19'uncu İmam Hatipliler Kurultayı'nda yılın şiarı: Ahde vefa

19'uncu İmam Hatipliler Kurultayı'nda yılın şiarı: Ahde vefa
2005 yılından beri yapılan İmam Hatipliler Kurultayı'nın bu yıl ki şiarı " Ahde vefa " olarak belirlendi....

Her yıl yapılan kurultayda bir şiar belirlenerek ilan ediliyor. İlki 2015 yılında "Nitelikli Yenilik" kavramıyla başlayan yılın şiarı geleneği, daha sonra "İstikamet", "Samimiyet", "Bilgi ve Hikmet", "Ehliyet ve Liyakat", "Basiret ve Feraset", "Adalet ve Merhamet" kavramlarıyla devam etti. Bu yılın şiarı ise “Ahde vefa” olarak belirlendi.

19’uncu İmam Hatipliler Kurultayı'nda duyurulan yılın şiarı üzerinde tüm dönem boyunca çalışmalar yapılacak.

ÖNDER Genel Başkanı Abdullah Ceylan tarafından okunan bu yılın şiarının tam metni şöyle:

"Bismillahirrahmanirrahim.

Vaadinde sadık olan Allah’a hamd olsun. Son nefesine kadar misakından dönmeyen Resul’üne salat-ü selam olsun. Selam, ahdine vefa gösteren şehitlerin ve sırasını bekleyen yiğitlerin üzerine olsun…

İnsan, henüz kök salmamışken toprağa, şâhit tutuldu ilâhi kudretin kuvvetine. Kâlû belâ haykırışları doldururken fıtrat lisânıyla semâyı, kâinat şahit oldu Bezm-i Elestte en kadîm ahitleşmeye. Âdem ve zürriyeti, yemin verdi ruhunun her zerresiyle zamanın sahibine. Boyun eğmeyeceklerdi zalimin zulmüne ve heykelleri diken ellerin hükümlerine. Dünya, gözleri perdeleyen bir süsten ibaretti ahitnâmede. Ölmeden kabre gitmekti övünmek tekâsürle. En büyük hıyânet, el uzatmaktı yetimin kısmetine. En süflî nankörlüktü halel getirmek iffete. Boğazdan geçen haram ile dilden dökülen yalan, müsâviydi ilahi terazide. Hak edilmeyen kazanç da hakkı verilmeyen makam da ağır vebaldi rûz-u mahşerde. En fenâ felâketleri çağırmaktaydı ehl-i ihlaf kendi aleyhine.

Oysa kevniyyet, vefâ ipiyle rapt olmuştu birbirine. Rahman’ın mahlukâta vefâsıyla yürüyor yıldızlar feleklerin izinde. Vefâ yağmurlarıyla sulanan toprağın sadâkatinde filizleniyor ümitler. Beyhude beklemiyor sıdk ile duaya kalkan eller. Sıddîk sırrıyla yoldaş olunca dostlar, dolunay nuruyla menziline varmıştı mübarek seferler. Vefâkâr bir Nebi’nin süt akrabalığına bağışlanmıştı göz kamaştıran ganimetler. Unutmamıştı Habîbullah, muhasara yıllarında sarılan yaraları, mazlumları koruyup kollayan amcasını, Ümmü’l Kurâ’yı arkada bırakan yol arkadaşlarını, şehrini ve yüreğini kendisine açan ensârı, Şehitler Şahı’nın yetim kalan goncasını.

Pir-i fâni bir sütannenin ayaklarına serilmişti Dareyn Sultânı’nın hırkası. Mübârek teveccühüne mazhar oldu yaslandığı kütük parçası. Hayatı boyunca, hasretle yâd edildi ilk göz ağrısı. Ne Medine’nin ağaçları mahrum kaldı Resûl’ün vefâsından ne de Mekke’nin kurak dağları. Taşların en karasına vefasını, çağları aşan busesiyle mühürledi dudakları.

