ÖZTRAK’TAN, KKM KARARINA TEPKİ: “KARAR ÖNCESİNDE BANKA HİSSELERİNDE YAKLAŞIK 400 PUANLIK DÜŞÜŞ YAŞANDI. BAZI ‘BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR?”
CHP Sözcüsü Merkez Bankası’nın payını azaltma kararı aldığı Kur Korumalı Mevduat Hesabı ile ilgili “2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür” dedi. Öztrak, karar ile ilgili “Sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart” değerlendirmesini yaptı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı devam ederken; parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları söyledi:
“Yozgat’ın Sorgun ilçesindeki feci trafik kazasında 12 yurttaşımız hayatını kaybetti. Çok üzgünüz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabır, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.
“ ERDOĞAN’IN EKONOMİNİN ALTINA DÖŞEDİĞİ MAYIN, KKM”
Bugün kurulumuzun gündeminde, Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasını doğrulatmak için, ekonominin altına döşediği mayın olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) vardı. KKM uygulamasının işçinin, esnafın, orta direğin, hâsılı vatandaşın kahir ekseriyetinin sırtına yüklediği yükü, KKM nedeniyle ekonomide hızla artan dolarizasyonu ve bunun sebep olduğu korkunç kırılganlığı değerlendirdik.
Yeni ekonomi yönetiminin buradan çıkış stratejisi kapsamında, hafta sonunda aldığı kararlar da kurulumuzun gündemindeydi. Eylül ayında başlayacak bütçe süreci, bu çerçevede hazırlanacak Orta Vadeli Program (OVP) ve zamanı gelen 12. Kalkınma Planı çerçevesinde ekonomide tüm aktörlere ufuk verecek bir plan ve programın neler içermesi gerektiğini de toplantımızda değerlendirdik. Örgütlerimizin süren kongreler süreci ve yedi ay sonra gerçekleşecek, yerel seçimlerle ilgili yapacaklarımız, yaptıklarımız da toplantımızın bir diğer gündem maddesiydi.
“HER ŞEYİ ÇOK HIZLI YAPACAĞIZ’ DİYE İŞE BAŞLADILAR, HER ŞEYİ ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞTIRDILAR”
Büyük Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk, Siyasetname’sinde; ‘Yöneticilerin işledikleri günahtan daha büyük günah yoktur. Zira sıradan bir insanın yaptığı bir hata sadece kendisine zarar verebilecekken idarecinin bir hatası, bir millete mal olabilir’ diyor. Cahilce işlere engel olan yöneticinin Allah’ın lütfuna mazhar olacağını, bilimi yâr ve yardımcı tutarsa, iki cihanda da bahtiyar olacağını söylüyor. Bizde son beş yıldır kural tanımayan, akıldan ve bilimden uzak işler yapan, ‘Ben yaptım oldu’ diyen bir kişi iş başında. Bilimle ve akılla didişerek yaptığı hataların faturasını, milletimiz; işiyle, aşıyla, yeri geldiğinde canıyla ve malıyla ödüyor. Tüm yetkileri tek bir kişiye veren, ucube bir rejim sonrasında, ‘Her şeyi çok hızlı yapacağız’ diye işe başladılar, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Dengesiz, denetimsiz sistemde, yanlış üniversiteye, yanlış rektör bile atadılar.
“DEPREM BÖLGESİNDE HALA BARINMA SORUNU SÜRÜYOR. SU YOK”
Son beş yılda 151 Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkardılar. Bunun 83 tanesi yani yarısından fazlası, önceki kararnameleri düzelten kararnameler. Deprem oldu, binalar yıkıldı. Marmara Depremi’nde enkaz başına derhal intikal ederek, binlerce canı kurtaran Mehmetçik’imizi zamanında sahaya süremediler. Çalışma ekipleri ile enkazı, operatörler ile iş makinalarını buluşturamadılar. Kurtarılabilecek vatandaşlarımızın yıkıntıların altında, soğukta, yardım çağıra çağıra ölmesine neden oldular. Deprem bölgesinde hala barınma sorunu sürüyor. Su yok. Su sorunu da sürüyor.
