Yüksek tansiyona karşı patates
AK Parti hükümeti henüz ikinci yılını doldurmamışken, 2004 yılı başlarında Ankara, en az on yıl boyunca Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek olan bir konuğu ağırladı: Dönemin Alman ana muhalefet partisi lideri Angela Merkel. Bu Merkel’in Türkiye’ye yaptığı ilk resmi ziyaretti ve Ankara’da hükümet yetkilileri, Türkiye’ye önyargıyla yaklaşan Merkel’le AB üyeliğini masaya yatırmayı planlıyordu.
Ancak Merkel AB üyeliğinin nasıl mümkün olabileceğini konuşmaya pek niyetli değildi. Dönemin Başbakanı Erdoğan ile görüşmesinin ardından yapılan ortak basın toplantısında şunları söyledi:
“Avrupa Birliği içinde büyük sorunlar yaşıyoruz. On yeni ülke daha birliğe katılacak. Türkiye’yi aramıza alacak güçte değiliz. O yüzden Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık teklif ediyoruz.”
Gergin geçen basın toplantısında Erdoğan’ın cevabı, "AB’ye tam üyelik dışında Türkiye’nin başka bir alternatifi yoktur. İmtiyazlı ortaklık şimdiye kadar hiçbir ülkeye karşı masaya konulmamıştır" oldu.
Bu ziyaretten bir buçuk yıl sonra, Sosyal Demokratların halk desteğini kaybettiği 2005 yılında erken seçime giden Almanya’da, birleşmenin ardından ilk kez Doğu Alman kökenli bir siyasetçi olarak Angela Merkel Başbakanlık koltuğuna oturdu.
Tam üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’ ısrarı
Merkel, Üst üste seçimleri kazandığı 2005’ten bu yana girdiği seçimlerin hemen hepsini kazanarak iktidarda kaldı ve neredeyse son on yıldır Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üylik yolundaki en büyük engel oldu. Avrupa Birliği'nin lider ülkesi olarak Almanya'nın bu gücü vardı ve Merkel bunu Türkiye'nin üyeliğine karşı yönde kullandı.
Merkel, 2013 seçimlerinin ardından 2014 başında Berlin’e giden dönemin Başbakanı Erdoğan’la düzenlediği ortak basın toplantısında “Türkiye’nin tam üyeliğine dair tereddütlerim var. Bu ucu açık bir süreç ve bu sürecin ilerlemesini istiyoruz.” dedi.
Son olarak 2015 Ocak ayında Berlin’de bir araya gelen Merkel ve Başbakan Davutoğlu, ortak basın toplantısı düzenledi. Merkel, Türkiye’nin AB adaylığı konusunda fikrini değiştirmediğini söyleyerek, “Tam üyelik konusundaki kuşkularımın yanında her zaman müzakere sürecinin sürdürülmesini destekledim.” dedi.
Almanya ile ilişkiler özellikle 2013 yılındaki Gezi olaylarından sonra daha sıkıntılı bir hal aldı. Alman devletinin bilhassa Arap Baharı'ndan sonra izlediği bölge politikaları, Berlin'in bu çerçevede Türkiye'ye bakışı ve yaptığı hamleler ilişkilerde büyük sıkıntılara yol açtı.
'Almanya'yı da göreceğiz bakalım neler yapacak?'
Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkinin gerilmesine yol açan son gelişme, haklarında yakalama kararı bulunan eski savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın Gürcistan üzerinden Almanya'ya kaçışı oldu.
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" ile "cebir, şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarını işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin oluştuğu gerekçesiyle bu savcılar hakkında tutuklama kararı çıkmıştı. Savcılar, hükümetteki bakanlara uzanan 17-25 Aralık soruşturmalarında yasal yetkilerini aştıkları gerekçesiyle Mayıs 2015'te meslekten ihraç edilmişti.
