FAİK ÖZTRAK: “SEÇİMİN İLK TURUNDAN BU YANA, PARAMIZIN DEĞER KAYBETMESİ SONUCUNDA, DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ NEDENİYLE MİLLETİN SIRTINA YÜKLENEN FATURA, 1 TRİLYON 400 MİLYAR LİRAYI GEÇİYOR”
CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “Seçimin ilk turundan bu yana, paramızın değer kaybetmesi sonucunda, devletin yükümlülükleri nedeniyle, milletin sırtına yüklenen fatura, 1 trilyon 400 milyar lirayı geçiyor. Önümüzdeki günlerde TL’nin değer kaybını yavaşlatmak için, Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Burada da sorun geçtiğimiz dönemde, bankalara zorla satılan düşük faizli kâğıtlar. Bankacılık sisteminde, sistemik bir zafiyetin önlenmesi için, bu kâğıtların da daha yüksek faizli Hazine kâğıtlarıyla değiştirilmesi gerekecek. Buradan da ciddi bir maliyet milletimizin sırtına binecek” dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak bugün toplanan MYK toplantısı devam ederken CHP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı yaptı. Faik Öztrak, şunları söyledi:
“ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET, ACILI AİLELERİNE VE MİLLETİMİZE SABIR DİLİYORUM”
“Hafta sonu önemli kayıplarımız oldu. Irak’ın kuzeyinde, hain teröristlerin saldırısında yaralanan iki Mehmetçiğimiz, Piyade Uzman Çavuş Cem Ahmet Kaya ve Piyade Uzman Çavuş Halil Şahin’in şehadet haberiyle yüreklerimiz dağlandı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır diliyorum.
Yine hafta sonunda, Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’nin (MKE) Ankara’daki fabrikasında yaşanan patlamada beş emekçimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve milletimize sabırlar diliyoruz. Olayla ilgili adli ve idari soruşturmanın başlatıldığı açıklandı. Ama bakıldığında bu, MKE fabrikalarında yaşanan ilk patlama, ilk can kaybı değil. Patlamanın yaşandığı fabrikayla ilgili olarak sendikaların daha önce yaptığı pek çok uyarı var. Hükümetin verdiği modernizasyon sözünün tam anlamıyla tutulmadığına, patlama yerinde görev yapan personelin de yeterli tecrübesi olmadığına yönelik iddialar var. Bir Grup Başkanvekilimiz, bir Genel Başkan Yardımcımız ve Ankara Milletvekillerimizden oluşan bir heyet patlamanın ardından derhal olay yerine gittiler. Bilgi alıp gelişmeleri takip ettiler. Bu elim olayla ilgili araştırma ve soruşturma süreçlerinin takipçisi olacağız.
Yine bu hafta sonu, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği büyük değerlerden, dünyaca ünlü keman sanatçısı, Sayın Suna Kan’ı da yitirdik. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.
“SARAYIN SÖZDE TÜRKİYE MODELİNİN ‘CARİ FAZLA VEREREK ENFLASYONU DÜŞÜRME’ POLİTİKASI BİR KERE DAHA İFLAS ETTİ”
Siyasetimizin unutulmaz isimlerinden rahmetli Osman Bölükbaşı, ‘Siyasetçilerin geçmişi sözlerine kefil olmalı. Sözleri ileride kendilerinden davacı olmamalı’ derdi. Sarayın kibir hastalığıyla malul başı, kerameti kendinden menkul, ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasıyla, ekonomiyi tek başına yönetmeye kalktı. Hormonlu bir büyümeyle cari açığı azdırdı. Paramızı pul etti, milleti enflasyon canavarının dişleri arasına attı. Bugün Ödemeler Dengesi verileri de açıklandı. Bir yıllık cari açık 58 milyar doları buldu. Bu son 11 yılın en yüksek cari açığı. Dört aylık cari açık ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 artarak 30 milyar dolara ulaştı. Bu açığın 22 milyar 445 milyon doları döviz rezervleri satılarak kapatıldı. Sarayın sözde Türkiye Modelinin ‘Cari fazla vererek enflasyonu düşürme’ politikası bir kere daha iflas etti.
