KILIÇDAROĞLU’NDAN “BUNLAR ASLA GİTMEZ” ALGISI ÇIKIŞI: "GİDERLER EFENDİM. BEN TÜRKİYE’NİN İNSANLARININ FERASETİNE, BİLGİSİNE GÜVENİYORUM"

KILIÇDAROĞLU’NDAN “BUNLAR ASLA GİTMEZ” ALGISI ÇIKIŞI: "GİDERLER EFENDİM. BEN TÜRKİYE’NİN İNSANLARININ FERASETİNE, BİLGİSİNE GÜVENİYORUM"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şöyle bir algı da yaratmaya çalışıyorlar; ‘efendim, bunlar asla gitmez’. Gider efendim. Ben Türkiye’nin insanlarının ferasetine, bilgisine, birikimine, inancına güveniyorum. İnşallah hep beraber bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz ve huzur içinde yaşayacağız" ded...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şöyle bir algı da yaratmaya çalışıyorlar; ‘efendim, bunlar asla gitmez’. Gider efendim. Ben Türkiye’nin insanlarının ferasetine, bilgisine, birikimine, inancına güveniyorum. İnşallah hep beraber bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz ve huzur içinde yaşayacağız" dedi. Kılıçdaroğlu, kendisinin de ‘68 Kuşağı’ndan olduğunu açıklayarak, “Ben 68 kuşağındanım. Benim zamanımda sağcılar ve solcular birbirlerini öldürürlerdi. Darbe oldu, bunların hepsi hapse girdi. Hapiste birbirlerini tanıdılar ve konuştular. ‘Ya bunlar da bizim gibi vatansevermiş, onlar da dediler, bunlar da bizim gibi vatansevermiş. Biz neyin kavgasını yapmışız’. Şimdi kavganın değil birlik olmanın, beraber olmanın zamanı, kucaklaşma zamanı” diye konuştu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bu akşam Ankara’da ANFA Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen “Önce Türkiye Buluşması’na” katıldı. Kemal Kılıçdaroğlu, milliyetçi, ülkücü kökenlilerin ağırlıkta olduğu kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“ÖNCE TÜRKİYE. BU MEMLEKETTE YAŞIYORUZ”

“Hepimizin kaygısı aynı. İsim de güzel seçilmiş, Önce Türkiye. Bu memlekette yaşıyoruz. Dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz. Bu ülkeden hepimiz huzur içinde, beraber, kavgasız yaşamak istiyoruz. Ülkemizi büyütmek istiyoruz. Saygın bir ülke haline getirmek istiyoruz. Devlet yapımızı güçlendirmek istiyoruz. Ama bugün geldiğimiz nokta beni kaygılandırıyor.

Bu devleti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk önce bu devletin siyasi bağımsızlığını sağladı. Yani bayrağımın altında özgürce yaşayacağım, hiç kimsenin müdahalesini kabul etmeyeceğim dedi. Siyasi bağımsızlık. Tapu senedi Lozan’dır. İkinci alan ekonomik bağımsızlıktır. Siyasi bağımsızlığınız vardır ama ekonomik bağımsızlığınız yoksa siyasi bağımsızlığınız her zaman tehlikededir. O nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazsa, siyasi bağımsızlığınız tehlikeye girer’ diyor. Bugün geldiğimiz noktada bizim ekonomik bağımsızlığımız var mı?

"ÜLKÜCÜ KARDEŞLERİM HEP BERABER OLMAK ZORUNDAYIZ"

Değerli ülkücü kardeşlerim, Türkiye sevdalısı olan kardeşlerim o zaman hep beraber olmak zorundayız ve birlikte olmak zorundayız. Görüş farklılıklarımız olabilir ama eğer Türkiye bizim ortak paydamızsa, bayrak bizim ortak paydamızsa ki CHP için rahatlıkla şunu söyleyebilirim, bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bayrağımız ve vatanımız. Her türlü eleştiri olabilir, beğenmeye bilirler, başımın üstüne ama bayrak ve vatan bizim kırmızı çizgimizdir. Bayrağımızı ve vatanımızı korumak zorundayız. Bayrağımızın altında özgürce yaşamak zorundayız. Bu olmadığı taktirde birilerine yem olursunuz. Hani Lord Curzon söylüyor ya Lozan’da İsmet Paşa’ya ‘Ne istediysen aldın, onların hepsini bu cebime koydum. Ama yarın geleceksin, benden para isteyeceksin. O zaman bunları tek tek çıkarıp önüne koyacağım’ diyor. Ama para istemediler. O yoksul Cumhuriyet hiçbir zaman dilencilik yapmadı. Birisini kapısının önüne gidip ‘Bana para verin’ demedi. Yumurta satarak şeker fabrikalarını kurdular.