Eski savcıların Almanya'da olduğu ortaya çıkınca, kırmızı bülten çıkarılması için girişimler başladı. Erdoğan,“Bu kırmızı bültenle beraber Almanya'yı da göreceğiz, bakalım ne yapacak. Oldu oldu, olmadığı takdirde Almanya bizden herhangi bir suçluyu bundan sonra Tayyip Erdoğan imzasıyla isteyemez, alamaz, vermem. Herkes uluslararası hukukun gereği neyse bunu yerine getirecek, getirmediği takdirde biz de aynen mukabiliyle cevap veririz” dedi.
Almanya patriot füzelerini geri çekme kararı aldı
2012 yılı sonunda Suriye’den atılan füzelerin hedefi olan Türk vatandaşı sivillerin ölümünün ardından Türkiye, NATO’dan hava savunma desteği istedi. 2013 Ocak ayında, ABD ve Hollanda’ya ek olarak Almanya da iki patriot füzesi göndererek Türkiye’nin bu talebine karşılık verdi.
2013’te iki patriot bataryası, füzeler ve 400 Alman askeriyle başlayan görev, iki kez birer yıllık sürelerle uzatıldı. Son olarak 2015 Mart ayında Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen Kahramanmaraş’taki birliği ziyaret ederek, Suriye’deki savaş bitinceye kadar patriotların Türkiye’de kalacağını söyledi.
Ancak bu ziyaretin ardından, Ağustos ayında Almanya görev süresini bir daha uzatmama kararı aldı. Buna göre patriot bataryaları ve sayısı şu an için 250’yi bulan Alman askerleri en geç 2016 Ocak ayına kadar Türkiye’den çekilecek.
Alman Savunma Bakanlığı sözcüsü, ‘Suriye’den Türkiye’ye yönelik tehdidin kalktığını’ söylüyordu ancak bu açıklamayı kimse inandırıcı bulmadı. Bu hamlenin Türkiye'nin Suriye'ye yönelik daha aktif bir tutum sergileyeceği yönünde mesajlar verdiği günlere rastlaması dikkat çekti.
Rojava’dan çıkan ‘Alman ajanlar’
Almanya’nın patriot bataryalarını geri çekme kararı aldığı sıralarda, Suriye’nin kuzeyinden bir haber geldi. PYD saflarında savaşa katılan bir Alman’ın ölüm haberiydi bu. Ancak ölen kişi sıradan bir Alman vatandaşı değil, basına yansıyan haberlere göre Kevin Joachim adında bir Alman istihbarat elemanıydı.
Milliyet gazetesi Alman ajanın Suriye’nin kuzeyinden Kandil’e geçtiği sırada Türkiye’nin düzenlediği hava operasyonları sırasında öldürüldüğünü duyurdu. Joachim’in cenazesinin Türkiye’den geçmesine izin verilmeyince, Almanya’nın Erbil üzerinden cenazeyi alarak Karlsruhe yakınlarında defnettiği yazıldı.
Türk hükümetine yakın Sabah gazetesi de Joachim’in bölgedeki Kürtlerle çalışan bir ajan olduğunu, Joachim dışında altı Alman ajanının daha Kandil ve Suriye’de Kürt savaşçıları eğittiğini yazdı.
PKK'nın Suriye'deki silahlı kolu YPG ise bu haberleri yalanlayarak Joachim’in ‘Dilsoz Bahar kod adıyla YPG saflarında çatışan bir savaşçı’ olduğu açıklamasını yaptı.
İki Türk vatandaşı ‘istihbarat topladığı’ gerekçesiyle tutuklandı
Alman ajanların Irak ve Suriye’de Kürt birliklerini eğittiği iddiaları yalanlanırken, Almanya 19 Aralık’ta 'Türk ajanı' oldukları iddiasıyla iki Türk vatandaşını gözaltına aldı. Alman savcı , 2013 Şubat ayından 2014 Aralık ayına kadar Türk İstihbarat ajansına çalıştığını iddia ettiği bu kişilerle ilgili suç duyurusunda bulundu. Grubun lideri olduğu ve Türkiye’deki üsleriyle iletişimi sağladığı ileri sürülen Muhammed Taha G. isimli Türk vatandaşı cezaevinde davanın başlamasını beklerken, gözaltına alınan diğer iki kişi, Göksel G. ve Ahmet Duran Y. serbest bırakıldı.