“SARAY, ÜLKEYİ DÖVİZ KRİZİNİN EŞİĞİNE GETİRDİ”
Saray bugüne kadar işler çığırından çıktığını gördükçe, bir yandan, ihracatçıların dövizlerini zorla ellerinden aldı. Merkez Bankası’nın rezervlerini bankanın arka kapısından sattı. Diğer yandan, ‘Liralaşma’ diyerek hem döviz rezervlerini kuruttu hem de ekonomiyi dolara endeksledi. Ekonomide sahte bir istikrar algısı yarattı. Ülkeyi döviz krizinin eşiğine getirdi. ‘Toplumun temelini altüst etmek için, ulusal parayı yoldan çıkartmaktan daha sinsi ve keskin bir araç yoktur’ diyor ünlü ekonomist Keynes. Bu Hükümet de tam olarak bunu yaptı. Saraydaki sözde iktisatçının 2018’den bu yana, yediği hurmaların faturası, seçimden sonra önüne geldi. Ekonomideki oyuncuların artık hiç güvenmediği Erdoğan da çareyi geçmişte görevden aldığı, bir de üstüne Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, Mehmet Şimşek’i, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirmekte buldu. Onun ilk işi ise, Sarayın kibirlisinin seçim öncesinde uyguladığı ekonomi politikalarını akıl dışı ilan etmek oldu.
“TÜRKİYE’NİN RİSK PRİMLERİ, YENİDEN YÜKSELEREK 500 BAZ PUANIN ÜZERİNE ÇIKTI”
Ama Erdoğan, oyun içinde kural değiştirerek, saydamlıktan kaçarak, hesap vermeyerek, ülkeyi öyle bir döviz sıkıntısına soktu ki, şimdi yeni atadığı Hazine ve Maliye Bakanı, sarayın kaçırdığı yatırımcılar ülkeye dönsün diye, Türkçe yerine, İngilizce sosyal medya mesajlarıyla garanti vermek zorunda kaldı. Müslüman mahallesinde salyangoz sattı. Piyasalar önce, ‘Erdoğan politikalarından vazgeçiliyor’ diye düşündü. Seçimin birinci turundan sonra 700 puanı geçen, Kredi Temerrüt Risk primi bir miktar düştü. Merkez Bankası’nın rezervleri eksideyken, hala döviz sattığı, seçimden önce Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını, Erdoğan’ın vesayetine teslim eden, Merkez Bankası Başkanı’nın yeni ekonomi yönetiminde de BDDK Başkanı olarak yer aldığı görülünce, Türkiye’nin risk primleri yeniden yükselerek 500 baz puanın üzerine çıktı. Döviz piyasalarında mayıstan bu yana süren, hararet düşmedi, daha da arttı.
“HAZİNE YERİNE AFAD’A AKTARILARAK DENETİMDEN KAÇIRILAN PARALARIN, NASIL KULLANILDIĞININ ANLATILMASI GEREKİYOR”
Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medyadan, şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik sözleri veriyor. Ama bu sözlerinin inandırıcı olması için önce Merkez Bankası’nın arka kapısından 2018 Seçimlerinde, 128 milyar doların, ardından bu seçimlere kadar da bir o kadarının daha, kuralsız, denetimsiz kimlere satıldığının, ortaya konması gerekiyor. Sır gibi saklanan ‘Kur Korumalı Mevduat’ uygulaması kapsamında, Merkez Bankası’nın ne kadar paraya döviz garantisi verdiğinin, bu uygulamanın bankaya ne kadara mal olduğunun, açıklanması gerekiyor. ‘Hesap verebilirlik’ deniyorsa, bankanın zarardaki bilançosunun, muhasebe kuralları değiştirilerek, bir gecede nasıl kâr eder hale getirildiğinin, uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına, uygun olup olmadığının, bu kârların, Hazine yerine AFAD’a aktarılarak denetimden kaçırılan paraların, nasıl kullanıldığının anlatılması gerekiyor.