Ülkücü kardeşlerim tarihimizi de yeteri kadar bilmiyoruz, kimse kusura bakmasın. 1921 yılında, 23’te iktisat kongresini topladılar, çünkü hepsi savaş meydanlarından gelmişlerdi. Ya bu ekonomiyi nasıl büyüteceğiz. Yol yok, okul yok. Sıtmadan ölen binler var. Bütün buna rağmen 1921 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temelini attılar. 1934 yılında Kayseri’den kalkan ilk uçağımız Ankara’ya indi. Demiryolları ile döşediler Türkiye’yi. Uşak Şeker Fabrikası’nı yumurta satarak kurdular. Okuma, yazma öğrensin diye millet mektepleri kurdular. Okuma yazma oranı Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınlarda binde 8, erkeklerde yüzde 10 ile 12 arasında değişiyor. Bazı aklı evveller diyor ya ‘Ya demokrasiyi niye erken getirmediniz?’. Ya kardeşim Hakkari’de kurulacak seçim sandığına önce okuma, yazma bilen bir adam bulman lazım. Yok öyle bir adam. Hadi buldun o sandığı nasıl getireceksin, haberleşmeyi nasıl sağlayacaksın? Türkiye gerçeklerinden kopuk zaman zaman eleştiriler de gelecek. Ama bu gerçekleri hepimizin bilmesi lazım.

"SANAYİ DEVRİMİNİ KAÇIRDIYSANIZ, AYAKTA DURAMAZSINIZ

Kırıkkale küçük bir köy, entegre savunma sanayinin kurulduğu yerdir orası. Karabük, küçük bir köydü. Demir- çelik fabrikasının kurulduğu yerdir. Devasa Osmanlı’nın parasını basacak bankası yoktu. Osmanlı Bankası Fransızlarındı. İlk kez 1930 yılında bu genç Cumhuriyet kendi bankasını kurdu, Merkez Bankası. Bugünkü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 1930 yılında kuruldu. Biz ilk kez kendi paramızı 1930 yılında basmaya başladık. 1940’lı yıllarda Türkiye dünyaya uçak ihraç eden beş ülkenden biriydi. O dönemin yöneticileri harcadıkları her kuruşun hesabını millete verdiler. Sonra dönem değişti. Ne o fabrikalar kaldı, ne uçak fabrikaları kaldı. Etimesgut’ta uçak motorları fabrikası kurulmuştu. Eskişehir’de ikinci bir uçak fabrikası kurulmuştu. Toprak Mahsulleri Ofisi niye kuruldu? Çünkü temel ziraat, çiftçi ekmeye başladı. Ürününü satacak yer yok. Kim alacak ürününü? Toprak Mahsulleri Ofisi, TARİŞ, FİSKOBİRLİK kuruldu. Çiftçiyi desteklemek ve çiftçiyi birilerine mahkum ettirmemek için. Sanayi hamlesi yapıldı. Bir gerçeği çok iyi bilmemiz gerekiyor. Osmanlı niye battı. Sanayi devrimini kaçırdığı için battı. Eskiden yalın kılıç gidiyorduk, bilek gücü vardı. Önümüze geleni püskürtüyorduk. Şimdi elinde tüfek 500 metreden seni indiriyor. O zaman sanayi devrimini kaçırdıysanız, ayakta tutamazsınız bir devleti.

"TEKNOLOJİ DEVRİMİNİ YAKALAMAK ZORUNDAYIZ"

Şimdi geldiğimiz süreç daha tehlikeli bir süreç. Teknoloji devrimini artık yakalamak zorundayız. Pırıl pırıl evlatlarımızın yurt dışına değil, içeride üretmesi gerektiğine inanmak zorundayız. Onlara her türlü imkanı sağlamak zorundayız. Bir başka gerçek, siyaset zenginleşme aracı değildir, köşeyi dönme aracı değildir. Siyaset halka hizmet etme aracıdır.

