saray’a sormak da bizim hakkımızdır: Faiz artırımı sürecine girerken bankalara zorla verdiğiniz düşük faizli tahvillerle ilgili ne tedbir alacaksınız? Bunları yenileriyle değiştirecek bir planınız var mı? Ülkemizin oldukça kırılgan olduğu zombi şirketler konusunda faiz artırımı sürecinde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Öyle görünüyor ki ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatasının sonu geldi. O zaman neden paramızı pul ettiniz? Neden milletin tenceresini boşalttınız? Ağa ile maraba fıkrasında olduğu gibi; madem sonunda aynı yere gelecektiniz, bunca haltı neden yediniz? Tek başına faiz artışı, ‘birinci öncelik’ dediğiniz enflasyonu düşürmeye yetmez. Bir yandan seçim harcamalarında gaza basıyorsunuz, bir yandan faiz artırıyorsunuz. Bir elinizle yaptığınızı, öbür elinizle bozuyorsunuz. Elinizdeki sınırlı kurşunu boşa atıyorsunuz. Tekrar söylüyoruz; bütüncül, güçlü çapalara sahip bir program olmadan bu iş gitmez. Yaptıklarınız, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı’nın akıl dışı politikalarla viraneye çevirdiği ekonomiyi sağlığına kavuşturmaz. Aspirin tedavisi ve pansumanın ötesine geçmez. İşe de yaramaz.

    “ERDOĞAN BİLDİĞİNİ OKUYOR”

    Yerel seçim yaklaşıyor. Anlaşılan tedrici uygulamalarla seçimlere kadar gidebilme esnekliğimiz var sanıyorsunuz ama yok. Erdoğan, dün de grup toplantısında, ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ olarak bildiğimiz ‘Cari fazla yoluyla enflasyonla mücadele’ safsatalarını aynen devam ettirdi. Erdoğan böyle yaptıkça kafalar daha da karışıyor, güven bir türlü sağlanamıyor. Erdoğan bildiğini okuyor. Mehmet Bey ve ekibi de dışarıdan para bulmak için vitrin süsü olarak kullanılıyor. Bu şartlarda piyasalar bu parayı vermez. Türkiye, Körfez’den gelecek ahbap çavuş parasına kalır. Onlar da BOP Eş Başkanı’na, Merkez Bankası Başkanı’nı Düyun-u Umumiye komiseri olarak dayatırlar.

    “MERKEZ BANKASI’NIN DÖVİZ KASASINDAKİ AÇIK 74 MİLYAR DOLARA ULAŞMIŞ”

    Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptıkları ani ziyaret, dışarıdan para bulma konusunun Körfez ülkelerinin himmetiyle yürütülmeye çalışılacağını gösteriyor. Bugün açıklanan rezerv verilerine göre Merkez Bankası’nın döviz kasasındaki açık 74 milyar dolara ulaşmış. Böyle giderse Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ve Bakan’ın daha pek çok Körfez seferi yapmak zorunda kalacağı açık. Tabii bu arada piyasa yerine ahbap-dost işi borç alanın, emir alacağını da unutmamak gerekiyor. Erdoğan’ın satır aralarında kalan bir başka sözü de ekonomi yönetimine ‘Çok ağır sorumluluklar yükledikleri’ şeklinde oldu. Erdoğan’ın, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diyerek millete yaşattığı kabusun siyasi faturasını kime ödeteceği ortaya çıkıyor.

    “SAYIN BAHÇELİ, BU UCUBE REJİMİ PAZARLARKEN VADETTİĞİNİZ İSTİKRARA NE OLDU”

    Birden tam yol tornistan, ‘Ekonomi yönetimine sorumluluk yükledim’ demeye başladı. Erdoğan, ekonomide onca yanlışı yaptıktan sonra adisyonu Mehmet Bey’e kilitleyip kurtulma hazırlığında gözüküyor. Nitekim ikide bir de ekonomide uzun mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlardan geriye gidiş olmayacağını söyleyip duruyor. Saray’ın küçük ortağı da ‘Faize bakışımız aynı ama istikrar için alınması gereken kısa dönemli ve can yakan tedbirler var. Bugünkü külfete katlanmak kaçınılmaz hale geldi’ diye açıklamalar yapıyor. Ekonomiyi ‘can yakıcı tedbir’ alma noktasına getiren kim? Milletin sırtına ağır bir ‘külfetin’ yüklenmesini ‘kaçınılmaz’ hale getiren kim? Peki Sayın Bahçeli, bu ucube rejimi pazarlarken vadettiğiniz istikrara ne oldu? Kısa dönemli bir pansuman ve aspirin tedavisinden sonra ekonomiyi batıran safsatalara geri dönebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Saray’ın yapacağı her hatanın faturası, işsizlik olarak, hayat pahalılığı olarak, yoksulluk olarak misliyle milletimize çıkıyor.