“TÜİK’İN GÜVENİLİRLİĞİNİ YENİDEN KAZANMASI İÇİN GEREKEN, GERİYE DÖNÜK TEKNİK ARAŞTIRMANIN BAŞLATILDIĞININ AÇIKLANMASI GEREKİYOR”
Yine Merkez Bankası’nın ihracatçılardan zorla satın aldığı ihracat bedellerinin tutarlarının, bankanın doğrudan verdiği kredilerin şartlarının ve bundan yararlanan şirketlerin açıklanması gerekiyor. Ayrıca son dönemde, Rusya’dan yapılan kredili ithalat miktarını, Rusya’ya ne kadar borçlandığımızı gösteren, BOTAŞ’ın güncel bilançosunun açıklanması gerekiyor. Son olarak da TÜİK’in TÜFE, Büyüme ve işsizlik verileri konusunda güvenilirliğini yeniden kazanması için gereken, geriye dönük teknik araştırmanın başlatıldığının açıklanması gerekiyor. Bunlar olmadan, İngilizce sosyal medya mesajlarında kendinizi ‘şeffaflık’ diye, ‘hesap verebilirlik’ diye ne kadar paralasanız boş… Hepsi lafı güzaf… Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, ‘Aman ha, benden duymadığınız haberlere inanmayın’ diyerek, saraydaki çakma ekonomistin, bir kere daha zırvalarıyla ortalığı birbirine katmasına karşı önlem almaya çalışsa da durum ortada…
“ERDOĞAN DA MÜDAHALE ETTİKÇE, EKONOMİDE YENİDEN GÜVEN SAĞLAMANIN, MİLLETİMİZE MALİYETİ HIZLA ARTACAKTIR”
Şu an saray yönetimindeki görüntü tam bir didişme, tam bir yönetim zafiyeti… Bakan güven sağlamak için yurt dışından, Merkez Bankası’nın başına ithal başkan getiriyor. Saray da yeni Bakan’a direksiyonun kimde olduğunu hatırlatmak için sözünden çıkmayan eski Merkez Bankası Başkan’ını, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başına getiriyor. Erdoğan, bu atamayla Bakan’ına ve Merkez Bankası Başkan’ına, ‘Arkadaşlar siz rasyonel politikalarınızı, ancak ve ancak benim izin verdiğim sınırlar içinde uygulayabilirsiniz’ diyor. ‘Bağımsızlık dediysek, o kadar da bağımsız değilsiniz ha’ mesajı veriyor. Daha önce devlet yönetiminde, birçok istikrar programını yapılmasında ve yönetiminde yer almış, ülkenin en büyük krizlerinden birinde, ekonomiyi yeniden toparlamak için, Hazine Müsteşarlığı görevine atanan bir kişi olarak söylüyorum. Saydamlık ve hesap vermeyle ilgili somut adım atılmadıkça, Güçlü çapalara sahip bir program ortaya konmadıkça, Erdoğan da sürece müdahale ettikçe, ekonomide yeniden güven sağlamanın, milletimize maliyeti hızla artacaktır.
“DAHA DÜŞÜK YATIRIM, DAHA YÜKSEK VERGİLER GEREKECEKTİR”
Daha sıkı bir para politikası, yani daha yüksek faiz, daha değersiz lira gerekecektir. Daha sıkı bir maliye politikası, yani daha düşük memur maaşı, daha düşük emekli, dul, yetim aylığı, daha düşük yatırım, daha yüksek vergiler gerekecektir. Bu da, daha fazla durgunluk, daha fazla işsizlik demektir ve bu aymazlık, ekonomi yönetimindeki bu örtülü çekişme sürerse, korkarım bu yönetim ekonomiyi, IMF kapısına bırakmak zorunda kalacaktır. ‘Rasyonel mi olsun, irrasyonel mi olsun, Mehmet gelsin, Hafize gelsin, Şahap da şurada onları kontrol etsin’ derken, saraydaki çakma ekonomistin laçka ettiği ekonomide, paramızın pul olması, dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızın hayatını, her geçen gün daha da zorlaştırıyor.
