İSO BAŞKANI BAHÇIVAN: “BEKLENEN MARMARA DEPREMİ, TÜRKİYE’NİN MİLLİ GELİRİNİN YARISINA ETKİ EDECEK”

İSO BAŞKANI BAHÇIVAN: “BEKLENEN MARMARA DEPREMİ, TÜRKİYE’NİN MİLLİ GELİRİNİN YARISINA ETKİ EDECEK”
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Beklenen Marmara depremi, Türkiye’nin milli gelirinin yarısına etki edecek. Depremi afete dönüştüren insan faktörüdür. Etkili yöntemlerle riski kabul edilebilir bir seviyeye indirmezsek, bedelini ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz. Kayb...

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Beklenen Marmara depremi, Türkiye’nin milli gelirinin yarısına etki edecek. Depremi afete dönüştüren insan faktörüdür. Etkili yöntemlerle riski kabul edilebilir bir seviyeye indirmezsek, bedelini ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz. Kaybedecek zamanımız yok. Bu coğrafyanın en büyük riski olan depreme yönelik kaliteli ve nitelikli çözüm arayışı Deprem Bakanlığı ya da Deprem Bilim Kurulu ile mi olur, mutlaka gündeme getirmeliyiz” dedi.

İSO Meclisi’nin şubat ayı olağan toplantısı, “Deprem Felaketinin Yaralarını Sarmak Amacıyla İSO’nun Yürüttüğü Faaliyetler, Depremin Üretim Hayatı ve Sanayimize Etkileri” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda yapıldı. Meclisin açılış konuşmasını İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan yaptı. Kahramanmaraş merkezli depremlerin çok ağır yıkım yarattığını belirten Bahçıvan, mart ayı içinde Antakya kent merkezinde bin konteynerlik İSO Yaşam Kenti kuracakları bilgisini paylaştı. Bahçıvan’ın konuşması şöyle:

“KAHRAMANMARAŞ MERKEZLİ DEPREMLER HAFIZALARIMIZA UNUTULMASI MÜMKÜN OLMAYAN TOPLUMSAL BİR ACIYI KAZIDI: 6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler nedeniyle 11 ilimizde yaşanan; 42 bini aşan can kayıpları ve büyük yıkım, hafızalarımıza unutulması mümkün olmayan toplumsal bir acıyı adeta kazıdı. Duygu ve düşünce iklimimiz büyük bir sarsıntı yaşarken; afetin etkilerini yerinde görmüş biri olarak söyleyebilirim ki; yaşanılan keder ve üzüntü hiçbir kelime ile ifade edilemez.

HİÇBİR RESİM, VİDEO, YAYIN, ÇIPLAK GÖZLE ORADA YAŞANAN FELAKETİN BOYUTUNU ANLATAMAZ: Şunu özellikle belirtmek isterim ki, depremin ilk saatlerinden itibaren gelişmeleri birçok yayın aracılığıyla sizler gibi ben de izledim. Fakat hiçbir resim, video, yayın, çıplak gözle orada yaşanan felaketin boyutunu anlatamaz. Deprem bölgesindeki yaralarımızı sarmak, acılarımızı bir nebze dindirmek için millet olarak seferber olmuş durumdayız. Bu ayki meclis toplantımızı deprem felaketine ayırdık. ‘Deprem Felaketinin Yaralarını Sarmak Amacıyla İSO'nun Yürüttüğü Faaliyetler, Depremin Üretim Hayatı ve Sanayimize Etkileri’ konulu gündem maddesi ile meclis toplantımızı yapıyoruz.

