KILIÇDAROĞLU’NDAN ERDOĞAN’A: “OTORİTER YAPIYI SAVUNANLARLA ANAYASA MASASINA OTURULMAZ. YEMEK İÇİN BİLE OTURULMAZ, SİZİN ÖNÜNÜZDEKİ YEMEĞİ YER”

KILIÇDAROĞLU’NDAN ERDOĞAN’A: “OTORİTER YAPIYI SAVUNANLARLA ANAYASA MASASINA OTURULMAZ. YEMEK İÇİN BİLE OTURULMAZ, SİZİN ÖNÜNÜZDEKİ YEMEĞİ YER”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; “Yeni anayasa çalışmasını tekrar başlatacağımızı ümit ediyoruz” sözlerine ilişkin; “Bugün yeni bir Anayasa’dan söz ediyor, yeni bir Anayasa’ya ihtiyacımız var diyor. Otoriter yapıyı savunanlarla anayasa masasına oturulmaz. ...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; “Yeni anayasa çalışmasını tekrar başlatacağımızı ümit ediyoruz” sözlerine ilişkin; “Bugün yeni bir Anayasa’dan söz ediyor, yeni bir Anayasa’ya ihtiyacımız var diyor. Otoriter yapıyı savunanlarla anayasa masasına oturulmaz. Otoriter bir yapıyı savunanlarla, her şeyi ben bilirim diyenlerle, egosu güçlü olanlarla, devleti sadece ben yönetirim diyenlerle masaya oturulmaz. Yemek için bile masaya oturulmaz, kendi yemeği dışında sizin önünüzdeki yemeği de yer. Devleti yönetenin aç gözlü olmaması lazım” dedi. Kılıçdaroğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için “Bütün kaçakçılarla fotoğrafı çıkıyor. Ne denir ona, Fotoroman Süleyman denir. Uyuşturucu kaçakçısıyla, mafyayla fotoğrafı var, bu İçişleri Bakanı mıdır yoksa başka bir model midir? Aklın, mantığın alamayacağı bir şey. İçişleri Bakanı olacak kişinin elinde çok yetkisi var, temiz, ahlaklı insan olması lazım” dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, TELE 1 TV’de gazeteci Enver Aysever’in sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun gelen sorulara yanıtları şöyle oldu:

“ANLAŞTIKTAN SONRA DA DOĞAL OLARAK CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI KAMUOYUYLA PAYLAŞACAĞIZ”

(Cumhurbaşkanlığı Adaylığı): Onların gönlünden geçen diye kabul etmek gerekiyor çünkü Cumhurbaşkanı adayımızı 6 lider bir araya gelecek ve birlikte karar verecek buna söz verdik. Şimdi bakın, bazen şu eleştiri de geliyor; ‘Neden şimdi adayınızı açıklamıyorsunuz’ diye. 6 lider Türkiye’yi nasıl yöneteceğimiz konusunda, temel konularda görüş birliği sağlamak zorundayız. Gelince ne yapacağız, kararların zamanlaması ne olacak, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e nasıl geçeceğiz bütün bunları bileceğiz. Devlette liyakat nasıl olacak bütün bunların üzerinde anlaşacağız, anlaştıktan sonra da doğal olarak Cumhurbaşkanı adayımızı kamuoyuyla paylaşacağız.

“BİZ HALKIMIZA TOPLADIĞIMIZ HER KURUŞUN HESABINI MUTLAKA VERECEĞİZ”

(Aday Masadan Mı Çıkmalı): Henüz konuşmadık ama ilkelerinden biri olabilir tabii, sonuçta Cumhurbaşkanı adayı 6 liderin bir araya gelip ortaklaştıkları konuları güvence vererek hayata geçiren birisi olması lazım. Hesap sorma sözcüğünü pek kullanmıyorum ben çünkü o başka şeyleri çağrıştırıyor. Biz halkımıza topladığımız her kuruşun hesabını mutlaka vereceğiz, bir politikacı için onursal görevdir, o onuru herkesin taşıması gerekiyor.

“ERDOĞAN’IN BAŞKANLIĞINDAKİ İKTİDAR TÜRKİYE’DE DEMOKRASİYİ ASKIYA ALMIŞ VAZİYETTE”

(Seçime giderken sokak çatışmaları olasılığı var mı?): Bunu yaratmak isteyenler çıkabilir ama bu toplumun sağduyusuna, ferasetine güveniyorum çünkü kimin neyi hangi amaçla yaptığını üç aşağı beş yukarı herkes farkında. Dolayısıyla vatandaşlara sükunet tavsiye etmek düşüyor. Kimse soka çıkmasın, bağırıp çağırmasın çünkü araya tahrik edenler çıkacaktır, cam çerçeve indirecektir, toplumun beğenmediği bazı olaylar gerçekleşebilir bundan özenle kaçınmamız gerekiyor. Erdoğan’ın başkanlığındaki iktidar Türkiye’de demokrasiyi askıya almış vaziyette, biz demokratik yollarla askıya alınan demokrasiyi güçlendirerek hayata geçirmek zorundayız. O çerçevede hareket ediyoruz.

