TUNCER BAKIRHAN: “ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMAYA DÖNÜK, BU KADAR AÇIK VE RAHAT İFADELERDE BULUNMAK ASLINDA TOPLUMA SAVAŞ AÇMAKTIR, TOPLUMU KÖKTEN YOK SAYMAKTIR”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Yargıtay’ı darbe teşebbüsüne iten ve cesaretlendiren AKP-MHP iktidarının kendisidir. İktidarın küçük ortağı yemiyor, içmiyor ‘AYM kapatılmalıdır’ diyor. Maalesef kimse de ona ‘Senin bu yaptığın, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüstür’ demiyor...Nitekim bu zihniyet, dün aleni bir biçimde darbeye teşebbüs etmiştir. Ülke hukukunun en üst kurumuna bu kadar rahat tehdit varsa hiçbirimiz güvende değiliz. Kimsenin sessiz kalma hakkı yoktur. Ülkenin geleceği söz konusudur. Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya dönük, bu kadar açık ve rahat ifadelerde bulunmak aslında topluma savaş açmaktır, toplumu kökten yok saymaktır. Bu darbeci dile, zihniyete, bu darbeci şovenizme ‘dur’ denilmelidir. İktidar, dokunduğu her şeyi çürüten, yozlaştıran bir konumdadır” dedi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, dün akşam Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetti. Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na gönderdi. HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bugün partisinin genel merkezinde, konuyla ilgili basın toplantısı düzenledi. Bakırhan’ın açıklamaları şöyle:
"YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ’NİN KENDİSİNİ ANAYASA MAHKEMESİ'NİN, TBMM’NİN VE TÜRKİYE HALKLARININ ÜZERİNDE GÖRMESİ, YARGI ELİYLE SİYASİ DARBE YAPMA AMACININ AÇIK GÖSTERGESİDİR”
“Dün askeri ve siyasi darbeleri fazlasıyla gören, yaşayan ülkemiz bir de yargı darbesiyle geceye başladı. Bu darbeler mekaniğinin işlediği ülkemizde, bu darbelerin artık son bulması gerektiği konusunda Merkez Yürütmemiz bir tartışma yürüttü. Şimdi sizlere ben, hem Meclis grubu hem de Merkez Yürütmemizdeki tartışmalarımız sonucunda, bu konuya ilişkin düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum. Türkiye, hukuk ve siyaset tarihinde darbe mekaniğinin en canlı olduğu bir dönemden geçiyor. Anayasa’nın AKP-MHP eliyle askıya alındığı bir dönemde, tarihte görülmediği kadar yargıda kadrolaşmanın olduğu ve kuvvetler birliğinin esas alındığı gerçeğiyle maalesef karşı karşıyayız. 2015 yılından sonra, adım adım bir anayasasızlaştırma sürecini Türkiye yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153’üncü maddesinin açık hükümlerine rağmen Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kendisini Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), TBMM’nin ve Türkiye halklarının üzerinde görmesi, yargı eliyle siyasi darbe yapma amacının açık göstergesidir. Yargıtay 3. Ceza Daire Başsavcılığı’nın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ve mahkeme üyelerini tehdit etmesi, 2015 yılının nisan ayından beri fiili bir OHAL rejimine maalesef dönüşmüş durumdadır.
"ORTAYA ÇIKAN BU HUKUK FACİASININ BAŞ SORUMLUSU, AKP-MHP İTTİFAKIDIR. BU İTTİFAK, HUKUK VE ADALETİ ÇIKARLARI UĞRUNA ORTADAN KALDIRMIŞTIR”
Türkiye, darbe mekanı üreten otoriterliği içinde yeni bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıyadır. Bugüne kadar AİHM kararlarının tanınmaması, yargının siyasete müdahalesinin çok sayıda örneğini hep birlikte görmüştük. Siyasi iktidar tarafından desteklenen bu tutum, Türkiye'de yargı eliyle siyasete müdahalenin zeminini güçlendirmiştir. İktidar ortağı Bahçeli'nin her hafta, parti grup toplantısında HDP’nin kapatılması başta olmak üzere, birçok konuda AYM’yi hedef göstermesi bu yargı darbesinin aynı zamanda yolunu açan söylemlerini de oluşturmuştur. Yargıda milliyetçi, ulusalcı, ırkçı, iktidar güdümlü kadrolaşma ve bu kadroların cesaretlendirilmesi, bugünkü hukuk faciasının asıl gerekçesidir. Açıktır ki ortaya çıkan bu hukuk faciasının baş sorumlusu, AKP-MHP ittifakıdır. Bu ittifak, hukuk ve adaleti çıkarları uğruna ortadan kaldırmıştır. Dün yapılan suç duyurusuyla dünya hukuk tarihinin kara sayfalarına, bir hukuk faciası daha eklenmiştir. HDP’nin kapatılma davasında hukuk dışına çıkan, AİHM'in emsal kararlarını tanımayan ve kapatma davasının siyasi bir şova dönüştüren Yargıtay’ın siyasi iktidar ve ortağı tarafından cesaretlendirilmesi, dünkü hukuk faciasının ön habercisiydi.
"ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMAYA DÖNÜK, BU KADAR AÇIK VE RAHAT İFADELERDE BULUNMAK ASLINDA TOPLUMA SAVAŞ AÇMAKTIR, TOPLUMU KÖKTEN YOK SAYMAKTIR”
Binlerce siyasetçi arkadaşımıza verilen adaletsiz ve hukuksuz cezaları onayan, bu cezaları onadıkça siyasi iktidar tarafından sırtı sıvazlanan Yargıtay, yedi yıllık tutukluk süresini dolduran siyasetçi arkadaşlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Leyla Güven şahsında onlarca arkadaşımızı ısrarla rehin tutmaktadır. Yargıtay’ı darbe teşebbüsüne iten ve cesaretlendiren AKP-MHP iktidarının kendisidir. İktidarın küçük ortağı yemiyor, içmiyor ‘AYM kapatılmalıdır’ diyor. Maalesef kimse de ona, ‘Senin bu yaptığın, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüstür’ demiyor. Biz buradan bunu diyoruz. Oysa bu ifadeler, ‘Faşist, popülist bir rejimi test edeceğiz’ demenin aslında bir itirafıydı. Kobani Kumpas Davası gibi, Kürt ve muhalif siyasetçilere, Kürt gazetecilere, Kürt kadın aktivistlerine, halkın hakkını ve hukukunu arayanlara, insan hakları savunucularına, aydınlara, yazarlara, çizerlere elbette ki Gezi protestocularına yönelik açılan davalarda ‘faşizmin hukuku’ diye niteleyebileceğimiz anlayışın bir kez daha kendisini dışa vurduğunu gördük. Bu anlayış, yurttaşları hakkın öznesi olarak değil, bir düşman olarak görüyor. Nitekim bu zihniyet, dün aleni bir biçimde darbeye teşebbüs etmiştir. Ülke hukukunun en üst kurumuna bu kadar rahat tehdit varsa hiçbirimiz güvende değiliz. Kimsenin sessiz kalma hakkı yoktur. Ülkenin geleceği söz konusudur. Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya dönük, bu kadar açık ve rahat ifadelerde bulunmak aslında topluma savaş açmaktır, toplumu kökten yok saymaktır. Bu darbeci dile, zihniyete, bu darbeci şovenizme ‘dur’ denilmelidir. İktidar, dokunduğu her şeyi çürüten, yozlaştıran bir konumdadır. Durumun bu hale gelmesinde iktidarın pratiklerinin katkı sunduğunu belirtmek istiyorum.
"DARBE MEKANİĞİNDEN SİYASİ ÇIKAR ELDE ETMENİN, TÜRKİYE HAKLARINA KÖTÜLÜKTEN BAŞKA BİR ŞEY GETİRMEYECEĞİNİ DEFALARCA DİLE GETİRDİK”
Bizler, siyasi iktidarı defalarca uyardık. Darbe mekaniğinden siyasi çıkar elde etmenin, Türkiye haklarına kötülükten başka bir şey getirmeyeceğini defalarca dile getirdik. Demokratik siyaset ve uzlaşı kanallarının kapatıldığı bir dönemde, yargı skandallarının ortaya çıktığı, çetelerin ülkenin başına bela olduğu, yolsuzluk ve hırsızlığın olağanlaştığı, siyasi ve ekonomik krizlerin Türkiye halklarını sarmaladığı gerçeğini defalarca işaret ettik. İktidar, tüm uyarılarımıza rağmen ele geçirdiği vesayet kurumlarını ve bu kurumlarda kadrolaşan, iktidara bağlı milliyetçi, ırkçı, ulusalcı klikleri, canhıraş bir şekilde sahiplenmiştir, sahiplenmeye devam ediyor. Erdoğan, ‘AYM kararlarını tanımıyorum’ demedi mi? Bahçeli, ‘AYM, derhal kapatılmalıdır’ demedi mi? Yerel mahkemeler, defalarca, ‘AYM’yi tanımıyoruz’ demediler mi? Yargıtay, ‘AYM kararlarını uygulamıyorum’ demedi mi? Anayasal düzeni değiştiren, asıl bunları söyleyenlerdir. ‘Sizlersiniz’ diyoruz. Sizler, binlerce siyasi tutsağı, uyduruk delillerle anayasal düzeni değiştirmekle suçluyorsunuz. Oysa asıl anayasal düzenini değiştirmeye çalışan gerçek suçlular sizlersiniz, demek istiyoruz.
