TÜRKİYE YAYINCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI KOCATÜRK: “MEB, PAZARIN LİDER YAYINCISI HALİNE GELDİ. DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ŞEY GÖRÜLMEDİ”

TÜRKİYE YAYINCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI KOCATÜRK: “MEB, PAZARIN LİDER YAYINCISI HALİNE GELDİ. DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ŞEY GÖRÜLMEDİ”
Türkiye Yayıncılar Birliği, 2022 Yılı Türkiye Kitap Pazarı Raporu’nu açıkladı. Raporda, Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2021’de uygulamaya koyduğu ücretsiz yardımcı kaynak dağıtma uygulamasıyla Türkiye’nin en büyük yayıncısı konumunda olduğu belirtildi. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Koca...

GÜLARA SUBAŞI

Türkiye Yayıncılar Birliği, 2022 Yılı Türkiye Kitap Pazarı Raporu’nu açıkladı. Raporda Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2021’de uygulamaya koyduğu ücretsiz yardımcı kaynak dağıtma uygulamasıyla Türkiye’nin en büyük yayıncısı konumunda olduğu belirtildi. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, “Bu kitaplarının dağıtılmasının sektörde yarattığı şudur; eğitim yayıncılarının, kitabevlerinin satışları düştü ve kitabevleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. MEB, yayıncılık sektörünün yüzde 29,5’inde yer alarak sektörün en büyük yayıncısı ve pazarın lider yayıncısı haline geldi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görülmedi ve görülmüyor” dedi.

Türkiye Yayıncılar Birliği, 2022 Yılı Türkiye Kitap Pazarı Raporu’nu açıkladı. Raporda, Türkiye’nin kitap üretiminde 7 yıl gerilediği vurgulanırken, 2015 yılının rakamlarına geri dönüldüğü belirtildi. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, 2022 raporunu ve yayıncılık sektörünün son durumunu ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Kocatürk şunları söyledi:

“2022’DE KÂĞIT FİYATLARININ TÜRK LİRASI BAZINDA YÜZDE 300 ARTTIĞINI GÖRDÜK”

“Başlangıçta, 2021 Eylül’ünden itibaren Türkiye’de dövizin dalgalanması ve döviz fiyatlarındaki artışla birlikte basılı kitap üretiminde kullanılan kâğıdın dışa bağımlı olması, diğer basım ve matbaa malzemelerinin -boyaların, tutkalların- ciltleme malzemelerinin tamamen ithal olması nedeniyle maaliyetler iki katına kadar çıktı. 2022 yılını değerlendirdiğimizde, kâğıt fiyatlarının Türk lirası bazında yüzde 300 arttığını gördük. Bütün ithal ürünlerin ve malzemelerin de fiyat artışıyla beraber yayınevleri, kendi yayın planlarını gözden geçirerek bazı planlarını daralttılar, azalttılar. Tabi bununla beraber aynı zamanda satışlarda da bir gerileme oldu.

“KİTAPLARI ARTIK 25 TANE BASAN YAYINCI ARKADAŞLARIMIZ VAR”

Enflasyonun artmasıyla kitap satış fiyatlarındaki adetlerde yüzde 20 ila 30 arası bir düşüş görüyoruz. Yayınevlerinin kitap satışlarında yüzde 40’lık bir ciro artışı yaşamasına rağmen aslında pazarda üretim açısından iki türlü gerileme oldu. İlki, yayın planlarının değişmesiyle beraber kitapların çeşitleri azalırken baskı adetlerinde de değişiklik oldu. Eskiden beş bin üretilen kitap iki bine, iki bin üretilenler bine, bin üretilenler beş yüze kadar düştü. Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki, bugün dijital basım teknolojileri sebebiyle kitapları artık 100, 50 ya da 25 tane basan yayıncı arkadaşlarımız var. Bunun esas nedeni, maliyetlerinin ve kâğıt fiyatlarının döviz bazında artmış olması.