    “BİZİM YETİŞMİŞ GENÇLERİMİZ, GELECEKLERİNİ KURMAK İÇİN ÇOK SEVDİKLERİ VATANLARINDAN AYRILMAK ZORUNDA KALIYOR”

    Seçimin geneli bitti, unda sübvansiyon gitti. Vatandaş, artık ekmeğin ne zaman 10 liraya çıkacağını endişeyle bekliyor. Dünyada gıda fiyatları düşüyor, bizde artıyor. Dünyada petrol fiyatları düşüyor, bizde pompa fiyatları artıyor. Zaten bu hükümetin kendi ülkesinin vatandaşıyla hiç işi yok. El iyisi. Bizim vatandaşlarımız hastaneden doğru dürüst sağlık hizmeti alamazken ‘ensar’ diye ülkeye doldurdukları sığınmacılar alıyor. Vatandaşa vergi var, sığınmacıya vergi yok. Bizim yetişmiş gençlerimiz, geleceklerini kurmak için çok sevdikleri vatanlarından ayrılmak zorunda kalıyor.  Türkiye; Suriye, Afganistan, Venezuela ve Kolombiya’dan sonra Avrupa’ya en çok iltica başvurusu yapılan beşinci ülke olmuş. Sonuç; Türk vatandaşları vize alamıyor. ‘Sen Suriyeli sığınmacıları ülkende tut, sana para vereyim’ diyenler, şimdi ‘Ülkende çok sığınmacı var, nasıl aldığın da belli değil’ diyerek bizim vatandaşlarımıza vize vermiyorlar. Bunun sorumlusu kim? Tabii ki başta şahsım hükümeti.

    “TÜRKİYE’DE FİYATLAR VATANDAŞINA PAHALI, ELE UCUZ DEMEK”

    Bizim emeklilerimiz ayın sonu nasıl gelecek diye hesap yapıyor, elin emeklisi aylığıyla ülkemizde bizimkilerin artık hayal bile edemediği tatili yapıyor. Yabancılar, ünlü yazar Zweig’in deyimiyle ‘Can çekişen paramızın leşini kemiriyor’. TÜİK’in açıkladığı verilere göre Avrupalı, kendi ülkesinden 100 avroya aldığı mal ve hizmeti, Türkiye’de sadece 40 avro ödeyerek alabiliyor. İncelenen 36 ülke arasında bu endeksin en düşük olduğu ülke Türkiye. Yanlış anlaşılmasın; bu, Türkiye’de fiyatlar ucuz demek değil. Türkiye’de fiyatlar vatandaşına pahalı, ele ucuz demek. Bu canım toprakları kendi vatandaşı için cehenneme, başka ülkelerin vatandaşı için 1 milyoncu pazarına döndüren el iyisi bir hükümet işin başında ve artık bu verimli topraklarda yoksulluğu, yokluğu değil, açlığı konuşuyoruz.

    “EMEKÇİLERİMİZİ BİR KERE DAHA ENFLASYON CANAVARININ DİŞLERİNİN ARASINA ATTILAR”

    Bayram geliyor; torununa harçlık veremeyen, kurban kesmeyi geçtik, bayram günü evine bir kilo et alamayan emekliyi konuşuyoruz. Çalışmayan aç, çalışan da aç. Biz ‘Hem geçtiğimiz 6ı ayda asgari ücreti açlık sınırının altına indiren enflasyonu telafi etmek hem de önümüzdeki dönem beklenen enflasyona çalışanları bir defa daha ezdirmemek, çalışanlara refahtan pay vermek gerekir’ dedik. Bu çerçevede, açlık ve yoksulluk sınırını da dikkate alarak ‘Asgari ücret en az 15 bin lira olmalı’ dedik. Ama hükümet, 11 bin 402 lirada kaldı. Sadece ilk 6 aydaki enflasyonu dikkate aldılar. Söz verdikleri 500 doları bile veremediler. Bu yılın ikinci yarısındaki enflasyonu görmezden geldikleri için de emekçilerimizi bir kere daha enflasyon canavarının dişlerinin arasına attılar. Korkarım, Saray gazete ve televizyonlarında davul zurnayla duyurulan bu asgari ücret de bundan önceki gibi en fazla 2 ay sonra açlık sınırının altına düşecek. Bu asgari ücret, çalışanlara can simidi değil, çay simidi olur.

    “BÜTÇE ÖDENEKLERİ, MEMUR MAAŞLARINDA SÖZ VERDİKLERİ ARTIŞA YETMİYOR”

    Bu arada, pazarlık masasında emekçiyi temsil eden konfederasyon, her ay ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı’ araştırması yayınlıyor. Bu rapora göre; bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 13 bin 440 lira. Yoksulluk sınırı 33 bin 750 lira. İşin garip tarafı, konfederasyon başkanı, kendilerinin hesapladığı bir işçinin hayatta kalmak için yapması gereken en az harcamanın altında bir rakama imza atıyor? Bunun neresi emekçiler için hak mücadelesi? Halen en düşük memur maaşı 11 bin 848 lira. Bu da yoksulluk sınırının altında. Erdoğan, seçimden önce, Genel Başkan’ımızın zoruyla bunu 22 bin liraya çıkarma sözü verdi. Yeni bakanı da bunu teyit etti. Ancak bütçede ilk 5 ayda kamuda çalışanlara ödenen maaş ve ücretlerin toplamı, yılın tamamı için öngörülen maaş ödemesinin yarısını geçmiş. Yani bütçe ödenekleri, memur maaşlarında söz verdikleri artışa yetmiyor. Bütçede karşılığı olmayan bu ve bunun gibi pek çok ödeme için bir ek bütçe çıkarılması gerekiyor. Açıklanmış böyle bir çalışma da yok. Hükümetin birinci önceliği olduğunu söylediği İngilizce sosyal medya mesajları, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyaret, birkaç beylik laf ve en son bugün yapılan faiz artışı dışında hiçbir şey yok. Enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası’nın sırtına bırakılırsa bunun maliyeti son derece ağır olur. Bu millet, daha çok faiz öder, daha fazla işsizliğe ezilir, daha yüksek enflasyon elindekini avucundakini alır.