DEPREMLERİN DAHA İLK SAATLERİNDE, GÜÇLÜ BİR İNİSİYATİF KULLANARAK ÇALIŞMAYA BAŞLADIK: Deprem 11 ilde oldu ama tüm Türkiye’de can yaktı, acı ve hüzün yarattı. Türkiye’nin en büyük gücü; böylesi zor zamanlarda kendisini gösteren dayanışma, birliktelik, iş birliği ve güçlü toplumsal sorumluluk bilincidir. Depremin yaralarının sarılması için devlet, ilk günlerde bazı aksaklıklar olsa da tüm kurumlarıyla bölgede çalışırken, biraz önce de ifade ettiğim gibi Türkiye’nin dört bir yanından da gerek vatandaşlar gerekse sivil toplum kuruluşları, depremin ilk saatlerinden itibaren bölgeye yardım için seferber oldu. İstanbul Sanayi Odası olarak biz de depremlerin daha ilk saatlerinde hep birlikte, elbirliğiyle tam bir dayanışma anlayışıyla, güçlü bir inisiyatif kullanarak çalışmaya başladık.

AFAD VE TOBB KOORDİNASYONUNDA FAALİYETLERİMİZİ YÜRÜTÜYORUZ: Depremlerin yaşandığı günün ilk saatlerinden itibaren bu konudaki çalışmaları organize etmek için İSO Deprem Koordinasyon Merkezi’ni kurduk ve İstanbul Valiliği, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve çatı örgütümüz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) koordinasyonunda faaliyetlerimizi yürütüyoruz.

19 TIR İLE DEPREM BÖLGESİNE ULAŞTIRILDI: Bu çalışmaların sonucunda İSO’nun bölgeye gönderdiği yardım malzemeleri 416 jeneratör, 13 bin battaniye, bin 250 tüplü soba, 3 bin çift ayakkabı, binlerce gıda paketi ve çok sayıda hijyen ürünlerini kapsadı. Bu ihtiyaç maddelerinin 19 TIR ile deprem bölgesine ulaştırıldığını da sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben bu konuda örnek ve duyarlı davranışı yerine getiren tüm sanayici dostlarıma ve İSO’daki çalışma arkadaşlarıma buradan bir kez daha çok teşekkür ediyorum.

DEPREM BÖLGESİNDEKİ FABRİKALARIMIZIN NE KADARININ HASARLI OLUP OLMADIĞI İNCELENİYOR: Deprem bölgesinin öncelikle ülkemizin çok önemli bir üretim üssü olduğunu değerlendirmemiz lazım. Özellikle Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman. Bu illerimizin her biri kendi içinde çok değerli üretim birikimleri olan, çok kıymetli sanayicilerimizi ve sanayi tesislerimizi barındıran bölgeler. Fabrikalarımızın şu anda ne kadarının hasarlı olup olmadığı konusu inceleniyor. Tabii ki yıkım olan fabrikalarımızın makine parkında ciddi problemler yaşayan sanayicilerimiz de olacak. Bir kere bunların ne kadar zamanda üretime geri döneceği konusu da önemli.

DEPREMLERDEN ETKİLENEN 11 İLİMİZİN TOPLAM NÜFUSUMUZDAKİ PAYI YÜZDE 16,4 DÜZEYİNDE: Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 11 ilimizin Türkiye ekonomisindeki ağırlığına bakacak olursak, bu illerimizin toplam nüfusumuzdaki payı yüzde 16,4 düzeyinde. Benzer bir oran istihdam için de geçerli. Büyük felaketten etkilenen illerimizin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içindeki payı 2021 yılı itibarıyla yüzde 10’a yakın. Bölgenin Türkiye ekonomisindeki ağırlığında tarım ve hayvancılık öne çıkmakta. Açıklanan son verilere göre, 11 ilimizin tarımsal üretim değeri içindeki payı da yüzde 16’lar civarında. Bölgenin sanayimiz içinde de hafife alınamayacak bir ağırlığı bulunmakta. Bölgemizin imalat sanayi katma değeri içindeki payı 2021 yılı rakamlarıyla yüzde 11,5. Ve yine geride bıraktığımız 2022 yılında imalat sanayi ihracatımızın yüzde 8’inden fazlası bu bölgemizden yapılmış.

