AKŞENER: “YEREL SEÇİMLERDE KENDİ KADROLARIMIZLA MİLLETİMİZİN HUZURUNA ÇIKACAĞIZ… GELİN TÜM SİYASİ PARTİLER, HEP BİRLİKTE; AYRI AYRI SEÇİMLERE GİRELİM. BİZ VARIZ SİZLERİ DE BEKLERİZ”
Haber: MAHİR BAĞIŞ / Kamera: ÜNAL AYDIN
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Önümüzdeki yerel seçimlerde İYİ Parti olarak elbette kendi kadrolarımızla milletimizin huzuruna çıkacağız. Göreve talip olacağız” dedi. Akşener, “Tüm siyasi partilere, yani iktidarından muhalefetine herkese açık ve net bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin tüm siyasi partiler, hep birlikte; ayrı ayrı seçimlere girelim. Biz varız. Sizleri de bekleriz. Yerel özellikler ve talepler doğrultusunda elbette yerellerde iş birliği olabilir, teşkilatlar kendi aralarında bazı çalışmalar yapabilir. Ama bütün siyasi partiler, o cesaretiniz varsa her biriniz tek tek; AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli, sayın Kılıçdaroğlu hepinize birden sesleniyorum, hadi her birimiz ayrı ayrı girelim” diye konuştu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasındaki Büyük Taarruz'un 99'uncu yıldönümü kapsamında Afyonkarahisar'a geldi. Akşener, ilk olarak Kocatepe'deki anıtı ziyaret etti. Anıta çelenk bırakan Akşener, dua etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının anısına saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.
Akşener daha sonra yurttaşlara seslendi. Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“BUGÜN BURADA, KEFENİYLE YOLA ÇIKAN ALPARSLAN’IN DA ÇAĞ AÇAN FATİH’İN DE HESAP KAPATAN GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN DE EVLATLARI VAR: Bugün, hep birlikte buradayız. İnanıyorum ki her yıl artarak burada olacağız. Afyonkarahisar’da Kocatepe’nin eteklerindeyiz. Maziye buradan bakıp geleceği buradan kurmak için, altımızdaki mukaddes topraktan güç alıp ayağa kalkmak için, sırtımızı ecdadımızın mirasına yaslayıp yeni bir yola çıkmak için, bugün hep birlikte buradayız. Çünkü bugün burada, tarihin sinesine çelik kalemle yazılan bin yıllık bir mücadelenin ruhu var. Bugün burada Allah-u Ekber diyerek özünü arındıranların, Orhun’un kaynağına gönlünü adayanların izi var. Bugün burada, kefeniyle yola çıkan Alparslan’ın da çağ açan Fatih’in de hesap kapatan Gazi Mustafa Kemal’in de evlatları var. Siz onların evlatlarısınız. Bugün burada kurduğu 16 devletin ardından 17’nci devleti Türkiye Cumhuriyeti ile millet olma bilincine sımsıkı tutunan vatanseverler var. Aynı zamanda bugün burada 5 bin yıllık bir tarihin, nice zorluklarla sınanmış bir milletin uçurumun kıyısına getirilmiş bir ülkenin umudu var, inancı, azmi var.
BU MÜHÜR, KUTLU TÜRK VATANININ TAPUSUNUN MÜHRÜDÜR: Anadolu bir mühürdür. Bu mühür, şanlı asırların mührüdür. Bu mühür, kutlu Türk vatanının tapusunun mührüdür. Bu mühür, aziz Türk milletinin iradesinin mührüdür. 1071’de kavuştuğumuz, 1922’de ilelebet bizim olduğunu 7 düvele haykırdığımız Anadolu mührünü bozmaya, tarihin hiçbir döneminde ne dahili ne de harici hiç kimsenin gücü yetmemiştir, yetmeyecektir. Hangi dönemde olursak olalım, şartlar değişmiştir ama tüm şartlara meydan okuyan o çelikten duruş değişmemiştir. İnsanlar değişmiştir, ama nesilden nesle devrolan o kutlu vazife değişmemiştir. Düşman değişmiştir ama hakka tapan Türk milletinin o mutlak zaferi değişmemiştir. İşte bu hafta o kutlu zaferlerin tekerrür ettiği kutlu bir haftadayız.