    “SEÇİMLERE KADAR, KAZANMAK İÇİN MİLLETİ BÖLMEYE, AYRIŞTIRMAYA DEVAM EDECEĞİNİ GÖSTERİYOR”

    Bugün yaşadıklarımız, mevcut hükümetin seçimlere kadar, kazanmak için milleti bölmeye, ayrıştırmaya devam edeceği gösteriyor. Bu çerçevede, ‘Başörtüsü’ istismarıyla ‘LGBT’ yuhalamaları eşliğinde anayasa değişikliği yapmaktan bahsediyor. Milletimizi bölecek bir propaganda sürecinin ayak sesleri şimdiden duyulmaya başlandı. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bilinen bir sözü vardır. ‘Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir’. Ama bu sözlerin bir de fazla bilinmeyen devamı vardır. Onu da ben paylaşmak istiyorum. ‘Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.’ Bu millet, kendini bölerek zayıflatmak isteyen her türlü mihraka karşı duracaktır.

    “ŞİMDİ AYAĞA KALKMA, EKSİKLERİ VE HATALARI GİDEREREK, ÜSTÜMÜZÜ SİLKELEYEREK YENİDEN MÜCADELEYE BAŞLAMA VAKTİ”

    Ülkemizin içinden geçmekte olduğu seçim sürecinin ilk aşaması olan genel seçimlerde istediğimiz sonucu alamadık. Başta Genel Başkan’ımız olmak üzere hepimiz çok çalıştık. Ama kazanamadık. Buna çok üzüldük. Ama üzülmek yetmiyor. Şimdi ayağa kalkma, eksikleri ve hataları gidererek, üstümüzü silkeleyerek yeniden mücadeleye başlama vakti. Bunu, ülkemiz için, milletimiz için yapacağız. Bu çerçevede, parti içi yenilenme sürecini kavgayla değil, ama demokrasini gereği olarak tartışarak ve istişare ederek, mevzuatın izin verdiği en hızlı şekilde tamamlayacağız. Demokrasiden yana muhalefetin birleşen gücünü tahkim edip artıracağız. Yereldeki iktidarımızı daha da güçlendirerek Saray’a, ülkenin yarısından fazlasının bu keyfi rejime karşı sapasağlam durduğunu, öyle aklına estiği gibi at oynatamayacağını göstereceğiz. Seçimi kazanamadık ama bu ülkenin aydınlık yarınlarına ve demokrasiye inanan vatandaşlarını tek vücut haline getirdik. Erdoğan’ı korkudan titreten ve saldırganlaştıran, bizi bölmek için çılgınca hırslandıran birliğimizin bu olağanüstü gücüdür. Korkacak, titreyecek; bugün değilse yarın, o koltuktan sandık yoluyla gidecek.”

    ‘SAYIN ÖZCAN’I KESİN İHRAÇ TALEBİYLE DİSİPLİN KURULUMUZA SEVK ETTİK’

    Faik Öztrak, açıklamalarının ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kesin ihraç sebebiyle disipline sevk edilmesine ilişkin sorulan soruyu, “Tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince Sayın Özcan’ı kesin ihraç talebiyle disiplin kurulumuza sevk ettik” diye yanıtladı.

    Öztrak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP il başkanlarının ortak açıklamasının 4 il başkanı tarafından hazırlandığını söylemesine ilişkin şunları söyledi:

    “Burada bir yanlış bilgi edinme var. Çünkü bu geniş katılımlı toplantılarda, sonuç bildirgesini hazırlamak üzere bir redaksiyon komitesi kurulur. Evet, burada da 4 kişilik bir redaksiyon komitesi kurulmuş ve bu redaksiyon komitesi bir metin hazırlamış, ondan sonra da 81 il başkanımızdan oluşan bir Whatsapp grubu kurulmuş ve bu metin orada görüşe açılmış. 81 il başkanımız, bu metni defalarca müzakere etmiş ve ardından da bunu ortak bir mutabakat metni haline getirmişler, imzalamışlar. CHP’nin hiçbir il başkanı, mutabakatı olmayan bir metne imza atmaz.”

    Öztrak, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Seçim kaybetme tecrübem yok” açıklaması üzerine ise “Sayın İmamoğlu bunun yorumunu herhalde kendisi yapacaktır. Ama burada seçim kaybeden de seçim kazanan da her zaman önde olan partimiz olur” dedi.

  • ULUSAL SÜT KONSEYİ’NİN TOPLANTISI SONA ERDİ, ÇİĞ SÜT TABAN FİYATI AÇIKLANMADI

    ULUSAL SÜT KONSEYİ’NİN TOPLANTISI SONA ERDİ, ÇİĞ SÜT TABAN FİYATI AÇIKLANMADI

    DİLAN KUTLU 

    Ulusal Süt Konseyi’nin (USK) çiğ süt fiyatlarını görüştüğü toplantı sona erdi, ancak taban fiyatıyla ilgili bir karar çıkmadı. Toplantıda, konseyin çiğ süt maliyetini 10 lira 80 kuruş olarak belirttiği, üretici kesiminin ise maliyeti 12 lira 13 kuruş olarak açıkladığı öğrenildi. Üretici kesimi, fiyatların bayram öncesi açıklanmasını talep etti.