“CİDDİ FİYAT ARTIŞLARININ KAPIDA OLDUĞU HABERLERİ GELİYOR”
Türk lirasının dolar karşısındaki değeri eridi. 1 dolar 23,5 liranın üzerine çıktı. Oysa 14 Mayıs’tan önce 1 dolar, 19 lira 58 kuruştu. Seçimden bu yana geçen bir ayda, bir dolar almak için 4 lira 7 kuruş fazla ödemek zorundayız. Döviz bitti. TL pul oldu, olmaya da devam ediyor. Zam yağmuru hızlanıyor. 1 kiloluk Tiryaki çayının fiyatı seçimden önce 96 liraydı, şimdi 138 liraya çıktı. Benzinin litresine 2,70 TL, mazotun litresine 1,40 TL LPG’ye 68 kuruş zam geldi. Sigaraya zam, alkollü içeceklere zam ithal ürünlerin tamamına zam… Şimdi ekmeğin fiyatının fırınlara un desteğinin bitmesiyle 6 liradan 10 liraya çıkması konuşuluyor. Makarnadan her türlü unlu mamule ciddi fiyat artışlarının kapıda olduğu haberleri geliyor.
“İNSANLAR EVİNİN KİRASINI ÖDEYİP ÖYLE YA DA BÖYLE KARNININ GURULTUSUNU KESEBİLİYORSA, KENDİNİ YAŞADIM SANIYOR”
Fiyat artıyor da bunun çiftçiye faydası var mı? Ne gezer? Biz, ‘Buğdayda taban fiyat 13 bin liranın altına düşmesin’ dedik. Seçim bitti, saray 9 bin 250 lira fiyat açıkladı. Ama geçen yıla göre yüzde 24 fiyat artışı çiftçinin maliyetlerine yetmiyor. Diyarbakırlı buğday üreticisi tohum, mazot, gübre, ilaç, hasat, harman, sigorta derken ‘Bu fiyattan çiftçinin eline kalan sıfır lira’ diye dert yanıyor. Peki, bu çiftçi bu fiyatla nasıl geçinecek? Gelecek sene tarlasını nasıl ekecek? Bu millet nasıl çay içecek? Nasıl işine gidecek? Çoluğunu çocuğuna okula giderken nasıl harçlık verecek? Evine nasıl ekmek götürecek? Paramız pul olmaya devam ettikçe, her şeye zam geliyor. Milletimizin cüzdanını tenceresini boşaltıyor. İnsanlar evinin kirasını ödeyip öyle ya da böyle karnının gurultusunu kesebiliyorsa, kendini yaşadım sanıyor.
“EV ALMAYI GEÇTİK, KİRALIK BİR EV BULUP KİRASINI ÖDEYEBİLMEK BİLE ÇOK ZOR”
Artık ücretle veya maaşla çalışan sabit gelirli bir vatandaşın Bir araba alabilmesi çok zor. Ev almak ise hayal. Ev almayı geçtik, kiralık bir ev bulup kirasını ödeyebilmek bile çok zor. Son bir yılda, 120 metrekare bir evin kirası Tekirdağ’da 3 bin 200 liradan 8 bin 600 liraya İstanbul’da 8 bin liradan 17 bin liraya Ankara’da 3 bin 800 liradan 11 bin 100 liraya, Diyarbakır’da 2 bin 400 liradan 6 bin 300 liraya, Samsun’da 3 bin liradan 7 bin 500 liraya, Sivas’ta 1.400 liradan 6 bin liraya fırladı. Yaşamak sabah işe gidip, akşamın geç saatinde eve dönmek, evinin kirası, çocukların nafakası için ömür çürütmek değil. Bu yaşamak değil.
“BU HÜKÜMET BU ÜLKEYİ İNSANLARIN HİÇ YAŞAMADAN ÖLDÜĞÜ! BİR YERE ÇEVİRDİ”
Bu hükümet dünyanın en verimli topraklarına sahip, jeopolitik konumuyla, genç nüfusuyla, ekonomisiyle vatandaşlarına emsallerinden çok daha fazla refah sağlayabilecek bu ülkeyi, Erasmus’un dediği gibi ‘İnsanların hiç yaşamadan öldüğü! bir yere çevirdi. Ülkemizde çalışanların yarısından fazlası asgari ücret veya civarında bir ücret karşılığı çalışıyor. Asgari ücret, 10 bin 362 liraya ulaşan açlık sınırının bin 856 lira altında. Önceki dönemin Çalışma Bakanı, mayıs ayı başında, ‘500 dolar bazında asgari ücret’ sözü vermişti. Bu bile asgari ücreti açlık sınırının üstüne zar zor çıkarıyor.