“YAYINCILARIN KÂRLARINDAN FERAGAT EDEREK KİTAP FİYATLARINI ÇOK ARTIRMADIĞINI GÖRÜYORUZ”

Bir istatistik vereyim: 2021 Eylül’ü ve 2022 Eylül’ü arasında yayıncıların maaliyetlerinin döviz bazında yüzde 84 arttığını tespit ediyoruz. Ama kitap satış fiyatlarının döviz bazında yüzde 15 gerilediğini görüyoruz. Aslında burada, ülke yayıncılarının ve bağımsız yayıncıların, okurlarıyla olan bağını güçlü kılmak için kârlarından feragat ederek kitap fiyatlarını çok artırmadığını görüyoruz. Ama esas neden Türkiye ekonomisinin yaşadığı kırılganlık, dövizin ve dövizle beraber pandemi sonrasında yurtdışında kâğıt ham maddesi fiyatlarının artmış olmasıdır.

“GEÇMİŞTE TÜRKİYE’NİN KÂĞIT FABRİKALARI VARDI…”

Kâğıt krizinin şöyle bir noktası var. Bizim çağrılarımızdan da bir tanesidir. Geçmişte Türkiye’nin kâğıt fabrikaları vardı. Bu kâğıt fabrikaları, teknoloji olarak geri olduğu söylenerek özelleştirildi ama özelleştirilen fabrikalardan 3 tanesi kâğıt üretir hale geldi. Ve hatta onlardan da şu anda sadece bir tanesi Balıkesir Kâğıt Fabrikası, kâğıt üretiyor. Dalaman Kâğıt Fabrikası da yeni yeni üretmeye başladı. Ama örneğin Dalaman’daki fabrika daha çok fotokopi kâğıdı üretiyor ve bu içeride üretilen kağıt miktarı, Türkiye’nin ihtiyacı olan kâğıdın yüzde 1-2’sidir. Kâğıt fabrikalarının kapanmış olması, aslında bize kâğıdın stratejik bir ürün olarak ne kadar önemli olduğunu da gösterdi.

“KAPATILAN KÂĞIT FABRİKALARININ MAKİNALARI HURDA FİYATINA SATILDI”

Kâğıt fabrikaları, bir özelleştirme furyası ve modasıyla kapatıldı. Kapatılan kâğıt fabrikalarının makinaları hurda fiyatına satıldı. Fabrikaların arazileri, üç otuz paraya satıldı. Sonradan o arazilere, katma değer yaratılmış olan yeni binalar yapıldı. Dolayısıyla bu kâğıt krizlerini yaşamamak için, kâğıt fabrikalarının ve kâğıt endüstrisinin devletin teşvikiyle özel sektör tarafından tekrar kurulması gerektiğini söylüyoruz. Devletin daha çok ambalaj kâğıdı üzerine çalışması var. Ege’de, Ödemiş ya da Nazilli’de ambalaj fabrikası kuruldu. Bu konuyla ilgili geçmiş dönemde, Sanayi ve Ticaret Bakanı’yla yaptığım görüşmelerde devlet tarafından teşvik edilerek özel sektörün kâğıt fabrikası açmasının gündemlerinde olduğu söylendi ama ne yazık ki herhangi bir gelişme olmadı.”

“YARDIMCI KAYNAK KİTAPLARI BELKİ DE BİR SEÇİM YATIRIMI OLARAK ÜCRETSİZ DAĞITILMAYA BAŞLANDI”

Kocatürk, MEB’in ücretsiz yardımcı kaynak dağıtımının sektördeki daralma ve üzerindeki etkisini ve uygulamanın işlevselliğine ilişkin şunları söyledi:

