Sağlık çalışanlarına yıpranma payı
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’a göre, Fethullah Gülen Örgütü’nün kendisini ‘sivil bir beşinci kol faaliyeti gibi organize etmesi’ iktidarları işbirliğine ikna etti. Kurtulmuş, “ Sivil siyaset bir çok saldırılarla karşı karşıya kalmış ve kendisini korumak için ittifak yapacağı sivil unsurlardan birisi olarak bu FETÖ örgütlenmesi görülmüş” dedi. Başbakan Yardımcısı siyaset adına bir pişmanlığı dile getirdi: Bu adamın düşünce kodları çok açıktı. Keşke vakti zamanında bu sinyaller olumlu bir şekilde alınsa ve bunlar hiçbir şekilde devlete sokulmasaydı.
Kurtulmuş, darbe geleneğinin Osmanlıdan kalan bir tortu olduğunu söyledi. 15 Temmuz girişiminden çıkarılması gereken dört temel ders olduğunu belirten Kurtulmuş’a göre bunlardan ilki, demokratik çoğulculuğu korumak ve geliştirmek. Başbakan Yardımcısı Al Jazeera’nın sorularını yanıtladı.
Sizce 15 Temmuz askeri darbe girişiminden çıkan en önemli ders ne?
Çok ders var.
15 Temmuz'dan çıkan en önemli ders, demokrasi ve çok sesliliğin ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu gördük. Önceki darbelerde TRT'de bir bildiri okunduğu zaman her şey biterdi. Ama Türkiye'de çok seslilik ve medyanın büyük bir sınav vererek demokrasiye sahip çıkması, darbecilerin sesini kıstı ve çok kısa bir süre içerisinde açtıkları tuzağa kendileri düştüler. Dolayısıyla bizim çok sesliliği, demokratik çoğulculuğu korumak, geliştirmekten başka bir seçeneğimiz yoktur birincisi bu.
İkinci ders
İkincisi; devletin içerisindeki paralel yapıların önlenmesi için devletin şeffaflaştırılmasının zorunlu olduğunu anlamış, ders olarak bunu çıkarmış olduk. Buradan şunu kastediyorum. Devletin bir takım kadroları, mekanizmaları vatandaşların bir kısmına kapalı olursa...Örneğin 28 Şubat'ta ordu içerisindeki insanlara şöyle bir yanlış yapıldı, ‘bakın subayların evlerine gidin eşleri ne yapıyor, evlerinde dini ibadetlerini yapıyorlar mı ya da bir takım sosyal toplantılara geliyorlar mı, içki içiyorlar mı’ gibi son derece absürt, son derece askerlik mesleğinin doğası ile ilgili olmayan fişlemeler yapılırsa, toplumun geniş muhafazakar kesimleri kenarda bırakılırsa, FETO diye bir adam çıkıyor, onun kurduğu FETÖ diye bir örgüt ortaya çıkıyor. O örgüt diyor ki 'Gel arkadaş ben seni alırım ve ben seni ordunun içerisinde yükseltirim'. Böylece paralel bir yapılanma ortaya çıkıyor.
Buradan bizim karşımıza çıkan sonuç şudur: bizim devletin bütün kadrolarını milletin tamamına açmamız lazım. Bunun için de ehliyet, liyakat ve sadakatten başka hiçbir prensip aramadan, 79 milyonun hepsinin sahibi olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmamız lazım.
Üçüncü ders
Üçüncüsü; Türkiye’nin bu tür anti demokratik saldırılardan kurtuluşunun bir tek yolu var. O da reform ve demokratikleşme sürecine hızla devam etmek. Bunlar ne istiyorlar? İçimize kapanmamızı istiyorlar. Türkiye'nin anti demokratik bir sürecin içerisine girmesini istiyorlar. Biz de tam tersine demokrasiyi daha güçlendireceğiz, standartlarımızı daha yükselteceğiz ve bu anlamda reformları, ekonomide ve siyasette -65. Hükümet olarak zaten hükümet programında ortaya koyduğumuz- reformları eksiksiz bir şekilde uygulamaya koyacağız.
Dördüncü ders
Dördüncü olarak çıkardığımız sonuç ise siyasetin dili ve üslubudur. Yıllardır siyasetin dili ve üslubu zaman zaman büyük gerilimler, ötekileştirmeler, düşmanlaştırmalar üzerinden maalesef kurgulanmıştır. Onun ne kadar geçersiz ve yanlış olduğunu bir kez daha gördük.