    Ulusal Süt Konseyi, 8,5 aydır artırılmayan çiğ süt fiyatlarını görüşmek üzere bugün Ankara’da bir otelde yaklaşık 100 kişilik bir ekiple toplantı yaptı. Toplantıda USK Başkanı Harun Çallı, sektördeki sanayici ve üreticilerin sorunları ve taleplerini dinledi.

    Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Tevfik Keskin, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Fiyatın bayramdan önce açıklanmasını istedik. Çünkü üreticiler zor durumda. 50 kuruş olan prim desteklerinin de artırılmasını talep ettik” dedi.  

    Bugün yapılan toplantının ardından toplantıda konuşulanlar rapor halinde Tarım ve Orman Bakanlığı’na iletilecek. Ardından Gıda Komitesi toplanarak konuya ilişkin bir değerlendirme yapacak ve USK çiğ süt taban fiyatını açıklayacak. Fiyatın ne zaman açıklanacağına ilişkin belirsizlik ise sürüyor.

    Çiğ süt fiyatı en son 15 Ekim’de 8 lira 50 kuruş olarak açıklanmıştı.

     

     

  • ATO BAŞKANI BARAN: “MERKEZ BANKASI PARA POLİTİKASI KURULU’NUN POLİTİKA FAİZİNE İLİŞKİN KARARI FİNANSAL İSTİKRARI SAĞLAMA YOLUNDA ATILMIŞ BİR ADIMDIR”

    ATO BAŞKANI BARAN: “MERKEZ BANKASI PARA POLİTİKASI KURULU’NUN POLİTİKA FAİZİNE İLİŞKİN KARARI FİNANSAL İSTİKRARI SAĞLAMA YOLUNDA ATILMIŞ BİR ADIMDIR”

    Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, “Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun politika faizine ilişkin kararı finansal istikrarı sağlama yolunda atılmış bir adımdır. Küresel ekonominin çeşitli sancılardan geçtiği, savaş ve salgının etkilerinin devam ettiği ve Yeşil Mutabakat nedeniyle bir dizi dönüşüme hazırlanmamız gereken süreçte, ekonomik istikrarın sağlanması ve büyümenin devamı çok önemli. Bu süreçte yapısal reformların hayata geçirilmesi ve yatırım ortamının korunması amacıyla reel sektörün desteklenmesi gerektiği kanaatindeyiz” dedi.

    Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, Merkez Bankası’nın faiz kararına ilişkin bugün sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. Baran, şunları kaydetti:

    “REEL SEKTÖRÜN DESTEKLENMESİ GEREKTİĞİ KANAATİNDEYİZ”

    “Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun politika faizine ilişkin kararı finansal istikrarı sağlama yolunda atılmış bir adımdır. Küresel ekonominin çeşitli sancılardan geçtiği, savaş ve salgının etkilerinin devam ettiği ve Yeşil Mutabakat nedeniyle bir dizi dönüşüme hazırlanmamız gereken süreçte, ekonomik istikrarın sağlanması ve büyümenin devamı çok önemli. Bu süreçte yapısal reformların hayata geçirilmesi ve yatırım ortamının korunması amacıyla reel sektörün desteklenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

    TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELECEĞİNE GÜVENİMİZ TAMDIR”

    Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’in yönetiminde atılacak adımlarla, ülkemizin faiz ve enflasyon kıskacından ilanihaye kurtulacağına ve üretim, istihdam ve ihracata dayalı büyümenin devamının sağlanacağına inanıyoruz. Genç ve dinamik nüfusumuz, gelişmeye açık üretim yapımız ve ihracat hevesimizle Türkiye ekonomisinin geleceğine güvenimiz tamdır.”

     

  • 25 BASIN MESLEK ÖRGÜTÜNDEN ‘SİNAN AYGÜL’ AÇIKLAMASI: “YETKİLİLERİ KAPSAMLI BİR SORUŞTURMA YÜRÜTMEYE VE TÜM SORUMLULARIN HESAP VERMESİNİ SAĞLAMAYA ÇAĞIRIYORUZ”

    25 BASIN MESLEK ÖRGÜTÜNDEN ‘SİNAN AYGÜL’ AÇIKLAMASI: “YETKİLİLERİ KAPSAMLI BİR SORUŞTURMA YÜRÜTMEYE VE TÜM SORUMLULARIN HESAP VERMESİNİ SAĞLAMAYA ÇAĞIRIYORUZ”

    25 basın meslek örgütü, gazeteci Sinan Aygül’ün saldırıya uğramasına ilişkin “Saldırının ardından hızla gerçekleştirilen tutuklamaları memnuniyetle karşılıyor, bununla birlikte yetkilileri kapsamlı bir soruşturma yürütmeye ve saldırının arkasında olabilecekler de dahil olmak üzere tüm sorumluların hesap vermesini sağlamaya çağırıyoruz. Aygül ve gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tehdit ve saldırılara maruz kalan diğer tüm gazetecilerle dayanışma içindeyiz” açıklamasını yaptı.