“FAİZDEN KAÇARKEN DOLARİZASYONA YAKALANDILAR. HORTLATTIKLARI ENFLASYON, MİLLİ PARAMIZI PUL ETTİ”
Önceki seçimlerde ekonomiyi iyi göstermek için milletin 128 milyar dolarını yakmışlardı. Bu seçimden önce de milletin 199 milyar dolarını daha arka kapı operasyonlarıyla buharlaştırdılar. Devlet yönetimi böyle, afet yönetimi böyle, ekonomi yönetimi de onlardan hiç farklı değil… Güya ‘model’ dediler. Faiz takıntısıyla ekonominin tüm dengelerini alt üst ettiler. ‘Faiz inince, enflasyon da iner’ diyerek akıldan, bilimden uzak safsataların peşine takıldılar. Faiz talimatla inince hem kur hem enflasyon patladı. Bu defa adına ‘liralaşma’ dedikleri bir başka safsatayla, TL mevduatı, dövize endeksleyiverdiler. Faizden kaçarken dolarizasyona yakalandılar. Hortlattıkları enflasyon, milli paramızı pul etti. Paramızın ‘değer saklama’ işlevini bitirdi.
“BİZ BÖYLE BİR TABLOYLA NE 1990’LARDA NE DE 2001 KRİZİ ZAMANINDA KARŞILAŞTIK”
Rahmetli Turgut Özal’ın, ‘İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz’ diyerek kaldırdığı, bu ülkeye çok büyük bedeller ödeten, Dövize Çevrilebilir Mevduat’ı modifiye ettiler. ‘Kur Korumalı Mevduat’ deyip yeniden getirdiler. Sonuç? Sonuç işte bu mevduat/dolarizasyon grafiği. Dolarizasyon yüzde 70’e dayanmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek seviyesine çıkmış. Biz böyle bir tabloyla ne 1990’larda ne de 2001 krizi zamanında karşılaştık. Biz bunların olacağını söyledik. Hükümeti defalarca uyardık. Ve geldiğimiz noktada ne yazık ki biz haklı çıktık. Elbette bundan hiç mutlu değiliz.
“KKM İÇİN BUGÜNE KADAR ÖDENEN PARAYLA; İKİ TANE OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ DAHİL, İSTANBUL-İZMİR OTOYOLU YAPABİLİR, ÜSTÜNE BİR TANE YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ, İKİ TANE DE AVRASYA TÜNELİ YAPABİLİRDİK”
11 Ağustos itibariyle KKM bakiyesi, 125 milyar dolara ulaştı. ‘Hazine’ye tek kuruş yük getirmeyecek’ diyerek pazarladıkları KKM, elde avuçta ne varsa yiyip bitiren hayırsız evlada dönüştü.
Geçen yıldan bu yana KKM nedeniyle Hazine’nin kasasından çıkan para, 152 milyar lira. Bir de Merkez Bankası kasasından çıkanlar var ama bunun ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Çünkü burada da şeffaflık yok. Devlet sırrı gibi saklıyorlar. Millet iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile bilgi vermiyorlar. Merkez Bankası bilançosu verilerinden anladığımız, KKM’ın Merkez Bankası’na, yani devlete zararı, 17 Ağustos itibariyle 565 milyar lira. Ortada çok büyük bir yıkım var. Yani KKM için bugüne kadar ödenen 717 milyar lira ödemişiz. Bunu ödemeseydik, her bir aileye 27 bin 577 lira verebilirdik. Bu parayla; iki tane Osmangazi Köprüsü dahil, İstanbul-İzmir Otoyolu yapabilir, üstüne bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü, iki tane de Avrasya Tüneli yapabilirdik.
