MUSTAFA ŞENTOP: "GÖÇ DALGALARININ ORTAYA ÇIKMASINA NEDEN OLAN TÜM DEVLETLER ARTIK BU VEBALLERİNİN SORUMLUĞUNU ÜSTLENMELİ, KÜLFETİNİ PAYLAŞMALIDIR"
Haber: EDDA SÖNMEZ Kamera: ADEM KARABAYIR
Türkiye-Azerbaycan-Pakistan Üçlü Meclis Başkanları Toplantısı İstanbul'da başladı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, tüm dünyanın derin ve hatta kronik bir mülteci kriziyle karşı karşıya olduğunu belirterek, “Bugün bu göç dalgalarının ortaya çıkmasına neden olan, başka ülkelerdeki insanca yaşanabilecek şartları ortadan kaldırmaktan çekinmeyen, insanlara sadece çıkarlarıyla örtüştüğü sürece değer veren tüm devletler de artık bu veballerinin sorumluğunu üstlenmeli, bedelini karşılamalı, külfetini paylaşmalıdır" dedi.
Türkiye-Azerbaycan-Pakistan Üçlü Meclis Başkanları Toplantısı'nın ilki geçen yıl Azerbaycan’da yapılmıştı. Bu yıl İstanbul'da yapılan ikinci toplantı, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Başkanı Sahiba Gafarova ve Pakistan Milli Meclisi Başkanı Raca Pervez Eşref'in açılış konuşmalarıyla başladı. Şentop, şunları söyledi:
"İLİŞKİLER, ZOR ZAMANLARDA VE MİLLÎ DAVALARIMIZDA BİRBİRİMİZE VERDİĞİMİZ DESTEKLE KENDİNİ TAM ANLAMIYLA İSPAT DA ETMİŞTİR" Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan, İslam dünyasının en büyük demokrasilerinden üçü olarak ön plana çıkmaktadır. Bugün üç ülkenin ve halklarının kalplerinin her zamankinden daha yakın bir şekilde attığını müşahede ediyorum. Bu durum da bana büyük bir mutluluk ve gurur veriyor. Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan arasındaki köklü ilişkileri tanımlarken esasen 'dostluk ve kardeşlik' ibareleri dahi yetersiz kalmaktadır. Bizler sevinci ortak, kederi ortak, mutluluğu ortak; adeta kaderi ortak milletleriz. Ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki müstesna ilişkiler, zor zamanlarda ve millî davalarımızda birbirimize verdiğimiz destekle kendini tam anlamıyla ispat da etmiş ilişkilerdir. Halklarımızın birbirine duyduğu muhabbet, ülkelerimizi birleştiren en büyük değerdir. Paylaştığımız değerlerin yanı sıra ülkelerimizin barış, istikrar ve refaha dayalı bir geleceğe olan inancı da ortaktır. Bizler de üç ülkenin Meclis başkanları ve milletvekilleri olarak birbirimizle giderek artan sıklıkla temas ediyor, halklarımızın müreffeh geleceği için atılabilecek ortak adımlar hakkında istişarelerde bulunuyoruz. Üç kardeş parlamento başkanı olarak, geçen yıl da aynı zaman diliminde Bakü’de bir araya gelerek, aile meclisimizi oluşturmuş ve üçlü iş birliğimizi geliştirmenin yollarını ele almıştık.