    Basın, ifade özgürlüğü ve insan hakları kuruluşlarının yer aldığı 25 meslek ve sivil toplum örgütü, Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı gazeteci Sinan Aygül’ün saldırıya uğramasına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Ortak açıklama şöyle:

    “Aşağıda imzası bulunan basın özgürlüğü, ifade hürriyeti ve insan hakları kuruluşları, 17 Haziran 2023 tarihinde Bitlis’in Tatvan ilçesinde gazeteci Sinan Aygül’ü hedef alan korkunç saldırıyı şiddetle kınamaktadır. Saldırıdan sonraki gün iki kişi ‘silahla kasten yaralama’ suçlamasıyla tutuklanmıştır. Saldırının ardından hızla gerçekleştirilen tutuklamaları memnuniyetle karşılıyor, bununla birlikte yetkilileri kapsamlı bir soruşturma yürütmeye ve saldırının arkasında olabilecekler de dahil olmak üzere tüm sorumluların hesap vermesini sağlamaya çağırıyoruz.

    “AYGÜL, TATVAN BELEDİYESİ VE BELEDİYE BAŞKANININ DA DAHİL OLDUĞU MÜLK SATIŞ İHALESİNDE USULSÜZLÜK YAPILDIĞI İDDİALARINI GÜNDEME GETİRMİŞ VE İHALENİN İPTAL EDİLMESİ ÇAĞRISINDA BULUNMUŞTU”

    Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olan Aygül, 17 Haziran’da Twitter’da Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin korumalarının sokak ortasında kendisine fiziksel saldırıda bulunduğunu duyurdu. Aygül ayrıca korumaların belediyeye ait bir araçla geldiğini ve ateşli silahlar taşıdığını paylaştı. Saldırganlar saldırı esnasında Aygül’e ölüm tehdidinde bulunarak belediye başkanı hakkında haber yapmaması konusunda uyardı. Gazeteci Aygül aldığı yaralar sonucunda hastaneye kaldırıldı. Aygül, saldırıdan iki gün önce Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Tatvan Belediyesi ve belediye başkanının da dahil olduğu mülk satış ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddialarını gündeme getirmiş ve ihalenin iptal edilmesi çağrısında bulunmuştu.

    “AYGÜL, ELEŞTİREL HABERCİLİĞİ NEDENİYLE BİRÇOK KEZ HEDEF GÖSTERİLDİ, ÖLÜM TEHDİTLERİNE VE HUKUK YOLUYLA TACİZE MARUZ BIRAKILDI”

    Aygül, eleştirel haberciliği nedeniyle birçok kez hedef gösterildi, ölüm tehditlerine ve hukuk yoluyla tacize maruz bırakıldı. Bugüne kadar gazeteciliği ile bağlantılı olarak hakkında 137 ayrı ceza soruşturması başlatıldı. 19 Ocak 2023’te Aygül, AKP milletvekili Vahit Kiler’in adının karıştığı yolsuzluk iddialarını haberleştirdiği için Kiler’e hakaret suçlamasıyla gözaltına alınıp ilk sorgusunun ardından ertesi gün serbest bırakıldı.

    “AYGÜL VE GAZETECİLİK FAALİYETLERİ NEDENİYLE TEHDİT VE SALDIRILARA MARUZ KALAN DİĞER TÜM GAZETECİLERLE DAYANIŞMA İÇİNDEYİZ”

    Şubat 2023’te ise geçtiğimiz Ekim ayında TBMM tarafından kabul edilen Türkiye’nin yeni ‘dezenformasyon yasası’ kapsamında ceza alan ilk gazeteci olmuştu. Mahkeme tarafından 10 ay hapis cezasına çarptırılan Aygül, ilk temyiz başvurusunun bölge istinaf mahkemesi tarafından reddedilmesinin ardından Yargıtay’a başvurdu. Aygül ve gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tehdit ve saldırılara maruz kalan diğer tüm gazetecilerle dayanışma içindeyiz. Yetkililer, gazetecilerin işlerini özgürce ve güvenli bir şekilde yapabilmelerini ve saldırının arkasında olabilecek kişiler de dahil olmak üzere tüm faillerin adalet önüne çıkarılmalarını sağlamalıdır.”

    İmzacı kuruluşlar:

    Ankara Gazeteciler Cemiyeti

    ARTICLE 19

    Articolo 21

    Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF)

    Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ)

    Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ)

    Bağımsız Gazetecilik Platformu P24

    DİSK-Basın İş

    Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ)

    Güney Doğu Avrupa Medya Organizasyonu (SEEMO)

    Güvenli Gazeteciler Ağı (SJN)

    IFEX

    İngiliz PEN

    İsveç PEN

    Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA)

    OBC Transeuropa (OBCT)

    PEN Amerika

    PEN Norveç

    Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)

    Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)

    Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (TLSP)

    Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

    Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI)

    Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ)

    Uluslararası PEN

     

  • İRANLI MUHALİFLERİN KAÇIRILMASI DAVASINDA SAVCI DAVUT YILMAZ’IN 44 YILA KADAR HAPSİ İSTENDİ

    İRANLI MUHALİFLERİN KAÇIRILMASI DAVASINDA SAVCI DAVUT YILMAZ’IN 44 YILA KADAR HAPSİ İSTENDİ

    SİNEM NAZLI DEMİR

    İranlı rejim muhaliflerini Türkiye‘den kaçırmaya çalıştıkları iddia edilen ve aralarında meslekten ihraç edilen savcı Davut Yılmaz ve savunma sanayi şirketi sahibi İhsan Sağlam’ın da bulunduğu 16 sanığın yargılandığı davada mütalaa açıklandı. Savcı mütalaasında, eski savcı için 44 yıl 6 aya kadar hapis talebinde bulundu.