“KKM, 2018 YILINDA BAŞLAYAN TEK ADAM YÖNETİMİNİN BU ÜLKE EKONOMİSİNE DİKTİĞİ SON TÜYDÜR”
İşte kendilerini akıllı, uyanık sananların getirdiği KKM’nin şu ana kadar millete neye mal olduğunun basit bir bilançosu. KKM, 2018 yılında başlayan tek adam yönetiminin bu ülke ekonomisine diktiği son tüydür. Daha önce dövizle borçlandırılan bir avuç şirketi kurtarmak için Merkez Bankası’nın arka kapısından satılan 128 milyar doların bu millete çıkan faturasıdır. Yandaş zombi şirketlerin ‘yüksek enflasyon’ ortamında TL borçlarının düşük faizle ödenmesine yardımcı olmak için halkımızın sırtına yüklenen yüktür. Emekliden, çiftçiden, işsiz gençten, milyonlarca dar ve sabit gelirliden milyarlarca liranın alınıp bir avuç zengin yandaşa peşkeş çekilmesidir.
“YENİ EKONOMİ VİTRİNİ, ERDOĞAN’IN EKONOMİYİ AYAĞA KALDIRACAK ‘BÜYÜK PROJESİNİ’ BİR ANDA CAMİ AVLUSUNA BIRAKIVERDİ”
Ekonomi yönetiminin yeni vitrini, bu durumu sürdüremeyeceklerinin farkında. Bu kontrol altına alınmadan, dışarıdan para bulamayacaklarını gayet iyi biliyorlar. Önce torba yasayla, Hazine’den bu hesaplara ödenen garantileri Merkez Bankası’na aktardılar. Bir başka ifadeyle bu ödemeleri bütçeden kaçırdılar. Ama kimseyi ikna edemediler. Daha önce döviz hesaplarını Kur Korumalı Mevduat’a çevirmek için bankalara hedef koyan hükümet, bu hafta sonu çıktı, birtakım kararlar açıkladı. Kur Korumalı Mevduatı, Türk lirası mevduata çevirmek için hedef koydu. Yeni ekonomi vitrini, Erdoğan’ın ekonomiyi ayağa kaldıracak ‘büyük projesini’ bir anda cami avlusuna bırakıverdi.
“DÜN AK DEDİĞİNİZE BUGÜN KARA DİYEREK, PİYASALARDA BELİRSİZLİĞİ VE HUZURSUZLUĞU DAHA DA ARTIRMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAZSINIZ”
Şimdi bir yandan bankaların yabancı para zorunlu karşılıklarını artırarak döviz rezervlerini makyajlamaya, döviz tevdiat hesaplarının cazibesini azaltmaya; diğer yandan bankaların menkul kıymet tesisleriyle oynayarak KKM yükünü hafifletmeye çalışacaklar. Yine parça parça, bölük pörçük işler. Çok açık söyleyelim. Bu iş böyle yapılmaz. Ülkenin başına bela ettiğiniz KKM, böyle tasfiye edilmez. Önce bir kere geleceksiniz bu KKM’nin kamuya yükü ne kadar, bunu kalem kalem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklayacaksınız. KKM’nin ne kadarı bireylere ne kadarı şirketlere ait? Ne kadarı yerlilere ne kadarı yabancılara ait? KKM kapsamında ne kadar vergi muafiyeti sağladınız? Bunları milletle paylaşacaksınız. Sonra da KKM’den çıkış için orta vadeli bir strateji hazırlayacaksınız. Bu stratejiyi, bütüncül bir makroekonomik programın içine yerleştireceksiniz. Bunları yapacaksınız ki millet ve tüm dünya, ‘Galiba ekonomide oyun kuralları değişti, gerçekten değişiyor, enflasyon aşağı gidecek, gerekenler yapılacak’ diye düşünüp öngördüğünüz geçişi asgari maliyetle tamamlayabilsin. Ama bunları yapmadan alelacele aldığınız kararlarla, dün ak dediğinize bugün kara diyerek, piyasalarda belirsizliği ve huzursuzluğu daha da artırmaktan başka bir şey yapamazsınız.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE KREDİYE ULAŞMAK, BUGÜNKÜNDEN ÇOK DAHA MALİYETLİ OLACAK”
İşte daha birkaç hafta önce Merkez Bankası’nın yeni başkanı, TL mevduat faizlerinin düşmesini alkışlıyordu. ‘TL mevduat faizi, politika faizine yaklaşmalı’ diyordu. Tamam. Ama şimdi bu hafta sonu aldıkları son kararlarla, TL mevduat faizleri hızla artmak zorunda. Bu kararı uygulamak için, yani KKM’den TL mevduatına geçilmesini sağlamak için, bankalar KKM mevduat sahiplerini çok yüksek faizli mevduatlarla TL mevduata dönmeye, ikna etmeye çalışmak zorundalar. Bir çeşit ‘süper mevduatlar’ geliyor diyebiliriz. Mevduat faizlerinin yükselmesi demek, banka açısından para toplamanın maliyetinin yükselmesi demek. Bankalar hayır müessesi değil, bunu bir yerden çıkaracak. Bankaların verdiği hizmetlerin ve vatandaşa vereceği kredilerin ister istemez faizleri yükselecek. Ve ben bir şey söyleyeyim; önümüzdeki dönemde krediye ulaşmak, bugünkünden çok daha maliyetli olacak.
