ÖZEL: “DEZENFORMASYON YASASI OLSAYDI KİMSE TWİTTER’A BU 20 SORUNUN BENZERLİĞİNDEN DUYDUĞU ŞÜPHE VE RAHATSIZLIĞI YAZAMAZDI”
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “KPSS sorununu gençler sosyal medyada duyurdular. Gençler haklarını yedirmediler ama kendileri yedirmediler. Sosyal medya sayesinde yedirmediler. Sosyal medyada yükselen toplumsal tepki, AK Parti’nin kulağının üstüne yatma refleksine izin vermedi. Bu kadar net. Oysa Recep Tayyip Erdoğan miting meydanlarında, ‘Twitter, mivittır hepsinin kökünü kazıyacağız’ diyordu. O twitter, KPSS meselesindeki toplumsal tepkiyi duyuran sosyal medya mecrasıdır. Dezenformasyon yasası olsaydı kimse twitter’a bu 20 sorunun benzerliğinden duyduğu şüphe ve rahatsızlığı yazamazdı” açıklamasını yaptı.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Özel, şunları söyledi:
“SOSYAL MEDYADA YÜKSELEN TOPLUMSAL TEPKİ, AK PARTİ’NİN KULAĞININ ÜSTÜNE YATMA REFLEKSİNE İZİN VERMEDİ”
“Türkiye günlerdir KPSS skandalını konuşuyor. KPSS skandalı ortaya çıktı ve ardından Cumhurbaşkanı’nın Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirmesiyle herkes bu soruşturmanın sonuçlarını bekledi. Hızlı şekilde de görevden almalar, yeni atamalar, sınavın iptali, önümüzdeki sınavların ertelenmesi gibi hususlar var. Bu hızlı refleks nasıl sağlandı, KPSS’deki sorunu kim, nasıl duyurdu? Sorulardaki benzerliği gazete manşetlerinden mi öğrendik, televizyonlar son dakika, sıcak gelişme olarak mı verdi? Hayır, gençler sosyal medyada duyurdular. Orada tepki çığ gibi büyüyünce; İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanını haberdar etti ardından da biraz önce saydığım gelişmeler yaşandı. Hangi mecra? AK Parti’nin ve MHP’nin çöp dediği, bataklık dediği, kurutacağız dediği mecra. İşin trajikomik tarafı meselenin akışına ilişkin pozisyon almalar da o mecralardan duyuruldu. İletişim Başkanlığı tweet attı, Cumhurbaşkanı o tweeti alıntılayarak hiçbir gencin hakkını yedirmeyeceğini söyledi. Gençler haklarını yedirmediler ama kendileri yedirmediler. Sosyal medya sayesinde yedirmediler. Sosyal medyada yükselen toplumsal tepki, AK Parti’nin kulağının üstüne yatma refleksine izin vermedi. Bu kadar net. Oysaki Recep Tayyip Erdoğan miting meydanlarında, ‘Twitter, mivittır hepsinin kökünü kazıyacağız’ diyordu. Kendi toplantılarında bu mecraların kapanmasını, gerekirse de kendisinin de orada yer almayacağını söylüyordu. MHP bir ara küstü çıktı. Twitter’ı zapturapt altına alacak, güya kanuni düzenlemeler olunca geri girdiler hep beraber. O Twitter, KPSS meselesindeki toplumsal tepkiyi duyuran sosyal medya mecrasıdır.
