ADALET BAKANI TUNÇ: “SON DÖNEMDE AİLEYİ HEDEF ALAN EN BÜYÜK TEHDİDİN, KÜRESEL GÜÇ ODAKLARININ TEŞVİK ETTİĞİ CİNSİYETSİZLEŞTİRME POLİTİKASI OLDUĞUNU BİLİYORUZ”

ADALET BAKANI TUNÇ: “SON DÖNEMDE AİLEYİ HEDEF ALAN EN BÜYÜK TEHDİDİN, KÜRESEL GÜÇ ODAKLARININ TEŞVİK ETTİĞİ CİNSİYETSİZLEŞTİRME POLİTİKASI OLDUĞUNU BİLİYORUZ”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı’nda; evlilik birliğinin yalnızca kadın ve erkek arasında kurulabileceğine ilişkin anayasa değişikliğinde kararlı olduklarını belirterek “Son dönemde aileyi hedef alan en büyük tehdidin, küresel güç odaklarının teşvik ettiği cinsiyetsizleştirme politikası olduğunu biliyoruz. Bunun artık herkes farkında. İnsan fıtratını ve ailevi değerleri savunanların küresel ölçekte ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak baskılanmasını ise red

Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı’nda; evlilik birliğinin yalnızca kadın ve erkek arasında kurulabileceğine ilişkin anayasa değişikliğinde kararlı olduklarını belirterek “Son dönemde aileyi hedef alan en büyük tehdidin, küresel güç odaklarının teşvik ettiği cinsiyetsizleştirme politikası olduğunu biliyoruz. Bunun artık herkes farkında. İnsan fıtratını ve ailevi değerleri savunanların küresel ölçekte ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak baskılanmasını ise reddediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi Türkiye ve Türk milleti, küresel cinsiyetsizleştirme dayatmalarına kesinlikle boyun eğmeyecektir. Aile yapımızın dinamitlenmesine asla izin vermeyeceğiz” dedi. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul Taksim’de bir otelde bugün düzenlenen Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı’na katıldı. Açılış konuşmasını yapan Tunç, şunları söyledi:

“BATI TOPLUMLARI, AİLEYİ GÜÇLENDİRMENİN YOLLARINI ARAMAYA BAŞLADI: “Aile hukuku hükümlerini kanunlaştıran 1917 tarihli Hukuku Aile Kararnamesi, medeni hukukumuz açısından önemli bir hukuk metnidir. Bununla birlikte Hukuku Aile Kararnamesi, dönemin şartları itibarıyla gereği gibi uygulanamamış ve kısa bir süre sonra da yürürlükten kalkmıştır. Aile hukuku, medeni hukukun en önemli alanlarından biridir. Hem geleneğimize hem inancımıza hem de hukuka bakışımıza göre toplumun temel taşı ailedir. Aile, toplumun yapı taşı olduğundan sağlıklı bir toplum da sağlıklı ailelerin varlığına bağlıdır. Ailenin korunması aynı zamanda toplumun korunması ve varlığını sürdürebilmesi bakımından vazgeçilmez öneme sahiptir. Aile bağlarının zayıfladığı, ailenin gücünü kaybettiği toplumların yıkıma uğraması kaçınılmazdır. Toplumun özünü teşkil eden, aileyi tahribe yönelik her girişim toplumu da tahrip edecektir. Güçlü aile, güçlü toplum; güçlü toplum ise güçlü devlet demektir. Nitekim aileye yeterince önem vermeyen bazı Batı toplumlarında yıkıcı sonuçların ortaya çıkmasıyla birlikte bu toplumlar aileyi güçlendirmenin yollarını aramaya başlamışlardır.

KADIN HAKLARININ KORUNMASI, AİLE KURUMUNUN GELECEĞİ İÇİN ÖNEMLİ: Ailenin kurucusu olan kadın ve erkek arasındaki hukuki statünün belirlenmesi, özellikle kadının haklarının etkin bir şekilde korunması, aile kurumunun geleceği için son derece önemlidir. Nitekim Türk Medeni Kanunu hazırlanırken 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi’nde kadın-erkek eşitliğinin tam olarak sağlanamadığı yönündeki eleştiriler ve yeni ihtiyaçların ortaya çıkması, bu hassas ilişkinin yeni bir boyut kazanması göz önünde bulundurulmuştur. Bu nedenle yeni Medeni Kanun ile yapılan en önemli değişiklikler, aile hukuku alanında olmuştur. Bu kapsamda ailenin yönetimi, evlilik birliğinin temsili, evin seçimi, velayetin kullanılması, evin ve çocukların geçimi, evlenme yaşı gibi hususlarda kadın-erkek arasındaki eşitlik sağlanmıştır. Son 21 yılda anayasal düzeyde kadınlar ve çocuklar lehine önemli değişikliklere imza atılmıştır. Bu çerçevede 2004 yılında kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu ve devletin, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğunu hüküm altına almıştır.