“BIYIKLI YATIRIMCILARIN’ KARARI ÖNCEDEN HABER ALARAK HAREKETE GEÇMESİ SÖZ KONUSU MUDUR, DEĞİL MİDİR?”
Suni teneffüsle ayakta duran zombi şirketler için, borç yükü altında ezilen, ‘Ali’nin külahını Veli’ye Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek’ geçinmeye çalışan aileler için hayat çok daha zorlaşacak. Piyasada çekler bankalardan dönmeye başladı. Finansman sıkıntıları her zeminde dillendiriliyor. Ticari krediler için bir düzenleme yapılmazsa, iş insanları daha da daralacak. Ödeme zincirleri kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. KKM’den Türk Lirası mevduata geçiş hedefini tutturamayan bankalar, düşük faizli Hazine kağıtlarını almaya zorlanacak. Böylece, bankacılık sisteminin telleri daha fazla gerilecek. Bundan sonra yapılan her baskı, telin kopma riskini artıracak. Bu arada, bir hususun da altını çizmek ve sormak istiyorum: Bu kararın öncesinde cuma günü banka hisselerinde yaklaşık 400 puanlık bir düşüş yaşandı. Bu düşüşün arkasında, bazı ‘bıyıklı yatırımcıların’ kararı önceden haber alarak harekete geçmesi söz konusu mudur, değil midir? Bu konuya da hızla açıklama getirilmesi gerekiyor. Güveni sağlamak, bankacılık sektöründe tansiyonu daha fazla yükseltmemek için bunu hemen yapmak şart.
“BU ÜLKEDE EN HIZLI HARCANAN MAKAM, MERKEZ BANKASI BAŞKANLIK MAKAMI OLDU. SON BEŞ YILDA, BEŞ MERKEZ BANKASI BAŞKANI GÖRDÜK”
‘Bir ekonomi yönetiminin kredibilitesi, söyledikleriyle, yaptıklarının uyumlu olmasına bağlıdır’ demiştim. Söz ile eylem uyumlu değilse güveni sağlayamazsınız. Ne yazık ki bu ülkede en hızlı harcanan makam, Merkez Bankası başkanlık makamı oldu. Son beş yılda, beş Merkez Bankası başkanı gördük. Onun için biz yeni başkana da yeni Hazine ve Maliye Bakanı’na da buradan sesleniyoruz: Artık daha fazla zaman kaybetmeyin. Herkese güven verecek tutarlı bir programı milletin önüne koyun. Faturayı milletin sırtına yüklemekten artık vazgeçin. Bu programın içerisinde, KKM’yi nasıl tasfiye edeceğinizi milletle bir paylaşın. Söz verdiğiniz gibi ‘şeffaf’ olun. Hesap vermekten kaçmayın.
