EKREM İMAMOĞLU: KAMU KAYNAKLARI DEPREM İÇİN HARCANMADI. BİR AVUÇ ÇIKAR GRUBU 85 MİLYAR DOLARLIK RANTI PAYLAŞTI

EKREM İMAMOĞLU: KAMU KAYNAKLARI DEPREM İÇİN HARCANMADI. BİR AVUÇ ÇIKAR GRUBU 85 MİLYAR DOLARLIK RANTI PAYLAŞTI
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni çözüm önerilerini aktardığı toplantıda, “Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini zengin ettiler” dedi. Kamu kaynaklarının deprem...

Haber: OKTAY YILDIRIM - Kamera: ADEM KARABAYIR

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni çözüm önerilerini aktardığı toplantıda, “Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini zengin ettiler” dedi. Kamu kaynaklarının depremle mücadele için harcanmadığını vurgulayan İmamoğlu, 6306 sayılı Afet Riski Yasası kullanılarak İstanbul’un göbeğindeki üniversite alanlarının konuta, ticarete açıldığını belirterek, “Bu alanlar lüks, israf ve yeni kentsel yük alanları oldu. Bu ‘hançer projeler’, kente yeni altyapı ve trafik yükü getirdi. Bir avuç çıkar grubu, 85 milyar dolarlık rantı paylaştı” diye konuştu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugün düzenlediği basın toplantısında İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni çözüm önerilerini açıkladı. Haliç Kongre Merkezi’ndeki “İstanbul’un Yeni Çözüm Adımları” başlıklı toplantıda konuşan İmamoğlu, 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Gölcük merkezli depreminin tüm Cumhuriyet tarihinin en büyük trajedisi olduğunu söyledi. “Büyük depremin üzerinden 23 yıl geçti ama biz, ülke olarak bu zamanı doğru kullanamadık” diyen İmamoğlu, bu süreçteki 20 yılda hem İstanbul’u hem de Türkiye’yi yöneten anlayışın depreme hazırlık konusunu dönem dönem ciddiye aldığını, ancak çoğu zaman o ciddiye alışın arka planında başka işlere öncelik verildiğini dile getirdi.

Göreve geldiklerinde, verilerin İstanbul’da deprem durumunda yaklaşık 48 bin binada ağır ve çok ağır, 146 bin binada ise orta hasar yaşanabileceğini ortaya koyduğunu belirten İmamoğlu, “Önümüze konmuş olan veri son derece endişe vericiydi ama çok geçmeden detaylı bir çalışma yapınca gördük ki bu rakamlar doğru değil. Yaptığımız tespitlerden sonra ağır hasar görebilecek binaların 1,8 kat, orta hasar görebilecek binaların ise 3,3 kat daha fazla olduğunu bize gösteren sonuçlar elde ettik” diye konuştu.

İmamoğlu, şunları söyledi:

“İSTANBUL’UN DEPREM RİSKİ İFADE EDİLENDEN ÇOK DAHA BÜYÜK: İstanbul’un deprem riski, bugüne kadar ifade edilenden çok daha büyük. Konuya en başından beri ciddiyetle yaklaşıyoruz. Deprem riskinin bizden önceki yönetimlerce ne kadar az ciddiye alındığının bir diğer kanıtını da kentsel dönüşüm uygulamaları gösteriyor. Bu konudaki yasal düzenlemelerin gerekçesi, deprem bölgelerindeki konut alanlarını güvenli hâle getirmekti, değil mi? Peki gerçekte ne yaptılar? Bu slayttaki haritaya baktığınızda yapılanları görüyorsunuz. Sarı zeminde gördüğünüz alanlar, depremden sonra o tarihteki İBB yönetiminin Japon Uluslararası İş Birliği Ajansı’na (JICA) yaptırdığı bilimsel analizlerle ortaya çıkan, şehrin deprem riski yüksek alanlarını gösteriyor. Kırmızı çizili alanlar ise iktidarın kentsel dönüşümle ilgili öncelikli alan ilan ettiği yerler. Yasa ve yönetmeliklerle deprem riskli alan ilan ettikleri yerlerin bu çalışmayla nasıl örtüşmediğini net olarak görüyorsunuz. Oysa kentsel dönüşümün öncelikle deprem riski taşıyan alanlarda olması gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş. Ortada bir dönüşüm var ama bunun ne yazık ki depremle pek ilgisi yok. Başka türlü bir dönüşüm bu.