“SANAYİ ÜRETİMİ SON 6 AYIN 4’ÜNDE YILLIK OLARAK GERİLEDİ”
İŞKUR’un açıkladığı kayıtlı işsiz sayısı 10 ay sonra ilk defa mayısta 63 bin kişi arttı. TÜİK’in Nisan ayı işsizlik verileri ise bugün açıklandı. Gerçek işsiz sayısı bir ayda 795 bin kişi arttı. Türkiye’de işsiz sayısı 23 ay sonra yeniden 9 milyon sınırının üzerine çıktı. Bu, dünya üzerinde 99 ülkenin nüfusundan fazla. Önümüzdeki günlerde ‘rasyonel politikalar’ uygulansa da uygulanmasa da bu sayılar hızla artacaktır. Sanayi üretimi de durgunluğun ilk sinyallerini veriyor. Sanayi üretimi son 6 ayın 4’ünde yıllık olarak geriledi. En son nisan verisine göre, sanayi üretimi yüzde 1,2 düştü. Ama paramızın değer yitirmesinin, milletimizin sırtına bindirdiği yük, bu kadarla sınırlı değil.
“TÜRKİYE’NİN NET DIŞ BORCUNUN TÜRK LİRASI KARŞILIĞINI 957 MİLYAR TL ARTIRDI”
Seçimin başından bu yana paramızın değer kaybetmesi neticesinde, Türkiye’nin dış borçlarının Türk Lirası karşılığını da olağanüstü seviyelere taşındı. Türkiye’nin, net dış borcu 235 milyar dolar. Seçimin başından bu yana Türk Lirası’nın değer kaybı, Türkiye’nin net dış borcunun Türk Lirası karşılığını 957 milyar TL artırdı. Hazine son dönemde yurt içinden de dövizle borçlandı. ‘İlk günahı’ işledi. Bugün Hazine’nin iç borcunun dörtte biri yani 29 milyar dolarlık kısmı da döviz cinsinden. Paramızın değer kaybetmesi sonucunda, buradan da 116 milyar liralık bir kur farkı yükü oluştu. Bir de Kur Korumalı Mevduat var… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na göre 2 Haziran 2023 itibariyle, Kur Korumalı Mevduatta biriken para toplam 2 trilyon 533 milyar 607 milyon lira. O günkü kurla 121 milyar dolar. Seçim sonrasında paramızın değer kaybı nedeniyle, buradan da 500 milyar lira yük geliyor. Bunun üçte birlik kısmını, bankaların faiz olarak ödeyeceği varsayımıyla, Hazine ve Merkez Bankası’na, yani milletin sırtına binecek yükün, 300-350 milyar TL arasında olması bekleniyor.
“MERKEZ BANKASI FAİZ ARTIRMAK ZORUNDA”
Bir de ‘Milletin cebinden tek kuruş çıkmadan yaptık’ diyerek yandaşlarına döviz garantili ihalelerle pazarladıkları, Kamu Özel İşbirliği Projeleri var. Bu projeler yüzünden milletimizin, geçmediği yollar, köprüler, uçmadığı hava alanları için, 2023-2025 döneminde bütçeden 15 milyar 521 milyon dolar ödemesi öngörülmüş. Seçimden bu yana TL’deki değer kaybı nedeniyle buradan gelen ek yük de 63 milyar TL. Tüm bu kalemleri topladığınızda, seçimin ilk turundan bu yana, paramızın değer kaybetmesi sonucunda, devletin yükümlülükleri nedeniyle, milletin sırtına yüklenen fatura, 1 trilyon 400 milyar lirayı geçiyor. Önümüzdeki günlerde TL’nin değer kaybını yavaşlatmak için, Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Burada da sorun geçtiğimiz dönemde, bankalara zorla satılan düşük faizli kâğıtlar. Bankacılık sisteminde, sistemik bir zafiyetin önlenmesi için, bu kâğıtların da daha yüksek faizli Hazine kâğıtlarıyla değiştirilmesi gerekecek. Buradan da ciddi bir maliyet milletimizin sırtına binecek. Bunlar bu hesaba dahil değil.
