YALOVA’DA TARIM SEKTÖRÜ TEMSİLCİLERİ İLE BULUŞAN KILIÇDAROĞLU: “TARIM BAKANLIĞI’NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI LAZIM. BU TARIM BAKANLIĞI İLE TARIM İŞİNİ ÇÖZEMEZSİNİZ”

YALOVA’DA TARIM SEKTÖRÜ TEMSİLCİLERİ İLE BULUŞAN KILIÇDAROĞLU: “TARIM BAKANLIĞI’NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI LAZIM. BU TARIM BAKANLIĞI İLE TARIM İŞİNİ ÇÖZEMEZSİNİZ”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yalova’da tarım sektörü temsilcilerine; “Tarım Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması lazım. Bu Tarım Bakanlığı ile tarım işini çözemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki bütün yapısal kurumların yeniden inşa edilmesi lazım. Ahbap çavuş ilişkisiyle bu işler...

Haber: ÇAĞATAN AKYOL - NEDİM GÜLER / Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yalova’da tarım sektörü temsilcilerine; “Tarım Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması lazım. Bu Tarım Bakanlığı ile tarım işini çözemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki bütün yapısal kurumların yeniden inşa edilmesi lazım. Ahbap çavuş ilişkisiyle bu işler yürümez. ‘Akrabam, yakınım, dayım, getireyim bunu daire başkanı yapayım.’ Arkeoloğun Merkez Bankası’nda ne işi var ya? Güreşçinin banka yönetim kurulunda ne işi var? İşi layıkıyla yapacak kişilere vereceksiniz” sözleri ile seslendi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yalova’da; tarım sektörü temsilcileri ile botanik bahçesinde bir araya geldi, sektör temsilcilerin sorunlarını dinledi. Havza bazlı bir çalışma ve üretim yapılması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“TARIMSIZ BİR DÜNYAYI DÜŞÜNEMEYİZ: Böyle güzel bir ortamda sorun tartışmak değil de keşke geleceği nasıl daha güzelleştirebiliriz onu tartışabilseydik. Tarım konusunda çok sorun var. Burada, havza bazlı bir çalışma yapılması lazım. Havza bazlı üretim ve planlama yapıldığı zaman da maliyet, artı makul kâr, eşittir tavan fiyat kuralının getirilmesi lazım. Yani maliyeti nedir bunun? Dönümün maliyetini kime sorsanız bilir. Sulu arazi, susuz arazi. Nohuttu, baklaydı, fasulyeydi, kabaktı; neyse… Maliyet üstüne makul bir kâr konur. Sorulur, bu işin kârı nedir diye. Makul bir kâr konulur. Maliyet artı kar taban fiyat olur. Onun üzerine siz istediğiniz kişiye satabilirsiniz ama onun altına düştüğü zaman devletin sahip çıkması lazım ve satın alması lazım. İhracat yapabilir devlet, yoksullara dağıtabilir. Zaten sistemin baştan kuruluşundaki felsefe de böyledir. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin kurulması, üstüne; ‘Ofis, çiftçinin kara gün dostudur’ denmesinin temeli de bu. Çünkü buzdolabı üretmiyorsunuz ki dayanıklı olsun. Satılmazsa beş yıl da kalabilir. Ama sizin ürettiğiniz ürün  ama ürün dayanıklı değil. Dolayısıyla devletin özel bir destek vermesi lazım. Ayrıca tarımın şöyle bir özelliği var. Pandemi bütün dünyaya şu gerçeği gösterdi. Tarım stratejik sektördür. Tarımsız bir dünyayı düşünemeyiz. Dolayısıyla bizim var olan topraklarımızı çok verimli bir şekilde kullanmak ve insanlarımızı da toprağa küstürmemek… Eğer toprağı küstürürseniz felaket bir tablo çıkıyor ortaya.

KIRSALDA ÇALIŞAN KADIN VE GENÇLERİN SOSYAL GÜVENLİK PRİMLERİNİ DEVLET ÖDEYECEK: Bizim şöyle bir projemiz var, düşüncemiz var. Onu kamuoyuna da açıkladık. Kırsalda çalışan kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece bunlar zamanı gelince emekli olacaklar. Bunları hem kırsalda tutmuş olacağız. Orada çalıştığı için. Ayrıca yük de olmayacak işveren üzerine. Tarlayı eken biri üzerine bir özel bir yük de olmayacak. Dolayısıyla teşvik bir taraftan kadın ve gençlerin kırsalda tutulmasını sağlarken, öbür taraftan da devletin sosyal devlet olma olayını geniş kitlelere duyurmuş olacağız.