RUHLARI ŞAD, MEKANLARI CENNET OLSUN: Türk’ün istikbali ve istiklali için aşılmaz surların yıkıldığı, her türlü imkansızın mümkün kılındığı cennet vatanımızın bizlere miras olarak bırakıldığı zafer haftasındayız. Malazgirt Zaferimizin ve Büyük Taarruzumuzun başlangıcının yıl dönümünde; bir yanda Anadolu’yu Türk’e yurt yapan Sultan Alparslan’ımızı bir yanda da Anadolu’nun sinesini namahreme kapatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Şanlı vatanımızın için şehadete erişen tüm kahramanlarımızın ruhları şad, mekanları cennet olsun.
DEVLET TEAMÜLLERİMİZE GÖRE SEÇİMDEN SONRAKİ İLK 90 GÜN ÖNEMLİDİR: Seçimlerin üzerinden tam 90 gün geçti. Devlet teamüllerimize göre seçimden sonraki ilk 90 gün önemlidir. Çünkü bu süre zarfında hem seçilen yeni iktidara yeni dönemdeki icraatlarını göstermesi için kredi verilir hem de muhalefet bu sürede kendi muhasebesini yapar. Elbette biz de muhasebemizi yaptık. Buradan çıkardığımız sonuçları, birazdan sizlerle paylaşacağım, ancak öncelikle iktidarın ilk 90 günlük performansına dair bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
ASGARİ ÜCRET ZAMMI DAHA HESABA YATMADAN AÇLIK SINIRININ ALTINDA KALDI: Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına erişmemize şunun şurasında 2 ay kaldı. Biliyorsunuz AK Parti, seçimlerden hemen önce milletimize birçok vaatte bulunmuştu. İktidarın ilk 90 gününe baktığımızda ise maalesef bu vaatlere bırakın yaklaşmayı, her geçen gün uzaklaştıklarını görüyoruz. Biz iktidarın bu vaatlerini hiçbir zaman gerçekleştirme niyetinde olmadığını zaten biliyorduk. Ancak seçim biter bitmez milletimizin elinde avucunda olanı hoyratça çekip kopartmaya cüret etmelerini de açıkça beklemiyorduk. Yapılan son maaş zamları, daha maaşlar yürürlüğe girmeden erimeye başladı. Asgari ücret zammı daha hesaba yatmadan açlık sınırının altında kaldı.
SİYASET SEÇİM KAZANMAKTAN, SEÇİM KAYBETMEKTEN İBARET DEĞİLDİR: Enflasyonla mücadele edeceğiz diye başladıkları her cümle dönüp dolaşıp, ama tüm faturayı da millete keseceğiz diye bitiyor. Bizzat kendi iş bilmezliklerinin bedelini yeni dönemlerinde de yine milletimiz ödüyor. Yıllarca ‘enflasyon sebep, faiz sonuç’ diye diye ekonomiyi bu hale bu iktidar getirdi. Kaç bakan, kaç başkan, kaç bürokrat harcadılar yine de beceremediler. Milletimizi oyalamak için yazdan kışa, kıştan yaza bahane üretip durdular. Oysa siyaset seçim kazanmaktan, seçim kaybetmekten ibaret değildir. Siyaset, yurduna, üzerinde emeği olanlara, kendi insanına faydalı iş yapabilmektir. Milletin derdini dert edinmek, mutluluğuyla mutlu olabilmektir. Ama AK Parti iktidarı ne yapıyor, memleketi, kendi elleriyle içine soktuğu krizden çıkarmak için hala milletin cebine el uzatıyor.