“HERHANGİ BİR VATANDAŞ KENDİ SİYASAL DÜŞÜNCESİNİ TEMSİL EDECEK BİR LİDERİ O MASADA GÖRÜYOR ZATEN”

Ben de, Sayın Akşener de Sayın Davutoğlu da Sayın Babacan da Gültekin Bey de Temel Bey de hep beraber demokrasi konusunda uzlaştık çünkü sorun bir parti sorunu olmaktan çoktan çıkmış. Türkiye’ye demokrasiyi mutlaka getirmek zorundayız. İnsanların düşüncelerini özgürce ifade ettiği bir Türkiye, sanatlarını icra edebildikleri bir Türkiye, hızla kalkınan, büyüyen bir Türkiye, kaynakların nerelere harcandığını planlayan ve ona göre davranan bir Türkiye, dünya ile ilişkilerini barış eksenli büyüten, geliştiren bir Türkiye, uluslararası egemen güçlerin tahakkümüne girmeyen bir Türkiye. En büyük arzumuz bu, 6 liderin ortak hedefi bu, ben o masaya milletin masası diyorum. Yani herhangi bir vatandaş kendi siyasal düşüncesini temsil edecek bir lideri o masada görüyor zaten.

“TÜRKİYE’Yİ DEMOKRATİK ANLAMDA YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ”

Milletin masası dediğimiz o masa bu ülkeye demokrasiyi mutlaka getirecektir. Her birimiz ayrı partiyiz. Evet farklı partileriz ama ortaklaştığımız konular var, Türkiye üzerine, demokrasi üzerine ortaklaştığımız konular var. Türkiye’ye huzur gelmesi lazım, Türkiye’nin o kadar çok sorunu var ki sorunlar o kadar çok birikti ki bu sorunları 6 lider bir araya gelerek, birbirimizden de güç alarak ve toplumsal desteği sağlayarak bu sorunları aşacağız. Özetle Türkiye’yi demokratik anlamda yeniden inşa edeceğiz.

“BÜTÜN PARTİLERLE GÖRÜŞEN PARTİ CHP’DİR. HDP İLE DE GÖRÜŞÜYORUZ AK PARTİ İLE DE MHP İLE DE”

 6 liderin oluşturduğu bir masa var, ortak hareket ediyoruz. Elbette ki biz HDP’yi şeytanlaştırmak ya da başka bir pozisyondaymış gibi adlandırmak istemiyoruz bütün partilerle görüşen parti CHP’dir. HDP ile de görüşüyoruz AK Parti ile de MHP ile de görüşüyoruz. Biz demokrasiden yanayız, her türlü düşüncenin özgürce ifade edildiği bir Türkiye’den yanayız. Düşünceden insana zarar gelmez.

HDP bizim masada yok, konuşulabilir mi? Yeri, zamanı gelince konuşuruz neden konuşmayalım? Mithat bey (Sancar) saygın bir bilim insanı, Ankara Hukuku dereceyle bitiren, kendi alanında sadece Türkiye’de değil dünyada saygınlığı olan bir hukukçu, görüşürüz niye görüşmeyelim.

“BİR GRUBU VEYA BELLİ BİR SİYASAL GÖRÜŞÜ DIŞLAYARAK DEĞİL HERKESİ KUCAKLAYARAK YAPIYORUZ”

Ayrı ayrı partiler de olsak yine kucaklaşıyoruz. Halkıyla kucaklaşmayan kişinin siyaset yapma şansı var mı? Halkın bir grubunu ötekileştiren veya düşmanlaştıran bir anlayışla siyaset yapılır mı? Ekonomin büyümesiyle ilgili bir karar aldığınızda bir bölgeyi dışlayabilir misiniz hayır. Temel ekonomik yanlışlık sadece Doğu ve Güney Doğu’nun değil Anadolu’nun içinin boşaltılmasıdır. Bugün Kayseri’ye, Sivas’a, Şanlıurfa’ya gidin pek çok şikayet duyacaksınız. Katma değeri yüksek yatırımların yapılmadığı ve böyle bir ortamın olmadığı, bilim insanlarının yurt dışına gittiğini, üniversitelerin bilim üretmekten büyük ölçüde çıktığını, Boğaziçi Üniversitesi gibi bir üniversitenin neredeyse sıradan bir üniversiteye dönüştürüldüğünü hep beraber görüyoruz. Bu çerçevede bir karar alırken bir siyasal parti, biz millet masası olarak karar alıyorsak Türkiye’nin çıkarlarını gözeterek karar alıyoruz. Bir grubu veya belli bir siyasal görüşü dışlayarak değil herkesi kucaklayarak yapıyoruz.

“MİLLET İTTİFAKININ BELİRLEYECEĞİ CUMHURBAŞKANI ADAYI 13. CUMHURBAŞKANI OLACAKTIR VE BUNA İNANIYORUZ”

6 lider bir aradayız, gazetelerden okuduğum kadarıyla HDP’de ayrı bir ittifak oluşturuyor. Onlar da kendi aralarında bir ittifak oluşturup seçime gitmek istiyorlar.  Ben daha önce seslendirmiştim, eğer gerçekten sağlıklı bir politika izlenirse ki izleyeceğiz birinci turda Cumhurbaşkanı adayımız kazanır. Millet ittifakının belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayı 13. Cumhurbaşkanı olacaktır ve buna inanıyoruz.

“DAHA ÇOK ERKEN ONU DÜŞÜNMEK İÇİN”

(Cumhurbaşkanlığında Tek Aday fikri için TİP gibi partileri çağırmayı düşündünüz mü?): Daha çok erken onu düşünmek için ancak biz temel konuları masaya yatırıp uzlaştıktan sonra Cumhurbaşkanı adaylığını belirleyelim diye bir düşünce oluştuktan sonra oturulur görüşülür yine, liderler bir araya gelir oturur konuşuruz.