AFET RİSKİ YASASI, KENTSEL AFET YARATTI: Önceki dönemde, riskli alanlarda dönüşümü kolaylaştırmak için 6306 sayılı Afet Riski Yasası çıkarıldı. Bu yasayla konu deprem ve afetler olduğu için kamu otoritesine önemli ve yer yer de olağanüstü yetkiler verildi. ‘Bu yetkiyle deprem meselesini çözeceğiz, hiç merak etmeyin’ denilerek vatandaşa çok büyük ümit verildi. 6306 sayılı Afet Riski Yasası ile İstanbul’da azımsanmayacak düzeyde uygulama yapıldı. Bunların önemli bir bölümünü de merkezden yaptılar. Peki sonuç ne oldu? Olağanüstü yetkilerle deprem meselesini çözebildiler mi? 6306 sayılı Yasa’ya dayalı uygulamalara biz de detaylı olarak baktık. Gördüğümüz şudur. ‘Afet Riski Yasası’ denilen yasanın uygulaması, başlı başına bir kentsel afet yarattı. Hatta adına, ‘kentsel bir cinayet’ bile diyebiliriz. 

KAMU KAYNAKLARI DEPREMLE MÜCADELE İÇİN HARCANMADI: Uzmanlarımızla birlikte oturduk ve bu yasa çerçevesinde İstanbul’un arazilerine ne olmuş diye incelemeye başladık. Gördük ki 130 proje, 78 donatı alanı ve tam 7 orman alanından 85 milyar dolar gibi inanılmaz bir rant elde edilmiş. Ne yazık ki kamu arazileri, kamu kaynakları depremle mücadele için harcanmadı. Bu özel yasalar kullanılarak satıldı veya imara açıldı. Oysaki kamu arazileri ve bu yasalar, bu kentin deprem toplanma alanları, yeni sosyal konut alanları ve çürük yapı stokunun yenilenmesi için kullanılabilirdi. Bu inanılmaz tutar ne İBB’ye kaynak olarak gelmiş ne depreme dayanıklı konuta harcanmış. Tam 85 milyar dolarla şu anda İstanbul’da depreme dayanıksız ev bırakılmaz, hepsi yenilenirdi.

KANUN KILIF OLARAK KULLANILDI: 6306 sayılı Kanun, bir kılıf olarak kullanıldı. Çok üzülerek söylüyorum ki bu yasayı bahane ederek Cumhuriyet tarihimizin en büyük trajedisinden rant ürettiler. Depreme karşı, afetlere karşı devletin gücünü ve hızını artırmak için verilen yetkiler, kötüye kullanıldı. Bunu yaparken kentin kamu alanlarını talan ettiler. 6306 sayılı Kanun’a yaslanarak ve ‘riskli’ ilan edilerek yapılaştırılan alanlar, gerçek afet riski taşıyan alanlarla örtüşmüyordu. Bunun sonucu İstanbul, yeşil alanlarını ve donatı alanlarını bir kez daha konut rantı uğruna kaybetti. Şahsi çıkarlar, bir avuç insanın çıkarları, halkın ve ülkenin çıkarlarının önüne kondu. Bu kadim kentin kamusal alanları, rant uğruna betonlaştırıldı.

RANT UĞRUNA İNSAN CANINI HİÇE SAYABİLEN ZİHNİYET: İstanbul, ‘depreme önlem alıyor’ gibi yapıp yeşili betona, kamusal alanı ranta çeviren zihniyetle 20 yıl kaybetti. Yani 20 yıldır iyi bildiğimiz, vatandaşlarımızın deprem korkusunu istismar eden, rant uğruna insan canını hiçe sayabilen zihniyet. Çınarköy, Dikimevi, Haliçport, Maslak 1453, Ormanköy ve daha niceleri. Sadece 7- 8 örnekte 3 milyon 226 bin 41 metrekare yapılaşma elde edildi. Sadece bu metrekareyle bile İstanbul’da rantı yüksek olan bu alanlardan milyonlarca metrekare yeni konut alanı elde edilebilir ve insanlarımızın deprem riski bertaraf edilebilirdi. Askeri alanların yapılaşmaya açılması ve satılmasında, 15 Temmuz 2016’daki alçak darbe girişimi bile kullanıldı maalesef.