“GÜVEN RUH GİBİDİR, BİR KERE ÇIKTIĞI BEDENE BİR DAHA GERİ DÖNMEZ”
‘1 trilyon 400 milyar liralık fatura’ Merkez Bankası faiz artırmak zorunda. Ağızdan bir çırpıda çıkıyor çıkmasına da, bu parayla yapılabileceklere baktığımızda işin vahametini daha iyi anlıyoruz. Neleri kaybettiğimizi görüyoruz. Döviz kurlarındaki son bir aylık artışın milletimizin sırtına yüklediği faturayla 3 tane Osmangazi Köprüsü dâhil İstanbul-İzmir Otoyolu, üstüne 3 tane Atatürk Barajı üstüne 3 tane Avrasya Tüneli, üstüne 3 tane Fatih Sultan Mehmet 3 tane de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. Tüm bunları yaptıktan sonra da elinizde 4 milyar dolar para kalırdı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç, Türkiye ekonomi modeli, liralaşma’ safsatalarıyla, ekonomiyi harap eden, ekonomi bilmez, bilimden anlamaz kibir abidesinin verdiği zararın boyutu inanılmaz. Şunu hiç unutmamak gerekir: ‘Güven ruh gibidir, bir kere çıktığı bedene bir daha geri dönmez.” Doğru program, doğru kadro ve buna güç veren siyasi irade, doğru ve güven veren politikanın üçlü sacayağıdır. Bunlardan biri bile olmazsa ı yapı milletin üzerine yıkılır.
“ERDOĞAN EKONOMİDE, OYUN ALANI KALMADIĞININ HALA FARKINDA DEĞİL”
Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal Merkez Bankası başkanı getirmek, bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizden, kes-yapıştır yapmak da bu yönetimi güvenilir yapmaz. Ekonomideki oyuncular ‘huylunun huyundan vazgeçtiğini’ görmek istiyorlar. Erdoğan’ın yegâne amacının, Londra ve New York’taki sıcak paracıları Türkiye’ye getirmek, mart 2024’teki yerel seçimlere kadar döviz krizini ertelemek olmadığını görmek istiyorlar. Erdoğan artık ekonomide oyun alanının kalmadığını görecek mi? İstikrar politikası uygulanmasına razı olacak mı? Yoksa yine, sebebi olduğu enkazın tüm sorumluluğunu, Yeni Bakan’ın üstüne atacak mı? Kendi de ‘Allah affetsin, millet affetsin’ deyip masadan kalkacak mı? Ülkeyi IMF kapısına düşürecek mi? Görünen o ki Erdoğan ekonomide, oyun alanı kalmadığının hala farkında değil. Piyasalarda kendine güvenin dibe vurduğunu hala görmüyor.
“MİLLETİN VERGİLERİYLE ÇALIŞANLARINA MAAŞ ÖDEYEN TRT’Yİ SARAY BORAZANI GİBİ KULLANMAKTAN HİÇ UTANMADIĞI GÖRÜLÜYOR”
Ülkede her iki seçmenden birinin kendisine karşı olduğunu da anlamıyor. Genel Başkanımız, bir, iki ve üç sandıklı yerlerdeki seçim sonuçlarını açıkladı. Bunu yaparken de vatandaşı değil, kendimizi eleştirdi. Ama gösterdiği tepkiye bakılırsa, saray bundan çok rahatsız olmuşa benziyor. İşini yapacağına, seçimde attığı iftiralardan, yaptırdığı sahte videolardan, milletin vergileriyle çalışanlarına maaş ödeyen TRT’yi saray borazanı gibi kullanmaktan hiç utanmadığı görülüyor. Hala on parmağındaki on karayı partimize sürmeye, bu ülkenin en köklü partisine hala ayar vermeye kalkmaya cüret ediyor.