“SİYASETÇİLERİN ÜSTÜNDE DURMASI GEREKEN TEMEL KONU BU, TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ KONUSUNDA NEYİ DÜŞÜNÜYORUZ?”

(İktisadi olarak parayı nereden bulacaksınız, devletleştirme yapacak mısınız?): Osmanlı, Sanayi Devrimi’ni kaçırdığı için battı. Cumhuriyet; Osmanlının kaçırdığı Sanayi Devrimi’ni yakalamaya ve bu devrimin dengeli dağılımına özen gösterdi. Malatya’dan Nazilli’ye kadar fabrikalar, okullar, yollar, köy okulları yaparak bir anlamda eğitimi, sanayiyi bir arada götürdü. Büyük bir fedakarlık yaptılar, kalkınma planları yaptılar, harcadıkları her kuruşun hesabını millete verdiler, bir noktaya geldiler. Şimdi 21. yüzyılın eşiğinde Sanayi Devrimi değil artık teknoloji var, eğer siz teknolojik devrimi yakalayamazsanız tam bir felaketle karşı karşıya kalırsınız, yeni sınıflar ortaya çıktı. Siyasetçilerin üstünde durması gereken temel konu bu, Türkiye’nin geleceği konusunda neyi düşünüyoruz? Şuraya fabrika yapalım demek artık yetmiyor.

“BİZ, CHP OLARAK YÜKSEK YETENEK İNŞASINI SAĞLAMAK İÇİN YOLA ÇIKTIK”

Türkiye kökenli iki bilim insanı Almanya’da Covid-19 aşısını buldular, Almanya’ya milyonlarca dolar para kazandırdılar. Dolayısıyla yetenekli insanları Türkiye’de tutup, onların önündeki bütün engelleri kaldırmak ve yüksek yetenek inşasını sağlamak zorundayız. Yüksek yetenek inşasını sağlamayan bir ülkenin büyüme, gelişme ve dünyada söz sahibi olma hakkı yoktur. Biz, CHP olarak yüksek yetenek inşasını sağlamak için yola çıktık. Dünyada pay sahibi olmak istiyoruz. En yetenekli insanların yurtdışında değil Türkiye’de çalışmasını istiyoruz.

“ZORLU GRUBU ‘ÇİP ÜRETMEK İÇİN 1 MİLYAR DOLAR PARAYA İHTİYACIM VAR’ DEMİŞTİ”

Artık liberal politikaların Türkiye’yi ve dünyayı nereye taşıdığını görüyoruz. Olağanüstü bir gelir dağılımı dengesizliği var, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada var. Siz eğer teknolojiyi halka hizmete eder hale getirirseniz ve üretimle, zekayla bileştirebilirseniz çok şey değiştirebilirsiniz. Bizim temel hedefimiz de bu zaten. Zorlu Grubu ‘çip üretmek için 1 milyar dolar paraya ihtiyacım var’ demişti, ben demiştim ki o dönem Başbakan olsaydım 1 milyar dolar verirdim ve çip üretin derdim. Türkiye’nin bu alanda sınıf atlaması lazım ama yapmadılar. Şimdi sanayimiz var, vasat bir sanayi.

“BARIŞ AKADEMİSYENLERİNİ FARKLI DÜŞÜNDÜ DİYE ÜNİVERSİTEDEN ATTILAR”

(Kamuculuğun öne çıkarılması): Siz teknolojiyi büyütürken, geliştirirken bunun öncülüğünü üniversiteler yapacak. Eğer üniversiteler bilgi üretemiyorsa sizin büyüme şansınız, gelişme şansınız yoktur, katma değeri yüksek ürün üretme şansınız yoktur. Bu gerçeği önce siyasetçilerin görmesi lazım. Üniversiteleri vasatlaştırdılar. Ne yaptılar, Barış Akademisyenlerini farklı düşündü diye üniversiteden attılar. Akıl var, mantık var farklı düşünüyor diye üniversiteden atılır mı? Bu insanlar nereye gittiler, büyük bir kısmı Batıdaki üniversitelere gittiler, orada hocalık yapıyorlar. Biz ekonomiyi düzelteceksek ve hızla büyüme ivmesini yakalayacaksak bu bilgi ve birikimle olur.

“DEVLETİ SOYAN KENELERDEN BU DEVLETİ KURTARACAĞIZ DİYE SÖZ VERİYORUZ”

Kamucu diyorsunuz elbette ki…Ekonomide en büyük etkiyi yaratan devletin kendisidir zaten, en büyük kaynağı o kullanıyor. 85 milyondan vergi topluyorsunuz ve bu vergileri harcıyorsunuz. Vergileri kim için harcayacaksınız ve ne için harcayacaksınız, nasıl planlayacaksınız? Bu olmadığı taktirde sizin ekonomiyi büyütme şansınız yok. Topladığınız parayı ‘beşli çete’ için harcarsanız başka türlü topladığınız parayı verimli alanlara yatırırsanız başka türlü sonuç elde ederseniz. Topladığınız paradan üniversiteye yeterli para vermezseniz hatta üniversitede okuyan öğrencinin yurdunu yapmazsanız, nasıl barınacak bu çocuklar diye düşünmezseniz siz zaten sosyal devlet de değilsiniz. Devlet topladığı kaynağı kamu çıkarına harcamak zorundadır. Devlet tekelleşme yaratmaz. Devletin saydam olması lazım, toplanan verginin hesabını halka vermesi lazım. Biz bunları yapmaya söz verdik. Bunları yaptığımız zaman göreceksiniz Türkiye büyüyecek, kalkınacaktır. Evet kamucu, beşli çete devleti soyuyor mu evet soyuyor, milyar dolarları götürüyor mu götürüyor. Şimdi biz bunu seyir mi edeceğiz? İktidara geldik, ne yapalım ‘bunlar daha önce sözleşme yapmışlardı malı götürüyorlar siz de seyirci olacaksınız’ toplumun vicdanı, ahlakı bunu kabul eder mi? Biz ne diye söz veriyoruz, adaletli olacağız diye söz veriyoruz, beytülmale el uzatılmayacak diye söz veriyoruz, devleti soyan kenelerden bu devleti kurtaracağız diye söz veriyoruz.