BAŞÖRTÜSÜNE ANAYASAL GÜVENCE SAĞLAYAN DÜZENLEME GEREKLİ: 2010 yılında da devletin bu amaçla alacağı tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağını hükme bağlamıştık. Pozitif ayrımcılık dediğimiz maddeyle kadınlara ve çocuklara yönelik, şehit-gazi ailelerine yönelik düzenlemelerin, uygulamaların, eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağına yönelik pozitif ayrımcılık dediğimiz düzenlemeyi yapmıştık. Yine özgürlükleri korumak maksadıyla başörtüsüne anayasal güvence sağlayan düzenlemeyle ailenin korunmasına ilişkin düzenlemeyi içeren anayasa değişikliği teklifimizi de Meclisimize sunmuştuk. Tabi bu teklifte evlilik birliğinin ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabileceği ve eşler arasındaki eşitliğe dayanacağı hususları yer almaktaydı. Bu son derece hayırlı olduğunu düşündüğümüz düzenlemeler, o dönemde komisyon çalışmalarında bulunmuştum. Komisyon çalışmaları sonuçlanmıştı ama Genel Kurul aşamasına gelindiğinde de gerek muhalefet partilerin birtakım farklı görüşleri, sonrasında 6 Şubat depremiyle karşı karşıya kalmamız ve sonrasında da seçim sürecinin araya girmesi nedeniyle bu iki önemli değişiklik, başörtüsüne anayasal güvence sağlayan, kılık kıyafet özgürlüğünü anayasal güvenceye kavuşturan ve bütün tartışmaları sona erdirecek olan bir düzenleme ve yine ailenin korunması başlıklı 41’inci maddede de evlilik birliğinin yalnızca kadın ile erkek arasında kurulabileceği yönünde ve yine çocukların korunmasına yönelik maddeler de tabi akabinde var.

İKİ MADDE KONUSUNDAKİ DEĞİŞİKLİKTE KARARLIYIZ: Bu maddede de önemli bir değişiklik teklifimiz olmuştu ama 27’nci yasama döneminde de uzlaşma sağlanamamıştı ve araya seçimlerin girmesiyle beraber akamete uğramıştı. Bu iki değişiklik konusunda yine biz kararlı olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu iki madde değişikliği, tabi Anayasa’nın tümden değişmesi noktasındaki çalışmalar, uzlaşma girişimleri elbette ki devam edecektir ama bu iki maddenin tekrar Meclis gündemine getirilmesi konusunda da kararlı olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Çünkü son dönemde aileyi hedef alan en büyük tehdidin, küresel güç odaklarının teşvik ettiği cinsiyetsizleştirme politikası olduğunu da biliyoruz. Bunun artık herkes farkında. İnsan fıtratını ve ailevi değerleri savunanların küresel ölçekte ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak baskılanmasını ise reddediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi Türkiye ve Türk milleti, küresel cinsiyetsizleştirme dayatmalarına kesinlikle boyun eğmeyecektir. Aile yapımızın dinamitlenmesine asla izin vermeyeceğiz. Sürekli reform irademizi koruyoruz ve canlı tutuyoruz. Sürekli yeninin, daha iyinin peşinde koşuyoruz. Bu kapsamda medeni hukuk alanını doğrudan ilgilendiren çalışmalarımızdan biri, aile ara buluculuğu sistemidir. Bunun da iki gün sürecek olan çalıştaylarda da tartışılacağını ve konuşulacağını tahmin ediyoruz ve buradan çıkacak görüşler, sonuçlar da bizler için önemli.

UYUŞMAZLIKLARIN ARA BUCULUK SİSTEMİYLE ÇÖZÜMLENMESİ AMAÇLANMAKTADIR: Nitekim kısa bir süre önce, 10’uncu yılında Türkiye’de ara buluculuk sempozyumuyla Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin desteğiyle Türkiye Adalet Akademisi tarafından düzenlenen Uluslararası Aile Hukuku Sempozyumlarını gerçekleştirmiştik. Söz konusu bilimsel toplantılarda, şiddet olgusu içermeyen uyuşmazlıklarda mahkeme temelli aile ara buluculuğu sistemi etraflıca masaya yatırıldı. Çok önemli değerlendirmeler ve sonuçlar elde ettik. Bu minvalde yaşanan uyuşmazlıkların adliye koridorlarına taşınmadan, tarafların ortak yararını gözeten ve bireysel beklentilerini olabildiğince karşılayan ara buluculuk sistemiyle çözümlenmesi amaçlanmaktadır. O sempozyuma, bu anlamda uluslararası alanda kariyer yapmış hukukçular da katılmıştı. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’yle ortaklaşa düzenlemiştik ve bu sempozyumda da özellikle aile ara buluculuğunun lehinde, tabi kadına karşı şiddeti içermeyen, o hariç olmak üzere önemli görüşler ifade edilmişti. Lehinde çok sayıda görüş ifade edildi. Tabi bu sempozyumda da akademisyenlerimizi, uygulayıcılarımızı dinleyeceğiz ve bu çalıştaylarda çıkacak görüşler doğrultusunda da yine bu alandaki yol haritamızı inşallah belirleyeceğiz.”