11 İLİMİZDEKİ TOPLAM GİRİŞİM SAYISI, ÜLKEMİZİN YÜZDE 12’SİNİ OLUŞTURUYOR: Diğer rakamlara gelince: Yıkımdan zarar gören 11 ilimizdeki toplam girişim sayısı, ülkemizin yüzde 12’sini oluşturuyor. Her yıl düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz Türkiye’nin 500 büyük ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmalarımızın 2021 sonuçlarında deprem bölgemizden 153 değerli firmamızın yer aldığını da hatırlatmak istiyorum. Hiç şüphesiz Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin; tedarik zincirlerinde yarattığı aksamalar, neden olduğu altyapı, fiziki sermaye ve işgücü kayıpları, üretim ve tüketim harcamalarına olumsuz etkisi ve daha birçok faktör göz önüne alındığında önemli bir ekonomik etkisinin olduğu son derece açık.

ÜRETİM ÇARKLARININ YENİDEN DÖNMESİ İÇİN ÇALIŞMALAR YAPILMASI ELZEM: Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken bölgede hem tarım ve tarıma dayalı sanayi hem de farklı sektörlerdeki imalat sanayiinde üretim çarklarının yeniden dönmesi için çalışmalar yapılması elzem. Doğalgaz, elektrik ve su altyapısı onarılıyor, üretimi duran fabrikalar da en kısa sürede üretimlerine başlayacaklar. Ancak afet bölgesi ilan edilen illerden başka şehirlere yoğun bir göç gerçekleşiyor. İşte bu noktada vurgulamak isterim ki; deprem bölgesinde yaşam alanlarının yeniden hızlıca kurulması birçok açıdan önemli olduğu gibi üretim hayatı açısından da önemli.

BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ ŞEHİR EKONOMİSİNİN, ŞEHİR HAYATININ VE ŞEHİR RUHUNUN TEKRAR CANLANMASI OLMALIDIR: Kalıcı konutlar inşa edilinceye kadar; geçici konutlarla o şehirlerin tekrar ekonomik ve sosyolojik yönden yaşamlarını döndürmeleri adına çok ciddi bir uğraş vermek zorundayız. Ki, şehir ekonomileri tekrar canlansın. Şehirlerin üretim birikimleri kaybolmasın. O sanayi tesislerimizin yıllara dayanan üretim gücü ve üretim ekosistemi yok olmasın. Bu nedenle yakın zamandaki birinci önceliğimiz şehir ekonomisinin, şehir hayatının ve şehir ruhunun tekrar canlanması olmalıdır.

NİÇİN BÖYLESİNE AĞIR BİR BEDEL ÖDÜYORUZ? HATALARIMIZ NEREDE?” BUNLARI DÜŞÜNMEMEK ELDE DEĞİL: Böyle bir afettin yarattığı hem çok çok ciddi can kaybına, hem de sağlıktan ekonomiye kadar sayısız sosyoekonomik travmaya hep birlikte tanıklık ediyoruz. Yani bir taraftan o acı tabloyu görürken bir tarafta da ‘Niçin böylesine ağır bir bedel ödüyoruz? Hatalarımız nerede?’, bunları düşünmemek elde değil.

İSO YAŞAM KENTİ’Nİ KURMAK İÇİN SON AŞAMAYA GELDİK: İSO Yönetim Kurulu ile İSO Meclis Başkanlık Divanımız depremin yaşandığı bölgede normal hayata yeniden dönüşe güçlü ve kalıcı katkı sağlamak amacıyla bin konteynerden oluşacak bir İSO Yaşam Kenti’nin kurulması çalışmalarına başladık ve bu kentin kurulumu öncesi çalışmalarımız sonuçlanma aşamasına geldi. İSO Yaşam Kenti’nin kurulacağı şehir ve arazi konusunda da ilgili makamlarla en üst seviyede görüşmelerimizi en kısa sürede sonuçlandırdık.

