ÖĞ-DER Genel Başkanı Sürücü: Gençlerimize diploma diye işsizlik belgesi verilmesi eğitim değildir

ÖĞ-DER Genel Başkanı Sürücü: Gençlerimize diploma diye işsizlik belgesi verilmesi eğitim değildir
Yeni eğitim-öğretim yılı münasebetiyle basın mensuplarıyla bir araya gelen ÖĞ-DER Genel Başkanı Hamdi Sürücü, sözleşmeli öğretmenler, öğretmen atamaları, seçmeli ders konularında açıklamalarda bulundu....

Basın mensuplarıyla bir araya gelen Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞ-DER) Genel Başkanı Hamdi Sürücü, dernek çalışmaları hakkında bilgi verdikten sonra basına açıklamalarda bulundu. 

Şuurlu Öğretmenler Derneği hakkında bilgi veren Sürücü, “Biz Şuurlu Öğretmenler Derneği olarak 2005 yılında çalışmalarımızı başlattık. 2005 yılının ekiminde kurulduk. 2006'nın Nisan'ında da genel kurulumuzu, ilk genel kurulumuzu yapıp çalışmalarımızı başlattık. O günden bugüne kadar 16 yıldır hamdolsun Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde eğitimle ilgili epey bir çalışma yaptık. Şimdiye kadar biz ÖĞ-DER olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na epey rapor sunduk. Eğitimin durumunu anlatan eğitim raporu diye 3 tane raporumuz oldu. Onun dışında ders kitaplarını inceleme çalışmaları yaptık. Ders kitaplarında bizim inancımıza, kültürümüze ve ahlakımıza uymayan şeyler var mı diye araştırmalar yaptık ve bu çalışmalar da hamdolsun işe yaradı. Bunun yanında uluslararası eğitim konferansları yaptık. Biz senelerce uluslararası eğitim konferanslarını yaptık.” dedi.

“Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan sıkıntıları aşabilmek için Batılılardan medet umma gibi bir yanlışa girildi”

Türkiye’nin eğitim sistemi olarak batılılardan medet umma çabasının yanlış olduğunun altını çizen Sürücü, “Türkiye'de özelikle 1700'lü yıllardan sonra Türkiye'nin o zaman Osmanlı'nın siyasetinde gerileme, duraklama ve gerileme başladıktan sonra eğitiminde de gerileme başladı. Nihayetinde Osmanlı bitti, Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet kurulurken de şunu gördük. Hem Osmanlı'nın son dönemlerinde hem Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan sıkıntıları aşabilmek için, zorlukları aşabilmek için, kendi tarihimize dönüp de kendi dinamiklerimizden çare aramak yerine kendi köklerimize çözüm aramak yerine bizi sıkıştıran, bizim önümüze geçip de bizi zor durumda bırakan Batılılardan medet umma gibi bir yanlışa girildi. Bu Osmanlı'nın son dönemlerinde başladı ve bu cumhuriyetin başında özellikle sistemleşti. Bugün halen bu devam ediyor. Yani biz kendimiz bin yıla yakın tarihe yön vermiş, dünyada sözü geçerli olmuş bir toplum iken, bir millet iken bu sefer başkalarının sözünü dinler hale gelmişiz. Başkalarını gözünün içine bakar hale gelmişiz. Bizim itirazımız da burası zaten. Neden başkalarının gözünün içine bakar hale geldik? Neden onlardan çözüm arıyoruz? Neden kendi dinamiklerimizden, kendi geçmişimizden, kendi öz varlığımıza çözüm aramıyoruz? İşte bu başkalarından çözüm aramak, yani bizi geride bırakan, bizim önümüze geçen insanların peşinde koşmaya başladık. Onlardan medet umuyoruz. Onları taklit etmeye çalışıyoruz. Bunlar bizi geçmek için ne çalışma yaptılar? Biz nerede yanlış yaptık ki sorusunu sormak yerine onları yaptıklarını biz ithal edip onu taklit etmek değil yol alacağımızı düşündük. Ve biz 200 yıldır bu yanlışın içerisindeyiz.” ifadelerini kullandı.