KAYIRMACI ANLAYIŞLA BU ŞEHRİ DAHA DA BETONA SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ: Esenler’de bir askeri alanı, ‘kentsel dönüşüm’ diyerek imara açıyorsunuz. Bu 10 binlerce metrekarelik alanı, sadece Esenler’e tarih vererek, geri kalan ilçeleri görmezden gelip kendi istediğiniz yerden nasıl ve ne şekilde dönüştüreceğinizin belli olmadığı bir modelle iş yapıyorsunuz ve bunu da ‘İstanbul’un dönüşümü’ olarak İstanbullulara yutturmaya çalışıyorsunuz. Hâlâ yağmacı, kayırmacı ve torpilci bir anlayışla bu şehri daha da betona, karanlığa sürüklemeye çalışıyorsunuz. İmar planında eğitim, sağlık, kültürel tesis gibi kamusal kullanıma açılması öngörülmüş araziler, Etiler Polis Okulu arazisindeki gibi, ‘özel proje’lere dönüştü.

İPTAL EDİLEN PLANA KARŞI YENİDEN PLAN YAPIYORLAR: Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini zengin ettiler. Aynı açgözlülükle etmeye de devam ediyorlar. Yine aynı yasaları kullanarak İstanbul’un göbeğindeki üniversite alanlarını konuta, ticarete açıyorlar ve yasanın tüm sınırlarını kullanarak, iptal edilen plana karşı yeniden plan yaparak ısrar ediyorlar. Marmara Üniversitesi’nin bir milyon metrekarelik Halkalı’daki alanı TOKİ’ye devrediliyor ve sonra riskli alan ilan edilip konut ve ticarete açılıyor. 9 Temmuz 2022’de de son planı yapıyorlar. Durum bu kadar açık, bu kadar inanılmaz. Bu zihniyetin 20 yıllık eserini, bu eşsiz şehri nasıl bir beton yığınına çevirdiğini görmek için Esenyurt ve Esenler’e bakmak yeterlidir.

85 MİLYAR DOLARLIK RANTI PAYLAŞTILAR: İşte İstanbullunun 85 milyar doları, bu yöntemler ne yazık ki paylaşıldı. Buralarda kimler oturuyor? Depreme dayanıksız evlerde yaşayan çocuklarımız mı? Karınca kararınca tasarruf yapıp başına sokacak bir evi olsun isteyen düşük veya orta gelirli İstanbullular mı? Maalesef hayır. Aksine bu alanlar lüks, israf ve yeni kentsel yük alanları oldu. Bu ‘hançer projeler’, kente yeni altyapı ve trafik yükü getirdi. Onlar, bir avuç çıkar grubu, 85 milyar dolarlık rantı paylaştılar.

BU YAĞMACILIK HIRSI, KENTİMİZİN SIRTINDAKİ EN AĞIR KAMBUR: Bu büyük projeleri, deprem yasalarını, mevcut imar yasalarını başka niyetlerle kullanırsanız o projelerin o alana getirdiği trafik yükü, altyapı yükünü İstanbullulara çektirirsiniz. Yoğun betonlaşma, toprak kaybı, dere yataklarının imara açılmasıyla kentimiz afetlere karşı çok daha dirençsiz hâle gelir, bu tarz uygulamalarla birlikte. Bu plansızlık, bu rantseverlik, bu yağmacılık hırsı kentimizin sırtındaki en ağır kamburdur. Bugün Esenyurt, ‘Türkiye şehircilik tarihinde bir AK Parti özetini gösterin’ deseler, bir örnek olarak gösterebileceğimiz en net özettir. Bu kentin afetlerde bu kadar kırılgan olması, savunmasız olması, 20 yıldır bu anlayışın bu kentte olmasındandır. Maalesef bu süreç hâlâ devam ediyor.

‘İSTANBUL BİZİM AŞKIMIZ’ DİYENLERİN ASIL AŞKININ NE OLDUĞUNU MİLLETİMİZ ANLADI: İstanbul’un etinden et koparır gibi kamu arazileri satılmaya devam ediyor. Hâlâ İstanbul’da ve tüm Türkiye’de yangından mal kaçırır gibi kamu arazilerini satma konusunda fütursuz ve pervasız bir biçimde hareket ediliyor. 243 kamu arazisi ve taşınmaz için özelleştirme kararı alındı. Bunun 44’ü İstanbul’da. Niçin, kim için satılıyor yangından mal kaçırır gibi, ‘batan geminin malları’ gibi? ‘İstanbul bizim aşkımız’ diyenlerin asıl aşkının ne olduğunu artık milletimiz çok iyi anladı.