    İranlı rejim muhaliflerini Türkiye’den kaçırmaya çalıştıkları iddia edilen ve aralarında meslekten ihraç edilen savcı Davut Yılmaz ve savunma sanayi şirketi sahibi İhsan Sağlam’ın da bulunduğu 6’sı tutuklu toplam 16 sanığın yargılandığı davanın görülmesine bugün devam edildi.

    SANIK ESKİ SAVCI DAVUT YILMAZ, SİSTEM ARIZASI NEDENİYLE SAVUNMA YAPAMADI

    İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmada, tutuklu sanıklar İhsan Sağlam, İsmail Sağlam, Hakan Sağlam, Muharrem Sağlam ve tutuksuz sanıklar duruşmada hazır bulundu. Duruşmaya, taraf avukatları ve sanıkların aile yakınları da katıldı.

    Tutuklu sanık eski savcı Davut Yılmaz, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’nin (SEGBİS) arızalı olması sebebiyle duruşmaya katılamadı.

    SAVCI ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINI AÇIKLADI

    Duruşmada mütalaasını açıklayan savcı, İran Nizam Ordusu’nun dış operasyonlar birimi yetkilisi Seyid Mehdi Hossein ve Türkiye’de İran İstihbarat saha sorumlusu Morteza Soltan Sanjari’nin, İhsan Sağlam aracılığıyla olay tarihinde İstanbul Anadolu Adliye’sinde görevli Cumhuriyet Savcısı Davut Yılmaz ile irtibat kurduğu kaydedildi. Mütalaada, sanık Yılmaz’ın suçun icrasını kolaylaştırmak amacıyla çakar sistemi ve Adalet Bakanlığı hakim-savcı logolu aracı sanıklardan İhsan Sağlam’ın kullanımına tahsis ettiği belirtildi.

    Mütalaada İhsan Sağlam hakkında Türkiye’deki Morteza Soltan Sanjari ile Davut Yılmaz arasındaki ilişkiyi tesis ettiği, By Sağlam Savunma sanayi çatısı altında kendisini iş adamı, diplomat olarak tanıtıp “Mikail-Angel” kod ismini kullanarak çevresine güven telkin ettiği aktarıldı.

    MAHKEME HEYETİ DAVUT YILMAZ HAKKINDA 44,5 YILA KADAR HAPİS İSTEDİ

    Mütalaada, sanık eski savcı Davut Yılmaz’ın “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından 17 yıldan 44,5 yıla kadar hapsi talep edildi.

    İHSAN SAĞLAM HAKKINDA 57 YILA KADAR HAPİS TALEP EDİLDİ

    İhsan Sağlam’ın “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini” ve “birden fazla kişiyle cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”, “birden fazla kişiyle silahla kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya teşebbüs” suçlarından 22 yıldan 57 yıla kadar hapis ile cezalandırılması istendi.

    Sanık Morteza Soltan Sanjari hakkında da “suç işlemek amacıyla örgüte üye olma”, “yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini”, “birden fazla kişiyle cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”, “birden fazla kişiyle silahla kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya teşebbüs” suçlarından 20 yıldan 53 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Mütalaada diğer 13 sanığın da 5 yıldan 57 yıla kadar değişen oranlarda cezalandırılması talep edildi. 

    MAHKEME, MÜTALAAYA KARŞI SAVUNMA YAPILMASI İÇİN DURUŞMAYI ERTELEDİ

    Mütalaanın ardından tutuklu sanıklar tahliyelerini talep ettiler. Ayrıca sanıklar esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapmak için süre istediler. Mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar vererek duruşmayı 10 Temmuz’a ertelendi.

  • SOYER, ALMANYA’NIN İZMİR BAŞKONSOLOSU DETLEV WOLTER’İ AĞIRLADI

    SOYER, ALMANYA’NIN İZMİR BAŞKONSOLOSU DETLEV WOLTER’İ AĞIRLADI

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, görev süresinin sonuna gelen Almanya’nın İzmir Başkonsolosu Detlev Wolter’i makamında ağırladı. Başkan Tunç Soyer, “Size minnettarız, İzmir’den güzel izler bırakarak ayrılacaksınız” dedi.

    Almanya’nın İzmir Başkonsolosu Detlev Wolter, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i makamında ziyaret etti. Görev süresinin sonuna geldiğini ve emekli olacağını belirten Wolter, Başkan Tunç Soyer’e destekleri ve iş birliği için teşekkür etti. Başkan Tunç Soyer, “İzmir’de güzel bir iz bıraktınız. Biz siz tekrar İzmir’de misafir etmekten büyük gurur duyarız. Görev süresinin bitmesi hiç önemli değil, çok kuvvetli bir dostluk bırakarak gidiyorsunuz” dedi.

