Kategori: Yaşam

  • Trump ABD sağlık sistemini çökertecek!

    Trump ABD sağlık sistemini çökertecek!

    ABD Başkanı Donald Trump, Obamacare adıyla bilinen sağlık sigorta sitemini iptal etmek için aldığı yeni bir kararla, düşük gelirli hastaların sağlık sigortası için sigorta şirketlerine yapılan sübvansiyonu kesti.

    Trump’ın dün imzaladığı başkanlık kararnamesiyle attığı bu adım, eski başkan Barack Obama’nın en çok destek gören projesi olan ve 20 milyon Amerikalıya sağlık sigortası sağlayan Obamacare’i zayıflatacak en kesin girişim oldu.

    Demokrat Partili Kongre üyelerinin tepki gösterdiği karara karşı, New York ve California eyaletlerinin valileri de dava açacaklarını söylediler.

    BAŞARIYA ULAŞAMADI

    Trump’ın, 2016 başkanlık seçim kampanyası sırasında verdiği sözü tutarak Obamacare’i iptal etme ve yerine başka bir sistem getirme girişimleri Cumhuriyetçi Parti’nin bütün çabalarına rağmen şimdiye kadar başarıya ulaşamadı.

    Trump’ın kararıyla Obamacare’de düşük gelirli sigortalıların tıbbi giderleri için ödedikleri katkı payı karşılığında devletin sigorta şirketlerine ödemeyi taahhüt ettiği destek kesilmiş oluyor. Beyaz Saray dün yaptığı açıklamada, bundan böyle söz konusu destek ödemelerinin yapılmasının yasal olarak mümkün olmadığını duydurdu.

    ‘SABOTAJ BİR EYLEMDİR’

    Trump, küçük şirketlerin birleşerek çalışanları için çok ucuz ancak çok zayıf teminatlı sigorta poliçelerini istedikleri eyaletten alabilmelerini sağlayan bir başka kararnameyi de dün imzaladı. Bu poliçeler Obamacare standartlarıyla uyumlu değil. Demokrat Parti’nin Senato lideri Chuck Schurmer ve Temsilciler Meclisi lideri Nancy Pelosi ortak bir açıklamayla, sübvansiyonların kesilmesini eleştirdiler ve “Bu, Amerika’nın her köşesindeki orta sınıf ve işçi ailelerine yönelik çok kapsamlı ve anlamsız bir sabotaj eylemidir” dediler.

    New York eyaleti başsavcısı Eric T. Schneiderman, yazılı bir açıklama yaparak, karara karşı dava açmak için diğer eyalet başsavcılarına öncülük yapabileceğini söyledi.

    Schneiderman, “Başkan Trump’ın (Obamacare) yasasını ne pahasına olursa olsun değiştirmek uğruna yürüttüğü tehlikeli ve yanlı kampanyada New York’lu aileleri yine siyasi piyonlar olarak kullanmasına izin vermeyeceğim” dedi.

  • Donald Trump güvenli bölge için ‘taahhüt istiyor’

    Donald Trump güvenli bölge için ‘taahhüt istiyor’

    BD Başkanı Trump’ın Suriye’de güvenli bölgeler konusundaki çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, “Şu anda güvenli bölgenin coğrafi lokasyonu konusunda betimleyici bir noktada değiliz. Şu anda Başkan hem finansman hem de nasıl yapılacağı hususunda dünya liderlerinden taahhütler almak amacında. Genel anlamda bölge ülkelerinden kapsamlı bir taahhüde ihtiyacımız var” diye konuştu.

    Spicer, Beyaz Saray’daki günlük basın toplantısında Suriye’de güvenli bölge oluşturulması konusundaki soruları yanıtladı.

    Güvenli bölge veya bölgeler konusundaki çalışmaların devam ettiğini, şu anda bir zaman çizelgesi öngörmediğini kaydeden Spicer, yakın zamanda ilgili kurumların hazırlıklarını tamamlamasıyla bu konuda gerekli açıklamayı yapacaklarını belirtti.