“BU ELEŞTİRİYİ YAPANLARDA GERÇEKTEN AKIL YOK, BİLGİ DE YOK, BİRİKİM DE YOK”

(KHK’lılar…): Bu eleştiriyi yapanlarda gerçekten akıl yok, bilgi de yok, birikim de yok…Önyargılarıyla hareket ediyorlar ‘acaba Kılıçdaroğlu’nu nasıl zor duruma sokarız’ diye bu arayış içerisindeler, bunlarda akıl yok. Defalarca söyledim bir, KHK ile Barış Akademisyenleri atıldı evet hepsini görevlerine geri getireceğiz. Bunlarla ilgili herhangi bir mahkumiyet yok ki…İki, KHK ile atıldı bir kişi savcı dedi ki; ‘soruşturmaya gerek yoktur’ ama sizi başlatmıyorlar. Biz başlatacağız. Sen adalet mi diyorsun, hukuk mu diyorsun, savcı diyor ki bir şey yok, bir şey yok diyen adamı sen ‘açlığa mahkum edeceğim’ diyorsun, devlet dediğiniz adaletli olur. Üç, KHK ile atmışsınız gitmişsiniz mahkemeye savcı da demiş ‘atılması lazım’ mahkemede beraat etmiş, Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş beraat etmiş ama arada bir kurul var ‘hayır ben seni başlatmayacağım’ diyor. Niye başlatmıyorsun, biz başlatacağız.

“FETÖ İLE KUCAK KUCAĞA YATAN SİZDİNİZ, AYNI TEL ÜZERİNE CAMBAZLIK YAPAN SİZDİNİZ”

Gerçekten mahkum olanlar var, herhangi bir terör olayından mahkum olmuş hapse girmişse zaten biz onu istesek de göreve iade edemeyiz. Bunlarda akıl yok. Benim söylediğim ayrı, onlar olayı başka yere çekip acaba Kılıçdaroğlu’nu nasıl sıkıştırabiliriz. FETÖ ile kucak kucağa yatan sizdiniz, aynı tel üzerine cambazlık yapan sizdiniz, onların talimatı altında görev yapan sizdiniz, suçlanan Kılıçdaroğlu oluyor. Kılıçdaroğlu, kim haksızlığa uğradıysa adalet için onun yanındadır. ‘Efendim CHP’ye oy verme..’ İster versin ister vermesin çünkü devleti dini adalettir, haksızlık karşısında susan da şeytandır. Ben bu ülkeye adalet gelsin diye sen adımını atmazken bu kardeşiniz 450 kilometre yol yürüdü, adalet için yürüdü. Halk benim ne dediğimi gayet iyi biliyor.

(SADAT…7 Haziran 1 Kasım süreci…Davutoğlu’na bu süreçle ilgili ne oldu diye sordunuz mu?): Masada konuşulmadı. Baş başa da gündeme gelemedi ama Başbakanlık yaptığı dönemde konuştuk. Gelişmelerden o da rahatsızdı, bombalanmalardan o da rahatsızdı, olayların üzerine gittiğini ifade etmişti o dönem.

“SADAT KARANLIK BİR ÖRGÜTTÜR. SADAT’A EN ÇOK KARŞI ÇIKMASI GEREKEN KİŞİ MİLLİYETÇİYİM DİYE GEÇİNEN SAYIN BAHÇELİ’DİR”

SADAT karanlık bir örgüttür. SADAT’a en çok karşı çıkması gereken kişi milliyetçiyim diye geçinen Sayın Bahçeli’dir. ASRİKA diye devlet kuracağım diye Türkiye Cumhuriyeti’ne son vereceğim diyor, hiç sesi çıkıyor mu Sayın Bahçeli’nin sesi bile çıkmıyor. Türkçeyi kaldıracağım resmi dili Arapça olacak diyor, bir şey diyor mu Bahçeli, demiyor. Ama ben diyorum, karanlık örgütlerin tümüyle mücadele ederim ben, kimse bir şeylere yeltenmesin diye, kimse yeltenmeyecek. Ben oraya gittiğimde Erdoğan; ‘ben onun başındaki kişiyi tanımıyorum’ demişti. Masanın başında Erdoğan oturuyor, SADAT’ın başkanı da o masada oturuyor, ne demek tanımıyorum, senin danışmanlığını yapıyordu o. Bütün kirli çamaşırları tek tek ifşa ediyoruz, ne için, Türkiye’nin bekası için, geleceği için, Türkiye’de herkesin rahat edeceği bir iklimi yaratmak için. 6’lı masada yapılan mücadelenin özü de budur. Karanlık odaklardan medet umanlar asala başarılı olmazlar.