"DEMOKRASİ NEFRETİYLE DOLUP TAŞANLARIN, ‘DEVLET BİZİZ’ SANILARIYLA YATIP KALKANLARIN VARACAĞI SON DURAK, TOPLUMUN HAKLARINI ORTADAN KALDIRMAKTIR”
Geldiğimiz noktada, artık tuz kokmuştur. Anayasayı ortadan kaldırma süreci, özü itibarıyla Türkiye’de demokratik siyaset ve hak aramayı kapatma sürecidir. Yargıtay, anayasal düzene açık bir şekilde baş kaldırmıştır. Yargıtay'ın bu tutumu, ‘Biz demokrasiye inanmıyoruz. Anayasal düzeni reddediyoruz’ demenin aynı zamanda bir itirafıdır. Bu başkaldırı ve darbe teşebbüsüne karşı, AİHM ve AYM kararlarının bir an önce uygulanması gerekiyor. Bu durumun gelişmediği her an, ülkede istikrarsızlık ve kurumsal çürüme derinleşerek devam edecektir. Kurduğumuz her sözden, yaptığımız her politik faaliyetten anayasal suç bulanlara karşı, bugün bütün toplumu savunuyoruz. Çünkü gerçek suç işleyenlerin kim olduğu ortadadır. Demokrasi nefretiyle dolup taşanların, ‘devlet biziz’ sanılarıyla yatıp kalkanların varacağı son durak, toplumun haklarını ortadan kaldırmaktır.
"DARBENİN PANZEHRİ DAHA FAZLA DEMOKRASİ, DAHA FAZLA MÜCADELE, DAHA FAZLA ADALET VE ÖZGÜRLÜKTÜR”
HEP’ten HEDEP siyasi geleneğimiz boyunca, darbe mekaniği ve yargının siyasi darbelerin en yakın tanığı ve mağduru biz olduk. Bu darbeci zihniyeti çok iyi biliyoruz ve çok iyi tanıyoruz. Bu zihniyetin ancak demokrasiden insan haklarından, barıştan yana olan siyasal ve toplumsal muhalefetin birlikte ve güçlü mücadelesiyle yenileceğimi de çok iyi biliyoruz. Darbenin panzehri daha fazla demokrasi, daha fazla mücadele, daha fazla adalet ve özgürlüktür. AYM’nin Can Atalay kararı, derhal uygulanmalıdır. Hapishanedeki tüm siyasi tutsak yoldaşlarımız, derhal serbest bırakılmalıdır. Gelin, hep birlikte yargının siyasi darbelerine, hukuksuzluklara ve kurumsal çürümeye son verelim, diyoruz. Gelin, hep birlikte hukuk sistemini, anayasayı ve yasaları yeniden ele alıp bu ülkede adaleti, demokrasiyi ve barışı tesis edelim diyoruz. Cumhuriyeti demokratikleştirip darbeci anlayışlardan sonsuza dek kurtaralım çağrımızı yeniliyoruz. Yine Meclis’i, Meclis Başkanlığı’nı bu darbe teşebbüsüne karşı tutum almaya çağırıyoruz.”
"TÜRKİYE TOPLUMUNUN KARŞI KARŞIYA KALDIĞI BU TEHDİT VE TEHLİKE, SOKAKTA MÜCADELE ETMEKLE DEĞİŞEBİLİR”
Bakırhan, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in bir açıklaması oldu. Direnme çağrısında bulundu. Bunun bir sokak hareketliliğine dönebileceğine dair açıklamalar var. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Mevcut anlayışı, halklarımızla birlikte, emekçilerle birlikte durdurabiliriz. Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı bu tehdit ve tehlike, sokakta mücadele etmekle değişebilir. CHP'nin çağrısını duyduk. Demokrasi için, barış için, bu haksız ve hukuksuz anlayışla mücadele etmek için biz de sokakta, her yerde bu anlayışa karşı çıkan bütün toplumsal kesimlerle, varsa siyasi partilerle, dayanışma, direniş içerisinde olacağımızı belirtmek istiyorum.”