“Bildiğiniz gibi, ders kitapları ücretsiz dağıtılıyordu. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 2021’de yardımcı kaynak kitapları dağıtmaya başladı. Bundan 4-5 yıl önce MEB, yardımcı kaynak kitaplara ihtiyaç olmadığını ders kitaplarının zaten eğitime yeteri kadar destek verebileceğini söylüyordu. MEB okullarına çocukların okuma kültürünün geliştirilmesiyle ilgili hikâye kitaplarının sokulması bile engellenirken, yardımcı kaynak kitapları belki de bir seçim yatırımı olarak ücretsiz dağıtılmaya başlandı. Yardımcı kaynak kitap, geçmişte öğretmenin seçeceği bir ihtiyaca göre yayıncılardan ve kitabevlerinden temin edilirdi. Her öğrencinin aynı ihtiyacı olduğunu düşünerek basılmış olan yardımcı kaynak kitapların ne kadar fayda sağladığını ne MEB ne öğretmenler ölçebiliyor.

“MEB, PAZARIN LİDER YAYINCISI HALİNE GELDİ. DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ŞEY GÖRÜLMEDİ”

Bu kitaplarının dağıtılmasının sektörde yarattığı şudur; eğitim yayıncılarının, kitabevlerinin satışları düştü ve kitabevleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. MEB açıkladığımız gibi, yayıncılık sektörünün yüzde 29,5’inde yer alarak sektörün en büyük yayıncısı ve pazarın lider yayıncısı haline geldi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görülmedi ve görülmüyor. Bu da ülkenin diğer yayıncılarının pazarda ürettikleri kitaplara rakip kitap üreten bir devlet anlayışıyla yürüyor. Bunun ne kadar fayda sağlandığı da çok tartışılan bir nokta.

“DEVLETE DİYORUZ Kİ, ‘KİTAP KART’ PROJESİNİ HAYATA GEÇİRİN”

Evet bu yardımcı kaynaklara ihtiyacı olan yoksul insanlarımız var, biz burada itiraz etmiyoruz. Ama öğretmenin seçtiği kitabın okutulmasının şöyle bir faydası var: Öğretmen öğrencisinin hangi alanda, ne kadar, hangi kitaplara ihtiyacı olduğunu biliyor. Şimdi siz merkezi olarak tüm bu kitapları basıp gönderirseniz, gönderdiğiniz bu kitapların hiçbir anlamı kalmıyor. Çünkü o öğrencinin ihtiyacı yok. Biz burada devlete diyoruz ki, ‘Kitap Kart’ diye bir projemiz var. Siz Kitap Kart’ın içine buraya harcayacağınız rakamı öğrencilerin harcayabileceği şekilde koyun, öğrenci gitsin kitabevinden öğretmeninin kendisine söylediği kitabı Kitap Kart’ın içindeki parayla satın alsın. Sizin merkezi olarak gönderdiğiniz kitabın ne kadar faydası olduğu ortada ve yoksul çocukların da bundan faydalanamadığını sınav sonuçlarına baktığımızda görüyoruz. Sınav sonuçlarından çıkan şu ki, daha çok özel okullarda okuyan çocuklar başarılı. Çünkü oralarda, her türlü yardımcı kaynağın ve temel ders kitaplarının sınırsız şekilde öğrenciye ulaştırıldığını ve o kaynaklarla eğitim gördüklerini biliyoruz.

“NEDEN 72 ÜLKE ARASINDA BİZİM ÇOCUKLARIMIZIN OKUDUĞUNU ANLAMADA 40’INCI SIRADA OLDUĞU ANLAŞILIYOR”

Bizim kültür yayınlarımızın payı, toplam yayıncılık sektörünün içinde yüzde 29,59. Pazarın yüzde 59,89’u eğitim yayınları. Ama bunun içinden dinî yayınları çıkardığınızda, sektörün sadece yüzde 26’sı çocuk, ilk gençlik, kurgu dışı ve kurgu kitaplarından oluşuyor. Yani edebiyat kitaplarının yayıncılık sektörünün içindeki oranına bakarsanız yüzde 4,62’dir. Yüzde 60’ı eğitim yayınlarından, yüzde 29’u kültür yayınlarından oluşan bir pazarın içerisinde neden 72 ülke arasında bizim çocuklarımızın okuduğunu anlamada 40’ıncı sırada olduğu anlaşılıyor. Öğretmenlerin seçtiği okuma kitaplarını, hikâye kitaplarını ve çocukların hayal gücünü geliştirecek kitapları okula sokup okutmazsak, yaygın kütüphaneler, sınıf kitaplıkları, okul kütüphaneleri kurmazsak bu türlü şeyler olabilir.