“DEZENFORMASYON YASASI OLSAYDI KİMSE TWİTTER’A BU 20 SORUNUN BENZERLİĞİNDEN DUYDUĞU ŞÜPHE VE RAHATSIZLIĞI YAZAMAZDI”
Dezenformasyon yasası, mücadele ettik 1 Ekim’e kadar beklettik. Dezenformasyon yasası ne diyordu? ‘Doğru olmayan bilgiyi yayma suçu…’ Şimdi siyasi partiler bile ilk bilgiler geldiğinde bir teyit edelim, bir orijinalini görelim diye doğrulatmaya çalışıyorduk o günlerde. ‘Gerçekten öyle bir kitapçık var mı? Fiziken elde edelim’ dedik. Yoksa ‘birileri o soruları kitapçık gibi photoshopladı ortalığı karıştırıyor mu’ dedik. Bir doğrulama ihtiyacının olması önemlidir ama siz eğer ‘bu bilgi yanlış çıkarsa hapis yatacaksın, gazeteciysen mesleğinden olacaksın’ dediğinizde dezenformasyon yasası olsaydı kimse Twitter’a bu 20 sorunun benzerliğinden duyduğu şüphe ve rahatsızlığı yazamazdı. Hatta belki de yazanlara eğer bu kadar çok tepki birleşip, bir toplumsal tepkiye dönüşmeyince ‘bunlar dezenformasyon yapıyorlar, Cumhurbaşkanımızın atadığı ÖSYM başkanımızı küçük düşürmeye, ona haysiyet cellatlığı yapıyorlar’ deyip bu paylaşımları yapanlara tutup sürükleyip ceza verebilirlerdi, içeri atabilirlerdi.
“1 EKİM GÜNÜ YİNE AYNI YASAYI GETİRECEKSEN SENİN 1 TEMMUZDA TAKINDIĞIN TAVRIN BİR DEĞERİ KALMAZ”
O yüzden meseleyi öncelikle toplumun haber alma hakkı olarak ve insanların kendilerini ifade etme, demokrasinin bir tepki ve protesto rejimi olduğunun ayırdında olarak bu meselelere özgürlükçü yaklaşma ve toplumun duyduğu endişelerin rahatlıkla dile getirip tartışılabileceği imkanları vermenin gereği ortadadır. AKP ve MHP bu imkanı ortadan kaldırmak, bunun üzerine sis perdesi indirmek için genel bir tutum içindedirler. Şu anda Cumhur İttifakı ağustos ayında Ağustos Böceği gibi bir köşede ‘cürlüyorlar’ bir şey yaptıkları yok. Ona hakaret, buna hakaret. Dezenformasyon yasasını hani siz tüm sosyal taraflarla, gazetecilik meslek örgütleriyle tartışacaktınız? Bunun dünyadaki iyi örnekleri araştırılacaktı, komisyonlar kurulacaktı. 1 Temmuz’daki kafayla üç ay boyunca ona hakaret, buna hakaret 1 Ekim günü yine aynı yasayı getireceksen senin 1 Temmuz’da takındığın tavrın bir değeri kalmaz. Varsa ben okumuyorum, duymuyorum, görmüyorum varsa söylesinler. Gazetecilerle, Gazeteciler Cemiyetiyle, muhabirlerin dernekleriyle, bu alanda örgütlü sendikalarla, dünyaya bakıyorlar mı, muhalefete bir şey yolluyor musunuz? Yine gelim 1 Ekim’de aynı yasayı dayatacaksanız bu iş böyle olmaz.
“AKP’NİN, FETÖ’NÜN O YAŞATTIKLARINDAN HİÇBİR DERS ÇIKARMADIĞI ANLAŞILIYOR”
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, KPSS sorularının çalınması, FETÖ’nün o yaşattıklarından hiçbir ders çıkarmadığı anlaşılıyor. O gün olanlarda Adalet ve Kalkınma Partisi, çok elverişli bir temizleyicisi var onun, FETÖ sıvı sabunu. Elleri onunla yıkadılar pürü pak, tertemiz. FETÖ şampuanıyla baştan aşağıya yıkandılar AK Partililer o kadar hak yendi, AK Parti’nin o dönemdeki yöneticileri ve hala devam edenler pürü pak, nasıl olsa FETÖ sabunu her şeyi temizler. O günlerde birileri haksız girdi, tespit edilebilenleri attınız. Peki onların yerine girmesi gerekip hakkı yenenler ne oldu? Kamuya girmesi gerekirken, giremeyenler ne oldu? FETÖ’yle ortak, çünkü siz sadakate bakardınız, siz alnı secdeye değiyor mu diye bakardınız. Bunu da göstererek yapıyor mu, cemaat mensubiyetiyle bunu tescil ediyor mu diye yapardınız. Hala da yapıyorsunuz. O cemaat değil, başka cemaatler güçleniyor, yapılanıyor, kuvvetleniyor. Kafa aynı kafa olunca felaket aynı felaket oluyor.
“TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ MARKA DEĞERİNİN CANINA OKUDULAR”
Ecevit’in ilk işi kamuda seçme sınavını objektif kriterlerle sadece sınavlı halde getirdi. Siz geldiniz bunun üstüne kendi adamlarınızı yerleştirerek, cemaatleri, tarikatları yerleştirerek, şifre sorularla, algoritmalarla milletin hakkını yediniz. Şimdi de bunun üstüne bir mülakat rezaleti geliştirdiniz. İddialar kuvvetli, kimse çıkıp bir şey demiyor. ‘Kürtler, Aleviler eleniyor’ deniliyor. İddialar çok kuvvetli, ‘solcular, babası dedesi solcular eleniyor’ deniliyor. ‘Liyakate değil, tamamen partiye sadakate, Ak Parti’de yetmiyor, TÜGVA’nın, TÜRGEV’in listeleri’ deniliyor. Çıkıp buralarda bir makul açıklama yapılmıyor. Ne zaman AK Parti 20 yıllık iktidarının sonunda hem de çok önemli bir ÖSYM, Türkiye’nin en önemli marka değerinin canına okudular 20 yılda aşama aşama… Oranın başına atanacak bürokrat ne kadar kritik. Soruların 20 tanesi benzer olunca onu görevden alıyor, ‘bizim suçumuz yok.’ Sen suçu, iyiliği görevden alırken yapmadın. Bu gençlere kötülüğü o görevlendirmeyi yaparken yaptın. O kalem senin kalemin Recep Tayyip Erdoğan, senin kaleminin mürekkebinden dökülüyor bunların hepsi.
“DENETLEME KURULU BUNDAN ÖNCEKİ DÖNEMLERE DE BİR BAKSIN”
Sen ÖSYM başkanına o kadar güveniyorsun ki şimdiki Milli Eğitim Bakanı’nın, bir önceki görevi bakan yardımcılığı, ondan önceki görevi ÖSYM başkanlığı. Bizim önergelerimiz, taleplerimiz var. Mahmut Özer’in dönemi de dahil, sonraki dönem ve bu dönemin bütün sınavlarının enine boyuna araştırılması lazım. Neden yanaşmıyorsunuz? Devlet Denetleme Kurulu bundan önceki dönemlere de bir baksın, tam puan alanlara, puanı yüksek olup elenenlere, puanı sınırda olup en yüksek mülakat puanı verilenlere, onların referanslarına baksın. Tayyip Erdoğan’ın görevlendireceği Devlet Denetleme Kurulu’nun yapamayacağı açık ama on üçüncü cumhurbaşkanının, gelecek Cumhurbaşkanı’nın görevlendireceği Devlet Denetleme Kurulu bu sizin kirli çamaşırlarınızı teker teker ortaya dökecek. O zaman FETÖ şampuanı kimseyi kurtarmayacak. Hukuk önünde teker teker hesap verilecek.
“1 MİLYON 600 BİN KİŞİ, TAM SINAV STRESİ BİTMİŞKEN YENİDEN SINAV STRESİNE GİRDİ”
1 milyon 600 bin kişi, tam sınav stresi bitmişken yeniden sınav stresine girdi. Kazanma ümidi olanları perişan ettiniz. Hazırlanıp bu sınava girmiş ‘acaba’ diyenleri mahvettiniz. Sınavı iyi geçenlerin iki gözü iki çeşme. Hepimize annelerinden, babalarından telefonlar geliyor, ‘çocuğum perişan oldu yapmasın’ diye. Elde bir şey yok. İptal etmese başka haksızlık, iptal ediyor başka mağduriyetler. ‘Hiçbir çocuk mağdur olmayacak’ diyorlar. Şu anda yüz binlerce çocuk yatak odalarında ağlıyor. ‘Çocuğum yemekten içmekten kesildi, masaya gelmiyor’ diyor anneler, ‘mağdur olmayacak.’ Mağdur ettiniz, sorumlusu da sizsiniz. Recep Tayyip Erdoğan demiyor musun ‘her şey bende’ bununda sorumluluğu sende. Öyle onu görevden alıp, bunu atayarak olmaz.