Siyaseten çok farklı noktalarda duracağız, demokratik ölçülerde çok sıkı mücadeleler vereceğiz, hatta rakip olan siyasi partiler bu anlamda birbirlerine göz açtırmayacaklar. Bunların hepsi kabul. Ama siyaset nihayetinde bir rekabet alanıdır. Düşmanlık alanı değildir. Dolayısıyla bir rekabet dili içerisinde siyasette düşmanlıkları bertaraf edeceğiz, ortak ittifaklarımız üzerinden de milli birlik ve beraberliğimizi artıracak adımlar atacağız.
Bu dördü bu darbe girişiminin bize vermiş olduğu derslerdir. Bunlardan hızla ders çıkardığımızı ortaya koyduk ve reformlara hızla başladık.
Örneğin bir daha TSK'nın bir darbe zemini olarak kullanılmasını önlemek için TSK’nın yeniden yapılanması hızla gerçekleştirildi. İlk sivil YAŞ toplantısı bunun görüntülerinden birisidir. YAŞ'ın yapısı değişti. Kuvvet komutanlıkları MSB'ye, Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığı'na bağlandı. Askeri Yüksek Yargı sadece bir disiplin mekanizması haline geldi. Ayrıca subay havuzunun çeşitlendirilmesi için dışardan da harp okullarına öğrenci alınmasını sağlayacak imkân ortaya çıktı. Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulmasına karar verildi. Askeri hastaneler sivilleşti ve benzeri uygulamalar.
‘3. Selim’den bu yana bir darbe geleneği var’
Bu çok önemli. 3. Selim'den bu yana Türkiye'de bir darbe geleneği var. Osmanlı'dan kalma bir tortu. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti tarihinde beş darbe var. Bunların bir tanesinde Başbakan, bakanlar idam edilmiş. Bir tanesinde başbakanın altından zorla koltuğu alınmış. 7 – 8’de darbe teşebbüsü var. Artık hiç kimse aklının ucundan, 'ben darbe yapabilirim', 'ben darbeye hazırlık yapabilirim', dahi geçmesin. Böyle bir şey olmayacak. Türkiye bu anlamda yapısal reformları hızlı bir şekilde gerçekleştiriyor. İnşallah demokrasisinin standardını artırarak darbecilere karşı en büyük cevabı vermiş olacak.
Fethullah Gülen Terör Örgütü olarak Mayıs ayındaki MGK toplantısında devletin belgelerine girdi. Ama Gülen Örgütü yeni bir örgüt değil. 1990'ların ikinci yarısından itibaren yazılmış raporlar, yapılmış uyarılar var. Dolayısıyla AK Parti öncesindeki dönemden başlayan bir hareket var, bir takım tespitler var. Buna rağmen AK Parti'nin bu örgüte devlet içinde yer açmasını neye bağlıyorsunuz? AK Parti bana bir şey olmaz mı dedi? Kendisine mi güvendi? Bu kadarını mı beklemedi?
Dediğiniz gibi FETÖ yapılanması sadece AK Parti dönemiyle ilgili değil. 1970'lerin başından itibaren başlayan devletin içerisine sızma harekâtı. Ama bu örgütün esas görünür yüzü, suyun üstündeki görünen kısmı, sivil. Okullar, bir takım sivil toplum kuruluşları üzerinden yardım faaliyetleri organize etme, son derece sivil, "sempatik" görünen beşinci kol faaliyeti gibi aslında bunu organize etmişler.
‘Sivil kısım, işbirliği yapılacak bir alan gibi görülmüş’
Dolayısıyla bu görünen sivil kısmı, siyasetin de işbirliği yapacağı bir alan gibi görülmüş. Bunu açıkçası itiraf etmek lazım.
İkincisi; Türkiye'de eskiden de bir derin devlet yapılanması, baskıcı, bizim bürokratik oligarşi dediğimiz, devletin gücünü, sopasını elinde bulunduran resmi ideolojinin üzerine oturan, maalesef çok sıkı bir yapılanma var. 28 Şubat’ı, 12 Eylül'ü,12 Mart, 1960 darbesini, bu zihniyet yapmış. AK Parti dönemine geldiğiniz zaman, 27 Nisan bildirisinin hazırlanması, bu eski baskıcı anlayışın, o eski derin anlayışın bir tezahürü. AK Parti'nin kapatılma davası aynı şekilde.