“BİR ÜLKEDE KÜLTÜR YAYINLARI SEKTÖRÜN YÜZDE 26’SINI OLUŞTURUYORSA BU VAHİM BİR DURUMDUR”

İnsanların gelirleri düşük olabilir ama sosyal devlet olarak kütüphanelerin yaygın şekilde hizmet veriyor olması ve oralarda güncel kitapların bulunuyor olması lazım. Mesela MEB, her okula kütüphane kampanyası yaptı ama bunu bağış kitaplarla yapmaya çalıştı. Buraya bir bütçe ayırarak kitap satın alması yapmadı. Eğer bir ülkede kültür yayınları yayın sektörünün yüzde 26’sını oluşturuyorsa bu vahim bir durumdur. Eğitim yayınlarının yüzde 59’unun içerisinde yüzde 30’un MEB tarafından üretildiğini düşünün. İnsanlar yine yardımcı kaynaklarını gidip sektörden almışlar bir gerileme olmuş ama yine de almışlar. Demek ki o ihtiyacı tam karşılayamamış.”

“YANINDAKİ ARKADAŞININ KALEMİNİ ÇALMAYAN, BİZİM KİTAPLARIMIZDAKİ HAKLARI ÇALIYOR”

Kocatürk, akademik yayıncılığın sektördeki payının yüzde 1’e kadar gerilemesinin nedenlerini şöyle açıkladı:

“Zaten hep düşüktü. Annelerimiz, babalarımız çocuklarını yetiştirirken, ‘Başkasının malına el uzatma, haramdır’ derlerdi. Böyle şeyleri ahlaken yanlış buluruz hatta sıra arkadaşının kalemini çalmak bile ayıp karşılanırken bugün bu yasadışı fotokopicilerin yaygın şekilde fotokopi çekmeleriyle birlikte aslında yazarların, yayıncıların, editörlerin, çevirmenlerin hakları gasp ediliyor, çalınıyor, bu açık açık hırsızlık. ‘Ama öğrencilerin de gelir durum düşük, kitap fiyatları pahalı’ deniyor. Bugün Türkiye’de ortalama üniversite ders kitapları, bütün dünyadaki fiyatların neredeyse 5’te 1’ine satılıyor. İngilizce bir kitabın Türkiye’deki satışı 50 dolarlar civarındayken ve aynı kitabın Türkçeye çevrilmiş hali ne yazık ki 12-13 dolara satılırken bile buna pahalı denmesin. Öğrenci arkadaşlarım beni yanlış anlamasın ama sigaralarının, cep telefonlarının ücretleriyle karşılaştırdıklarında bunlar hiç pahalı gelmezken kitap fiyatlarının pahalı gelmesi, biraz akademik dünyanın etik anlayışlarının oturmamasından kaynaklı. Yaygın fotokopi kitap çoğaltmanın hırsızlık olduğunu söylüyoruz. Yanındaki arkadaşını kalemini çalmayan, bizim kitaplarımızdaki hakları çalıyor.