MART AYI İÇERİSİNDE PROJEMİZDE HAYATIN BAŞLAMIŞ OLMASINI HEDEFLİYORUZ: Depremin çok ağır bir şekilde yıkım yarattığı Hatay ilimizin Antakya şehir merkezinde bir arazi Odamıza tahsis edilmiş durumda. Antakya şehir merkezindeki tahsisli arazide altyapı çalışmalarının tamamlanmasını müteakiben, yaşam kentimizin kurulum çalışmalarını hızlı bir şekilde başlatacağız. Mart ayı içerisinde bu projemizde hayatın başlamış olmasını hedefliyoruz. Özellikle vurgulamak istiyorum ki burada inşallah sadece konteyner kent kurmayacağız. Oraya bir ruh katmak, orada bir yaşam kurmak, bu insanlarımıza daha sonra da dokunacak proje olarak İSO Yaşam Kenti’ni inşa edeceğiz. Buraya yerleşecek olan insanlarımıza en azından eğitim, gıda ve sağlık destekleri de vereceğiz. Yönetim Kurulumuz ve Meclis Başkanlık Divanımızın ortak görüşü olarak bağışlar konusuna değinmek istiyorum: Meslek Komitelerimize 2023 yılı içerisinde tahsis edilen ödeneğin şu aşamada deprem bağışı için kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Amacımız: Bu kaynağı önümüzdeki dönemde sektörlerimizin hedef ve faaliyetleri için kullanmak olacak.

BİLİM BİZE; DEPREMİ ASLA UNUTMAMAMIZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR: Depremselliği yüksek bir coğrafyada olduğumuz gerçeğini hiçbir zaman unutmamalıyız. Gönül isterdi ki yaşadığımız bu afeti bir daha asla yaşamayalım. Ama bilim bize; depremi asla unutmamamız gerektiğini söylüyor. ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ gerçeği ne yazık ki bir kere daha bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Deprem nedeniyle yaşanan ölümlerden, bunca vahametten, felaketlerden mutlaka kalıcı dersler çıkarmalıyız. Deprem bizim kaderimiz miydi, felaketin bu boyutta yıkıcı olmaması için neler yapılabilirdi, soruları hepimizin karşısında duruyor.  

BU, BİR TEK KİŞİNİN, CEZA ALACAK İKİ ÜÇ KİŞİNİN ÜZERİNE YIKILACAK BİR KONU DA DEĞİL: Öte yandan; bu, bir tek kişinin, ceza alacak iki üç kişinin üzerine yıkılacak bir konu da değil. Bu işin bu kadar acı bir noktaya gelmesinde toplumsal olarak bir sorumluluğumuz olduğunu da düşünmeliyiz. Ne yazık ki birçok faktörle birlikte değerlendirilmesi gereken bir konu başlığıyla karşı karşıyayız. Bu hepimiz için çok ağır bir ders, çok ağır bir bedeldir. Depremleri önlemek elbette mümkün değil. Ama bilinçli ve etkili yöntemler ile deprem hasarlarını azaltabiliriz. Depremin kendisinin değil, deprem gerçeğine aykırı yapılaşmanın kayıplara neden olduğunu her daim hatırlamalıyız. Dolayısıyla, depremi afete dönüştüren insan faktörü olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız.

İSTANBUL İÇİN 7,5 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREM ÖNGÖRÜLDÜĞÜNÜ HEPİMİZ BİLİYORUZ: Bugün, yoğun nüfusu ve fay hatlarına yakın konumu sebebiyle deprem bakımından dünyadaki riskli kentler arasında yer alan İstanbul için 7,5 büyüklüğünde bir deprem öngörüldüğünü hepimiz biliyoruz. 

MARMARA DEPREMİ TÜRKİYE’NİN MİLLİ GELİRİNİN YARISINA ETKİ EDECEK: Marmara depremi olarak da ifade edebileceğimiz bu deprem, tehdit altındaki çevre iller ile birlikte Türkiye’nin milli gelirinin yarısına etki edecek. Beklenen riski kabul edilebilir bir seviyeye indirmek adına eyleme geçmezsek, bedelini yine maalesef ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz. Deprem riskinde asıl sorun, içinde yaşadığımız ve faaliyet gösterdiğimiz binalarımızı nasıl inşa ettiğimiz ile ilgilidir. Zemin ile yapı bütünselliğini sağladığımız, doğru tasarım ile doğru uygulamalar gerçekleştirdiğimiz ve sağlıklı bir yapı denetim sistemi kurduğumuzda depremin etkilerini en aza indirmiş olacağız. Aynı depremselliğe sahip iki yapının yer hareketine farklı tepki vermesi, biri yıkılırken diğerinin ayakta kalması, sorunun ve çözümün nerede olduğunun da açık bir göstergesidir.