“BUNDAN SONRA DA AYNI PERİŞANLIKLAR YAŞANACAK MI DİYE İHTİYATLA YAKLAŞMAYA MECBURUZ”
Yeni atanan başkanın ilk paragrafı, son cümlesi ‘özür diliyoruz’ demesi değerlidir ama yetmez. Özürle bu iş geçiştirilemez. ÖSYM’nin başındaki kişi eskiden FETÖ’cüydü, o dönem iktidarları varken, darbeden önce araştırdık suçu yok, darbeden sonra suçlu bulundu. Yerine bir tarikatçı bir cemaatçi daha. Şimdi gitti yeni gelen kişi hakkında da cemaat, tarikat bağlantıları… Bu işlerden ders çıkarmak lazım. İlk CV’ye baktığımda galiba bu kez liyakatli bir atama demiştim ama ardından ortaya dökülenler bu liyakat meselesi üzerine yerine yeni bir şüphe geliyor. Bu cemaat, tarikat ilişkisi üzerinden bir sadakat, bir dünya görüşü tescili, aman bir solcuya kaptırmayalım ne kadar iyi olursa olsun kapımızın içinden bir Atatürkçüyü sokmayalım mantığı bir kez daha bizi felakete sürükleyebilir. Yeni başkanın özür dileyerek başlamasına ‘evet’ ama dünya kadar tarikat bağlantısıyla ilgili ortaya dökülenlere de acaba yine aynı hata yapılıyor, bundan sonra da aynı perişanlıklar yaşanacak mı diye ihtiyatla yaklaşmaya mecburuz.
“KPSS’DEN BİR AY ÖNCE ÖSYM’DE 432 KİŞİNİN GÖREV YERİ DEĞİŞTİRİLMİŞ”
KPSS’den bir ay önce ÖSYM’de 432 kişinin görev yeri değiştirilmiş. Buna yanıt verin diyoruz, konuşan cevap veren yok. Soru önergeleri yanıtsız. Yeni ÖSYM Başkanı, önceden bekleyen yanıtlanmamış soru önergelerini cevaplamakla da mükellef bu soruya derhal cevap bekliyoruz. Bu 432 yer değiştirmiş mi, bu değişiklikler hangi amaca hizmet için, nereleri denetimsiz bırakmak, nerelere birilerini yerleştirmek, kimlere ne alan açmak için yapılmış bunu söyleyelim. Biz bu soruyu yeni sormadık, çoktandır soruyoruz cevap alamıyoruz.
“RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN VE EKİBİNİN ZEYTİN YAĞI GİBİ ÜSTE ÇIKMAYA HAKLARI YOKTUR”
Gelinen noktada Recep Tayyip Erdoğan’ın ve ekibinin zeytin yağı gibi üste çıkmaya hakları yoktur. Bu zeytin yağı gibi üste çıkmak tamamen milletle alay etmektir. Geçmiş dönemlerdeki gibi ‘aldatıldım, kandırıldım’ deyip kurtulmalarla olacak iş değildir. 20 yıldır ülke yönetiliyor, kadrolar kendi kadroları, bir 15 Temmuz’u Türkiye’ye yaşattılar. Makam mevki verdikleri, ellerine silah verdikleri, atadıkları, ordunun başına getirdikleri kişilerin onların getirdiklerinin yaptığı ihanetten ders almadılar. Geldi döndü dolaştı bir kere daha soruları çaldırdılar veya bilinen soruları birileri için sordurdular. Burada artık öyle zeytin yağı refleksiyle ‘ben çıktım bunlar yaptı.’ Onları da o mevkilere sen yaptın, sen getirdin.