KODAMANLARINIZIN CEBİNDEN ALIN: İğneden ipliğe ağırlaşan vergilerle, ev kiralarından temel gıda ürünlerine kadar her gün tırmanan fiyatlarla, durmak bilmeyen zamlarla enflasyonun bedelini milletimize ödetmeye hala devam ediyor. Buradan yeni ekonomi yönetimine seslenmek istiyorum; siz Türk milletine karşı sorumlusunuz. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden doğruları daha fazla vakit kaybetmeden yapın. Milletimizi daha fazla mağdur etmeyin. Enflasyonu azdırmayı seçen sizden öncekiler olabilir, ama düşürmenin yöntemini seçmek sizin elinizde. Vergileri, orta ve dar gelir grupları için değil AK Parti iktidarlarının bugüne kadar ayrıcalık tanıdığı imtiyazlı kesimler için artırmak sizin elinizde. Fakir fukaradan elinizi çekin, orta direği fakir etmekten vazgeçin. Kodamanlarınızın cebinden alın. Enflasyonun yükünü, yıllardır varına yokuna, kefen parasına bile el uzatılan milletimize değil zenginliğine zenginlik katan bir avuç kodamana yüklemek sizin elinizde. Tasarrufu sadece milletten beklemek yerine başta saray olmak üzere kamudaki dehşet verici israfa son vermek sizin elinizde.
NUREDDİN NEBATİ Mİ VERECEK, ŞAHAP KAVCIOĞLU MU VERECEK?: 90 gün geçti ama ortada ne bir plan ne bir program var. AK Parti’nin an itibariyle görünen en büyük planı vitrine koydukları yeni isimler sayesinde zaman kazanmak. Yeni gelenler ise patronlarını kızdırmadan çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bu işte çok zor. Daha dün AK Parti yönetiminin canhıraş savunduğu, hatta hızını alamayıp bir mucize olarak pazarladığı Kur Korumalı Mevduat denilen kamburdan kurtulmanın yollarını arıyorlar. Doğal olarak ben de buradan sormak istiyorum; sadece KKM sebebiyle milletimize ödetilen milyarlarca lira şimdi ne olacak, bunun hesabını kim verecek? Nureddin Nebati mi verecek, Şahap Kavcıoğlu mu verecek?
KRİZDEN ÇIKMAK İÇİN DE RASYONEL VE TAM KAPSAMLI BİR İSTİKRAR PROGRAMINA İHTİYACIMIZ VAR: Sayın Mehmet Şimşek diyor ki ‘2026 yılında rahatlayacağız.’ Kendisine ve bilgisine saygım vardır. Ama o da biliyor ki bu mümkün değil. Çünkü servet transferi tam gaz devam ediyor. Ülkemizi bir avuç şaibeli ülkeden gelecek paraya muhtaç ettiler. Körfez ülkelerine taviz vererek varlıklarımızı fütursuzca, plansız, programsızca milli güvenlik çıkarlarımızı hiç düşünmeden satarak günü kurtarmaya çalışıyorlar. Peki satacak bir şeyimiz kalmayınca ne yapacaklar? Belli değil. Biz yabancı yatırımcıya karşı değiliz, ülke çıkarlarının korunduğu, ilişkiler kurulduğu müddetçe elbette dışarıdan para bulunabilir. Ancak ülkemizin ihracata yönelik sektörlerimizi daha üretken yapacak, çalışanlarımızın refahını yükseltecek yabancı yatırıma ihtiyacımız var. Böyle kaliteli yatırımı çekmek için de hukukta güven ve adalet tesis etmek şart. Krizden çıkmak için de rasyonel ve tam kapsamlı bir istikrar programına ihtiyacımız var.
TÜRK MİLLETİNİN MİLLİ KÜLTÜRÜNÜ TAHRİP EDEN, GERÇEK VE YAKIN BEKA MESELESİDİR: Türk milletinin toplumsal güvenliği, büyük bir stratejik göç mühendisliği ile tehdit altına alınmış durumda. Türkiye'nin her şehri Suriyelilerle, Afganlarla doldu. Başka yerlerden kopup gelen insanlarla doldu. Sokaklar, parklar ve viraneler; nereden girdiği bilinmeyen sayılarını devleti yönetenlerin de bilmediği sığınmacılarla kaynarken bunu İslami ve insani bir görev zanneden aymazlık, ne kadar konuksever olduğumuzu izahla meşgul oldu. Bugün geldiğimiz noktada sığınmacı sorunu, milli güvenlik siyasetinin birinci maddesidir. Türk milletinin milli kültürünü tahrip eden, gerçek ve yakın beka meselesidir.