Dava 9 Eylül tarihinde başladı. Detaylar resmi ağızlardan kamuoyuyla paylaşılmıyor. Ancak Alman Deutche Welle gazetesinin haberine göre, ilk duruşmada sanıklara Türk hükümetiyle ve MİT’le ilişkileri olup olmadığı soruldu. Gözaltına alınmadan önce Almanya’da kendisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı olarak tanıttığı ileri sürülen ve dava gününe kadar gözaltında tutulan Muhammed Taha G.’nin avukatı bu soruyu yanıtsız bıraktı.
Bugüne kadar konuyla ilgili Ankara’dan tek açıklama Türk Dışişleri’nden geldi. Dışişleri Bakanlığı, bu kişilerin MİT’le ilişkili olduğu iddialarını reddediyor. Kararın 25 Aralık’ta çıkması bekleniyor. Eğer bu kişilerin casusluk yaptığına karar verilirse beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilirler.
Almanya'nın kulakları Türkiye'nin üzerinde
Almanya iki Türk vatandaşını ‘istihbarat topladıkları’ gerekçesiyle gözaltına almadan önce, Almanya’nın Türkiye’yi 1976 yılından beri dinlediği iddiaları iki ülke arasındaki ilişkilerin bir hayli gerilmesine yol açmıştı.
Focus dergisinin Ağustos 2014’te yayınladığı habere göre, Alman istihbarat örgütü BND 1976’da dönemin başbakanı Schmidt’in izniyle Türk yetkilileri dinlemeye başladı. Son dönemde dinlemeler Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının da bilgisi dahilinde devam etti.
Türkiye'den dinlemelere ilişkin inceleme yapıldığı açıklamasından başka açıklama gelmedi. 18 Ağustos’ta Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Eberhard Pohl Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Görüşmede, dinleme iddialarının doğru olması halinde Türkiye'nin "büyük hayal kırıklığı duyacağı" elçiye belirtildi.
Focusdergisi’nin haberinin ardından birçok Alman gazete ve dergisinde, ‘ismini açıklamak istemeyen kaynaklara dayandırılarak’ bu haberin doğrulandığı belirtildi. İddialar gündemdeki yerini korurken Eylül ayında Galler’de yapılan NATO zirvesinde, Erdoğan ve Merkel bir araya geldi. Toplantının kameralara açık bölümünde Merkel’in her zamanki sert tutumu bu kez gözlenmedi.
Görüşmeye katılan dönemin dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Erdoğan’ın Merkel’e dinlemeleri sorduğunu, Merkel’in ise ‘bu konuda bize güvenmenizi istiyoruz’ dediğini açıkladı.
Her iki olay da Alman basınında Türkiye’deki muhalif gruplar ve PKK ile ilişkilendirildi. Ajanlık iddiasıyla tutuklananların Almanya’da yaşayan PKK sempatizanları veya diğer muhaliflere yönelik çalışmalar yaptığı haberleri çıktı. Dinlemelerin de AB üyesi olan Türkiye’nin PKK konusunda yapacaklarının önceden bilinmesinin, olası tehlikeleri önlemek için yapılmış olabileceği yazıldı.
Neo-nazi yapılanması
Almanya’daki Türklere yönelik ırkçı saldırılar, kundaklamalar ve Alman makamlarının bu konuda Türkiye’yi ve Türk vatandaşlarını tatmin etmeyen tedbirleri de Ankara – Berlin ilişkilerini olumsuz etkiliyor.