KARŞIMIZA YETKİ KARMAŞASI ÇIKIYOR: İstanbulluların güvenliğinden birincil derecede sorumlu belediye yönetimi olarak, şehrimizi deprem riskine karşı güçlendirmek istediğimizde karşımıza tam bir yetki karmaşası çıkıyor. İstanbul’un imarıyla ilgili kararlarda etkili olan 24 kanun, 11 yönetmelik ve 19 kurum var. Bu kadar mevzuatın, bu kadar kurumun uyum içinde nasıl çalışacağını gözeten yok. Yönetici insanlar istese bile aslında bağlı oldukları sistem ve onları baskı altında tutan anlayış, ne yazık ki bunu gerçekleştirme iradesini onlara vermiyor. Dahası, bunu isteyen de yok. Zira bu karmaşayı yaratan aklın, bu karmaşadan faydalanmaktan başka bir düşüncesi de yok. Örneğin Avcılar’da aldığımız bir yıkım kararı, ta Ankara’dan düğmeye basar gibi anında bozulabiliyor. Daha yeni Marmara Denizi’ndeki müsilajla mücadele için çıkarıldığı söylenilen ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilanı ve bu bölgedeki yetkiyi bakanlığa almaları, bunun bir başka örneği.

BAŞKA İSTANBUL YOK: Bu yetkiyle şu an İstanbul’un tüm kıyı alanlarındaki belediye yetkisinin kullanılmasına pervasız bir biçimde müdahale ediliyor. Avcılar’daki işgalleri yıkarak sahilin kullanımını İstanbullulara açmak istiyoruz ama bakanlık, müsilajla mücadele için çıkarılan ‘özel çevre koruma bölgesi’ yetkisini bunu durdurmakta kullanıyor. Bütün bu mevzuat ve kurumlar, sadece bir avuç insanın çıkarı söz konusu olduğunda uyumlu hâle getiriliyor. O bir avuç insanın çıkarına uygun olmayan hangi konuda talepte bulunursanız da sizi dikkate almıyorlar. O bir avuç insanı buradan bir kez daha uyarmak istiyorum. 24 kanun, 11 yönetmelik, 19 kurum var ama başka İstanbul yok.

HİÇBİR BAHANENİN ARKASINA GİZLENMEM: Bahane ve mazeret üreten bir siyasetçi değilim. Hele ki deprem gibi insanımızın hayatını, ülkemizin güvenliğini tehdit eden bir afet karşısında hiçbir bahanenin arkasına gizlenmem. Biraz önceki konuları teker teker anlattım. Çünkü sizlere doğruları aktarma borcum var. İş başına geldiğimizden beri ne tür bir zihniyete karşı mücadele verdiğimizin ve ne büyük bir sorumsuzlukla karşı karşıya olduğumuzun bilinmesini istedim.

SEFERBERLİK ANLAYIŞIYLA HAREKETE GEÇTİK: Peki üç yıldır biz ne yapıyoruz? Göreve geldiğimiz günlerde, 17 Ağustos’un üzerinden 20 yıl geçmiş, deprem İstanbul’un gündeminden çoktan silinmişti. Sistematik olarak tahrip edilen, sırtındaki yük her geçen gün büyütülen İstanbul, 20 yıl önceki acıları hiç yaşamamış gibi talan edilmekteydi. Bu yüzden seferberlik anlayışıyla harekete geçtik. Hükümete, devletin ilgili kurumlarına defalarca çağrılarda bulunduk. Her toplantıda ilgili siyasilere ve bürokratlara, birlikte hareket etme talebimizi ilettik. Dedik ki ‘İstanbul’un deprem riski, Türkiye’nin ulusal güvenlik meselesidir. Gerek sorunun büyüklüğünü gerekse İstanbul’u aşan boyutlarını dikkate alarak beraber çalışalım. Kentsel dönüşüm meselesini asla ve asla siyasete alet etmeyelim’. Nasıl bir karşılık gördüğümüzü hepiniz biliyorsunuz.