“BUNLAR BELLİ ODAKLARA TESLİM OLMUŞ DURUMDALAR”

(Süleyman Şah Türbesi): Kararı veren tepedeki kişidir, önce gerçeği bilelim. Gayet açık ve net söyledim. Bafra’da da söyledim bunu, Vezirköprü’de de bunu söyledim. Allah nasip eder iktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde Süleyman Şah türbesini yine kendi topraklarımıza götüreceğiz, bayrağımızı orada dalgalandıracağız. Bunlar yapamazlar, yapma gücü de yoktur. Bunlar belli odaklara teslim olmuş durumdalar. Biz gerçek anlamda ülkemizi seven gerçek anlamda bayrağımızı seven, toprağımıza sahip çıkan kişileriz çünkü biz Bülent Ecevit’ten feyz aldık.

“BAY KEMAL OLMAK SIRADAN BİR OLAY DEĞİLDİR, ÖNCE NAMUSLU OLACAKSIN, TOPLADIĞIN HER KURUŞUN HESABINI VERECEKSİN MİLLETE”

(Bay Kemal): Ben bunu daha önce grupta da söylemiştim ama o zaman toplumun çok fazla dikkatini çekmemişti. Mitinge katılım çok daha yüksekti o çok daha geniş kitleler tarafından duyulmasına imkan sağladı. ‘Bay Kemal’ olmak sıradan bir olay değildir, önce namuslu olacaksın, topladığın her kuruşun hesabını vereceksin millete, egemen güçlerin maşası olmayacaksın, birilerinin talimatıyla iş yapmayacaksın. ‘Bu can bu bedende kaldıkça papazı sana vermem’ deyip ertesi gün papazı teslim etmeyeceksin. Bay Kemal olmak kolay değil.

“BAŞBAKAN OL DEDİĞİM ZAMAN SAYIN BAHÇELİ NİYE OLMADI?”

(Bahçeli’nin bugünkü basın toplantısı): Ben ona (Devlet Bahçeli) Başbakan ol dediğim zaman Sayın Bahçeli niye olmadı? Hala onun yanıtını almış değilim. Şimdiden soralım. Belki bilmediğimiz bir şey söyleyecektir. Sayın Bahçeli’nin bana yönelik tavrını ben anlarım. Ne için? Oy kaybediyor. Samimi olan bütün ülkücüler, milliyetçiler bizim yanımızda. Biz onlarla beraberiz. Vatanseverlik ülkücülükse biz de ülkücüyüz. Süleyman Şah türbesini kaçıran adamdan vatansever mi olur. Ordunun tank fabrikasını götürüp de Katar ordusuna satan adamdan milliyetçilik mi olur, ülkücülük mü olur? GATA’yı ordunun elinden alan adamdan milliyetçilik mi olur? Dünyada hastanesi olmayan tek ordu Türk ordusu. Niye kardeşim? Kalkıp beni milliyetçi olmadığım için eleştiriyor.

“TERÖRLE MÜCADELE İÇİN SEN HANGİ YABANCI ASKERİ TÜRKİYE’YE DAVET EDECEKSİN”

Bizim milliyetçiliğimiz Akdeniz’in sularına yazılmıştır, Kıbrıs’ın Beşparmak dağlarına yazılmıştır. Sizler bir yerlere saklanırken biz oralarda mücadele ederdik. Bunların yatacak yeri yok. İkisini (AKP ve MHP) kastediyorum. Devlet Beyin demesi lazım sen buradan kendi vatan toprağından bayrağı nasıl indirdin hangi yüzle getirdin (Süleyman Şah türbesi) ve ben sana nasıl destek vereceğim? Suriye tezkeresine niye hayır dedik diye bize kızıyorlar değil mi? Terörle mücadele konusunda yabancı askerlerin Türkiye’ye davet edilmesi noktasında madde var orada, açıklama var, hüküm var. Bugüne kadar terörler mücadeleyi bizim güvenlik güçlerimiz yapmıyor muydu? Askeri ile polisi ile şehit olanlar onlar değil miydi? Terörle mücadele için sen hangi yabancı askeri Türkiye’ye davet edeceksin?

“ŞİMDİ SORUYORUM TEKRAR SİZ MİSİNİZ MİLLİYETÇİ BİZ MİYİZ MİLLİYETÇİ? BEN KENDİ VATAN TOPRAĞIMA YABANCI BİR ASKERİN POSTALININ DEĞMESİNİ İSTEMEM”

(Suriye tezkeresi): Biz ayrı partiyiz, İYİ Parti ayrı parti her konuda beraber el kaldıracağız, indireceğiz diye bir şey yok. Onların programı var, bizim programımız var. Biz belli temel konularda görüş birliği içindeyiz. Ben bu soruyu Sayın Bahçeli’ye de Sayın Erdoğan’a sordum. Bu davet edeceğiniz yabancı asker hangi devletin askeri olacak diye hangi devletin silahlı güçleri olacak diye bugüne kadar cevap gelmedi. Şimdi soruyorum tekrar siz misiniz milliyetçi biz miyiz milliyetçi? Ben kendi vatan toprağıma yabancı bir askerin postalının değmesini istemem.