“Peygamber Efendimiz'in örnek alınması için onun eğitim metodunu insanların önüne koymaya çalışıyoruz”

Sürücü, “Şuurlu Öğretmenler Derneği olarak bugün Türkiye'de özellikle siyasetle ilgilenen ve eğitimle ilgilenen siyasi siyasilere bunu hatırlatıyoruz. Hazreti Peygamber'in Eğitim Metodu adlı kitabımız var. Öğretmenlerimize ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Neden? Çünkü Hazreti Peygamber Aleyhisselam kendisini bize tanıtırken bir hadis-i şerifinde 'ben muallim olarak gönderildim' diyor. Yani Hazreti Muhammed Aleyhisselam Türkiye'de peygamber olarak biliniyor ve tanınıyor ama Türkiye'de muallimlik tarafı bilinmiyordu. Onun bir muallim olduğu bir öğretmen olduğu bilinmiyordu. Biz Türkiye'deki eğitimcilere, peygamberin muallimliğini örnek öğretmenliğini anlatmaya çalışıyoruz. Bir muallim olarak onun örnek alınması için Hazreti Peygamber'in Eğitim Metodu kitabıyla ve bunun yanında milli şuur dergimiz ile insanların önüne onun eğitim metodunu ve örneklerini koymaya çalışıyoruz. Şimdi 65'inci sayısı inşallah baskıda. Üç ayda bir eğitimcilerin dertlerini anlattıkları, eğitimle ilgili görüşlerini yazdıkları, tamamen milli eğitimin içerisinde sahada çalışan arkadaşlarımızın kaleminden çıkan bir dergi olarak 64. sayımızı yayınladık, inşallah 65'inci sayımızda yayınlayacağız. Bunun da çalışmasını yapıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

“Osmanlı'nın son dönemlerinde bu toplumun ahlakını ve kültürünü bozmak isteyen insanlar Beyoğlu'nun arka sokaklarındaki tiyatrolarla başladılar”

Dernek olarak yaptıkları çalışmalara değinen Sürücü, şu ifadelere yer verdi:

“Bunun yanında bu sene on birincisini yapacağımız kısa film senaryo yarışmamız var. Neden kısa film senaryo yarışması? Biz buna başlarken 11 yıl önce insanlar dediler ki 'siz bir eğitimci derneğisiniz ne iş?' Sinema senaryo ve siz nasıl bir araya geliyorsunuz? Biz şunu düşündük. Osmanlı'nın son dönemlerinde bu toplumun ahlakını ve kültürünü bozmak isteyen insanlar Beyoğlu'nun arka sokaklarındaki tiyatrolarla başladılar. O günden bugüne tiyatrodan sinemaya, sinemadan televizyona gelişen bir süreç var. Ve bu süreçte bizim ahlakımız, bizim aile düzenimiz bozulmak için özel emek sarf ediliyor maalesef. Bunu gördük. Bunun karşısında bir çalışma yapma ihtiyacı hissettik ve bu çalışmanın da temelini senaryo oluşturduğu için biz kısa film senaryo yarışmasıyla başladık. Hamdolsun bu sene 11'incisini yapacağız bu çalışmanın.” dedi.

Konuşmanın devamında Sürücü, “Bunu yanında senaryo yazdırıyor. Biz yarışma yapıyoruz. Birincisini, ikincisini, üçüncüsünü seçiyoruz, ödüller veriyoruz, çalışmalarımız gidiyor. Fakat senaryolarımızın filme çevrilmesini de istiyoruz. Bunu ilan ettik. Her sene de törenimizi yaparken ödül törenimize diyoruz ki bizim şu kadar senaryomuz var, isteyen herkes bunu kullanabilir. Bunlar ek ücret de istemiyoruz. Yani senaryoyu satmıyoruz sadece Şuurlu Öğretmenler Derneğinin bir çalışma olursa olduğunu beyan edecekler. Gördük ki sinemalaştırma yani filmleştirme konusunda çok rağbet yok. Bu sefer biz kendimiz buna da el attık. Şuurlu Öğretmenler Derneği olarak geçen yıl 3 tane kısa film çektik. 2017 yılındaki kısa film senaryo yarışmamızın konusu bağımlılıktı. Bağımlılık konusunda öne çıkan 3 tane seven senaryomuzu geçen sene çekimini yaptık filmleştirdik. Şimdi Bağımsızlık Ruhlar adıyla inşallah bu sene Türkiye'de çeşitli illerde bunların gösterimini yapacağız.” diye konuştu.

