GAMZE TAŞCIER: "NE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLME KARARINI, NE DE BU FERMAN DÜZENİNİ ASLA TANIMIYORUZ, YOK SAYIYORUZ"
CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Danıştay 10. Dairesi’nin İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili kararına tepki gösterdi. Taşcıer, “Bu kararda imzası olan hakimler, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hukuksuzluğunun iptalini değil, kendi meşruiyetlerini oylamış ve bu oylama sonucunda da hakim olmadıklarını, birer emir eri oldukları ispat etmişlerdir. Ne İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını ne de bu ferman düzenini asla tanımıyoruz, yok sayıyoruz” dedi.
CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Danıştay 10. Dairesi’nin Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemişle açılan davayı reddetmesiyle ilgili yazılı açıklama yaptı. Taşcıer, şunları kaydetti:w
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, ANAYASASINDAN VE HUKUK DEVLETİ KİMLİĞİNDEN HIZLA UZAKLAŞTIRILMAKTADIR: Bugün ülkemiz ve burada yaşayan 42 milyon kadın için kapkaranlık bir gündür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasasından ve hukuk devleti kimliğinden hızla uzaklaştırılmaktadır. Ucube Başkanlık Sistemi ile tüm yetkileri elinde toplayan Saray’ın güdümüne alınmış talimatlı yargı tarafından verilen ve tarihe utanç kararı olarak geçecek hükümle, tek bir kişinin keyfinin gerek Anayasa’nın gerekse de millet iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde olduğu ilan edilmiştir. Erdoğan’ın, kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı ve bağlayıcılığı olan uluslararası anlaşmadan, yani İstanbul Sözleşmesi’nden tümüyle keyfi olarak, tek başına ve tartışmasız bir şekilde hukuksuz olan çekilme kararını alması ve bugün bu kararın Danıştay tarafından uygun bulunması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti değil, tek adam devletine dönüştüğünün bir yeni ispatı daha olmuştur.
BUGÜNDEN SONRA AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ DE ÇOCUKLARI KORUYAN LANZORETTE SÖZLEŞMESİ DE ÇOK DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT ALTINDADIR: Danıştay'ın, İstanbul Sözleşmesi'nden Recep Tayyip Erdoğan’ın keyfi çekilme kararının iptali davasında verdiği bu karar, güçler ayrılığı ilkesinin yürütmenin yanında, yargı tarafından da tanınmadığının açık delilidir. Bağımlı, talimatlı ve partizan yargının hukuku tam manasıyla ayaklar altına aldığı bu kararla birlikte, Saray’ında oturan AKP Genel Başkanı bir sabah uyanıp keyfine göre çıkaracağı bir kararname ile TBMM iradesiyle onaylanmış diğer uluslararası anlaşmaları da ‘ben yaptım oldu’ diyerek iptal edebilme imkanına kavuşmuştur. Bugünden sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de çocukları koruyan Lanzorette Sözleşmesi de çok daha büyük bir tehdit altındadır.
BU KARARDA OYU BULUNAN DANIŞTAY ÜYESİ HAKİMLERCE GÖRMEZDEN GELİNMESİ, KARARIN HUKUKA GÖRE DEĞİL, SARAY’IN GÖZÜNE GİRME BEKLENTİSİYLE VERİLDİĞİNİ GÖSTERİYOR: TBMM’de milletvekillerinin oylarıyla, bir uygun bulma kanunuyla onaylanan ve yürürlüğe giren bir uluslararası anlaşmadan, tek bir kişinin ‘çıktım’ diyerek çekilebilmesi medeni dünyada tarifi zor, hiçbir hakiki hukuk devletinde görülemeyecek bir garabet yaratmıştır. Anayasamıza göre, kanunlar nasıl yürürlüğe girdilerse o yolla yürürlükten kaldırılabilirler. Dün Danıştay’ın karara karşı oy kullanan hakimlerinin de ifade ettiği üzere, TBMM’nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanıp yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşmeden, ancak Meclis’in bu kanunu yürürlükten kaldırması ya da buna dair başka bir kanun çıkarması ve Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in bu kararını onaylaması şeklinde çıkılabilir. Meclis’in böyle bir kararı olmadan, AKP Genel Başkanı’nın Anayasa tanımayan bu keyfi kararı, hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri olan yetkide ve usulde paralellik ilkesinin yok sayılması anlamına gelmektedir. Hukuk fakültesinde eğitim görmüş herkesin bilmesi gereken, bu kadar aleni, bu kadar açık, bu kadar bariz bir hukuk normunun, bu kararda oyu bulunan Danıştay üyesi hakimlerce görmezden gelinmesi, kararın hukuka göre değil, Saray’ın gözüne girme beklentisiyle verildiğini gösteriyor. Hakim sıfatı taşıyan insanların, kendi özgür iradeleri ile bu kadar aleni bir hukuki gerçeğin karşısında hüküm vermesi mümkün değildir. Böylesi bir karar, ancak Saray’dan gelen rica görünümlü bir emir ile verilmiş olabilir. Bu kararda imzası olan hakimler, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hukuksuzluğunun iptalini değil, kendi meşruiyetlerini oylamış ve bu oylama sonucunda da hakim olmadıklarını, birer emir eri oldukları ispat etmişlerdir.