Sivil siyaset bir çok saldırılarla karşı karşıya kalmış ve saldırılardan kendisini korumak için ittifak yapacağı sivil unsurlardan birisi olarak bu FETÖ örgütlenmesi görülmüş. Hem sivil iktidarları kullanarak devlette yerleşmiş, hem de devletteki bu varlığı nedeniyle sivil iktidarlar için de işbirliği yapılacak bir araç olarak görülmüş. Dolayısıyla burada, sivil toplum ayağı, devlet içerisindeki yapılanması ayağı bakımından da maalesef hep sivil iktidarlar tarafından bir şekilde müsamaha görmüş, desteklenmiş, önü açılmış. Onlar da zaten hayatları boyunca hep iktidar kimdeyse onun kanatları altına girmişler. Rahmetli Ecevit'in, rahmetli Demirel'in, Tansu Hanım'ın, Mesut Bey'in... Kim iktidardaysa onların koltukları altına girmişler ve ortaya çıkmışlar.
Maalesef 17 - 25 Aralık'tan sonra, bunların sadece devletin belli kurumlarında var olarak devlete hizmet etmek değil, kendi paralel örgütlenme yapılarına destek olduğu artık ayan beyan ortaya çıkmış, görülmüş. Daha evvel de bunların işaretlerini vermişlerdi.
‘Keşke siyaset işaretleri görüp, tedbir almış olsaydı’
Keşke sivil siyaset daha öne bunun işaretlerini görüp tedbirlerini çok daha evvelden almış olsaydı. 28 Şubat'ta bakıyorsunuz 28 Şubat’ın, 12 Eylül'de 12 Eylül'ün kanatları altındalar. Hep milli iradenin karşısında durmuşlar, hep milli iradenin karşısında olan güçlerden destek almaya çalışmışlar. 28 Şubat'taki o sözleri unutmuyoruz, ‘Refah Partisi’ni kapatmayın, kapatma tehdidiyle seçime sokun'. İmam hatipler kapatılıyor, ‘İslam sadece imam hatiplerde mi okutuluyor, ne olur imam hatipler kapatılsa' demeci. 'Başörtüsü teferruattandır' demeci. Bütün bunlarla aslında sadece İslami camiaya, muhafazakar kesime bir şey söylemiyor. Darbecilere ‘doğru yapıyorsunuz’ diyor ve darbecilere meşruiyet sağlıyor. Bu adamın düşünce kodları çok açıktı. Keşke vakti zamanında bu sinyaller olumlu bir şekilde alınsa ve bunlar hiçbir şekilde devlete sokulmasaydı.
Doğru bir okuma yapılmadı yani siyasiler tarafından...
Siyasetin türbülansları içinde maalesef siyaset doğru okuyamadı.
‘Kimi nerede bulsalar infaz edeceklerdi’
Sizce 15 temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı ne olurdu? Sadece iktidarı değiştirmek değildi herhalde? Neydi hedef?
Allah muhafaza bunu düşünmek bile istemiyoruz. O gece yaşadıklarımızı biz burada sabaha kadar ne zorluklar yaşadığımızı biliyoruz. Kıl payı döndü Türkiye uçurumun kıyısından. Bir kere bunların anladığımız kadarıyla yönetim değişikliği öyle mahkemelerle falan da uğraşmayacaklardı. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, kimi nerede bulsalar infaz edeceklerdi. Bu kararlılıkla yola çıktıkları görünüyor. Geneline baktığınız zaman korkak. ’Zulmeden korkar’ diye bir söz var biliyorsunuz. Bunun üzerinden hareket ettiler. Ama esas hedefleri Türkiye'de sadece bir yönetim değişikliği değil. Hemen çok kanlı bir şekilde darbe yapıp iç savaşı başlatmak, iç savaşın sonucunda da Türkiye'yi yabancı işgale hazır hale getirmek.
Kimin işgaline?