Kusurları gece misali setreden Kadirşinas bir dosttan öğrendi vefayı sahabiler. Ayrılığının arkasından yıllarca Habîb-i Kibriya’yı yâdettiler. Asırlarca terk etmedi münzevi tekkeleri ehl-i vefâ dervişler. Biâtına bağlı Evlâd-ı Fatihân himmetiyle mukadder oldu muhteşem zaferler. Sözüne sâdık umerâ ile imara durdu nice viran şehirler. Ahde vefâ timsâli ulemânın ellerinde bereketlendi âleme nizam veren nesiller. 

Ancak insan, unuttu Rabbi’ne verdiği vaadini. Söz kaybedince değerini, vefâsızlık kuşattı benî Âdem’i. Canpâre kardeşleri attı karanlık kuyuya Yusuf Nebi’yi. Tur Dağı’ndaki Musa’ya tercih edilince Sâmiri, en büyük mucizelerle yarışır oldu temâsil nefesi. Ne Lut’un hanesi kurtulabildi hâin bakışlardan ne de Salih’in devesi. İhanetle atılmış nifak adımları yolda bıraktı Uhud eteklerinde Kutlu Elçi’yi. Sefere çıkamayan atlılar, rıhtımda bağlı kadırgalar, komutanını kaybetmiş ordular teslim etti ağyâra Aksâ Mescidi’ni.

Vefâ mayası tutmayınca insan, boğuldu isyan girdaplarında. Bidayette verilen yemin bozulunca, renkler mahiyetini kaybedip grileşti. Albümlerden maziye bakan gözlerde, devasa yükler bir tüy misali hafifledi. Oysa kaç hain vuruşmadan alın akıyla çıkmıştı zamanın mücahitleri. Düşmanın en sinsi ve en süflîsi karşısında ne destanlar yazmıştı iman imtihanın muzaffer anneleri! Mescit secdegâh kalsın, mihrap kıyama kalksın, kubbeleri tekbir titretsin diye, seher vakitlerinde nice sarıklı hoca içmişti şehadet şerbetini.

Cesarette, sâlih amelde, cömertlikte, cefa çekmede, derdini sevmede, şâhitlikte ve şehadette öncüler vazifelerini ifa ettiler ve Rabbimiz’in ikramına eriştiler. Bizler; önderlerimizin izinde yeminimize sadık kalarak, emaneti yüklendik.

Söz veriyoruz bir kez daha tüm zerrelerimizle: Allah; azameti, rahmeti ve mağfireti ile ezelden ebede yegâne Rabbimizdir. Rasûlullah, son nefesimize kadar değişmeyecek tek rehberimizdir.

Söz veriyoruz: Makam namına, dünyalık adına, şöhret ve unvan yolunda bozmayacağız yeminlerimizi. Kutlu yolumuzun ezeli muarızları, durduramayacak asla bizleri.

Söz veriyoruz: Son nefer son nefesini verene kadar tüm insanlığa haykıracağız ahdimizi.

Ey İmam Hatiplim,

Ahdimize vefa;

Yakîn gelinceye kadar Âlemlerin Rabbine teslimiyetle,

Her işimizde sarılarak Resul'ün sünnetine,

Sahip çıkarak ümmetin her bir ferdine,

Duvarlarımızı ve dualarımızı Kudüs’le süslemeye,

Ahdimize vefa;

Ana-baba rızası almadan gitmemek ölüme,

Taş taş üstüne koyarak yükseltenlere,

Rızkından kesip getirenlere minnetimizle,

Savunan adamlara rahmetle,

Ahdimize vefa;

Bizimle her dem gurur duyanlara muhabbetimizle,

Bir harf öğretene hürmetimizle,

Hep namlunun ucunda olanlara desteğimizle,

Halel getirmeden mekteplerimizin izzetine,

Harama el sürmeden gitmek huzur-u ilahiye,

Ey İmam Hatiplim,

Belki yine;

İhanet fırtınalarının dev dalgalarıyla dövmeye cüret edecekler kıyılarımızı

En derin depremlerle sarsmak isteyecekler yüce dağlarımızı

Köhne kalemlerle karartmaya kalkacaklar bahtımızı

İşte o vakit sakın ola ye’se düşme!

Dönelim gel yine tertemiz mazimize!

Yürüyelim hep birlikte sırat-ı müstakim üzre,

Sözümüze sadâkat, ahdimize vefa ile... " (İLKHA)