DEPREM BÖLGESİNDE MOLOZLARIN YERLEŞİME YAKIN YERLERE DÖKÜLMESİNE KARŞI İSTANBUL’DA EYLEM: “RANT UĞRUNA, BÖLGENİN GELECEĞİNİ YOK EDECEK UYGULAMALARA GEÇİT VERİLMEMELİ”

DEPREM BÖLGESİNDE MOLOZLARIN YERLEŞİME YAKIN YERLERE DÖKÜLMESİNE KARŞI İSTANBUL’DA EYLEM: “RANT UĞRUNA, BÖLGENİN GELECEĞİNİ YOK EDECEK UYGULAMALARA GEÇİT VERİLMEMELİ”
İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İstanbul İl Müdürlüğü önünde, deprem bölgesinde yaşam alanlarına yakın yerlere moloz dökülmesini protesto etti. Açıklamada, ilgili yönetmeliklerin yok sayıldığına dikkat çekilerek, “Bir kez daha rant uğruna, bölgenin geleceğini...

Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İstanbul İl Müdürlüğü önünde, deprem bölgesinde yaşam alanlarına yakın yerlere moloz dökülmesini protesto etti. Açıklamada, ilgili yönetmeliklerin yok sayıldığına dikkat çekilerek, “Bir kez daha rant uğruna, bölgenin geleceğini yok edecek uygulamalara geçit verilmemesini istiyoruz” denildi.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin etkilediği illerde yıkılan binalardan toplanan molozların yerleşim alanlarına yakın yerlere dökülmesine karşı tepkiler sürüyor. Bugün de İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İstanbul İl Müdürlüğü önünde “Deprem bölgesinde yaşam alanlarına moloz dökmeyi durdurun” talebiyle eylem yaptı. Polis ve çevik kuvvet ekiplerinin yoğun güvenlik önlemi aldığı eylemde, “Enkaz kaldırma, moloz dökümüne karşı yaşam alanlarını, doğayı savunuyoruz. Depremden sonra yeni yıkımlara izin vermeyeceğiz” yazılı pankart açılarak “Havama, suyuma, toprağıma dokunma” sloganı atıldı, “Moloza, asbeste dur de” ve “Ölümü değil, yaşamı savun” yazılı dövizler taşındı.

Hazırlanan ortak açıklamayı koalisyon üyeleri, sırayla okudu. Depremlerin felakete dönüşmesinin başlıca nedenleri olarak rant hırsıyla inşa edilen depreme dayanıksız binalar, bilimsellikten uzak imar planları, afete müdahale için hemen hiçbir önlemin gereğince alınmamış olması, devlet kurumlarındaki liyakatsiz ve koordinasyon kurmayı başaramayan kadrolar ve halkın önemsenmediği yönetim biçimi olduğu gösterilen açıklamada, şöyle denildi:

“ACELECİLİĞİN YARATACAĞI BÜYÜK TEHLİKELER GÖZ ARDI EDİLMEKTEDİR: Ailelerini, yakınlarını, evlerini, işlerini kaybetmiş, yiyecek, su ve hijyen gibi en temel gereksinimleri dahi ancak kısmen karşılanmış insanlar, depremin hemen ardından bir de Urfa ve Adıyaman’daki sel felaketinin korkunç sonuçlarına maruz kaldılar. Kaldırılan enkazlarla birlikte bu yıkımlara, başta kanserojen asbest tozu olmak üzere zehirli enkaz tozlarının ve kimyasalların yol açacağı sağlık sorunları eklenmiştir. Enkazlar, tüm uyarılara rağmen deprem bölgelerinde inanılmaz bir hızla kaldırılmaktadır. İnşaat rantının önünü açmak için gösterilen bu aceleciliğin yaratacağı büyük tehlikeler göz ardı edilmektedir. Oysa deprem bölgesinin acil ihtiyaçları gıda teminidir, nitelikli geçici barınmadır, halk sağlığı hizmetleridir. Tarım alanlarına, meyve bahçelerine, yol kenarlarına, çadırkentlerin-yerleşim yerlerinin bulunduğu alanların hemen yanına, su havzalarına, vadilere dökülen molozlar hem halk sağlığını tehdit etmekte hem de doğal miras alanlarını zehirlemektedir.

YÖNETMELİKLER YOK SAYILMAKTADIR: Havanın, yeraltı ve yerüstü sularının, toprağın ve besinlerin zehirlenmesine yol açan tüm bu işlemler, Hafriyat ve Yıkıntı Atıkları Yönetmeliği ile Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Yönetmeliği yok sayılarak yapılmaktadır. Emek, meslek, ekoloji örgütlerinin ve yerel halkın bu konuyla ilgili uyarıları ve talepleri de dikkate alınmamaktadır. ‘Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir’ diyen Anayasa’nın 56’ncı maddesi, direnişlerin hukuksal dayanaklarından yalnızca biri ve en önemlisidir. Deprem bölgelerindeki halkın çağrısına ve direnişine acilen kulak verilmeli ve molozlar, yalnız ve ancak yönetmeliklere uygun bir biçimde kaldırılmalıdır. Enkazlardaki delilleri karartan, sermayenin kazancını önceleyen moloz kaldırma faaliyetleri öncelik değildir. Ranta dayalı bu uygulama derhal durdurulmalıdır.