“HİÇ KİMSE SİYASETİ KİMLİK, YAŞAM TARZI VE İNANÇ ÜZERİNDEN YAPMASIN”

(Ordu ve caminin siyasetle ilişkisi): Siyaset ayrı inanç ayrı. İnanç; Allah’la kul arasındaki manevi bağdır ve bizim saygı göstermemiz lazım. Tüm belediye başkanı arkadaşlarıma söyledim. Bulunduğunuz yerde cami, cemevi, kilise, havra ne varsa hepsini tertemiz yapacaksınız. Dinin siyasette kullanılmasını asla doğru bulmayız. Kimin inançlı olup olmadığını yüce yaradan bilir. Bunun istismar edildiğini biliyorum. Gençlerin de toplum da bu istismarın farkında olduğunu biliyorum. Hepimiz bu gerçeklerden yola çıkarak sandığa gittiğimiz zaman herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı göstereceğiz demeliyiz. Hiç kimse siyaseti kimlik, yaşam tarzı ve inanç üzerinden yapmasın. Toplumun huzuru için siyaset yapılır.

“CAMİYE, KIŞLAYA VE ADLİYEYE SİYASET GİRMEMELİ DEDİM”

Ben bunu Yenikapı’da yapılan mitingde söyledim üç yere; camiye, kışlaya ve adliyeye siyaset girmemeli dedim. Bu konuşmayı yaptım, yerime gidip otururken Erdoğan sandalyesinden kalktı, yolun ortasına kadar geldi beni tebrik etti ve tekrar yerine gitti. Ben bugün yine aynı görüşteyim. Din ve vicdan özgürlüğüne inanan birisiyim. Bu toplum artık bunu istiyor. İstismar edenleri gayet görüyor. Her geçen gün laikliğin ne kadar önemli olduğunu toplum fark ediyor. Kişisel bir çatışma ya da partiler arasında bir çatışmanın ötesinde toplumun bunun bir siyasal çatışma alanı olmadığını bunun insanın kendi iç dünyasının zenginliği olduğunu ve zenginliğe de herkesin saygı duyması gerektiğini toplum öğreniyor. Laiklik ile ilgili çok sert sözler dile getirenler bugün laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu dillendiriyorlar. Toplumun bu noktaya gelmesi son derece önemli.

“AFYON OVASINA BAKARKEN ŞUNU DÜŞÜNDÜM; 100 YIL ÖNCE YİNE BU TEPEDE ÜLKEMİZİ NASIL KURTARIRIZ DİYE DÜŞÜNEN İNSANLAR VARDI”

(İsmail Kahraman’ın 9 Eylül açıklaması): Bir sefer bu bir tez değildir, öyle bir tez yok ortada. Verilmiş bir Milli Mücadele var, Ankara’da Meclis’te Polatlı’dan top sesleri dinlenmiyor muydu? Tarihten kopuk insanlar ve Mustafa Kemal Atatürk'ten hoşlanmayan insanlar, bazı efsaneleri kulaktan kulağa aktarmıştır. Bunların yüzde 100'ü doğru değildir. Bizim milli kurtuluş savaşı bütün mazlum milletlere örnek oldu. Binlerce şehit var, insandan bir vicdan, tarih bilgisi, ahlak olur. Her karşı toprağı şehit kanlarıyla sulanan bir iklimden geçti Türkiye. Ben gittim 26 Ağustos’ta 14 kilometreyi yürüdüm, adalet yürüyüşünden sonraki en uzun yürüyüşümdü. Kocatepe’ye çıktık Afyon ovasını görüyorsunuz; Nazım Hikmet’in ne kadar güzel şiir yazdığını görüyorsunuz, Milli Kurtuluş Destanı’nı yazarken. Afyon ovasına bakarken şunu düşündüm; 100 yıl önce yine bu tepede ‘ülkemizi nasıl kurtarırız’ diye düşünen insanlar vardı. 100 yıl önce gözünü kırpmadan bu ülkenin bağımsızlığı için hayatını feda etmeye hazır insanlar vardı. Ahmet Taner Kışlalı der ki; ‘Atatürkçülük geçmişe takılıp kalmak değil geleceği inşa etmektir’ der. Biz Mustafa Kemal’in verdiği mücadeleyi örnek alıp geleceği inşa etmek zorundayız.

“BU PERSPEKTİF NE AK PARTİ NE MHP BÖYLE BİR PERSPEKTİFİ YOKTUR ONLARIN. TALAN DÜZENİNDE BÖYLE BİR PERSPEKTİF OLMAZ”

Bizim son kurultayımızda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi yayınladık. Türkiye bir yüzyılı bitirdi, önümüzdeki yüzyılı düşünmek zorundayız. Önümüzdeki yüzyıl için temel hedefler koyduk. Bir yüzyıl perspektifi çizmek istiyoruz. Biz aynı masada oturan 6 lider önümüzdeki yüzyıla güçlü bir demokrasi ile güçlü bir ekonomi, dayanışma ile insanlarımızı düşünerek, dünyayla barışık bir şekilde büyümek istiyoruz, gelişmek istiyoruz. Bu perspektif ne AK Parti ne MHP böyle bir perspektifi yoktur onların. Talan düzeninde böyle bir perspektif olmaz. Devleti nasıl soyarım diye, devletin birikimlerini nasıl çalarım diye, yandaşlarıma parayı nasıl aktarırım diye, Amerika’ya kurduğum vakıflarla buradan milyon dolarları nasıl gönderirim diye düşünenler ülkenin önümüzdeki yüzyıl perspektifini düşünemezler.   