“KENDİ YETİŞTİRDİĞİNİZ O KİNDAR NESLİ KAMUDA BİR YERLERE GETİRMEK VE ÖDÜLLENDİRMEK İSTİYORSUNUZ”
Bu sistem kime kazandırmaya çalışıyorsa, gücünü kudretini ve yetkisini senden alıyor. Senin adına kullanıyor bu yetkileri. Birileri KPSS’ye giriyor ve çark dönüyor AKP’nin ya da her birinde bir evladının görev yaptığı TÜRGEV’in, TÜGVA’nın, Okçuluk Vakfı’nın çarkları içinde bir şeyler dönüyor. ‘Bu çok kıymetli bir kardeşimiz, lisesi de bizim liseden. Bunu da kamuya sokarsak, ilerde de buraya alırsak’, ‘yapın’ diyorsunuz. Ne için bunu yaptığınız belli. Kendi yetiştirdiğiniz o kindar nesli kamuda bir yerlere getirmek ve ödüllendirmek istiyorsunuz. Sizinkilerin arkadaşları bütün Türkiye bunu biliyor. Ak Parti’den torpil olmadan bu işlerin olmadığına ilişkin yaygın kanaat en çok Ak Parti’ye geçmişte oy veren seçmende var. Sokak bunu konuşuyor. Bu kadar üye sayısı nasıl oluyor? Var mı Avrupa’da böyle bir üyelik? Tayin, terfi, devletteki her görev için senin yetmez yedi ceddinin AKP üyeliği gerekmiyor mu? Bilmeyen mi var? ‘Kral çıplak’ diye kaç kez bağırdık. 634 kişi Suriyelilerin kaldığı kamp kapanmış işsiz kalmışlar haklarını aramaya gelmişler, ‘kaçınız AKP üyesi’ diye sorduk bize güldüler. ‘634’ümüzde üyeyiz’ dedi. AKP üyesi olmadan Suriyelilerin kaldığı kampta görev almak mümkün mü? Önce AKP üyesi olacaksın.
“TOTALİTER REJİMDE LİDERİN EMRİ DEĞİL, NİYETİ OKUNMAYA ÇALIŞILIR”
Kimse birbirini kandırmasın birileri sorulara şifre üretiyorsa kendi akrabaları için değildir. Tepelerden gelen baskılarla, ‘bizim çocuklar kazansın, solcular kazanmasın, bu mezhebi istemeyiz’ sonu bu. Unutmayın, faşizme varan otoriter rejimlerde devleti yönetenler ve memurlar kendine verilen talimatları değil, liderlerinin verdikleri talimatları değil, liderlerinin aklından geçenleri yapmaya çalışırlar. Demokrasi olan ülkelerde bunların olmamasının sebebi budur. Totaliter rejimde liderin emri değil, niyeti okunmaya çalışılır. ‘Benim liderim bana bunu emretti yapacağım’ demez, ‘benim liderim buna niyetlendi yapmalıyım’ der. O yüzden bu işler Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendireni değil, ÖSYM başkanını görevlendirenin ne yaptığına bakmak lazım. İkisinin aynı kişi olması ikinci imzayla birinci imzadaki sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Kitabın ortasından konuşmanın vaktidir. Bu işlerin kimin sorumluluğunda olduğu bu kadar gencin hakkını kimin yediğini görmek lazım. Üç kelime Recep Tayyip Erdoğan. Dördüncüsü yok, çıksınlar konuşalım. Liyakatsizliğin sınavlara etkin olması, sırf oralarda kalmıyor en çok ekonomide yaşadığımız sıkıntılar liyakatsizliğe bağlı.