    “MİNNETTARIZ”

    Beraber güzel iş birliklerini hayata geçirdiklerini belirten Başkan Soyer, “Çok güzel çalışmalar yaptık, Bremen ile ilişkilerimizi canlandırdık. Frankfurt ile yeni bir şey başladı. Almanya’da kurduğumuz beş ofis de dahil olmak üzere, her birinin arkasında hep sizi gördük. Burada hep güzel hatırlayacağımız bir görev süresi tamamladınız. Size minnettarız, İzmir’den güzel izler bırakarak ayrılacaksınız. Bu ilişki yürüyecek. Almanya ile biz daha kuvvetli ilişkiler kuracağız. Kardeş şehirlerimizle daha çok yakınlaşacağız” dedi.  

    WOLTER: “İLİŞKİLERİNİN GÜÇLENMESİNDE ÇOK BÜYÜK KATKINIZ OLDU”

    Almanya’nın İzmir Başkonsolosu Detlev Wolter ise “Çok teşekkür ederim, görevim yakında bitecek. Ama İzmir’de yaşamak istiyorum. Sizin özel desteğiniz için çok teşekkür etmek istiyorum. Sizinle aynı felsefeyi paylaşıyorum. Yerel yönetimlerin bu kadar destek olması ilişkileri güçlendiriyor. Özellikle Türkiye ile Almanya arasında çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. İzmir ile Almanya arasında yerel yönetimlerdeki iş birliklerinin bu kadar gelişmesinde çok büyük katkınız oldu. İzmir’de Alman şirketlerin yapmış olduğu yatırımlardan da bu anlaşılıyor” diye konuştu. Wolter, yenilenebilir enerji konusunda Başkan Soyer’in önemli bir rol üstlendiğini söyledi. Wolter, Başkonsolosluğa eklenecek yeni kadro ile vize sürecinin de hızlanacağını ifade etti.

  • İZMİR BARO BAŞKANI YILMAZ: “EĞER SİZ ANAYASAYA UYGUN HAREKET EDECEK İSENİZ CAN ATALAY’I BİR AN ÖNCE SERBEST BIRAKMALIYDINIZ. ÇÜNKÜ ANAYASAL BİR HÜKÜM VAR”

    İZMİR BARO BAŞKANI YILMAZ: “EĞER SİZ ANAYASAYA UYGUN HAREKET EDECEK İSENİZ CAN ATALAY’I BİR AN ÖNCE SERBEST BIRAKMALIYDINIZ. ÇÜNKÜ ANAYASAL BİR HÜKÜM VAR”

    KERİM UĞUR

    İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, ‘Onur Haftası’ kapsamında düzenledikleri etkinlikler üzerinden kendilerini eleştiren AKP milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’ya yanıt verdi. Yılmaz, “Eğer siz anayasaya uygun hareket edecek iseniz Can Atalay’ı bir an önce serbest bırakmalıydınız. Çünkü anayasal bir hüküm var” dedi.

    AKP İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’nın ‘İzmir Barosu, ideolojik yorumlarla değil anayasaya göre hareket etmesi gerekmektedir’ sözlerine İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Türkiye İşçi Partisi’nde Hatay Milletvekili seçilen ve hala cezaevinde tutuklu bulunan Can Atalay üzerinden yanıt verdi.  

    ANKA Haber Ajansı’na konuşan Yılmaz, şunları söyledi:

    “Keşke iktidar anayasaya uyma konusunda bizlerin gösterdiği hassasiyeti gösterse. Çünkü anayasal haklar kullanılıyor burada. Anayasal bir durum değerlendirmesi yapılıyor ise önce anayasa kurallarına uyulmasını isteyen anlayışın anayasanın bütün kurallarına uygun davranması bir zorunluluktur. Zaten kurumsal olarak da, bireysel olarak da anayasaya tabii ki uymak zorundayız. Bunun aksini ifade etmek hukukçu olmamak anlamına gelir. Eğer siz anayasaya uygun hareket edecek iseniz Can Atalay’ı bir an önce serbest bırakmalıydınız. Çünkü anayasal bir hüküm var. Bunu daha önceki basın açıklamalarımızda ifade ettik. Siz cumhurbaşkanlığı seçimini eğer iki döneme hasretmiş iseniz anayasada da bu iki dönem kuralı var ise Sayın Cumhurbaşkanı bu dönemde aday olmamalıydı anayasaya uygun hareket etmek gerekiyorsa. Anayasa temel hak ve özgürlükleri belirleyen en üst kriterdir. Yasal düzenlemedir. Toplumsal sözleşmedir. Herkes anayasaya mutlak ve mutlak uymak zorunda. O yüzden anayasada yer alan temel hakların en önemlisi aslında yaşam hakkıdır. Aslında ifade özgürlüğüdür, düşünce özgürlüğüdür. Bu haklardan yararlanabilmenin koşulu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. İşte biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini taşıyan her bireyin kimliği, kişiliği, cinsiyeti dili, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun bunu savunmak ve korumak zorundayız. Zaten bizim avukatlık kanunumuzun 76’ncı ve 95’inci maddeleri de anayasanın bu temel ilkelerinden yola çıkarak bizlere İzmir Barosu yönetimlerine ve diğer baro yönetim kurullarına ve barolara hukukun üstünlüğünü savunmak temel hak ve özgürlükleri yükseltmek ve yüceltmek görevini verir. Bunun içerisinde de tabii ki ne vardır? İnsan vardır. Bunun içerisinde cinsiyeti ne olursa olsun kadın, erkek ya da çocuk ya da çevre ya da LGBTİ+ hakları. Biz bütün bu hakları, hayvan hakları savunmak ve bunlarla ilgili hak ihlallerine karşı durmak zorundayız. İzmir Barosu yüz on beş yıllık tarihinde hep bunu yaptı. Bundan sonra da yapmaya devam edecektir.”