Bu olursa; yani maliyet, artı makul kâr, eşittir taban fiyat olursa girdi fiyatların hiçbir önemi kalmıyor. Girdi ne olursa olsun sizin maliyetiniz olacak ama burada maliyet çok yüksek olursa, satın alma gücü düşük olan insanlar bu ürünleri almakta zorlanabilirler. O çerçevede maliyetin minimumda tutulması, devletin bu konuda destek vermesi gerekiyor.

Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi bugüne kadar tam uygulanmadı. Ben Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı’na da söyledim, ‘dava açın, hakkınızı arayın’ dedim. Çünkü Tarım Kanunu 21’inci maddesi diyor ki, çiftçiye her yıl gayrisafi milli hasılalarını yani milli gelirin en az yüzde biri oranında teşvik verilir. Verilebilir değil, verilir diyor. Emredici hüküm. Vermek zorundasınız yani ama bugüne kadar verilmedi. Bunun da uygulamaya konması lazım.

SİZ KAZANDIĞINIZDA, PARAYI MAN ADALARI'NA GÖTÜRMEYECEKSİNİZ: Tarıma dayalı bir organize sanayi bölgesinin kurulması güzel bir şey. Henüz sonuçlanmadı ama sonuçlanmasını da çok arzu ederiz. Türkiye cennetten bir bölge. Yeşili bol, hele bu ortamda dedim ki içimden, ‘ya acaba masayı yanlış yere mi kurdular, biz karşıya oturup yeşilliği mi seyretseydik’ diye ama galiba siz kameraları düşünmüşsünüz. Yaptığınız iş çok değerli ve çok önemli, artı döviz kazandırıyorsunuz. Artı istihdam yaratıyorsunuz. Olması gereken ne? Siz bir otel arazisini 49 yıllığına kiraya veriyorsunuz değil mi? Üstüne bir de teşvik ediyorsunuz. E niye size 49 yıllığına verilmez? Şart koşarsın, dersiniz ki bu işi yaptığı sürece 49 yıllığına veriyorum. Devlet kazanacak, vatandaş kazanacak. Siz kazanacaksınız. E siz kazandığınız zaman diğerleri gibi paranızı Londra’ya falan götürmeyecek, Man adalarına götürmeyeceksiniz. Kendi ülkenizde çalışıyorsunuz. Üretim yapıyorsunuz. İstihdam yaratıyorsunuz. Bakın övünerek söylüyorsunuz çalışanların yüzde 75’i kadın diye. Bu çok sıradan bir olay değil. Sektörün kadına verdiği değeri, kadının da sektör için ne kadar uygun bir alan olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla o çerçevede bakmak gerekiyor.

SÜS BİTKİLERİNDEKİ KDV DÜZENLENMESİ LAZIM: Çok kıymetli bir ürün süs bitkileri. Doğum gününden ölüme kadar yani insanın doğumundan ölümüne kadar acı günlerinde de sevinçli günlerinde de bir şekliyle elimize bir buket çiçekle bir yerlere gidiyoruz. Dolayısıyla üretilmesi gerekiyor, geniş kitlelerin talebi var. Bu talebin karşılanması gerekiyor. Mümkünse bütün ürünler keşke Türkiye’de üretilebilse. Onun da yeri ve zamanı gelince üretileceğinden eminim.

Bir şey söylediniz, ben onu ilk kez duydum. Katma değer. Her bir ürünü aynı ürünü diyelim ki kamunun bir kuruluşundan aldığınızda yüzde 1, sizden aynı ürün alındığında yüzde 18 KDV. Bu çok çarpık bir şey. Siz ürettiğiniz zaman yüzde 18. Düzelmesi lazım bunun. O konuda da üzerimize düşen görev varsa onu yaparız. Arkadaşlarımız da dillendirebilirler.