“Öğretmenlerin 60 yıllık meslek kanunu hayalleri 60 yıl daha ertelendi”

Öğretmenlik Meslek Kanunun yanlış bir kanun çalışması olduğunu ifade eden Sürücü, “Bizim milli eğitimle ilgili çalışmalarımızın içerisinde son zamanlarda en çok üzerinde durduğumuz konu milli eğitime duyurmaya çalıştığımız en önemli meselede 7 bin 354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu. Bu öğretmenlik meslek kanunu, 2021 yılının aralığında meclise teklif olarak sunulduğu günden bugüne kadar en yüksek sesle itiraz eden, bunun bir meslek kanunu olmadığını, bu içerikle bir meslek kanunu olamayacağını seslendiren tek kuruluş Şuurlu Öğretmenler Derneğidir. Bunu çok net ve açık bir şekilde söyleyebiliyoruz. Eğitimle ilgilenen diğer kuruluşlar bu kanunun çeşitli yerlerine, çeşitli maddelerine itiraz ediyorlar. Uygulaması konusunda bazı maddelerine itirazlarını belirtiyorlar. Ama biz 7 bin 354 sayılı kanunun tamamına itiraz ediyoruz.” ifadelerinde bulundu.

3600 ek göstergenin sadece öğretmenlerin meselesi olamadığını belirten Sürücü, “3600 ek gösterge meselesi bütün memurların meselesi. Sayın Cumhurbaşkanı 2018 yılında seçimlere giderken 3600 ek göstergelerini öğretmenlere, diyanet görevlilerine, hemşirelere, polislere diye saydı. Bunların hepsini ilgilendiriyor. O zaman 3600 ek göstergeye öğretmenlik meslek kanuna bağlamaya gerek yoktu ki 3600 ek gösterge ile ilgili bir çalışma yapılırdı. Bütün diğer memurlarla beraber öğretmenler meselesi de çözülmüş olurdu. Bu öğretmenlik meslek kanunu konusu değil. O zaman şu anda bu kanun öğretmenlik meslek kanununu değil. Bu kanun sadece bir ek gösterge kanunu ve kariyer basamakları kanunu. Sayın Milli Eğitim Bakanı fırsat buldukça 'biz öğretmenlerin meslek kanunla ilgili 60 yıllık hayallerini gerçekleştirdik' diyor. Biz de buna itiraz ediyoruz ve diyoruz ki hayır, öğretmenlerin 60 yıllık meslek kanun hayalleri gerçekleşmedi. Tam tersine öğretmenlerin 60 yıllık meslek kanunu hayalleri 60 yıl daha ertelendi. Çünkü bu kanun varken ikinci meslek kanunu çıkartmak için hiç kimse uğramayacak. Şuurlu Öğretmenler Derneği olarak bizim bu konudaki teklifimiz şudur. Bu 7 bin 354 sayılı kanunun adı değiştirilsin, öğretmenlik meslek kanunu olmaktan çıkartılsın. Adına 3600 ek gösterge kanunu mu deniyor? Kariyer basamakları kanunu mu deniyor? Birleştirip yeni bir isim mi bulunuyor? Ne bulunursa bulunsun. Fakat adı öğretmenlik meslek kanunu olmaktan çıkartılsın. Sonra da yeni bir öğretmenlik meslek kanunu hazırlansın. Bizim Öğretmenlik Meslek Kanunu'na ilgili çalışmamız vardı. Daha önce bunu biz Milli Eğitim'e gönderdik.” şeklinde belirtti.