"HELALİNDEN KAZANMIŞSAN NEDEN KORKACAKSIN?"

Siyasete girdim, girdiğim gün kendi mal beyanımı internet siteme koydum. Mal beyanım budur dedim. Karımın yüzüğüne kadar. Ben isterim ki bu ülkeye hizmet edecek kim olursa olsun aynı duyarlılığı göstersin, mal varlığını koysun ortaya. Haram bir şey yok ki kardeşim, helalinden kazanmışsan neden korkacaksın?

Milliyetçilikten söz ediyoruz. Milliyetçilik vatanseverliktir. Eğer sen tek kurşun atmadan, kendi toprağındaki bayrağı indirir, Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırırsan kimse kusura bakmasın sen milliyetçi filan değilsin. Milliyetçilikle bunun ilgisi yok. Milliyetçi olan ne yapar, şunu yapar. Benim o bayrağıma kim göz koyduysa, Süleyman Şah Türbesi’ne kim göz koyduysa ve o toprakları terk ettiyse o asla ve asla milliyetçi değildir, olamaz da. Orayı korumak zorundadır. Bayrağımızı canımız ve kanımız pahasına, vatanımızı koruyamıyorsak biz vatansever de değiliz. Vatanseverlik farklı bir şeydir. Bayrağına aşık olmak demektir. Toprakları toprak yapan neydi, üstündeki kandı. Hem terk edecek, hem kaçacak. Sonra bana vatanseverlik edebiyatı yapacak. Yemezler, siz de yemeyin. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçıranların hiçbirisi, bayrağını indirenlerin hiçbirisi vatansever değildir. Bu kadar açık ve net söylüyorum.

“BU BENİM AĞRIMA GİDİYOR YA”

Devleti yönetecek kişinin egemen güçlerin karşısında eğilmemesi lazım. Bizim tarihimiz de böyledir. Hiçbir egemen gücün karşısında eğilmez. Ya 34 askerimiz şehit oldu, Suriye’de. Soluğu nerede aldık? Putin’in kapısında aldık. Ya ölen Rus askerleri değil kardeşim, senin askerlerin. Sen nasıl orada soluğu alıyorsun, nasıl oluyor bu iş? Yeri gelince ‘Biz milliyetçiyiz’ diyor, nasıl milliyetçilik ya. Anlamıyorum. Bir de kapıda bekletiyorlar, bir de kronometreyi açıyorlar. Bir de tüm dünyaya gösteriyorlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanını hangi pozisyona soktuklarını. Bu benim ağrıma gidiyor ya.

“BEDEN DE ORADA CAN DA ORADA. NASIL VERDİN SEN BU PAPAZI?”

Bir şey daha var. Egemen gücün karşısında eğilmeyeceksiniz ama dış politikada laf ederken boğazınızda dokuz boğum olduğunuzu da unutmayacaksınız. Büyük laflar etmeyeceksiniz, siz yutarsanız o zaman sizin artık dünyada saygınlığımız kalmaz. ‘Bu can, bu bedende kaldığı sürece papazı benden alamazsın’. Ne yaptı? Aldı. Beden de orada can da orada. Nasıl verdin sen bu papazı? Hangi gerekçe ile verdin? Sen bu milletin tarihini bilmiyor musun kardeşim? Bu milletin onurunu bilmiyor musun? Sen bu devleti yönetmiyor musun? Nasıl böyle bir karar alır, nasıl böyle bir lafı söylersin ve nasıl yollarsın?

"İLK HAFTA İÇİNDE TANK- PALETİ ALACAĞIM"

Sakarya’da tank- palet fabrikası var. Değerinin 20 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bir sabah kalktık, tank-paleti bir kararname ile Katar ordusuna vermişler. Katar ordusuna verirken ihale yaptın mı? Ethem Sancak’a da vermişler. Neye göre verdin sen? Ordunun tank- palet fabrikasını sen niye veriyorsun? Hadi Katar tank yapıyor desek, ya teknoloji var, oradan faydalanacağız. Yok öyle bir şey. Benim bu millete sözüm var, ilk bir hafta içinde o tank- palet fabrikasını tekrar alıp, şanlı ordumuza teslim edeceğim. Hiç endişeniz olmasın, bir hafta içinde.