“NİYET BELLİ; PARA BASARAK MİLLETİN ELİNDEKİ AVUCUNDAKİNİ, ENFLASYONLA ALACAKLAR, MİLLETİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEKLER”
Bütçe süreci başlıyor. OVP’yi açıklayacaksınız. 12. Kalkınma Planı’nın da eli kulağında. Bu resmi dokümanlar bu ortamda çok daha önemli hale geldi. Önünüzde bir fırsat var. Laf olsun torba dolsun diye değil, bu defa ciddi bir stratejiyi de OVP ile birlikte açıklayın. Yoksa Sarayın irrasyonelliğinin vebali, sizin sırtınızda kalır. Genel Başkanımız da dün yaptığı açıklamada bu çağrıda bulundu. Bunlar yapılmazsa milletimizin ödeyeceği fatura altından kalkılması çok zor bir noktaya ulaşacak. Yapabilirler mi? Ben buradan açıkça söyleyeyim: En büyük kısıt Sarayda oturdukça hayır. Sonuçta, KKM’nin yılsonunda millete yüzlerce milyar liralık fatura çıkarması kaçınılmaz. Bunu Merkez Bankası nereden ödeyecek? Tulumbada su var mı? Hayır. O halde ne yapacak? Para basacak. Peki, Merkez Bankası hem daha fazla para basıp hem enflasyonla nasıl mücadele edecek? Etmeyecek. Bunu kendileri de açıkça söylüyorlar zaten. Ne dedi Merkez Bankası Başkanı, ‘Önümüzdeki üç yıl çift haneli enflasyon’ dedi. Niyet belli; para basarak milletin elindeki avucundakini, enflasyonla alacaklar, milleti daha da fakirleştirecekler.
“EKONOMİNİN DAR GÜNÜNDE GÖREVE GELEN HÜKÜMETLERİN ELLERİNDE ACİL EYLEM PLANLARI OLUR. AMA GÖRDÜK Kİ BUNLARIN ELİNDE HİÇBİRİ YOK. BİLDİKLERİ TEK ŞEY ZAM”
Erdoğan’ın ekonominin başına ‘Yeni Ekonomi Çarı’ olarak getirdiği Şimşek’in ağzından, beylik laflar dışında bir şey çıkmıyor. Geldiği günden bu yana zamdan başka bir şey yapmadı. Bir de en son kumpir yemiş. Bir tasarruf genelgesi çıkardı, onu da ciddiye alan olmadı. Ama enflasyonun sorumlusunu bulmuş, ‘Memur zammı yüzünden böyle oldu’ diyor. Dolar baronlarına, dövizle garanti verdiğiniz yandaşlara milyarları kaptıracaksınız, sonra da enflasyonun sorumlusu memur olacak. Bir AK Partili belediye meclisi üyesi de ‘Alın terinin hakkından tasarruf olmaz’ diyen sendikaya ‘Ulan tarla mı kazıyorsunuz? Ne alın teri?’ diye laf yetiştiriyor. İşte Ak Parti zihniyetinin devlete, Devletin memuruna bakışı bu. Ekonominin dar gününde göreve gelen hükümetlerin ellerinde ilk 100 gün, ilk 6 ay, ilk 1 yıl yapacaklarına dair acil eylem planları olur. Ama gördük ki bunların elinde hiçbiri yok. Bildikleri tek şey zam. Gün aşırı zam yapıyorlar.
“MİLLETİMİZ BÖYLE BOZUK VE LİYAKATSİZ BİR YÖNETİMİ HAK ETMİYOR”
Biz, Millet İttifakı’nın ekonomistleri olarak 2 bin 300 maddelik bir Ortak Politikalar Mutabakat Metni yazmıştık Genel Başkanlarımız da bunları onaylamıştı. Hiçbir şey yapamıyorsanız, oradan bir şeyler okuyup uygulayın. O da yok. Milletimiz böyle bozuk ve liyakatsiz bir yönetimi hak etmiyor. Demografik fırsat penceremiz hızla kapansa da hala genç nüfus avantajımız sürüyor. 4 buçuk saatlik uçuş mesafesinde, 1 buçuk milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21 buçuk trilyon dolarlık bir pazara erişme imkânımız var. Önceki krizlerde, alınan önlemlere hızlı cevap veren dinamik bir ekonomimiz var. Ülkenin bu potansiyelini harekete geçirecek, plan ve programlar, bir yol haritası artık gecikmeden açıklanmalıdır. Uygulanacak programın pusulası sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme nirengi noktası ise refahın adil paylaşımı olmalıdır.