“ÖSYM NASIL BİR KURUMSA, TÜİK’TE ÖYLE BİR KURUM”
TÜİK’in rakamlarına göre bile, ‘Tayyip’i Üzmeye İstatistik Kurumu’ onun da başkanını o atadı, defalarca kez değiştirdi. Bu TÜİK ne kadar güvenilir, çok güvenilir, ÖSYM kadar güvenilir. ÖSYM nasıl bir kurumsa, TÜİK’te öyle bir kurum. Onu kim atıyorsa bunu da o atıyor. ÖSYM ne yapıyorsa TÜİK’te benzerini yapıyor. TÜİK başkanı rakamları çıkartmış bir gün önce, ilandan önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanındaydı. Askerlik yapanlar bilenler, askere yedirilecek yemek öğünden önce komutana çıkartılır. Komutan tadar, ‘ne var bugün menümüzde’ der. Fuat bey sormuştur, ‘vatandaşa yarın ne yedireceğiz’, ‘geçen ayki gibi, vatandaşın hakkını yiyeceğiz, yedireceğiz.’ Emeklinin, çalışanın hakkını yediler yine, menüde yine aynı şey vardı. Birgün önce rakamları Fuat Oktay’a götürüp arz etmiş. Fuat Oktay, TÜİK’e ‘enflasyon 80’i geçebilir diye 79,6’ya aferin asker’ demiş. Unutmayın bütün emeklilerimiz ve işçilerimiz bu komutana bir gün önce tepside servis edilen kendi hakları üzerinden maaş alıyorlar. Kimsenin inanmadığı bu enflasyon rakamlarına göre bile enflasyon 24 yılın zirvesinde. Yani enkaz devraldılar ya, geçmiş hükümeti tamamen geçtiler. Frenler tutmadı, üçlü koalisyonu geçtiler, öncesine gittiler. Hem de bu tüketici fiyatları üzerinden, üretici fiyatları üzerinden hesaplandığında Çiller döneminden gerideyiz. Çiller’in en kötü günlerindeyiz.
“İCRAAT ÜRETME, YERİNE MAZERET ÜRETME NOKTASINDA BAKANLARLA CUMHURBAŞKANI BİRBİRLERİYLE YARIŞIYOR”
Recep Tayyip Erdoğan, ‘enerji fiyatlarındaki dengesizlik olmasaydı, cari fazla verecektik’ diyor. Mehmet Muş’ta, ‘önceki yılın paritesi değişmemiş olsaydı Euro cinsinden yapılan ihracatımız daha yüksek olacaktı’ diyor. İcraat üretme, yerine getirmek yerine mazeret üretme noktasında bakanlarla Cumhurbaşkanı birbirleriyle yarışıyor. Söylediklerini kimse anlamıyor, hiçbir değeri yok. Euro sepeti ya da enerji fiyatlarındaki dengesizliği değil manavdaki, pazardaki, kasaptaki etiketleri görüyor millet. İki yüze yakın ülke arasında dünyada en yüksek dördüncü enflasyon, az kaldı ataktayız Zimbabve ile aramızda 12 puan kaldı. Yüzde 92 Zimbabve. Gelecek ay onları da geçebiliriz sıkı bir atak yapabilirsek, onlarda bir düşüş olursa. 200 ülke içinden en çok enflasyon olan ilk üç ülkeden biri olacaksın ve buna mazeret üreteceksin.
“DÜNYANIN İKİ SÜPER GÜCÜNDEN BİRİ OLAN RUSYA’NIN BOMBALADIĞI UKRAYNA’DA BU ENFLASYON YOK”
Nebati, ‘uyudum, uyanmadan önce Rusya, Ukrayna’ya saldırdı’ diyor. Enflasyon ondan olmuş yoksa hemen düşecekti. Bütün dünyanın ambargo uyguladığı Rusya’da bu enflasyon Rusya’da yok. Dünyanın iki süper gücünden biri olan Rusya’nın bombaladığı Ukrayna’da bu enflasyon yok. Rusya, Ukrayna’yı bombaladı diye onlarda enflasyon olmuyor, bizde oluyor. Çare üretmeyip, mazeret üreten liyakatsiz ekonomi yönetimi. Perişan haldeyiz ve bunun üzerinden gidip yabancı