ASKERİ HASTANELER AÇILACAK

Şu anda dünyada askeri hastanesi olmayan tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri. Ne için, hangi gerekçe ile yok? Defalarca söyledik, ordunun ihtiyacı var kardeşim. Askeri doktora ihtiyacı var. Sivil doktor ile askeri doktor farklıdır, eğitimleri de farklıdır. Vermediler, vermiyorlar. Ordu istediği halde vermiyorlar. Bu millete sözüm var. İlk bir hafta içinde GATA dahil bütün askeri hastaneleri eskiden olduğu gibi ordumuza teslim edeceğim.

“KİMSE TÜRK LİRASINA İTİBAR ETMİYOR. ŞİMDİ MİLLİYETÇİ ARKADAŞLARIMA SORMAK İSTERİM”

Para bir ülkenin namusudur. Bir yere gittiği zaman Osmanlı önce kaymesini basardı, ‘Bu topraklar artık benim toprağım’ derdi. Parayı basmak artık burada hükümdarlık bana aittir demektir. Şimdi paramız pula dönüştü. Bakın şu anda Merkez Bankası’nın kasasında bir cent kendisine ait yok. Bir Euro, bir dolar parası yok. Var olan para 52 milyar 300 milyon dolar. Başkalarından borç almış, kasaya koymuşuz. Para bize ait değil. İsteseler öğleden sonra vermek zorundasınız. Ülke bu hale nasıl geldi. Bankalardaki mevduat hesaplarının yüzde 58,5’i dolar. Yabancı para. Kimse Türk lirasına itibar etmiyor. Şimdi milliyetçi arkadaşlarıma sormak isterim. Ülkeyi bu hale getirenlerden bir şikayet etmeyecek miyiz, demokratik yollarla götürmeyecek miyiz? Biz vatanımızı seviyorsak, ülkemizi, değerlerimizi seviyorsak, değerlerimizi savunuyorsak ülkeyi bu hale getirenleri demokratik yollarla kendi alanlarına göndermek zorundayız. Yani benim deyimimle, bunları emekli etmek zorundayız. Emekli edeceğiz inşallah.

“ORTA DOĞU’DA NİYE KOMŞUMUZLA KAVGALI OLALIM, KOMŞUMUZ BİZİM”

Ekonomik zaferlerle taçlandırılmayan bir siyasal irade her zaman zaaflarla doludur. Ekonomik açıdan birilerine bağımlı hale gelirseniz, emperyal güçlerin oyuncağı olabilirsiniz. Şu soruyu sordum, bizim Suriye’de ne işimiz var? Bana çok kızdılar, vay efendim orada terör vardı. Benim bildiğim terör Irak’taydı. Orada kimse bir şey demiyordu, git mücadeleni yap kardeşim. Sonra Erdoğan bir grup toplantısında ‘Ey Obama, beni neden Suriye’de yalnız bıraktın. Gir dedin, girdik. Şimdi neden yalnız bıraktın’ dedi. Ülkücü kardeşlerimin unutmaması gereken bir şey daha var. Hiçbir emperyal güç ateşi kendi eliyle tutmaz. Maşa kullanır. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti bu pozisyona düşmemeliydi. Orta Doğu’da niye komşumuzla kavgalı olalım, komşumuz bizim. Biz herkes ile barışık olmak zorundayız. Emperyal güçler silah verirler, ‘Beyler birbirinizi öldürün’ derler. Silahlar bizden, yeter ki ortalı karışsın, biz size silah satalım. Ama biz bölgede barışı egemen kılarsak bölgenin en güçlü ülkesi olarak bütün bölgede, huzuru, güveni, kalkınmayı, beraber yaşamayı hayata geçiririz. Yapabiliriz. Çünkü Türkiye güçlü bir ülkedir. Bütün bunlara rağmen bu bölgenin en güçlü ülkesidir.