Biz ülkemizin içinde olduğu sıkıntıların farkındayız. Tüm bu şartlar altında, her iki vatandaşımızdan birinin, Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği oyu dağıtmadan, örgütümüzü, rekabetçi bir ortamda yenilemeyi, değişen, tazelenen kadrolarımızla mahalli idareler seçimini, açık ara kazanmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede, Genel Başkanımız ilk olarak MYK’sını yeniledi. MYK’mız da ilk iş olarak, Kongreler takvimini başlattı. Mümkün olan en kısa sürede, kongreler süreci, Parti Meclisimizin uygun gördüğü bir tarihte, kurultayımızla taçlanacaktır. Bu süreç devam ederken, önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak için, parti üyesinden Genel Başkanımıza kadar, partimizin her bir ferdi, var gücüyle çalışacaktır. Hedefimiz, bu seçimlerde hükümeti tarihi bir yenilgiye uğratmaktır.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, soru üzerine şunları söyledi:
“CHP’DE DEĞİŞİMİN NASIL GERÇEKLEŞECEĞİ BELLİDİR”
CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in açıklamalarının sorulması üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“CHP’de değişimin nasıl gerçekleşeceği bellidir. Bu partinin 100 yıllık geçmişine, güçlü kurumsal yapısına ve mevzuata göre bu süreç gerçekleşir. Genel Başkanımız kendi iradesi dahilinde gerçekleştireceği değişimi yapmış MYK’sını değiştirmiştir. Yeni MYK da ilk toplantısında kongre takvimini başlatarak, örgütlerde değişimin önünü açmıştır. Bundan sonraki süreci üyeler, ilçe, il ve kurultay delegeleri belirleyecektir. Kurultay iradesinin en sağlıklı biçimde oluşması için de herkes elinden geleni yapmalıdır, yapacaktır.”
“CHP OLARAK BİZ BU SEÇİMLERDE MEVCUT YÖNETİMİ TARİHİ BİR YENİLGİYE UĞRATMA KONUSUNDA KARARLIYIZ”
Yerel Seçimler’e gidilirken CHP’de sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin soruya Öztrak, şu yanıtı verdi:
“Bu kongreler takviminin başlamasıyla birlikte bir tazelenme sürecine de partimizde şahit olacağız. Bu tabi ki Yerel Yönetim Seçimlerine, buraya enerjinin bu noktaya doğru yönlendirilmesinde de önemli katkılarda bulunacak. Enerjinin tek bir yerde kalmasına neden olmayacak. CHP olarak biz bu seçimlerde mevcut yönetimi tarihi bir yenilgiye uğratma konusunda kararlıyız. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Biz daha fazlasını yapıyoruz.”
“GENEL BAŞKANIMIZIN ALMIŞ OLDUĞU 25 MİLYON OYUN, KARŞI TARAFIN ÜZERİNDE YARATTIĞI BASKIYI GAYET NET BİR BİÇİMDE GÖRÜYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik, ‘Kabahati kendinde aramak yerine hala seçmeni suçlaması siyasetin değil, psikolojinin konusu’ sözleri soruldu. Öztrak, konuya ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
“Psikolojinin konusu olan bizim ya da Genel Başkanımızın söylemediği, yapmadığı bir şeyi söylemiş gibi göstermek. Genel Başkanımız, bu bölgelerde alınan oyların daha düşük olmasını buralarda yeterli çalışma yapmamamıza bağladı. Ama şu anda bakıyorum, bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı çıkmış bizim tam tersini söylediğimizi iddia ediyor. Zaten bugüne kadar siyaseti hep böyle yaptı. Biz sorumluluğumuzu biliyoruz. Ama karşı tarafın da yaşadığı psikolojik sıkıntıları özellikle Genel Başkanımızın bu seçimlerde almış olduğu 25 milyon oyun, karşı tarafın üzerinde yarattığı baskıyı gayet net bir biçimde görüyoruz. İşte bu desteğin üzerine biz önümüzdeki seçimleri bina etmek istiyoruz. Hatırlayacaksınız mayıs ayında Çalışma Bakanı, asgari ücretin 500 dolarlar civarında olması gerektiğini ifade etmişti. Şu anda asgari ücret çalışmaları başladı. O noktadan itibaren biz de asgari ücretle ilgili beklentilerimizi açıklamaya başlayacağız.”