“‘ERDOĞAN KAZANMASAYDI, MİLYONLARCA MÜLTECİ KAPIMIZA YIĞILACAKTI’ DİYEN, MACARİSTAN BAŞBAKANI ORBAN’A MİNNET ZİYARETLERİNDELER”
Bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusu olan Erdoğan, her zaman yaptığı gibi, millet hayat pahalılığı altında inim inim inlerken, ‘sin külahın görünmesin” diyerek, sütre gerisinde duruyor. Sadece hayat pahalılığı değil, borçlar da milletin belini büktü. Geçen yılın sonundan bugüne icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 59 artmış, 9 milyona dayanmış. Hükümetin umurunda değil. Vatandaşı kendi haline terk etmişler, kaderine bırakmışlar. Seçimde kendine destek olan, kazanması için dua eden, ‘Erdoğan kazanmasaydı, milyonlarca mülteci kapımıza yığılacaktı’ diyen, Macaristan başbakanı Orban’a Kuruluş Günü Kutlamalarına katılım adı altında minnet ziyaretlerindeler. Bunlar vatandaşa sabır talkını veriyor, kendileri salkımı yandaşlarıyla birlikte yutuyor.
“BU ENFLASYONUN ANASI DA BABASI DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”
Yüzde 33 enflasyon beklenen yılda memura ve memur emeklisine yüzde 10+15 zam önerecek kadar gerçekle bağlarını kopartmışlar. Bu hükümetten refah beklemek, tekeden süt çıkmasını beklemek gibi bir şey. Seçimde ittifak yaptıkları ortakları sanki bu düzene destek veren kendileri değilmiş gibi şimdi, ‘Yüksek fiyatlar yüzünden gençler evlenemiyor’ diye sızlanıyorlar. Saray’ın belediye başkanları da çıkmış, Gaziantep’te hakkını arayan işçiye; ‘Bunun sorumlusu ne sizsiniz ne patron. Tek sorumlu yüksek enflasyon’ diye nutuklar atıyor. ‘İki yıl sonra enflasyon tek haneye düşecek, biraz daha sabredin’ diye akıl veriyor. Bu hayat pahalılığının sebebi yüksek enflasyon da bu yüksek enflasyonun sebebi kim? Siz korkuyorsunuz, biz söyleyelim. Ülkede olup bitenin sorumlusu bellidir. Bu hayat pahalılığının nesebi sahihtir. Bu enflasyonun anası da babası da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Seçimden önce tutulan fiyatların hepsi bir anda bırakıldıysa, benzinin mazotun fiyatıyla birlikte, her şeyin fiyatı katlandıysa, camide imam, ‘Bir ev kirasının 10 bin lirayı bulduğu bu ülkede asgari ücret geçim midir, size soruyorum’ diye isyan ediyorsa, bunun sorumlusu, bir zamanlar meydanlarda, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diye bağıran Erdoğan’dır.
“TAŞI SIKSA SUYUNU ÇIKARACAK 2,5 MİLYON GENÇ, ‘EV GENCİ’ OLMUŞ EVDE OTURUYOR”
Bu yılın ikinci çeyreğine ait verilere göre, işsiz sayımız son iki çeyrekte 1 milyon artmış, 9 milyona dayanmış. Resmi verilere göre, 1 milyon 671 bin kişi iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramıyor. TÜİK’e göre çalışma çağındaki nüfusun yarısı işgücüne dahil değil. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 2,5 milyon genç, ‘ev genci’ olmuş evde oturuyor. Anasının babasının eline bakıyor. Hala 1 milyon civarında üniversite mezunu işsiz, kendisine hayata tutunmasını sağlayacak bir iş arıyor. Bu, iyi yönetilen bir ekonominin tablosu olabilir mi tabii ki olamaz. Bir ülkede 4 milyonu aşkın hane elektrik faturalarını karşılamak için bile yardıma muhtaçsa, burada kimse iyi bir ekonomi yönetimden bahsedemez.