DEPREME HAZIRLIK ORTAK AKILLA YAPILABİLİR: Depreme hazırlık, ancak bütüncül bir anlayışla, tam koordinasyon ve ortak akılla yapılabilir. Bu bütüncül yaklaşımı oluşturabilmek için şu ana kadar çok sayıda aşamayı geride bıraktık. Bilim insanlarını ve kurum temsilcilerini bir araya toplayan ‘Deprem Çalıştayı’ yaptık. Çıktılarını ve çözüm yollarını ilgili tüm paydaşlarla paylaştık. ‘Deprem Konseyi’ kurulmasını istedik. ‘Devletin tüm birimleri olarak bir araya gelelim, bir masa etrafında buluşup İstanbul’umuz için seferber olalım’ dedik. 2018’de yapılmış sınırlı çalışmayı ileriye taşıyarak bina incelemelerini tüm kente yaydık. Hızlı tarama yöntemiyle bina analizleri yaptık. Vatandaşlarımıza binalarıyla ilgili şeffaf ve açık bilgiyi verdik. İlçe risk analiz kitapçıkları çıkardık. 102 bin binayı ziyaret ettik ama ne yazık ki vatandaşlarımız, 29 bin binayı incelemek için bize izin verdiler. Bu durum, vatandaşın deprem konusunda gerçeklerle yüzleşmek istemediğinin, bundan kaçtığının fotoğrafıdır. Vatandaş, kendini bu yasal, yönetsel ve yönetim karmaşasında güvende hissetmiyor ve ‘evim riskli çıkarsa’ korkusuyla bizlere inceleme için izin vermiyor.

2018’E GÖRE 2020’DEKİ TABLO DAHA AĞIR: Deprem konusunda yürütülen politikalar, insanların meseleye ‘maddi değer’ odaklı bakmasına sebep oluyor. Bu bakış açımızı, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için değiştirmeliyiz. Ne yazık ki çıkan tablo, tahminimizin de üzerinde çıktı. En doğru risk haritasını oluşturduğumuzda gördük ki 2018’e göre 2020’deki fotoğraf çok daha ağır. 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır hasarlı binamız var. Toplamda 600 bine yakın, bir problemli yapı stokundan bahsediyoruz. Burada bir çırpıda ifade ettiğimiz 600 bin yapıda, İstanbul’un çocukları ve aileleri yaşıyor. ‘Riski Yapılara İlişkin Plan Notu’ onayı ile mevcut plan koşullarında dönüşemeyen binaların yapıldığı dönemdeki imar planına göre yeniden inşa edilebilmesinin önünü açtık. İstanbul’daki 36 ilçede yaklaşık 300 bin hektarlık alandaki yapılar uygulamadan yararlanabilecek. Bu plan notu, yıllardır İstanbul’da dönüşemeyen yapıların dönüşümünün önünü açmış, hızlı ve geçici bir çözüm haline gelmiştir. Çünkü tespitler, bize çok hızlı bir hamle yapmamız gerçeğini göstermiştir.

PLANLARI YENİLEDİK: Yıllardır çözümsüz biçimde bekleyen yüksek konut ve nüfusa sahip alanlarımızın planlarını yeniledik. Başta, çözümsüz ve tıkanmış olan plan sorunlarına ilişkin 80 bölge planı hazırladık ve ilçelere gönderdik. 68 bölge için plan çalışmalarımız devam ediyor. Şunu da söylemeliyim ki bu çalışmalar kendi alanında bir rekor. Deprem konusu için bütüncül bir iş yapmak istiyorsanız parsel bazlı riskli alan ilan edip plan yapmazsınız. 40 yıldır imar sorunu bekleyen, yapı stoku çok kötü olan İstanbul’un genellikle yoksul alanlarını dert edinirsiniz. Riskli yapısını dönüştürmek isteyen İstanbullular için teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren ‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan, bugüne kadar 38 ilçe, 584 mahalle ve 127 bin 996 bağımsız birimi kapsayan 5 bin 452 başvuru aldık. Bu başvurular, yaklaşık 500 bine yakın kişiyi ilgilendiriyor.

FAKİRİN ELİNDEN ALIP BİR AVUÇ ZENGİNE AKTARMIYORUZ: İstanbulluları, evlerinin depreme karşı dayanıklı hâle getirilmesi sürecinde İstanbul Yenileniyor Platformu’muza başvurmaya davet ediyorum. Lütfen bu konuyu önemseyin ve dönüşüm projeniz için platformumuza kaydolun. Belediyemizin iştiraki KİPTAŞ, son dönemde deprem konusunda önemli bir çıkış yaptı. Tamamlanan projeler yanında deprem odaklı olarak toplamı 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10 bine yakın yeni konutun yapımını sürdürüyor. Altını çizerek söylemek isterim ki bu bir TOKİ modeli değil. Yani fakirin elinden alıp bir avuç zengine aktarmıyoruz. Tam tersine, dar gelirlinin deprem sorununu çözmeyi hedefleyen bir konut üretimi sistemini ortaya koyuyor.