  • 2023 YILININ BAŞINDAN BU YANA 26 BİNDEN FAZLA TÜRK VATANDAŞI, AVRUPA ÜLKELERİNE İLTİCA BAŞVURUSU YAPTI

    2023 YILININ BAŞINDAN BU YANA 26 BİNDEN FAZLA TÜRK VATANDAŞI, AVRUPA ÜLKELERİNE İLTİCA BAŞVURUSU YAPTI

    MELİS YILDIRIM

    AB kaynaklarından edinilen bilgiye göre; 2023 yılının başından bu yana 26 binden fazla Türk vatandaşı, Avrupa ülkelerine iltica başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Buna göre; Türkiye’den AB’ye yapılan iltica başvurularında Suriye, Afganistan, Venezüella ve Kolombiya’dan sonra beşinci sırada yer aldığı belirtildi.

    Türkiye’den AB ülkelerine vize başvurusu yapanların randevu almakta yaşadıkları zorluk ve yüksek ret oranları ile ilgili tartışmalar sürüyor.

    Bir AB yetkilisinden edinilen bilgiye göre; 2022 yılında AB ve Schengen ülkelerinin konsoloslukları, dünya genelinde 7,5 milyondan fazla kısa dönemli vize başvurusu aldı. Türkiye’den 778 bin 409 kısa dönemli vize başvurusunun yapıldığı belirtildi, bu sayının 2021 yılında 271 bin 997 olduğu anımsatıldı.

    İstatistiklere göre, Türkiye; vize başvurularında birinci sırada yer alıyor. Türkiye’yi Rusya ve Hindistan takip ediyor.

    Türkiye’den Türk vatandaşlarının yaptığı vize başvurularında ret oranının yüzde 15,37 olduğu kaydedilirken dünya ortalamasının yüzde 17,9 olduğu belirtildi. 2021 yılında yüzde 16,9 olan ret oranında, 2022’ye kıyasla yüzde 10 azalma söz konusu.

    Çoklu giriş vizesi alan ülkeler arasında Türkiye’nin yüzde 78,1 ile birinci sırada yer aldığı, dünya genelinde bu oranın yaklaşık yüzde 58 olduğu bilgisi edinildi. Sürecin uzun sürdüğü belirtilirken bunun nedeninin, “başvuruların yalnızca 1 yıl içinde 3 katına çıkması, hatalı başvurular ve benzeri sebepler” olduğu kaydedildi.

    2023 yılının başından bu yana 26 binden fazla Türk vatandaşının Avrupa’ya iltica başvurusunda bulunduğu; Türkiye’nin 2023 yılında AB’ye yapılan iltica başvurularında Suriye, Afganistan, Venezüella ve Kolombiya’nın ardından beşinci sırada yer aldığı öğrenildi.

  • SES GENEL BAŞKANI AYHAN BİLGEN: “YEREL SEÇİMLERE GİRMEK İSTİYORUZ”

    SES GENEL BAŞKANI AYHAN BİLGEN: “YEREL SEÇİMLERE GİRMEK İSTİYORUZ”

    MELTEM KARAKAŞ

    Türkiye’nin Sesi Partisi (SES) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Eskişehir’de; yerel demokrasiyi çok önemsediklerini, parti olarak yerel seçimlere girmek istediklerini belirterek, “Hem Meclis üyeliklerinde hem belediye başkanlıklarında etkin bir sorumluluk üstlenmek istiyoruz” dedi.

    Türkiye’nin Sesi Partisi (SES) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Eskişehir’de basın mensuplarıyla bir araya geldi. Yerel seçimlerde etkin rol almak istediklerini söyleyen Bilgen, yerel demokrasiyi ulusal demokrasiden daha çok önemsediklerini ifade etti.

    “YEREL SEÇİMLERE GİRMEK İSTİYORUZ”

    Bilgen konuşmasında şunları söyledi:

    “Parti olarak yeni olmakla birlikte yerel seçimlere yetişmek ve seçimlere katılmak istiyoruz. Bunu özellikle parti siyasetimiz açısından da önemsiyoruz çünkü bir yerel demokrasiyi aslında ulusal demokrasiden daha öncelikli görüyoruz çünkü demokrasi dediğiniz şey aşağıdan yukarıya değişimdir. Toplumsal talebin siyaseti şekillendirmesidir. Türkiye’nin yerel seçimlerde, bir kere son genel seçimlerde olduğu gibi bir kamplaşma ve kutuplaşmaya girmemesini, partizan eğilimlerle değil daha çok ehliyet, liyakat, nitelik yani şehrin sorunlarını çözme kapasitesi üzerinden bir tercihin şekillenmesini siyaseten önemli görüyoruz. Biz yetişebildiğimiz kadar yani yapılanmamızı tamamlayabildiğimiz şehirlerde hem Meclis üyeliklerinde hem belediye başkanlıklarında etkin bir sorumluluk üstlenmek istiyoruz. Tabi henüz vakit erken. Hazırlıklarımızı yapıyoruz. Belki sonbaharda da daha somut biçimde yol haritamızı şekillendirmiş olacağız.”