"Eğer bir Alman cumhurbaşkanı Türkiye'ye gelip yanlış bilgilerle 'Türkiye'nin geleceğinden kaygı duyuyorum' gibi bir söz sarf ederse biz de her Alman şehrine gider Neonaziler dolayısıyla 'Almanya'nın geleceğinden kaygı duyuyoruz' deriz.
"Eğer kaygı duyacaksak Avrupa sokaklarına nüfuz etmiş olan ırkçılıktan kaygı duyalım, İslamofobiden kaygı duyalım, kundaklanan Türk evleri dolayısıyla kaygı duyalım, duvarlarına hakaretler yazılan mescitler dolayısıyla kaygı duyalım. Saygı görmek isteyen saygı gösterecek bize ama kimse bize ikinci sınıf Avrupalı muamelesi yapamaz."
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Mayıs 2014’te söylediği bu sözler, Almanya’da süren ancak hiçbir gelişme kaydedilemeyen Neo-nazi davasıyla ilgili yaptığı en sert açıklamaydı…
Alman Cumhurbaşkanı Gauck’un Türkiye ziyaretinde ‘Türk demokrasisiyle ilgili kaygı duyduğunu’ söylemesi ve Ankara’da öğrencilerle buluşmasında “Türkiye’nin geleceğinden kaygılıyım” demesinin ardından geldi.
Merkel döneminin öncesine dayanan ancak Merkel döneminde de Türk-Alman ilişkilerinde etkili olan başka bir olay, Almanya’daki bu neo-nazi oluşumlar ve Türklere yönelik kundaklamalardı.
13 yılda sekizi Türk on kişiyi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı örgütün hakkında açılan davada henüz bir ilerleme sağlanmadı.
Örgüt, Türkleri hedef alan iki bombalı saldırı, adi bir hırsızlık vak’ası süsü vererek 15 silahlı soygun ve bir kundaklama düzenledi. Yangının kasten çıkarıldığı ve tüm bu saldırıların NSU’yla bağlantılı olduğu 2011 Kasım’ında ortaya çıktı. Örgütün 2004 yılında Köln’de tüm dükkanların Türk olduğu Keupstrasse’de NSU'nun düzenlediği bombalı saldırıda 20’den fazla Türk göçmen ağır yaralandı.
Örgüt hakkında açılan ve Mayıs 2013’te başlayan davada ise henüz bir ilerleme sağlanamadı. 300’den fazla kanıt dosyasının yok edildiği ortaya çıktı. Davanın üç tanığı evlerinde ölü bulundu, ölüm sebebi belirlenemedi.
Dava sırasında Alman Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti de Merkel’i, aşırı milliyetçi oluşumlara engel olmamakla eleştirdi.
Ticaret hacmi artıyor
Aynı görüşmede, Davutoğlu Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan Almanya’yla ekonomik ilişkilere de değindi. İki ülke arasında siyasi birçok soruna rağmen ticaret hacmi büyüyor. 2013’te 38 milyar dolar olan ticaret hacmi, 2014’ün ilk yarısında 31 milyar dolara ulaşmıştı. Davutoğlu, bu rakamın 50 milyar dolara ulaşmasını hedeflediğini söyledi. Bu rakam 2009’d 20 milyar dolar seviyesindeydi.
İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler ne kadar gelişmiş olsa da siyasi gelişmelerden kaynaklı duraklamalar görmek mümkün. Ekonomik ilişkilerin ileri düzeyde olduğu ülkelerde kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği mekanizması, Almanya’yla kurulamadı. Onun yerine Mayıs 2013’te ‘Stratejik Diyalog Mekanizması’ kuruldu. Mekanizma kapsamında dışişleri bakanları seviyesinde şimdiye kadar iki kez toplantı yapıldı.
Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ilişkilerin ileri düzeyde olmasının asıl sebebi ise Almanya’da yaşayan ancak Türkiye’ye yatırım yapmaya devam eden yaklaşık 3 milyon Türk ve turizm için Türkiye’yi tercih eden, hatta çoğunlukla mülk alarak yazlarını burada geçiren Almanlar...