Cumhuriyet'in yüzüncü yılına partimizle gireceğiz. Dünyanın en köklü partisiyiz. Uzun yıllar tek başına iktidar olmamasına karşın yaşayan bir partidir. Demokrasi, düşünce özgürlüğü için mücadele etmiştir. Bu özellik bizi bugünlere kadar getirmiştir. Belli yerlere giderek evet mesaj verebilirsiniz ama bu mesajı Sivas’ta da Amasya’da Vezirköprü’de de verebilirsiniz. Aslında toplum iyiliğe aç, toplum kapalı bir toplum istemiyor. Geçinemiyor toplum, ben vergimi veriyorum diyor, elektrik düğmesine basarken 4 çeşit vergi alıyorlar benden ama kur korumalı mevduata para yatırdın mı vergi yok.  

“TAM BİR TALAN EKONOMİSİ VAR, TALAN ÜLKESİ ADETA. HER GELEN BİR ŞEYLERİ ÇALMAYA, GÖTÜRMEYE ÇALIŞIYOR”

(Sedat Peker’in iddiaları): Devleti adaletle yönetmezseniz ve yönetenler vatandaş için değil de kendi cepleri için çalışırlarsa, en tepeden başlayarak aşağıya doğru herkes devletin hazinesini 'tırtıklamaya' başlar. ‘Yukarıdaki götürüyor ben de götüreceğim, yukarıdaki pazarlık yapıyor ben de yapacağım…’Mekanizma böyle kurulmuş vaziyette. Şu anda tam bir talan ekonomisi var, talan ülkesi adeta. Her gelen bir şeyleri çalmaya, götürmeye çalışıyor. Ve götürüyorlar da... Sedat Peker bunu aydınlığa çıkardı, dedi ki olay bu, yer, zaman, saat veriyor...Olayın içinde olduğu için ve birebir bildiği için tabii ki önemli. İtalya’da Temiz Eller operasyonu vardı, mücadelede başarılı oldu İtalya, hala anıyoruz biz bunu.

“BİZDE TALAN O KADAR YAYGINLAŞTI VE KİRLENME O KADAR ÖNEMLİ BOYUTLARA ULAŞTI Kİ BU YARGIYA DA SIÇRADI”

Bizde talan o kadar yaygınlaştı ve kirlenme o kadar önemli boyutlara ulaştı ki bu yargıya da sıçradı.  Zaten devleti yönetenler baştan aşağı zaten kirli, içlerindeki birkaç düzgün insan ya ayrıldı ya bir köşede bekliyor. Ama en tepede oturan hiç rahatsız olmuyor, keyfi yerinde. Sadece Sedat Peker konuşmasın diye önlem almaya çalışıyor. Hep söylendi cesur bir savcı yok mu… Nihayet biz gittik dilekçeyi verdik bunları soruşturun diye, bunların ortaya çıkması gerekiyor diye söyledik. Normalde en baştan bu olaya el koyun ve yakalayın bunları demesi lazımdı.  Kendi çevresindeki adamlar zaten malı götürüyor, neden istifa ediyorlar, korkudan... Gayet iyi biliyorum, biraz daha ayrıntıya girmeyeyim ama sistem baştan aşağı kirli. (Ucu saraya dayandığı için mi?) Başka nereye dayanacak Fizan’a kadar gidiyor daha ne olsun? O paraların tamamını Türkiye’ye getireceğim 1 senti bile bırakmayacağım.

“BUGÜN YENİ BİR ANAYASA’DAN SÖZ EDİYOR…. OTORİTER YAPIYI SAVUNANLARLA ANAYASA MASASINA OTURULMAZ… YEMEK İÇİN BİLE OTURULMAZ, SİZİN ÖNÜNÜZDEKİ YEMEĞİ YER”

Siyasi davalardan haksızlığa uğrayan her kişi için adalet tecelli edecek. Bir hakim seçildiği makamı kendisinin bilgisi, birikimi ile değil de birisinin isteği üzerine gelmişse o hakim o kişiye esir olur. (Mesela Selahattin Bey içerde, Selahattin Bey çıksın mı diyorsunuz?) olmaz efendim, e çıkacak, Osman Kavala'nın çıkması lazım. AİHM kararı var. Haksızdır diyor bu. Bugün diyor ki Erdoğan AİHM kararını uygulamayacağını ifade etti. Anayasaya niye bu hüküm girdi? Bugün yeni bir Anayasa’dan söz ediyor, yeni bir Anayasa’ya ihtiyacımız var diyor. Otoriter yapıyı savunanlarla anayasa masasına oturulmaz. Otoriter bir yapıyı savunanlarla, ‘her şeyi ben bilirim’ diyenlerle, egosu güçlü olanlarla, ‘devleti sadece ben yönetirim’ diyenlerle masaya oturulmaz. Yemek için bile masaya oturulmaz, sizin önünüzdeki yemeği yer kendi yemeği dışında sizin önünüzdeki yemeği de yer. Devleti yönetenin aç gözlü olmaması lazım.

“MİLLETİME SÖZ VERİYORUM. O UYUŞTURUCU BARONLARININ DA KAÇACAK YERİ OLMAYACAK. HEPSİNİ YAKALAYACAĞIZ”

(Ergenekon, Balyoz davaları): Suçsuz yere insanlar hapse atıldığında bunlardan birisi de dönemin Genelkurmay Başkanıydı, kendisini ziyaret etmiştim. O dönemde pek çok insan haksız yere hapislere atılırken ben Silivri’yi İkinci Dünya Harbi’ndeki Hitler’in Almanya’da kurduğu toplama kamplarına benzetmiştim. Adaletin olmadığı yerde felaket olur. Uyuşturucu satanları hapishaneden çıkarıyorsun yurtdışına kaçmalarına imkan veriyorsun. Tonlarca uyuşturucu geliyor yakalanan yok ortada ancak ayakçılar yakalanıyor. Türkiye bir uyuşturucu batağı içinde. Buradan bütün milletime söz veriyorum. O uyuşturucu baronlarının da kaçacak yeri olmayacak. Hepsini yakalayacağız. Biz Türkiye’yi temize çıkaracağız. Uyuşturucu belasına en çok sürüklenenler bu ülkenin fakir ailelerinin çocukları yazıktır, tabii diğerleri beyaz toz kullanıyorlar.

