AYLİN YAMAN: “ENGELLİLER İÇİN SAVUNDUĞUMUZ BAĞIMSIZ YAŞAM HAKKI, ANCAK VE ANCAK DEVLETİN ENGELLİLERE BAKIŞ AÇISININ DEĞİŞMESİYLE GERÇEKLEŞEBİLİR”

AYLİN YAMAN: “ENGELLİLER İÇİN SAVUNDUĞUMUZ BAĞIMSIZ YAŞAM HAKKI, ANCAK VE ANCAK DEVLETİN ENGELLİLERE BAKIŞ AÇISININ DEĞİŞMESİYLE GERÇEKLEŞEBİLİR”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman, “Engelliler için savunduğumuz bağımsız yaşam hakkı, ancak ve ancak devletin engellilere bakış açısının değişmesiyle gerçekleşebilir. Uluslararası engelli kriterlerine dayalı, kriterlerin sürekli değişmediği, özlük haklarının tam verildiği, hane içindeki kişi başı gelir seviyesinin bir asgari ücret tutarının 1/3’ünün değil, engellinin bizzat kendisinin gelirinin değerlendirildiği, en az bir asgari ücret üzerinden hesaplanacak ve dayanağı olan istihdam kriterlerinin uy

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman, “Engelliler için savunduğumuz bağımsız yaşam hakkı, ancak ve ancak devletin engellilere bakış açısının değişmesiyle gerçekleşebilir. Uluslararası engelli kriterlerine dayalı, kriterlerin sürekli değişmediği, özlük haklarının tam verildiği, hane içindeki kişi başı gelir seviyesinin bir asgari ücret tutarının 1/3’ünün değil, engellinin bizzat kendisinin gelirinin değerlendirildiği, en az bir asgari ücret üzerinden hesaplanacak ve dayanağı olan istihdam kriterlerinin uygulandığı bir düzenle gerçekleşebilir” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman, bugün CHP Genel Merkezi’nde engellilerin yaşadığı sorunlar, çözüm önerileri ve engelliler için bağımsız yaşam hakkı ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Yaman, şu açıklamayı yaptı:

“DSÖ’NÜN SINIFLANDIRILMASI 2011 YILINDAN BERİ 7 KEZ GÜNCELLENMESİNE RAĞMEN TÜRKİYE’DE 12 YIL ÖNCESİNİN VERİLERİYLE DEVAM EDİLMİŞTİR”

“Türkiye genelinde engelli bireylerin istatistiki bilgileri, en son ‘2011 yılı Nüfus ve Konut Araştırması’ ile elde edilmiştir. Ve bu araştırmada, Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilen, kısaca ICF olarak bilinen Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlığın Sınıflandırılması ile uyumlu olduğu söylenen bir soru setinden faydalanılmış fakat bu sınıflandırma, 2011 yılından bu yana tam 7 kez güncellenmesine rağmen, hala 12 yıl öncesinin verileriyle devam edilmiştir. Bu araştırmada 6 farklı engellilik; görme, işitme, konuşma, yürüme, taşıma, tutma ve öğrenme olarak gruplandırdığımız 6 farklı engellilik durumuna ilişkin sorular sorulmuş ve 3 yaş ve üzeri en az bir engeli olan nüfusun oranı tespit edilmiştir. Bu çalışmaya göre, nüfusun yüzde 6,9’unun -o dönem için 4 milyon 876 bin kişiye karşılık gelen- en az bir engeli bulunduğu tespit edilmiştir. Burada, kadınların yüzde 7,9’u, erkeklerin ise yüzde 5,9’u bir engelli olarak tespit edilmiştir. Kadın ve erkek farkı, yaş arttıkça kadın yönünde artmaktadır. Toplumda kadın engellilik baskındır.

“AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI’NCA AÇIKLANAN ENGELLİ VERİLERİ GÜNCEL DEĞİLDİR, BU NEDENLE ENGELLİ ÇALIŞMALARI NET VE KANITA DAYALI DEĞİLDİR”

Engellilik durumuna göre bakıldığında, en büyük ağırlık, taşıma/tutma ve yürüme grubundadır. Bu grup, nedene yönelik açıklama sağlamamaktadır. Ayrıca 3 yaş üstü değerlendirme, doğuştan gelen bazı engellilik durumlarını da göz ardı etmektedir. Kısacası halen kullanımda olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca açıklanan engelli verileri güncel değildir, bu nedenle engelli çalışmaları net ve kanıta dayalı değildir. Bir diğer engellilik araştırması, TÜİK’in ‘Türkiye Sağlık Araştırması’dır. En güncel olanı 2014-2019 yılları arasındaki, 15 yaş üstü vatandaşların genel sağlık durumu araştırmasında yer alan sadece genel verileridir. Burada genel yaklaşımla saptanan verilerde yaklaşık yüzde 15 oranında bir engellilik durumu olduğu gözlenmekte daha doğrusu tahmin edilmektedir. Bu verilerde de kadın engellilik durumu görme, işitme, yürüme ve öğrenmede erkeğe göre çok daha baskındır. Bu iki veri sistemine göre, nüfusun yüzde 7-15’i arasında değişen, kabaca yüzde 11’lik bir nüfusa karşılık geldiği düşünülen bir gruptur. Kısacası yaklaşık 10 milyon vatandaşımızın olduğunu sadece tahmin ediyoruz. Net verimiz elimizde yok.