YÜZYILIN SİYASİ, HUKUKİ VE EKONOMİK DENGELERİ BOZULDU: Tarihin akışının değişmeye başladığı günlerden geçiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, katliamlarla geçen 20. yüzyılın siyasi, hukuki ve ekonomik dengeleri bozuldu. Bu dönemin istikrarsızlıklarına çözüm üretmek üzere ortaya çıkan kurumlar işlemez, işlev görmez hale geldi. Uluslararası kurumlar ve tezleri, bütün bir dünya ve insanlık için iddia ettikleri barış, asgari refah ve insanca yaşama şartlarını üretemedi. Çifte standartla hareket etme hastalığına düçar olan bu kurumların sahte çıkışları artık çok daha göze batar hale geldi. Bazı ülkelere Birleşmiş Milletler kararlarına uymadıkları için müdahale edilirken, onlarca Birleşmiş Milletler kararını tanımayan, dünya ile alay edercesine bu kararları ihlal eden ülkelere kimse sesini çıkartmadı. Bu tür çifte standartlı yaklaşımlar uluslararası kuruluşların ve zeminlerin güvenilirliğini aşındırmış ve sonunda tüketmiştir. Daha önce de birçok konuşmamda, uluslararası zeminlerin ve örgütlerin yeniden gözden geçirilmesinin zaruretine, uluslararası örgütlerin bir kısmının, özellikle de Birleşmiş Milletler’in, kuruluş amaçlarında öngörülen misyonu yerine getirmekten çok uzakta olduğuna dikkat çekmiştim. Nitekim sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu durumu, 'dünya beşten büyüktür' itirazıyla ifade ediyor.
DAHA ADİL, DAHA MÜREFFEH VE DAHA HUZURLU BİR DÜNYANIN MÜMKÜN OLDUĞUNU SAVUNUYORUZ: Şimdi karşı karşıya olduğumuz durum, uluslararası siyasetin ve küresel meselelerin ele alınmasında mevcut örgütlerin dinamik ve hakiki kurumlara dönüştürülmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gün yüzüne çıkarmış; kaygılarımızın ve çağrılarımızın haklılığını teyit etmiştir. Günümüzde yaşanalar bu itirazı aslında birçok devletin kalbiyle ikrar ettiğini ancak henüz lisan ile teyit edemediklerini gösteriyor. Ancak her geçen gün bu ifadelerin bulduğu karşılığın, bu ifadeleri tekrarlayacak halkların, parlamentoların ve en nihayetinde devlet başkanlarının sayılarının artacağına inanıyoruz. Zira uluslararası siyaseti ve küresel dengeleri, var olmayan bir dünyanın eskimiş örgütleriyle sağlamak artık mümkün değildir. İşte tam da bu noktada Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye birlikteliğinin her düzeyde olduğu gibi parlamentolar düzeyinde de kurulan bu üçlü mekanizma ile ortaya çıkması, salgın sonrası dönemde yeniden inşa edilecek küresel sistemin, hak, adalet, insaniyet ve hürriyet mizanlarıyla tüm insanlığa fayda sağlayacak şekilde nazmedilmesine, aleme yeni bir nizamın mümkün olduğunun gösterilmesine hizmet edecektir. Çünkü bizler inanıyoruz ki; hak kuvvete galebe edecek, uhuvvet düşmanlığı yenecektir. Daha adil, daha müreffeh ve daha huzurlu bir dünyanın mümkün olduğunu savunuyoruz. Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye’nin hak için, adalet için, insaniyet için, hürriyet için söyleyecek ve insaniyetin dertlerine derman olacak çok sözü vardır. Uluslararası güvenlik, refah ve huzurun temini noktasında yükümlülüklerini üstlenen ve bunu layıkıyla yerine getirme gayretindeki ülkelerimizin birlikteliği sadece bölgenin değil tüm dünyanın güvenlik ve istikrarına her daim katkı sağlayacaktır.