BAKANLIK, ULUSLARARASI TAAHHÜTLER GEREĞİ GÖREVİNİ YERİNE GETİRMELİ: Tüm bina yıkma, enkaz kaldırma, taşıma ve depolama işlemlerinin yol ve yöntemlerinin, kurulacak yeni yaşam alanlarının nasıl ve nerelerde olması gerektiğinin kararını uzmanlarla yerel halkın ortaklaşarak vermesini, bir kez daha rant uğruna, bölgenin geleceğini yok edecek uygulamalara geçit verilmemesini istiyoruz. Deprem sonrası yeni sosyal ve ekolojik yıkımlara geçit vermeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz. Muğla Deştin’de yapılması planlanan çimento fabrikasının yaratacağı korkunç doğa katliamına karşı yerel bir direniş devam etmektedir. Çimento fabrikası yapılması demek, bölge ormanının yok olması, halk sağlığının büyük bir risk altına sokulması, tarımsal üretimin sonlanması demektir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın adında geçen ‘iklim değişikliği’ ifadesine uygun olarak imza koyduğu uluslararası taahhütler gereği, hava kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına karşı görevini yerine getirmesini bekliyoruz.

SORUMLULAR SUÇ İŞLEMEYE DEVAM ETMEKTEDİR: Akkuyu Nükleer Santrali’nin faaliyete başlatılması amacıyla ilk yakıtın 27 Nisan tarihinde geleceğinin müjdesini veren yönetim anlayışını kınıyoruz. Henüz inşaatı devam eden santrale yakıtın getirileceğine yönelik duyuruların santralin çalışmaya başlaması için değil, seçim propagandası yapma amaçlı olduğunun farkındayız. Fay hattının üstünde yer alan bu santralin çalışmaya başlaması hâlinde korkunç sonuçlar verecek bir çevre felaketinin insan eliyle tetiklenmiş olacağını buradan kamuoyuna duyuruyor ve çağrılarımızı yineliyoruz. Yakıt temini ve Akkuyu Nükleer Santral inşaatı derhal durdurulmalı, tüm anlaşmalar iptal edilmelidir. Gerek deprem bölgelerinde gerek çimento fabrikası önünde, gerekse nükleer santrale karşı yapılan direnişlerin amacı doğanın, bugünün ve gelecek nesillerin yaşam hakkını savunmaktır. Bugüne kadar özellikle son 20 yılda giderek artan bir hızda toprağa, suya ve havaya kalıcı ve telafi edilemez zararlar verilmiştir, bugün de verilmeye devam edilmektedir. Bu faaliyetlerin tüm sorumluları, hiçbir bedel ödemeden, suç işlemeye devam etmektedir.

SORUMLULARI YARGIYA TAŞIYACAĞIZ: Bu nedenle sorumluları yargıya taşımak üzere, ekokırım yani doğa katli suçunun iç hukukumuzda yer alması için gereken tüm çalışmaları yapmaya devam edeceğimizi de buradan duyururuz. Malatya Mamürek’teki, Hatay Samandağ’daki, Muğla Deştin’deki ve Mersin Akkuyu’daki direnişlerin amacı, doğal ve kültürel miraslarımızı gelecek nesillere taşımak, özne olarak doğanın haklarını savunmak, yaşam alanlarını korumaktır. Bugün toprağa, suya ve havaya kalıcı ve telafi edilemez zararlar verilmiştir ve verilmeye devam edilmektedir. Bunların sorumluları, hiçbir bedel ödemeden suç işlemeye devam etmektedir. İşte hepimizi ilgilendiren bu doğa katlinin sorumlularını yargıya taşımak üzere, ekokırım yani doğa katli suçunun iç hukukumuzda yer alması için gereken tüm önlemleri almaya devam edeceğimizi buradan duyuruyoruz.

YAŞAM SAVUNUCULARININ DİRENİŞİNİ İSTANBUL’DAN DESTEKLİYORUZ: Mamürek, Samandağ, Deştin ve Akkuyu’da yapılan veya yapılması planlanan ekokırıma dur diyoruz ve yaşam savunucularının direnişini İstanbul’dan destekliyoruz. Dün depremin 60’ıncı günü nedeniyle yapılan anmada Samandağ’dan ‘Gitmedik, buradayız’, ‘Unutmayacağız, affetmeyeceğiz, helalleşmeyeceğiz’, ‘Ma rıhna nıhna hon’ (Gitmedik buradayız) sloganları yükseliyordu. Bizler de her zaman deprem bölgesindeki halkların yanında olmaya devam edeceğiz. Ekokırımları unutmayacağız, sorumlularını affetmeyeceğiz, hesap soracağız. Ma rıhna nıhna hon, gitmedik, buradayız.”