“Öğretmen eksiği sorunu devam ediyor”

Son dönemlerde diplomaların duvarları süsleyen bir tablo haline geldiği vurgulayan Sürücü, şunları aktardı:

“Diplomanın işe yaraması gerekir, işe yaramayan diplomayı istemiyoruz. Duvarlarımızı pano gibi süsleyen, işe yaramayan, bize işsizlik belgesi olan diploma istemiyoruz. Gençlerimize diploma adında işsizlik belgesi verilmesi eğitim değildir. O zaman bugün buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Eğitimin sorunlarının, siyasetin sorunlarının oturup bu gençlerin hayatını boşa harcamaktan vazgeçmeleri ve buna çözüm üretmeleri gerekir. Buna çözüm üretilmediği sürece hiçbir şey işe yaramayacak.”

Konuşmanın devamında Sürücü, şu ifadelere yer verdi:

“Bir başka mesele öğretmen yeterliliği konusu. Yani sayısal olarak. Sayın Bakan her açıklamasında bunu söylüyor. Bundan önceki bakanlar da söylüyordu. 'Türkiye'deki var olan 1 milyon 200 bin öğretmenin 700 bine yakını bizim hükümetimiz döneminde atandı.' Doğrudur teşekkür ediyoruz bu kadar öğretmen atadıkları için. Fakat sonuç itibariyle ne değişti? 2002 yılında da Türkiye'nin 100 binle 150 bin arası öğretmen ihtiyacı vardı. Bugün de aynı sonuç değişmedi. Nüfus arttı, öğrenci sayısı arttı, emekli olanlar oldu. Şimdi her yıl ortalama 30 bin öğretmen ataması yapılıyor. Her yıl ortalama zaten 20 bin öğretmen eksiliyor. Bugün 20 bin ile 25 bin arası da eksilen oluyor. Sonuçta yıllık 3 5 bin öğretmen fazla atanmış oluyor. Ama bu 3-5 bin öğretmeni zaten çoğu artan nüfus kapatıyor. Yani sonuçta 150 bin öğretmen ihtiyacımız var. O zaman var olan 1 milyon 200 bin öğretmenin yarıdan fazlasının bu hükümet döneminde atanmış olması çözüm üretmemiş. Sorun duruyor. Öğretmen eksiği sorunu devam ediyor. 'Öğretmen eksiğini kapatmak için sözleşmeli öğretmenlik ihdas edildi.' Bu öğretmenler için şu anda ayrı bir sorun. Öğretmenlerin atanması yapıldıktan sonra belli bir yerde işte üç yıl gibi belli bir süre kalma mecburiyetleri var. Hanım bir tarafta, kocası başka bir tarafta tayin isteyemiyorlar. Çünkü zamanı doldurması gerekiyor. Bu bir sorundur. İkincisi, sözleşmeli öğretmenlerin özlük hakları kadrolu öğretmenlerden daha aşağıdadır. Bu da bir eşitsizliktir. Aynı işi yapan insanların sadece isim değişikliğinden biri kadrolu, biri sözleşmeli sadece kadrolu sözleşmeli isminden dolayı özlük haklarında farklılık var. Bu da haksızlıktır. Bunun da değişmesi gerekir.”

“Ücretli öğretmenler diye tabir edilen öğretmenler eğitimin kanayan yarasıdır”