BÜYÜK BİR İÇ GÜVENLİK SORUNUNA DÖNÜŞTÜLER: Yüz yıldır milli kültürümüz etrafında şekillenen Türk milleti havuzuna alternatif kimlikler doluyor. Bin yılda milletçe ilmek ilmek dokuduğumuz maneviyatımız ve mukaddesatımız başka coğrafyalarda, başka kültürlerde yeşermiş çeşitli itikatların hedefi haline geliyor. Ülkemizin büyük bir sorunu olan işsizlik birçok sektörde vatandaşlarımız yerine sığınmacıların çalıştırılması nedeniyle artık bir istihdam krizi haline geldi. Çoğunluğunun vergisiz, sigortasız ve denetimsiz çalıştırılması sonucunda ucuz işgücü, kayıt dışı ekonomi cazip hale geldi. Sığınmacılar şehirlerimizde gettolar oluşturup kendi lokantaları, kendi işletmeleriyle sadece birbirlerine hizmet ettikleri etnik yaşam adacıkları, minyatür Suriyeler kuruyorlar. Geri kalmış ülkelerde yaygın olan çocuk işçiliği, emek sömürüsü, çok eşlilik ve çocuk evlilikleri gibi toplumsal sorunlar yeniden ortaya çıkıyor. Belki de en önemlisi IŞİD ve PKK gibi terör örgütleri, tehditlerini sığınmacılar üzerinden de ülkemize yönelttiklerinden, büyük bir iç güvenlik sorununa dönüştüler.
ALLAH AŞKINA 5 KİŞİ GİRİYOR, 2 KİŞİ ÇIKIYORSA SIĞINMACI SAYISI ARTIYOR MUDUR, YOKSA AZALIYOR MUDUR: Bazı rakamlar açıklayarak bu sözde dönüşün başarılarını anlatıyorlar. Ne var ki gerçeğin öyle olmadığı ve ‘mış’ gibi yaparak olmayacağı da apaçık ortada. Sayısını kendilerinin bile bilmediği binlerce kişi sınırdan içeri girerken birkaç yüz kişiyi iade etmeyi müjdelemek en hafif tabiriyle şuursuzluktur, ahmaklıktır. Hadi hesap kitap bilmiyorsunuz, onu anladık, hayatınızda hiç havuz problemi de mi çözmediniz? Allah aşkına 5 kişi giriyor, 2 kişi çıkıyorsa sığınmacı sayısı artıyor mudur, yoksa azalıyor mudur?
HER BİRİNİZ BİRER MUSTAFA KEMAL’SİNİZ: Türk Milleti’nin, asırlardır damarlarında akan, o gücün, farkına varmak zorundayız. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru yöntemlerle ve doğru kişilerle, tarih sahnesinde aldığımız yolu; bir bayrak yarışı misali, daha da ileri taşımak için, bugünün şartlarına göre, yeniden yorumlamak zorundayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün, çok sevdiğim bir sözü vardır: Kendisi der ki; ‘İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben. Et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal’i ise, ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. Memleketin her köşesinde, yeni fikir, yeni hayat ve büyük ideal için uğraşan, aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların, özlemini çektikleri şeyleri, tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur.’ Yani burayı, bu sahayı şereflendiren her biriniz birer Mustafa Kemal’siniz. Allah’a şükür bitmeyeceksiniz. Bizim görevimiz; o ikinci Mustafa Kemal’i yaşatmaktır.