“SARAY YARGISI, GAZETECİ YANARDAĞ’I, GAZETECİ PEHLİVAN’I, HATAY’IN SEÇİLMİŞ MİLLETVEKİLİ ATALAY’I İÇERİDE TUTMAK İÇİN HUKUKU EĞİYOR, BÜKÜYOR”
Credit Suisse diye bir banka var onun son raporuna göre, Türkiye geçen yıl dolar kurunun en çok arttığı, borsanın ve ev fiyatlarının en çok arttığı, özetle parası olanın en çok köşeyi döndüğü olmayanın ise en çok ezildiği ülke olmuş. En zengin yüzde 1 toplam servetin yüzde 40’ına, en zengin yüzde 10 servetin yüzde 70’ine sahip. Hal böyleyken kimse, ’Ekonomi iyi gidiyor’ diyebilir mi? Derse yalan söylemiş olur. Aynen seçim öncesinde bu iktidarın yaptığı gibi. Tek kişilik rejimlerle yönetilen ülkelerde, ekonomideki bozulma, düşünceleri özgürce söyleyememenin, ülkede hukuk sisteminin, kuvvetler ayrılığının çökmesinin de bir sonucudur. Saray yargısı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı, gazeteci Barış Pehlivan’ı, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ı içeride tutmak için hukuku eğiyor, büküyor. Ama İsrail’in Dışişleri Bakanı, Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığından 10 yıl hapse çarptırılan bir İsrail vatandaşının ‘diplomatik temas sonucu’ serbest bırakılacağını açıklıyor. Biz de bunu yine İsrail basınından öğreniyoruz. Hukuk ve adalet her yerinden çatırdıyor.
“PARTİ YÖNETİCİLERİ OLARAK BİZLERİN, DUYGUSAL KOPUŞLARA, MELANKOLİYE KAPILMA LÜKSÜMÜZ YOK”
2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı, önümüzdeki yıl mart sonunda yapılacak yerel seçimlerdir. Geçtiğimiz seçimde yaşan adaletsizlikler, har vurup harman savrulan devlet imkanları, sahte videolarla yapılan sahtekarlıklar ve ekonomiyle ilgili söylenen yalanlar, bir bir ortaya çıkıyor. Zam ve zulüm furyası insanları ezip geçiyor. Mayıs ayında seçimi kazanamadık. Buna çok üzgünüz. Ama diğer taraftan da 25 buçuk milyon seçmen, Genel Başkanımıza oy verdi. Her iki seçmenden birinin iradesine de sahip çıkmak durumundayız. Bu süreçte özellikle parti yöneticileri olarak bizlerin, duygusal kopuşlara, melankoliye kapılma lüksümüz yok. Ayaktayız, kongrelerimizde örgütlerimizi, üyelerimiz ve delegelerimiz yeniliyor, genel merkez olarak demokratik süreçlerin tastamam işlemesini, üyelerimizin tercihlerinin yönetimlere, eksiksiz yansımasını sağlamak için gereken her şeyi yapıyoruz. Sonunda hepimiz partimizin üye ve delegelerinin mihenk taşına vurulacağız. Karar neyse başımızın üstüne koyup bütün gücümüzle yerel seçimlerde tarihi bir zafere imza atmak, Erdoğan’ın zammına zulmüne dur demek için çalışacağız.