YARATICI VE ÇÖZÜMCÜ OLACAĞIZ: Bu anlattıklarım, pandemi ve ağır ekonomik kriz şartlarında türlü engellemelerle boğuşarak yaptıklarımızın özetidir. Karşı karşıya olduğumuz tehlike o kadar büyük ki hiçbir belediye, hiçbir bakanlık, hiçbir sivil organizasyon tek başına bu tehlikeyi çözemez. Defalarca seslendirdiğim gibi, çok geniş bir iş birliğine ve tam bir ulusal seferberliğe ihtiyacımız var. İstanbul’un başka bir çözümü yok. Karşımızda her geçen gün büyüyen büyük deprem riski varken yılgınlığa, atalete düşemeyiz. Aksine gerçekçi olacağız, hızlı olacağız, yaratıcı ve çözümcü olacağız.

DÖNÜŞÜM SÜRECİNİ DESTEKLEYECEK ADIMLARI HIZLANDIRACAĞIZ: Stok konut kullanımı konusunda adım atacağız. İBB’nin elindeki stok konutlarını kentsel dönüşüm proje alanlarında kullanmak için yetki isteyeceğiz. Riskli bölgelerde yaşayan ve özellikle kiracı vatandaşlarımıza yönelik kira desteği sağlayacağız. Alacağımız kullanım yetkisiyle satış karşılığı inşaat, kat karşılığı ve hasılat paylaşımı gibi usulleri kullanarak üreteceğimiz projelerin birlikte veya ayrı ayrı değerlendirilmesini sağlayacağız. Bu yolla dönüşüm sürecini destekleyecek adımları hızlandıracağız. Ancak bu tarihten sonra bazı adımları hızla atmak zorundayız. En sondan, en dezavantajlı binalardan başlamak zorundayız.

BATI YAKADAKİ 318 BİNA AĞIR DERECEDE ÇÜRÜK: Tarama çalışmalarımız sırasında özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettiğimiz öyle 318 bina var ki hepsi çok ağır derecede çürük. Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3 bin 99 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl, Kentsel Dönüşüm Dairemizde bulunan 100 milyon liralık bütçeyi bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı bin 150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere bu rakamın tam üç katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oybirliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi beş katına kadar artıracağız. Yıl başına kadar, başta meclisimizden karar çıkararak, valiliğimizle iş birliği yaparak bu süreci tamamlayacağız.

MİLLET İTTİFAKI İKTİDARINDA İSTANBUL DEPREM KONSEYİ’NİN KURULMASINI SAĞLAYACAĞIZ: Gelecek yıl seçimlerden sonra, Millet İttifakı iktidarında, İstanbul Deprem Konseyi’nin kurulmasını sağlayarak meseleyi kökünden ve hızlıca tam katılımcı bir modelle çözeceğimizin taahhüdünü veriyorum. Amacımız, dünyanın benzersiz metropollerinden İstanbul’un hızlı ve sağlıklı bir dönüşüm sürecinde yol almasıdır. Afet üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini en yüksek tonda, tüm mecralarda söylemeye devam edeceğiz. Ülkemizin her kademedeki yöneticilerine üç çağrıda bulunmak istiyorum. İnsan hayatının kutsallığını dikkate alarak deprem konusunda çok kapsamlı bir merkezi-yerel yönetim iş birliğine ihtiyacımız olduğunu belirtmek istiyorum. Yani bu iş, Ankara’da olmaz. Bu iş, Ankara’nın moderatörlüğünde olmaz. Yerelde, kapsayıcılıkla mümkün olur.

KAPSAMLI BİR YEREL YÖNETİMLER REFORMUNA İHTİYAÇ VAR: Bu işin A, B, C, D partisi de olmaz. Bu işlerde bütüncül hareket etmek şarttır. Kapsamlı bir yerel yönetimler reformuna ihtiyaç var. Sorun çok büyük ve kademeli olduğu için hedefinden sapmayacak bir yetkilendirme ve kaynak seferberliğine ihtiyaç var. Bu ekonomik kriz ortamında deprem için kaynakların, kamu kaynaklarının daha doğru ve yerel yönetimi güçlendiren bir noktadan harcanması hayati önem taşıyor. Belediyelerin ekonomik krizden bu kadar etkilendiği bir dönemde deprem konusunda gerçek çözümleri üretebilecek kaynak gücüne sahip olmaları, kamunun tüm kurumlarıyla bu konudaki eşgüdümü olmazsa olmazdır.