ÂDETA SEÇİMİN KAYBEDİLMESİ İÇİN ÇALIŞANLARLA DA MÜCADELE ETTİK: Geldik 2023’e… 2023’te de milletin verdiği helal oyu babadan miras bilerek, seçmen iradesine ipotek konamayacağını anlatmaya çalıştık. Siyasi elitlerin ve kerameti kendinden menkul sözde kanaat önderlerinin güdümünde, milletin olmadığı bir yerden üretilen siyasetin başarılı olamayacağını söyledik, haykırdık. İtiraz ettik, tepki gösterdik, uyardık. Memleketimizin ve milletimizin gerçeklerinden bihaber, oturdukları yerden her gün ahkam kesenlere karşı irade koyduk. Üstelik ne acıdır ki sadece iktidar mensuplarıyla değil, biz âdeta bu seçimin kaybedilmesi için çalışanlarla da mücadele ettik.
TÜM ÇABALARIMIZA RAĞMEN, 2023 SEÇİMLERİNDEKİ YENİLGİYE, MAALESEF ENGEL OLAMADIK: Memlekete en küçük fayda getirmeyen partili cumhurbaşkanlığı sisteminden kurtulmak milletimize, bir çıkış yolu açmak istedik. Türkiye’yi, hak ettiği gibi zengin, mutlu ve huzurlu bir geleceğe taşımak için çalıştık. Bu yolda hiçbir fedakârlıktan da kaçınmadık. Meselemiz Türkiye olduğu için, nefislerimizi kör odalara hapsettik. Ama ne yazık ki nefsinin esiri olanlarla uğraştık. Biz, ‘önce millet, önce memleket’ dedik. Ama ne yazık ki ‘önce şahsım, önce ben’ diyenlerle uğraştık. Biz, milletimizin geleceği için, kendi çıkarlarımızdan vazgeçtik. Ama ne yazık ki, koltuğundan başka hiçbir şeyi düşünmeyenlerle uğraştık. Ve en nihayetinde maalesef olmadı, olamadı, olduramadık. Tüm çabalarımıza rağmen, 2023 seçimlerindeki yenilgiye, maalesef engel olamadık.
ASLA UNUTTURMAYACAĞIM, UNUTTURMAYACAĞIZ VE DERS ÇIKARACAĞIZ: Biliyorum ki, bu meydanda bulunan hiçbir İYİ Partili, ne 3 Mart 2023’te ne de seçim sathında hem iktidardan hem de muhalefetten işittiğimiz hakaretleri, iftiraları ve karalama kampanyalarını, unutmadı, unutmayacak. Ama hiç merak etmeyin ben de hiçbirini unutmadım. Asla unutmayacağım, asla unutturmayacağım, unutturmayacağız ve ders çıkaracağız.
EL BİRLİĞİ İÇİNDE, İYİ PARTİ’Yİ VE MERAL AKŞENER’İ GÜNAH KEÇİSİ İLAN ETMEYE KALKTILAR: Hataları ile yüzleşmesi gerekenler, bu fırsatı, kendi kabahatlerini, gizlemek için kullandılar. Biz, hakikate yol verdik, ama onlar, yalanlar üretmeye devam ettiler. Ez cümle, ben sustum ama, ‘yüzde 60 ile kazanırız’ diyenler susmadı. Bilimsel verileri masaya koyan ben sustum; ama o verileri yırtıp atanlar susmadı. Televizyonlara çıkıp, utanmadan, sıkılmadan, yüzsüz yüzsüz; seçimin faturasını, bize yüklemeye kalktılar. Ve ne yazık ki, yeni bir umuda tutunmak isteyen milyonlar, umut yerine öfkeyle doldu. Oysa yapmamız gereken hatalarından ders almış bir muhalefet olarak milletimizin huzuruna çıkmaktı. Bunun yerine, saray medyası ve sözde muhalif medya, el birliği içinde İYİ Parti’yi ve Meral Akşener’i günah keçisi ilan etmeye kalktılar.