ARKEOLOĞUN MERKEZ BANKASI’NDA NE İŞİ VAR?: ‘Tarım Bakanlığı’nda bir daire başkanımız bile yok.’ Bunun düzeltilmesiyle ilgili, Tarım Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması lazım. Bu Tarım Bakanlığı ile tarım işini çözemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki bütün yapısal kurumların yeniden inşa edilmesi lazım. Ahbap çavuş ilişkisiyle bu işler yürümez. Akrabam, yakınım, dayım, getireyim bunu daire başkanı yapayım. Ya Allah aşkına. Arkeoloğun Merkez Bankası’nda ne işi var ya? Güreşçinin banka yönetim kurulunda ne işi var? İşi layıkıyla yapacak kişilere vereceksiniz. Çünkü siz de muhatap olduğunuz zaman sizin derdinizi anlayabilecek bir adam olması lazım ve o alanla hiç ilgilenmemiş, siz dert anlatıyorsunuz. Bilmiyor ki. Derdi bilmiyor yani. Dolayısıyla yeniden yapılanması şart.

Toprak Koruma Kurulu üyeleriyle ilgili zaten toprağı koruyanların eğer kurulda sayısal olarak düşüklüğü söz konusuysa o toprak her an ranta açılabilir anlamına gelir. Kurtarmak lazım.

SORUNU ÇÖZMEK İSTEYENLER ANKARA’DA OTURMAK YERİNE SİZİNLE MUHATAP OLMALI: Toprağa sahip çıkan, toprağı koruyan aslında bu ülkenin üreticileridir. Kabul edelim. Yani bu ülkenin üreticileri toprağın her karışını değerlendirmek ve üretmek ister. Üretirken de kazanmak ister. Alın terinin karşılığını almak ister. Bu da çok önemli bir şey. Toprağı koruyanların, toprağın değerini bilenlerin yani sivil toplum kuruluşları, ziraat odaları gibi, sizler gibi, ziraat mühendisleri gibi kurumların orada çoğunlukta olması lazım.

Ben çok şey öğreniyorum. Kabul edelim. İnsanoğlu her şeyi bilecek diye bir kural yoktur. Zaten bu mümkün de değildir ama siz kendi alanınızı çok iyi bilirsiniz. Sorunu çözmek isteyen, o pozisyonda olanların önce sizinle muhatap olması lazım. Sorunu çözmek isteyenler Ankara’da oturup sizinle muhatap olmazlarsa, sorunu çözemezler. Tam tersine yeni sorunlara kaynaklık ederler.

SİYASET KURUMU, SORUN ÇÖZEN KURUM OLMALI: Benim kişisel inancım, felsefem, düşünsel olarak da felsefem parti olarak da felsefemiz, bir yerde bir sorun varsa o sorunu yaşayan insanları çağıracaksınız veya siz ayağına gideceksiniz. Oturup konuşacaksınız. Sorunu onlardan dinleyeceksiniz. Çünkü onlar aynı zamanda çözüm de üretirler. Sorunu bildikleri için, yaşadıkları için bu sorun böyle çözülebilir. Bu aslında siyasetçilerin kaçırmaması gereken bir alan. Sorunu çözmek istiyorsunuz sorunu yaşayanla muhatap olmalısınız. Siyaset kurumu sorun yaratan değil, sorun çözen kurum olmak zorundadır. Bu çerçevede şundan emin olmanızı isterim. Türkiye, düşündüğünüzden çok daha büyük ve güzel bir ülke. Türkiye’nin her tarafını gezen birisi olarak ifade edeyim. Olağanüstü zenginliğimiz var. Ama bu zenginliğin ne anlama geldiğini, bu zenginlikten nasıl yararlanmamız gerektiğini siyaset kurumu tam öğrenmiş değil. Ankara’da odalarda oturarak bu sorunlar çözülemez. Tam tersine sorunları bilen, alanı gezen, sorunu yaşayanlarla oturan, konuşan ve sorunları çözen yapıya ihtiyacımız var. Bunun için de dediğim gibi pek çok değişikliğe ihtiyacımız var.

TÜRKİYE’NİN ÇÖZÜLEMEYECEK HİÇBİR SORUNU YOKTUR: Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülebilir. Akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle niye çözülmesin? Ya elin oğlu sorunlarını çözüyor da biz niye çözemiyoruz? Bu kısır anlayıştan siyaset grubunu çekip çıkarmak lazım. Onu da yapacağız inşallah.”

Toplantının ardından Kılıçdaroğlu, tarım sektöründe çalışan kadınlarla sohbet etti.