bakana, ‘Yüzde 7 enflasyon var sokağa çıkamıyorsunuz, bende bunun 10 katı enflasyon var sokakta rahat geziyorum’ diyor. Yüzde 7 enflasyon var diye Avrupa’da bir bakan sokakta gezemiyorsa bu onun ayıbı değil. Bu onun görevini ne kadar hassasiyetle yaptığının, o ülkede de ne kadar iyi hak arandığını göstergesi. Esas sorun sende ekonominin canına okudun. Hala sokakta çıkıyorum, geziyorum diye övünüyorsun. Anadolu’da bu senin yaptığına ‘yüzsüzlük’ derler. Rahat gezdiğinde yok ben seni takip ediyorum. Sen Urfa’ya, Gaziantep’e gittin esnaf gezdin. Kemal bey Erzurum’da esnaf gezdi bütün ajanslar orada ne konuşulursa herkes kaydedebiliyor. Sen tek kamera, tek fotoğrafçı Anadolu Ajansı’yla esnaf geziyorsun. Başka DHA’ya bile güvenleri yok. Yeni Şafak bile gelmesin. Tek başına Anadolu Ajansıyla esnaf geziyor. Onda da video yayınlayamadılar fotoğraf geçtiler. Videoya çekiliyor diyalog yayınlamıyor. Gezdiğin esnafta bir tanede ‘iyi yaptın’ diyen yok ki. 17 dk’da 4 tane fotoğraf koy Twitter’a sonra gidip Alman bakana ‘sokakta gezebiliyorum’ diye hava yapıyor. Sen sokakta da gezemiyorsun. Hodri meydan yanında bizim ekonomi kurmaylarımız birer kişi çıkın bakalım sokağa, televizyon ajanslarını da yanımıza alalım rastgele gidelim bakalım esnaf ne diyor?
“DOLAYLI VERGİ VERENLERİN CEBİNDEN ALDINIZ, ZENGİNLERE 40 MİLYAR TL VERDİNİZ VE KUR AYNI YERDE”
Ne oldu o köşe yazarları, akşam televizyon kanallarında hükümet övücüler, muhalefet bükücüler. Kur 18 TL’ydi, kur korumalı mevduat kur 11 TL’ye kadar geriledi ‘Tayyip Erdoğan büyük deha, çok büyük icat yaptı’ diyorlardı. Kur korumalı mevduata 7 ayda hazineden tam 40 milyar TL ödedik. Döndük dolaştık kur aynı yere geldi. Madem öyle biz bu kur korumalı mevduatı niye icat ettik? Hepimizin en çok da dolaylı vergi verenlerin cebinden aldınız, zenginlere 40 milyar TL verdiniz ve kur aynı yerde. Ne olacak şimdi kim verecek bunun hesabını? O günlerde ‘dünyada bu kadar büyük bir negatif faiz olmaz. Bu kadar büyük bir faiz varsa o para başka yere kaçar. Kaçacağı yer dolardır’ dedik. ‘Faiz vermiyor gibi yapacağız, dolardan zararınızı telafi edeceğiz’ dediniz. Onlarda aldılar doları aynı yere getirdiler. Hem o parayı aldılar hem vergiden kurtuldular. Sonuçta bu parayı garibanlar ödedi, bu parayı işsizler ödedi. Bu parayı asgari ücretliler, emekliler ödedi.
“DOKUZ NUMARA KURU ÜZÜME VERİLECEK FİYAT 2 DOLARIN ALTINDA, 35 TL’NİN ALTINDA OLAMAZ”
Manisa’daki üreticisi mazeret değil, fiyat bekliyor. Maliyetlerin 25-26 TL olduğu bir yerde 25 TL fiyat değil. Sizin bir sözünüz var, ‘iktidarımızda üzümün fiyatını 2 doların altına hiç indirmedik’ diye. Geçen sene 1.5’lere ve altlarına indi hiç yüzünüz kızarmadı. Dokuz numara kuru üzüme verilecek fiyat 2 doların altında, 35 TL’nin altında olamaz. Bu fiyatın mutlaka verilmesi gerekiyor. Maliyeti bile karşılamayacak fiyatlar konuşuluyor. Buna hangi siyasi görüşten olursa olsun bütün Manisa direnir.