“TÜM BÜYÜK ŞEHİRLERİ ALMAYI HEDEFLİYORUZ. KADİM ŞEHRİMİZ KONYA’YI DA ALACAĞIZ DİYORUZ”
Seçimlerden bugüne kadar geçen 2 buçuk aylık süre, önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızın kısa bir fragmanıdır. Milletimiz 7 ay sonra sandıkta, bugüne kadar yapılanların, bu zamların, zulümlerin faturasını tabii ki sarayın önüne koyacaktır. ‘Zamma, zulme, yoksulluğa, Erdoğan’a yeter’ diyecektir. Saray ilk günden beri bunun farkındadır. Tek çaresi muhalefetin 25 buçuk milyon oyunu dağıtmaktır. CHP’yi dağıtmaktır. Tabii haddi değildir. Sarayın kibirlisi, mart sonundaki seçimlerin, hak hukuk adalet tanımayan, bilimden uzak siyasetiyle millete ağır bedeller ödeten, keyfi yönetiminin önündeki son engel olduğunun farkındadır. Onun için 29 Mayıs sabahı ilk sözü, ‘İstanbul’u alacağız’ olmuştur. Biz de hedefimize mahalli idare seçimlerinde tarihi bir zaferi koyuyoruz. Tüm büyük şehirleri almayı hedefliyoruz. Kadim şehrimiz Konya’yı da alacağız diyoruz.”
“MİLLET İTTİFAKI ÇATISI ALTINDA BİR ARAYA GELEN PARTİLERİN ARASINDA BİR TARTIŞMAYI DOĞRU BULMUYORUZ”
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Macaristan dönüşünde uçakta, CHP’li belediyelere yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine şunları söyledi:
“Anlaşılan Avrupa’nın iki otoriter yöneticisi Orban ve Erdoğan, son ziyarette karşılıklı birbirlerini iyi ağırlamışlar. Erdoğan, Orban’ın güzellemelerine kendini kaptırıp ülkeyi ne hale getirdiğini unutmuş. Gerçeklerden de iyice kopmuş. Bizim Erdoğan’a tavsiyemiz, önce bir belediyelerimizi ziyaret etmesi, belediyelerimizin yaptıkları hakkında bir brifing almasıdır. Dedikodu üzerine konuşmasın. Devlet adamı dedikodu yapmaz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında çöp dağlarından bahsediyor. Büyükşehir belediye binası Fatih ilçesinde. Çöpleri toplama sorumluluğu da o ilçede AK Partili Belediye Başkanı tarafından yönetilen Fatih Belediyesinde. Anlaşılan Erdoğan büyükşehir belediyesiyle ilçe belediyeleri arasındaki görev dağılımını unutmuş. Bizim kendisine tavsiyemiz; büyükşehir belediyelerimizle uğraşmak yerine önce kendi sarayının çerini çöpünü bir temizleyiversin. Bizim belediyelerimiz hem COVID salgınında hem de arkasından gelen ekonomik kriz de yine son yaşanan depremde hükümetin yapmadıklarını yaptı. Esnafımızın, çiftçimizin, vatandaşımızın, depremzedelerin yanında dimdik durdu. Belediyelerimiz gerek vatandaşlara yardımda gerek toplu taşımada gerek diğer belediye hizmetlerinde sosyal demokrat belediyeciliğin rahatlığını hükümetin tüm engellemelerine rağmen hemşerilerine yaşatıyorlar. Diğer soruya gelince, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’a defalarca çağrı yaptı. Televizyonda hem de TRT ekranında defalarca, ‘Karşıma çıksın’ dedi. Cesareti varsa programa çıksın. Bir de bunları Genel Başkanımızın yüzüne söylesin, cevabını alsın. Bir önceki seçimde yaşadığı İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya Büyükşehir Belediyesi yenilgilerini nereye koyduğunu, bu yenilgiden sonra neden istifa etmediğini açıklayıversin. Yine son yapılan milletvekili seçimlerinde partisinin oy oranındaki dramatik düşüşleri çıksın, bir millete anlatsın. Geçtiğimiz seçimler hakkında konuşacak son kişi Erdoğan’dır. Çünkü gösterdiği sahte videolar, söylediği yalanlarla seçimin ahlaki meşruiyetini bitirmiştir. Esas çekip gitmesi gereken Erdoğan’dır.”