DÜNYANIN JEOPOLİTİK VE EKONOMİK AĞIRLIK MERKEZİ HIZLA ASYA’YA KAYIYOR: Asya kıtasının küresel siyaset ve ekonomide yükselen güç olması nedeniyle 21. yüzyıl 'Asya yüzyılı' olarak adlandırılıyor. Dünya’nın jeopolitik ve ekonomik ağırlık merkezi hızla Asya’ya kayıyor. Asya kıtasının her bölgesinde etkileyici bir kalkınma ve gelişim süreci yaşanıyor. Asya ve Avrupa kıtalarının ayrılmaz bir parçası olan Türkiye de kendi içinde ve büyük Avrasya coğrafyasında sürmekte olan kapsamlı dönüşüme uygun bir şekilde “Yeniden Asya” inisiyatifi ile Asya yüzyılını karşılıyor. Bu girişimle, Türkiye mevcut siyasi ve ekonomik kurumsal taahhütlerini dikkate alarak, Asya genelinde ortaya çıkan çok yönlü dinamizmden daha iyi ve verimli biçimde yararlanmayı ve buna katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Türkiye olarak Asya’ya sadece siyaset ve güvenlik eksenli bir zaviyeden bakmıyoruz. Ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri güçlendirilmesine de fevkalade ehemmiyet gösteriyoruz.
DÜNYA SAHNESİNDE ÖNDE GELEN ÜÇ ÜLKESİ OLARAK YÜKSELECEĞİZ: Şüphesiz, Modern İpek Yolu’nun canlandırılması bölgelerimizin refahı ve kalkınmasına ciddi ivme kazandıracaktır. Bu meyanda yürüttüğümüz Orta Kordior Girişimi ile yaptığımız ulaşım ve enerji iletim hattı yatırımları ile bu girişimde ciddi bir rol oynuyoruz. Önemli bir tecrübe edindik. Zengezur Koridoru'nun açılması ile bu alanda hepimiz için daha birçok eşsiz fırsat ortaya çıkacak. Bizler de ülkelerimiz arasında kardeşliğe, tarihi ve kültürel bağlara, karşılıklı saygı ve güvene dayalı mevcut güçlü bağlarımızı sürdürdüğümüz sürece; ulaşım, ticaret, enerji, eğitim, sosyal ve kültürel alanlardaki birlikteliğimizi geliştirdiğimiz sürece; halklarımız arasındaki kardeşlik münasebetlerini daha da derinleştirdiğimiz sürece; gelişen Asya’nın dünya sahnesinde önde gelen üç ülkesi olarak yükseleceğiz; yoksulu, yetimi, garibi, gurebayı, haklıyı önceleyen hakiki medeniyeti de tüm dünyaya tanıtacağız.
TÜM DÜNYA DERİN BİR MÜLTECİ KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA: Diğer taraftan ortak ve somut bir uluslararası eylem gerektiren ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı ve nefret söyleminin dünya çapındaki tehdit edici yükselişine karşı Batı'nın riyakar politikaları değil, ancak ve ancak bizim gibi insanı merkeze alan bir medeniyetin güçlü ve haklı sesi karşı durabilecektir. Tüm dünya derin ve hatta kronik hale gelmiş bir mülteci krizi ile karşı karşıya. Mülteci krizi ancak ve ancak bu durumun ana nedenleriyle mücadele etmekle mümkün olabilir. Ve böyle bir mücadelenin samimiyetle yürütülmesi; her bir mültecinin yaşam hakkının tüm dünyadaki tüm insanların yaşam hakkı kadar değerli olduğunun bilincine ve inancına sahip bir medeniyetin temsilcilerinin öncülüğüyle mümkündür. Ancak bugün bu göç dalgalarının ortaya çıkmasına neden olan, başka ülkelerdeki insanca yaşanabilecek şartları ortadan kaldırmaktan çekinmeyen, insanlara sadece çıkarlarıyla örtüştüğü sürece değer veren tüm devletler de artık bu veballerinin sorumluğunu üstlenmeli, bedelini karşılamalı, külfetini paylaşmalıdır.