KENDİ ADAYLIĞIMDAN FERAGAT ETTİM: 2023 seçimlerine girerken, sayın Erdoğan karşısında açık farkla seçimi kazanacak iki aday çıkardık. 20 senede ilk kez. Evet, 20 senede ilk kez, milletimizin sevgisini kazanıp sayın Erdoğan’a karşı belirgin şekilde üstünlük kuran iki adayımız oldu. Yaptığımız tüm kamuoyu araştırmalarında; ki buna Türkiye’nin en köklü, en itibarlı araştırma şirketleri dahildir, bu iki arkadaşımızın, rahatlıkla Cumhurbaşkanı seçileceğini gördük. İstisnasız, tüm araştırmalarda bu sonucu gördük. Bunun da ötesinde 3 sene boyunca il il, ilçe ilçe yaptığımız ziyaretlerde milletimizin bize açıkça söyledikleri de bu sonucu doğruladı. Bunun üzerine, ben de milletimize bir söz verdim, ‘13’üncü Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı’nın adayı olacak’ dedim. Hatta bunun için, samimiyetimden şüphe duyulmasın diye kendi adaylığımdan feragat ettim. Çünkü ben, seçimleri kazanmak, Türkiye’yi düze çıkarmak için iktidarı sandıkta yenmenin yeterli olacağını düşündüm. Ama asıl sorunun, kendi saflarımızda olduğunu göremedim. Bu nedenle, yüce Türk milletinden ve sizlerden özür diliyorum. Ben, bu iki arkadaşımızın yolunu açmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Hiçbir kişisel beklentim olmadan, onları destekledim. Ama onların yolunu kapatanlara maalesef engel olamadım. Türk milletinden, sizlerden özür diliyorum.
MİLLETİN KENDİSİ DEĞİL, MİLLETE TEPEDEN BAKIP, MİLLET ADINA AHKÂM KESENLER DİNLENMEYE BAŞLADI: Türk siyaseti, 2018 yılından itibaren; Partili Cumhurbaşkanı seçmek için ittifak sistemlerine mahkûm oldu. ‘Mahkûm oldu’ diyorum çünkü bu durum, ne yazık ki siyaseti dört işleme indirgedi. Artık Türkiye’de siyaset yaparken milletin talepleri yerine, aritmetiğe bakılmaya başladı. Milletin kendisi değil, millete tepeden bakıp, millet adına ahkâm kesenler dinlenmeye başladı. Seçim kazanmanın yolu ‘Nasıl milletin teveccühü alınır’ yerine ‘Nasıl ittifak yapılır’ sorusunda aranmaya başladı. Partilerin aldığı oy oranlarını, gelişigüzel alt alta toplayarak seçimin kazanılacağı düşünüldü. İşte böyle bir ortamda da bizler, İYİ Parti olarak milletin sesini, taleplerini ve beklentilerini, dile getirdiğimiz için oyunbozanlıkla suçlandık. Söylediklerimiz duyulmadı, duyulmak istenmedi. Uyarılarımız dikkate alınmadı. İtirazlarımız, sanki kazanma çabamızdan değil de ittifaka zarar verme niyetimizdenmiş gibi görüldü.
TÜRK SİYASETİNİN DİNAMİKLERİNE ZARAR VERİYOR: İttifak Sistemi, esas olarak, Türk siyasetinin dinamiklerine zarar veriyor. Partilerin, kendilerine ait siyaset alanlarını gittikçe daraltıyor. Bu durum da millet iradesinin hakkıyla tecelli etmesini zorlaştırıyor. Ayrıca iktidarın; ‘sen ocusun, sen bucusun’ diyerek milletimizi iki kutup arasına sıkıştırma stratejisi ittifak sistemi yoluyla siyaseti de içine sürüklüyor. Kutuplaşan siyaset, toplumsal ayrışmayı daha da derinleştirerek şüphesiz ki en çok iktidarın değirmenine su taşıyor. İktidar yarışında, kutuplardan birine taraf olma mecburiyetinde bırakılan siyasi partiler, birbiriyle aynılaştıkları sığ ve popülist bir siyasete zorlanıyor. Partilerin sorun çözme yeteneği elinden alınıyor ve sadece oya tahvil edileceği düşünülen günlük polemikler yarışıyor.