“BÜTÜN KOMŞULARIMIZ SORUN, HER TARAFLA SORUN”
Dış politikada tarihimizin en kötü günleri yaşanıyor. Recep Tayyip Erdoğan, dış politika muhabirlerinden daha güzel özetliyor. İsrail’le ne haldeymiş ne hale getirmiş, o hale getiren benim sanki. Mısır’la ilişkiler ne haldeymiş şimdi düzelme sürecindeymiş, bozan biziz sanki. Ermenistan’la sıfır sorun noktasına gelecekmişiz, sırf sorunu yaratan kendi değilmiş gibi. Bütün komşularımız sorun, her tarafla sorun. Seçim yaklaşırken ekonomiye iyi gelecek bir başarı hikayesi olur mu diye hep ‘u’ dönüşleri hep tükürdüğünü yalamalar.
“DIŞ POLİTİKA ZAFERİNDEN BAHSEDİYOR. SEN DAHA İKİ UÇAĞINI GETİREMİYORSUN”
Diğer taraftan tahıl koridoru gibi hepimizin desteklediği, beklediği bütün dünyanın özellikle Afrika için istediği bir mesele. Evet önemlidir Rusya, Ukrayna ikilisinin ayrı ayrı menfaatlerine olacak ama hem dünya hububat piyasasına hem fakir ülkelere katkı sağlayacak bir anlaşma. Bu anlaşmayı iç politikaya tahlil etmek için kendini parçalayan birtakım çevreler. Bu anlaşma doğru, bu anlaşmaya kimse bir şey demez. ‘Rusya ve Ukrayna, Tayyip Beyin sözünden çıkmıyor.’ Madem sözünden çıkmıyorlar da iki tane f35 projesi gibi a400m uçaklarımız var. Altı aydır Kiev’de duruyor iki uçak. İki uçağı getiremiyorlar, darı gelecek boğazdan geçecek bütün televizyonlar ‘Tayyip Erdoğan’ın büyük dış politika marifeti’ yapılan işe yanlış demiyoruz. Bu yapılan işi destekleriz, kalıcı olmasını da isteriz. Bütün dünyanın talebiydi bu. Türkiye’de boğazların olması çok önemli. Türkiye o masaya Montrö Anlaşması sayesinde oturuyor. Siz Montrö’ye de karşıydınız. Tarihin en çelişik hükümeti çıkmış dış politika zaferinden bahsediyor. Sen daha iki uçağını getiremiyorsun. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nde yerli şirketin sözleşmesini Ruslar feshediyor. Zaten enerjide Rusya’ya bağımlıyız. Zaten enerjide Rusya’ya bağımlıyız, nükleer enerjide de tam bağımsız, tam olarak bağlı ve Türkiye’yle tamamen bağlantısız bir hale gelecek bizim nükleer santral. Bu riskten her zaman bahsediliyordu. Soçi’deki temasları bu yönüyle de çok dikkatli bir şekilde takip ediyoruz.
“YAŞI ARTTIKÇA GÖREV SÜRESİ DE ARTIRILIYOR”
Askerin kendi içindeki terfi silsilesi yerine, iktidar partisinin temsilcisi partili bir Genel Kurmay Başkanı. Partili bir Genel Kurmay Başkanı dedik şimdi örtülü Genel Kurmay Başkanı olarak göreve devam ediyor. Buna isyan eden kuvvet kademesindekiler terfi ettirilmiyorlar ya da emekli ettiriliyorlar. Buna uyum gösterenlerin yaşı arttıkça görev süresi de artırılıyor. Partili Genel Kurmay Başkanını uyum gösteriyor diye bir kişiyi birer birer beş sene yaşlansa da yaş haddine takılmadan uzatma yetkisi veriliyor. Ak Parti’den yargı teşkilatına taşıdığınız hakimlerden birini bulsaydınız da Genel Kurmay Başkanının yaşını düşürseydiniz. Koca meclisi alet ediyorlar. Esas sıkıntı kanuna gerekçe yazmışlar, ‘terörle mücadele tecrübesi sebebiyle’ uzatılıyormuş. Aynı görevi layıkıyla, aynı başarıyla yapabilecek onlarca alternatif vardır. Yoksa zaten biz yanmışız.”