NE MÜLTECİLERİ AYIRIYORUZ NE DE AYRIMCILIĞA VE İNANCA DAYALI ZULÜMLERE SESSİZ KALIYORUZ: Bunların yanında mültecileri dahi, tenlerinin rengi, gözlerinin şekli, evlerinin coğrafi konumu, müziklerin tonuna göre ayıran Batı toplumunda İslam düşmanlığının, ırkçılığın ve ayrımcılığın şiddetlendiğine de şahit oluyoruz. Yeni teknolojilerin de katkısıyla sahte bilgilendirme, yanlış bilgilendirme ve yalan haberlerle bu toplumsal hastalıkların daha da yayıldığını, şiddetin arttığını biliyoruz. 'Yaratılanı yaratandan ötürü seven' bir medeniyetin devletleri olarak ne mültecileri ayırıyoruz ne de ayrımcılığa ve inanca dayalı zulümlere sessiz kalıyoruz. Bunun için uluslararası toplumun hem İslam ve Müslüman düşmanlığına karşı hem de dezenformasyon, mezenformasyon ve yalan haberlerle mücadelede somut adımlar atması gerektiğine inanıyoruz.
TERÖR ÖRGÜTLERİNE VE BUNLARIN UZANTILARINA KARŞI ORTAK ÇABA: Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan Üçlü Meclis Başkanları Toplantısı bugün olduğu gibi bundan sonraki dönemde de aynı ehemmiyet ve kararlılıkla yapılmaya devam edecektir. Bizler, bir oldukça, şiddetin ve terörizmin karşısında çok daha dik duracağız. Ayrımcılık ve İslam düşmanlığını çok daha net şekilde reddedeceğiz. Karabağ meselesinde tesis edilen adalet, Cammu ve Keşmir meselesinde de inşa edilecek, uluslararası hukuk temelinde ve Keşmir halkının beklentileri doğrultusunda Pakistan’ın haklı davası da çözüme kavuşacaktır. Kıbrıs meselesinde adil, sürdürülebilir, gerçekçi ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm, Ege ve Doğu Akdeniz'de ise uluslararası hukuka uygun bir yaklaşım bizlerin sesinin çok daha ortak ve gür şekilde çıkması ile mümkün olacaktır. FETÖ, PKK/YPG ve DEAŞ gibi tüm terör örgütlerine ve bunların uzantılarına karşı ortak çabamız terörün önünde çok daha mukavemetli bir duvar olarak yükselecektir.
BİRBİRİMİZE KARŞI KARDEŞTEN DE ÖTEYİZ; ÜÇ ÜLKE, BİRİZ VE BERABERİZ: Bizler birbirlerini gördüklerinde yüzleri gülen insanlar olarak, bugün münferit menfaatlerimiz için değil, tam tersine, kardeşlik için, birbirinin derdine derman olmak için, birbirinin yüzünü güldürmek için, birbirine yarenlik edebilmek için bir araya geldik. Çünkü bizler hakiki, samimi, ezeli ve ebedi dostlarız, birbirimize karşı kardeşten de öteyiz; üç ülke, biriz ve beraberiz. Türkiye, bölgelerimizde güvenlik ve istikrarın tesisine ihtiyaç duyulan her hadisede dost ve kardeşlerinin yanında durmaya devam edecektir. Azerbaycan ve Pakistan ile el ele, omuz omuza beraberce hareket edecektir. Bu vesileyle Azerbaycan ve Pakistan’ın geçtiğimiz hafta 6’ncı yıldönümünü geride bıraktığımız 15 Temmuz hain darbe girişiminin arkasındaki FETÖ terör örgütüyle mücadeleye verdikleri destek için teşekkür ediyorum. Azerbaycanlı ve Pakistanlı kardeşlerimizin Kıbrıs Türklerine desteklerinin ve KKTC’yle parlamentolar arası temasların artarak devam edeceğine inanıyorum. Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan birlikteliği de tüm bölgemizin huzuruna, refahına ve kalkınmasına en muazzam katkıyı sağlamaya devam edecektir. Cenab-ı Allah bu birlikteliğimizi daim etsin; hayırlara vesile kılsın, rahmeti ve bereketiyle aramızdaki bağları kavi eylesin. Toplantılarımızın hayırlı sonuçlara ulaşmasını niyaz ediyorum. Sizleri hürmetle ve muhabbetle bir kez daha selamlıyorum."