“‘HAYIR, BİZ LONDRA’DA TEFECİLERE ÖDEMİYORUZ’ DİYEMİYORLAR”

Milliyetçilik aynı zamanda yöneten kişinin halktan topladığı her kuruşun hesabını millete vermesi demektir. Hepimizin bir eksiği var, kusuru var. Ödediğimiz verginin hesabını sormuyoruz. Oysa çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Emzik alırsınız, altına bez alırsınız, mama alırsınız. Hepsi için vergi verirsiniz. Şu anda vergi vermediğimiz şu teneffüs ettiğimiz hava.  O zaman bizi yönetmek üzere benden para alan kişiye ‘Bu parayı nereye harcadın?’ sorusunu sorma hakkım var. Demokrasi budur. Bu sorunun sorulmadığı yerde demokrasi gelişmez, bu soruyu hepimiz soracağız. Bu soru sorulmadığı için vergini büyük bir kısmı Londra’daki tefecilere gidiyor. Londra’daki tefeciler, bakın tık yok orada. ‘Hayır, biz Londra’da tefecilere ödemiyoruz’ diyemiyorlar. En büyük parayı oraya ödüyorlar. Şimdi kur korumalı mevduat getirdiler, tam ekonominin kalbine atılmış ben ‘Atom bombası’ dedim, vallahi atom bombası.

"BİR DEVLET ANCAK BÖYLE SÖMÜRÜLÜR"

Bir, döviz garantin var. İki, faiz garantin var. Üç, parayı yatırırsan ayrıca ucuz kredi alabiliyorsun. Dört, seni vergiye tabii tutmayacağım, parayı istediğin gibi harcayabilirsin diyor. Beş, parayı çekmeye kalkarsan ayrıca sana dolar bazında faiz vereceğim diyor, parayı yeter ki çekme diyor. Sömürü mekanizması değil mi? Sömürü mekanizması. 21’inci yüzyılda bir devlet ancak böyle sömürülür. Eskiden de buna benzer mekanizmalar vardı, şimdi de aynı mekanizmalar var. Buradan çıkmaz zorundayız.

“BİZİM PARAMIZ YOK MU? BİZİM PARAMIZ GEÇERSİZ Mİ”

Yap-işlet- devret var değil mi? Köprüler yapılıyor, yollar yapılıyor. Her şey yapılıyor. Hepsi dolarla, niye dolarla? Türk lirası yok mu? Müteahhit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ihale yapılan kurum Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumu. İnşaatın yapılacağı yer Türkiye Cumhuriyeti toprakları ama her şey dolar ve Euro. Garanti veriyorsun o da dolar ve Euro ile. Biz Türkiye Cumhuriyeti devleti değil miyiz? Bizim paramız yok mu? Bizim paramız geçersiz mi?

“BEN 68 KUŞAĞINDANIM”

Ben ‘68 kuşağı’ndanım. Benim zamanında sağcılar ve solcular birbirlerini öldürürlerdi. Darbe oldu, bunların hepsi hapse girdi. Hapiste birbirlerini tanıdılar ve konuştular. ‘Ya bunlar da bizim gibi vatansevermiş, onlar da dediler, bunlar da bizim gibi vatansevermiş. Biz neyin kavgasını yapmışız’. Şimdi kavganın değil birlik olmanın, beraber olmanın zamanı, kucaklaşma zamanı. Türkiye’nin bir beka sorunu var, buna inanıyorum ama bu sorunu aşacak olan biziz. Onlar aşamazlar. Onlar daha karanlık bir sürecin içine Türkiye’yi sokmak isteyeceklerdir. Ama biz bunu beraber aşmak zorundayız. Birlikte aşmak zorundayız. Doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi ne olursa olsun? Bu ülkeyi seven herkesin birleşmesi lazım. Biz beraber olmak zorundayız ve kucaklaşmak zorundayız.

"KUCAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ"

Demokrasi, 21’inci yüzyılda, eskiden 1789 Fransız Devrimi’den sonra sağ ve sol kavramları çıktı. Meclis’in sol tarafında oturanlar bütçenin halktan yana harcanmasını istiyordu, sağ tarafında oturanlar da bütçenin varsıllardan yana harcanmasını istiyordu. O kavramlar geldi, şimdi 21’inci yüzyıldayız. 18’inci yüzyılda değiliz. 21’inci yüzyılda demokrasiden yana olanlar ve otoriter rejimden yana olanlar diye dünya ikiye bölünmüş vaziyette. Biz demokrasiyi savunuyoruz. Herkesin düşüncesine, inancına, kimliğine saygı duymak zorundayız. Bu topraklarda beraber yaşayacaksak, birlikte yaşayacaksak, kucaklaşmak zorundayız.