İNSANIMIZI SADECE, ARTI 1 SAYISINA İNDİRGEYEN SIĞ SİYASETİ REDDEDİYORUZ: İYİ Parti olarak bizim, ittifak sisteminde gördüğümüz en önemli sorun ve en büyük millî güvenlik açığı ise ayrılıkçı yapıların sistemin içine sızma çabasıdır. Cumhuriyetimizle, devletimizle ve milletimizle sorunu olan siyasi görünümlü odakların kendilerini meşrulaştırmak için ittifakları kullanmaya çalışmasıdır. İşte biz, ilk günden beri buna karşıyız. Kimin, kiminle, neden olduğu belli olmayan ve sadece sayısal çoğunluğu elde etmeye yönelen ilkesiz siyaseti reddediyoruz. İnsanımızı sadece, artı 1 sayısına indirgeyen sığ siyaseti reddediyoruz. Marjinallikten ve kutuplaşmadan beslenen faydasız siyaseti reddediyoruz. İktidarın değirmenine su taşıyan etkisiz siyaseti reddediyoruz.
TÜRK SİYASETİ İÇİN TALEP ETTİĞİNİZ YENİ ANLAYIŞIN MERKEZİ OLMAYA İYİ PARTİ OLARAK TALİBİZ: Türkiye; güvenliği özgürlüğe, kalkınmayı adalete, Türk milliyetçiliğini de demokratlığa tercih etmek zorunda değildir. Bizim için tüm bunları içinde barındıran bir millî siyaset mümkündür. Ancak İYİ Parti olarak, geçtiğimiz seçim sürecinin sonunda şunu çok iyi anladık ki ittifak sisteminin, bu yapısı içerisinde, millî bir siyaset mümkün değildir. İttifak sisteminin, bu yapısı içerisinde, sürdürülebilir bir başarı mümkün değildir. İttifak sisteminin bu yapısı içerisinde, milletin kazanması da mümkün değildir. Bu yüzden iktidarıyla, muhalefetiyle, hepimizden Türk siyaseti için talep ettiğiniz yeni anlayışın merkezi olmaya İYİ Parti olarak talibiz. Sandıkta bizlere vermiş olduğunuz mesajı aldık. Dersimize de iyi çalıştık. Siyaseti içerden tüketen, haklı-haksız tartışmasının yerine bir umut yolu sunacağız.
BAŞARIYI İTTİFAKIN, MATEMATİKSEL BİR YAKLAŞIMLA DEĞİL, İLKESEL BİR YAKLAŞIMLA YAPILMASI GETİRİYOR: Önümüzde yerel seçimler var. 2023 seçimlerini çantada keklik görenler, şimdi de yerel seçimleri âdeta bir genel seçim havasında değerlendirmeye başladılar. Yine tüm gündemi sayısal oranları yarıştırarak, ittifaklara çekmeye çalışıyorlar.
Hâlbuki yerel seçim, bir genel seçim değildir. Her yörenin, belirli özellikleri vardır. Her siyasi parti o yöreyi bilen, tanıyan ve geliştirme iddiasında olan kadrolarıyla birlikte milletin huzuruna çıkar. Eğer ki toptancı bir anlayışla yerel seçimi bu niteliğinden uzaklaştırıp merkez-yerel bütünleşmesine götürür ya da sayısal ittifaklara yönlendirirsek, bu; yereli ortadan kaldırmak olur. Yereli ortadan kaldırmak ise demokrasiyi ortadan kaldırmaktır. Çünkü yerel seçimler çoğulculuğun yaşadığı yerdir. İttifak kurmak, elbette belirlenen adayların seçilmesine katkı sağlıyor. Ancak başarıyı ittifakın, matematiksel bir yaklaşımla değil, ilkesel bir yaklaşımla yapılması getiriyor.