“AKADEMİK YAYINLARDA ÖĞRENCİ BAŞINA YARIM KİTAP DÜŞÜYOR, UTANILACAK BİR DURUM”

Dijital PDF paylaşımlarının yayıncıların izni olmadan yapılıyor olması da buradaki diğer sorun. Akademik yayınlarda öğrenci başına yarım kitap düşüyor, utanılacak bir durum. Yaklaşık 6,5 milyona yakın öğrencimiz var, öğrencilerimizin her birinin cep telefonları en ucuzu 3 bin lira ama kabaca 200 liralık kitaba, ‘pahalı geliyor’ denmesinin ben aslında etik açıdan düşünmemiz gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Akademik dünya, bu ülkeye erdemli, dürüst, etik ilkelere bağlı insanlar, meslek erbabı yetiştirecek. Akademik dünya kafasını öbür tarafa çeviriyor, bu akademik dünyadaki kitap hırsızlığını, çalıntıyı, yasa dışı fotokopileri ve yasa dışı PDF paylaşımlarını görmezden geliyor. Bazı yerlerde ise bütün bunların akademisyenlerin teşvikiyle olduğunu görüyoruz. Bu da Türkiye’nin ayıbı olarak orada duruyor.”

“GELİŞMİŞ ÜLKELERDE İNDİRİMLER DÜŞÜK TUTULUR ÇÜNKÜ KÜLTÜRÜN TAŞIYICISI OLAN KİTABEVLERİDİR”

Kocatürk, çevrimiçi satışlardaki artış göz önüne alındığında “Bu satışların tüketici için avantajları mevcutken, görülen artış, kitap satış mağazalarının kârlılığı açısından ne anlama gelir?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Dünyada, gelişmiş çağdaş ülkelerde, yayıncılığı kamu hizmeti gibi görüyorlar. Eğitimin kaliteli olması, öğretmenin iyi yetişmiş olması, kütüphanelerin yaygın olması ve bu kütüphanelere alınacak kitapları da yayıncıların belirlediği fiyatlardan yerel kitapçılardan alarak bir ekosistem yaratıyorlar. Hem toplumun ihtiyacı karşılanıyor hem de iyi kitaplar üretenlerin kitapları satın alınarak ilk maaliyetleri çıkarılıyor. Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Kore’de neredeyse indirimsiz, yüzde 9-10 indirimli alınıyor. Bu ülkelerde kitap fiyatlarında indirim yasaktır, yalnızca bazı istisnalar vardır. Örneğin Almanya’da hiç indirim yapılmaz, Fransa’da yüzde 5, İtalya’da yüzde 10, İspanya’da yüzde 15 yapılır. İndirimler düşük tutulur çünkü kültürün taşıyıcısı olan kitabevleridir.

“TÜRKİYE’DE ULUSLARARASI DEVLERİN DE GELDİĞİ SEKTÖR, E-TİCARET SAVAŞLARINA SAHNE OLUYOR”

Kitabevlerinde sadece kitap satılmaz, oraya karar verdiğiniz bir kitabı almaya gittiğinizde ve kitapçıya girdiğinizde üçe yakın da başka kitap alırsınız. Kültürün taşıyıcısı olması açısından kitabevlerinin yaşamasının çok önemi var. Batılı ülkeler bütün bunu çözmek için, kitabevlerinin zarar etmeyeceği ve insanların oradan elini ayağını çekmeyeceği şekilde yazar etkinliklerinin, söyleşilerin düzenlendiği bir yapı kurmuşlardır. Bizde ise ticaret kanunumuz aracılığıyla ne yazık ki, hele de şimdi uluslararası devlerin de geldiği yayıncılık sektörü, zararına olsa bile yüksek indirimlerle kitap satan e-ticaret savaşlarına sahne oluyor. Okurların da bizi anlaması açısından söyleyeyim. Bir kitabevine yüzde 35 indirimle verilmiş olan kitaplar, bir internet sitesinde yüzde 50 indirimli satıldığında, kim gider kapak fiyatından kitap satan kitabevinden kitap alır?