SORUNA KALİTELİ VE NİTELİKLİ ÇÖZÜM ARAYIŞLARIYLA YAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ: Kabul edelim ki, bugün ne Türkiye’nin ne de İstanbul’un; bilim dünyasının beklediği ‘Büyük İstanbul Depremi’ne hazır olduğunu söylemek çok zor. Eğer bu coğrafyada yaşıyorsak bizim bu konuyu ülkenin en temel, en önemli potansiyel sorunu olarak görüp; bu soruna kaliteli ve nitelikli çözüm arayışlarıyla yaklaşmak zorundayız.

BU COĞRAFYANIN EN BÜYÜK POTANSİYEL PROBLEMİ, EN BÜYÜK POTANSİYEL RİSKİ DEPREM: Bugün dünyada bunu başaran başka ülkeler olduğu gibi nasıl çözebileceğimize dönük farklı bir akla ihtiyacımız olduğunu da içinde bulunduğumuz süreç fazlasıyla ortaya koyuyor. Artık bu iş ‘Deprem Bakanlığı’ ile mi olur, ‘Deprem Bilim Kurulu’ ile mi olur, onu mutlaka önümüzdeki haftalarda gündeme getirmemiz şart. Ama tekrar söylüyorum: Bu coğrafyanın en büyük potansiyel problemi, en büyük potansiyel riski deprem. Hiçbir başka konu Türkiye’yi maddi anlamda, motivasyon anlamında, huzur anlamında ve de tabii cana getirdiği bedel anlamında bu kadar etkilemiyor.

İSTANBUL’DAKİ SANAYİ TESİSLERİNİN DEPREME DAYANIKLILIK DURUMU ACİLEN ORTAYA ÇIKARILMALI: Şimdi sanayimizin durumuna bakacak olursak: İstanbul Sanayi Odası olarak; daha önceleri muhtelif defalar ifade ettiğimiz gibi İstanbul’daki tüm sanayi firmalarının samimi ve sağlıklı bir check-up’ının yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü İstanbul içerisindeki binalar eski ve çok katlı. Bu check-up neticesinde uygun olmayan binaların da çok hızlı bir şekilde dönüşümlerinin yapılması elzem. Her şeyden önce İstanbul’daki sanayi tesislerinin depreme dayanıklılık durumunu ortaya çıkaracak bir envanter çalışmasına da acilen ihtiyacımız var.

İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞECEK DEPREMİN YARATACAĞI YIKICI ETKİ ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN DE KRİTİK BİR ÖNEM TAŞIYOR: Geçtiğimiz dönem İstanbul Valiliğimiz ile yürüttüğümüz yoğun çalışmalardan çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. İstanbul’da Bağcılar, Güngören, Esenler, Ümraniye ve Zeytinburnu ilçelerinde sanayi tesislerinin yaklaşık yüzde 80’inin inşa yılı 2000 yılı öncesine ait. Türkiye ekonomisinin lideri konumundaki İstanbul, ekonomik ağırlığı yanında diğer illerdeki tedarik zincirlerinden finansa kadar tüm süreçlerin merkezinde. Hal böyleyken İstanbul’da gerçekleşecek depremin yaratacağı yıkıcı etkinin büyüklüğü ülkemizin geleceği için de kritik bir önem taşıyor. Kahramanmaraş’ta yaşadığımız afet, Kocaeli depreminden yeterince ders alınmadığının bir göstergesi. İstanbul depremi için inanın kaybedecek zamanımız yok. Diğer deprem ülkeleri afetlerle yaşamayı nasıl öğrendiyse biz de doğaya karşı koymadan onunla birlikte, afetlere dirençli kentler kurabilme kudretine sahibiz. Güçlü bir planlama, etkin mühendislik, kaliteli ve güçlü bina üreticileri, teknoloji ve en önemlisi de tüm paydaşların iş birliği ile bunu başarabileceğimize inanıyorum.”