    Sözcü Spicer, Suriye’nin El-Bab kentinin terör örgütü DEAŞ’ın elinden kurtarıldığını hatırlatan bir basın mensubunun, “Başkan’ın görmek istediği bu türden bir güvenli bölge midir?” sorusunu şöyle yanıtladı:

    “Şu anda güvenli bölgenin coğrafi lokasyonu konusunda betimleyici bir noktada değiliz. Şu anda Başkan hem finansman hem de nasıl yapılacağı hususunda dünya liderlerinden taahhütler almak amacında. Genel anlamda bölge ülkelerinden kapsamlı bir taahhüde ihtiyacımız var.”

    Suriye’de güvenli bölgelerin amacına ilişkin yorumunda ise Spicer, hem çatışma ortamı ve terör örgütü DEAŞ’la mücadelenin nasıl ele alınacağı hem de insani yardım boyutunun nasıl işletileceği konularının belirleyici unsurlar olduğunu söyledi.

    Cenevre’de düzenlenen Suriye görüşmeleri hakkındaki soruları yanıtsız bırakan Spicer, konuyla ilgili Dışişleri Bakanlığını işaret etti ancak bakanlıktan Cenevre görüşmelerine ilişkin henüz kapsamlı bir açıklama yapılmadığı bildirildi.

  • Müslüman yönetmenin protestosu oscar’a damga vurdu

    Müslüman yönetmenin protestosu oscar’a damga vurdu

    89. Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Yabancı Film’ ödülünü, İranlı yönetmen Asghar Farhadi‘nin ‘The Salesman’ (Satıcı) filmi aldı. Ancak İranlı yönetmen, Donald Trump‘ın getirdiği yasağı protesto amacıyla törene katılmadı. Ödülü Farhadi’yi temsilen İranlı astronot Anousheh Ansari aldı.

    Trump’ın yasağına insanlık dışı ve aşağılıyacı dedi

    Farhadi’nin konuşma metni ise törende okundu. “Aranızda olamadığım için çok üzgünüm” diyen Farhadi, “Bugün burada olmamamın sebebi ülkemdeki insanlara ve insanlık dışı yasalarla aşağılanarak ABD‘ye girişleri yasaklanan diğer 6 ülkeye duyduğum saygıdandır.” ifadelerini kullandı. Konuşma metnini ilk müslüman kadın astronot olan İranlı Anousheh Ansari okudu. Hemen yanında ise NASA‘nın eski yöneticisi İranlı Firouz Naderi duruyordu.

    2012’de ayakta alkışlanmıştı

    Satıcı filmiyle ‘En İyi Yabancı Film’ ödülüne layık görülen Asghar Farhadi, 2012’de aynı kategoride ‘Bir Ayrılık’ filmiyle ödül kazanmıştı. Bu törene katılan Farhadi’nin konuşması ayakta alkışlanmıştı.

  • Afrika’da göçmenlere saldırı

    Afrika’da göçmenlere saldırı

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062418/”;s:4:”item”;a:13:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a1.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a2.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a3.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a4.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a5.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a6.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a7.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a8.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:6:”a9.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a10.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a11.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a12.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:7:”a13.jpg”;s:4:”desc”;s:3350:”

    Benedict Anderson yüzyılın en önemli çalışmalarından biri sayılan Hayali Cemaatler adlı kitabında homojen büyük toplumların nasıl eşzamanlı gazete okuma deneyimi ya da popüler roman kahramanlarının hayatlarına öykünme sonucu kurulduğunu yazar. Anderson’a göre endüstriyel medeniyetle birlikte ortaya çıkan standart ve homojen politika bugün “dünya” dediğimiz o “bütünlüğü” ortaya çıkarabilmek için kozmosu yerinden oynatır. Partha Chatterjee, Anderson’un politikayı kavramsallaştırma biçimine karşı çıkarak, Anderson’da gördüğümüz tarzda bir politika anlayışının dünyanın homojen bir bütün olarak anlaşılması gerektirdiğini söyler. Bu anlamda politika modernliğin boş homojen zamanını işgâl eder. Bu boş homojen zaman içersinde farklı olan geçmiş de bırakılmış olması gerekene, ama bir biçimde bırakılamamış olana işaret eder. Modernliği zamanın kendisi olarak gören bu bakış açısı kendisine karşı olan direnişi arkaik ya da geri olarak nitelendirerek sermaye ve modernliğin tartışmasız zaferini ilân eder. Chatterjee’ye göre insanlar kendilerini yalnızca boş homojen zamanda hayal edebilirler, ama gerçekte onun içinde yaşamazlar. “Modern dönemin gerçek mekânı heterotopyadır” der Chatterjee.