“ÖĞRETMEN BU TOPLUMDA HANGİ GÖRÜŞTEN, İNANÇTAN OLURSA OLSUN HEPİMİZİN SAYGI DUYMASI GEREKEN BİR NUMARALI KİŞİDİR”

(Erdoğan’ın öğretmenlere yönelik ‘çapulcu’ sözleri): Gerçekten Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi böyle bir dil kullanabilir mi? Nasıl bunu söylersin? Bu ülkenin evladına siz kalkıp da bu ağır kelimeleri nasıl kullanırsınız. Öğretmen bu toplumda hangi görüşten, inançtan olursa olsun hepimizin saygı duyması gereken bir numaralı kişidir. Öğretmenine değer vermeyen bir toplumun büyüme şansı var mı? Öğretmen hak istemeyecek mi sürünsün mü yerlerde öğretmen? Ona tekrar söylüyorum kendi insanı için bu tür cümleler kullanamaz bir Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı bir yerde konuşma yaparken devlet dairelerinden zorla adam toplamaması lazım.

“ANITKABİR’E GİDİYORUZ TOPLUYORLAR AK PARTİLİLER ORADA ONU ALKIŞLIYORLAR, NEDİR BU ALLAH AŞKINA”

Anıtkabir’e gidiyoruz topluyorlar AK Partililer orada onu alkışlıyorlar, nedir bu Allah aşkına? Kişinin kendisini bilmemesi demektir. Sorun Türkiye açısından, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda ben oturmuyorum, onun hoşgörülü olması lazım, yolsuzluk varsa üzerine yürümesi lazım, devlet hazinesini soyanlardan hesap sorması lazım.

“BÜTÜN KAÇAKÇILARLA FOTOĞRAFI ÇIKIYOR. NE DENİR ONA, FOTOROMAN SÜLEYMAN DENİR”

(İçişleri Bakanı Soylu’nun eleştirileri): Fotoroman Süleyman. Bütün kaçakçılarla fotoğrafı çıkıyor. Ne denir ona, Fotoroman Süleyman denir. Uyuşturucu kaçakçısıyla, mafyayla fotoğrafı var, bu İçişleri Bakanı mıdır yoksa başka bir model midir? Aklın, mantığın alamayacağı bir şey. İçişleri Bakanı olacak kişin elinde çok yetkisi var, temiz, ahlaklı insan olması lazım. Televizyona çıkıp; ‘bir siyasetçi her ay 10 bin dolar para rüşvet alıyor’ dediği andan itibaren onu gidip savcıya bildirmiyorsa o rüşvetin ortağıdır.

“FOTOROMAN SÜLEYMAN’IN GERÇEĞİ BİLMESİ LAZIM, O FOTOĞRAFLARDAN VAZGEÇMESİ LAZIM”

Kul hakkı yiyeni göndereceksin bağımsız yargıya. Öyle bunların yaptığı gibi seçilmiş yargıya al bunu mahkum et değil. Adaletle yargılanacaklar, varsa bir şeyi mahkumsa mahkum olacak, beraatse beraat kalacak. Fotoroman Süleyman’ın gerçeği bilmesi lazım, o fotoğraflardan vazgeçmesi lazım. Kendisine alan yaratmaya çalıştıkça batıyor. Bir öğretmeni yerde sürüklemek nedir Allah aşkına? Ben buna itiraz ediyorum o kızıyor. Peki, karakolda bir polise yumruk atıp burnunu kıran kişi için ne yaptı Süleyman Soylu? O polisin hakkını ben savunuyorum, ben koruyorum o polisin hakkını. Erdoğan bir yere gittiği zaman neredeyse her metreye bir polis koyuyorlar. Bütün emniyet gücü arkadaşlarıma söylüyorum hiç meraklanmayın az kaldı, bunları demokratik yollarla göndereceğiz, bu ülkeye huzuru, bereketi, tüm kamu görevlilerinin ne saygın olduğunu, vatanlarına, milletine ne kadar hizmet ettiklerini hepsini göstereceğiz.  

“BUNLAR DEVLET NASIL SOYULUR BU KONUDA KİMSE BUNLARIN ELİNE SU DÖKEMEZ”

(Öğretmenlere sınava girmeyin çağrısı): Bunlar devleti yönetemiyorlar, yönetme gücü yok, kapasiteleri yok, bilgileri yok. Bunların uzmanlık alanı talan, soygun. Nereden ne kadar vururum bunların uzmanlık alanları bu, başka bir şey değil. Harcadıkları kuruşun hesabını veriyorlar mı millete? Millete hesap vermeyiz diyorlar. Kibir delisi bunlar.  Oturduğu koltukta herkesi küçük görmeye başladılar. Devlet böyle yönetilmez. Bunlar nerede devlet yönetimi nerede. Bunlar devlet nasıl soyulur bu konuda kimse bunların eline su dökemez.”