Ek ders ücreti karşılığında derse giren öğretmenler hakkında konuşan Sürücü, “Üçüncü gurup öğretmenlerimiz ek ders ücreti karşılığında derse giren ücretli öğretmenler diye tabir edilen öğretmen arkadaşlarımız. Bu asıl eğitimin kanayan yarası. Öğretmenlik mesleğinin kapanmayan, sürekli kanayan yarasıdır. Düne kadar ücretli öğretmenler asgari ücret bile almıyordu. Bakın devletin tespit etmiş olduğu asgari ücretin yarısı kadar ücret alıyorlardı. Aynı işi yapıyorlardı. Aynı sayıda haftalık derse giriyorlardı. Ve aldıkları ücret asgari ücretin yarısı bile değildi. İlk defa son asgari ücret çalışmasından sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla dendi ki 'ücretli öğretmenlere 5 ders saatinde artı 1 ders saati daha ücret verilerek ücretler asgari ücrete oluşturulsun' diye de çalışma yapıldı. Tamam şu anda asgari ücrete ulaştırıldı. Bizim daha önceki teklifimiz ek ders ücreti karşılığında derse giren ücret. Öğretmenlerin aylığı en az asgari ücret olmalı. Ortalama açlık sınırı olmalıydı.” dedi.

Devamında Sürücü, “Bizim inancımızı, ahlakımızı ve kültürümüzü temel alan, bizim inancımızı, ahlakımızı ve kültürümüzü bilen iyi insan yetiştirmeyi hedef edinmesi gerekir. Milli eğitimin amacının en başına iyi insan yetiştirmek, konması gerekir. Kamil insan 'insanı kamil' eskilerin deyimiyle adil, merhametli, yardımsever, cömert yani İslam ahlakının insanların istediği güzel ahlakı, uygulamaların tamamını üzerinde taşıyan kamil insanı yetiştirmeyi hedef edinmesi gereken milli eğitim sisteminin bunun üzerine kurulacak yeni bir eğitim sistemi için çalışıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

“Öğretmen ataması yapılırken şunu: düşünmüyorlar burada ne kadar ihtiyaç var, ihtiyaca göre atama yapılacak”

Son olarak öğretmenlerin hesap yapılmadan atanma yapıldığını belirten Sürücü, “Branşlarda öğretmen ataması nasıl yapılıyorsa aynı şartlarda yapılıyor. Şunu düşünmüyorlar burada ne kadar ihtiyaç var, ihtiyaca göre atama yapılacak. Tek tek bunun üzerinde ayrım yapmadan. Seçmeli derslerde diyelim Kurmanci dersini ne kadar öğrenci seçti, buna ne kadar ihtiyaç var? Ya da bu okulda kaç edebiyat öğretmeni var, ne kadar olması gerekir gibi hesaplar yapılmadan, yerel hesaplar yapılmadan genel olarak Türkiye'de ne kadar öğretmen ihtiyacı var? 150 bin öğretmen ihtiyacı var. Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı'na 2022 yılında ne kadar kadro verdi, işte şu kadar. Biz bu kadar atama yapacağız, sonra bizim branşlara göre ne kadar ihtiyacımız var. En çok ihtiyaç olanlardan başlayıp sıralama yapıyor. Bakıyorsun bazen bir derste hiç öğretmen atamamış. Kimyadan hiç öğretmen atanmadı oluyor. Biyolojide hiç öğretmen atanmadı oluyor. Şimdi listeye baktığımız zaman yani ilk aklıma gelen olarak bu iki dersi söylüyorum. Hiç kimya öğretmeni ihtiyacı yok mu? Var. Şurada Ankara'da bile öğretmen ihtiyacı olan yer varken hiç liseye atama listesine girmemiş. Daha çok ne yapılıyor? Daha çok yabancı dil ve buna benzer bazı dersler öne çıkarılıyor. Burada hesap yapılırken ya da kadro dağıtılırken, branşlara göre kadro tespit edilirken neye göre yapılıyor? O konuda çok da bizim bilgimiz yok. O Milli Eğitim'in biraz kendi içerisindeki yaptığı çalışma olarak dışarıya bilgi aktarmada veya bilgi sızdırmadıklarını bir şey. Bununla ilgili söyleyeceğimiz her şey sadece bizim tahminlerimiz olur, o da tutar veya tutmaz. Onun için daha çok şey söylemeyeyim ama niye yapılmıyor? Gerçekten bunu sormak lazım.” şeklinde konuştu. (İLKHA)