    Bağımsızlık sonrası Afrika, 20. yüzyılın en büyük iç savaşlarına tanıklık etti. 1946’dan bu yana neredeyse yarısı henüz sonuçlanmamış ya da kısa aralar verip sonra yeniden başlayan toplam 33 tane iç savaş oldu Afrika’da. Afrika kıtasının çoğu zaman akıl almaz boyutlara da varan bu “vahşetini” Batı dünyasının anlama biçimini ise tam da Chatarjee’nin itiraz ettiği bakış açısı karakterize etti. Bir diğer deyişle, savaşı ekonominin ya da kimliklerin geri kalmışlığına bağlamak, Afrika’yı modern dünyanın dışında arkaik bir zamanı işgâl ediyor olarak görmek. Bu bakış açısı daha ilk adımda birilerinin refahının (Batı’yı kast ediyorum) başka bir yerde (Afrika’yı kast ediyorum) yarattığı eş zamanlı şiddeti sorgulamamıza engel olduğu ölçüde emperyal mantığın ve şiddetin ayrılmaz bir parçasını oluşturdu. Tam bu noktada Afrika bağlamında politikanın “heterotopik” dinamiklerini anlamanın en önemli ayaklarından birini “medenileşmiş” ezberimizin tersine savaşın herkes için istenmeyen bir şey olmadığını anlamamız oluşturuyor.[2] Bir diğer nokta ise dünyanın bir coğrafyasında yaşanan huzurla diğer coğrafyalarında yaşanan vahşetin ilişkisini ve eşzamanlılığını hiç unutmamak.

    Zaten savaş ve barış arasındaki ayrımın “geleneksel olarak” hiç de o kadar net olmadığı Afrika’da, bağımsızlık sonrası dönemi karakterize eden temel faktör, kolonyalizm, modern savaş teknikleri ve de yerel çatışmaların uluslararasılaşmasıyla dokuları değişmiş toplumlardaki iktidar çatışmaları. Bir diğer deyişle Afrika devletlerinin bugünü, geçmişi veya geleceği sadece Afrika toplumlarının kendine has özellikleri ile ilgili değil, tersine tam da o özelliklerin uluslararası sisteme nasıl dahil olduğu (ya da edildiği) ve bu dahil olma biçimlerine denk düşen yerel üretim ve denetim mekanizmalarıyla ilgili.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Irak Kuvvetleri Musul’a Girdi

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062193/”;s:4:”item”;a:22:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:11:”1_resim.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:5:”2.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:5:”3.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:5:”4.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:5:”5.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:5:”6.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:5:”7.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:5:”8.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:5:”9.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:6:”10.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:6:”11.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:6:”12.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:12;a:4:{s:4:”file”;s:6:”13.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:13;a:4:{s:4:”file”;s:6:”14.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:14;a:4:{s:4:”file”;s:6:”15.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:15;a:4:{s:4:”file”;s:6:”16.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:16;a:4:{s:4:”file”;s:6:”17.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:17;a:4:{s:4:”file”;s:6:”18.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:18;a:4:{s:4:”file”;s:6:”19.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:19;a:4:{s:4:”file”;s:6:”20.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:20;a:4:{s:4:”file”;s:6:”21.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:21;a:4:{s:4:”file”;s:6:”22.jpg”;s:4:”desc”;s:222:”

    Irak ordusu, Musul’un güneyindeki Ghozlani askeri kompleksinin yakınlarındaki İslam Devleti militanlarıyla yapacağı bir savaş sırasında İslam Devleti militanlarına doğru bir roket başlattı.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Reuters Seçtiği Haftanın Fotoğrafları