GÖREVE TALİP OLACAĞIZ: Biz, 2019 yerel seçimlerinde hem toplumsal zeminde hem de adaylarda bu durumu gördüğümüz için bir teklifte bulunduk. Bu teklifi biz götürdük. İttifak kurduk ve başarılı olduk. Önümüzdeki yerel seçimlerde ise İYİ Parti olarak elbette kendi kadrolarımızla milletimizin huzuruna çıkacağız. Göreve talip olacağız. Yerel seçimi, bir genel seçim rekabeti çerçevesinde okumadan yerel özellikleri, dikkate alarak milletimizin iradesinin tecellisine imkân sağlayacağız. Bu vesileyle buradan, tüm siyasi partilere de; yani iktidarından muhalefetine herkese açık ve net bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin, hep birlikte vatandaşlarımızın, siyasi tercihlerini ve yerel özelliklerini yansıtacağı bir rekabet ortamı oluşturalım.
SAYIN ERDOĞAN, SAYIN BAHÇELİ, SAYIN KILIÇDAROĞLU HEPİNİZE BİRDEN SESLENİYORUM: Gelin, hep birlikte Türk siyasetinin, bugün içinde bulunduğu ve milletimizin aleyhine çalışan, siyasi pragmatizm sarmalından çıkmasını sağlayalım. Gelin tüm siyasi partiler, hep birlikte, ayrı ayrı seçimlere girelim. Her birimiz ayrı ayrı seçimlere girelim. Biz varız. Sizleri de bekleriz. Yerel özellikler ve talepler doğrultusunda elbette yerellerde iş birliği olabilir, teşkilatlar kendi aralarında bazı çalışmalar yapabilir. Ama bütün siyasi partiler, o cesaretiniz varsa her biriniz tek tek; Sayın AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, sayın Bahçeli, sayın Kılıçdaroğlu hepinize birden sesleniyorum, hadi her birimiz ayrı ayrı girelim.
Ancak biz İYİ Parti olarak hür ve milli siyaset anlayışımız gereği gizli gündemleri olan, kendi menfaatleri için bizim sırtımızda kurban kesen; şahsi hayallerini, kariyerlerini önceleyen, marjinal ve bölücü yapılarla yakınlaşan hiç kimse ile herhangi bir yerde, herhangi bir beldede, herhangi bir ilçede iş birliği, yan yana geliş yapmayacağız.
DEMOKRASİMİZLE MESELESİ OLANLARA HAYIR DİYORUZ: Biz bu yolda, gözü dönmüş hırslar peşinde yürümüyoruz. Çetele hesaplarıyla, siyaset yapmıyoruz. Öncelikle milletimizin, sesine kulak veriyoruz. Dolayısıyla bu yolda, herkesi de kabul etmiyoruz. Her gelene, evet demiyoruz. Mesela bu yolda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e düşman olanlara, hayır diyoruz. Cumhuriyet değerlerimizi hiçe sayanlara hayır diyoruz. Hatay Arap şehridir, Hatay’da ezan yasaklanmamıştır diyen meczuplara, ahlaksızlara kol kanat gerenlere de hayır diyoruz. Demokrasimizle meselesi olanlara hayır diyoruz. Türk demekten korkanlara, hayır diyoruz. Andımızdan rahatsız olanlara, Anayasamızın, ilk 4 maddesiyle sorunu olanlara hayır diyoruz. Terörle ve bölücü unsurlarla ilişkisi olanlara, terörün gölgesinde ne gizli ne açık iş birlikleri hayal edenlere hayır diyoruz… Seçmeni çantada keklik gören, kendisine mecbur ve mahkûm kabul eden, buyurgan siyasete; kuyruk siyasetine de teslimiyetçi siyasete de hayır diyoruz.
MİLLETİMİZ İÇİN, MİLLETİMİZLE BERABER MÜCADELE ETMEYE, HAZIR OLUN: Partimizin altıncı kuruluş yıl dönümünde, 25 Ekim’de; hür ve millî siyaset anlayışımızın, temel taşlarını içeren ‘Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi’ aziz Türk milletinin takdirine sunacağız. İktidar olmak için bu bayrak, rüzgâr bekliyor. Ve o rüzgâr sizsiniz. Büyük Türk milletinin, bizlere yüklediği sorumluluğa, hazır olun. Milletimiz için, milletimizle beraber mücadele etmeye, hazır olun. Milletiyle beraber, ilelebet muzaffer ruhuyla ter dökmeye hazır olun.”