BİZ BUGÜN HEM HUKUK HEM DE DEMOKRASİ ADINA DERİN BİR KRİZLE KARŞI KARŞIYAYIZ: İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar hayati olduğunu bugün yinelemeye gerek yok. Sadece son dönemde karşılaştığımız, Pınar Gültekin davasında olduğu gibi, katillere tahrik adı altında verilen indirimler bile sözleşmenin varlığının önemini ısrarla önümüze koymaktadır. Halbuki İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olsa ve hükümleri de uygulansaydı, kadın katillerinin sanki sözleşmiş gibi her duruşmada aynı cümlelerle sözde namus savunmaları yapması ve bu yolla cezalarında indirim almaları da mümkün olmazdı. Biz bugün hem hukuk hem de demokrasi adına derin bir krizle karşı karşıyayız. Milletin seçilmiş vekillerinin kararını hükümsüz kılan, Yüce Meclis’in iradesini çiğneyen böylesi bir vaziyeti kabul etmek mümkün değildir. Ne İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını ne de bu ferman düzenini asla tanımıyoruz, yok sayıyoruz. AKP Genel Başkanı’nın çekilme kararı hukuksuz olduğu ve yok hükmünde olduğu için, Danıştay’ın bu kararı da yok hükmündedir, hukuken geçersizdir. Bizler bu kararları tanımıyoruz; çünkü biz hukuktan ve Anayasa’dan tarafız. Çünkü biz insan haklarından, kadın-erkek eşitliğinden yanayız.
BAHSETTİĞİMİZ TEHLİKE 84 MİLYONUN KAPISINI YUMRUKLAMAYA BAŞLAMIŞTIR: Ekonomist olduğu iddiasıyla aklın, bilimin ve iktisadi gerçeklerin 180 derece tersini yaparak, kendi iç dünyasındaki fantastik fikirleriyle koskoca Türkiye Cumhuriyeti ekonomisini batıran, dış politikada sergilediği yetişilemez derecede keskin U dönüşleriyle tüm dünyanın başını döndüren bir ne yaptığını bilmeze, tek başına vereceği kararlarla istediği uluslararası sözleşmeden çekilme yetkisinin verilmesi, bugün sadece 42 milyon kadının can güvenliğinin değil, bu memlekette yaşayan her bir vatandaşın tehdit altında olduğu bir durum yaratmıştır. AKP Genel Başkanının bugünden itibaren kendisine Danıştay tarafından tanınan imkanla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden dahi çekilmesi ‘yok artık’ denemeyecek kadar yakın ve olası bir tehlike haline gelmiştir. Yıllardır bir kişiye bu kadar yetki verilmesi devlet güvenliğine, devletin bekasına, vatandaşların can ve mal güvenliğine tehdittir derken, bu günleri işaret ediyorduk. Ne yazık ki bahsettiğimiz tehlike 84 milyonun kapısını yumruklamaya başlamıştır.
BU ÜLKEDE YAŞAYAN KADINLAR, ERKEKLER VE ÇOCUKLAR İÇİN SANDIĞIN MASAYA GELMESİ ARTIK BİR TALEP DEĞİL, ZORUNLULUKTUR: Bu ülkede yaşayan kadınlar, erkekler ve çocuklar için sandığın masaya gelmesi artık bir talep değil, zorunluluktur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm vatandaşlarımıza söz veriyoruz. Bu ferman düzenine, bu tek adam sistemine, bu ucubeye son verecek, yeniden demokrasinin, hukukun, adaletin, liyakatin, kadın-erkek eşitliğinin, güçler ayrılığının sağlanacağı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi hakim kılacağız. CHP iktidarının ilk gününde, bu hukuksuzluğu ortadan kaldırarak, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacağız ve daha da önemlisi, hükümlerini amasız, fakatsız uygulayacağız. Bu ülkeye yaşattıkları kötü yönetim ve kararlarla can ve beden güvenliklerini sağlayamadıkları kadınlarla devlet adına helalleşecek, hukuksuzluğa bulanan, yargıyı birilerinin kuklası haline getirenlerle yine devlet adına hesaplaşacağız.