“ORTOPEDİK ENGELLİLER, ÜLKENİN TRAFİK KAZALARI VE DEPREM GERÇEĞİNİN BİR DIŞA VURUMUDUR AYNI ZAMANDA”

Engelli nüfusa yönelik veri ihtiyacı, günümüzde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan, ‘Ulusal Engelli Veri Sistemi’ üzerinden sağlanmaktadır. Bu sistem, alınmış Engelli Sağlık Kurulu raporları üzerinden bilgi vermektedir. Buna göre ülkemizde sadece yaklaşık 2 buçuk milyon engelli kaydı bulunmakta ve engellilik çalışmalarının, dünyadaki örneklerinin tersine daha erkek egemen bir veri havuzu bulunmaktadır. Bu sistem sadece başvuruları değerlendiren edilgen bir sistemdir ve buna göre değerlendirilen bir ekosistemde engellilerin hak temelli bir yaşam şekline kavuşmaları maalesef mümkün değildir. Ülkemizde Ulusal Engelli Veri Sistemi’ne göre, en büyük grubu oluşturan ortopedik engelliler, ülkenin trafik kazaları ve deprem gerçeğinin bir dışa vurumudur aynı zamanda. Bir diğer büyük grup zihinsel engelliler ise akraba evliliklerinin yoğun olduğu bölgelerden rapor talebi ile karşımıza çıkmaktadır. Engellilik durumunu belgeleyebilmemizin tek yolu olan engelli raporları da engellilerimiz için hak kayıplarına neden olmaktadır.

“EN AZ 1 ENGELİ OLAN ERKEKLERİN İŞGÜCÜNE KATILIMI YÜZDE 35’LERDE İKEN KADINLARDA YÜZDE 12 BUÇUK CİVARINDADIR. ENGELLİ KADINLARIN İSTİHDAM VERİLERİ ÇOK ÜZÜNTÜ VERİCİDİR”

20 Şubat 2019 tarihinde yayınlanan yönetmelik ile daha önce engellilik düzeyi, ‘evet/hayır’ ibaresi ile belirtilirken, sonrasında ‘tam bağımlı/kısmi bağımlı/bağımsız’ ibaresine dönünce, çok sayıda raporun engellilik oranında değişiklikler, çoğunlukla da düşüş olmasına neden olmuş; bu durum engelli bireyler için ciddi mağduriyetler yaratmıştır. 2019 öncesi raporluların tekrar rapor için çağrıldıklarında ciddi hak kayıpları yaşadıkları gözlenmiş, önceki raporların devamının elzem olduğu izlenmiştir. Ayrıca, ‘sürekli’ ibaresi ile verilen raporların, kurumsal talepler ile sürekli güncellenmesinin istenmesi son derece anlaşılmazdır. Çünkü ‘sürekli’ ibaresi, engelliliğin değişmeyeceğini vurgulamasına rağmen, rapor güncelleme talebi, hak kayıplarına neden olmaktadır. İşgücüne katılıma bakıldığında, 2011 istatistiklerine göre, en az 1 engeli olan erkeklerin işgücüne katılımı sadece yüzde 35’lerde iken kadınlarda ise yüzde 12 buçuk civarındadır. Kısacası, engelli kadınların istihdam verileri çok üzüntü vericidir.

“5 MİLYON ENGELLİNİN SADECE 1 MİLYONU İSTİHDAMDADIR. İŞE YERLEŞTİRİLEN HER 5 ERKEK ENGELLİYE KARŞILIK, SADECE 1 KADIN ENGELLİ İSTİHDAM EDİLDİĞİ GÖZLENMEKTEDİR”

Bilindiği gibi 50 ve daha fazla işçi çalışan özel sektör işyerlerinde yüzde 3; kamuda ise yüzde 4’lük bir kota uygulanmasına rağmen Türkiye’de 2011 verilerine göre tahmin edilen 5 milyon engellinin sadece 1 milyonu istihdamdadır. İşe yerleştirilen her 5 erkek engelliye karşılık, sadece 1 kadın engelli istihdam edildiği gözlenmektedir. Engellilerin eğitim hayatında yaşadıkları zorluklar, eğitimlerini tamamlayamamaları, istihdam engelini de yaratan faktörlerden biridir. Özel sektörün üniversite eğitimli birey talebi, kotaların dolmamasının en önemli nedenlerinden biridir. ‘Biz talep ettik, fakat İŞKUR bize kadro temin edemedi’ yaklaşımı, kotaları boş bırakmaktadır. Oysaki engelli bireylerin çok azı eğitim hayatını tamamlayabilmektedir. Engelli aylıklarına bakacak olursak, 2013 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamından çıkarılarak, Sosyal Yardımlaşma Vakfı’na devredilmesi, hak temelinden muhtaçlık temeline geçişine zemin oluşturmuştur. Yeni yapılan artışla bir asgari ücretin ancak ¼’ü kadar olan engelli aylığı, insani koşulları bulundurmamakta; bakım veren aile üyelerinin sosyal güvencesizliği ise olayı tamamen muhtaçlık zeminine taşımaktadır.