    Reuters Seçtiği Haftanın Fotoğrafları

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062543/”;s:4:”item”;a:12:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”01.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”02.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”03.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”04.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”05.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”06.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”07.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”08.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:6:”09.jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:9;a:4:{s:4:”file”;s:10:”10-(1).jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:10;a:4:{s:4:”file”;s:10:”11-(1).jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:11;a:4:{s:4:”file”;s:10:”12-(1).jpg”;s:4:”desc”;s:162:”

    Broadway Ave’de bir Müslüman diz çöker. Times Meydanı, Manhattan’da “Ben Müslüman Oldum” mitinginde öğleden sonraları ibadetlerine katıldı

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Kimlerin nükleer silahı var ?

    Kimlerin nükleer silahı var ?

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062360/”;s:4:”item”;a:8:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n1.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n2.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n3.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n4.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n5.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n6.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n7.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”n8.jpg”;s:4:”desc”;s:255:”

    2017 yılının başında Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1,740’ı stratejik olarak konuşlandırılmış 6,800 nükleer savaş başlığı tahmini bir envanteri bulunuyor

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Clinton cephesinin objektiflere yansıyan hüsranı

    Clinton cephesinin objektiflere yansıyan hüsranı

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062540/”;s:4:”item”;a:9:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t1.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t3.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t5.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t6.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t4.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t2.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t8.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t7.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:8;a:4:{s:4:”file”;s:6:”t9.jpg”;s:4:”desc”;s:676:”

    ABD seçimlerinde sona yaklaşıldıkça Hillary Clinton’ın aldığı sonuçlar destekçilerini hüsrana uğrattı. ABD’nin 45’inci başkanının belli olmasına çok az bir zaman kala Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın arayı açması Clinton destekçilerini mutsuz etti.

    Seçim kampanya merkezlerinde büyük heyecanla bekleyen demokratlar sonuçlar açıklandıkça hüsrana uğradı. Tüm anketlerin önde gösterdiği Clinton’ın aldığı sonuç büyük şaşkınlık yarattı .Uluslararası haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflarda Clinton’ı destekleyen seçmenlerin yaşadığı hayalkırıklığı görülüyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Ateşle saç tarayan çılgın kuaför

    Ateşle saç tarayan çılgın kuaför

    a:2:{s:4:”path”;s:24:”gallery/2017/02/8062332/”;s:4:”item”;a:8:{i:0;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k2.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:1;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k1.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:2;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k3.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:3;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k4.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:4;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k5.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:5;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k7.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:6;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k8.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}i:7;a:4:{s:4:”file”;s:6:”k9.jpg”;s:4:”desc”;s:160:”

    Filistinli berber Ramadan Odwan, Güney Gazze Şeridi’ndeki Rafah’daki salonunda bir müşterinin saçını ateşle düzeltiyor ve düzeltiyor.

    “;s:5:”width”;s:0:””;s:6:”height”;s:0:””;}}}

  • Iraklı Kürt gençler Hipster değil beyefendiyiz

    Iraklı Kürt gençler Hipster değil beyefendiyiz

    Başlattıkları moda hareketiyle sosyal değişim yaratmayı amaçlayan Iraklı Kürt gençler, kendilerine ‘hipster’ denmesinden rahatsız.

    ‘Hipster’ Kürt gençleri Irak’ta toplumsal değişim peşinde

    Reuters’a konuşan ‘Bay Erbil’ adlı grubun üyeleri, hipsterların kendilerine hipster demeyeceğini belirtirken, grubun kurucularından Ahmed Nevzad, “Beyefendi demek yeterli. Hafif modern dokunuşları olan klasik beyefendi” dedi.

    Grubun üyesi Ömer Nihad ise, daha önce Irak yerel medyasına bile haber olmayı beklemediklerini ancak şimdi birçok ünlü haber kanalı ve dergiye konu olduklarını anlattı.

    Nihad, “Bu bizim için çok motive edici” dedi.