“OTURUP BİR HELALLEŞELİM KARDEŞİM YA”

Ben helalleşmeyi de söyledim. Evet, eksikliklerimiz, yanlışlıklarımız var. Oturup bir helalleşelim kardeşim ya. Bu memleket bizim memleketimiz, ya neyin kavgasını yapıyoruz biz? Çocuk yatağa aç giriyor, biz burada kavga ediyoruz. Önce o çocuğun karnı doyması lazım. Binlerce gencimiz yurt dışına gidiyor, umut arıyor yurt dışında. Bu topraklarda ne oldu bize? Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ne oldu? Niye biz bu gençleri küstürdük. Niye kavga ettiriyoruz bu gençleri. Yeni bir yol arifesindeyiz. Bu yol arifesinde bizim oturup birleşmemiz, konuşmamız, sohbet etmemiz lazım.

SİEMENS DAVASI

Siyasetin her kuruşun hesabını vermesi lazım. Dürüst insanların görevidir hesap vermek. Siyasetçi için onurdur hesap vermek. Hesap vermiyorsa bir siyasetçi, hesaptan kaçıyorsa bilin ki malı götürüyordur. Ne kadar biliyorsunuz bilmiyorum. Siemens’in Almanya’da bir dosyası var. Burada mahkeme gizlilik kararı getirmiş, kimse öğrenmesin diye. Almanya’daki Siemens’in dosyası, Siemens şikayet etmiş. ‘Bizden rüşvet aldılar. Para verdik, paramızı istiyoruz’ diye. Siemens Türkiye’de paranın şu şekilde dağıtıldığını söylüyor, Alman mahkemesinde söylüyor. ‘Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine. Yüzde 20 Kolin’e. Yüzde 20 TCDD yetkililerine. Yüzde 20 Siemens ile Kolin’i buluşturan aracılara. Yüzde 10 ise Siemens’in Türkiye’deki yetkililerine. Siemens Türkiye’deki yetkililerinin görevlerine son verdi. Diğerleri ile ilgili mahkeme gizlilik kararı koymuş, kimse ne olduğunu bilmiyor. Hırsızlığa karşı da hepimizin duyarlı olması lazım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayacak mıyız?

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmuyorsanız, siz adaletli değilsiniz. Devletin temeli adalet değilse adaleti herkes için sağlamak zorundasınız. Bunun mücadelesini yapmak zorundasınız. Biz bunun mücadelesini yapıyoruz.

“KARDEŞİM YETER ARTIK YA. BU MİLLETİN İLİKLERİNE KADAR SOYDUNUZ SİZ”

Benim yine bir sözüm var, değerli ülkücü kardeşlerim. Bu devleti soyan Beşli Çetelerin tamamının burnundan fitil fitil getireceğim. Öyle araya adamlar koyuyorlar, şunu koyuyorlar, ‘Acaba biz masum’. Yok kardeşim. Bu ülkede sen tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediysen birisinin onun hesabını sorması lazım. Kardeşim yeter artık ya. Bu milletin iliklerine kadar soydunuz siz. Hala soymaya devam ediyorlar. O nedenle her birinizin bu alanda duyarlı olması lazım. Diyeceksiniz ki ‘Benden ne istiyor?’ Sizden istediğim şu, beraber mücadeleyi yapmak zorundayız. Bu bir kişinin yapacağı mücadele değil. Bu bir kitlenin yapacağı mücadele olacak. Bu ülkenin geçleri 21’inci yüzyılda dünya siyaset tarihine çok güzel bir miras bırakacaklar…

Her şeyi en ufak ayrıntısına kadar biliyoruz. Kimin neyi yaptığını da gayet iyi biliyoruz. Eleştiriden çok bizim güzel gelecek vaat etmemiz ve o geleceği nasıl inşa edeceğimizi geniş kitlelere anlatmamız gerekiyor. Tartışmalardan sıyrılıp Türkiye’yi büyütmemiz lazım.

“GİDER EFENDİM. BEN TÜRKİYE’NİN İNSANLARININ FERASETİNE GÜVENİYORUM”

Şöyle bir algı da yaratmaya çalışıyorlar; ‘efendim, bunlar asla gitmez’. Gider efendim. Ben Türkiye’nin insanlarının ferasetine, bilgisine, birikimine, inancına güveniyorum. İnşallah hep beraber bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz ve huzur içinde yaşayacağız.”