İşte orta doğuyu görüyorsunuz. Orada kimlerin işgali varsa onların işgali. Saddam zamanında çok güçlü Irak, bugünkü bölünmüş, parçalanmış haline 20 ayda gelmiş. Bugün üzerinde konuştuğumuz Suriye, bir buçuk senede bugünkü parçalanmış haline gelmiş. Allah korusun siyasi istikrar ortadan kalkarsa, yani ülkenin tek elden yönetilmesi imkanı ortadan kalkar, büyük bir siyasi kaos, kriz ortaya çıkarsa, ondan sonra o istikrarsızlığın nerede duracağı belli değil. Örnek Suriye, Irak, Libya’dır. Bu darbenin bir numaralı hedefi bu anlamda Türkiye'nin siyasi istikrarıydı.
“Askeri diktatörlük peşinde koşan dini kült”
Şeriat devleti kurmak istemiş olabilirler mi?
Ben bunları açıkçası şöyle tanımlıyorum: Dini kült. Ana akım İslam inancının dışında, çok sayıda sapık, hurafe düşünceleri olan, örneğin sadece kendi örgütlerine mensup olanların bir Müslüman sayılması, diğerlerine tekfirci bir anlayış ile yaklaşılması gibi, bir sürü sapkınlıkları olan bir dini kült. Ama sadece bir dini kült değil, askeri diktatörlük peşinde koşan bir dini kült. Bunları böyle tanımlamak lazım.
Bu anlamda batılıların da çok daha iyi anlayacaklarını düşünüyorum. Mesela Opus Dei gibi, David Coresh tarikatı [Davidian kültü veya Waco kültü olarak bilinir]gibi. Bir tarikat ya da bir dini kült ama sonuçta nihai amaçları Türkiye'yi ele geçirmek. Bunu yaparken de askeri diktatörlük oluşturmak. 15 Temmuz da bunun açık ispatıdır.
“Siyasi ayağının olmaması düşünülemez”
Kurumlarda temizlik başladı ama bu darbe girişiminin siyasi uzantıları konusunda şu anda yansımış bir şey yok. Meclis'te 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak için bir komisyon kuruluyor. Oradan bir siyasi sonuç çıkmasını beklenmeli mi? Yoksa bu faaliyet bir istihbarat faaliyeti olarak mı devam etmeli?
Bir kere 40 yılın birikiminin öyle 40 günde temizlenmesini beklememek lâzım. Çok uzun ama çok kararlı bir mücadele gerektiriyor. Bunun için de ölçümüz bu örgütle irtibatlı, iltisaklı kimseye merhamet göstermeden ama bu örgütle hiçbir şekilde irtibatı olmayan insanlara da haksızlık yapmadan, adaletsiz davranmadan bu temizlik sürecinin sürdürülmesidir.
Tabii ki böylesine önemli bir kalkışmanın, devleti ele geçirme, Türkiye'yi bir işgale hazırlama projesinin siyasi ayağının olmaması düşünülemez. Hele hele kurulduğu günden itibaren neredeyse siyasi iktidarlarla çok içli dışlı olan onların kanatları altında faaliyet gösteren bir örgütün siyaset ayağının olmaması asla düşünülemez. Mutlaka vardır. Araştırılması gerekir. Bu da siyasetin vazifesi değil savcıların vazifesidir. Savcılar burada titizlikle bu örgütün irtibatlı, iltisaklı siyasi kişileri, kurumları bunları da ortaya çıkarmalıdır.
Bu süreçte, iyi saklanmalar, gjzlenmeler görüldü. En yakında olan isimlerin, yaverlerin, korumaların ...Sizin ‘benim de yakınımda var mıdır’ diye endişeniz var mı?
Olabilir ama korkunun ecele faydası yok.
Biz tedbir almak durumundayız. Bunlar bu anlamda çok iyi bir istihbarat eğitimi de aldıkları için, kendilerini çok iyi gizlemeyi bilen insanlar. Paranoyak bir korku, takıntı haline getirmemek lazım. Devleti şeffaflaştırıp, işlerimizi şeffaf, açık bir şekilde yaparsak, Allah'a vereceğimiz hesapta net ve açık olursak, hiçbir kulun karşısında hesap vermekten korkmayız. Dolayısıyla ‘bunlar gizli bir şekilde gelecekler, sağımızda olurlar, solumuzda olurlar’… Biz millete hizmet yolunda devam edeceğiz. Siyasette çok sık söylenen bir şey var hepimiz zaten kefenimizi giyip bu yola çıktık. Demirden korkan trene binmez.