“YAZILI KÜLTÜRÜ KORUMA KANUNU’ DİYE SUNDUĞUMUZ BİR KANUN TASLAĞI VAR”

Kitabevleri zaten yavaş yavaş kapanmaya başlıyor. Bizim de bu konuyla ilgili ‘Yazılı Kültürü Koruma Kanun Taslağı’ diye sektörün içindeki bütün paydaşlarla hazırlayıp sunduğumuz, Kültür Bakanlığı’nın da revize edip kabul ettiği, aynı zamanda Maliye, İçişleri ve Adalet bakanlıklarının da müdahale ettiği ve bizim tekrar gözden geçirerek hazırladığımız bir kanun taslağı var. Bu kanun taslağı şu anda yasallaşması için Cumhurbaşkanlığı’nda beklemekte. Eğer bu kanun taslağı yasallaşmazsa yayıncılık sektörünün ve kültürümüzün sıraladığımız nedenlerden dolayı çok büyük zarar göreceğini söylüyoruz. Kitabevine gitmeden evimize kadar gelen çevrimiçi satışlar devam edecek ve hayatımızda olacak, bu kaçınılmaz bir gerçek. Biz bunun yayıncılık sektörünün ve kültürümüzün zarar görmeden yapılmasının mekanizmalarının kurulması için bu kanun taslağını hazırladık. Bütün gelişmiş ülkelerde bu kanunlar var. Yayıncılık hizmetini, kamu hizmeti olarak görüp koruyan, kitabevlerini koruyan, kütüphanelerin yaygınlaşmasını sağlayacak bir kanun taslağıdır. Bunun bir an önce hayata geçmesi gerekiyor.”

“PTT KARGO ZAMMI, EDEBİYAT VE KÜLTÜR DERGİLERİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR”

Kocatürk, PTT Kargo’nun kitap taşıma tarifesinde gittiği değişiklikle yüzde 315’lik zam yapmasını şöyle değerlendirdi:

“Yayıncılarımızın birçoğu PTT Kargo’yu kullanıyordu. PTT, kitabevlerine, okullara gönderilen kitapları da ücretsiz götürüyordu, şimdi ondan da vazgeçti. Bu zam, e-ticaret satışlarında bir düşüş yaratmaz ama özellikle edebiyat ve kültür dergilerini çok olumsuz etkiliyor. PTT Kargo’nun bu koşulları, yayıncıların kitap satışlarını olumsuz etkiliyor. Bağımsız yayıncıların okurlara doğrudan sattığı kitap satışlarında etkili olabileceğini düşünüyorum.”

“SESLİ KİTAP PİYASAYA GİRMEYE BAŞLADI”

“Tüm dünyada kitapların önce hardcover’ı -ciltlisi-, sonra paper back’i, yani karton kapaklısı ve sonra cep boyutu basılır. Ama aynı zamanda sesli kitap da vardır. Bizde sesli kitap piyasaya yavaş yavaş girmeye başladı. İnsanlar bir yerden bir yere giderken hele Ankara, İstanbul gibi trafik sorunu olan yerlerde, artık yolda giderken trafikteki arabalara bakmak yerine aynı zamanda kitap dinlemeye başladılar. Hatta öyle şeyler var ki bu dinlenen kitapları, eve gittiklerinde kaldığı yerden okumaya da başladılar. Kadın okurlarımız evde iş yaparken kitap dinlemeye başladı. Sesli kitap oranındaki artışın, kitap fiyatlarının atmış olmasıyla bir bağı yok. Tam tersine uzun yolda ya da trafikte olduğumuz süreler içerisinde dinlemeyle alakası var. Yüzde 55’lik artış, bir önceki yıla göredir. Aslında enflasyonu buradan çıkardığınızda bir artış yoktur ama Türkiye’de bu pazarın yavaş yavaş da geliştiğini söyleyebilirim.