“ENGELLİLER İÇİN SAVUNDUĞUMUZ BAĞIMSIZ YAŞAM HAKKI, ANCAK VE ANCAK DEVLETİN ENGELLİLERE BAKIŞ AÇISININ DEĞİŞMESİYLE GERÇEKLEŞEBİLİR”

Engelliler için savunduğumuz bağımsız yaşam hakkı, ancak ve ancak devletin engellilere bakış açısının değişmesiyle gerçekleşebilir. Uluslararası engelli kriterlerine dayalı, kriterlerin sürekli değişmediği, özlük haklarının tam verildiği, hane içindeki kişi başı gelir seviyesinin bir asgari ücret tutarının 1/3’ünün değil, engellinin bizzat kendisinin gelirinin değerlendirildiği, en az bir asgari ücret üzerinden hesaplanacak ve dayanağı olan istihdam kriterlerinin uygulandığı bir düzenle gerçekleşebilir. Konuşmamı bitirirken, kadın engelliler için hayatın daha zor olduğunu bilerek fakat imkânsız olmadığını da göstermek amacıyla, sizleri iki kadın engelli arkadaşımla tanıştırmak ve seslerine kulak vermenizi isterim.”

PELİN PEKGÖZ SAY: “BENİM AİLEM YAPABİLDİ AMA YAPAMAYAN AİLELERİN YERİNE DEVLET EL ATMALI VE ENGELLİ BİREYİ HAYATA KAZANDIRMALI”

Albinizme bağlı görme engeli bulunan 34 yaşındaki sosyal hizmet uzmanı Pelin Pekgöz Say, şunları söyledi:

“Ben bir engelli kadınım. Pozitif ayrımcılığı reddederek aktif yaşamın içinde var olmak ve ekonomik özgürlüğümü kazanarak bir yerlere gelmeye çalıştım. Ben aslında bu noktaya daha kolay gelebilirdim. Sosyal Güvenlik Kurumu tüm vatandaşları eşit gördüğü ve hak temelli bir yaklaşıma girdiği zaman hayat bize daha kolay olabilirdi. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin benim gibi sosyal hizmet uzmanlarıyla desteklenmesi gerekir. Aile sağlığı merkezlerinde mutlaka sosyal hizmet uzmanlarının istihdam edilmesi gereklidir. Çünkü engelli çocuk doğduktan sonra aile çocuğun engelinin üstesinden gelemeyebilir. Kendimden örnek vermek gerekirse ben bir görme engelliyim ve hayatım boyunca ailemin çok büyük destekleri oldu. Bugün buradaysam, güçlü bir birey, güçlü bir kadınsam, ayaklarım üzerine güçlü bir şekilde basıyor ve dimdik ayaktaysam aileme minnettarım. Benim ailem yapabildi ama yapamayan ailelerin yerine devlet el atmalı ve engelli bireyi hayata kazandırmalı. Bizler de bu hayatta varız, var olmaya da devam edeceğiz.”

ELİF GAMZE BOZO: “ENGELLİ BAKIMI YAPAN KADINLARIN EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI ALMASI, EMEKLİ OLMALARI TEMEL İNSAN HAKKIDIR”

Cam kemik hastası olan halkla ilişkiler bölümü mezunu, hukuk öğrencisi 39 yaşındaki Elif Gamze Bozo, şunları söyledi:

“Anayasamızın güvence altına aldığı engellilerin hakları konusunda uygulamada denetim ve tedbir mekanizmalarımız yetersiz kalmaktadır. Farklı engel gruplarında, farklı önleyici ve koruyucu düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Engelli kadınlar hem engelli hem de kadın olmaktan kaynaklanan çoklu ayrımcılığa dayalı sorunlar yaşamaktadır. Engelli kadınlar toplumsal yaşamda karşılaştıkları ayrımcılığın temeli aslında ailede başlamaktadır. Engelli bakımını üstlenen kadınlar da emekleri görülmeyen ve emeklerinin karşılığını almayanlardır. Engelli bakımı yapan kadınların emeklerinin karşılığını alması, emekli olmaları temel insan hakkıdır. İlgili devlet kurumlarının ivedilikle hayata geçirmesi gereken konuların başında yer almaktadır.”