VAKİT KAYBETMEDEN İŞ BİRLİĞİ YAPALIM: İstanbul Planlama Ajansı aracılığıyla İstanbul’un nerede durmasını gösterecek kapsamlı bir 1/100.000 plan şemasına aktaracağız. Vakit kaybetmeden bu üç konuda hızlıca iş birliği yapalım. İstanbul depremle mücadelesinde rayından çıkmış; nereye, nasıl girdiği belli olmayan bir sürece de son vermiş olacağız. Oturup Ankara’da, 100 binlik plan yapıp, bir alanı imara açıp, ‘Kanal’ veya ‘çevresi’ diye imara açıp veya İstanbul’un göbeğinde bir orman alanını hiç kimseden habersiz imara açıp milyonlarca metrekarelik konut yükünü bölgesel bir biçimde İstanbul’a yük olarak getirmenin, taşımanın İstanbul’a artık çok büyük bir ihanet olduğunu, yapanların bile dilinden düşmediğini hepimiz biliyoruz.

ÇÜRÜK RAPORU OLAN BİNALARDA OTURMAYIN: Kimsenin kuşkusu olmasın. Biz İBB olarak, önümüzdeki süreçte deprem konusunda çok daha kapsamlı adımlar atacağız. Tam da burada vatandaşlarımıza da bir çağrıda bulunmak istiyorum. Çürük raporu olan binalarda oturmayın. Çürük binalardan kurtulmak için sizlerin de hem kanuni hem de vicdani sorumluluğunuz var. Hiçbir şey ailenizin, çoluk çocuğunuzun hayatını riske etmeye değmez. Çürük binalarda mülk sahibiyseniz o daireleri kullanmayın, aynı zamanda da kiralamayın. Kendi çocuklarınızı emanet etmeye cesaret etmediğiniz binalara başka vatandaşlarımızın çoluk çocuğunu sokmaya hakkınız yok. Çürük binaları kiraya veremezsiniz. Verirseniz de suç olur. Lütfen bu uygulamadan bir an önce vazgeçin. Biz, bu konuların da takipçisi olacağız. Bu konuda bir birim kurarak görevlendireceğim.

DEPREM KONSEYİ ÖNERİMİZ SAVSAKLANIYOR: Ekonomik zorluklar ve yüksek faiz oranları, pek çok işletme için kredi bulma zorluğu demek. Kredi bulsanız da maliyeti çok yüksek. Bu nedenle günümüz koşullarında, şehrimizde her kademede deprem riskine karşı hazırlanmak için özel şartların oluşturulması şart. Bilhassa bu iş için özel bir finans modelinin geliştirilmesi şart. Biz, işte tüm bu nedenlerle ‘İstanbul’da tam yetkili bir Deprem Konseyi kuralım’ demiştik. Görüyoruz ki bu önerimiz savsaklanıyor. Oysaki 23 yılda geldiğimiz nokta ortada. 23 yılda ortaya konan hızla gidersek İstanbul’u deprem riskine karşı koruyabilmek için bize 100 yıl yetmez. 100 yıl içinde de şimdi sağlam olan konutlarımızın büyük bölümü riskli hale gelir.

ANA AKTÖR ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI DEĞİL: O yüzden ana aktörün Şehircilik Bakanlığı’nın olmadığı, İstanbul’un deprem meselesini birinci elden çözecek, icra kabiliyeti yüksek bir kurul olarak ‘İstanbul Deprem Planlama ve İcra Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu duyururuz. Millet İttifakı ve Altılı Masa’nın gelecek yıl seçimlerden zaferle çıkmasıyla İstanbul Deprem Konseyi’nin öncelikli olarak kurulması için çalışacağız. Afetin siyaseti olmaz, afetin mutlak mücadelesi olur. O mücadeleyi kayıtsız şartsız veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Kaybedecek vaktimiz yok ama yapmamız gereken çok iş var. Fırsatçılığa, kentin talan edilmesine, kentsel dönüşüm ve depremle mücadele arkasında başka işler çevrilmesine de asla bu anlamda müsaade etmeyeceğiz. Hukuki tüm haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz.”