“DEVLET KİTAP ALIRKEN İHALE MEVZUATIYLA EN YÜKSEK İNDİRİMLE ALMAK YERİNE YAYINCIYI, KİTABEVİNİ KORUMALI”

Devletimiz halk kütüphanelerine kitap satın alırken yayıncıdan yüzde 45 indirimli alıyor. Diyoruz ki, ‘Kütüphaneleri yaygınlaştırın, kütüphanelere kitap alırken yayıncının belirlediği fiyatlardan maksimum yüzde 20 indirimle alın ve bu kitapları kütüphaneye en yakın kitabevinden alın ki o kitabevi de ayakta kalsın yaşasın.’ MEB’e diyoruz ki, ‘Sınıf kitaplıklarına, okul kütüphanelerine kitap alın.’ Üniversite kütüphanelerine diyoruz ki, ‘Siz de buralara kitap alın ya da kiralama yoluyla dijital kitapları alın.’ Bütün bunları alırken Türkiye’nin ihale mevzuatıyla en yüksek indirimle almak yerine, üreten yayıncıyı, yazarı ve yaratıcılığı desteklemek için belirlenen indirimlerle alın ve kitabevlerini de koruyun. E-ticaret satışlarında yüzde 10 ya da 20’den fazla indirim yapılmasın ki kitabevleri ayakta kalsın.

“KÜTÜPHANELERDEN KİTAP EDİNMENİN YOLUNU AÇALIM”

Kendi kişisel kütüphanelerini kuracak olan insanlar, kitabevlerinden veya çevrimiçinden kitapları alırlar ama aynı zamanda okurlar herhangi bir şekilde bir kitaba erişmek istediğinde bir bedel ödemeden yaygın halk kütüphaneleri ve yerel kütüphanelerden kitap edinmenin yolunu da açalım diyoruz. Yazılı Kültürü Koruma Kanunu’nun özü bu. Burada yasaklanan, yayıncının belirlediği fiyatın dışında yüzde 10’dan veya 20’den fazla indirim yapılmaması. Amaçlanan kitabevleri ayakta kalsın, yaşasın ve kültürün de taşıyıcısı olsun. Kütüphanelere kitap alımında da ahbap çavuş ilişkisiyle, iktidarın adamından, belediyedeki dayısının çocuğunun şirketinden alınan değil iyi kütüphanecilerimiz, iyi öğretmenlerimizin seçtikleri kitapların kitabevlerinden alındığı, yayıncıların da yeni yeni kitaplar üretmesini sağlayan bir yapı olsun. Söylediğimiz bu.

“KİTAP YASAKLAMALARINA KARŞI ÇIKIYORUZ VE YÖNETENLERE DİYORUZ Kİ, ‘KİTABIMA DOKUNMA!”

Ülke yayıcılığının çok sağlam bir damarı var. Bu sağlam damar, uzun yıllardır mücadele ederek bağımsız yayıncılarımız tarafından geliştirildi. Uluslararasında Türkiye, yeni kitap üretme sayısı olarak bakıldığında 5’inci sırada. Bu hiç küçümsenecek bir şey değil. Dünyadaki yayıncılık sektörünün içinde ekonomik olarak 12’nci sıradayız. Okuma kültürünü geliştirilirken bunun yaratıcılığa ve özgür düşünceye de ket vurmadan yapmamız lazım. Ülkemizde kitap yasaklamaları yıllardır devam ediyor bu dönemde de oldu. Bu kitap yasaklamaların önüne geçemiz gerekiyor. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu diye bir kurul var. Bu kurul çocuklarımızın okuyacakları kitapları yasaklamakla görevli. Her ay bir kitabı yasaklıyorlar. Hatta şimdi yetişkinlere yönelik olan kitaplara da yasak getirmeye başladılar. Böyle yasaklarla bu ülke artık yürüyemez, kitapların özgür kalması gerekiyor. Onun için de Türkiye Yayıncılar Birliği olarak biz her yıl, Düşünce İfade Özgürlüğü Ödülleri veriyoruz. Kitap yasaklamalarına karşı çıkıyoruz. Ve devlete, bizi yönetenlere de diyoruz ki, ‘Kitabıma dokunma!”